Yazar "Şimşek, Mehmet" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 7 / 7
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Comparison of C-peptide levels in monogenic forms of diabetes with other types of diabetes: A single-center study(Acta Endocrinologica Foundation, 2023) Geneş, Dilek; Pekkolay, Zafer; Şimşek, Mehmet; Saraçoğlu, H.; Turgut, M.; Tekeş, Selahattin; Tuzcu, Alpaslan KemalObjective. This study aimed to evaluate the utility of C-peptide levels in the differentiation of monogenic forms of diabetes from type 1 diabetes mellitus (T1DM) and type 2 diabetes mellitus (T2DM) in clinical practice. Subjects and Methods. A total of 104 patients aged >16 who visited the Dicle University’s Faculty of Medicine between April 2011 and December 2020 and were diagnosed with monogenic diabetes by genetic analysis or with T1DM and T2DM were randomly selected for retrospective evaluation. The C-peptide levels of these patients at the time of diagnosis of diabetes were compared. Results. Of the 104 patients, 24 (23%) were diagnosed with maturity-onset diabetes of the young (MODY), 40 (38.5%) with T1DM, and 40 (38.5%) with T2DM. Median C-peptide levels (ng/mL) (interquartile range) were 1.78 (1.24-2.88) in MODY group, 0.86 (0.34- 1.22) in T1DM group, and 2.38 (1.58-4.27) in T2DM group. Conclusions. There was a difference in C-peptide levels between MODY and T1DM groups but not between MODY and T2DM groups. As per clinical evaluations, although C-peptide levels of patients with MODY are similar to those of patients with T2DM patients, the possibility of C-peptide levels being similar to those required for T1DM diagnosis should also be considered.Öğe Factors affecting survival in adrenocortical cancers: Single-center experience(Turkiye Klinikleri, 2020) Güven, Mehmet Emrah; Şimşek, Mehmet; Tuzcu, Alpaslan KemalObjective: Adrenocortical cancer (ACC) is one of the rare endocrine system cancers that are aggressive. Despite surgical treatment, the mortality rate is quite high. This study aimed to examine prognostic factors affecting survival in patients with ACC, the role of dehydroepiandrosterone sulfate (DHEA-S), and the maximum standard uptake (SUVmax) values on predicting mortality through the single-center data. Material and Methods: A total of 21 patients who were diagnosed with adrenal cancer and followed from a single center were included in the study. Patients who survived follow-ups were included in the survived group (n=6), and those who died were included in the dead group (n=15). The demographic, anatomical, pathological, and clinical characteristics of the patients were analyzed. Positron emission tomography- computerized tomography imaging and SUVmax values of adrenal masses were compared. The effect of all these data on survival was examined. Results: The mortality rate among patients with ACC was 71%. According to the Kaplan-Meier survival analysis, the average life expectancy was 23.66±2.79 (95% CI=18.18-29.13) months. The mass size of the survived and dead groups was 9.2±3.82 cm and 10.84±4.74 cm, respectively. The production rate of adrenal hormone was higher in the dead group (p<0.01; 80%). Moreover, the DHEA-S level and SUVmax values were statistically significantly higher in the dead group (p<0.001; p<0.05, respectively). Although no metastases were observed in the survived group during follow-ups after the operation, distant metastases were observed in 8 people from the dead group (53%; p<0.05). Conclusion: The mortality rate was very high in ACC despite surgical and medical treatments. The higher DHEA-S and SUVmax values may indicate that the overall survival duration was lowÖğe Glycogen Storage Disease Type IIIa Presenting with Hyperglycemia: A Novel Mutation(2020) Güneş, Müslüm; Tekeş, Selahaddin; Şimşek, Mehmet; Güven, MehmetGlycogen, the storage form of glucose in cells; plays a vital role in cellular function by providing the energy required for most metabolic processes. Defects in glycogen metabolism cause an accumulation of glycogen in the tissues.The glycogen storage diseases were categorized numerically in the order in which the enyzmatic defects were identified. Glycogen storage disease type IIIa is an inherited glyco-gen storage disease that is an autosomal recessive transition affecting liver and muscles. It occurs as a result of mutation in the gene of glyco-gen debranching enzyme (AGL gene). Hypoglycemia is a common condition. In this case, we presented a case of glycogen storage disease type IIIa with a new mutation in the AGL gene presenting with hyperglycemia.