Yazar "Yula, Erkan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 12 / 12
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Bir Devlet Hastanesinde intestinal parazit dağılımı ve etiyolojik analiz raporu(2011) Tekin, Alicem; Yula, Erkan; Deveci, Özcan; İnci, MelekAmaç: İntestinal parazitler, özellikle gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere küresel olarak yaklaşık dört milyar insanı etkileyen önemli bir halk sağlığı sorunudur. Bu çalışma; çoklu (mikst) intestinal parazit prevalansını ve potansiyel infeksiyon kaynağını belirlemek amacıyla yapılmıştır.Gereç ve yöntem: Çalışmaya 4 aylık periyotta, Kızıltepe Devlet Hastanesi Mikrobiyoloji Laboratuvarına paraziter etken varlığının araştırılması amacıyla gönderilen 1620 dışkı örneği prospektif olarak dahil edildi. Makroskobik inceleme sonrası dışkı örnekleri, dışkı konsantratör tüpü ile çöktürülüp kopro-parazitolojik yöntemlerden nativ-lugol yöntemi uygulanarak intestinal parazitler yönünden incelendi. Dışkı örneklerinin tamamı Entamoeba histolytica/dispar taraması için ticari test kiti kullanılarak Mikro-ELISA yöntemi ile adhezin antijen varlığı yönünden araştırıldı.Bulgular: Çalışmada, toplam 1620 insan dışkı örneği incelendi ve 447’si (% 27.6) intestinal parazitler yönünden olumlu bulundu. Enfekte dışkı örnekleri arasında; 63’ünün (% 14.1) iki parazit ve 18’inin (% 4.0) üç parazit ile çoklu infekte olduğu görüldü. Giardia intestinalis (% 43.3), Taenia spp. (% 36.4) ve Trichomonas hominis (% 5.4) en sık tespit edilen parazitlerdi. Çoklu parazitle (G. intestinalis & Taenia spp.) infekte dışkı örneklerinde kadın ve erkekler arasında cinsiyet açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı (p>0.05).Sonuç: Bulgularımız bölgemizde parazitik infeksiyonların endemik kalmaya devam ettiğini göstermektedir.Öğe Brusellozis tanılı hastada ani gelişen dirsek artriti: Ailesel Akdeniz Ateşi(2011) Yula, Erkan; Deveci, Özcan; Sarıyıldız, Mustafa AkifAilevi Akdeniz Ateşi (AAA), askenazi olmayan Yahudiler, Ermeni, Türk ve Araplar arasında yaygın olarak görülen otozomal resesif geçişli hastalıktır. FMF’in karakteristik özellikleri tekrarlayan ve kendini sınırlayıcı ateş, poliserözit atakları (sinovit, peritonit, plörit) ve sekonder amiloidozistir. Genetik çalışmalar FMF geni için 16. kromozomda lokalize olan MEFV genine işaret etmektedir. FMF tanısı klinik geçmiş, tipik ataklar, etnik köken ve aile öyküsüne dayanır. Brusella, gram negatif basillerin neden olduğu sistemik infeksiyöz bir hastalıktır. Hastalığın prevelansı gelişmekte olan ülkelerde daha yüksektir. İnsana sıklıkla, pastörize edilmemiş süt ürünlerinin tüketimi veya enfekte hayvanlarla direkt temas yoluyla bulaşır. Bu yazıda brusella tanısı ile takip ettiğimiz hastada ani gelişen dirsek efüzyonu sonrasında FMF tanısı koyduğumuz bir brusella FMF birlikteliğini tartıştık.Öğe Evlilik öncesi yapılan tarama testi sonuçlarının değerlendirilmesi(2011) Deveci, Özcan; Tekin, Alicem; Durmaz, Süleyman; Toka, Türkan Özer; Yanık, Keramettin; Yula, ErkanAmaç: İnsan bağışık yetmezlik virüsü (HIV), Hepatit B ve Hepatit C virüsleri ile Treponema pallidum, parenteral ve cinsel yolla bulaşan enfeksiyon etkenleridir. Ülkemizde evlenecek çiftlere yasal prosedür ve ilgili mevzuat kapsamında evlilik öncesi tarama testi yapılarak, başvuranların cinsel yolla bulaşan hastalıklar yönünden tetkikleri değerlendirilmektedir. Bu çalışmanın amacı; evlilik öncesi tarama