Yazar "Çolpan, Leyla" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 15 / 15
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akciğer kanserlerinde serum alkalen fosfataz, sialik asit, seruloplazmin düzeyleri ve tanıdaki önemleri(2018) Çolpan, Leyla; Aydınol, BelkısAkciğer kanseri, Dünya *da ve Türkiye'de çok önemli onkolojik sorunlar meydana getirmektedir. Bu hastalıkların tanı ve takibinde biyokimyasal incelemelerin yeri inkar edilemez. Son yıllarda malign hastalıkların tanısında çeşitli "Marker"ler araştırma konusu olmuştur. Bunlar arasında alkalen fosfataz, sialik asit ve serüloplazmin de bulunmak tadır. Bilindiği gibi tümör hücrelerinin golgi kompleksinde, endoplazmik retikulumlerinde ve özellikle hücre membranlarında alkalen fosfataz depolanması artmaktadır. Zamanla hızla gelişen tümör dokusu etrafındaki normal dokuyu da ha rap etmekte ve membran enzimi olan alkalen fosfataz tümörün civarında ekstrasellüler ortamda ve serumda artmaktadır. Kanser hücresinin yüzeyi bir çok bakımlardan normal hücrelerden farklılık gösterir. Bir çok hücre tipindeki neoplastik transformasyonlar membran glikoproteinlerinin bileşimindeki değişikliklerle ilgilidir. Membran glikoproteinleri hücre yüzeyinin ana yapısal komponentleridir.Bu durumda hücre yüzeyindeki sialik asit seviyeleride değişmektedir. Karbonhidrat taşıyan moleküllerin, normal fonksiyonlarını kaybeden hücrelerden açığa çıkması, serum total ve lipide bağlı sialik asit seviyelerinin incelenmesi üzerine dikkatleri çekmektedir. Serüloplazmin, ferröz demirÖğe Akut miyokard infarktüsünde lipoprotein (a) ve lipid profilindeki diğer değişiklikler(1997) Toprak, Gülten; Çolpan, Leyla; Toprak, Nizamettin; Mete, Nuriye; Bıyık, İsmailSon zamanlarda yapılan çalışmalarda akut miyokard infarktüsünde (AMI) lipoprotein (a) düzeylerinin anlamlı olarak yükseldiği bil¬dirilmiştir. Çalışmamızda AMI olgularında lipoprotein (a) (Lp(a)) ve diğer lipid profili göstergelerindeki değişiklikleri saptamayı ve aralarında anlamlı ilişkiler olup olmadığını ortaya koymayı amaçladık. Çalışmaya Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Kli¬niğine AMI tanısı ile yatırılan 45 hasta alındı. Hastalarda, lipoprotein (a), total kolesterol, HDL/K, LDL/K, total trigliserid düzeyleri ölçüldü. Sonuçlar 20 kişilik sağlıklı kontrol grubundaki değerler ile karşılaştırıldı. Lipoprotein (a) düzeyleri hasta grubunda (27.9+4.8 mgr/dl.) kontrol grubuna göre (20.4+1.27 mgr/dl) anlamlı olarak daha yüksek bulundu (p<0.001). Fibrinojen düzeyleri hasta grubunda (549.2+212.8 mgr/dl) kontrol grubunda (320+48 mgr/dl) olarak saptandı (p<0.001). Hasta grubunda total koleste¬rol, LDL-K ve total trigliserid düzeyleri kontrol grubuna göre belirgin olarak daha yüksekti (p<0.001). HDL-K düzeyleri hasta gru¬bunda (33.9+10.18 mgr/dl) kontrol grubuna göre (49.6+12.83 mgr/dl) anlamlı olarak daha düşük bulundu (p<0.001). Sonuç olarak; lipoprotein (a) düzeyleri AMI olgularında anlamlı olarak yüksekti. Total kolesterol, LDL-K, Total trigliserid düzeyleri de anlamlı ola¬rak yüksek olmasına rağmen yüksek lipoprotein (a) düzeyleri ile aralarında anlamlı korelasyonlar saptanmadı. Yine yüksek lipoprotein (a) düzeyleri ile düşük HDL-K düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı. Yüksek fibrinojen düzeyleri ile lipoprotein (a) düzeyleri arasında korelasyon bulunmadı. Çalışmamızda yaş ile HDL-K düzeyleri arasında pozitif bir korelasyon (0.444) dikkat çekti (p<0.01). Bu sonuç; HDL-K düzeylerindeki bir azalmanın erken miyokard infarktüsü için bir predispozisyon oluşturabileceği ve erken miyokard infarktüsü için bir gösterge olabileceği şeklinde yorumlandı.