Yazar "İnci, Ümit" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 7 / 7
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Ankilozan spondilit hastalarında serum ADMA düzeyleri ve aortun elastik özelliklerinin değerlendirilmesi(Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 2013) Kaya, Hasan; Tekbaş, Ebru Öntürk; Ertaş, Faruk; İnci, Ümit; Oylumlu, Mustafa; Yüksel, Murat; Aydın, Mesut; Batmaz, İbrahim; Yüksel, Hatice; Ülgen, Mehmet SıddıkÖz: Giriş: Ankilozan spondilit kronik infl amatuvar bir hastalık olup, kardiyovasküler komplikasyonlarla ilişkili olabilmektedir. Bu çalışmada amacımız, kardiyak tutulum olmayan ankilozan spondilit hastalarında aortun elastik özellikleri ile serum asimetrik dimetilarjinin (ADMA) düzeylerinin araştırılmasıdır.Hastalar ve Yöntem: Elli beş ankilozan spondilit hastasıyla benzer yaş ve cinsiyette 30 sağlıklı birey çalışmaya alındı. Açlık glukoz, serum lipidleri, C-reaktif protein (CRP), eritrosit sedimentasyon hızı (ESH) ve ADMA düzeyleri çalışıldı. Aortik strain, distensibilite ve sertlik indeksi transtorasik ekokardiyografi de aort çapı ölçümleri ve eş zamanlı kan basıncı ölçümleriyle hesaplandı. Bulgular: Ankilozan spondilit grubunda ESH ve CRP düzeyleri yüksekti. Serum ADMA düzeyleri ankilozan spondilit grubunda kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksekti (0.76 ± 0.19 ve 0.55 ± 0.12, p< 0.001). Alt grup analizinde, anti-TNF-alfa tedavisi alan grupta konvansiyonel tedavi grubuna göre daha düşük ADMA düzeyi ölçüldü (0.68 ± 0.15 ve 0.87 ± 0.18, p< 0.001). Ortalama aortik strain ve distensibilite değerleri ankilozan spondilit grubunda daha düşük iken, sertlik indeksi daha yüksek saptandı. Korelasyon analizinde ADMA düzeyleri ile aortun elastik özellikleri arasında ilişki izlenmezken, ankilozan spondilit grubunda hastalık süresi ile aortik strain ve distensibilite arasında ters yönde anlamlı korelasyon izlendi.Sonuç: Çalışmamızda elde ettiğimiz sonuçlar kardiyak tutulumun olmadığı ankilozan spondilit hastalarında aortik elastisitenin bozulduğunu ve ADMA düzeylerinin arttığını göstermektedir. Ayrıca, aortun elastik özellikleri ile ADMA düzeyleri arasında anlamlı ilişki saptanamamıştır.Öğe Ankilozan spondilitli hastalarda diyastolik fonksiyon parametreleri ile serum adma düzeyi arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi(2015) İnci, ÜmitAmaç: Bu çalışmadaki amacımız Ankilozan Spondilitli (AS) hastalarda diyastolik fonksiyon parametreleri ile serum Asimetrik Dimetil Arjinin (ADMA) düzeyleri arasındaki ilişkiyi değerlendirmekti. Ayrıca uygulanan farklı tedavi stratejilerinin ADMA ve diyastolik fonksiyon parametreleri üzerindeki etkilerini araştırdık. Metod: Bilinen klasik kardiyovasküler hastalık, risk faktörü ve semptomu olmayan 60 AS hastası (32.16±7.79 yaş, 53/7 E/K) ve 40 kontrol (29.92±7.29 yaş, 35/5 E/K) çalışmaya alındı. Glukoz, lipid düzeyleri, C Reaktif Protein (CRP), Eritrosit sedimentasyon hızı (ESH) ve ADMA düzeyleri çalışıldı. Hastalık aktivitesi Bath Ankylosing Spondylitis Disease Activity Index (BASDAİ), fonksiyonel durum Bath Ankylosing Spondylitis Functionel Index (BASFİ), spinal mobilite ise Bath Ankylosing Spondylitis Metrology Index (BASMİ) ölçümleri ile değerlendirildi. 2D (İki boyutlu), M-mod, standart ve doku Doppler ile ekokardiyografik ölçümler gerçekleştirildi. Bulgular: CRP, ESH ve ADMA düzeyleri AS grubunda kontrole göre belirgin olarak yüksek saptandı. Standart Doppler ekokardiyografi ile AS grubunda 6 (%10), kontrol grubunda ise 2 (%5) hastada Diyastolik Disfonksiyon (DD) saptandı, ancak fark istatiksel olarak anlamlı değildi (p=0.36). Doku Doppler (TDI) ile yapılan ekokardiyografik değerlendirmede ise AS grubunda 12 (%20), kontrol grubunda ise 3 (%8) hastada DD saptandı. Standart metoda göre doku Doppler ile AS grubunda DD saptanan hastalar 2 kat daha fazla olmasına rağmen istatiksel anlamlılık düzeyine ulaşmadı (p=0.08). 