Öğe Hemodiyaliz uygulanan hastalarda öz yeterlilik ve sosyal destek algısı(Dicle Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 2018) Şimşek, Mehmet; Çelepkolu, TahsinHemodiyaliz Uygulanan Hastalarda Öz Yeterlilik ve Sosyal Destek Algısı Giriş ve Amaç: Kronik böbrek yetmezliği (KBY), dünya çapında giderek artan önemli bir sağlık problemi olmakla birlikte, bireylerin yaşam kalitesini de olumsuz yönde etkilemektedir. Son dönem böbrek yetmezliği tedavisinde iki önemli nokta mevcuttur. Birincisi, hastaların yaşam sürelerini uzatmak, ikincisi ise hastalara daha iyi bir yaşam kalitesi sağlamaktır. Bu çalışmada amaç; hemodiyaliz (HD) hastalarının öz yeterlilik durumları ve sosyal destek algılarını kontrol grubu ile karşılaştırarak ortaya koymaktır. Materyal ve Metod: Dicle Üniversitesi Hastanesi'nde takip edilen ve tedavi gören 51 hasta değerlendirilmiştir. Ek olarak kontrol (KT) grubu oluşturmak amacıyla 102 sağlıklı birey incelenmiştir. Veriler; sosyodemografik özellikleri özellikleri içeren sorular, Genel Öz Yeterlilik Ölçeği ve Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği' nden elde edilmiştir. Anketler yüz yüze görüşülerek yapıldı. Verilerin değerlendirilmesinde spss 24,0 programı kullanılarak p<0,05 anlamlı kabul edildi. Bulgular: Kontrol grubundaki kişilerin Öz Yeterlilik ölçeğinden aldıkları puan HD hasta grubundaki kişilerden istatistiksel olarak anlamlı seviyede yüksek görüldü (p<0,05). Kontrol grubunun, Sosyal Destek arkadaşlar ve özel kişiler alt boyutlarından aldıkları puanlar hasta grubundan istatistiksel olarak anlamlı seviyede yüksek görüldü (p<0,05). SD aile puanları arasında ise istatistiksel olarak anlamlı fark görülmedi. Hemodiyaliz hastalarında; ileri yaşta olanların, dul ya da boşanmış olanların, KBY yanında ek bir kronik hastalığa sahip olanların öz yeterlilik puanı istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük olduğu (p<0,05), SD aile puanı birinci derece akrabalarıyla yaşamayan hastalarda istatistiksel olarak anlamlı seviyede düşük olduğu (p<0,05), SD arkadaşlar ve özel kişiler puanlarında ise tüm sosyodemografik özelliklerde gruplar arasında anlamlı fark olmadığı görüldü (p>0,05). Sonuç: Çalışmada; HD hastalarının öz yeterlilik ve sosyal destek ölçeklerinden aldıkları puanlar sağlıklı kontrol grubundan düşük çıkmıştır. Sağlık profesyonellerine bu farkındalığın kazandırılması, HD hastalarına ve yakınlarına hastalık hakkında eğitimler verilmesi, hastalara yönelik gerekli psikolojik desteğin sağlanması, hobi, gezi, grup iletişimi gibi faaliyetlerin arttırılması gibi önlemlerin alınması gerektiği kanaatindeyiz.Öğe Karaciğer sirozlu hastalarda hepatik osteodistrofi(2017) Şimşek, Mehmet; Göral, VedatGiri ve amaç: Hepatik osteodistrofi, karaci er sirozu olan hastalarda görülen önemli bir problemdir. Bu çal mada 55 sirozlu hasta ve 30 kontrol grubunu kar la t rarak osteoporozla ili kisini ara t rmay amaçlad k. Olgular ve yöntemler: Hasta ve kontrol grubunun kemik mineral dansitesi DEXA yöntemi ile ölçüldü. Çal maya dahil edilen kad nlar premenopozaldi. Kemik y k m mark rlar olarak deoksipiridinolin, piridinolin, idrarda Ca, kemik yap m mark r olarak ALP, osteokalsin, IGF-1 ölçüldü. Ayr ca IL-1, IL-6, TNF- , D3 vitamini, direkt biluribin, albumin, kortizol, PTH ölçüldü. Her iki grubun kar la t rmas nda independent t testi ve ki-kare testi kullan ld . Korelasyon analizleri için Pearson korelasyon testi kullan ld . Bulgular: Sirozlu grupta lumbal total T-skoru ( s ras yla -1,6±1,2; -0,25±1,3g/cm 2 ; p 0,001), lumbal total Z-skoru (s ras yla -1,2±1,23; -0.6±1,3 g/cm²; p<0,001), total femur T-skoru (s ras yla 0,05±1; -0,6±0,9g/cm²; p=0,003) ve total femur Z-skoru (s ras yla -0,08±1,5; 0,7±0,9 