Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe TÜRKİYE’NİN LİBYA’YA DAVETLE MÜDAHALESİ: İÇ SAVAŞLARA MÜDAHALE, ETKİSİZ BİR SİLAH AMBARGOSUNU İHLAL VE İÇ HUKUKA AYKIRILIK MESELELERİ(Dicle Üniversitesi, 2021) Hasar, SeyfullahSoğuk Savaşın bitiminden itibaren geçen yaklaşık 30 yıllık süre içerisinde, devletlerin diğer devletlerde cereyan eden iç çatışmalara bu devletlerin hükümetlerinin isteği üzerine askeri müdahalede bulunduğu en az 47 vaka vardır. Bir devlette o devletin hükümetinin rızası ile kuvvet kullanmak kural olarak devletler arası kuvvet kullanma yasağı bakımından büyük bir sorun teşkil etmezken, bir iç çatışma veya iç savaşla mücadele etmek zorunda kalan bir hükümetin elini muhaliflere karşı güçlendirmek amacıyla dışarıdan askeri yardım isteme hakkının olup olmadığı tartışmalıdır. Tartışma, bu tür bir yardımın devletlerin siyasi bağımsızlığı ilkesi ve halkların kendi geleceklerini tayin etme hakkı üzerindeki iddia edilen etkilerinden kaynaklanmaktadır.Türkiye’nin 2020 yılında Libya’daki iç çatışmaya Libya hükümetinin daveti üzerine gerçekleştirdiği askeri müdahale bu tartışmayı oldukça ilgilendirmektedir. Bu müdahale, hem esas aktörler Türkiye ve Libya hem de üçüncü ülkeler bakımından, konuyla ilgili önemli miktarda devlet uygulaması ve opinio juris (uluslararası örf ve adet hukukunun unsurları) örneğinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Müdahalenin bu öneminden dolayı makale, müdahalenin hukukiliği konusunda bütün ilgili gerçekleri ve şartları değerlendirip kati bir hükme varma çabasına girmeden, müdahalenin ilgili örf ve adet hukuku bakımından nasıl bir emsal teşkil ettiğini araştırmaktadır. Bu müdahalenin bir diğer önemi ise konuyu ilgilendiren fakat literatürde yeterince değinilmemiş ve kavramsallaştırılmamış bazı meselelere yol açmasıdır. Makale, bu müdahale bağlamında, bu meseleleri de aydınlatmayı amaçlamaktadır. Bunlardan bir tanesi, bir silah ambargosunun muhalifler lehine ihlal edilmesine karşılık olarak ilgili ambargoya rağmen hükümeti desteklemenin hukuka uygun olup olmadığıdır. Bir diğeri de, müdahaleye rıza gösteren ve müdahaleyi gerçekleştiren devletlerin kendi iç hukuklarına uyup uymamasının bir müdahalenin milletlerarası hukuk bakımından hukukiliğini etkileyip etkilemeyeceğidir.Öğe THE JUDGMENT OF THE ORDALİ IN THE FIRST WRITTEN LAW OF MESOPOTAMIA AND ITS REFLECTIONS ON OTHER CULTURES(Dicle University, 2024) Akın, EnverOrdali, derived from the words “Ordal” in English and “Urteil” in German, meaning judgment, is a method of throwing people into the raging water to find out whether the accused are guilty or not. In the trial conducted under the control of the administrators, under the control of the temple and under the supervision of the judges, those who were thrown into the raging waters and crossed the river without drowning were considered innocent, and those who could not cross the river and drowned were considered guilty. It is understood that this form of judgment, which was applied for the first time in the world on the Tigris and Euphrates rivers in Mesopotamia, actually turned into a form of divine judgment originating from the idea that these two rivers that give life to the region can only cleanse the evil (criminals) with their waters. We encounter the first information about the river ordali in the Urukagina laws, known as the earliest laws. In the 6th article of the Urukagina laws, it is stated that previously women were owned by two men without punishment, but now such women are thrown into the water (ordali). In the Ur-Nammu laws, we see the practice of “throwing into the river” in cases of magic and adultery. In Article 10, if a man accuses a man of witchcraft, the accused man is taken to the river god and thrown into the river. In the laws of Ana Ittishu in Mesopotamia, in Article 1, if a woman hates her husband and tells him that you are not my husband, that woman will be thrown into the river. According to Article 28 of the Eşnunna law, the penalty for a married woman who commits adultery is death. We can also see some different practices in the laws of Hammurabi, which are the most detailed among the Mesopotamian laws. According to Article 132 of the Code of Hammurabi, if a man’s wife is accused of adultery by another man and is caught sleeping with a man, they are thrown into the water together. In the laws of Hammurabi, the important reasons for a woman to be thrown into the river include not keeping her house in order, not protecting her