Yazar "Özen, Şakir" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 22
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Astımlı hastalarda mevsimsel duygudurum değişikliği, genelleşmiş ve obsesif anksiyetenin incelenmesi(2004) Tanrıkulu, A. Çetin; Dağlı, Eren Canan; Özkan, Mustafa; Özen, ŞakirAmaç: Astımlı hastalardakı mevsimsel duygudurum değişikliği, genelleşmiş ve obsesif anksiyete düzeylerini belirlemeyi amaçladık, yöntem: Çalışma Dicle Üniversitesi Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü'nde gerçekleştirildi. Çalışma grubu astımlı 50 erişkin hastadan, kontrol grubu ise kronik hastalığı ve şiddetli akut yakınması olmayan 50 erişkin kişiden oluştu. Katılımcılara Kişisel Bilgi Formu, Mevsimsel Gidiş Değerlendirme Formu (M6DF), Sürekli Kaygı Envanteri (SKE) ve Maudsley Obsesif Kompulsif Soru Listesi (MOKSL) uygulandı. Bulgular: Çalışma grubu 26 kadın, 24 erkek erişkinden oluştu. İki grup arasında MGOF"nün "mizaç" maddesi puanlarında fark saptandı (p-0.043). Nemli günler ve yüksek polenli günler hastaların günlük hayatında zorluk oluşturmaktaydı (sırasıyla p-0.007, p-0.028). SKE puan ortalaması çalışma grubunda daha yüksekti (p=0.038). MOKSL'nin alt ölçeklerinden sadece ruminasyon alt ölçeğinde istatistiksel farklılık saptandı (p=0.002). Mevsimsellik toplam puanı ve mizaç alt maddesi (p<0.001) ve SKE (p=0.005) puanları arasında da pozitif korelasyon saptandı. Çalışma grubunda ruminasyon alt ölçeği puanları ile SKE (p<0.001), mizaç (p=0.012), yüksek polenli günler'den rahatsızlık (p-0.034) ve mevsimsellik toplam puanı (p<0.001) arasında pozitif korelasyon saptandı. Ayrıca, 'en iyi hissetme' çalışma grubunda yaz aylarında, kontrol grubunda bahar aylarında daha sıktı, 'en kötü hissetme' yakınması çalışma grubunda ilkbahar, sonbahar, kış aylarında daha sık bildirilmiştir. Tartışma: Nemli ve yüksek polen düzeyi olan günler belirgin sıkıntı doğurmaktadır. Kış ve bahar ayları hastalara, kuru ve sıcak yaz ayları kontrol grubuna daha çok sıkıntı vermektedir. Astımlı hastaların anksiyetesi kontrol grubundan daha yüksektir, yaygın ve ruminatif özellikler göstermektedir. Ruminatif anksiyete de genellikle yüksek polenli havalarla ve mizaç kötüleşmesiyle yakından ilişkilidir.Öğe Bir grup şizofreni hastasında sanrı türleri, korku içerikleri ve olumsuz yaşam olayları(2010) Arı, Mustafa; Özen, Şakir; Özmen, SelmaAmaç: Şizofreni hastalarındaki sanrı türlerini, kötülük görme sanrılarındaki temaları ve sanrı içeriklerine katkı yapan bazı etkenleri belirlemeyi amaçladık. Yöntem: Ağustos 2002-Nisan 2003 tarihleri arasında Dicle Üniversi-tesi Hastanesi Psikiyatri Anabilim Dalı'na başvuran 124 şizofreni hastası çalışmaya alındı. Görüşmelerde SCID-I ve Genel Bilgi Formu kullanıldı. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 30±10, %66'sı erkek, %36'sı evliydi. Herhan-gi bir sanrısı olan 112 hastanın %92'sinde kötülük görme, %79'unda alınma sanrısı vardı. Korku içeriği olarak hakkında olumsuz şeyler düşünülmesi ve konuşulması, zehirlenme, öldürülme, izlenme temaları daha sıktı (sıra-sıyla, %66, %49, %47, %41). Aile-akrabalardan, komşu-arkadaşlardan, medyadan, polis-askerden, sağlık perso-nelinden, teröristlerden korkma daha sıktı (sırasıyla, %75, %62, %24, %20, %14, %13). Kadınlarda aile-akrabaları suçlama (p<0.05), erkeklerde polisi-askeri ve teröristleri suçlama daha sıktı (p<0.05). Sonuç: Kötülük görme sanrılarında suçlanan kişi olarak aile-akraba ve komşu-arkadaş bildirimi yüksek oranlardadır. Bu durum, Diyar-bakır ve çevresinde aile, akraba ve komşuluk bağlarının güçlü, fakat aynı zamanda kırılgan-tereddüt oluşturucu nitelikler taşıdığını ve buradaki hastaların grup yönlendirimli kişilik özelliklerini göstermektedir. Önceki çalışmalarda, persekütör olarak aile üyeleri, komşular, güvenlik personeli ve teröristlerin bildirimi bizimki kadar yüksek değildir. Bu bölgede yıllardır süren çalkantılı ortam kötülük görme sanrılarının yüksek oranlarda olmasına katkı yapmış olabilir.