amaçlı yapılan HBsAg, anti-HCV, anti-HIV I/II ve Treponema pallidum antikorları (anti-Treponema pallidum IgG, IgA ve IgM) test sonuçlarının değerlendirilmesidir. Gereç ve yöntem: Kızıltepe Devlet Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Polikliniğine Ocak 2011- Mart 2011 tarihleri arasında evlilik öncesi tarama testi yaptırmak için gelen 117 hasta randomize olarak çalışmaya dahil edildi. Bu hastaların 64’ü bayan (yaş ortalaması 24.7±5.7), 55’i erkekti (yaş ortalaması 24.7±4.7). Hastaların HBsAg, anti-HCV ve anti-HIV I/II testleri makro-ELISA cihazında (Vitros ECIQ, Ortho Clinical Diagnostics, USA), anti-Treponema pallidum IgG, IgA ve IgM antikorlarının taranması ise immünokromatografik hızlı testle (Syphilis Syphilis 3.0, Standard Diagnostic, Inc. Korea) çalışıldı. Bulgular: Çalışmaya alınan 119 hastanın 5’inde (%4.2) HBsAg pozitifliği belirlendi. Bu 5 hastanın 3’ü erkek ve 2’si bayandı. Anti-HCV, anti-HIV I/II ve anti-Treponema pallidum IgG, IgA ve IgM antikor testleri ise bütün hastalarda negatif olarak bulundu. Sonuç: Çalışmada elde edilen HBsAg test sonucunun, bölgemizdeki HBsAg pozitiflik oranı ile uyumlu olduğu bulundu. Sonuç olarak evlilik öncesi yapılan tarama testlerinin cinsel yolla bulaşan hastalıkların önlenmesindeki öneminin artarak devam edeceği kanaatindeyiz. Klin Deney Ar Derg 2011; 2 (3): 292-294.Öğe Fusidic acid resistance among staphylococci strains isolated from clinical specimens in a general hospital(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2012) Özer, Türkan Toka; Yula, Erkan; Tekin, Alicem; Deveci, ÖzcanObjectives: The aim of this study was to investigate in vitro susceptibility of fusidic acid to clinic isolates of staphylococci. Materials and methods: The forty-one coagulase negative staphylococci (CNS) and 18 Staphylococcus aureus strains isolated from various clinical specimens were included in this study. Staphylococci isolates were identified by conventional methods such as colony morphology onto medium, gram staining, catalase and coagulase tests. According to “Clinical and Laboratory Standards Institute (CLSI)” criteria, antimicrobial susceptibility testing of isolates was performed by Kirby-Bauer’s disk diffusion method. Results: The seventy-two percent of the isolated S.aureus were defined as methicillin sensitive-S.aureus (MSSA), 28% of the isolated S.aureus were defined as methicillin resistant-S.aureus (MRSA). The difference among fusidic acid susceptibility rates of MSSA and MRSA strains was not statistically significant (p=0.305). The twenty-nine percent of the isolated CNS were defined as methicillin sensitive-CNS (MS-CNS), 71% of the isolated CNS were defined as methicillin resistant-CNS (MR-CNS). There was no statistically significant difference between MS-CNS and MR-CNS strains for fusidic acid susceptibility rates (p=0.490). But the difference among fusidic acid susceptibility rates of CNS and S.aureus strains was statistically significant (p<0.001). CNS strains were found more resistance than S.aureus strains for fusidic acid. Conclusion: In this study, the resistance rates were detected to increase for fusidic acid along with methicillin resistance. Among CNS isolates, fusidic acid resistance rates were significantly more elevated than that for S.aureus. Fusidic acid remains as an alternative in the treatment of infections due to staphylococci.