3 grubu (anti-TNF?, konvansiyonel tedavi ve kontrol grubu) serum ADMA, CRP, ESH düzeyleri ve ekokardiyografik parametreler açısından karşılaştırdık. ADMA, ESH ve CRP düzeyleri açısından gruplar arasında istatiksel olarak anlamlı fark saptadık. Serum ADMA düzeylerini Anti-TNF? tedavisi alanlarda konvansiyonel tedavi alanlara göre anlamlı olarak daha düşük saptadık (p<0.001). Kontrol grubunun serum ADMA düzeyi ise her iki tedavi grubundan anlamlı olarak daha düşüktü (p<0.001). Serum ADMA düzeyleri ile klinik, labaratuvar ve ekokardiyografik parametreler arasında korelasyon saptamadık. Sonuç: Bilinen klasik kardiyovasküler risk faktörü olmayan nispeten genç AS hastalarında ADMA düzeyinin artışı bozulmuş Nitrik Oksit (NO) metabolizmasını akla getirmektedir. Konvansiyonel tedavi alanlara göre ADMA düzeyinin anti-TNF? tedavisi alanlarda istatiksel olarak belirgin düşük olması, Anti-TNF? tedavisinin AS hastalarının vasküler fonksiyonlarına ve ADMA düzeylerinin düşürülmesine ek faydası olabilir. Özellikle TDI tekniği kullanılarak daha fazla DD saptanabileceğini gösterdik. Subklinik aşamada kardiyak tutulumun varlığının tespit edilmesi alınacak önlemlerle hastalığın uzun dönem prognozu üzerine olumlu etki sağlayabilir. AS hastalarında ADMA düzeyi ile diyastolik fonksiyon parametreleri arasında korelasyon saptamadık. Anahtar kelimeler: Ankilozan Spondilit, ADMA, diyastolik disfonksiyon, anti-TNF? tedavisi, doku DopplerÖğe Can empagliflozin improve left ventricular strain parameters in patients with type-2 diabetes mellitus and normal ejection fraction?(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2022) Işık, Ferhat; Aslan, Burhan; Bilge, Önder; İnci, Ümit; Taştan, Ercan; Akyüz, Abdurrahman; Demir, Muhammed; Özbek, Mehmet; Akın, Halil; Araç, EşrefObjectives: Sodium-glucose cotransporter-2 (SGLT-2) inhibitors are known to improve symptoms and reduce mortality in patients with heart failure (HF). Empagliflozin is an SGLT-2 inhibitor. Although empagliflozin is beneficial in patients with type-2 diabetes mellitus (DM) with or without HF, data on how empagliflozin affects echocardiographic parameters are limited. We aim to evaluate the changes in left ventricular myocardial strain parameters with 2-dimensional speckle-tracking echocardiography (2D-STE) in patients with type-2 DM and normal ejection fraction (EF) after empagliflozin treatment. Methods: A total of 92 participants were included in our study. Forty-eight of them had type-2 DM and 44 were the control group. The left ventricular ejection fraction (LVEF) of the type-2 DM patients was normal, and there were no HF symptoms and findings. Empagliflozin 10 mg once daily was given to the diabetic group. Initial and at the end of the 3rd month, the 2D-STE parameters of the diabetic group were compared. Results: The median age of the study population was 52.0 (46.0-58.0, IQR), and 48 (52.1%) were female. The left ventricle global longitudinal strain (LV-GLS), left ventricle global circumferential strain (LV-GCS), and left ventricular global radial strain (LV-GRS) were less in the diabetic group than in the control group (p value < 0.001, < 0.001, and < 0.001, respectively). There was a significant increase in the LV-GLS and LV-GCS compared to before empagliflozin treatment (-20.0 [-17.6;-20.9] vs -19.2 [-17.5;-20.2], p= 0.005 and -18.9 [-16.0;-20.8] vs -17.1 [-15.8;-18.7], p= 0.003, respectively). Although the LV-GRS increased compared to baseline, the change was not significant (37.0 [31.0-41.6] vs 36.3 [32.4-40.3], p= 0.776). Conclusion: In our study, after empagliflozin treatment left ventricular myocardial strain parameters such as LV-GLS and LV-GCS were improved in patients with type-2 DM and normal EF.