Öğe Büro çalışanlarında pazartesi kaygısı(2011) Emhan, Abdurrahim; Bez, Yasin; Özen, Şakir; Arı, MustafaAmaç: Bu araştırmada, büro çalışanlarının pazartesi ve perşembe günlerine ait durumluk ve sürekli kaygı düzeylerinin karşılaştırılması amaçlandı. Yöntem: Pazartesi sabahı 230 vergi dairesi çalışanına sosyodemografik bilgi formu, Durumluk Kaygı Envanteri (DKE), Sürekli Kaygı Envanteri (SKE) ve Beck Depresyon Envanteri (BDE) dağıtıldı. Toplam 144 kişiden güvenilir bilgi elde edildi. Bu 144 kişiye, perşembe sabahı (3 gün sonra) kaygı ölçekleri yeniden dağıtıldı, 61 kişiden güvenilir ve eksiksiz bilgi elde edildi. Bulgular: 61 kişinin DKE puanı pazartesi sabahı 44.4±10.2 iken, perşembe sabahı 42.2±9.9 olarak bulundu (t=2.226, p=0.030). SKE puanının ise pazartesi günü 44.7±8.8, perşembe günü 43.0±8.2 olduğu tespit edildi (t=2.123, p=0.038). Pazartesi günkü BDE puanı 14.4±10.5 bulundu. Hem pazartesi hem de perşembe günü memurların SKE puanı ortalaması, yöneticilerinkinden daha yüksekti. Benzer şekilde, memurların pazartesi günkü BDE puanları da, yöneticilerinkinden daha yüksekti. SKE puanı ortalamaları pazartesi günü, orta yaştaki memurlarda gençlerden ve kadınlarda erkeklerden daha yüksekti. Ayrıca, lise mezunlarının SKE ve DKE puanlarının üniversite mezunlarınkinden daha yüksek olduğu görüldü. Sonuç: Pazartesi günü kısmen yüksek olan kaygı; kadın olma, orta yaş üstünde olma, uzun süre aynı işte çalışma, düşük eğitim seviyesi ve yönetilen olma değişkenleri ile ilişkili bulundu.Öğe D vitamini, kalsiyum, kemik metabolizması ve psikiyatrik bozukluklar(ANP yayıncılık, 2003) Özen, Şakir; Haspolat, Yusuf KenanDaha önceki yıllarda, kışın doğanlarda şizofreninin sık görülmesi, depresyona kıþ aylarında sık rastlanması ile ilgili bazı epidemiyolojik çalışmalar yapılmıştır. Son 10 yıl içinde ise, ratlar üzerinde çeşitli deneysel çalışmalar yapılmış ve gestasyonun ilk haftalarından itibaren D vitamininin santral sinir sistemine (SSS) etkisi ile ilgili önemli sonuçlar elde edilmiştir. Bulgular, "SSS'nin gelişimi evresinde veya sonraki süreçte vitamin D3 (VD3) yetersizliği bazı psikiyatrik hastalıklara zemin hazırlayabilir mi?" gibi yeni soruları akla getirmiştir. Osteoporoz etkenleri arasında; fizik hareket azlığı, kötü beslenme, güneşten az yararlanma, hormonal değişiklikler vb. birçok faktör sayılmıştır. Psikiyatride demans, depresyon, şizofreni gibi uzun devam eden hastalıklarda saydığımız osteoporoz etkenlerinin birçoğu yaşanabilmektedir. Psikiyatrik hastalıklarla D vitamini, kemik, kalsiyum metabolizmasının neden-sonuç ilişkileri içinde bulunması önemli fakat klinik ortamlarda üzerinde az durulan bir konudur. Bu yazımızda; literatürler ışığında, psikiyatrik hastalıkların olası etiyolojik kökenleri ve semptomatik evresi üzerinde, D vitamini-kalsiyum-kemik metabolizmasındaki değişikliklerin etkilerini gözden geçirdik. Hastaların yaşam kalitesinin arttırılması ve iyilik halinin daha uzun süreli sağlanması için, klinik uygulamalarda bu konuların da üzerinde durulması gerekmektedir.Öğe Diyarbakır’da özkıyım ve özkıyım girişimleri: Adli kayıtların incelenmesi(1999) Sır, Aytekin; Özen, Şakir; Altındağ, Abdurrahman; Özkan, Mustafa; Oto, RemziAmaç: Diyarbakır’da özkıyım ve özkıyım girişim hızlarını saptamak, bu kişilerin sosyo-demografik özelliklerini ve kullandıkları yöntemleri ortaya koymak amacıyla bu çalışmayı planladık.Yöntem: 1997 yılında Diyarbakır adliyesine sevk edilmiş özkıyım ve özkıyım girişimlerine ilişkin mahkeme dosyalarını inceledik. Dosyalardan yaş, cinsiyet, meslek ve kullandığı yöntem gibi özkıyımla ilişkili değişkenleri kaydettik.Bulgular: 134 dosyanın 26’sı özkıyım olgusu, geri kalanı ise özkıyım girişimlerine aittir. Bu sonuçlara göre özkıyım hızı 4,8/100000, özkıyım girişim hızı ise 19,8/100000’di. Özkıyım girişiminde bulunanların 86’sı (%79,6), özkıyım olgularının ise 17’si (%65,4) kadındı. Özkıyımda ve özkıyım girişiminde bulunanların yaş ortalamaları sırasıyla 27,77±15,37 ve 22,12±6,82 olarak bulundu. Gösterilen özkıyım nedenlerinde ilk sırayı ruhsal bozukluklar alırken (%46,1), özkıyım girişimlerinde ailesel sorunlar (%39,8) ön plandaydı. Özkıyım kurbanları tarafından en sık seçilen yöntem asıydı ve yüksek doz ilaç alımı özkıyım girişimcileri tarafından en sık kullanılan yöntemdi. Özkıyım girişimi ve özkıyımlar kadınlarda ve bekarlarda daha sıktı.Sonuç: Diyarbakır’da, özkıyım hızının yüksek oluşunun temel nedenlerinden birisinin göç hızındaki artış olabileceğini düşündük. Kadınlar arasında özkıyım ve özkıyım girişimlerinin yüksekliğinin ise, bu bölgede yaşayan kadınların içinde bulunduğu olumsuz sosyal konumla ilişkili olabileceğini düşündük.