Yazar "İltümür, Kenan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 12 / 12
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akut anterior miyokard infarktüsünde ST segment elevasyonunun şeklinin erken düşük doz dobutamin stres ekokardiyografi ve hastane içi mortalite ile ilişkisi(2001) Karadede, A. Aziz; Alan, Sait; İltümür, Kenan; Aydınalp, Özlem; Toprak, Nizamettin; Temamoğulları, Ali Vahip; Ülgen, M. SıddıkMiyokard infarktüsünün erken döneminde ST yüksekliğinin boyutu ile miyokard hasarı arasında ilişki bulunmasına rağmen, ST yüksekliğinin şekli ile miyokard hasarı ve klinik sonuçları arasındaki ilişki bilinmemektedir. Bu amaçla çalışmamıza ilk kez akut anteriyor miyokard infarktüsü ile ağrının ilk 6 saati içinde müracaat eden (n=62) hasta alındı. Trombolitik tedavi öncesinde alınan EKG'deki prekordiyal V3 derivasyonu referans alınarak, ST yüksekliğinin şekli, konkav (n=26), düz (n=24) ve konveks (n=12) olarak üç tipe ayrıldı. ST yüksekliğinin şekli ile, hem hastane içi seyirleri, hem de 53 hastaya 6±2 günde yapılan düşük doz (5 ve 10 µgr/kg/dk) dobutamin stres ekokardiyografi (DDSE) sonuçları arasındaki ilişki araştırıldı. İnfarktüs alanındaki bölgesel duvar hareket skor indeksi (DHSI) 16 segment modeline göre sol ön inen arterin beslediği 9 segment üzerinden 1'den (normal) 4'e (diskinetik) kadar değerlendirildi. Sol ön inen arter bölgesinde bazal DHSI ve bunların DDSE'ya cevapları konkav grupta daha iyiydi. Ayrıca konveks ve düz grupta infarktüs alanında ortalama akinetik veya diskinetik segment sayısı daha fazlaydı ve DDSE ile bu segmentlerde düzelme daha azdı [Konkav tip (grup A) 3.78±2 ve 2.17±2.1 p<0.01, düz tip (grup B) 5.15±2,7 ve 4.45±2.8 NS, konveks tip (grup C) 5.4±2.3 ve 4.8±2.1 NS, bazal ve DDSE]. Grup A'daki hastaların sadece %13 (3/23) DDSE ya cevap vermezken (p<0.05 grup B'ye ve p<0.01grup C ye göre), grup B deki hastaların %35'i (7/20), grup C'deki hastaların %60'ı (6/10) DDSE'ya yanıt vermediler. Multipl lojistik regresyon analizinde, iyi sol ventrikül fonksiyonu (yani DHSI <2 ) ile ST yüksekliğinin şekli arasında bazal durumda her hangi bir ilişki bulunmazken (p=0,06), DDSE sonrası bunlar arasında bağımsız bir ilişki tespit edildi (p=0.01, OR 4.5, %95CI 1.3-14.7). Konkav tipteki hastalarda hastanede kaldıkları sürece ölüm olmazken düz veya konveks tip olanlardan 5'i öldü. Yine bu süre içinde aritmi sıklığı konkav olanlarda diğerlerine göre daha azdı (p<0,05) ve efor kapasiteleri daha düşüktü. Sonuç olarak, hastaneye müracaat sırasında konkav tipte EKG'si olanlarda infarktüsle ilgili bölgede canlılık daha fazladır ve hastane içi mortalite daha düşüktür. Bu basit sınıflandırma hastanın taburcu olduğu sıradaki sol ventrikül fonksiyonlarını tahmin etmede yararlı olabilir.Öğe Akut Q dalgalı miyokart infarktüsünde sinyal ortalamalı EKG'de geç potansiyellerin meydana gelmesinde etkili olan faktörler nelerdir?