Yazar "Öztürk, Hayrettin" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 35
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Abdominal kompartman sendromunda intestinal iskemi ve bakteriyel translokasyon(2000) Geyik, M. Faruk; Öztürk, Hayrettin; Güloğlu, Cafer; Aldemir, Mustafa; Orucu, Mehmet; Yağmur, YusufYaygın abdominal distansiyon, santral venöz basınçta artma, üriner output'ta azalma ve solunum sıkıntısı şeklinde ortaya çıkan Abdominal Kompartman Sendromu (AKS), post operatif intraabdominal hemoraji, komplike ciddi abdominal travma, visseral ödemin eşlik ettiği peritonit ve laparoskopik cerrahi gibi pek çok nedenlere bağlı gelişebilir. İntraabdominal basınç (İAB)'ın artmasının sistemik ve splanknik hemodinami üzerine etkileri açıklanmasına rağmen, bağırsak hipoperfüzyonunun sonuçları iyi bilinmemektedir. Bakteriyel translokasyon splanknik iskemiden sonra meydana gelmekte ve sonraları organ yetmezliğine katkıda bulunmaktadır. Bu çalışmada AKS'na bağlı intestinal iskemi ve bakteriyel translokasyonu araştırdık. 20 wistaralbina rat (235±20 gram) kullanıldı. Grup 1 (n= 10, kontrol)'de sadece orta hat insizyonla laparotomi yapıldı. Grup 2 (n=10)'de orta hat kesiden sonra karın içi basıncı 60 dakika süreyle 20 mmHg'de tutuldu ve artan İAB'ın ince bağırsak ve bakteriyel translokasyon üzerine etkileri araştırıldı. Bütün ratların ortalama arter basıncı (OAB) sıvı verilerek ayarlandı. 24 saat sonra karaciğer, dalak ve mezenterik lenf bezleri (MLB)'nin bir kısmı mezoyla beraber çıkarılarak bakteriyel translokasyonu araştırmak için kültüre ekildi. İnce bağırsak ve karaciğerin bir kısmı alınarak malondialdehid (MDA) seviyeleri ölçüldü. Son olarak ince bağırsağın bir kısmı, puanlama sistemi ile histopatolojik olarak değerlendirildi. İAB'ın 20 mmHg'de 60 dakika tutulması ile MLB'nde bakteriyel translokasyon meydana geldi (p<0.05). MDA seviyesi karaciğer ve ince bağırsakta kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksek bulundu (p<0.05). Histolojik analizlerde 2.grupta ince bağırsak villüslerinin üst üçte birinde nekroz ve dökülme görülürken, 1. grupta normal histolojik bulgular saptandı. İAB'ın artması intestinal mukozal kan akımında azalmaya, ince bağırsakta histolojik değişikliklere, daha sonra da septik komplikasyonlara ve organ yetmezliğine neden olabilecek bakteriyel translokasyona neden olmaktadır.Öğe Abdominal stab wounds in children: An 18-year experience(2002) Öztürk, Hayrettin; Önen, Abdurrahman; Otçu, Selçuk; Dokucu, Ali İhsan; Yaǧmur, Yusuf; Gedik, ŞenolObjective: Evaluation of the diagnosis, management, and the role of selective treatment in children with abdominal stab wounds. Patients and Methods: 59 children (56 male and three female) were included in the study. The patients' median age was 11.8 years (range, 5-14 years). Time between injury and admission was about 3 h. Laparotomy was performed in 44 patients (74%). Solid organ injury was detected in 32 of these patients (73%) and could not be observed in twelve (27%). 15 patients (26%) were treated conservatively, and only one (6.6%) underwent laparotomy during the follow-up. The stomach was the most frequently injured organ (ten patients), followed by the intestines (nine patients). Types of surgical treatment were as follows: primary suture in 28 patients, resection-anastomosis in three, and osteotomy in two. Results: Some prognostic factors such as presence of abdominal organ evisceration and pneumoperitoneum were not significantly correlated with intraabdominal organ injury, whereas some other risk factors such as acute abdomen on admission (p < 0.002) or abnormal clinical and hemodynamic finding (p < 0.001) showed significant correlation with intraabdominal organ injury. The relative risk (odds ratio) of developing an intraabdominal organ injury was > 2 for patients with signs