Öğe İç göç yaşayan bir grup lise öğrencisinde ruhsal belirti şiddetinin cinsiyet ile ilişkisi(2001) Özen, Şakir; Oto, Remzi; Özbulut, Ömer; Antar, Saliha; Altındağ, AbdurrahmanAmaç: Aileleriyle birlikte Diyarbakır il merkezine göç eden bir grup lise öğrencisinde ruhsal belirtilerin cinsiyet ile ilişkisinin araştırılması amaçlandı. Yöntem: Çalışma Mart 1999'da Diyarbakır'ın yoğun göç alan bir semtindeki bir lisede yapıldı. Son 10 yıl içinde göç yaşayan 111 öğrenci (32 kız, 79 erkek) çalışma grubunu oluşturdu. Kontrol grubu olarak aynı sınıflardan 145 öğrenci (52 kız, 93 er-kek) alındı. Tüm öğrencilere SCL-90-R, Beck Depresyon Envanteri (BDE), Sürekli Kaygı Ölçeği (SKÖ) ve Sosyodemografık Bilgi Formu verildi. Bulgular: Öğrencilerin %65'i kendi istekleriyle göç ettiklerini bildirdi. Erkeklerin %38'i, kızların %28'i zorunlu göç bildirdi. Göç yaşayan kız öğrencilerin SKÖ puan ortalamaları; göç yaşayan erkek öğrencilerinkinden anlamlı derecede yüksekti. Çalışma ve kontrol grubu kızların diğer ölçek puanlan arasındaki fark anlamlı değildi. Göç yaşayan erkeklerde BDE dışındaki ölçeklerin puan ortalamaları göç etmeyen erkeklerden yüksek bulundu. Zorunlu göç yaşantısının kızlarda; öfke-düşmanlık ve psikotisizm, erkeklerde; genelleşmiş anksiyete, obsesif-kompulsif, kişilerarası ilişkilerde duyarlılık ve psikotisizm belirtilerinde artışa neden olduğu saptandı. Tartışma: Dört grupta da anksiyete ve depresyon puanlarının oldukça yüksek olması, bölgemizde son yıllarda yaşanan sosyal huzursuzluklardan bütün öğrencilerin etkilenmiş olabileceğini düşündürmüştür. Her iki gruptaki kızların genelleşmiş anksiyete düzeyleri erkeklerden yüksektir. Zorunlu göç yaşantısı cinsiyete göre farklı belirtilere neden olabilmektedir. Göç yaşayan erkek öğrencilerin psikososyal yardıma daha fazla gereksinimleri olduğu söylenebilir.Öğe İlaçla özkıyım girişiminde bulunan ergen ve gençlerde depresif belirti farklılıkları(2003) Güloğlu, Cafer; Özen, ŞakirErgen ve gençlerde ilaçla özkıyım girişiminden önceki 3-4 gün içinde belirginleşen depresif belirtileri ve öne çıkan stres etkenlerini saptamak. Yöntem: Çalışma 2002 yılı içinde Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde Psikiyatri ve Acil Tıp Anabilim Dalları'nın işbirliğiyle yürütüldü. 15-19 yaşları arasındaki 50 kişi A grubunu, 20-30 yaşları arasındaki 50 kişi B grubunu oluşturdu. Veriler yarı-yapılandırılmış Bilgi Formu yardımıyla hasta ve hasta yakınlarıyla tek tek görüşülerek elde edildi. Sonuçlar: Yüz hastanın 78'i kadın, 73'ü bekardı, 83'ü il merkezinde oturmaktaydı, 6'sının bilinci kapalıydı, A grubunun yaş ortalaması 17.5±1.2; B grubunun yaş ortalaması 24.3±3.2 idi. A grubunun %40'ı, B grubunun %20'si 17-19 saatleri arasında ilaç almıştı. Aşırı üzüntülü hal çabuk ağlama A grubunda %36, B grubunda %78; aşırı sinirlilik A grubunda %52 B grubunda %70; kendini suçlama-değersiz olduğunu söyleme A grubunda %24 B grubunda %62 oranında saptandı. A grubunda aile içi sorunlar (%22), ruhsal hastalık (%20), okul sorunları (%16) öne çıkan stres etkenleriyken; B grubunda ruhsal hastalık (%34), aile içi sorunlar (%28), bedensel hastalık (%26), sorunlu duygusal ilişki (%20) öne çıkan stres etkenleriydi. Tartışma: Aşırı üzüntülü hal ve aşırı sinirlilik ilaçla özkıyım girişimi öncesi evrede her iki grupta öne çıkan belirtilerdir. A grubunun özkıyım girişimleri genellikle stres faktörlerine ani tepki verme ve çevreye mesaj sunma nitelikleri taşımaktadır, B grubunda depresif yakınmalar ve psikosomatik özellikler gösteren fiziksel hastalıklar daha yoğun görülmektedir. Özkıyım girişimlerinin önlenmesi için yaş dönemlerine özgü sorunların bilinmesi ve belirtilere dikkat edilmesi yararlı sonuçlar doğuracaktır.