Öğe Depolama Sıcaklığı ve Süresinin Serum Lityum ve Total Valproik Asit Düzeylerinin Ölçüm Sonuçlarına Etkisi(2014) Arslan, Rahile; Çolpan, Leyla; Toprak, Gülten; Yüksel, Hatice; Kaplan, İbrahim; Evliyaoğlu, OsmanAmaç: Lityum ve valproik asit psikiyatrik ve nörolojik hastalıklarda kullanılan ilaçlardandır. Tedavi aralı- ğının darlığı ve oldukça geniş yan etkisinden dolayı bu ilaçların serum düzeylerinin doğru ölçümleri önemlidir. Laboratuvarda veya laboratuvara numuneleri teslim sürecinde teknik sorunlar nedeniyle numunelerin analizi gecikebilmektedir. Sorun aynı gün çözülemiyorsa, buzdolabında bekleme süresi uzayabilir. Numunelerin uzun süreli ve uygunsuz sıcaklıkta depolanmasının yanlış sonuçlara neden olabileceği bilinmektedir. Bu çalışmada, depolama sıcaklığı ve süresinin lityum ve total valproik asit düzeylerinin, stabilitesine etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışma için lityum ve valproik asit kullanan 15'er hastadan alınan numuneler üçe ayrıldı. Birinci numuneler, hemen çalışıldıktan sonra oda sıcaklığında (24°C -26°C) 24 saat bekletilip tekrar çalışıldı. Hemen çalışılan örnekler bazal değer olarak kabul edildi. İkinci numuneler, +4°C'de saklandı 24 ve 48 saat sonra çalışıldı. Üçüncü numuneler ise -20°C'de 1 ay bekletildikten sonra çalışıldı. Çalışma enzimle birleştirilmiş immunoassay tekniği (EMIT) ile çalışıldı. Sonuçlar Wilcoxon testi ile karşı- laştırıldı. Bulgular: Lityum düzeylerinde hemen çalışılan ve -20°C'de 1 ay bekletildikten sonra çalışılan örnekler arasında (p=0.003) (değişim değeri %14.28); hemen çalışılan ve oda sıcaklığında (24°C -26°C) 24 saat bekletilip çalışılan örnekler arasında (p=0.001) (değişim değeri %47.14) istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı. Diğer sonuçlarda ise anlamlı bir farklılık gözlenmedi. Valproik asit düzeylerinde de aynı şekilde; hemen çalışılan ve -20°C'de 1 ay bekletildikten sonra çalışılan örnekler arasında (p=0.015) (değişim değeri %15.78) istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı. Diğer sonuçlarda anlamlı bir farklılık yok idi. Sonuç: Lityum içeren serum örnekleri hemen çalışılamayacağı zaman +4°C'de 2 güne kadar saklanabilir. Ancak örnekler oda sıcaklığında bekletilmemeli veya dondurulmamalıdır. Valproik asit örnekleri ise oda sıcaklığında 1 gün bekletilebilir veya +4°C'de 2 güne kadar saklanabilir, ancak örnekler dondurulmamalıdırÖğe Effect of pneumatic tube delivery system rate and distance on hemolysis of blood specimens.(Wiley-Blackwell, 2012) Evliyaoğlu, Osman; Toprak, Gülten; Tekin, Alicem; Başarali, Mustafa Kemal; Kılınç, Cumhur; Çolpan, LeylaBackground: We evaluated the effects of pneumatic tube system (PTS) transport rates and distances on routine hematology and coagulation analysis. PTS effects on centrifuged blood samples were also examined. Method: The study was completed at Dicle University Hospital, which has the longest pneumatic tube system in Turkey. Blood samples were collected at three different locations within the hospital and an emergency department, and delivered to the central laboratory by the PTS or a human carrier. Samples were transported at different rates and over varying distances. Each specimen's potassium (K) and lactic dehydrogenase (LDH) levels, in both the serum and plasma, were tracked to monitor hemolysis. Measurements of LDH and K were obtained using heparin or citrate. Result: A positive correlation was observed between distance and hemolysis in serum samples transported at 4.2 m/sec, and at 3.1 m/sec for more than 2200 m (r = 0.774 and r = 0.766, respectively). Distance and hemolysis were also correlated in non-centrifuged samples (r = 0.871). The alterations in plasma LDH and K levels at different rates and PTS lengths were not statistically significant. Conclusion: The rate of hemolysis in PTS transported samples, dependent on PTS length and rate, may seriously affect routine tests of non-centrifuged samples.