of an acute abdomen on admission. Postoperative complications were observed in five patients with organ injuries. None of our patients died. Conclusions: Conservative treatment can be safely performed in most children with abdominal stab injuries. Signs of major internal hemorrhage or generalized peritonitis are an absolute indication for emergency operation for abdominal stab wounds. Peritoneal penetrations, free air on the abdominal X-ray, and omental or intestinal evisceration are poor indicators of significant organ injuries, and patients presenting these signs should be closely followed up for developing acute abdominal symptoms.Öğe Biliyer askariazisin neden olduğu tıkanma ikteri: Bir akut karın olgusu(2009) Otçu, Selçuk; Duran, Hatun; Öztürk, Hayrettin; Öztürk, HülyaAscaris lumbricoides dünyadaki en yaygın helmintik hastalıklardan biri olup birçok komplikasyon oluşturabilir. Helmintin safra yolları içinde varlığının gösterilmesi, özellikle çocuklarda, nadir bir durumdur. Bu yazıda, cerrahi akut karın bulgularına benzer şikayetlerle başvuran ve safra yolları içinde askaris helminti gösterilen bir olgu sunuldu. Ultrasonografik değerlendirme ile tanısı konan hastaya, tedavide mebendazol ve antispazmolitik verilerek tedavi sağlandı. Biliyer askariazis çocuk yaş gurubu hastalar dahil olmak üzere endemik bölgelerden gelen hastalarda görülen akut karın ağrısı tablosunda ayırıcı tanıda düşünülmelidir.Öğe Böbreğin sıcak iskemi-reperfüzyon hasarından korunmasında verapamil, kaptopril ve GBE' nin etkilerinin karşılaştırılması(2000) Otçu, Selçuk; Öztürk, Hayrettin; Özer, Mehmet; Yücesan, Selçuk; Gezici, Ayten; Dokucu, Ali İhsanBöbrek nakillerinde sıcak iskemiye bağlı kaşarlanma önemli bir sakıncadır. Çalışmamızda değişik etki mekanizmalarına sahip, verapamil, kaptopril ve Ginkgo-Biloba Ekstratı (GBE), böbrekte sıcak iskemi-reperfüzyon hasarı sonrası ortaya çıkan olumsuz etkileri ortadan kaldırabilmeleri yönünden karşılaştırılmıştır. Bu amaçla Sprague-Dawley cinsi 50 adet sıçandan oluşan 5 grup oluşturuldu. Sham grubunda sadece sağ nefrektomi, diğer gruplarda ise sağ nefrektomiye ek olarak sol böbrekte 30 dk'lık iskemi sonrasında 60 dk. reperfüzyon uygulandı. Kalan dört gruptan üçünde iskemi öncesi verapamil, kaptopril veya GBE verilirken dördüncü grup da kontrol grubunu oluşturdu. Tüm sıçanların postoperatif 8. günde Tc-99m DMSA sintigrafisi çekildikten ve serum üre, kreatinin ölçümleri yapıldıktan sonra sol nefrektomi uygulandı ve böbrekler histopatolojik değerlendirmeye alındı. Üç tedavi grubunda saptanan ortalama serum üre ve kreatinin değerleri kontrol grubundan belirgin olarak düşük, radyoizotop tutulumları da belirgin olarak yüksek bulunmuştur. Tedavi grupları kendi aralarında karşılaştırıldıklarında ise GBE grubunda serum üre ve kreatinin düzeyleri diğerlerine göre farklı bulunmazken (p>0.05), böbreğin radyoizotop tutulumu belirgin olarak daha yüksektir ve gruplar arasında saptanan bu fark istatistiksel olarak da anlamlıdır (p<0.05). Histopatolojik olarak kontrol grubunda yaygın nekroz saptanırken, kaptopril, verapamil grubunda nekrozun daha az geliştiği, GBE grubunda glomerül ve distal tubullerin korunduğu gözlendi. Sonuç olarak çalışmamızda kullanılan her üç ajan da böbreğin sıcak iskemiden korunmasında etkili bulunmuştur. Bu koruyucu etkinin GBE ile daha belirgin olduğu gözlenmektedir.