Öğe Konversiyon bozukluğu zemininde gelişen nöroleptiğe bağlı faringeal distoni: Bir olgu sunumu(2000) Arıcıoğulları, Zekeriya; Özen, ŞakirGlobus histerikus; üzüntü, keder, matem gibi birçok psişik durumda oluşabilen boğazda yumru hissidir. Bu klinik tablo sıklıkla bir konversiyon bozukluğu olarak sınıflandırılmıştır ve yaşamı tehdit edici tarzda şiddetli olması az görülür. Ayrıca, boğazda yumru hissi sıklıkla anksiyete ve depresyonun bir semptomu olarak da gözükebilir. Antipsikotiğe bağlı faringeal distoni nadir bir durumdur ve distonik reaksiyonların yaşamı tehdit eden formudur. Bu vaka sunumunda; konversif bayılma sonrası yanlış bir tedavi uygulamasıyla flufenazin dekonat ampul yapılan ve birkaç gün içinde disfaji, disartri, kilo kaybı, ajitasyon ve ölüm korkusu gibi yakınmaları oluşan 44 yaşında bir erkek hasta tartışıldı. Uygulanan bazı ilaçların tatmin edici sonuç vermemesi üzerine birer gün ara ile 4 kez EKT yapıldı ve iyi yanıt alındı.Öğe Küçük kızının pantolonuna asma kilit takan anne: Bir şizofreni olgusu(2006) Özen, Şakir; Arı, MustafaBu yazıda,. 8 yaşındaki kızını koruma davranışları ciddi kısıtlılıklara dönüşmüş şizofreni tanılı bir anne ele alındı. Hasta önceleri eşinin cinsel sadakatsizliğini öne sürmüş, daha sonraları da kızına yönelik cinsel kötüye kullanımdan söz etmeye başlamıştır. Hasta, kızının babası tarafından birçok kez tecavüze uğradığını; başta akrabaları ve komşuları olmak üzere, başkalarına birçok defa pazarlandığını iddia etmektedir. Bu nedenle kızını kendi yanında yatırmakta, gece başında nöbet tutmakta, gündüzleri özellikle de okula gönderirken pantolonun fermuar yerine sıkıca aşmalı kilit takmakta ve anahtarını kendi elinde tutmaktadır. Bu nedenle, okuldayken çocuk birkaç kez idrar kaçırmış, birkaç kez de pantolonu kesilerek idrarını yapabilmiştir. Kilidin biri çöpe atıldığında, hastamız seyyar satıcıdan bir tane daha almış ve bu durum 3-4 kez yinelemiştir. Önceden birkaç kurumda tedavi görmüş olan hasta son olarak kliniğimize getirildi ve yatırılarak antipsikotik tedavi başlandı. Kısmi iyilikle taburcu edilen hastanın tedavisi haftada bir zuclopenthixol depo ampul ile 2 yıldır sürdürülmektedir. Bu olgu, şizofrenide somut düşünce oluşumu ve aile içi sorunların gelişimi sürecine iyi bir örnek olduğu düşünüldüğü için sunuldu.Öğe Lise son sınıf öğrencilerinde anksiyete-depresyon düzeyleri ve zararlı alışkanlıklar: Mardin çalışması(AVES Yayıncılık, 2003) Ceylan, Ali; Özen, Şakir; Palancı, Yılmaz; Saka, Günay; Aydın, Yunus Emre; Kıvrak, Yüksel; Tangolar, ÖnderAmaç: Bu çalışmada, lise son sınıf öğrencilerinde anksiyete ve depresif duygudurum düzeylerini, özkıyım girişimi ve zararlı alışkanlıkların sıklığını belirlemeyi amaçladık. Yöntem: Mardin il merkezindeki 6 lisenin son sınıf öğrencilerinden bir kısmı çalışmaya alındı. Toplam 444 öğrenciye Sosyodemografik Bilgi Formu, Beck Depresyon Envanteri (BDE), Durumluk Anksiyete Envanteri (DKE) ve Sürekli Anksiyete Envanteri (SKE) uygulandı. Sonuçlar: Öğrencilerin yaş ortalaması 16.8 yıldı, %59’u erkekti ve %89’u anne babası ile birlikte kalıyordu. Babalarının %81.8’i, annelerinin %47.5’i ilkokul ve üstü eğitim düzeyindeydi. Ölçek puan ortalamaları BDE=13.7, DKE=42.7, SKE=43.8 olarak bulundu. %58’inde DKE, %66’sında SKE puanı 41 ve üstündeydi, %37’sinde BDE puanı 17 ve üstündeydi. SKE puanları kız öğrencilerde daha fazlaydı. BDE, DKE ve SKE puanları arasında pozitif korelasyon saptandı (p=0.0001). Ailelerin %81.3’ü çekirdek aileydi, öğrencilerin %89’u anne-babası ile birlikte kalıyordu. %8.6’sı günlük sigara içmekteydi, %1.6’sı haftada 1-2 kez alkol almaktaydı. Öğrencilerin %36.3’ü daha önce özkıyımı düşündüğünü, %1,8’i bir kez denediğini, %17,4’ü gelecekten umutsuz olduğunu belirtti. BDE, DKE ve SKE puanı yüksek olanlarda gelecekten umutsuzluk, özkıyımı düşünme ve özkıyımı deneme öyküsü daha fazlaydı. Sigara içenlerde her üç ölçeğin puanları daha yüksekti. Tartışma: Lise son sınıf öğrencilerinin yaklaşık 2/3’ünde kaygı, 1/3’ünde depresif duygudurum düzeyi eşik değer üzerindedir. Yaşam boyu özkıyım girişimi sıklığı yaklaşık %2’dir. Sigara ve alkol kullanım yaygınlığı birçok ilimizden daha düşüktür. Risk grupları göz önüne alınarak, lise son sınıflarda rehberlik ve danışmanlık hizmetlerinin yoğunlaştırılması yararlı bir yaklaşım olacaktır. (Anadolu Psikiyatri Dergisi 2003; 4:144-150)Öğe Migren ve gerilim başağrısı olan hastalarda anksiyete ve umutsuzluk düzeyleri(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2009) Kıvrak, Yüksel; Özen, Şakir; Yücel, YavuzAmaç: Migren ve Gerilim Tipi Başağrısı (GTB) en sık görülen iki baş ağrısı tipidir. Biz bu çalışmada, iki farklı baş ağrısı grubunda umutsuzluk, anksiyete ve sosyal benlik saygısı puanlarının farklı olup olmadığını