(Dicle Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 1999) İltümür, Kenan; Toprak, NizamettinAkut miyokard infarktüsü sonrası mortalitenin ana nedeni ventriküler disritmilerdir. Sinyal ortalamah EKG, meydana gelmesi olası disritmileri daha önceden saptayan non- invazif bir testtir. Bu çalışmadaki amacımız; geç potansiyeller üzerinde etkili olabilecek etkenleri belirleyip, özellikle AMİ sonrası hangi hastaların öncelikli olarak SAEKG testine aday olduklarım ortaya çıkartmaktır. Çalışmaya ilk defa AMİ tablosu ile koroner yoğun bakım ünitesine ard arda kabul edilen ve çalışma kriterlerine uyan 124 hasta (104 erkek, 20 kadın ) alındı. Tüm hastaların klinik ve labarotuvar verileri prospektif olarak kaydedildi. Yaş, cinsiyet, infarkt lokalizasyonu, trombolitik tedavi, beta blokör kullanımı, AMİ geliş zamanı, LYEF, hipertansiyon, diabetes mellhus, sigara, submaksimal efor testi, sessiz iskemi, hastalıklı damar sayısı, serum-enzim düzeyi, hiperakut ve akut dönemde meydana gelen disritmiler, reperfüzyon, infarkt arterinin açıklığı ile geç potansiyeller arasındaki ilişki incelendi. Yapılan istatistiksel analiz sonucu geç potansiyeller ile; yaş, cinsiyet, hipertansiyon, sol ventrikül hipertrofisi, diabetes mellhus, sigara arasında bir ilişki saptanmadı. LVEF'si düşük, infarkt arteri kapalı, reperfüzyon saptanmayan, yüksek serum CPK enzim pik düzeyi, submaksimal efor testi pozitif, hastalıklı damar sayısı fazla ve inferior Mİ ile baraber sağ ventrikül Mİ lokalizasyonu olanlar ile holterde sessiz iskemi, akut dönemde maling disrimi saptanan, torombolitik tedavi ve beta blokör verilmeyenlerde geç potansiyel insidansı yüksek çıktı. Sonuç olarak AMİ sonrası SOEKG'de geç potansiyellerin meydana gelmesinde birçok faktör etkilidir. Bu faktörlerin sayısı arttıkça ilerde meydana gelecek disritmi olasılığı da artacaktır. Bu nedenle AMİ sonrasında SAEKG kayıtlan öncelikli olarak bu hastalarda yapılmalıdır.Öğe Bıçak yaralanması sonucu gelişen VSD'li 2 olgu(2005) Ülkü, Refik; Güloğlu, Cahfer; Toprak, Nizamettin; Karabulut, Aziz; İltümür, KenanKalp yaralanmaları özellikle hastane öncesi dönemde yüksek mortalite ile birliktedir. Hastaneye ulaşabilen hastalarda ise hızlı ve etkili tedavi yöntemleri ile mortalitede önemli bir azalma sağlanmıştır. Genellikle kardiyak tamponad tablosu ile başvuran hastalara yapılan acil müdahale ile perikardiyosentez ve/veya kalp yaralanma bölgesine onarım uygulanır. Kalp yaralanması ile birlikte intrakardiyak fistül ve ventriküler septal defekt (VSD) gibi ek sorunlar da oluşabilir. Literatürde VSD ve intrakardiyak fistül gelişen hastaların tama yakın bir kısmı acil müdahale sonrası elektif şartlarda teşhis ve tedavi edilmişlerdir. Biz de bu yazımızda kalp yaralanması sonrası yapılan acil torakotomi ve sağ ventrikül duvarına primer sütur uygulanıp sonrasında VSD tespit edilen 2 olguyu sunmaktayız.Öğe Esansiyel hipertansiyonda sağ ve sol ventrikül doluş parametrelerinin karşılaştırılması(1998) Toprak, Nizamettin; İltümür, Kenan; Uçaman, Berzal; Temamoğulları, Ali Vahip; Karadede, Abdülaziz; Akkoç, Azad; Kaymak, HalilBu çalışma Esansiyel Hipertansiyon (EH) ' da sağ ve sol ventrikül diyastolik doluş parametrelerini araştırmak amacıyla planlandı. EH'lu 118 hasta (Ortalamayaş 54.4 ± 10.3 yıl) ile 50 normotansif kontrolün (Ortalamayaş 51.6 ± 8 yıl) diyastolik doluş parametreleri triküspidve mitral anulus seviyelerinde pulse-Doppler ekokardiyografı ile değerlendirildi. Hipertansiflerde triküspit erken /geç (E/A) doluş akım hızları oranında ve normalize pik doluş hızında azalma gözlenirken (p<0.001), .atriyal doluş fraksiyonunda artma ve triküspit deselerasyon zamanında uzama görüldü (p<0.001). Hipertansiflerde sağ ventrikül diyastolik doluş parametreleri; yaş, sol ventrikül diyastolik septum