Öğe Çocuk cerrahisinde nozokomiyal infeksiyonların epidemiyolojisi ve kontrolü(2002) Önen, Abdurrahman; Otçu, Selçuk; Çiğdem, Murat Kemal; Dokucu, Ali İhsan; Öztürk, Hayrettin; Geyik, Mehmet FarukAmaç: Çocuk cerrahisinde görülen nazokomiyal infeksiyoıılar (NKİ)'m epidemiyolojisini ve kontrol yöntemlerini araştırmak. Yöntem: Çocuk cerrahisi kliniğinde Ocak 1997Aralık - 2000 tarihleri arasında yatırılıp tedavi edilen 2844 olgu geriye dönük olarak değerlendirildi. NKİ tanımlamasında "Centers for Disease Control and Prevention (CDC)" kriterleri kullanıldı. Bu çalışmada, kliniğimizde görülen NKI'lerin sıklığı, yaş ile ilgisi, İnfeksiyon türleri ve etkenleri, uygulanan invaziv girişimler ve risk faktörleri arasındaki ilişki araştırıldı. Aynı dönem içerisinde NKİ gelişmeyen ancak yaşları ve cinsiyetleri NKİ geçirenler ile uyumlu olan ve hastalık türleri NKİ geçirenler ile aynı olan 78 hasta kontrol grubu olarak alındı. Bu iki grup mortalite ve hastanede yatış süreleri açısından karşılaştırıldı. Bulgular: 78 olguda NKİ tespit edildi. NKİ sıklığı % 2.74 C/997''de % 4.99, 1998'de % 3.89, 1999'da % 1.33 ve 2000'de % l.44) idi. NKİ grubunda yaş ortalaması 28 ay, kontrol grubunda ise 26 ay idi. En sık gelişen NKİ türü cerrahi yara infeksiyonu ve üriner sistem infeksiyonu idi. NKİ gelişen hastalarda en sık eşlik eden predispozan faktörler; üretral kateterizasyon (% 10.26), travma (% 9.25) ve parenteral nütrisyon (% 8.70) idi. 'Hastanede kalış süresi NKİ grubunda 16 gün (428 gün) iken kontrol grubunda 9 gün (222 gün) idi. NKİ ve kontrol grupları arasında mortalité ve hastanede yatış süresi açısından anlamlı fark vardı (sırasıyla p<0.05, p<0.001). Sonuç: Çocuk cerrahisinde en sık görülen NKİ türü cerrahi yara infeksiyonu idi. NKI'li olgularda en sık görülen risk faktörleri üretral kateterizasyon, travma ve parenteral nütrisyon idi. NKİ morialitede, hospitalizasyon süresinde ve tedavi maliyetinde önemli artışa neden oldu. İnfeksiyon hastalıkları birimi ile sıkı iş birliği, cerrahi personelin eğitimi, el yıkama ve dezenfeksiyon, izolasyon, antibiyotik kullanımının kısıtlanması, invazif girişim ve kateterizasyonların endikasyon ve sürelerinin minimuma indirilmesi, risk faktörleri açısından yakın takip ve erken enterai beslenme ile kliniğimizde son iki yılda NKİ hızı belirgin düzeyde azaldı.Öğe Çocuklarda diafragma yaralanmaları(2000) Bükte, Yaşar; Önen, Abdurrahman; Otçu, Selçuk; Dokucu, Ali İhsan; Öztürk, Hayrettin; Yücesan, SelçukÇocuklarda diafragma yaralanması nadirdir. Kliniğimizde 1983-1998 yılları arasında diafragma yaralanması nedeniyle tedavi edilen 23 hastada etiyoloji, tanı ve tedavi yöntemleri ile prognoza etki eden faktörler geriye dönük olarak değerlendirildi. Yaşları 3-15 arasında değişen hastaların 20'si erkek, 3'ü kız idi. Yaralanma 15 hastada penetran, 8 hastada künttü. Hastalarımızın ancak 11 'inde tam ameliyat öncesi kondu. Diafragma yırtılması 14 hastada solda, 9 hastada sağda idi. 20 hastada en sık karaciğer olmak üzere çeşitli ek organ yaralanmaları vardı, tek başına diafragma yaralanması yalnız 3 hastada gözlendi. Hastalarımızın ortalama travma şiddeti puanı (ISS) 38 olarak bulundu. Diafragma onarımı tüm olgularda laparotomi ile yapıldı. İki hasta diafragma yaralanmasına bağlı olmayan nedenlerle kaybedildi. Diafragma yırtılması çocuklarda göğüs-karın bölgesinin tüm künt ve penetran yaralanmalarında tipik bulgular olmasa da akla getirilmelidir. Her iki tip diafragma yırtılmasında da ek karın içi organ yaralanması çok sıktır ve tedavi laparotomi ile yapılmalıdır. Diafragma yaralanmalarına bağlı gelişebilecek morbidite ve mortalite ancak yüksek oranda şüphelenmek, hızlı tanı koymak ve en küçük diafragma yırtıklarında bile cerrahi tedavi yapmak yolu ile azaltılabilir.