araştırmayı amaçladık. Gereç ve yöntem: Bu çalışmada baş ağrısı yakınması ile başvuran 72 migrenli, 28 GTB’lı ve 50 sağlıklı kontrol grubuyla yürütüldü. Katılımcılar, Genel Bilgi Formu, Sürekli Kaygı Envanteri (SKE), Beck Umutsuzluk Ölçeği (BUÖ) ve Sosyal Karşılaştırma Ölçeği (SKÖ)’ni doldurdu. Bulgular: Gruplar arasında cinsiyet, yaş, eğitim yılı, medeni durum ve ekonomik durum açısından bir fark yoktu. GTB olan grubun umutsuzluk puanı migreni olan gruptan ve kontrol grubundan daha yüksekti (p=0.001). SKE puanları açısından; GTB ve migren grupları arasında istatistiksel fark yoktu fakat GTB grubunun puanları kontrol grubundan daha yüksekti (p=0.003). Kontrol grubunun SKÖ puanları her iki hasta grubundan daha yüksekti fakat üç grup arasındaki istatistiksel fark anlamlı değildi (p=0.072). Sonuç: Bu bulgular GTB olan hastaların migrenli gruptan daha fazla umutsuz ve sağlıklı kontrol grubundan daha fazla anksiyeteli olduğunu göstermektedir.Öğe Migren ve gerilim başağrısı olan hastalarda anksiyete ve umutsuzlukdüzeyleri(2009) Kıvrak, Yüksel; Özen, Şakir; Yücel, YavuzAmaç: Migren ve Gerilim Tipi Başağrısı (GTB) ensık görülen iki baş ağrısı tipidir. Biz bu çalışmada,iki farklı baş ağrısı grubunda umutsuzluk, anksiyeteve sosyal benlik saygısı puanlarının farklı olup olmadığını araştırmayı amaçladık.Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada baş ağrısı yakınması ile başvuran 72 migrenli, 28 GTB’lı ve 50sağlıklı kontrol grubuyla yürütüldü. Katılımcılar,Genel Bilgi Formu, Sürekli Kaygı Envanteri (SKE),Beck Umutsuzluk Ölçeği (BUÖ) ve Sosyal Karşılaştırma Ölçeği (SKÖ)’ni doldurdu.Bulgular: Gruplar arasında cinsiyet, yaş, eğitim yılı, medeni durum ve ekonomik durum açısından birfark yoktu. GTB olan grubun umutsuzluk puanımigreni olan gruptan ve kontrol grubundan dahayüksekti (p=0.001). SKE puanları açısından; GTBve migren grupları arasında istatistiksel fark yoktufakat GTB grubunun puanları kontrol grubundandaha yüksekti (p=0.003). Kontrol grubunun SKÖpuanları her iki hasta grubundan daha yüksekti fakat üç grup arasındaki istatistiksel fark anlamlı değildi (p=0.072).Sonuç: Bu bulgular GTB olan hastaların migrenligruptan daha fazla umutsuz ve sağlıklı kontrol grubundan daha fazla anksiyeteli olduğunu göster- mektedir.Öğe Öfke kontrolünde zorluk yaşayan bir grup üniversite öğrencisinde öfke tepkileri ve psikiyatrik tanıların cinsiyet açısından incelenmesi(Türkiye Sinir ve Ruh Sağlığı Derneği, 2010) Özen, Şakir; Bez, Yasin; Arı, Mustafa; Özkan, MustafaAmaç: Öfke kontrolünde zorluk yaşayan gençlerde birinci ve ikinci eksen tanılarının saptanması ve cinsiyete göre öfke tepkilerindeki farklılığın belirlenmesi amaçlandı. Yöntem: Çeşitli fakültelerden öfke kontrolünde zorluk yaşayan öğrenciler psikiyatri bölümüne davet edildi. Bölüme ilk gelen 50 erkek ve 50 kız öğrenciye SCID-I, SCID-II, Çok Boyutlu Öfke Ölçeği, Çocukluk Örselenme Yaşantıları Ölçeği, Sosyal Karşılaştırma Ölçeği (SKÖ), Boratav Depresyon Tarama Ölçeği ve Beck Umutsuzluk Ölçeği uygulandı. Bulgular: Eksen-I tanısı erkeklerde %60, kızlarda %74; eksen-II tanısı erkeklerde %28, kızlarda %36 oranında saptandı. Erkeklerde somatoform bozukluklar ve dürtü kontrol bozukluğu; kızlarda anksiyete bozukluğu ve duygudurum bozukluğu daha fazlaydı. Erkeklerin %10'una, kızların %36'sına depresyon tanısı kondu. "Ciddiye alınmama" kızların en belirgin öfkelenme sebebiydi. Her iki cinsiyette de, "intikam tepkileri" puanı ile en kuvvetli korelasyon annenin eğitim düzeyi arasında saptandı (kızlarda r=0.472, p=0.001; erkeklerde r=-0.396, p=0.006). Kızlarda eksen-I tanısı varlığını en iyi yordayan değişken "öfke belirtileri" toplam puanı, erkeklerde "öfkesine yönelik düşünceler" altölçeği puanıdır. Öte yandan kızlarda eksen-II tanısı varlığını en iyi yordayan değişken "kaygılı davranışlar" altölçeği puanı, erkeklerde "sigara kullanma" alışkanlığıdır. Sonuç: Öfke psikiyatrik bozuklukların önemli bir bileşenidir. Tepki tarzları ve temeldeki psikiyatrik bozukluklar cinsiyete göre farklılık göstermektedir.