Yazar "İleri, Serdar" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 5 / 5
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Evaluation of Immunotherapy and Targeted Therapies in the Treatment of Metastatic Malignant Melanoma(2022) Kaplan, Muhammet Ali; Kalkan, Ziya; Tunç, Sezai; İleri, Serdar; Oruç, Zeynep; Ebınc, Senar; Urakçı, ZuhatObjectives: The prognosis of metastatic malignant melanoma is poor. In this study, we aim to evaluate the response rates, PFS and OS times obtained with Nivolumab, Ipilimumab and Dabrafenib plus Trametinib in the treatment of advanced malignant melanoma, as well as the side effect profiles of these three agents. Methods: This study included 58 patients diagnosed with advanced malignant melanoma who received Nivolumab, Ipilimumab or Dabrafenib plus Trametinib therapy between January 2010 - March 2021 and had follow-up at our clinic. Response rates, survival times and side effects associated with each of the three treatment arms were evaluated. Nivolumab, Ipilimumab and Dabrafenib plus Trametinib were compared with regard to effectiveness and tolerability. Results: The Nivolumab, Ipilimumab and Dabrafenib plus Trametinib treatment arms, included 34 (58.6%), 13 (22.4%) and 11 (19%) patients, respectively. The comparison of Nivolumab, Ipilimumab and Dabrafenib plus Trametinib yielded, respectively; ORR (53%, 38.5%, 72.8%), mPFS (7 months, 3 months, 9 months) (p=0.57), mOS (12 months, 16 months, 15 months) (p=0.85). Conclusion: In this study that we conducted with real life data, we confirmed that Nivolumab, Ipilimumab and Dab rafenib plus Trametinib have different effectiveness adn manageable side effect profiles in the treatment of advanced malignant melanoma.Öğe Kronik böbrek yetmezlikli nadir bir olgu: Laurence moon bardet biedl sendromu(Türk Nefroloji Derneği, 2012) Yılmaz, Zülfükar; Ebik, Berat; Yıldırım, Yaşar; Kayabaşı, Hasan; İleri, Serdar; Yılmaz, Fatma; Kadiroğlu, Ali Kemal; Yılmaz, Mehmet EminLaurence Moon Bardet Biedl Sendromu (LMBBS); otozomal resesif geçişli, obezite, mental retardasyon, polidaktili, hipogonadizm ve retinitis pigmentoza ile karakterize nadir görülen bir bozukluktur. Hastalığın tanı kriterleri arasında yer almasa da bu hastalarda, böbreklerde yapısal anomali ve fonksiyon bozukluğu, diabetes mellitus, insülin direnci, hipertansiyon ve karaciğerde fibrozis de görülebilmektedir. Renal fonksiyonlarda progresif bozulma sonucu gelişen son dönem böbrek yetersizliği en sık ölüm nedenidir. Bu olgu sunumunda, boyun apsesi, üre, kreatinin değerlerinde yükseklik ve metabolik asidozla başvuran 17 yaşında bir Laurence Moon Bardet Biedl sendromu olgusunun paylaşması amaçlandı.Öğe Meme kanserli hastalarda Pet - BT ile tümör özellikleri arasındaki ilişki(Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2022) Sezgin, Yasin; Karhan, Oğur; İleri, Serdar; Ebinç, Senar; Bilen, Erkan; Ürün, Muslih; Yerlikaya, HalisAmaç: Meme kanseri dünya çapında kadınlarda en sık görülen ve en sık ölüme yol açan kanserdir. Pozitron emisyon tomografisi (PET) - bilgisayarlı tomografinin (BT) onkolojide kullanımı giderek artan öneme sahip olmaktadır. Çalışmamızda tümörün bazı özelliklerine göre 18 F-floro-2-deoksi-D-glukoz ( 18 F-FDG) tutulum yoğunluğu arasındaki ilişkiyi araştırmayı planladık. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda onkoloji kliniğimize meme kanseri teşhisi ile başvuran ve PET-BT çekimi yapılan 414 hastanın dosyası retrospektif incelendi. Çalışmaya 18-90 yaş aralığında olan meme kanserli hastalar dahil edildi. İkincil malignitesi olan, akli dengesi yerinde olmayan, 18 yaşından küçük ve 90 yaşından büyük hastalar çalışma dışı bırakıldı. Moleküler alt tiplere, tümör boyutlarına, vücut kitle indeksine ve proliferasyon indekslerine göre FDG tutulumları araştırıldı. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 414 hastanın yaş ortalaması 48.8 yıldı. Hastaların büyük çoğunluğunun alt tipi; invaziv duktal karsinom idi. Tanı anında 86 hasta metastatik evrede iken, 327 hasta lokal veya lokal ileri evredeydi. Çalışmada Ki-67 artışı ile FDG tutulumunun artışı arasında korelasyon saptandı ve istatiksel olarak anlamlı bulundu. Sonuç: Çalışmada tümör boyutu büyük olanlarda daha fazla FDG tulumu mevcut idi. Aynı şekilde proliferasyon indeksi artışında ve invaziv duktal karsinomda daha yüksek FDG tutulumu mevcut idi. Tümör özellikleri ile FDG tutulumları arasındaki ilişki gelecekte bireyselleştirilmiş tedavi için prediktif bir belirteç olarak kullanılabilir.