Öğe The effects of silicon on serum total protein, albumin, urea and creatinine levels and histological structure of kidney tissue in rats(1998) Çolpan, Leyla; Aydın, İsmet; Çilli, İstemSilikon tıpta farklı alanlarda yaygın şekilde kullanılmaktadır. Bu çalışmada, 40 erişkin sıçanın böbreklerinde silikonun zararlı etkileri araştırıldı. Havyanlar 4 farklı gruba ayrıldı. Birinci gruba 0.1 mi serum fizyolojik, ikinci gruba intaperitoneal zeytinyağı verildi. Üçüncü gruptakilere 7, 5 mg/kg, dördüncü gruba da I5mg/kg günlük dozda silikon (2,2-di-methyl-4 (choloromethyl)-l,3-dioxa -2- silacyclopentane), 28 gün boyunca intraperitoneal olarak uygulandı. Bu periyod sonunda hayvanların vücut ağırlıkları tespit edildi ve kalplerinden kan örnekleri alındı. Silikon uygulanması serum pro tein(P<0.05) ve albumin(PÖğe Gonadektomi yapılan sıçanlarda lipid parametre değişimleri(1997) Aydın, Mutay; Çolpan, Leyla; Aydın, İsmet; Aslan, İbrahim; Bahceci, MithatBu çalışmada 8 erkek, 8 dişi toplam 16 gonadektomi-li Spraque-Dawley yetişkin sıçanda sex steroidlerinin serum lipid düzeylerine etkisi araştırıldı. Tüm hayvan¬lar standart pellet yemle beslendi. Gonedektomiden 60 gün sonra sıçanların kalplerinden kan örnekleri alındı. Alınan kan örneklerinde serum total kolesterol, trigliserid, HDL kolesterol, LDL kolesterol, apolipop-rotein A1 ve apolipoprotein B düzeyleri ölçüldü. P<0.05 değerleri istatistiksel ölçüde anlamlı kabul edildi. Kontrol grubuyla karşılaştırıldığında, total ko¬lesterol, trigliserid ve trigliseridÂotal kolesterol oranı gonadektomi yapılan dişi sıçanlarda yüksek bulundu (p < 0.001). Gonedektomili erkek örneklerde kan lipid düzeylerinde kontrol grubuna bakışla anlamlı fark saptanmadı. Apolipoprotein düzeyleri kontrol grubu¬na göre gonadektomi yapılan her iki cinste de anlamlı değişme göstermedi. Bu verilere göre; 1) Östrojen yetersizliği plazma lipid düzeylerini arttırmakta, bunun aksine androjen lipid değerlerinde anlamlı fark oluşturmamaktadır. 2) Androjen ve östrojenlerin her ikisininde gonadektomi-nin erken döneminde serum apolipoprotein konsant¬rasyonlarını değiştirici etkileri yoktur.3) Kan damarlarının morfolojik değerlendirilmesi aterosklero-tik gelişmede daha ileri bilgi için gereklidir. Anahtar Kelimeler: Gonadektomi, Sex Hormonu, Total Kolesterol, Trigliserid, LDL, HDL, Apolipoprotein A1, Apolipoprotein B.Öğe Lipid panel with Non-HDL cholesterol and total cholesterol/HDL cholesterol ratio(Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi, 2015) Yüksel, Hatice; Kaplan, İbrahim; Celepkolu, Tahsin; Toprak, Gülten; Aydeniz, Nurefşan; Etik, Emel; Çolpan, LeylaOBJECTIVE: In our study, the importance of the computational tests such as non-HDL cholesterol and Total cholesterol to HDL ratio for evaluating blood lipid levels were investigated.METHODS: The measured and calculated lipid parameters of 683 patients whose test inputs were done from Family Medicine Clinic were evaluated. The number of the patients were determined who had high Non-HDL cholesterol and total cholesterol / HDL cholesterol however the the routine lipid parameters were in the