Öğe Öfkelenme anında cama yumruk atarak kendini yaralayan hastalarda problem çözme becerileri ve çocukluk çağı travmaları(2010) Bez, Yasin; Subaşı, Mehmet; Özen, Şakir; Yıldırım, Azad; Baştürk, MustafaAmaç: Bu çalışmada, öfke kontrolünde başarısız kalıp, pencere ya da kapı camına yumruk atarak elini ve el bileğini yaralayan kişilerin problem çözme becerileri konusundaki düzeylerini ve çocukluk çağı travmalarının problem çözme becerileriyle ilişkisini araştırmayı amaçladık.Yöntem: Ciddi el bileği yaralanmaları nedeniyle acil servise başvuran ve “tendon, damar veya sinir” kesileri nedeniyle ameliyat edilerek yatışı yapılan hastalar çalışmaya alındı. Cama yumruk atan 25 kişi çalışma grubunu (23 erkek, 2 kadın), kaza sonucu elini yaralayan 14 kişi (13 erkek, 1 kadın) kontrol grubunu oluşturdu. Ameliyattan sonraki birkaç gün içinde hastalara çalışma hakkında bilgi verildi, çalışma için izinleri alındı. Hastalardan Problem Çözme Envanteri’ni (PÇE) ve Çocukluk Örselenme Yaşantıları Ölçeği’ni (ÇÖYÖ) doldurmaları istendi. Bulgular: Yaş ortalaması çalışma grubunda 25.9 yıl, kontrol grubunda 29.7 yıl olarak bulundu. Çalışma grubunda %84, kontrol grubunda %43 oranında sağ el yaralanmıştı (p=0.008). Çalışma grubunun çocukluk çağı duygusal ve fiziksel travma puanları ortalaması kontrol grubundan yüksek olmakla birlikte, aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildi (p>0.05). PÇE puanı çalışma grubunda kontrol grubundan daha yüksekti, yani bu kişilerin problem çözme becerileri daha yetersizdi (p=0.001). Çalışma grubunda PÇE puanları ile ÇÖYÖ toplam puanı (p<0.001) ve ÇÖYÖ alt ölçeklerinin puanları arasında pozitif korelasyon saptandı.Sonuç: Daha önce yaşanan duygusal ve fiziksel travmalar problem çözme becerilerini olumsuz etkilemektedir. Bir problemle karşılaştıklarında bu kişilerin düşünerek, konuşarak, sabrederek, farklı seçenekleri deneyerek problemi ele alma eğilimleri zayıftır. Bu hastalara kişilerarası ilişkiler, öfke denetimi, problem çözme becerileri vb. konularda eğitim verilmesi daha sonraki süreçte oluşabilecek yaralanmaları azaltabilir.Öğe Panik bozukluğuna komorbid eksen-1 bozukluklarının oluşumunda travmatik yaşam olaylarının rolü(2005) Ertunç, Nermin; Özen, Şakir; Özkan, MustafaAmaç: Bu çalışmada, panik bozukluğuna (PB) komorbid eksen-1 bozukluklarının oluşumunda travmatik yaşam olaylarının rolünü araştırmayı amaçladık. Yöntem: Psikiyatri polikliniğinde PB tanısı konan 115 hasta (%61'i kadın) ardışık olarak çalışmaya alındı. Hastalara; DSM-IV'e Göre Yapılandırılmış Klinik Görüşme Çizelgesi, Panik Agorafobi Ölçeği (PAÖ), Yaşam Olayları Ölçeği (YOÖ), Kısa Fiziksel ve Seksüel Kötüye Kullanım Anketi (KKA), Disosiyatif Yaşantılar Ölçeği (DYÖ), Sürekli Kaygı Envanteri (SKE) ve Beck Depresyon Envanteri (BDE) uygulandı. Bulgular: Hastaların %33'ünde major depresif bozukluk olmak üzere toplam %69'unda eksen-1 komorbiditesi saptandı. Eksen-1 komorbiditesi olan hastalarda; olumsuz yaşam olayı sayısı daha fazlaydı (p=0.009), ancak KKA ve YOÖ puanlarında belirgin farklılık yoktu (p>0.05). Agorafobisi olan 59 hastanın KKA (p=0.024) ve PAÖ (p<0.001) ölçeği puanları daha yüksekti. Suisid düşüncesi olan 33 hastanın yaşı daha gençti (p=0.019); KKA puanları daha yüksekti (p<0.001), buna karşın PAÖ puanları farklı değildi (p>0.05). Sonuç: Psikiyatride, özgül bir travmanın özgül bir hastalığa yol açtığına dair kesin bir bilgi yoktur. Fakat, çeşitli travmatik olayların zaman içinde birikim oluşturması, kişinin direnç ve uyum mekanizmalarını zorlaması ve sonuçta kişinin biyopsikososyal özelliklerine göre psikiyatrik tabloların şekillenmesi söz konusudur. PB'na komorbid durumların oluşumunda yakın dönem yaşam olaylarının sıklığı rol oynamaktadır. Çocukluk-ergenlik çağı travmatik olayları komorbiditeden daha çok agorafobi ve suisid düşüncesiyle ilişkilidir.Öğe Prepartum ve postpartum dönemde annelerin depresyon ve kaygı düzeylerinin incelenmesi(2010) Kara, İsmail Hamdi; Özen, Şakir; Erten, P. Gamze Bucaktepe; Erdem, ÖzgürAmaç: Bu çalışma prepartum ve postpartum dönemlerde annelerin depresyon ve kaygı düzeylerindeki değişimleri belirlemek amacıyla yapıldı. Metod: Bu çalışmaya Haziran 2007 - Ocak 2008 tarihleri arasında Dicle Üniversitesi hastanesine başvuran, gebeliğin üçüncü trimesterında olan ve bilinen herhangi bir fiziksel hastalığı olmayan anneler alındı. Aynı kişiler doğumdan sonraki iki-üç aylık dönem içinde tekrar görüşmeye çağrıldı. Bulgular: Annelerin yaş ortalaması 28.2±4.2’dir. BDE’ye göre annelerin prepartum %31’i, postpartum %29’u depresif olarak değerlendirildi. DKE’ye göre annelerin prepartum %47’si, postpartum %49’u; SKE’ye göre prepartum %71’i, postpartum %63’ü kaygılı olarak değerlendirildi. Her iki evre için eşik üstü BDE (p=0.002) ve SKE (p=0.014) değişkenliği anlamlı bulundu. Sonuç: Anneler postpartum dönemde olduğu kadar prepartum dönemde de depresyon ve kaygı açısından risk altındadırlar. Genel anlamda bakıldığında, doğum öncesinde depresyon ve kaygı düzeyi yüksek olanların doğumdan sonraki düzeyleri de yüksek olmaktadır.