Öğe The effect of RAAS inhibitors on acute hypoxemic respiratory failure and in-hospital mortality in the hypertensive Covid-19 patients(Taylor & Francis, 2021) Akyüz, Abdurrahman; Işık, Ferhat; Aslan, Burhan; Çap, Murat; Kaya, İlyas; Atlı, Özgür; İnci, Ümit; Taştan, Ercan; Aktan, Adem; Bilge, Önder; Okşul, Metin; Aydın, Emre; Karahan, Zülküf; Altıntaş, Derya Deniz; Altındağ, Rojhat; Adıyaman, Mehmet Şahin; Altıntaş, BernasIntroduction We have aimed to investigate the relationship between use of angiotensin-converting-enzyme inhibitor (ACEI) or angiotensin-receptor-blocker (ARB) drugs and acute hypoxemic respiratory failure (AHRF) and in-hospital mortality in hypertensive Covid-19 patients. Material and method Consecutive 1345 patients diagnosed with Covid-19 between April and October 2020 who met inclusion criteria were divided into two groups based on presence and absence of AHRF and mortality. The groups were compared regarding epidemiological, clinical, radiological, laboratory findings and treatments methods. The patient groups ACEI, ARB and other antihypertensive drugs (non-ACEI/ARB) were compared regarding same parameters. Results Median age was 68 (60-76) years in the patient group including 805 (59.9.1%) females. Of the patients, 475 (35.3%), 644 (47.9%) and 226 (16.8%) were using ACEIs, ARBs and non-ACEI/ARB, respectively. AHRF and in-hospital mortality developed in 1053 (78.3%) and 290 (21.6%) patients, respectively. Age, gender, coronary artery disease, diabetes mellitus (DM), neutrophil, lymphocyte, creatinine, D-dimer, C-reactive protein (CRP), ACEI, beta blocker and aspartate transaminase (AST) found statistically significant in the univariable logistic regression performed to identify independent predictors of mortality were included multivariable logistic regression model. Age (OR: 1.066, 95%CI: 1.049-1.083; p < .001), DM (OR: 1.682, 95%CI: 1.238-2.286; p = .001), neutrophil (OR: 1.041, 95%CI: 1.007-1.077; p = .019), creatinine (OR: 1.178, 95%CI: 1.048-1.325; p = .006), CRP (OR: 1.008, 95%CI: 1.006-1.010; p < .001), ACEI (OR: 0.718, 95%CI: 0.521-0.988; p = .042), AST (OR: 1.005, 95%CI: 1.001-1.010; p = .010) were found associated with in-hospital mortality. Conclusion In our study, it was not detected clinically significant difference between three groups with regard to their relation with in-hospital mortality.Öğe The effect of resistant hypertension on in-hospital mortality in patients hospitalized with COVID-19(Springer Nature, 2021) Işık, Ferhat; Çap, Murat; Akyüz, Abdurrahman; Bilge, Önder; Aslan, Burhan; İnci, Ümit; Kaya, İlyas; Taştan, Ercan; Okşul, Metin; Çap, Neşe Kanbal; Karagöz, Ali; Baysal, ErkanHypertension is a major concomitant disease in hospitalized patients with COVID-19 (Coronavirus disease 2019) infection. The adverse effect of hypertension on prognosis in COVID-19 is known. Nevertheless, it is not known how COVID-19 progresses in resistant hypertensive patients. In this study, we aimed to examine the effect of resistant hypertension (ResHT) on in-hospital mortality in patients hospitalized with COVID-19. In our single-center retrospective study, included 1897 COVID-19 patients. The patients were divided into three groups according to the non-hypertensive (n = 1211), regulated HT (RegHT) (n = 574), and ResHT (n = 112). These three groups were compared according to demographic features, clinical signs, laboratory findings, and follow-up times. The median age of the study population was 62 (50–72 IQR) and 1000 (52.7%) of patients were male. The total mortality of the study population was 18.7% (n = 356). Mortality rates were similar in the hypertensive patient group (27.5% for the RegHT and 32.1% for ResHT, p = 0.321). In a multivariable analysis, ResHT was independently associated with a significantly increased risk of inhospital mortality of COVID-19, while no significant increased risk was observed with RegHT [respectively, Odds Ratio (OR) = 2.013, Confidence Interval (CI) 1.085–3.734, p = 0.026 and OR = 1.194, CI 0.795–1.794, p = 0.394]. Also, age, male gender, chronic renal failure, lymphocyte, procalcitonin, creatinine, and admission SpO2 levels were determined as independent predictors of in-hospital mortality. In our study, it was found that ResHT was an independent predictor of mortality in patients hospitalized with COVID-19; however, this situation was not found in RegHT.