Öğe Çocuklarda hidatik hastalık: 49 olgunun analizi(2006) Otçu, Selçuk; Önen, Abdurrahman; Öztürk, Hülya; Duran, Hatun; Öztürk, HayrettinAmaç: Çalışmadaki amacımız hidatik hastalık tanısı koyulan ve tedavisi yapılan olgularımızın tanı ve tedavi özelliklerini belirlemek, morbidite ve mortalite açısından değerlendirmektir.Yöntem: Kliniğimizde Echinococcus granulosus'e bağlı hidatik hastalık tanısı konulan ve tedavisi yapılan 49 hasta değerlendirildi. Hastalar yaş, cinsiyet, semptomların başlamasından sonraki geçen süre, semptom ve bulgular, tanı metodları, kistin lokalizasyonu, çapı, sayısı, tedavi yöntemleri, mortalite, morbidite ve nüks açısından değerlendirildi. Tanı ultrasonografi, tomografi, Casoni ve Weinberg testleri ile konuldu. Ameliyat sonrası dönemde 27 hastaya Albendezol tedavisi verildi.Bulgular: Hastaların 24'ü erkek, 25'i kız ve yaş ortalaması 10.5 yıl idi. En sık başvuru şikayeti karında ağrı idi. Kist 27 olguyla (%67) en sık karaciğerde lokalizeydi. Kistler açık cerrahi ve perkütan yolla tedavi edildi. Hastaların 47'sinde (%96) kistektomi, kapitonaj ve drenaj uygulandı. Perkütan tedavi 2 (%4) hastada uygulandı. Ameliyat sonrası ölen hastamız olmadı. Ortalama 24 aylık (8-60 ay) takip sürecinde %4 oranında nüks gelişti.Sonuç: Sonuç olarak çocuklarda cerrahi girişimle kist hidatiklerinin tedavisi başarılı olmaktadır. Ayrıca, hidatik hastalık bölgemizde yaygın olarak devam etmektedir.Öğe Çocuklarda konjenital musküler tortikollis: Geç başvuran 12 olgunun analizi(2008) Duran, Hatun; Okur, Hanifi; Çiğdem, Murat Kemal; Öztürk, Hayrettin; Dokucu, Ali İhsan; Öztürk, Hülya; Önen, AndurrahmanAmaç: Bu çalışmadaki amacımız geç başvuran konjenital musküler tortikollis (KMT)’li hastalarımızın klinik, tanı ve tedavi özelliklerini analiz etmek ve literatür ile karşılaştırmaktır. Yöntem: Retrospektif olarak hastalarımız yaş, cinsiyet, klinik bulgular, yüzde ikincil biçim değişiklikleri, şişliğin yerleşimi, tanı yöntemleri, ek anomaliler, cerrahi girişimde karşılaşılan bulgular, sağaltım amacıyla uygulanan cerrahi girişimler açısından değerlendirildi.Bulgular: Hastalarımızın (5 erkek, 7 kız) yaş ortalaması 6,7 (1,5-12 yaş) yıl idi. Lezyonların çoğunluğu solda (%58) görüldü. Olgularımızın ikisi küçük yaş grubundaydı. İki olguda (%17) boyunda kitle palpe edilebildi. Olguların çoğunluğunda boyun hareketlerinde kısıtlılık (%83) en sık bulgu idi. Serimizdeki hastaların tümü cerrahi girişimle tedavi edildi ve ayrıca fizik-tedavi egzersizleri de uygulandı.Sonuç: Bu çalışmada, geç başvuran KMT’li çocuklarımızın çoğunluğunda cerrahi tedavi ve konservatif tedavi ile boyun hareketleri ve boyun eğriliğinde belirgin bir düzelme oldu.Öğe Çocukluk çağında nadir bir akut karın nedeni: Primer omentum torsiyonu(2002) Öztürk, Hayrettin; Kılınç, Nihal; Otçu, Selçuk; Kaya, Mete[Abstract Not Available]Öğe Çocukta paraözofageal hiatus hernisine sekonder mide volvulusu: Olgu sunumu(2001) Öztürk, Hayrettin; Dokucu, Ali İhsan; Otçu, Selçuk; Kaya, MeteParaözofageal hiatus hernisine bağlı mide volvulusu çocuklarda nadir görülür. Burada paraözofageal hiatus hernisine sekonder gelişmiş mide volvulusu olan yirmi ay-lık bir erkek olgu sunulmaktadır. Tam sonrası laparotomi ile herni düzeltilmiş ve Boix-Ochoa tekniği ile antireflü işlemi yapılmıştır. Ameliyat sonrası üst gastrointestinal sistem pasaj grafisinde midenin normal yerleşiminde olduğu, ve reflünün kaybolduğu saptanmıştır. Sekiz aylık takipte olgu sorunsuz seyretmiştir.Öğe Çocukta paraözofageal hiatus hernisine sekonder mide volvulusu: Olgu sunumu(2001) Öztürk, Hayrettin; Dokucu, Ali İhsan; Otçu, Selçuk; Kaya, MeteParaözofageal hiatus hernisine bağlı mide volvulusu çocuklarda nadir görülür. Burada paraözofageal hiatus hernisine sekonder gelişmiş mide volvulusu olan yirmi ay-lık bir erkek olgu sunulmaktadır. Tam sonrası laparotomi ile herni düzeltilmiş ve Boix-Ochoa tekniği ile antireflü işlemi yapılmıştır. Ameliyat sonrası üst gastrointestinal sistem pasaj grafisinde midenin normal yerleşiminde olduğu, ve reflünün kaybolduğu saptanmıştır. Sekiz aylık takipte olgu sorunsuz seyretmiştir.