Yazar "Çaça, İhsan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 48
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Aktif oküler toksoplazmozisli olgularda takip ve tedavi sonuçlarımız(2014) Şahin, Muhammed; Yıldırım, Adnan; Türkçü, Fatih Mehmet; Çaça, İhsan; Şahin, Alparslan; Çınar, Yasin; Yüksel, HarunAmaç: Kliniğimizde aktif oküler toksoplazmozis (OT) tanısı almış hastaların klinik özellikleri, takip ve tedavi sonuçlarını incelemek. Gereç ve Yöntem: 2009-2012 yılları arasında aktif OT tanısı almış olan 75 olgunun dosya bilgileri geriye dönük olarak incelendi. Yaş, cinsiyet, görme keskinliği, tutulum olan göz, takip süresi, uygulanan tedaviler, oluşan komplikasyonlar ve nüks sıklığı açısından olgular değerlendirildi. Bulgular: Yetmişbeş hastanın 75 gözünde aktif OT tespit edildi. Hastaların ortalama yaşı 26.3±7.8 yıldı. Kırkyedi’si (%62.7) kadın, 28’i (%37.3) erkek hastadan oluşmaktaydı. Tutulum yeri olarak %60’ınde santral, %40’ında periferik lezyon tespit edildi. Başvuru anında tüm hastaların aktif lezyonu mevcuttu. %17.3’ünün diğer gözünde korioretinit skarı tespit edildi. Olgularımız ortalama 15.1±10.0 ay süre ile takip edildi. Takip süresi sonrasında komplikasyon gelişen olguların 2’sinde katarakt, 5’inde arka sineşi, 2’sinde vitrede kondansasyon, 4’ünde epiretinal membran oluşumu izlendi. Olguların %38.7’sinde takiplerde nüks gelişti ve nükslerin tamamı aynı gözde izlendi. Sonuç: Oküler toksoplazmozis enfeksiyöz üveitler içinde en sık rastlananıdır. Her ne kadar kendini sınırlayabilen bir hastalık olsa da oluşabilecek ciddi komplikasyonlar nedeniyle görme keskinliği kalıcı olarak azalabilmektedir. Aktif oküler toksoplazmozis hastalarında komplikasyonların erken tanısı ve sekel gelişiminin önlenmesi için erken tedavi ve uzun dö- nem takip önemlidir.Öğe Alt göz kapağında şarbon(2011) Çaça, İhsan; Boşnak, Vuslat; Ayaz, Celal; Çelen, Mustafa Kemal; Tekin, RecepEsas olarak ot yiyen hayvanların hastalığı olan şarbon, insanlara enfekte hayvanlardan bulaşan bir zoonozdur. Bu hastalığın en sık görülen formu, olguların yaklaşık % 95’inde saptanan deri şarbonudur; alt göz kapağı tutulumu ise nadirdir. 17 yaşındaki kadın hastanın sağ alt göz kapağında kaşıntılı ve eritemli papül şeklinde başlayan ve daha sonra kapağın tamamına yayılan, ödemin de eşlik ettiği lezyon mevcuttu. Alınan materyalde zincir şeklinde Gram pozitif basiller görüldü, ancak kültürde üreme olmadı. Orbital bilgisayarlı tomografide periorbital bölgede yumuşak doku şişliği saptandı. Lezyonun tipik olması ve Gram pozitif basiller görülmesi ile hastaya deri şarbonu tanısı kondu. Hastanın başlangıç ve idame tedavisi için ampisilin/sulbaktam verildi. Hastanın iki hafta sonraki kontrolünde her hangi bir komplikasyon gelişmeden tamamen iyileştiği gözlendi. Periorbital şarbon olgularında tedaviye rağmen skatrisyel ektropion ve lagoftalmus benzeri komplikasyonlar gelişebilir. Erken tanı konulup antibiyotik tedavisine başlanması komplikasyon oluşumunu anlamlı derecede azaltabilir. Bu olgu sunumunda şarbon hastalığında nadir olarak görülen, alt göz kapağı şarbonlu bir olgu rapor edilmiş olup, tanı ve tedavi yaklaşımları değerlendirilmiştir.Öğe Asistan göz hekimlerinin dikey C/D oranı ölçümleri ile optik kohorens tomografi sonuçlarının karşılaştırılması(2008) Akkuş, Zeki; Keklikçi, Selahattin Uğur; Balsak, Selahattin; Şakalar, Yıldırım Beyazıt; Ünlü, Kaan; Çaça, İhsan; Arı, ŞeymusAMAÇ: 2., 3. ve 4. yıl asistan göz hekimlerinin oftalmoskopik muayene ile belirledikleri dikey C/D oranlarını, kendi aralarında ve optik kohorens tomografi(OKT) dikey C/D oranı ölçümleri ile karşılaştırmak. YÖNTEM-GEREÇ: Glokom biriminde takip edilen 72 olgunun 110 gözü çalışmaya dahil edildi. Her bir asistan göz hekimi tarafından Goldman 3 aynalı lensi kullanılarak oftalmoskopik muayene ile dikey C/D oranları belirlendi ve diğer göz hekimlerinden bağımsız olarak kaydedildi. Pupil genişletilmesi sonrası Stratus Optik Kohorens Tomografi cihazı optik sinir başı analizi ile dikey C/D oranı