g/cm²; p=0,003) kontrol grubuna göre istatistiksel olarak dü ük saptand . Kan ALP düzeyi (s ras yla 109,2±57; 62,6±32,5 U/L; p<0,001), IL-6 düzeyi (s ras yla 27,9±51,6; 3,3±3,1 pg/ml; p= 0,01), TNFdüzeyi (s ras yla 42,6±33,2; 25,3±12,3 pg/ml; p =0,007), direkt biluribin (s ras yla 0,9±0,7; 0,3±0,2; p<0,001) kontrol grubuna göre istatistiksel olarak yüksekti. IGF-1 düzeyi (s ras yla 47,7±26,2; 143,4±53,2 ng/ml; p<0,001), osteokalsin (s ras yla 1,05±2,5; 7,0±13 ng/ml; p=0,002), 24 st.lik idrarda Ca (s ras yla 169,6±227,2; 287±168,6 mgr/dl; p=0,003) kontrol grubuna göre anlaml olarak dü üktü. Üriner deoksipiridinolin/kreat. (s ras yla 9,4±9,9; 8,1±5,3 pmol / ?mol; p=0,51), üriner piridinolin/kreat (s ras yla 51,3±66,6; 29±25,8 pmol/ ?mol; p=0,08), kanIL-1düzeyi3,4±8,8;1,6±3,5pg/ml; p=0,29), Vit D3 düzeyi (s ras yla 18,6±13,3; 18,4±8,9?g/l,p= 0,95), kortizol düzeyi (s ras yla 11,1±4,8; 12,6±4,3 ?g/dl; p=0,15), PTH düzeyi (s ras yla 42,7±38;34,8±10,9 ?g/dl; p=0,27) kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlams zd . Sonuçlar: 1-Sirozlu hastalarda kemik mineral dansitesinde azalma vard r. Bunun sebebi azalm kemik yap m olabilir. 2-Sirozlu hastalarda artm IL-6, TNF- , direkt biluribin ve azalm IGF-1, osteokalsin kemik mineral dansitesinde azalmadan sorumlu olabilir. 3- Hepatik osteodistrofi karaci er sirozunun önemli bir komplikasyonudur. Hastalar bu aç dan da takip edilmelidir.Öğe Tiroid hastalarında görülen deri belirtileri ve hastalıkları(Dicle Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 2000) Şimşek, Mehmet; Arıca, MustafaBu çalışmada tiroid hastalıklarına eşlik eden deri bulgularını saptamak amacıyla 200'ü hipertiroidili, 100'ü ötiroidili, 60'ı hipotiroidili olmak üzere 360 hasta incelendi. Çalışmamızda tiroid hastalıklarının spesifik deri lezyonlan gözlenmemiştir. Nonspesifik deri lezyonlan olarak hipertiroidili hastalarda; hiperhidroz (%75.5), sıcak, nemli deri (%73), difrüz alopesi (%42), telenjiektazi (%32), ince, yumuşak saçlar (%29), palmar eritem (%23), hiperpigmentasyon (%22), jeneralize pruritus (%16.5), flushing (%14), kronik ürtiker (%9), dermografizm (%6), onikolizis (%4.5), vitiligo (%3), alopesi areata (%2), pretibial miksödem (%0.5), büllöz pemfigoid (%0.5) saptandı. Ötiroidili hastalarda; hiperhidroz (%43), sıcak, nemli deri (%31), diflüz alopesi (%20), ince, yumuşak saçlar (%16), palmar eritem (%16), telenjiektazi (%13), hiperpigmentasyon (%12), jeneralize pruritus (%9), flushing (%8), kuru, soğuk, soluk deri (%7), vitiligo (%4), onikolizis (%1) mevcut idi. Hipotiriodili hastalarda; kuru, soğuk, soluk deri (%55), diffuz alopesi (%36.3), ince, kırışık, gevşek göz kapaklan (%28.3), genişlemiş burun (%16.6),fasyal miksödem (%10), düz-kırmızı dil (%10), kaşların 1/3 dış kısımlarında kayıp (%8.3), vücut kıllarında azalma (%8.3), gevrek-kınlgan tırnaklar (%8.3), kalınlaşmış dudaklar (%8.3), kronik ürtiker (%6.6), jeneralize pruritus (%6.6), dermografizm (%5), ekzema craguele (%3.3), vitiligo (%3.3) ksantom (%1.6) ve makroglosi (%1.6) gözlendi Sonuç olarak; tiroid hastalıklarının tanısında deri bulgulan iyi bir rehberdir. Deri, saç, tırnak ve muköz membranlar dikkatli olarak gözden geçirildiklerinde bir çok patolojik bulguya rastlanabilmekte ve bazen bunlar hastaların tiroid hastalığı tanısı almasında ilk basamağı oluşturabilmektedir.Öğe Tırnak batması tedavisinde fenol ile parsiyel kimyasal matrisektomi(2000) Akdeniz, Sedat; Şimşek, Mehmet; Türkmen, Hayriye; Harman, MehmetTırnak batması tedavisinde kimyasal matrisektomi tekniği, kolay uygulanabilen ve etkinliğinin yüksek olduğu bildirilen cerrahi bir tedavi yöntemidir. Konservatif tedavilere yanıt vermeyen tırnak batması tedavisinde fenol ile matrisektomi tekniğinin etkinliği araştırıldı. Tırnak batması olan 36 hastamızın, 41 batık tırnağının tedavisinde fenol ile kimyasal koterizasyon tekniği kullanıldı. Tedavi sonrası hastalarda 2-4 haftada iyileşme gözlendi, emfeksiyon gözlenmedi. Tedaviden sonra 9 ay süreyle takip edilen olguların birinde spikül oluşumu gözlendi. Tırnak batması tedavisinde fenol ile parsiyel matriks destrüksiyonun etkili bir tedavi yöntemi olduğu sonucuna varıldı.