ve arka duvar kalınlıkları ile anlamlı korelasyon göstermekteydi. Sol ventrikül kitle indeksi ile sağ ventrikül diyastolik doluş parametreleri ve sağ ventrikül duvar kalınlığı arasında anlamlı korelasyon görüldü. Sağ ventrikül duvar kalınlığı ile; triküspit E/A oranı, triküspit akım hız-zaman intégrait, atriyal doluş fraksiyonu ve normalize pik doluş hızı arasında anlamlı korelasyonlar saptandı (p<0.05). Sağ ve sol ventrikül diyastolik doluş parametreleri her iki grupda anlamlı ilişki göstermekteydi. EH'da sağ ventrikül doluş parametrelerinin değiştiği, bu parametrelerin sol ventrikül doluş parametreleri ile yakın ilişki gösterdiği, sağ ventrikül duvar kalınlığı ve sol ventrikül kitle indeksi ile de anlamlı ilişki gösterdiği sonucuna varıldı.Öğe Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde doğuştan koroner arter anomalilerinin sıklığı(2005) Gülsüm, A. Samet; Toprak, Nizamettin; Karabulut, Aziz; İltümür, KenanAmaç: Bu çalışmada, kateterizasyon laboratuvarımızda rutin koroner anjiyografi yapılan olgular, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde doğuştan koroner arter anomalilerinin dağılım ve sıklığını belirlemek için geriye dönük olarak incelendi.Çalışma planı: Ocak 1998-Nisan 2005 tarihleri arasında koroner anjiyografi yapılan 5018 hastanın kayıtları gözden geçirildi. Bu taramada doğuştan koroner arter anomalisi saptanan olguların sineanjiyogramları ve bilgisayar kayıtları incelendi. Anomalili koroner arter ve seyri Serota ve ark.nın önerilerine göre değerlendirildi. Hastalar anomalili damarın kökenine ve koroner arterlerde anlamlı darlık (%50’den fazla) olup olmamasına göre gruplandırıldı.Bulgular: On dokuz hastada (%0.4; 13 erkek, 6 kadın; ort. yaş 48.2; dağılım 32-74) doğuştan koroner arter anomalisi saptandı. En sık sol sirkumfleks arter anomalisi görüldü (%57.9; n=11). Sol sirkumfleks arter tüm hastalarda sağ koroner sinustan köken almaktaydı. İkinci sırada sağ koroner arter anomalisi geliyordu (%31.6; n=6). Bu olguların tümünde sağ koroner arter sol koroner sinustan köken almaktaydı. İki hastada (%10.5) ise sol ön inen ve sol sirkumfleks arterlerin ikisi de ayrı ostiumlar ile sağ koroner sinustan köken almaktaydı. Toplam 10 hastada (%52.6) koroner arter hastalığı görüldü. Yedi hastada (%36.8) tek damar hastalığı, iki hastada (%10.5) iki damar hastalığı, bir hastada ise (%5.3) üç damar hastalığı vardı. Sekiz hastada (%42.1) anomalili damarda ateroskleroza rastlandı.Sonuç: Doğuştan koroner arter anomalilerinin görülme oranları bölgeler ve toplumlar arasında farklılıklar göstermektedir. Çalışmamızda bu anomalilerin oranları genel literatür verilerinin biraz altında idi. Bu hastalarda tedavinin doğru ve eksiksiz uygulanabilmesi için doğuştan koroner arter anomalilerinin varlığı ve seyrinin bilinmesi gerekir.Öğe İnfarktüs lokalizasyonu ile geç potansiyel arasındaki ilişki(2001) Toprak, Nizamettin; Karabulut, Aziz; Ülgen, M. Sıddık; İltümür, Kenan; Temamoğulları, Ali Vahip; Karadede, Abdülaziz; Alan, SaitAmaç: Miyokard infarktüsü lokalizasyonu ile geç potansiyeller (GP) arasındaki ilişki tartışmalıdır. Bu konuyu değerlendirmek amacıyla planlanan sinyal ortalamalı EKG (SOEKG) çalışmasına daha önce miyokard infarktüsü anamnezi olmayan 124 ardışık Q dalgalı akut miyokard infarktüsü (AMİ) hastası (104 erkek, 20 kadın; ortalama yaş 56 ± 