Öğe Real-life data of pazopanib usage inm soft tissue sarcoma(2023) İleri, Serdar; Yerlikaya, Halis; Ürün, Muslih; Sezgin, Yasin; Karhan, OğurAbstract: Objective: Soft tissue sarcomas are heterogeneous group of malignancies consisting of more than 50 subtypes. Although it is rare, it is usually resistant to chemotherapy and has a poor prognosis. In this study, we planned to investigate the efficacy, tolerability and side-effect profile of pazopanib in metastatic soft tissue sarcomas. Method-Material: Our study was a single-center retrospective study and included metastatic patients over the age of 18 who were treated with pazopanib. Data of 37 patients were obtained in retrospective medical records. In patients using pazopanib; Tumor location, histological subtype, tumor grade, disease stage, the line at which pazopanib was used, efficacy, tolerability, and side-effect profile of pazopanib were examined. Findings: The mean age of the patients at diagnosis was 49. Pleomorphic sarcoma was the most common subtype. The progression-free survival (PFS) of patients after first-line therapy was 18 weeks. The median overall survival (OS) of the patients was 20 months. The median PFS with pazopanip was 18 weeks. Conclusion: In the study we conducted research in terms of effectiveness and side effects; the use of pazopanib in soft tissue sarcoma was found to be effective in terms of both PFS and OS. Side effects were tolerable and treatable. In our study, a PFS of 32 weeks was obtained in patients with hypothyroidism and at 16 weeks in patients who did not. In this respect, development of hypothyroidism may be a predictive parameter for response.Öğe Sitogenetik olarak normal akut miyeloid lösemili hastalarda moleküler markerların(flt3 - ıtd, flt3 - d835, cebpa, npm1) sıklığı ve prognoza etkisi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2013) İleri, Serdar; Ayyıldız, OrhanGiriş ve amaç: Akut Myeloid Lösemi, onkogenik füzyon proteinlerinin olusumuna baglı ve kromozom translokasyonları ve inversiyonlarıyla birliktelik gösteren myeloid kök hücre malinitesidir. Kemik iliğinde blast sayısının %20’den fazla olması tanıyı koydurur. AML’li olgularda 100’den fazla genetik bozukluklar tanımlanmış olmakla birlikte, sıklıkla saptanan kromozomal bozukluklar t(8;21), t(15;17), inv(16), t(16;16)’dır. Bu kromozomal bozukluklar ve bunun varyantları yaklaşık olarak AML olgularının %40’ını oluştururlar. Tanımlanmış olan diğer kromozomal anomaliler ise olguların %10’undan azını kapsarlar. Geri kalan %50 olguda ise normal karyotip saptanmakta veya kromozomal anomali saptanamamaktadır. Sitogenetik normal AML’li olgularda en sık bilinen mutasyonlar FLT3-ITD, FLT3-D835, CEBPA ve NPM1’dir. FLT3 mutasyonları genellikle kötü prognostik özellik gösterirken, CEBPA ve NPM1 mutasyonlarının varlığı ise genellikle olumlu prognostik özellik gösterirler. Çalısmamızda yeni tanı almıs AML olgularında es zamanlı kantitatif polimeraz zincir reaksiyonu (RT-PZR) yöntemi ile FLT3- ITD, FLT3-D835, CEBPA ve NPM1 mutasyonları arastırıldı. Sonuçlar olguların klinik verileri ile ilisiklendirilerek, genetik degisikliklerin klinik ve prognostik önemlerinin saptanması amaçlandı. Materyal Metod: Dicle Üniversitesi Tıp fakültesi Hematoloji servisine başvuran ve yapılan tetkiklerde Akut Miyeloid Lösemi tanısı alan 55 hastadan, konvansiyonel sitogenetik ve karyotip analizi sonucu normal olgularda FLT3-ITD, FLT3-D835, CEBPA ve NPM1 PCR yöntemiyle (Roche-lightCycler) çalışıldı. Bulgular: Yaptığımız çalışmada; sitogenetik normal AML’li olgularda FLT3-ITD mutasyonu 7(%12,7) ,FLT3-D835 mutasyonu 1(%1.8), CEBPA mutasyonu 8(%14,5) ve NPM1 mutasyonu 11(%20) hastada mevcut idi. FLT3-ITD mutasyonu olan hastalarda 6 aylık sağkalım süresi ve 12 aylık sağkalım süresi açısından, diğer sitogenetik normal AML’li olgulara göre istatiksel olarak anlamlı ilişki mevcut idi.(p=0,004, p=0,040). FLT3- ITD mutasyonlu hastalarda daha kısa sağkalım süresi tespit edildi. İzole NPM1 mutasyonlu hastalarda sağkalım süresi açısından istatiksel olarak anlamlı ilişki mevcut değildi. (p=0,148 ,p=0,202). CEBPA mutasyonlu hastalarda sağkalım süresi açısından istatiksel olarak anlamlı ilişki mevcut değildi. (p=1,00). FLT3-ITD-/NPM1+ mutasyonlu hastalarda sağkalım süresi açısından istatiksel anlamlı ilişki mevcut idi.(p=0,0032, p=0,001) FLT3- ITD-/NPM1+ hastalarda daha iyi sağkalım süresi tespit edildi. FLT3-ITD-/NPM1+ hastalarda komplet remisyon oranları açısından anlamlı ilişki mevcut değildi. (p=0,190) Sonuç: yaptığımız çalışma sonucu; FLT3-ITD, FLT3-D835, CEBPA, NPM1 sitogenetik normal AML tanılı hastalarda bağımsız prognostik faktörler olduklarını gördük. Hastalık tanısı konduktan sonra bu markerların rutin olarak çalışılmasının prognoz açısından bize fikir vereceği ve tedavi yaklaşımımızda etkin olacağı görüşündeyiz.