ölçümleri alınarak kaydedildi. Elde edilen tüm dikey C/D oranı sonuçları birbirleri arasında karşılaştırıldı. BULGULAR: Çalışmaya alınan olguların 30’u erkek 42’si kadın olup yaş ortalaması 51.43±19.32 idi. 2. yıl asistan göz hekiminin belirlediği dikey C/D oranı ortalama 0.556±0.246, 3.yıl asistan göz hekiminin belirlediği dikey C/D oranı ortalama 0.534±0.251, 4. yıl asistan göz hekimi tarafından belirlenen dikey C/D oranı ortalama 0.529±0.250 olarak bulundu. Optik kohorens tomografi ile alınan dikey C/D oranı ölçümleri ise ortalama 0.651±0.223’tü. Yapılan istatistiksel çalışma sonucunda göz hekimlerinin belirledikleri C/D oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı(p>0.05). Her bir hekim tarafından belirlenen C/D oranı ortalamalarının OKT’de ölçülen C/D oranlarından istatistiksel olarak anlamlı derecede daha düşük olduğu saptandı(p<0.05).TARTIŞMA: Asistan göz hekimleri tarafından oftalmoskopik muayene ile belirlenen vertikal C/D oranları ile optik kohorens tomografi optik sinir başı analizi ile elde edilen vertikal C/D oranları arasında farklılık olabilmektedir.Öğe Bee sting of the cornea: A case report(2004) Çaça, İhsan; Çakmak, Söker Sevin; Unlu, M. Kaan; Arı, ŞeyhmusKorneayı an sokması ile korneada arının iğnesinin kaldığı bir olguyu sunduk. Hastanın sol gözünde bulanık görme, ağrı ve sulanma şikayetleri mevcuttu. Hastanın sol gözünde görme keskinliği 1/10'du. Sol göz biomikroskobik muayenesinde, konjonktival kızarıklık ve kornea parasantralinde keratit ve infîltrasyon mevcuttu. Korneal infîltrasyonun içerisinde arının iğnesi mevcuttu. İğne cerrahi olarak çıkartıldı. Korneayı arı sokması çok nadir görülmekle birlikte ciddi oftalmik yaralanmaya neden olma potansiyeline sahiptir.Öğe Doğum ağırlığı 1500 gramdan fazla olan preterm bebeklerde prematüre retinopatisi sıklığı(2012) Yüksel, Harun; Şahin, Muhammed; Çaça, İhsan; Çınar, Yasin; Şahin, Alparslan; Arı, Şeyhmus; Türkçü, Fatih MehmetAmaç: Doğum ağırlığı (DA) 1500 gramdan fazla olan preterm bebeklerde prematüre retinopatisi (PR) sıklığının araştırılması. Gereç ve Yöntem: Temmuz 2010 ile Haziran 2012 tarihleri arasında muayene edilen toplam 540 prematüre bebeğe ait kayıtlar geriye dönük incelendi. DA 1500 gramdan büyük olan bebekler çalışmaya dâhil edildi. Bebeklerin DA, gestasyonel yaşları (GY), retinopati evresi, retinopatinin ortaya çıkış zamanı, oksijen tedavisi alıp almadıkları, çoğul gebelik ve eşlik eden sistemik hastalık varlığı not edildi. Bulgular: Çalışmaya dâhil edilen toplam 65 bebeğin 41i (%63) erkek, 24ü (%37) kız idi. 13 bebekte PR gelişti. PR gelişen bebeklerde ortalama GY 29.7±1.5 hafta (28-32), ortalama DA ise 1838±333 gr (1530-2600 gr) idi. 13 bebeğin 5inde evre 1 PR, 6sında evre 2 PR, 2sinde evre 3 PR mevcuttu. Tedavi gerektiren hasta sayısı 3 (%4.6) idi. PR gelişen bebeklerin ikisine argon laser fotokoagulasyon (LFK) birine ise intravitreal Bevacizumab enjeksiyonu uygulandı. Bu bebeklerin 1inde ek hastalık olarak respiratuvar distres sendromu (RDS), diğerinde RDS ve sepsis birlikteliği ve diğerinde ise hidrosefali mevcuttu. PR gelişen bebeklerin hepsi oksijen tedavisi almıştı. PR gelişmeyen 52 bebeğin ise 45i (%85.6) oksijen tedavisi almıştı. 65 bebeğin 21i ikiz 1i üçüz eşiydi. PR gelişen grupta 5 ikiz eşi vardı. Sonuç: Bu çalışmada DA 1500 gram üstünde olan bebeklerde %20 oranında PR gelişmiş ve bu olguların yaklaşık %25ine tedavi gerekmiştir. Sonuçta DA 1500 gram üzerinde olsa da özellikle ek sistemik hastalığı olan veya oksijen tedavisi almış preterm bebeklerin PR açısından düzenli olarak taranmaları gerektiği akılda tutulmalıdır.