Öğe In vitro activity of quinupristin-dalfopristin, methicillin and vancomycin against staphylococcus strains isolated from clinical samples(Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2012) Yula, Erkan; Toka, Türkan Özer; Deveci, Özcan; Tekin, Alicem; Yanık, Keramettin; Durmaz, SüleymanSummary: The aim of the study is to investigate susceptibility of staphylococci strains isolated from various clinical samples to quinupristin-dalfopristin. The ninety-eight strains of staphylococci [74 coagulase-negative staphylococci (CNSs) and 24 S. aureus] isolated from various clinical samples were included the study which had been sent to microbiology laboratory. Staphylococci strains were identified by using conventional methods. Methicillin and quinupristin-dalfopristin susceptibility of staphylococci strains were performed by Kirby-Bauer’s disc diffusion method according to the Clinical and Laboratory Standards Institute criteria. Also, vancomycin susceptibility of strains was investigated by E-test method. Strain of S. aureus ATCC 25923 was used as the quality control strain. The fifty-three (72%) strains of the CNSs were defined as methicillinresistant CNS (MR-CNS), three (13%) strains of S. aureus was defined as methicillin-resistant S. aureus (MRSA). The eight (15%) strains of MR-CNS were found resistant to quinupristin-dalfopristin, one (5%) strain of MS-CNS were found resistant to quinupristin-dalfopristin. None of MSSA or MRSA strains were resistant to quinupristin-dalfopristin. All of the strains were found as susceptible to vancomycin. Strains of staphylococci were found susceptible to quinupristin-dalfopristin at high rates. Consequently we think that quinupristin-dalfopristin combination may be an alternative option for treatment of resistant Gram-positive cocci infections like vancomycin.Öğe IN VITRO ACTIVITY OF QUINUPRISTIN-DALFOPRISTIN, METHICILLIN AND VANCOMYCIN AGAINST STAPHYLOCOCCUS STRAINS ISOLATED FROM CLINICAL SAMPLES(Erciyes Üniversitesi, 2012) Yula, Erkan; Özer, Turkan TOKA; Deveci, Ozcan; Tekin, Alicem; Yanık, Keramettin; Durmaz, SuleymanBu çalışmada, çeşitli klinik örneklerden izole edilen stafilokok suşlarında kinupristin-dalfopristin duyarlılık oranlarının araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmaya, mikrobiyoloji laboratuvarına gönderilen çeşitli klinik örneklerden izole edilen 98 stafilokok suşu [74'ü koagülaz negatif stafilokok (KNS) ve 24'ü S. aureus] dahil edildi. Stafilokok suşları konvansiyonel yöntemler ile tanımlandı. Stafilokok suşlarının metisilin ve kinupristin-dalfopristin duyarlılığı Clinical and Laboratory Standards Institute (CLSI) önerileri doğrultusunda Kirby-Bauer disk difüzyon yöntemiyle çalışıldı. Ayrıca suşların vankomisin duyarlılığı E-test yöntemi ile araştırıldı. Çalışmada kalite kontrol suşu olarak S. aureus ATCC 25923 kullanıldı. İzole edilen KNS’lerin 53(% 72)’ü metisiline dirençli KNS (MR-KNS) ve S. aureus’ların ise 3(%13)’ü metisiline dirençli (MRSA) olarak tanımlandı. MRKNS’lerin 8(% 15)’i kinupristin-dalfopristine dirençli iken, metisiline duyarlı KNS'lerde (MS-KNS) kinupristindalfopristin direnci 1(%5) suşta tespit edildi. MSSA ve MRSA suşlarının hiçbirinde kinupristin-dalfopristin direnci tespit edilmedi. Suşların tamamının vankomisine duyarlı olduğu bulundu. Stafilokok suşlarının kinupristindalfopristine yüksek oranda duyarlı oldukları bulundu. Sonuç olarak vankomisin gibi kinupristin-dalfopristin kombinasyonun da özellikle