husband’s property, speaking badly about her husband, or being a street-loving person. Again, in Article 2 of the Code of Hammurabi, the harshness of the decisions for river trials, especially regarding witchcraft and slander, is striking. In the Middle Assyrian Laws, the practice of “throwing into water” was also practiced in case of adultery. Article 17 states that if a man accuses a married woman of adultery and there is no witness, the man who slandered will be thrown into the water just as the woman who was slandered will be thrown into the water. Likewise, the practice of river ordal continued in the Neo-Assyrian Period. The most important cities in Mesopotamia where river ordal was made the cities of Hit, famous for its oil spills, and Sippar, the cult center of the god Shamash, to whom Hammurabi attributed his laws. We learn from written sources that river ordal was also practiced in Anatolia, which was influenced by Mesopotamia. We also encounter some practices reminiscent of ordali on the Nile River, which gave life to Egypt. Although the application of River Ordali is not directly encountered in Greek and Roman cultures, it is seen that river gods and water resources have an important place in some legal practices and decisions due to the influence of Mesopotamia.Öğe ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU VE MAHKEMENİN VERDİĞİ KARARLARA GENEL BİR BAKIŞ(Dicle University, 2022) Güzel, Mehmet NuriBireysel başvuru, anayasa yargısı içinde yer alan bir anayasal denetim şeklidir. Bireysel başvuru yolu olağanüstü, istisnai ve ikincil niteliktedir. Bireysel başvurunun konusunu kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen temel hak ve özgürlükler oluşturmaktadır. Bireysel başvuru yolunun AİHM nezdinde etkili bir iç hukuk yolu olduğu söylenebilir. Nitekim bireysel başvuru yolunun kabul edilmesiyle AİHM’e giden dosya sayısı azalmıştır. Bireysel başvuru yolu ön inceleme, kabul edilebilirlik incelemesi ve esas hakkında inceleme şeklinde üç aşamadan oluşmaktadır. Bu aşamalarda verilen kararlar ise şunlardır: İdari ret kararı, kabul edilebilirlik kararı, kabul edilemezlik kararı, düşme kararı, ihlal kararı, pilot kararı, tedbir kararı, ret kararı.Öğe THE POSITIVE EFFECTS OF INTERCULTURAL MEDIATION ON SOCIAL ADAPTATION: THE EXAMPLE OF BELGİUM’S IMPLEMENTATION WITHIN THE EUROPEAN UNION’S MIGRANT INTEGRATION POLICY AND THE SITUATION TÜRKİYE(Dicle University, 2024) Kılıçoğlu, BavverIntercultural mediation is recognized as one of the most effective methods for resolving disputes/conflicts between individuals from different cultures. Due to its function of facilitating foreign migrants’ access to basic rights in host countries, intercultural mediation plays a restorative role in states’ migrant integration policies. In this study, the Belgian practice, which is cited as an example for “intercultural mediation” in reports prepared by the European Union and the United Nations, is analyzed within the context of the European Union. Furthermore, through this case study, the critical roles that “intercultural mediation” can play for Türkiye in preventing conflicts between individuals from different cultures and resolving existing conflicts are explained.Öğe TÜRKİYE’DE YARGI BAĞIMSIZLIĞININ MEVZUATTAN KAYNAKLANAN SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ(Dicle University, 2022) Erdem, Fazıl HüsnüGenel olarak yargının bağımsız olup olmadığına dair bir değerlendirme yapılırken, bir yandan yargı bağımsızlığına ilişkin temel ilkelerin pozitif hukuk tarafından güvence altına alınıp alınmadığına, diğer yandan da yargının uygulamadaki işleyişine ve görünümüne bakılır. Birinci durumda “hukuki bağımsızlık”, ikincisinde ise “fiili bağımsızlık” açısından bir değerlendirme yapılır. Yargının hukuki bağımsızlığı her zaman için fiili bağımsızlığı garanti etmez. Özellikle yerleşik olmayan demokrasilerde, kâğıt üzerinde hukuki bağımsızlık güvence altına alınmış olmasına rağmen, uygulamada yargı bağımsız olmayabilmektedir. Tam tersine, hukuki bağımsızlığın olmadığı ya da yeterince güvence altına alınmadığı yerleşik demokrasilerde ise yargı fiilen bağımsız olabilmektedir. Türkiye’de yargı bağımsızlığına ilişkin temel ilkelerin/gereklerin büyük ölçüde anayasal ve yasal düzeyde güvence altına alındığını söylemek mümkündür. Bununla birlikte, pozitif hukukta yer alan bazı düzenlemelerin, özellikle yürütmenin yargıya müdahalesine ve onu yönlendirmesine imkân tanıdığını ifade etmek gerekir. Yürütmenin, mevzuatta