Öğe Damak yarığı olgularının tedavisinde glubran 2’nin kullanımı(2008) Duran, Hatun; Okur, Hanifi; Öztürk, Hülya; Öztürk, HayrettinAmaç: Yarık damak ve dudak insanlardaki en sık konjenital kraniyofasyal anomalidir. Palatoplastinin gecikmiş komplikasyonu fistül gelişimi ve midfasiyal büyüme geriliğidir. Bu çalışmada fistül gelişiminin engellenmesinde doku yapıştırıcılarının kullanımının etkinliğinin araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve yöntem: Ocak 1995 ile Mayıs 2005 tarihleri arasında kliniğimizde opere edilen 39 hasta yaş, cinsiyet, yarık damağın tipi, operasyon tekniği, doku yapıştırıcısı kullanımı ve komplikasyon gelişimi bakımından karşılaştırıldı. Bulgular:Yarık damaklı 39 hastanın 24’üne palatoplasti, 15 hastayada palatoplastiye ek olarak doku yapıştırıcısı Glubran 2 uygulandı. Yalnızca palatoplasti yapılan 24 hastanın 7’sinde (%29.1) fistül gelişti. Ancak palatoplastiye ek olarak Glubran 2 kullanılan 15 hastanın 1’inde (%6.6) fistül gelişti Sonuç: Yarık damaklı hastalarımızın tedavisindeki bu olumlu sonuçlarında klinik tecrübelerimizdeki gelişmelere ek olarak doku yapıştırıcısı Glubran 2’nin etkili olduğu söylenebilir.Öğe Deneysel alkali özofagus yanıklarında nitrik oksitin etkisi(1999) Kara, İsmail Hamdi; Kiraz, Mehmet; Öztürk, Hayrettin; Yağmur, YusufBu deneysel çalışmanın amacı ratlarda alkali ile oluşturulmuş korozif özofagus yanığında nitrik oksitin etkisinin incelenmesi. Çalışmamızda 30 adet Spraque-Dawley cinsi rat (225-250 gram) kullanıldı. Ratlar her biri 10 denekten oluşan 3 gruba ayrıldı. Grup 1 ratlarda (kontrol) özofageal lümen içi normal serum fizyolojikle yıkandı. Grup 2 ratlarda, Gehanno'nun tarif ettiği gibi, %50 NaOH ile standart özofageal yanık oluşturuldu. Grup 3 ratlarda özofageal yanığı takiben yanıklı özofagus lümen içi L-Arginine Metil Ester 10 mg/kg ile yıkandı. Ratların tümü 21. günde sakrifiye edildi. Bütün gruplar histopatolojik olarak submokozada kollajen artışı, muskularis mukoza hasarı, tunika muskularis hasarı açısından değerlendirildi. Grup 1 ratlarda, submukozal kollajen artışı, muskularis mukoza ve tunika muskularis hasarına rastlanmadı. Grup 2 ratlar, Grup 1 ratlarla karşılaştırıldığında, önemli derecede submukozal kollajen artışı, muskularis mukoza hasarı ve tunika muskularis hasarı olduğu gözlendi (Sırasıyla; p<0.0001, -p<0.0001, p<0.0001). Grup 3 ratlarla, Grup 1 ratlar karşılaştırıldığında, submukozal kollojen artışı, muskularis mukoza hasarı ve tunika muskularis hasarı açısından istatistiksel anlamlılık saptandı (Sırasıyla; p<0.001, p<0.05, p=0.05). Grup 3 ratlar, grup 2 ratlarla karşılaştırıldığında, her 3 parametre için istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu (p<0.003, p<0.05, p<0.001). Alkali özofagus yanıklarında nitrik oksit kullanımı, submukozal kollajen sentezini, muskularis mukoza ve tunika muskularis hasarını azaltabilir, ancak darlık gelişimini engelleyici etkisi belirgin değildir.Öğe Deneysel travmatik diyafragma rüptürü sonrası gelişen kardiyo-respiratuvar etkileri üzerine nitrik oksit prekürsörü L-arginin'in etkisi(2002) Öztürk, Hayrettin; Kırbaş, Gökhan; Yücesan, Selçuk; Gezici, Ayten; Otçu, Selçuk; Dokucu, Ali İhsan; Kaya, SedatAmaç: Bu çalışmanın amacı deneysel diafragma rüptüründe kardiyo-respiratuar fonksiyonlar üzerine L-Argininin koruyucu etkilerini incelemektir. Yöntem: Çalışmada 40 adet Sprague-Dawley cinsi sıçan kullanıldı. Grup l; Sadece torakotomi yapıldı. Grup 11, IH ve IV'de sol torakotomi sonrası mide toraks içine çekildi ve insııflatör kullanılarak karın içi basıncı yükseltildi. Glll'de 45. dk'dan itibaren L-Arginine (L-Arg), G IV'de ise L-NAME verildi. Tüm gruplarda bazal, 30, 45 ve 60. dk'larda arteriyal kan basıncı, kalp atımı, arteriyal kan gazı (PaO2, PaCC>2, pH), akciğer sintigrafi çalışması ve histopatolojik inceleme yapıldı. Bulgular: GII sıçanlarda mide herniasyonu ve karın içi basıncının artırılmasından sonra GI ile karşılaştırılmasında PaO2, ve pH değerlerinde düşme ve PaCO^de yükselme saptandı. GIII sıçanlarda L-Arg infüzyonu sonrası 60. dk'da ölçülen kan gazı değerlerinin GU'deki değerlerle karışlaştırılmasında ise PaC>2, ve pH değerinde