Öğe Electrolyte Imbalance and Its Effect on QTc Interval in PatientsHospitalized with COVID-19(2020) Kanbal, Neşe; Çap, Murat; İnci, Ümit; Altındağ, Rojhat; Akyüz, Abdurrahman; Adıyaman, Mehmet Şahin; Baysal, ErkanObjective: Studies have shown that electrolyte abnormalities can be seen in Coronavirus disease 2019 (COVID-19) patients and are associated with the severity of the disease. We aimed to investigate the electrolyte imbalance such as hypocalcemia and hypokalemia in patients hospitalized with COVID-19 and its effect on the QTc interval.Materials and Methods: 185 hospitalized patients with COVID-19 whose diagnosis was confirmed by a real-time reverse transcriptasepolymerase chain reaction and/or Computed Tomography of the chest were included in the study. The potassium and calcium measurements on the admission and third day of hospitalization were recorded. The QTc interval measurement was performed on the admission (QTc-B) and the 3rd-day (QTc-AT) electrocardiography.Results: The median age was 43 (31-56 IQR) and 102 (55.1%) of patients were male. Median baseline potassium level was 4.0 mEq/L (3.7-4.3 IQR) and corrected calcium level was 8.48 mg/dl (8.24-8.73 IQR), whereas the 3rd-day median potassium level was 4.2 mEq/L (3.9-4.5 IQR) and corrected calcium level was 8.42 mg/dl (8.16-8.70 IQR).The median QTc-B interval was found as 427 ms (409-447 IQR) whereas the median QTc-AT interval was found as 438 ms (414-459 IQR). Median 9 ms (-5- 28 IQR) prolongation was observed in the QTc interval, which was statistically significant (p <0.001). There was a significant relationship between QTc-AT and baseline potassium level, potassium level on the 3rd day (respectively ? coefficient= -2.083, 95% CI -27.134- -0.577, p value= 0.041, ? coefficient= -2.547, 95% CI -27.925 - -3.385, p value= 0,013 ) but there was no significant relationship with baseline and 3rd day calcium level. (respectively ? coefficient= -0.848, 95% CI -22.102- 8.919, p value= 0.399, ? coefficient= 0.707, 95% CI -8.685 - 20.784, p value= 0.415)Conclusion: Electrolyte disorders such as hypocalcemia and hypokalemia can be seen in patients hospitalized with COVID-19. After treatment, a significant prolongation was observed in the QTc interval and a significant relationship was observed between QTc-AT and potassium levels, but no significant relationship with calcium was observed.Öğe Kronik böbrek yetersizliği olan hastalarda hemodiyaliz öncesi ve sonrası sağ ventrikül sistolik fonksiyonlarının farklı ekokardiyografi yöntemleri ile değerlendirilmesi(Türk Kardiyoloji Derneği, 2014) Akyüz, Abdurrahman; Yıldız, Abdulkadir; Akıl, Mehmet Ata; Bilik, Mehmet Zihni; İnci, Ümit; Kayan, Fethullah; Yıldız, İsmail; Yılmaz, Zülfikar; Yıldırım, Yaşar; Ülgen, Mehmet SıddıkÖz: Amaç: Bu çalışmadaki amacımız kronik böbrek yetersizliği (KBY) olan hastalarda önyükteki azalmanın sağ ventrikül sis- tolik fonksiyonlarını belirlemede kullanılan yeni ve eski eko- kardiyografi parametreleri üzerine etkisini araştırmaktır. Çalışma planı: Yaş ortalaması 48±15 olan 19u kadın top- lam 30 KBYli hasta çalışmaya alındı. Hastaların hemodiyaliz öncesi ve sonrasında ekokardiyografi ile sol ventrikül ejeksi- yon fraksiyonu (SVEF), sol atriyum hacmi, sağ atriyum alanı, sağ ventrikül diyastol sonu alanı, sistolik pulmoner arter ba- sıncı, sağ ventrikül fraksiyonel alan değişikliği (FAD), nabız sağ ventrikül miyokart performans indeksi (Tei indeksi), sağ ventrikül doku Doppler S hızı, izovolumetrik miyokardiyal ak- selerasyon (IVA), triküspit anuler plan yer değiştirme (TAP- SE), sağ ventrikül çıkış yolu sistolik yer değiştirme (RVOT SE) parametreleri değerlendirildi. Bulgular: Sağ ventrikül sistolik fonksiyonlarını belirlemeye yarayan sağ ventrikül S hızı ve RVOT SE parametrelerinde hemodiyaliz sonrası anlamlı bir değişiklik olmadığı (sırası ile p=0.919 ve p=0.186); FAD, Tei indeksi, IVA ve TAPSE değer- lerinin ise belirgin bir şekilde arttığı (tümü için p<0.001) bu- lundu. Ayrıca TAPSE ile çekilen sıvı miktarı arasında pozitif korelasyon (r=0.375 ve p=0.041) saptandı. Sonuç: Sağ ventrikül sistolik fonksiyonlarının değerlendiril- mesinde kullanılan sağ ventrikül S velositesi ve RVOT SEnin önyükten bağımsız, FAD, Tei indeksi, IVA ve TAPSEnin ön- yüke bağımlı olduğu belirlenmiştir. Ayrıca sadece TAPSEnin çekilen sıvı miktarı ile ilişkili olduğu saptanmıştır.