acceptable range.RESULTS: According to our results, 45 6.6% patients had high non-HDL cholesterol values and 127 %18,6 patients had high TC / HDL-cholesterol levels. Also, there were 11 1.6% patients with high non-HDL-cholesterol levels, and 39 %5,7 patients with high TC / HDL cholesterol ratio, while all routine lipid parameters were in acceptable limits. CONCLUSION: The addition of Non-HDL cholesterol and TC / HDL-cholesterol ratio to routine laboratory results would be beneficial because it can create an alert to clinicians in terms of lipid disorders.Öğe Lipid panelinde Non -HDL kolesterol ve Total kolesterol / HDL kolesterol oranı(2015) Aydeniz, Nurefşan; Etik, Emel; Yüksel, Hatice Gülru; Çelepkolu, Tahsin; Toprak, Gülten; Çolpan, Leyla; Kaplan, İbrahimAmaç: Çalışmamızda, kan lipid düzeylerinindeğerlendirilmesinde, hesaplamalı test olan Non -HDLkolesterol ve Total kolesterol/HDL kolesteroldeğerlendirilmesinin önemi incelenmiştir.Yöntem : Aile hekimliği polikliniğinden yapılan laboratuvaristemlerinden 683 hastanın hem ölçülen hem dehesaplanan lipid parametreleri değerlendirildi. Rutindeçalışılan lipid parametrelerine göre kabul edilebilir aralıktaolup da Non -HDL kolesterol ve To tal kolesterol/HDLdeğerine göre hedef değerlerin üstünde kalan hastasayıları belirlendi.Bulgular: Çalışmamızın sonuçlarına göre, 45 (%6,6) hastayüksek Non -HDL kolesterol değerlerine ve 127 (%18,6)hasta yüksek TK/HDL -K oranına sahiptir. Tüm rutin lipidparametreleri kabul edilebilir sınırlarda iken, Non -HDLkolesterol değerleri yüksek olan 11 (%1,6) hasta ve veTK/HDL kolesterol oranı yüksek olan 39 (%5,7) hastasaptandı. saptandı.Sonuç : Non-HDL kolesterol değerinin ve TK/HDL -Koranının rutin lipit son uçlarına eklenmesi, klinisyenlerelipit bozukluğu açısından uyarı oluşturabileceğindenfaydalı olacaktır.Öğe Migren hastalarında serum vitamin B12, folik asit ve ferritin düzeyleri(2011) Çolpan, Leyla; Evliyaoğlu, Osman; Taşdemir, Nebahat; Güzel, Işıl; Çevik, Uğur Mehmet; Yücel, Yavuz; Uzar, ErtuğrulAMAÇ: Homosistein düzeyini düşüren folik asit ve vitamin B12’yi içeren tedaviler ile migren rahatsızlığında azalma olabileceği bildirilmiştir. Ayrıca, son zamanlarda migrenli hastaların periakuaduktal gri cevherde demir birikimlerinin arttığı gösterilmiştir. Migrenlilerde folik asit, vitamin B12, ferritin ve transferin düzeyini araştıran az sayıda çalışma vardır. Bu çalışmanın amacı migren hastalarında vitamin B12, folik asit, ferritin ve transferrin düzeylerinin ölçülerek kontrol grubu ile karşılaştırmaktır YÖNTEMLER: Migren grubu, arka arkaya gelen yeni tanı almış ve önceden herhangi bir vitamin tedavisi almamış, 23’ü auralı migren ve 28’si aurasız migrenli toplam 51 hastadan oluşturuldu. Yaş ve cinsiyet yönünden migren grubuna benzer özellikleri olan ve başağrısı öyküsü ve anemisi olmayan ve vitamin desteği almayan, 28 sağlıklı birey kontrol grubuna alındı. Migren grubundaki hastalar atak dönemi olup olmamasına ve auralı veya aurasız migren oluşuna göre alt gruplara ayrıldı. Serum vitamin B12, folik asit, ferritin ve transferrin düzeyi kemilüminesans yöntemi ile ölçüldü. BULGULAR: Migren grubu vitamin B12 düzeyi (215.6±133.7 pg/ml) kontrol grubu (289.9±12 pg/ml) ile karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı düşüktü (p=0.005). Migren grubu folik asit düzeyi (6.74 ± 4.31 pg/ml) kontrol grubu (8.47 ± 1.85 pg/ml) ile karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı düşüktü (p=0.048). Atak döneminde olan migrenlilerde vitamin B12 düzeyi (177.3 ± 139.2 pg/ml) ataksız dönemde olan migrenlilere göre (252.5 ± 119.5 pg/ml, p=0.043) daha düşüktü (p=0.043). Ancak atak döneminde olan migrenlilerin folik asit, ferritin ve transferrin düzeyleri ataksız dönemde olan migrenlilerle karşılaştırıldığında istatistiksel anlamlı fark bulunmadı (p>0.05). Atak döneminde olan migrenlilerde ferritin düzeyi (43.4 ± 41.1 mg/ml) ataksız dönem migrenlilere göre (75.4 ± 51.7 mg/ml) anlamlı olarak düşük bulundu (p=0.018). SONUÇ: Çalışmamızda migren hastalarında vitamin B12 ve folik asit düzeyleri kontrollere göre daha düşük bulundu. Bu bulgular vitamin B12 ve folik asit eksikliğinin migren patogenezinde rolü olabileceğini ve vitamin B12 ve folik asitin migrenin proflaktik tedavisinde yararlı olabileceğini düşündürmektedir. Ayrıca çalışma sonuçları migren ataklarında demir dengesinde bozulma olduğunu göstermektedir.Öğe New effect of calcitonin in postmenopausal osteoporosis and alterations in trace elements after calcitonin therapy(2000) Çolpan, Leyla; Düz, M. Zahir; Erdoğan, Ferda; Gür, Ali; Satıcı, Ömer; Çevik, Remzi; Nas, KemalMinemi ve kemik homeostazında kalsitoninin fizyolojik rolü tam olarak anlaşılamamıştır. Normal iskelet metabolizmasında eser elementlerin rolleri araştırılmış olmasına rağmen postmenopozal osteoporozda eser elementler üzerine kalsitonin tedavisinin etkisini araştıran longitudinal çalışmalar çok nadirdir. Özellikle magnezyum (Mg) ve çinko (Zn) başta olmak üzere bazı eser elementlerin organik kemik matriks sentezi için gerekli oldukları en az otuz yıldır bilinmektedir. Mevcut çalışma 70 osteoporotik ve 20 non-osteoporotik postmenopozal kadın arasında mineral profilinin farklı olup olmadığını araştırmak ve postmenopozal osteoporotik kadınlarda 6 aylık kalsitonin tedavisinin bu eser elementler üzerindeki etkisini araştırmak için planlandı. Çalışmamızda, Mg (p<0.05), Cu (p<0.05) ve Zn (p<0.05) değerlen hasta grubunda kontrol grubundan anlamlı derecede daha düşüktü. Ayrıca, Ca, P, ALP açısından kontrol grubu ve hasta grubu arasında istatistiksel olarak -anlamlı farklılık yoktu (p>0.05). Kalsitonin tedavisi alan hastalarda tedavinin birinci ayında serum Zn seviyelerinde (p<0.001) ve tedavinin üçüncü ayında serum Cu (P<0.05) ve Mg (p<0.00l) seviyelerinde belirgin bir artış (düzelme) olduğu gözlendi. Hasta grubunun başlangıç değerleri ile kontrol grubunun değerlen arasında anlamlı farklılık mevcut iken, tedavinin üçüncü ayında anlamlı farklılık y oktu. Bu sonuçlar; l)postmenopozal osteoporozda kalsitonin tedavisinin Mg, Cu, Zn seviyelerini düzenlediğini, 2) postmenopozal osteoporozda serum kalsiyumu ve fosforu normal olduğu zaman serum Cu, Mg, Zn'nin ölçümünün daha faydalı olabileceğini, 3) osteoporozun ortaya çıkmasında dieter bileşenlerin rolünü değerlendirmek için daha fazla sayıda çalışmanın gerekli olduğunu ortaya koymaktadır.Öğe Plasma fibronectin and urine glycosaminogiycane levels in rheumatic diseases(1998) Mete, Nuriye; Öztürk, İ. Hakkı; Çolpan, Leyla; Mete, MahmutIn this study, plasma fibronectin and urine glycosaminoglycane levels were determined spectrophotometrically in 20 Rheumatoid arthritis, 10 Ankilosing spondilites, 22 osteoarthrosis and 21 healthy control subjects. The mean levels of Fibronectin (ug/ml) were 413.3±97 in patients with rheumatoid arthritis, 325.5+93.5 in ankilosing spondilites, 439.1±120.3 in osteoarthrosis and 302.2±60.1 in the control group. The ratio of urine glycosaminoglycan excretion to creatinine (g/mol) was 4.52±2.64 in patients with rheumatoid arthritis, 4.18±1.52 in patients with ankilosing spondilites, 2.72±1.19 in osteoarthrosis and 2.21 ±1.02 