Öğe Emetropik gözlerde pentacam ile ön segment parametrelerinin yaş gruplarına göre karşılaştırılması(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2013) Çınar, Yasin; Cingü, Abdullah Kürşat; Çınar, Tuba; Türkçü, Fatih Mehmet; Yüksel, Harun; Çaça, İhsanAmaç: Emetrop olgularda Pentacam HR cihazı ile alınan ön segment parametrelerini yaş gruplarına göre karşılaştırılması amaçlandı. Yöntemler: Çalışmaya katılan 145 emetrop olgunun 290 gözüne ait Pentacam parametreleri değerlendirildi. Olgular yaşlarına göre üç gruba ayrıldı. Grup 1, yirmi yaşına kadar olan olguları, grup 2, 21-40 yaş arası olan olguları ve grup 3, ise 41 yaşından büyük olan olguları içermekteydi. Tüm olguların düz keratometri (K1), dik keratometri (K2), ortalama kornea kırıcılığı (Km), maksimum keratometri (Kmax), merkezi kornea kalınlığı (MKK), apeks kornea kalınlığı (AKK), en ince kornea kalınlığı (EİKK), ön kamara hacmi (ÖKH) ve ön kamara derinliği (ÖKD) değerlendirmeye alındı. Ölçümler sırasında kullanıcıya bağlı değişkenleri ekarte etmek amacıyla otomatik çekim modu kullanıldı ve tüm çekimler aynı araştırmacı tarafından yapıldı. Bulgular: Olguların 72’si kadın, 73’ü ise erkekti ve ortalama yaşları 31,37±12,29 yıl (8-65 yıl) idi. Keratometrik değerler açısından yaş grupları arasında anlamlı farklılık saptanmadı. Ortalama MKK, AKK ve EİKK değerleri açısından grup 1-3 ve grup 2-3 arasında, ortalama ÖKH ve ÖKD değerleri arasından ise tüm gruplarda istatistiksel olarak anlamlı farklılık mevcuttu (p<0,05). Yaş ile MKK (r=0,181, p=0,001), AKK (r=0,161, p=0,006) ve EİKK (r= 0,16, p=0,006) arasında anlamlı pozitif korelasyon saptanırken, yaş ile ÖKD (r=-0,376, p<0,001) ve ÖKH arasında (r=-0,367, p<0,001) anlamlı negatif korelasyon saptandı. Sonuç: Emetropik olgularda ileri yaş gruplarında ÖKD ve ÖKH’de anlamlı olarak azalma ve MKK, AKK ve EİKK’nda anlamlı artış olduğu görülmüştür.Öğe Etiology and prognosis of penetrating eye injuries in geriatric patients in the Southeastern region of Anatolia Turkey(Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Derneği, 2014) Yüksel, Harun; Türkçü, Fatih Mehmet; Çınar, Yasin; Cingü, Abdullah Kürşat; Şahin, Alparslan; Şahin, Muhammed; Özkurt, Zeynep; Murat, Mehmet; Çaça, İhsanBACKGROUND: The purpose of this study was to evaluate the etiologic and prognostic factors of open eye injuries in geriatric patients in the Southeastern region of Anatolia. METHODS: Forty-five geriatric patients who underwent surgery for an open eye injury in our clinic between the years of 2008 and 2012 were evaluated retrospectively. Age, gender, cause and the mechanism of the trauma, visual acuity (VA), and the time between the trauma and the surgery were obtained from files and evaluated. RESULTS: The mean age of the patients was 70.4±8.2 (65-90) years. Thirty-four of the cases were male and 11 were female. The most frequent mechanism of trauma was a wood strike, while the second most common one was injury with a knife. Corneoscleral penetration was the most frequently observed trauma. The mean VA of the patients was 2.26±0.65 at admission, and was 1.53±0.99 logarithm of the minimum angle of resolution at the final evaluation. The most frequent complications of trauma were iris prolapse and hyphema. There was a significant correlation between the first and final VA. CONCLUSION: Penetrating ocular injuries are seen less frequently among geriatric patients, and their prognosis may be worse due to less-efficient wound site healing and differences in scleral rigidity. The most important factor affecting the final VA measurement was the VA of the patient at admission.Öğe Fakoemülsifikasyonda ilk 300 olguda komplikasyon dağılımının değerlendirilmesi(Gazi Göz Vakfı, 2010) Arı, Şehmus; Deveci, Evşen Sina; Çaça, İhsanAmaç: Fakoemülsifikasyon öğrenme sürecinde karşılaşılan komplikasyonların incelenmesi. Gereç ve Yöntem: Mayıs 2006-Mart 2009 tarihleri arasında aynı cerrah tarafından gerçekleştirilen ilk 300 fakoemülsifikasyon vakası geriye dönük olarak incelendi. İlk 100 (Grup 1), ikinci 100 (Grup 2) ve üçüncü 100 olguda (Grup 3) ameliyat sırasında ve ameliyat sonrası komplikasyonlar karşılaştırıldı. Bulgular: Grup 1'de ameliyat sırasında 20 arka kapsül rüptürü, 8 iris hasarı, 6 kapsüloreksis düzensizliği, 2 nükleusun vitreye düşmesi, 2 descement dekolmanı gerçekleşmiş iken; ameliyat sonrası ise 10 kornea ödemi, 6 geçici göz içi basıncı (GİB) artışı, 6 kapsüler