yükselme ve PaCO^de düşme saptandı. GIV sıçanlarda L-NAME infüzyonu sonrası ölçülen kan gazı değerlerinin GII ile karşılaştırılmasında değişiklik saptanmadı. Akciğer sintigrafisinde GII, GIII ve GIV de kontrol grubuna göre pulmoner aktivite tutulumunun azaldığı, GIII ile GII ve GlV'ün karşılaştırılmasında pulmoner aktivite tutulumunun belirgin arttığı saptandı. Sonuç: Çalışmamızda, sıçanlarda diafragma rüptürü sonrası akut dönemde organ herniasyonuna bağlı ortaya çıkan kardiyo-respiratuar bozukluklar üzerine NO prekürsörü L-Arginin iyileştirici yönde etkisinin olduğu gözlenmiştir.Öğe The effects of the nitric oxide donor molsidomine prevent in warm ischemia-reperfusion injury of the rat renal - A functional and histopathological study(2001) Öztürk, Hayrettin; Aldemir, Mustafa; Büyükbayram, Hüseyin; Dokucu, Ali İhsan; Otçu, SelçukAim of this experimental study is to verify the protective effect of molsidomine on the renal function and structural modifications in the ischemia-reperfusion rat kidney. Sixty-eight male Sprague-Dawley rats, which were right nephrectomized and occluded left renal artery for 60 minutes were used. Group I (n = 10) sham-operated animals, which only underwent right nephrectomy. Group II (n = 20) Untreated ischemic rats, which underwent left renal ischemia by occlusion of the renal artery for 60 minutes before blood was restored. Group III (n = 18) molsidomine treated ischemic rats, Group IV (n = 20) L-NAME (NG-nitro-L-arginine methyl ester) treated ischemic rats. Serum creatinine and blood urea nitrogen (BUN) were measured daily and biopsies were obtained from the remaining left kidneys. At seventh day, 55% and 50% of the rats remained alive at the G-II and G-IV respectively. Molsidomine treated rats (G-III) were alive and healthy at day 7. The serum creatinine and BUN levels were significantly higher in G-II and G-IV when compared with the sham-operated group (G-I). G-III rats showed a rapid return to the normal serum creatinine and BUN values on postoperative days 1, 2, 3 and 4. The obtained values in G-III were significantly lower in comparison to the values of G-II and G-IV. The most severe damage (grade 3 to 4) was determined in the kidneys of rats from GII or GIV. The degree of renal tubular damage in GIII was evaluated as grade 1 or 2 tubular damage according to Jablonkski's scale. Our findings suggested that the administration of molsidomine may vanquish the pernicious effects of warm ischemia on kidney structure and function.Öğe Experimental study on effects of deferoxamine mesilate in ameliorating cisplatin-induced nephrotoxicity(Akademiai Kiado Rt., 2002) Özdemir, Enver; Dokucu, Ali İhsan; Uzunlar, Ali Kemal; Ece, Aydın; Yaldız, Mehmet Sadık; Öztürk, Hayrettin; 0000-0001-6764-8336Purpose: Cisplatin (CCDP), an indispensable agent of several chemotherapy protocols, has serious dose limiting side effects, including nephrotoxicity. In this experimental study, we used deferoxamine mesilate (DFO), an iron chelating agent, to ameliorate cisplatin-induced nephrotoxicity. Materials and methods: Sixty adult male bulb-c mice were divided in 6 equal groups. Group 1 received distilled water, group 2 received 100 mg/kg DFO, group 3 received 0.9 mg/kg CCDP, group 4 received 100 mg/kg DFO one hour before 0.9 mg/kg CCDP, group 5 received 1.8 mg/kg CCDP, and group 6 received 200 mg/kg DFO one hour before 1.8 mg/kg CCDP transperitoneally for 10 days. The next day, blood and urine samples were obtained, and all the animals were sacrificed, the kidneys and testes were removed, and histopathologic and biochemical analyses were performed. Results: Low-dose and high-dose CCDP treated mice had significantly more extensive proximal tubular degeneration (p < 0.001) when compared to control animals. Moreover, these changes were significantly less extensive in the mice taking DFO than mice taking CCDP. DFO showed no effect on cisplatin induced testicular histopathology. The cisplatin administration significantly increased the serum urea and plasma creatinin concentrations, and DFO administration prior to CCDP significantly decreased serum urea and plasma creatinin concentrations. Conclusion: Our findings suggest that DFO administration may be safe and useful for ameliorating cisplatin-induced nephrotoxicity.