in the control group. Plasma Fibronectin lev-els were significantly higher in rheumatoid arthritis and osteoarthrosis when compared to the control group (p<0.001). The ratio of urinary glycosaminoglycans excretion to cre-atinine levels in patients with rheumatoid arthritis and ankilosing spondilites were significantly greater when compared with control group (p<0.001). Having established that plasma fibronectin levels and urine glycosaminoglycane/creati-nine ratio were important laboratory findings in rheumatic diseases, and it was decided to employ further research to englihten mecha-nisms that are still controversial.Öğe Romatoid artritli hastalarda serum lipoproteinleri ve akut faz reaktanları arasındaki ilişki(1999) Çolpan, Leyla; Çevik, Remzi; Saraç, Jale; Gür, Ali; Nas, Kemal; Erdoğan, FerdaRomatoid artritli hastalarda apolipoproteinlerde olduğu gibi total lipid, trigliserid, yüksek dansiteli lipoprotein ve çok düşük dansiteli lipoproteinlerde değişik serum seviyeleri bildirilmiştir. Çalışmamızın amacı romatoid artritli hastalarda bu lipoproteinlerle akut faz reaktanları arasındaki ilişkiyi araştırmaktı. Yetmişiki Romatoid artritli hastada akut faz proteinlerinin serum lipid ve lipoprotein (kolesterol, trigliserid, yüksek dansiteli lipoprotein, düşük dansiteli lipoproten, apolipoprotein-Al ve B konsantrasyonları) üzerine etkisi değerlendirildi. Çalışmamızda C-reaktif protein ile yüksek dansiteli lipoprotein-kolesterol (r= 0.35, p<0.05) ve trigliserid (r= -0.34, p<0.05) arasında anlamlı korelasyon mevcutken, eritrosit sedimantasyon hızı ile serum lipoproteinleri arasında anlamlı korelasyon yoktu. Ayrıca fibrinojen ile -Apolipoprotein-A1 (r= -0.46, p<0.01), düşük dansiteli lipoprotein -kolesterol (r= 0.26, p<0.05) ve total kolesterol (r=.0.34, p<0.01) arasında da anlamlı korelasyon mevcuttu. Çalışmamızın sonuçları, romatoid artritli hastalarda lipoprotein seviyelerinin C-reaktif protein ve fibrinojen ile anlamlı korelasyon gösterdiğini ortaya koymaktadır.Öğe Routine enzymes in the monitoring of type 2 diabetes mellitus(Wiley, 2011) Evliyaoğlu, Osman; Kıbrıslı, Erkan; Yıldırım, Yaşar; Gökalp, Osman; Çolpan, LeylaWe examined the relationships of glucose and HbA1c levels with the routinely screened serum enzyme activities in type 2 diabetes mellitus, and we designed an in vitro study to evaluate the direct effect of glucose levels on enzyme activities. The study was performed on a consecutive series of outpatients with type 2 diabetes who were followed up at Dicle University Medical Faculty Hospital from May 2009 to May 2010 for the first time. Effects of aspartate transaminase, aminotransferase, gamma-glutamyl transferase (GGT), alkaline phosphatase (ALP), lactate dehydrogenase (LDH) activities, glucose and HbA1c levels and in vitro glucose (492, 287, 184, 131, 82 mg dl(-1), respectively) on enzymes were determined. The patients were categorized on the basis of glucose and HbA1c levels and grouped according to a range of values. In patients with high HbA1c levels (>10.1%), ALP, GGT activities and creatine kinase (CK)-MB/CK (p = 0.008, 0.026, 0.014) ratio were increased significantly when compared with those in the control group. In patients with high glucose levels (>200 mg dl(-1)), ALP, GGT activities and CK-MB/CK ratio (p = 0.003, 0.001, 0.001) were increased significantly when compared with those in the control group. Glucose, which was added to serum in different concentrations in vitro, did not directly affect enzyme activities such as ALP, GGT and CK. We concluded that increased glucose levels could damage the liver and the heart muscle cells. Monitoring of blood glucose levels is a more valuable parameter than monitoring HbA1c in the momentary evaluation of diabetes. Copyright (C) 2011 John Wiley & Sons, Ltd.