yer alan bu açık kapılardan sık sık sızarak yargıyı etkilemeye ve yönlendirmeye çalıştığı bilinen bir gerçektir. Buna, yargının bağımsızlığına geçit vermeyen hukuk ötesi parametreler de eklenince, yargı bağımsızlığını sağlamak adeta imkânsız hale gelmektedir. Yargının fiili bağımsızlığının önündeki temel etken olan hukuk ötesi parametreler; Türkiye’de cari olan siyasi sistem ile toplumsal-siyasal kültüre hâkim olan ve hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı ilkesine geçit vermeyen negatif özelliklerden oluşmaktadır. Bu parametrelerin iyileştirilmesine yönelik ciddi adımlar atılmadan, tek başına gerçekleştirilecek yargı reformuyla bir netice elde etmek mümkün değildir. Bu durumda yapılması gereken eş zamanlı olarak yargı bağımsızlığının önündeki hukuki ve hukuk ötesi etkenleri ortadan kaldırmaya yönelik geniş kapsamlı bir reform programını hayata geçirmek olmalıdır.Öğe EGEMEN MODERN DEVLET PARADİGMASINA KARŞIT BİR YAKLAŞIM OLARAK JOHANNES ALTHUSIUS’UN SİYASET TEORİSİ(Dicle Üniversitesi, 2022) Orhan, SalimJohannes Althusius’un (1557-1638) siyaset teorisi, uzun bir süre ihmal edildikten sonra yeni bir bilimsel merak konusu haline gelmiş bulunmaktadır. Son yıllarda, hakim modern devlet geleneğine ve paradigmasına yönelik artan eleştiriler ve devlet altı toplulukların tanınma ve hak talepleri, alternatif bir yaklaşım olarak Althusius’un teorisine büyük bir ilgi uyandırmıştır. Köklü ve büyük bir değişim –orta çağdan modern çağa geçiş– sürecine denk gelen Althusius, kendi emsalleri olan diğer düşünürler ile kıyaslandığında günümüzde oldukça az çalışılmış ve incelenmiş bir siyaset ve devlet teorisyenidir. Althusius, birbiriyle ilintili konular olarak başta siyaset terimi olmak üzere topluluk ve toplum, toplumsal sözleşme, devlet, egemenlik, direnme hakkı, federalizm ve din-devlet ilişkisi gibi siyaset teorisinin temel konuları üzerine etraflıca düşünceler geliştirmiştir. Ele alınan bu temalar, devlet ve siyaset teorisinde hala önemini korumayı sürdüren ve tartışılan başat mevzulardır. Bu çalışma, Althusius’un bir bütünlük arz eden siyaset teorisine odaklanmakta ve bu teorinin analizini yapmayı hedeflemektedir. Bu analiz, salt monolitik bir yöntemle değil; düşünceleri modern devletin hakim yaklaşımını şekillendiren diğer bazı düşünürlerle de yer yer karşılaştırmalı bir şekilde yapılmaktadır.Öğe SÜRYANİCE ANADİLİNDE EĞİTİM HAKKI: SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ(Dicle Üniversitesi, 2021) Erdem, Fazıl Hüsnü; Öngüç, BaharMilliyetçi ideolojide ulus, çoğunlukla “ortak dil”e referansla tanımlandığından, ulus-devletler açısından dil, ulusal kimliğin inşasında kullanılan elverişli araçlardan birini oluşturmuştur. Bu bağlamda genel olarak ulus-devletler, ortak bir dil oluşturmak ve/veya dilde birliği sağlamak amacıyla tek-dilli bir eğitim sistemini kabul etmişlerdir. Bu yöntemle, duyguda ve sadakatte bir vatandaşlar topluluğu yaratılmak istenmiştir. Çok dilli ve çok kültürlü Osmanlı bakiyesi üzerine kurulmuş olan Türk ulus-devleti de, aynı amaçla, tek-dilli eğitim sistemini kabul etmiş ve Türk etnisinin ortak dili olan Türkçe dışındaki dillerde eğitim yapılmasını yasaklamıştır. Bunun yegane istisnasını, Lozan Barış Antlaşması tarafından gayrimüslim vatandaşlar için öngörülen anadilinde eğitim hakkı oluşturmuştur. Ne var ki, Antlaşma metninde söz konusu hakkın özneleri olarak “gayrimüslim Türk vatandaşları”ndan söz edilmişse de, uygulamada -hukuka aykırı olarak- bu haktan sadece Rumlar, Ermeniler ve Museviler yararlandırılmıştır. Böylece, Anadolu’nun kadim topluluklarından bir olan Süryaniler bu hakkın dışında tutulmuşlar ve kendilerine ait son okullarının 1928 yılında kapatılmasından sonra, Lozan’ın tanımış olduğu anadilinde eğitim hakkından istifade edememişlerdir. Dilin kuşaktan kuşağa aktarımında eğitimin üstlenmiş olduğu kilit rol göz önüne alındığında, bu durum, Süryanicenin yok olma ihtimalini ortaya çıkarmıştır. Bu ihtimalin gerçekleşmesini ve Süryanicenin dil kırımına uğramasını önleyebilmek için, bir yandan Süryanilerin Lozan tarafından tanınan haklardan yararlanabilmeleri sağlanmalı, diğer yandan da Süryanilere yönelik olarak pozitif ayrımcı bir siyaset izlenmelidir.