dirençli Gram-pozitif kok enfeksiyonlarının tedavisinde alternatif olabileceğini düşünmekteyizÖğe Investigation of Entamoeba histolytica in stool specimens by direct microscopic examination and ELISA in a hospital(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2011) Özer, Türkan Toka; Yula, Erkan; Deveci, Özcan; Tekin, Alicem; Durmaz, Süleyman; Yanık, KeramettinObjectives: Stool antigen assay has been shown to be as sensitive and specific as culture with isoenzyme analysis and to outperform microscopy for the detection of E.histolytica in endemic area. The aim of the present study is to investigate the presence of E.histolytica by direct microscopic examination and ELISA in stool samples, comparatively. Materials and methods: Between September 2010 and May 2011, a total of 975 stool samples of patients in different age groups were sent to microbiology laboratory of Kızıltepe General Hospital. Native-Lugol method and E.histolytica-specific antigen test (Adhesin Ag, Entamoeba CELISA Path) was applied to all stool samples. Results: E.histolytica/dispar cysts and/or trophozoites were observed in 21 out of 975 (2.2%) stool samples examined by native-Lugol method. In addition, E.histolyticaspecific antigen in 975 stool specimens was investigated by ELISA. E.histolytica-specific antigen was determined in 4 patients which had E.histolytica/dispar cysts and/or trophozoites at direct microscopic examination. Although at direct microscopy of 3 patients E.histolytica/dispar cysts and/or trophozoites not observed, E.histolyticaspecific antigen was found favorable. A total of 7 (0.7%) E.histolytica specific antigen was found in the patient’s stool samples. Patients with E.histolytica-specific antigen were treated. Conclusion: E.histolytica specific antigen in stool samples should be investigated to avoid unnecessary treatment.Öğe Nosocomial infections in a district hospital in Turkey.(Allied Acad, 2015) Ozer, Turkan Toka; Deveci, Ozcan; Yula, Erkan; Tekin, Alicem; Yanik, Keramettin; Durmaz, SuleymanNosocomial infections are significantly important health problems for both hospitals and patients. No data are available on nosocomial infections in South-East Anatolian region of Turkey region. This study was performed to determine the nosocomial infection rate and type in Kiziltepe State Hospital, Mardin within one year. The surveillance data of nosocomial infections in Kiziltepe State Hospital between January 1st and December 31th, 2010, was evaluated retrospectively. The epidemiological data was collected by laboratory and hospital-based active surveillance method between January and December 2010. 10,410 patients were hospitalized during this period. 27 (0.26%) hospital-acquired infections were detected. Incidence density was calculated to be 1.46. The highest rate of hospital infections (0.50%) was seen in the intensive care unit. The highest rate of infection was observed in the Thoracic Surgery Clinic (4.1%). In total, 55.5% of detected hospital-acquired infections were surgical site infections, 25.9% urinary tract infections and 11.1% were pneumonia. The frequency of nosocomial infections was found to be low in this hospital compared to other hospital infection rates reports from Turkey. The low infection rate was related with rapid patient circulation. The rate of nosocomial infection is high in intensive care unit patients, especially for surgical site infections. The results provide epidemiological information that will help to implement infection control policies in this hospital.