fibrozis, 2 pupil düzensizliği, 2 göz içi lensi (GİL) desentralizasyonu ve 2 büllöz keratopati gelişmişti. Grup 2'de ameliyat sırasında 8 arka kapsül rüptürü, 2 iris hasarı, 2 kapsüloreksis düzensizliği; ameliyat sonrası 6 kornea ödemi, 2 geçici GİB artışı, 6 kapsüler fibrozis, 2 pupil düzensizliği, 2 GİL desantralizasyonu gelişti. Grup 3'te ameliyat sırasında komplikasyonlar; 3 arka kapsül rüptürü, 2 iris hasarı, 2 kapsüloreksis düzensizliği şeklindeyken; ameliyat sonrası 4 kornea ödemi, 2 geçici GİB artışı, 2 kapsüler fibrozis, 2 pupil düzensizliği, 1 GİL desantralizasyonu şeklindeydi. Ameliyat sırasında total komplikasyon oranları ve arka kapsül rüptürü açısından grup 1 ile grup 2 ve grup 1 ile grup 3 arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptandı (p<0.05). Ameliyat sonrası komplikasyon oranları grup 1'den grup 3'e gittikçe azalmıştı, total ameliyat sonrası komplikasyon oranları açısından grup 1 ile grup 3 arasında anlamlı farklılık saptandı (p<0.05). Sonuç: Fakoemülsifikasyon öğrenme sürecinde ilk 100 olguda ameliyat öncesi ve ameliyat sonrası komplikasyonlar daha sık olarak görülmektedir. Cerrahi deneyimin artması ile komplikasyonlar azaltmakta ve kalıcı hasar en aza inmektedir.Öğe Goldenhar sendromu-Olgu sunumu(2005) Arı, Şeyhmus; Çaça, İhsan; Ünlü, KaanGoldenhar Sendromu sıklıkla göz anomalilerinin ön plana çıktığı, nadir görülen, multisistemik gelişimsel bozuklukların bulunduğu bir hastalık kompleksidir. Bu çalışmada sol gözünde epibulber dermoid, Duane Sendromu tip I, bilateral preaurikuler deri katlantısı, interaurikular septal defekt saptanan ve Goldenhar Sendromu tanısı konulan 8 yaşında erkek çocuğu ile sağ gözünde epibulber dermoid, unilateral sağ preaurikular bölgede deri katlantısı, nörosensoriyal işitme kaybı saptanan ve Goldenhar Sendromu tanısı konulan 10 yaşında erkek çocuğu bildirilmiştir.Öğe Göz içi lens uygulamalarında biyometri formüllerinin ameliyat sonrası refraksiyona etkilerinin karşılaştırılması(2006) Çaça, İhsan; Çakmak, Sevin Söker; Şakalar, Yıldırım Bayezit; Ünlü, Kaan; Arı, ŞeyhmusAmaç: SRK/T, SRK II, Binkhorst II ve Holladay 1 formüllerinin göz içi lens implantasyonu sonrası refraksiyona etkilerini karşılaştırmak. Gereç ve Yöntem: Göz içi lens uygulaması yapılan 137 hastanın 137 gözü aksiyel uzunluklarına göre Grup 1’de <22 mm kısa(n=17), Grup 2’de 22-24 mm arası normal (n=105) ve Grup 3’de >24 mm uzun (n=15) gözler olmak üzere 3 gruba ayrıldı. Olguların ameliyat öncesi 4 formüle göre göz içi lens gücü hesaplamaları yapıldı. Olguların ameliyat sonrası 3. ayda refraktif ölçümleri yapıldı. Operasyon sonrası refraksiyon hataları gerçek refraktif hata ve mutlak refraktif hata olarak hesaplandı. Bulgular: Grup 1 için SRK/T, SRK II, Binkhorst II ve Holladay 1 formülleri karşılaştırıldığında ortalama mutlak refraktif hata değerleri sırasıyla 1.14±0.68, 1.12±0.67, 1.27±0.74, 1.18±0.70 olup dört formül arasında anlamlı fark saptanmadı (p=0.93). Grup 2 için aynı sıra ile ortalama mutlak refraktif hata değerleri 0.86±0.80, 0.81±0.79, 0.94±0.93, 0.92±0.85 olup formüller arasında anlamlı fark saptanmadı (p=0.71). Grup 3 için dört formülün ortalama mutlak refraktif hata değerleri aynı sıra ile 1.17±1.11, 1.11± 1.08, 1.42±1.05, 1.31±1.0 olup formüller arasında mutlak refraktif hata açısından anlamlı fark saptanmadı. Olguların tamamına bakıldığında 0.5 dioptriden(D) küçük mutlak refraktif hata yüzdeleri SRK/T, SRK II, Binkhorst ve Holladay 1 formüllerine göre sırası ile %33, %39, %31, %30 idi. 1.0 D’den küçük mutlak refraktif hata yüzdeleri aynı sıra ile %69, %69, %60, %64 bulundu. 2.0 D’den küçük mutlak refraktif hata yüzdeleri ise formüllere göre aynı sıra ile %91, %88, %87, %90 olarak bulundu. Sonuç: SRK/T, SRK II, Binkhorst, Holladay 1 formülleri arasında operasyon sonrası refraksiyona etkileri tahmin bakımından anlamlı farklılık olmadığı bulundu.