Öğe Counterfeiting Private Documents (TCC art.207)(Dicle Üniversitesi, 2019) Sevük, Handan YokuşThe crime of counterfeiting private documents is regulated under the title of offences against public confidence of the Turkish Criminal Code. In the first paragraph of article 207 of Turkish Criminal Code, any person who issues, and uses a counterfeit private document, or who uses and alters a genuine private document in order to deceive others is punished. According to second paragraph of the article, any person who knowingly uses a counterfeit private document shall be sentenced any person who uses a counterfeit personal certificate being aware of this fact shall be sentenced. The characteristic of deceptiveness in the private document is the basic element of the crime and the document that can not be determined the orginal unless it is subjected to come up for review is considered as a forged document. In this article, the crime of counterfeiting private documents is examined taking into consideration the decisions of the Supreme CourtÖğe AN EXAMINATION OF SUABILITY OF THE AFAD IN TERMS OF ITS ORGANIZATIONAL STRUCTURE AND LIABILITY(Dicle University, 2024) Yardımcıoğlu, MurathanDisasters occur frequently in our country, and sometimes these disasters can cause great destruction, as in the example of the earthquakes of February 6, 2023. It is not possible for disaster victims to cope with the damages resulting from these destructions. Therefore, a holistic system is required to combat disasters. In this direction, the Disaster and Emergency Management Presidency (AFAD) was established in our country to ensure effective disaster response and coordination in disaster management. AFAD, which plays important roles in combating disasters, is included in the administrative organization of our country with the status of an institution affiliated with the Ministry of Interior. AFAD has many activities that it is responsible for carrying out in all stages of disaster management. AFAD will be liable if it fails to carry out these activities, carries them out poorly, or performs them late. However, in practice, it appears that the plaintiffs erroneously did not direct hostility towards AFAD or claimed that AFAD itself was not responsible. In addition, AFAD is also involved in the process of determining entitlement in the February 6, 2023 earthquakes. This task was given to AFAD by the temporary article 27 of the Law No. 7269 on Measures to be Taken and Assistance to be Provided Due to Disasters Affecting Public Life. Since AFAD has not previously been included in the regulations in our legislation regarding the determination of entitlement, differences have begun to emerge between the practice and the legislation. This situation causes problems as to whom the hostility will be directed, especially in cases related to entitlement. In this regard, in our study, an examination of the problems encountered in practice was carried out.Öğe A NEW STEP TO PREVENT CHILD LABOUR: PROPOSAL FOR A DIRECTIVE OF THE EUROPEAN PARLIAMENT AND OF THE COUNCIL ON CORPORATE SUSTAINABILITY DUE DILIGENCE(Dicle Üniversitesi, 2023) Yardımcıoğlu, DidemChild labour, which prevents children from living their childhood, reduces their potential and dignity, and is very harmful for their physical and mental development, has been tried to be prevented and ended for many years. In this direction, important studies are carried out by various institutions and organizations, especially the International Labor Organization, projects are carried out and legal regulations are made at the international level in order to create a common standard in the fight against child labour. One of the legal texts that will contribute to these regulations is the Proposal for the Corporate Sustainability Due Diligence Directive, which was accepted by the European Parliament and the Council on 23.02.2022. In the proposal of the directive, it is regulated that companies will be held responsible for human rights violations such as child labour and forced labour and negative environmental impacts such as loss of biodiversity and environmental pollution throughout their supply chains. This responsibility will be in the form of both administrative and civil liability. Thus, companies may be faced with both the obligation to pay compensation and administrative fines in accordance with the supervisory authorities in case of child labour by themselves or by the companies in their supply chain. In this respect, the proposal of the Directive imposes an obligation on companies to do due diligence in value chains and to respect children’s rights. In this context, the Directive proposal has the quality of being a very valuable legal text that will contribute positively to the studies on the fight against child labour in our country and other countries, especially in the European Union countries, and due to this feature, it constitutes the subject of our study.Öğe İSRAİL’İN GAZZE’YE SALDIRILARINA İLİŞKİN HUKUKİ BİR DEĞERLENDİRME(Dicle University, 2024) Azarkan, Ezeli1948 yılından beri, İsrail işgal altında tuttuğu Filistin topraklarında insan hakları ihlallerini sürdürmektedir. Özelikle 2006 yılından bu yana Gazze Şeridi’nde yaşayan yüzbinlerce Filistinliyi abluka altında tutmaktadır. Bu duruma tepki olarak 7 Ekim 2023 günü Gazze Şeridi’nden İsrail’e yönelik Filistinli direniş grupları tarafından askeri saldırılar gerçekleştirildi. Bu saldırıya karşılık İsrail silahlı kuvvetleri Gazze Şeridi ve Batı Şeria’yı hedef aldı. İsrail güçlerinin bu saldırıları sonucu şimdiye kadar çoğunluğu çocuk ve kadınların oluşturduğu 44 bin kişi ölmüş ve yüz binden fazla sivil yaralanmıştır. İsrail ilk günden itibaren havadan, karadan ve denizden aralıksız olarak şehirleri ve kasabaları bombaladı. Özelikle Gazze yaşanılamaz bir yer haline getirildi. Uluslararası insancıl hukuk kurallarını hiçe sayan bu saldırılar sonucunda İsrail insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve soykırım suçunu işlemiştir. Bu çalışmamızda İsrail’in Gazze’de işlemekte olduğu suçlardan soykırım suçu uluslararası ceza mahkemelerinde görülen davalar ile Güney Afrika Cumhuriyetinin İsrail’e karşı Uluslararası Adalet Divanında açtığı dava esas alınarak incelenmektedir.Öğe Nükleer santral çalışanlarının iş sağlığı ve güvenliğinin hukuki çerçevesi(Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2024) Yardımcıoğlu, DidemNükleer santral çalışanlarının iyonlaştırıcı radyasyona maruz kalması önlenmesi gereken oldukça önemli bir risktir. Özellikle de nükleer tesislerde yaşanabilecek kazalar, patlamalar, yangınlar veya saldırılar sonucunda meydana gelebilecek radyoaktif sızıntılar hem çalışanları, hem de halkı ve çevrenin sağlık ile güvenliğini yakından etkilemektedir. Bu önemi nedeniyle nükleer güvenliğin sağlanmasına, gerek çalışanların gerekse halkın ve çevrenin korunmasına ilişkin çok sayıda uluslararası düzenleme yapılmıştır. Türk Hukukunda da nükleer santral çalışanlarının iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanmasına yönelik düzenlemelerin ülkemizin tarafı olduğu uluslararası sözleşmeler ile AB Direktifleri doğrultusunda hazırlandığı ve uyum içinde olduğu görülmektedir. Fakat nükleer santral çalışanlarının radyasyondan korunmasına ve iş sağlığı ile güvenliklerinin sağlanmasına ilişkin Almanya, Fransa ve ABD Hukukundaki düzenlemeler incelendiğinde mevzuatımızda önemli eksiklikler olduğu göze çarpmaktadır. Bunlara örnek olarak, güncelliğini yitirmiş hükümlerden oluşan yönetmeliklerin hala yürürlükte olması, yeni AB Direktiflerinin getirdiği standartlar kapsamında hükümlerin güncellenmemiş olması, konuya ilişkin mevzuatın kolay anlaşılabilir ve ulaşılabilir bir yapıda olmayıp, aksine oldukça dağınık bir halde bulunmasının uygulama güçlüğü yaratması verilebilir. Henüz yapımı devam eden bir nükleer santral projesinin varlığı da göz önünde bulundurulduğunda, reaktörlerin çalışmaya başlamasından evvel mevzuattaki eksikliklerin hızlıca giderilmesi ve gerekli güncellemelerin yapılması bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır. Bu doğrultuda çalışmamızda nükleer santral çalışanlarının iş sağlığı ve güvenliğinin hem uluslararası hem de ulusal hukuk yönünden çerçevesi çizilerek, yabancı ülke hukukları göz önünde bulundurularak, Türk Hukuku bakımından öneriler sunulması amaçlanmıştır.Öğe Yargı bağımsızlığı: Teorik temeller, tarihsel gelişim ve modern tehditler(Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2024) Yolcu, AbdullahGünümüzde demokratik yönetime sahip ülke iktidarlarının tamamı hukukun üstünlüğüne olan inançlarını dile getirmektedir. Bu ülkelerin hemen hemen tamamında yargı bağımsızlığına ilişkin temel ilkeler, uluslararası sözleşmeler ya da anayasal düzenlemeler ile yüksek güvenceler altına alınmaktadır. Yargı bağımsızlığı demokratik yönetimin vazgeçilmez unsuru kabul edildiğinden, yargının bağımsız ve tarafsız karar alması için dikkatle izlenmesi gereken etik değerler/ilkeler, birçok devletin ortak uzlaşı sağladığı uluslararası metinler ve bu metinler çerçevesinde oluşturulan ulusal düzenlemeler ile tesis edilmeye çalışılmaktadır. Hâkimin karar alma sürecinde herhangi bir iç ve dış etki altında kalmadan yalnızca yasalar çerçevesinde vicdani kanaati ile karar verme yetkisi yargı bağımsızlığı olarak ifade