10) katıldı. Yöntem: Hastalar infarktüs lokalizasyonuna göre üçe ayrıldı: anteriyor (Grup I, n = 62 ; % 50 ), inferiyor (Grup II, n = 42; %34) ve inferiyor +sağ (Grup III, n = 20 ; % 16 ). SOEKG ikinci hafta içinde yapıldı. GP pozitifliği üç major kriterden (QRS > 114 ms, LAS 40 >38 ms , RMS< 20 mV) en az ikisinin sağlanması olarak kabul edildi. Tukey - Cramer multivaryans analizi yapıldı. Bulgular: İnferiyor + sağ AMİ olan vakalarda GP pozitifliği, diğer gruplara göre anlamlı olarak daha yüksek bulundu (Grup I de %29 , II de %35.7 ve III de %55, p < 0.05). Bu fark sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonundan bağımsız idi. Sonuç: Bu bulgulardan hareketle inferiyor ve sağ ventrikül infarktüsünün birlikte olduğu hastalarda aritmi riskinin artmasının söz konusu olabileceği düşünülebilir.Öğe Kalp yetersizliği ve anemi(2006) Karahan, Zülküf; Toprak, Nizamettin; İltümür, KenanAnemi, kronik kalp yetersizliğinde sık görülen bir durumdur ve semptomların kötüleşmesine neden olur. Kalp yetersizliğinde anemi görülmesinin nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, hemodilüsyon, inflamatuvar aktivasyon, böbrek fonksiyonlarında bozukluk, sağ kalp yetersizliğine bağlı kötü beslenme ve ilaç tedavisi gibi faktörler üzerinde durulmaktadır. Kalp yetersizliğinde aneminin düzeltilmesinin kalp fonksiyonları ve morbidite üzerinde olumlu etkileri vardır. Bu semptomatik iyileşmelere karşın, anemiye yönelik agresif tedaviyle hipertansiyon, tromboz ve endotelyal aktivasyon gibi olumsuz etkiler de görülebilir.Öğe Metabolik sendromlu erkeklerde testosteron düzeylerinin değerlendirilmesi(2005) Toprak, Gülten; Toprak, Nizamettin; İltümür, Kenan; Karabulut, Aziz; Yokuş, BeranAmaç: Erkeklerde düşük testosteron düzeyleri artan ateroskleroz riskine eşlik eder. Bu çalışmada metabolik sendromlu (MS) hastalarda serum testosteron düzeyleri araştırıldı ve bunun MS ve ilgili parametreleriyle ilişkisi değerlendirildi.Çalışma planı: Çalışmaya NCEP (National Cholesterol Education Program) ölçütlerine göre MS tanısı konan 36 erkek hasta (ort. yaş 50.2±7.2) alındı. Benzer yaşta 39 sağlıklı erkek gönüllüden (ort. yaş 48.3±8.1) kontrol grubu oluşturuldu. Serum testosteron ölçümleri elektrokemilüminesans immünoassey yöntemiyle Roche Elecsys system 2010 cihazında yapıldı. Glukoz, insülin ve lipid profili (total kolesterol, trigliserid, LDL ve HDL) için açlık kan örnekleri alındı. Ayrıca, HOMA (Homeostasis Model Assessment) indeksi hesaplandı.Bulgular: Serum testosteron düzeyleri MS grubunda kontrol grubuna göre anlamlı derecede düşük bulundu (sırasıyla, 3.6±0.8 ve 4.8±1.9 ng/ml, p=0.001). Serum testosteron düzeyi ile HDL arasında pozitif (r=0.25, p<0.05); beden kütle indeksi (r= -0.41, p<0.001), bel çevresi (r= -0.40, p<0.001), HOMA indeksi (r= -0.31, p=0.008), insülin (r= -0.28, p<0.05), glukoz (r= -0.29, p<0.05), trigliserid (r= -0.28, p<0.05) ve çok düşük yoğunluklu lipoprotein (r= -0.28, p<0.05) arasında negatif ilişki saptandı. Çokdeğişkenli analizde testosteron ile sadece beden kütle indeksinin bağımsız ilişkide olduğu görüldü ($beta$= -0.36, p=0.038).Sonuç: Metabolik sendromlu erkek hastalarda testosteron düzeyinin düşük olduğu görülmektedir. Bu özellik, MS’li erkek hastalarda kardiyovasküler risk değerlendirmesinde yardımcı bir belirleyici olarak kullanılabilir.