Öğe Psikotik özellikli bipolar bozukluğu olan bir hastada valproatın neden olduğu hipoaktif deliryum tabloları(Türkiye Sinir ve Ruh Sağlığı Derneği, 2010) Özen, Şakir; Bülbül, İsrafil; Soyuçok, EtemDeliryum hiperaktif, hipoaktif veya karışık bir klinik tabloda seyredebilir. Hipoaktif deliryumda uyuşukluk, şaşkınlık, apati, aşırı uykuya eğilim, mırıltılı konuşma, dikkat dağınıklığı, komutları anlama ve yerine getirme becerisinde yetersizlik gözlenir. Valproat, epilepsi ve bipolar bozukluk tedavisinde sık kullanılır. Ayrıca, alkol yoksunluğu deliryumunda ve ajite-agresif deliryumlarda tedavi için kullanılmaktadır. Buna karşın, valproatın deliryuma yol açan yan etkisinden söz eden sadece birkaç yayın vardır. Bu yazıda, 14 yıldır bipolar bozukluğu olan 46 yaşında bir kadın hasta sunuldu. Hastanın psikiyatri kliniğine son iki yatışında, psikotik özellikli manik epizod tanısı konarak valproat tedavisi başlanmıştı. Valproat tedavisinin ilk haftasında 2-3 gün süren 3 hipoaktif deliryum tablosu ortaya çıktı. Hastada; kusma, tükürük artışı, konfüzyon, uyku hali, konuşma ve motor hareketlerde yavaşlık belirgindi. Deliryum tablolarının ilk gününde serum valproat düzeyleri terapotik sınırlardaydı (sırasıyla; 98.4, 117.1, ve 65.6, μg/ml). Hastanın beyin magnetik rezonans görüntülemesi, tam kan sayımı, idrar incelemesi, elektrokardiyografisi, ALT, AST, albumin, bilurubin, BUN, kreatinin ve elektrolit değerleri normal bulundu. Laboratuvar hizmetlerindeki kısıtlılıklar nedeniyle hastanın serum amonyak düzeyine bakılamadı. Hastanın valproatı kesilip, destek tedavisine başlandı ve ilaç kesildikten sonraki 2-3 gün içinde bilinci tamamen açıldı. Sonuç olarak, valproat bazı hastalarda terapötik kan düzeylerinde çeşitli mekanizmalarla deliryuma yol açabilmektedir ve bu yan etkiye karşı dikkatli olunmalıdır.Öğe Quality of life in young fibromyalgia patients and effect of depression(2006) Gür, Ali; Çevik, Remzi; Nas, Kemal; Saraç, Ayşegül Jale; Özen, Şakir; 0000-0001-9680-6268Aim: The purpose of this study was to compare the depression and quality of life (QOL) scores of fibromyalgia (FM) patients and control subjects. We also aimed to detect relationships between different QOL scales, depression and clinical symptoms. Method: Ninety-eight fibromyalgia patients and 48 healthy volunteers were included in the study. Depression was evaluated by a psychiatrist according to the Hamilton Depression Rating Scale and Diagnostic and Statistical Manual for Mental Disorders Edition.4 (DSM-IV) criteria. QOL of the FM patients was assessed according to the Nottingham Health Profile (NHP), Health Assessment Questionnaire (HAQ), and Fibromyalgia Impact Questionnaire (FIQ). Results: We found significantly higher scores of depression, NHP, FIQ and HAQ in FM patients compared with controls (P < 0.000). Pain, tender point count (TPC), pain intensity, skinfold tenderness, FIQ, HAQ, and NHP scores were higher in patients with depression than in those without depression. Depression scores correlated with FIQ (r = 0.39, P < 0.01), HAQ (r = 0.35, P < 0.01), NHP (r = 0.55, P < 0.01) scores, TPC (r = 0.34, P < 0.01) and duration of disease (r = 0.21, P < 0.05). Fibromyalgia Impact Questionnaire scores correlated with HAQ scores (r = 0.45, P < 0.01), NHP scores (r = 0.49, P < 0.01) and TPC (r = 0.21, P < 0.05). HAQ scores correlated with NHP scores (r = 0.40, P < 0.01) and TPC (r = 0.29, P < 0.05). Nottingham Health Profile scores correlated with TPC (r = 0.43, P < 0.01) and duration of disease (r = 0.22, P < 0.05). Conclusion: We found higher scores of TPC, pain intensity, skinfold tenderness, NHP, FIQ, and HAQ in depressive FM patients as compared with non-depressive FM patients. Our study indicates that there is an important relationship between pain, depression and QOL scales in young FM patients. Therefore; these patients should be managed using a multidisciplinary approach including psychiatric support.