edilmektedir. Soyut hukuk kurallarının somut olaylara uygulanması olan yargı faaliyetinin yargı bağımsızlığına ilişkin temel etik değerler doğrultusunda yürütülebilmesi yargı kararlarının meşruluğu bakımından da oldukça önem arz etmektedir. Bununla birlikte antik dönemden modern devlete kadar doğrudan iktidarın, diğer etkenlerin ve yargı örgütünün kendi iç unsurlarının yargı kararlarına müdahale girişimleri olmuş ve olmaya devam etmektedir. Teknolojinin gelişimi ile insanlar arası etkileşimin kolaylaşarak artması yargı kararlarının medya ve özellikle sosyal medya aracılığı ile değerlendirilmeye açılması, yargının karar alma sürecinde baskısına maruz kaldığı yeni etkenlerden biridir. Bu çalışma ile uluslararası ve ulusal literatür kapsamında yargı bağımsızlığının önemi izah edilerek, karar alma sürecini olumsuz anlamda etkileyen geleneksel ve modern faktörler tespit edilerek bunların yargının karar alma sürecine tesiri açıklanmaya çalışılacaktır. Ayrıca modern faktörlerin yargıya müdahale girişimlerinin önlenebilmesi bağlamında çözüm önerileri sunulacaktır.Öğe Ortakların limited şirketin amme borçlarından kaynaklanan sorumluluğu, yaşanan sorunlar ve çözüm önerileri(Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2024) Benzer, AyşeLimited şirketlerde şirket ortağının şirketin amme borçlarından sorumluluğunu düzenleyen AATUHK’un 35. maddesinin lafzı incelendiğinde önce şirketin kendi malvarlığına başvurunun zorunlu olduğu, şirketten alacağın alınamaması durumunda ortakların şahsi malvarlıklarına gidilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Amme alacaklarının şirket tüzel kişiliğinin malvarlığından tamamen ya da kısmen tahsil edilememesi ya da tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması ve bu durumun idareler tarafından delillerle ortaya konulması halinde ortakların payları oranında sorumluluğu gündeme gelmektedir.Öğe A legal assesment of Israel's attacks on Gaza(Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2024) Azarkan, EzeliSince 1948, Israel has continued to violate human rights in the occupied Palestinian territories. Especially since 2006, it has been keeping hundreds of thousands of Palestinians living in the Gaza Strip under blockade. In reaction to this situation, on 7 October 2023, Palestinian resistance groups launched military attacks against Israel from the Gaza Strip. In response to this attack, the Israeli armed forces targeted the Gaza Strip and the West Bank. As a result of these attacks of the Israeli forces, 44 thousand people, mostly children and women, have been killed and more than a hundred thousand civilians have been injured. Since the first day, Israel has bombarded cities and towns continuously from the air, land and sea. Gaza in particular has been turned into an uninhabitable place. As a result of these attacks disregarding the rules of international humanitarian law, Israel has committed crimes against humanity, war crimes and genocide. In this study, the crime of genocide, one of the crimes committed by Israel in Gaza, is analysed on the basis of the cases in international criminal courts and the case brought by the Republic of South Africa against Israel in the International Court of Justice.Öğe The situations to be decided without a hearing on procedural matters in the appeal in Turkish Civil Procedure Law(Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2024) Buluttekin, DeryaIn Turkish civil procedure law, with the commencement of the regional courts of justice, a three-tier judicial system was introduced. Accordingly, inconclusive final decisions given by the first instance courts will first be subject to appeal legal review, if there are conditions. The Appeal, like appeal, is an ordinary remedy. Unlike the appeal review, the appeal review provides both procedural and legal compliance review. It is not necessary to hold a hearing in the appeal remedy, but a hearing will be held if necessary. However, the article 353/1-a of Turkish Code of Civil Procedure, it is regulated that the regional court of justice will decide on some of the files that have passed the preliminary examination stage in the appeal without a hearing. When the judge who is prohibited from hearing the case has made a decision, if the judge who was rejected despite the justified recusal request has heard the case, if the competent court has improperly ruled in a manner unauthorized or on lack of jurisdiction or has heard the case despite not having jurisdiction or competence, if there is a violation of other litigation conditions, if the court has deemed the lawsuit or counterclaim not filed in violation of the procedure, in case of a decision to consolidate or separate the cases, the failure of the court to collect or evaluate evidence that is important enough to be effective in the resolution of the dispute, or the failure to decide on a significant part of what is requested from the court, the all foregoing are serious procedural matters and the regional courts of justice will decide on these issues without a hearing.