Öğe Güneydoğu Anadolu bölgesindeki Behçet hastalarında oküler tutulum ve demografik özellikler(Modestum Publishing Ltd., 2013) Türkçü, Fatih Mehmet; Yüksel, Harun; Uçmak, Derya; Akkurt, Zeynep Meltem; Şahin, Alparslan; Çınar, Yasin; Cingü, Abdullah Kürşat; Çaça, İhsanAmaç: Kliniğimizde takip edilen oküler tutulumu olan ve olmayan Behçet hastalarının demografik özelliklerini irdelemektir. Yöntemler: Bu retrospektif çalışmada 2009-2013 yılları arasında Behçet hastalığı nedeni ile göz ve dermatoloji kliniklerinde takip edilen olguların verileri tarandı. Hastalar oküler tutulumu olanlar ve olmayanlar olarak 2 gruba ayrıldı. Her bir olgu için başlangıç yaşı, cinsiyet, aile öyküsü ve sistemik tutulum özellikleri incelendi. Verilerin sıklıkları değerlendirildi. Bulgular: Dosya kayıt bilgileri değerlendirilen toplam 295 olgunun 177’inde oküler tutulum mevcut iken 118’nde oküler tutulum yoktu. Erkek olgularda oküler tutulum daha fazla izlendi. Gruplar arasında hastalığın başlangıç yaşı, tromboflebit öyküsü, gastrointestinal, pulmoner ve eklem tutulumu açısından farklılık izlenmedi. Paterji testi pozitifliği ve genital ülser varlığı oküler tutulum olmayan olgularda daha fazla izlendi. Sonuç: Yaptığımız çalışma ile Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki oküler tutulumu olan ve olmayan Behçet hastalarının genel özellikleri, klinik ve demografik verileri sunulmuştur. Daha önceden bölgemizde benzer bir çalışma yapılmadığından verilerimizin hastaların tanı ve takiplerinde faydalı olacağı düşünülmüştür.Öğe Güneydoğu Anadolu bölgesindeki yetişkin üveit hastalarının demografik ve etiyolojik özellikleri(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2013) Yüksel, Harun; Cingü, Abdullah Kürşat; Çınar, Yasin; Şahin, Muhammed; Özkurt, Zeynep; Murat, Mehmet; Şahin, Alparslan; Çaça, İhsan; Türkçü, Fatih MehmetAmaç: Kliniğimize 2011-2013 yılları arasında müracaat eden yetişkin üveit hastalarının demografik ve klinik özelliklerini değerlendirmek. Yöntemler: Kliniğimizde Kasım 2011-Mayıs 2013 tarihleri arasında üveit tanısı alan 18 yaş üzeri olguların dosya bilgileri geriye dönük olarak incelendi. Dosya bilgilerinden yaş, cinsiyet, tutulum olan göz, üveitin anatomik yerleşim yeri, aldığı tanı, sistemik özellikleri kaydedildi. Bulgular: Çalışma kapsamında toplam 352 olgu değerlendirildi. Olguların ortalama yaşı 35,7±12,8 yıl idi. Hastaların 177 (%50,3)’si kadın, 175 (%49,7)’ i erkek idi. Etiyolojik sınıflamada en sık idiyopatik grup tespit edildi. Bunu sırasıyla Behçet hastalığı ve toksoplazma koryoretiniti izlemekte idi. Anatomik yerleşim yerine göre en sık ön üveit tanısı konulduğu görüldü. Bunu panüveit izlemekte idi. Olguların %69,1’nde tek taraflı tutulum mevcut idi. Üveitle beraber izlenen en sık komplikasyonun sekonder katarakt ve glokom gelişimi olduğu görüldü. Sonuç: Yaptığımız çalışma ile Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki üveit hastalarının genel özellikleri, etiyolojik faktörleri ve demografik verileri sunulmuştur. Daha önceden bölgemizde benzer bir çalışma yapılmadığından dolayı verilerimizin hastaların tanı ve takiplerinde faydalı olacağı kanaatindeyizÖğe Hava yastığına bağlı göz travması gelişen bir olgunun irdelenmesi(2012) Murat, Mehmet; Çaça, İhsan; Cingü, Abdullah Kürşat; Şahin, Alparslan; Arı, ŞeyhmusHava yastığına bağlı künt ve kimyasal göz yaralanmaları bildirilmiştir. Bu yazıda trafik kazasında hava yastığının açılmasına bağlı ciddi göz yaralan- ması gelişen bir olgu sunulmuştur. Otuz iki yaşındaki erkek hasta otomobil kazası sonrası kliniğimize başvurdu. İlk muayenesinde sağ gözde travma- nın bulgularından total korneal epitel defekti, kornea ödemi, hifema ve iris sfinkter yırtığı saptandı. Sağ göz dibi ortam bulanıklığı nedeniyle seçile- medi, ancak B-mod ultrasonografide retina yatışık izlendi. İlk muayeneden 10 gün sonra kornea ödemi çekildi ve sağ fundus görülür hale geldi. Sağ göz dibinde diffüz makula ödemi ve subretinal kanama mevcuttu. Hastanın görme keskinliği ancak yarım metreden parmak sayma düzeyinde idi. Göz yaralanmalarının büyük bir kısmını motorlu araç kazalarının oluşturduğu bildirilmiştir. Hava yastığı ile ilişkili göz yaralanması insidansı artış göster- mektedir. Motorlu araç kazası hikayesi olduğunda, klinisyenler hava yastığı ile ilişkili göz yaralanması bulgularının farkında olmalıdırlar.