Öğe Pediatrik bir hastada Salmonella paratyphi A'nın neden olduğu bir akut hemorajik sistit olgusu(2012) Tekin, Alicem; Yula, Erkan; Deveci, Özcan; Toka-Özer, Türkan; İnci, Melek; Karakuş, AliSalmonella türlerinin neden olduğu üriner sistem enfeksiyonu (ÜSE) oldukça nadir görülen bir klinik durumdur. Yedi yaşında erkek bir hasta; alt karın ağrısı, idrar yaparken yanma ve ağrı, bulantı ve ateş yükselmesi şikayeti ile hastanemize başvurmuştur. Fizik muayenesinde hastanın vital bulgularının normal olduğu saptanmış ancak abdominal muayene ile bilateral suprapubik hassasiyet bulunduğu belirlenmiştir. Laboratuvar tetkiklerinde; hemoglobin miktarı 12,9 g/dL, eritrosit sayısı 4,8 milyon/mm3, lökosit sayısı 11.800/mm3, trombosit sayısı 275.000/mm3, C-reaktif protein düzeyi 30,2 mg/L, serolojik olarak paratyphi A O antikoru (1/160) ve paratyphi A H antikoru (1/320) pozitifliğinin bulunduğu belirlenmiştir. İdrar mikroskobisinde ise hematüri görülmüş ve lökosit esteraz pozitif bulunmuştur. İdrar kültürü çalışılmış ve kültürden elde edilen izolat konvansiyonel yöntemlerle tanımlanmıştır. İdrar kültürü sonucu Salmonella spp. olarak bildirilmiş ve antiserumlarla yapılan ileri tanımlamalarda izolatın Salmonella paratyphi A olduğu tespit edilmiştir. Radyolojik görüntüleme sonuçları normal bulunmuştur. Hastaya S. paratyphi Anın neden olduğu hemorajik sistit tanısı konulmuş ve hasta yedi gün boyunca seftriakson tedavisi alarak tam iyileşme göstermiştir. Sonuç olarak; Salmonella türlerinin endemik olduğu bölgelerde S. paratyphi Anın akut hemorajik sistit vakalarında etken olabileceği düşünülmelidir.Öğe Pneumonic varicella in patient with inactive hepatitis B: A case report(2012) Deveci, Özcan; Tekin, Alicem; Erden, Ersin Şükrü; Toka, Türkan Özer; İnci, Melek; Yula, ErkanNadir rastlanılmasına rağmen varicella zoster virus (VZV) ilişkili pnömoni, virüsün sıklıkla yetişkinleri etkileyen en ciddi komplikasyonudur ve yüksek mortaliteyle seyreder. Bu çalışmada Hepatit B virüs taşıyıcısı 29 yaşında bir erkek hastada VZV pnömonisi tanımlanmaktadır. Hasta beş gündür devam eden halsizlik, boğaz ağrısı, ateş, öksürük ve hafif dispne şikayetleri ile başvurdu. Ayrıca ekzantematöz veziküler döküntüleri vardı. Döküntüler saçlı deriyi de kapsayacak şekilde tüm vücuda yayılmıştı. Fakat hastanın ateşi yoktu ve vital bulgular normaldi. Deri muayenesi ile tüm vücutta papüloveziküllü yaygın polimorfik döküntü ve kabuklu lezyonlar görüldü. Serolojik bulgular, VZV IgM pozitif, VZV IgG pozitif ve HBsAg pozitif idi. Göğüs radyografisinde bilateral pnömonik infiltrasyonlar görüldü. Hastaya valasiklovir ve klaritromisin verildi. Deri lezyonları on gün sonra kayboldu ve hasta tam olarak iyileşti. Sonuç olarak yetişkin hastalarda nadiren oluşan VZV pnömonisinin erken tanısı ve antivirallerle etkin tedavisi ciddi komplikasyonların gelişmesini önleyebilir.