Öğe Afad'ın teşkilat yapısı ve sorumluluğu bakımından dava edilebilirliğine dair bir inceleme(Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2024) Yardımcıoğlu, MurathanÜlkemizde sıklıkla afetler meydana gelmekte olup, 6 Şubat 2023 depremleri örneğinde olduğu gibi bu afetler kimi zaman çok büyük yıkımlara neden olabilmektedir. Bu yıkımların sonucunda oluşan zararlarla afetzedelerin baş edebilmesi ise mümkün olamamaktadır. Bu yüzden afetlerle mücadele edebilmek için bütüncül bir sistem gerekmektedir. Bu doğrultuda ülkemizde afetle mücadelenin etkili olabilmesi, afet yönetiminde koordinasyonun sağlanabilmesi için Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) kurulmuştur. Afetlerle mücadelede önemli roller üstlenen AFAD, İçişleri Bakanlığına bağlı kuruluş statüsünde ülkemiz idari teşkilatında yer almaktadır. AFAD’ın afet yönetiminin tüm aşamalarında yürütmekle yükümlü olduğu birçok faaliyeti bulunmaktadır. Bu faaliyetleri yerine getiremediğinde, kötü yürüttüğünde ya da geç yerine getirdiğinde ise AFAD’ın sorumluluğu oluşacaktır. Ancak uygulamada hatalı olarak davacılar tarafından AFAD’a karşı husumetin yöneltilmediği veya AFAD’ın kendisinin sorumluluğunun olmadığını ileri sürdüğü görülmektedir. Ayrıca 6 Şubat 2023 depremlerinde hak sahipliğinin belirlenmesi süreciyle de AFAD ilgilenmektedir. Bu görev AFAD’a 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun geçici madde 27 hükmü ile verilmiştir. Hak sahipliğinin belirlenmesine ilişkin mevzuatımızdaki düzenlemelerde AFAD’a bu konuda daha önce yer verilmediğinden, uygulama ile mevzuat arasında farklılıklar oluşmaya başlamıştır. Bu durum ise özellikle hak sahipliğine ilişkin açılacak davalarda husumetin kime yöneltileceğine dair problemlere neden olmaktadır. Bu doğrultuda çalışmamızda uygulamada yaşanan sorunlara ilişkin bir inceleme yapılmıştır.Öğe The judgment of the Ordali in the first written law of Mesopotamia and its reflections on other cultures(Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2024) Akın, EnverOrdali, derived from the words “Ordal” in English and “Urteil” in German, meaning judgment, is a method of throwing people into the raging water to find out whether the accused are guilty or not. In the trial conducted under the control of the administrators, under the control of the temple and under the supervision of the judges, those who were thrown into the raging waters and crossed the river without drowning were considered innocent, and those who could not cross the river and drowned were considered guilty. It is understood that this form of judgment, which was applied for the first time in the world on the Tigris and Euphrates rivers in Mesopotamia, actually turned into a form of divine judgment originating from the idea that these two rivers that give life to the region can only cleanse the evil (criminals) with their waters. We encounter the first information about the river ordali in the Urukagina laws, known as the earliest laws. In the 6th article of the Urukagina laws, it is stated that previously women were owned by two men without punishment, but now such women are thrown into the water (ordali). In the Ur-Nammu laws, we see the practice of “throwing into the river” in cases of magic and adultery. In Article 10, if a man accuses a man of witchcraft, the accused man is taken to the river god and thrown into the river. In the laws of Ana Ittishu in Mesopotamia, in Article 1, if a woman hates her husband and tells him that you are not my husband, that woman will be thrown into the river. According to Article 28 of the Eşnunna law, the penalty for a married woman who commits adultery is death. We can also see some different practices in the laws of Hammurabi, which are the most detailed among the Mesopotamian laws. According to Article 132 of the Code of Hammurabi, if a man’s wife is accused of adultery by another man and is caught sleeping with a man, they are thrown into the