Öğe Sociodemographic characteristics and frequency of psychiatric disorders in Turkish pilgrims attending psychiatric outpatient clinics during Hajj(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2010) Özen, ŞakirObjectives: The psychiatric problems of pilgrims from non-Arabic speaking countries have not been investigated sufficiently. The aim of this study was to investigate the frequency of psychiatric disorders and socio-demographic characteristics of Turkish pilgrims in psychiatry department of Turkish Mecca Hospital. Methods: A detailed psychiatric interview was performed on 294 Turkish Pilgrims who attended the outpatient clinic of the psychiatric unit at the Turkish hospital in Mecca, Saudi Arabia, during 2008 Hajj period. Information was collected by using a semi-structured form and the patients’ diagnoses were done according to the DSM-IV-TR criteria. Results: The study group consisted of 175 women (59.5 %) and 119 men (40.5 %) with the mean age of 53.0±13 years. A total of 71 % patients had not traveled abroad previously, and 60% had received a former psychiatric treatment. The commonest disorders were found as depression (26.5%), adjustment disorder with anxiety (16.3%) and panic disorder (14%) in the patients. Anxiety disorders alone or co-morbid with any other psychiatric disorder were found in 49% of the patients. Nine percent of the patients had symptoms of acute psychosis, schizophrenia, dementia or mania which could prevent pilgrims from performing Hajj rituals. Suicide attempt, alcohol and illicit drug use were not detected. Conclusions: Previous psychiatric admission and absence of any foreign travel experience were common among Turkish pilgrims who had sought psychiatric help during the Hajj. Psychiatric disorders seems to be related with older age, low educational level, and having previous medical and psychiatric problems.Öğe Somatizasyonda psikiyatrik tanılar, aleksitimi ve yaşam olayları(Dicle Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 1999) Özen, Şakir; Özkan, MustafaFiziksel bir hastalığa bağlı olmayan bedensel yakınmalar genel tıp ve psikiyatri pratiğinde önemli bir problem oluşturmaktadır. Genel sağlık kurumlarında bu hastaların sıklığı %20-84 gibi çok geniş oranlarda bildirilmiştir. Organik bir patoloji olmaksızın bedensel yakınmalarla psikiyatri dışı kliniklere başvuran hastaların eksen-1, eksen-2 tanılarının, sosyodemografik özelliklerinin, cinsiyetlerine göre bedensel yakınmalarındaki farklılaşmanın, bedensel yakınma süreleri, anksiyete, depresyon ve aleksitimi düzeyleri, olumsuz yaşam olayları, hipokondriyak kaygı düzeyleri, somatik tedavi sıklıkları ile bedensel yakınmaları arasındaki ilişkinin araştırılması amaçlandı. Bu çalışmada, Haziran 1998-Kasım 1998 tarihleri arasında açıklanamayan bedensel yakınmalarla gelen ve psikiyatri polikliniğine sevk edilen hastaların tümü değerlendirmeye alındı. Çalışma grubu 15-70 (33.81±10.93) yaş aralığında olan 80 kadın ve 15-68 (31.78±12.25) yaş aralığında olan 40 erkek olmak üzere toplam 120 hastadan oluştu. Sonuç olarak, ruhsal bozukluklarda, özellikle de depresyon, anksiyete bozuklukları ve somatoform bozukluklarda yüksek oranda btfltman somatizasyon bulunur. Gastrointestinal yakınmalar daha çok depresyon, kardiopulmoner yakınmalar ise daha çok anksiyete ile ilişkili bulunmuştur. Bazı kişilik bozuklukları ve kişilik özellikleriyle ilişkisi gösterilmekle birlikte, somatizasyon her tür kişilik yapısında görülebilmektedir. Çalışma grubumuzda da yüksek oranda bulunan ve somatizasyon gelişiminde için temel bir etmen olmaktan çok. kişinin bedensel duyumlarını yorumlaması ile ilgili birçok süreçten biri gibi görünen aleksitiminin. diğer patolojik kişilik örüntülerinden bağımsız bir kişilik özelliği olduğu düşünülmüştür. Hastaların çoğunda bulunan psikososyal sorunlar ile bağlantılı olan bedensel yakınmaların süresi arttıkça, depresyon sıklık ve düzeyi artmakta, kaygıyı destekleyen tutum ve tedavilerin yanında diğer faktörlerin de katkısı ile bedensel yakınmalar süreğenleşmektedir.