Öğe Right and left ventricular diastolic filling parameters in essential hypertension(Asia Publishing Exchange Pte Ltd, 1999) Akkoç, A.; Uçaman, Berzal; Kaymak, H.; Temamoǧulları, Ali Vahip; İltümür, Kenan; Karadede, Abdülaziz A.; Toprak, NizamettinRight and left ventricular filling parameters were compared in 118 hypertensive patients (mean age, 54.4 ± 10.3 years) and 50 normotensive controls (mean age, 51.6 ± 8 years). Diastolic filling parameters were obtained by pulsed Doppler echocardiography at the tricuspid and mitral annular levels. The tricuspid early to late filling velocity ratios and the normalized peak filling rates were significantly reduced, while the atrial filling fraction was increased and tricuspid deceleration time was prolonged in hypertensive patients compared to controls. Right ventricular diastolic filling parameters correlated significantly with septal and posterior diastolic wall thickness, while left ventricular mass index correlated significantly with right ventricular diastolic filling parameters and right ventricular diastolic wall thickness in hypertensive subjects. Right ventricular diastolic wall thickness correlated significantly with the tricuspid early to late filling velocity ratio, tricuspid inflow total velocity-time integral, normalized peak filling rate, and peak filling fraction. Right ventricular diastolic filling parameters were closely related to left ventricular diastolic filling parameters in both groups. It was concluded that right ventricular filling parameters undergo a series of changes in essential hypertension and these parameters are closely related to left ventricular filling parameters and correlate with right ventricular wall thickness and left ventricular mass index.Öğe Spontaneous coronary artery dissection during hemodialysis in the post-abortion period(2008) İltümür, Kenan; Karahan, Zülküf; Özmen, Şehmus; Danış, Ramazan; Toprak, NizamettinSpontaneous coronary dissection (SCAD) is an unusual cause of acute myocardial infarction with complex pathophysiology. We present a case of acute inferior myocardial infarction resulting from spontaneous coronary artery dissection of the right coronary artery in a 33-year-old woman during the hemodialysis due to a recent abortion and consequent curettage at first trimester of her pregnancy. This report describes a previously healthy woman without traditional cardiovascular risk factors who presented with an acute inferior myocardial infarction. Spontaneous coronary artery dissection (SCAD) should be considered as a cause of the acute myocardial infarction in young patients without traditional risk factors for coronary artery disease, in females in the both peri-partum and post-abortion period.Öğe ST elevasyonlu miyokard infarktüsünde infarkt lokalizasyonuna göre sağ ventrikül fonksiyonlarının ileri ekokardiografik metotlarla karşılaştırılması(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2012) Akıl, Mehmet Ata; Ertaş, Faruk; Kaya, Hasan; Bilik, Mehmet Zihni; Oylumlu, Mustafa; Yıldız, Abdulkadir; İltümür, Kenan; Ülgen, Mehmet SıddıkAmaç: Bu çalışmada amacımız ST elevasyonlu miyokard infarktüsü (STEMİ) hastalarında ileri ekokardiyografik metodlar kullanarak infarkt lokalizasyonunun sağ ventrikül fonksiyonları üzerindeki etkilerini karşılaştırmaktır. Gereç ve yöntem: Çalışmaya toplam 89 STEMİ hastası alındı. Hastalar infarkt lokalizasyonuna göre anteriyor, izole inferior ve inferior+sağ ventrikül miyokard infarktüsü (Mİ) olmak üzere üç gruba ayrıldı. Tüm hastalara ilk 24- 72 saat içinde ekokardiografik inceleme yapılarak rutin ekokardiografik ölçümlere ek olarak sağ ventrikül doku Doppler, sağ ventrikül ejeksiyon fraksiyonu (SağVEF), miyokard performans indeksi (MPİ) ve Triküspit Anüler Düzlem Sistolik Hareketlerinin (TAPSE) ölçümleri alındı. Bulgular: Gruplar karşılaştırıldığında, sağ ventrikül tutulumu olan inferior Mİ grubunda sağ ventrikül fonksiyonlarının bozulmuş olduğu görüldü. TAPSE, sağ ventrikül tutulumu olan inferior MI (19±1mm) grubunda izole inferior MI (23±1mm) ve anterior MI (23±1mm) gruplarına göre daha düşüktü (p<0,05). Sağ ventrikül tutulumu olan inferior MI grubunda sağ ventrikül MPİ’nin (0,76±0,14), anterior MI (0,64±0,1) ve izole inferior MI (0,56±0,1) gruplarına göre daha yüksekti (p<0,05). Triküspit annulus Sm zirve hızı (r = -0,35, p = 0,01), TAPSE (r = -0,47, p<0,001) ve SağVEF (r = -0,46, p<0,001) sağ ventrikül MPİ ile negatif korelasyon göstermekteydi. Ayrıca trikuspit E/A oranı (r = -0,19, p = 0,7) ile sağ ventrikül serbest duvarı Em/Am oranları (r = -0,26, p = 0,01) da sağ ventrikül MPİ ile negatif korelasyon göstermekteydi. Sonuç: STEMI hastalarında konvansiyonel ekokardiyografik parametreler yanında ileri ekokardiografik metotların kullanılması sağ ventrikül fonksiyonlarını daha sağlıklı değerlendirmemizi sağlayıp, STEMI hastalarında tedavi stratejilerimize olumlu etki sağlayacaktırÖğe Viral kökenli karaciğer sirozunda kardiyak fonksiyonlar(2003) İltümür, Kenan; Alan, Sait; Toprak, Nizamettin; Yalçın, Kendal; Öztürk, Önder; Karabulut, AzizAmaç: Kalp hastalıkları karaciğer (KC) hastalıklarının örneğin kardiyak siroz, KC hastalıklarıda kalp hastalıklarının (sirotik kardiyomiyopati gibi) gelişmesini etkileyebilir.Viral kökenli karaciğer sirozu (KC-S) ile ilgili az çalışma vardır. Bu çalışmada viral kökenli sirotik hastaların ve kontrol grubunun kardiyak yapı ve fonksiyonları incelendi. Gereç ve Yöntem: Otuz viral kökenli KC-S'li hasta ile (ortalama yaş, 43±12), 30 kontrol vakasında (ortalama yaş, 37±11), sol ve sağ ventrikülün hem sistolik hem de diyastolik parametreleri karşılaştırıldı. M mod, iki boyutlu ve Doppler ekokardiyografi ile sağ ve sol ventrikül fonksiyonları ile kardiyak ölçümler yapıldı. Diyastolik fonksiyonlar mitral ve triküspit doluş parametrelerinden erken doluş (E dalgası), geç doluş (A dalgası), E/A oranı ve E dalgasının yavaşlama zamanı alındı.Ayrıca pulmoner arter basıncı da (PAB) değerlendirildi. Bulgular: Kontrollerle karşılaştırıldığında KC-S grubunda sol atriyum ve sağ kalp boşlukları önemli derecede büyümüştü (p<0.05). Ayrıca kontrol grubuna göre hem sol hemde sağ ventrikülün duvar kalınlıkları artmıştı (p<0.05).Sol ventrikülün sistolik ve diyastolik fonksiyonları bozulmamıştı ancak sağ ventrikülün diyastolik fonksiyonları bozulmuştu (p<0.05). KC-S grubunda daha düşük triküspit E/A oranı, daha düşük pik E, daha yüksek pik A vardı (p<0.05). Ayrıca PAB sirotik hastalarda artmıştı (p<0.05). Sonuç: Viral kökenli sirozda sol atriyum ve sağ kalp boşlukları genişlemektedir.Ayrıca karaciğer sirozu sağ ventrikül diyastolik fonksiyonlarının bozulmasına ve pulmoner arter basıncının da artmasına yol açmaktadır.