water together. In the laws of Hammurabi, the important reasons for a woman to be thrown into the river include not keeping her house in order, not protecting her husband’s property, speaking badly about her husband, or being a street-loving person. Again, in Article 2 of the Code of Hammurabi, the harshness of the decisions for river trials, especially regarding witchcraft and slander, is striking. In the Middle Assyrian Laws, the practice of “throwing into water” was also practiced in case of adultery. Article 17 states that if a man accuses a married woman of adultery and there is no witness, the man who slandered will be thrown into the water just as the woman who was slandered will be thrown into the water. Likewise, the practice of river ordal continued in the Neo-Assyrian Period. The most important cities in Mesopotamia where river ordal was made the cities of Hit, famous for its oil spills, and Sippar, the cult center of the god Shamash, to whom Hammurabi attributed his laws. We learn from written sources that river ordal was also practiced in Anatolia, which was influenced by Mesopotamia. We also encounter some practices reminiscent of ordali on the Nile River, which gave life to Egypt. Although the application of River Ordali is not directly encountered in Greek and Roman cultures, it is seen that river gods and water resources have an important place in some legal practices and decisions due to the influence of Mesopotamia.Öğe Kültürlerarası arabuluculuğun toplumsal uyum üzerindeki pozitif etkileri: Avrupa Birliği'nin göçmen entegrasyon politikası kapsamında Belçika örnek uygulaması ve Türkiye'nin durumu(Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2024) Kılıçoğlu, BavverKültürlerarası arabuluculuk, farklı kültürlere mensup bireyler arasında yaşanan uyuşmazlıkların/çatışmaların çözümünde en etkili yöntemlerden biri olarak kabul görmektedir. Yabancı göçmenlerin ev sahibi ülkelerde, temel haklara erişimini kolaylaştırma fonksiyonu sebebiyle, kültürlerarası arabuluculuk, devletlerin göçmen entegrasyon politikalarını onarıcı bir rol üstlenmektedir. Bu çalışmada, Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler bünyesinde hazırlanan raporlarda “kültürlerarası arabuluculuk” için örnek olarak gösterilen Belçika uygulaması, Avrupa Birliği kapsamında incelenmiştir. Ayrıca, bu örnek uygulama üzerinden, farklı kültürlere mensup bireyler arasında meydana gelebilecek çatışmaların önlenmesi ve var olan çatışmaların çözümü konusunda Türkiye açısından “kültürlerarası arabuluculuk” sisteminin üstlenebileceği kritik roller açıklanmıştır.Öğe An evaluation of the regulations regarding the election of mayors and the termination of their duties(Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2024) Bucaktepe, AdilAlthough there can be differences in specific conditions, the administrative organizations of states are generally formed according to two main systems of central management and local management. In Article 123 of the Constitution of the Turkish Republic, the establishment and duties of the administration are based on the principles of central management and local management. Central management (centralisation) means that public services are managed and conducted by the state from a single centre. Local management (decentralisation) means that local public services and some public services with technical features are conducted by public bodies organized outside the central state administration. Decentralized government organizations are separated into two, as decentralized government organizations (public institutions) in terms of service, and decentralized government organizations (local administrations) in terms of location. There are many different types of public institutions, such as universities, public economic projects, Social Security Institution, and the General Directorate of State Water Works. Local administrations are limited to three forms of “provincial administration”, “municipality”, and “village”. It is stated in the Constitution that local administrations will be established to meet the common needs of the people in the province, municipality, or village. The decision-making bodies of local administrations are established in elections by legally entitled voters. There are three municipal bodies of local administration; municipal council, municipal committee, and municipal mayor. The aim of this study was to evaluate the conditions of election and termination of municipal mayors.