Öğe Horizontal şaşılık cerrahisinden sonra görülen kırma kusuru değişimleri(2004) Çakmak, Söker Sevin; Ünlü, Kaan; Çaça, İhsan; Arı, Şeyhmuz; Bilek, KubilayAmaç: Şaşılık ameliyatı uygulanan olgularda meydana gelen kırma kusuru değişikliklerinin prospektif olarak incelenmesi.Gereç ve Yöntemler: Çalışma kapsamına alınan 22 hastanın 22 gözüne horizontal kas cerrahisi uygulandı. Olguların ameliyat öncesi görme muayeneleri, skiaskopik ve keratometrik ölçümleri yapıldı. Tüm olgularda aynı gözdeki horizontal rektus adalelerine müdahale uygulandı. Ameliyat sonrası 2. ve 12. haftalarda keratometrik ölçümler tekrarlandı. Ameliyat öncesi mevcut kırma kusuru ile ameliyat sonrası elde edilen kırma kusuru değişimleri değerlendirildi.Bulgular: Keratometrik değer ortalamalarında bütün gruplarda belirgin değişiklik tespit edildi. Olguların sferik kırma kusurularında değişim tespit edilmedi. Ameliyat sonrası astigmatik kırma kusuru muayenelerinde; 90° meridyende 2. haftada ortalama -0.02 ± 0.81 dioptri, 12. haftada ortalama -0.18 ± 0.65 dioptri değişim saptandı. 180° meridyende 2. haftada ortalama –0.36 ± 0.87 dioptri, 12. haftada 0.05 ± 0.83 dioptri astigmatik değişim saptandı.Sonuç: Şaşılık cerrahisinde küçük oranlarda astigmatik değişim meydana gelmektedir. Bu değişim horizontal kas cerrahisine bağlı olarak 180° meridyende daha belirgindir. Şaşılık ameliyatlarından sonra meydana gelebilecek kırma kusuru değişimleri açısından hastaların takip edilmesi gerektiği sonucuna varıldı.Öğe Katarakt cerrahisi sonrası maküla kalınlık değişimlerinin optik koherens tomografi ile değerlendirilmesi(Gazi Göz Vakfı, 2011) Arı, Şehmus; Cingü, Kürşat; Şahin, Alparslan; Çaça, İhsan; Akbaş, UmutAmaç: Fakoemülsifikasyon (FAKO)+Göz içi lens (GİL), FAKO+GİL+ön vitrektomi ve Ekstrakapsüler katarakt ekstraksiyonu (EKKE)+GİL uygulanan hastalarda ameliyat öncesi ve sonrasında en iyi düzeltilmiş görme keskinliği (DEİGK), fovea ve perifovea kalınlık değişimlerinin karşılaştırılması. Gereç ve Yöntem: Haziran 2009-Temmuz 2010 tarihleri arasında katarakt nedeni ile ameliyat edilen 123 hastanın 123 gözü 3 gruba ayrılarak değerlendirildi. Grup 1; 48 FAKO+GİL, grup 2; 42 FAKO+GİL+ön vitrektomi ve grup 3; 33 EKKE+GİL uygulanan hastadan oluşturulmuştu. Tüm hastaların ameliyatın öncesi ve ameliyat sonrası 1. hafta, 1. ay, 3. ay ve 6. ayda DEİGK, optik koherans tomografi (OKT) ile foveal ve perifovea kalınlıkları kaydedildi. Bulgular: Grup 1, grup 2 ve grup 3’te ameliyat sonrası 1. hafta, 1. ay, 3. ay ve 6. ayda DEİGK, ameliyat öncesi DEİGK’ine göre anlamlı artış göstermekteydi (p<0.001). Grup 1, grup 2 ve grup 3’te ameliyat öncesi fovea ve perifovea kalınlıkları ile ameliyat sonrası 1. hafta kalınlıkları karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı artış görüldü (p<0.001). Grup 1 ve grup 3 ‘te ameliyat sonrası 1. ay, 3. ay ve 6. ayda maküla kalınlıklarının gittikçe azaldığı ve ameliyat öncesi değerlerle anlamlı fark olmadığı görüldü (p>0.05). Grup 2’de ise ameliyat sonrası 1. ay ve 3. ay makula kalınlıklarının ameliyat öncesi değerlere göre anlamlı artış göstermişti (p<0,001). Fakat bu grupta ameliyat sonrası 6. ayda hala makula kalınlıklığının ameliyat öncesi değerlerden fazla olmasına karşın artışın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı görüldü (p>0.05). Sonuç: Özellikle arka kapsülün açıldığı katarakt cerrahileri olmak üzere tüm katarakt ameliyatları sonrasında makula ödemi gelişebildiği akılda tutulmalı ve optik koherans tomografi kullanılarak maküler ödemin tespiti ve tedavinin takibinin yapılması faydalı olabilir.