Öğe Farklı uzunluktaki incebarsak rezeksiyonu ile kısa barsak sendromu oluşturulan sıçanlarda enteral glutaminin adaptasyona etkisi(2006) Önen, Abdurrahman; Kılınç, Nihal; Öztürk, Hayrettin; Dokucu, Ali İhsan; Gedik, Şenol; Otçu, SelçukAmaç: Bu çalışmada farklı uzunlukta incebarsak rezeksiyonu yapılarak kısa barsak sendromu (KBS) oluşturulan sıçanlarda adaptasyon sürecinde glutaminin etkileri araştırıldı.Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda 35 adet sıçan kullanıldı. Grup 1'deki (sham) sıçanlara sadece laparatomi uygulandı. Grup 2 ve grup 3 'teki sıçanlara %65 incebarsak rezeksiyonu, grup 4 ve grup 5'teki sıçanlara %85 incebarsak rezeksiyonu yapılarak KBS oluşturuldu. Grup 3 ve grup 5'teki sıçanlara 2,5 g/kg/gün glutamin oral olarak 21 gün süresince verildi. Sıçanların kilo takibi yapıldı ve incebarsak biyopsileri alındı.Bulgular: KBS oluşturulan sıçanların tümünde 1-6. günden itibaren belirgin olarak ishal ve kilo kaybı gelişti (p< 0.05). Grup 3'teki sıçanlar ile grup 2 ve grup 4'teki sıçanlar arasında 18.günden sonra kilo artışı anlamlı idi (p< 0.05). Villus yüksekliği, kript derinliği, mukozal kalınlık ve mitoz sayısında grup 3'teki değerler ile diğer grupların değerleri arasında belirgin fark vardı (p< 0.05).Sonuç: Daha az incebarsak rezeksiyonu uyguladığımız grup 3 sıçanlarda geriye kalan barsağın ve glutamin tedavisinin olumlu etkilerinin sonucu olarak daha iyi adaptasyon geliştiği inancındayız.Öğe Genitoüriner sistem travmasında hematürinin tanısal değeri(2000) Otçu, Selçuk; Kara, İsmail Hamdi; Dokucu, Ali İhsan; Önen, Abdurrahman; Yücesan, Selçuk; Öztürk, HayrettinBu çalışmada 1983-1999 yıllan arasında GÜS yaralanması saptanan 139 hastanın idrar bulguları retrospektif olarak gözden geçirilerek, travmanın şiddeti ile olan ilişkisi araştırıldı. Yaralanma, olguların 119'unda (%86) künt, 20'sinde (%14) penetran travmaya bağlı oluşmuştu. Hastaların 69'unda böbrek, 2'sinde üreter, 11'inde mesane ve 57'sinde üretra yaralanması saptandı. Hastaların 41'inde mikroskopik hematüri görüldü. Bu hastaların 23'ünde minör ve 10'unda majör böbrek yaralanması, 2'sinde üreter, 6'sında majör mesane yaralanması saptandı. Makroskopik hematüri 27 hastada gözlendi. Bunların 16'sında minör ve 6'smda majör böbrek yaralanması ve 5'inde de majör mesane yaralanması izlendi. Kırkyedi olgumuzda üretroraji görüldü. Bu hastaların tümünde üretra yaralanması saptandı. Geriye kalan 24 hastanın 14'ünde idrar bulgusu normal bulunurken, 10 hastada idrar örneği alınamadı. İdrar bulguları normal olan bu 14 hastanın 10'unda minör böbrek, 4'ünde majör böbrek yaralanması bulunurken, idrar örneği alınamayan 10 hastaya tam üretra kopması tanısı koyuldu. İdrar analiz sonuçları ile genitoüriner organ yaralanması arasında yapılan istatistiksel değerlendirmede mikroskopik hematüri ile minör böbrek yaralanması ve üretroraji ile üretra yaralanması arasında anlamlılık saptandı (p=0,02, p<0,0001). Sonuç olarak, hematüri GÜS yaralanmalarının güvenilir bir belirtisi olup, travma şiddetinin derecesinin saptanmasında kullanılabilir. Bununla beraber özellikle radyolojik görüntüleme metodları başta olmak üzere diğer tanı metodları kesin tanıya ulaşmak için kullanılmalıdır.Öğe Hirschsprung hastalığı. 