Öğe Prognostic significance of transforming growth factor-beta-1 in chronic hepatitis C virus infection(Academic Journals, 2012) Deveci, Ozcan; Agalar, Canan; Demirdal, Tuna; Demirturk, Nese; Yula, Erkan; Tekin, Alicem; Kaygusuz, SedatInterferon treatment in hepatitis C virus (HCV) infection is expensive and has various adverse effects. Some markers may help in making decision to stop or maintain the treatment. The aim of this study was to evaluate the effectiveness of serum transforming growth factor beta-1 (TGF-beta 1) in assessing outcome of interferon treatment in patients with HCV infection. Twelve patients with chronic HCV infections included in the study as treatment group [Treatment group: anti-HCV (+), HCV RNA (+)] and 12 patients with anti-HCV positive, HCV-RNA negative and normal liver function tests included as control group. All patients in the treatment group were administered with peginterferon and ribavirin for 24 weeks. HCV-RNA levels were determined by realtime-PCR and TGF-beta 1 levels were measured with ELISA methods, at the beginning and 24th week of the treatment. Mann-Whitney U Test and Wilcoxon Test were used to compare variables within and between groups. Median age and male/female ratios were 46 years and 5/7, and 45 years and 3/9 for treatment groups and control group, respectively. Although no difference was found in TGF-beta 1 levels at the beginning of the treatment between groups (p>0.05), significantly decreased TGF-beta 1 levels were observed following 24 weeks of interferon treatment in treatment group (p=0.015). Despite limited number of patients, our data suggested that, TGF-beta 1 levels may be used as a prognostic marker for effectiveness of interferon treatment in patients with hepatitis C virus infection.Öğe Üriner sistem infeksiyonlarından izole edilen Escherichia coli suşlarına fosfomisin trometamolün ve bazı antibiyotiklerin in-vitro etkinliği(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2011) Deveci, Özcan; Yula, Erkan; Özer, Türkan Toka; Tekin, AlicemAmaç: Son yıllarda ülkemizde ve dünyada üropatojen E.coli suşlarında üriner sistem infeksiyonu tedavisinde sık kullanılan antibiyotiklere karşı duyarlılıkta azalma görülmektedir. Direnç nedeniyle tedavi yetersizliği ve ampirik tedavinin değiştirilmesi ihtiyacı, reçete maliyetlerinde artış, hastanede kalma süresinde uzama, sosyal maliyet, morbidite ve mortalitede artış ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada, üriner sistem infeksiyon etkeni olan E.coli’nin bazı antibiyotiklere ve fosfomisine olan duyarlılığının araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve yöntem: Kızıltepe Devlet Hastanesi Merkez laboratuarına Ağustos 2010-Aralık 2010 tarihleri arasında polikliniklerden gelen idrar örneklerinden izole edilen E.coli izolatları çalışmaya alınmıştır. Bu izolatlar idrar mikroskobisinde 10/mm3 lökositi olup üriner sistem infeksiyonu düşündüğümüz hastaların idrar kültürlerinden elde edilmiştir. Bu çalışmada üropatojen E.coli infeksiyonlarında FOT (fosfomisin), CIP (Siprofloksasin), IP (İmipenem), TZP (Piperasilin-Tazobactam), CAZ (Ceftazidim)’in duyarlılıklarına bakılmıştır. Antibiotik duyarlılıkları CLSI (Clinical Laboratory Standards Institute) önerileri doğrultusunda Kirby-Bauer disk difüzyon yöntemi ile değerlendirilmiştir. Kontrol suşu olarak E.coli ATCC 25922 kullanılmıştır. Bulgular: Ağustos 2010-Aralık 2010 tarihleri arasında incelenen idrar örneklerinden izole edilen E.coli suşlarının hepsi fosfomisine duyarlı bulunmuştur. Siprofloksasine, İmipenem, Piperasilin-Tazobaktam, Seftazidime karşı direnç oranları sırasıyla; %33,3, %49,1, %36,8, %45,6 olarak belirlenmiştir. Sonuç: Toplum kökenli üriner sistem infeksiyonlarında fosfomisin; yüksek düzey duyarlılık oranları nedeni ile non-komplike üriner sistem enfeksiyonlarında tercih edilebilir bir antimikrobiyal ajandır.