Öğe Katarakt cerrahisi sırasında ön kamara kontaminasyonu(2006) Çaça, İhsan; Uluğ, Mehmet; Keklikçi, Uğur; Şakalar, Yıldırım Bayezit; Ayata, Ali; Arı, Şeyhmus; Ünlü, KaanAmaç: Katarakt cerrahisi sırasında ön kamaranın mikrobiyal kontaminasyonunu değerlendirmek. Gereç ve Yöntem: Fakoemülsifikasyon (FAKO) operasyonu ile göz içi lens implantasyonu (GİL) yapılan 80 olgu ve ekstrakapsüler katarakt ekstraksiyonu (EKKE) ile GİL implantasyonu yapılan 64 olgudan operasyon başlangıcında ve sonunda ön kamara sıvısı alınarak mikrobial kontaminasyon oranı, kontaminasyon oranı ile operasyonun tipi ve süresi arasındaki ilişkilerin sonuçları değerlendirildi. Bulgular: FAKO operasyonu yapılan 80 gözün 4’ünde (%5), EKKE operasyonu yapılan 64 gözün 6’sında (%9) kültürde üreme saptandı. FAKO yapılan grupta 4 olguda (%100), EKKE yapılan grupta ise 5 olguda (%83) koagülaz negatif stafilokok üredi. Her iki grup arasında kültürde üreme sonuçları bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p=0.242). FAKO operasyonu yapılan olgularda kültürde üreme gösteren olgularda ortalama operasyon süresi 32.50±6.45 dakika, kültürde üreme göstermeyenlerde ise 30.65±6.79 dakika olup iki grup arasında operasyon süresi bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p=0.614). EKKE operasyonu yapılan olgularda kültürde üreme gösteren olgularda ortalama operasyon süresi 43.33±6.05 dakika, kültürde üreme göstermeyen olgularda ise 33.53±6.42 dakika olup iki grup arasında operasyon süresi bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı (p=0.009). Olgularımızın hiçbirinde postoperatif endoftalmi gelişmedi. Sonuç: FAKO ve EKKE operasyonları sırasında ön kamara kontaminasyonu meydana gelmektedir. İstatistiksel olarak anlamlı olmamakla beraber FAKO operasyonlarında ön kamara kontaminasyonu EKKE’ye göre daha düşüktü. Her iki grupta en sık kontaminasyon etkeni koagülaz negatif stafilokoklardı.Öğe Konjenital glokomlu olgularda mitomisin C ile trabekülektomi(2005) Ünlü, Kaan; Çaça, İhsan; Çakmak, Söker Sevin; Şakalar, Yıldırım Bayezit; Arı, ŞeyhmusAmaç: Primer konjenital glokomlu olgularda Mitomisin C (MMC) ile trabekülektomi sonuçlarını değerlendirmek. Gereç ve Yöntem: 0.2 mg/ml MMC ile trabekülektomi yapılan primer konjenital glokomlu 14 olgunun 24 gözü retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Olgular ortalama 25 ay takip edildi. Operasyon öncesi olguların ortalama göz içi basınçları (GİB) 37.29±4.26 mmHg iken operasyon sonrası 1. ay, 3. ay, 6. ay, 9. ay ve 25. ayda sırası ile 10.75±4.24 mmHg, 11.62±2.71 mmHg, 14.50±5.06 mmHg, 13.58±1.66 mmHg, 15.04±2.42 mmHg idi. Operasyon sonrası son kontrolde 23 gözde (%96) 21 mmHg'nın altında GİB elde edildi. 21 gözde (%88) ilaçsız, 1 gözde (%4) tek, 1 gözde (%4) iki topikal antiglokomatöz tedavi ile 21 mmHg'nın altında GİB elde edildi. Operasyon sırasında 1 gözde vitreus kaybı, 2 gözde hafif derecede hifema geliştiği saptandı. Operasyon sonrası 1. ayda yapılan muayenede 2 hifemanın düzelmiş olduğu gözlendi. 1 gözde pupil ektopisi meydana geldiği saptandı. 1 göze (%4) ikinci bir filtran cerrahi gerekti. Sonuç: Primer konjenital glokomlu olgularda 0.2 mg/ml MMC ile trabekülektomi operasyon sonrası komplikasyonları az ve başarı oranı yüksek cerrahi bir yöntemdirÖğe Kronik santral seröz koryoretinopatili olgularda yarım doz verteporfin ile uygulanan fotodinamik tedavi sonuçları(2013) Şahin, Muhammed; Yıldırım, Adnan; Çaça, İhsan; Yüksel, Harun; Şahin, Alparslan; Türkçü, Fatih Mehmet; Çınar, YasinAmaç: Kronik santral seröz koryoretinopati (SSKR)’li olgularımızda yarım doz verteporfin ile uygulanan fotodinamik tedavi (FDT)’nin etkinliğini ve sonuçlarını değerlendirmek. Gereç ve Yöntem: Kronik SSKR tanısı konulan 19 hastanın 19 gözü çalışmaya dahil edildi. Tanılar fundus flöreseinanjiografi ve optik koherens tomografi (OKT) ile konuldu. Olgular düzeltilmiş logMAR görme keskinliği (GK) ve OKT’deki santral maküla kalınlığı (SMK) yönünden tedavi öncesi ve sonrasındaki 6. ay sonuçları için izleme alındı.Bulgular: Olguların ortalama yaşı 37.4±6.1 olup 16 (%84.2)’sı erkek 3 (%15.8)’i kadındı. Ortalama takip süresi 7.9±2.2 (6-12) aydı. FDT sonrası 15 (%78.9) olgunun GK’nde 1 sıra ve üzerinde artış görüldü. Üç (%15.8) olguda görme keskinliği değişmezken, 1 (%5.3) olguda 1 sıra azaldı. Ortalama SMK FDT öncesi ve sonrası değerler karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir azalma gözlendi (p=0.001). OKT’de subretinal sıvının 17 (%89.4) gözde tamamen gerilediği, 1 (%5.3) gözde kısmen gerilediği ve 1 (%5.3) gözde sıvıda artış olduğu görüldü. Hiçbir gözde FDT’ye bağlı bir komplikasyon gelişmedi. Sonuç: Yarım doz verteporfin ile uygulanan FDT kronik SSKR’li olguların tedavisinde etkili bir yöntem olarak değerlendirilmiştir.