18 yıllık deneyimimiz(2002) Öztürk, Hayrettin; Gedik, Şenol; Önen, Abdurrahman; Yücesan, Selçuk; Otçu, Selçuk; Dokucu, Ali İhsanAmaç: Çalışmadaki amacımız kliniğimizde Hirschsprung hastalığı (HH) tanısı koyularak çoğunluğu Duhamel ameliyatının Martin modifikasyonu ile tedavi edilen hastalarımızın tam ve tedavi özelliklerini belirlemek, morbidite, mortalite ve uzun dönem fonksiyonel sonuçlar açısından değerlendirmektir. Yöntem: Haziran 1983 ile Şubat 2001 tarihleri arasında HH tanısı alan 64 hasta yaş, cinsiyet, başvuru zamanı, semptom ve bulgular, konjenital anomaliler, aganglionik barsak uzunluğu, tedavi metodu, fonksiyonel sonuçlar, morbidite ve mortalite açısından geriye dönük değerlendirildi. Bulgular: Hastaların 52'si erkek, 12'si kız idi. Olguların % 37'si yaşamın ilk bir ay'ı içerisinde tanı aldı. Başvuru şikayeti en sık karında şişlik (% 34) idi. Olguların 13'ünde (% 20) ek konjenital anomali saptandı. Aganglionik barsak en fazla rektosigmoid (% 82) bölgede görüldü. Enterostomi 56 hastaya uygulandı. Enterostomi sonrası 7 hasta Soave-Boley, 41 hasta Duhamel-Martin yöntemi ile tedavi edildi. Dört hastaya enterostomisiz tek seans Duhamel-Martin uygulandı. Ameliyat sonrası 16 (% 25) hastada komplikasyon gelişti. En sık gelişen komplikasyon intraabdominal yapışıklığa bağlı intestinal obstrüksiyon idi (% 33). Definitif ameliyat öncesi 3 (% 2) ve sonrası 5 (% 9) hastada enterokolit gözlendi. Hastalarımızın 8'i (% 12) öldü bu hastaların birinde ek konjenital anomali ve 6'sında sepsis vardı. Definitif operasyonu yapılan bir hastamız enterokolit atağı sonrası kaybedildi. Fonksiyonel skor 10-15 ve 15 yaş üzeri grup da 5-10 yaş grubu hastalara göre anlamlı derecede daha iyi idi (p<0.05). Fonksiyonel skor ile yaş arasında korelasyon bulunmadı. Sonuç: Sonuç olarak kliniğimizde HH'nın cerrahi tedavisinde çoğunlukla Duhamel-Martin tekniği uygulanmış olup, bu hastaların uzun dönem fonksiyonel sonuçları değerlendirildiğinde ortalama fonksiyonel skor yönünden 10 yaş sonrası çocuklarda daha küçük çocuklara göre anlamlı düzelmelerin olduğu görülmüştür.Öğe İnguinal herni tamirlerinde ameliyat öncesi ve sonrası uygulanan lidokain infiltrasyonunun ameliyat sonrası ağrı üzerine etkisi(2003) Kararmaz, Alper; Tosyalı, Ahmet Nadir; Öztürk, Hayrettin; Önen, Abdurrahman; Otçu, Selçuk; Dokucu, Ali İhsan; Kaya, MeteAmaç: İnguinal herni tamirlerinde ameliyat öncesi ve sonrası uygulanan lidokain infiltrasyonunun ameliyat sonrası ağrı üzerine etkisini karşılaştırmak. Yöntem: Inguinal herni tanısıyla ameliyat edilen 2-9 yaşlarında, 81 çocuk prospektif olarak değerlendirildi. Hastalar üç gruba ayrıldı: kontrol grubuna (n=20) sadece herniyektomi yapıldı. Preinsizyonel gruba (n=35) insizyondan 5 dk önce, postinsizyonel gruba (n=26) ise herniyektomi sonrası insizvon bölgesine 5 mg/kg lidokain % 1 infiltre edildi. Olguların ağrı şiddeti 4 kademeli ağrı skoru ile değerlendirildi. Bulgular: Olguların 69'u erkek, 12'si kız idi. Olguların 36'sında herni sağ kasıkta, 31'inde sol ve 14'smda bilateraldi. Ortalama yaş, kontrol grubunda 3.6±1.9 yıl, preinsizyonel grupta 4.3± 2.01 yıl ve postinsizyonel grupta 3.3±1.6 yıldı. Postoperatif ağrı skoru ortalamaları preinsizyonel grupta 0.65 ± 0.75, postinsizyonel grupta 0.80±0.87 ve kontrol grubunda l.7±0.78 idi. Preinsizyonel ve postinsizyonel gruplar arasında anlamlı farklılık yokken kontrol grubundaki olguların ağrı skorları anlamlı düzeyde yüksekti (p<0.00l). [s1] [s2] İlk ağrı kesici kullanma zamanı, preinsizyonel grupta 128.4±46.08 dk, postinsizvonel grupta 83.6±29.88 dk ve kontrol grubunda 27.2±14.9 dk olup, bu süre preinsizyonel grupta diğer iki gruba göre anlamlı ölçüde uzundu (p<0.00l). Sonuç: Ek araç ve deneyim gerektirmeyen peroperatif lokal lidokain infiltrasyonu, herniyektomi sonrası görülen ağrıvı azaltmada etkili, güvenli ve uygulanması kolay bir yöntem gibi görünmektedir. Ayrıca, lidokainin ameliyat öncesi infiltrasyonu ile daha uzun bir postoperatif ağrısız dönem sağlanmaktadır.