Öğe Serum levels of IL-1 beta, sIL-2R, IL-6, IL-8, and TNF-alpha in febrile children with cancer and neutropenia(Springer, 2001) Söker, Murat; Çolpan, Leyla; Ece, Aydın; Devecioğlu, Celal; Haspolat, Yusuf KenanSerum levels of interleukin-1 beta (IL-1beta), soluble interleukin 2 receptors (sIL-2R), interleukin-6 (IL-6), interleukin-8 (IL-8), and tumor necrosis factor-alpha (TNF-alpha) were measured to predict some characteristics of febrile episodes in children with cancer and neutropenia. Forty-eight episodes of febrile neutropenia were determined in 23 pediatric cancer patients, including 35 febrile episodes without identifiable source, 7 episodes of bacteremia due to Gram-negative organisms and 4 due to Gram-positive organisms, and 2 fungal infections. Interleukin-6, sIL-2R, and IL-8 levels were significantly higher at the beginning of the febrile episodes than those of controls (p < 0.001, p < 0.001, and p < 0.001). Interleukin-6, slL-2R, and IL-8 levels were higher in patients with bacteremia due to Gram-negative organisms than in those with Gram-positive ones (p = 0.042, p = 0.006, and p = 0.023, respectively). TNF-alpha and IL-1beta levels were similar in febrile episodes and controls (p > 0.05). In conclusion, sIL-2R, IL-6, and IL-8 levels may be helpful in the prediction of infection in febrile cancer patients with neutropenia and measurements of IL-1beta and TNF-alpha were not useful for identifying the presence and the type of infection in febrile neutropenic episodes in children.Öğe Tip 1 diyabetli erişkinlerde D vitamini eksikliğinin serum sIL-2R, IL-6 ve TNF-alfa düzeyleri üzerine etkisi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2015) Türken, Mehmet; Yılmaz, Sedat; Çolpan, Leyla; Aydınol, Belkıs; Tuzcu, Alpaslan KemalAmaç: Bu çalışmanın amacı tip 1 diyabetes mellitus (DMT1) hastalarında D vitamini düzeyinin immun düzenleyici sitokinlere etkilerini araştırarak vitamin D eksikliğinin DMT1’i nasıl oluşturduğunu araştırmaktır. Yöntemler: Çalışmaya endokrin kliniğine gelen toplam 30 erişkin DMT1’li ve 30 sağlıklı kontrol grubu dâhil edildi. DMT1 hastalarının ve kontrol grubunun serumlarında 25-hidroksivitamin D (25OHD), solubl interlökin-2 reseptör (sIL-2R) , interlökin-6 (IL-6), tümör nekrozis faktör alfa-α (TNF-α) düzeyleri ölçüldü. DMT1 hastalarda bulunan değerler ile kontrol grubu değerleri karşılaştırıldı. Yine DMT1 hastalarında 25OHD düzeyi ile sIL-2R,IL-6, TNF-α sitokinlerin düzeyleri arasında korelasyon olup olmadığı araştırıldı. Bulgular: DMT1 hastalarındaki ortalama 25OHD düzeyi kontrol grubundan anlamlı olarak daha düşüktü (sırası ile 14,9 ± 9,8 ng/ml, 24,8 ± 9,4 ng/ml, p<0,01). DMT1 hastalarındaki ortalama sIL-2R, TNF-α değerleri kontrol grubundan anlamlı olarak daha yüksekti. (sırası ile 707,3 ± 265 U/mL, 403,1 ± 128 U/mL, p<0.01) ve (10,2 ± 3,0 pg/ mL, 3,8 ± 1,6 pg/mL, p<0,01). DMT1 hastalarındaki ortalama IL-6 değerinin kontrol grubundan anlamlı farkı yoktu (3,7± 1,5 pg/mL karşı 4,6 ± 1,3 pg/mL, p=0,202). DMT1 hastalarındaki 25OHD değeri ile sIL-2R, IL-6, TNF-α sitokinlerin değerleri arasında değişik derecelerde negatif korelasyon bulundu. Sonuç: Bulunan negatif korelasyon DMT1 hastalarındaki D vitamini eksikliğinin, sIL-2R, IL-6, TNF-α sitokinleri arttırarak hastalığın patogenezinde etkili olabileceğini göstermektedir