Öğe Künt ve penetran travma sonrası kanalikül hasarı gelişen hastalarda silikon tüp ile anüler entübasyon sonuçları(2011) Çaça, İhsan; Cingü, Abdullah Kürşat; Arı, Şeyhmus; Şahin, AlparslanAmaç: Künt veya penetran travma nedeni ile kanalikül hasarı gelişen hastalarda silikon tüp ile anüler entübasyonun anatomik ve fonksiyonel başarısını incelemek. Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde kanalikül hasarı nedeni ile silikon tüp (Silicone tube FCI Ophthalmics Marshfield Hills M.A, U.S) ile anüler entübasyon uygulanan 62 hastaya ait kayıtlar geriye dönük olarak incelendi. Künt travma ile kanalikül hasarı gelişen 30 hasta grup 1, penetran travma ile kanalikül hasarı gelişen 32 hasta ise grup 2 olarak sınıflandırıldı. Hastaların tümü için yaş, cinsiyet, yaralanmaya sebep olan etken, etkilenen kanalikül, ameliyata kadar geçen süre, silikon tüpün alınma zamanı ve ameliyat sonrası takip süresi kaydedildi. Hasarlı kanalikülden yapılan irrigasyonda kanalikülün açık olması anatomik başarı olarak, alt fornikse damlatılan flöreseinin göllenmemesi ve göz yaşarmasının olmaması ise anatomik ve fonksiyonel başarının bir arada olmasışeklinde değerlendirildi.Bulgular: İki grup arasında; cinsiyet, etkilenen kanalikül, ameliyata kadar geçen süre, silikon çıkarılma zamanı ve ameliyat sonrası takip süreleri açısından istatistiksel anlamlı fark saptanmadı (p>0,05). Ancak, Grup 1’in yaş ortalaması (15,4±2,8 yıl), Grup 2’den (8,9±1,6 yıl) istatistiksel olarak anlamlı yüksekti (p=0,01). En son kontrolde birinci grupta bir hastada, ikinci grupta ise 2 hastada etkilenmiş kanalikülden yapılan irrigasyonda kanalikülün tıkalı olduğu görüldü. Birinci grupta iki, ikinci grupta ise dört hastada hem alt fornikse damlatılan flöreseinin göllendiği, hem de göz yaşarmasının devam ettiği görüldü. Birinci grupta anatomik başarı %97 (29/30), hem anatomik hem de fonksiyonel başarının bir arada olması ise %93 (28/30) iken, ikinci grupta bu oranlar sırasıyla %94 (30/32) ve %88 (28/32) olarak kaydedildi. Anatomik ve fonksiyonel başarı oranları açısından iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0,05). Sonuç: Künt veya penetran travma sonrası gelişen kanalikül yaralanmalarının silikon tüp ile anüler entübasyonu, gözyaşı drenaj sisteminin anatomik ve fonksiyonel bütünlüğünün sağlanmasında etkili bir yöntem olarak kullanılabilir. (Turk J Ophthalmol 2011; 41: 380-4)Öğe Lakrimal kanalikül kesilerinde silikon tüp ile bikanaliküler anüler entübasyonun etkinliği(2005) Ünlü, Kaan; Şakalar, Bayezıt Yıldırım; Çaça, İhsan; Çakmak, Söker Sevin; Arı, ŞeyhmusAmaç: Lakrimal kanalikül kesilerinde silikon tüp ile bikanaliküler anüler entübasyon sonuçlarını değerlendirmek. Gereç ve Yöntem: Travmatik lakrimal kanalikül kesisi olan 25 hastanın 26 kanalikülüne yuvarlak uçlu domuz kuyruğu probu kullanarak, silikon tüp ile bikanaliküler anüler entübasyon uygulandı. Bulgular: Operasyon sonrası olgular ortalama 10.71±2.37 ay takip edildi. Silikon tüpler 6 ay sonra çıkarıldı. Bir olguda silikon tüpün uçları, konjonktival ve korneal erozyona neden olduğu için 1 ay sonra çıkarıldı. Postoperatif dönemde silikon tüpler çıkarıldıktan sonra, son kontrolde irrigasyon yapılan olgulardan biri dışında pasajın açık (%96) olduğu görüldü. Silikon tüpü 1 ay sonra çıkarmak zorunda kaldığımız olguda da pasaj açıktı.Sonuç: Travmatik kanalikül kesilerinde, domuz kuyruğu probu kullanılarak silikon tüp ile bikanaliküler anüler entübasyon uygulaması kolay, güvenilir ve başarılı bir yöntemdir.
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »