Yazar "Yayla, Murat" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 28
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Acil peripartum histerektomi(2004) Ölmez, Gönül; Yalınkaya, Ömer; Hakverdi, Ali Ulvi; Yalınkaya, Ahmet; Yayla, MuratAmaç: Obstetrik komplikasyonlar nedeniyle acil peripartum histerektomi uygulanan olguların analizini yapmaktır. Yöntem: Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğinde Ocak 1995 ile Aralık 2000 tarihleri arasında obstetrik nedenlerle acil histerektomi uygulanan 35 olgunun demografik özellikleri, insidansı, ilişkili olduğu risk faktörleri, histerektomi endikasyonları, gelişen komplikasyonlar, maternal morbidite ve mortaliteleri retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Altı yıl içinde toplam 8494 doğum gerçekleşmiş ve 35 olguya çeşitli obstetrik nedenlerle acil histerektomi uygulanmıştır. Acil peripartum histerektomi insidansı binde 4 bulundu. Olguların 32’sine (%91.42) subtotal ve 3’üne de (%8.58) total abdominal histerektomi yapılmıştır. Acil histerektomi uygulanan olgularda ortalama yaş 32.77±6.96 (21-46), gravida 7.09±3.37 (2-16), parite 6.09±3.03 (1-12), gebelik haftası 34.00±6.60 (18-40) olarak bulundu. Histerektomi olguların 15’inde (%42.85) vajinal, 20’si (%57.15) sezaryen ile doğumu takiben yapılmıştır. Acil peripartum histerektomi endikasyonları: uterin atoni kanaması (%51.42), uterus rüptürü (%14.28), pelviperitonit ve akut batın (%14.28), plasenta akreata veya inkreata (%11.42), plasenta previa totalis (%2.85), myoma uteri (%2.85) ve serviks kanseri (%2.85)’dir. Toplam (%34.28) olguda dissemine intravaskuler koagulopati (DIC), iki olguda üreter, bir olguda da mesane yaralanması gelişmiştir. Dokuz olguya bilateral hipogastrik arter ligasyonu, üç olguya (%8.57) postoperatif intraabdominal hemoraji nedeniyle relaparotomi uygulanmıştır. Tüm olgulara ortalama 4.85±1.98 (1-12) ünite kan ürünü verilmiştir. Acil histerektomi uygulanan olgularda iki maternal mortalite saptanmış, olguların ortalama hastanede kalış süresi 12±9.58 (3-42) gün olarak belirlenmiştir. Sonuç: Çalışmamızda, acil histerektomi en sık postpartum uterin atoni kanaması nedeniyle uygulanmıştır. Ayrıca, bir obstetrisyenin dikkatli olmasını gerektiren uterin rüptür, pelviperitonit ve anormal plasentasyon da önemli risk faktörleridir.Öğe Bölgemiz gebelerinde triple test ile prenatal tarama sonuçları ve sitogenetik değerlendirilmeleri(Perinatal Tıp Vakfı, 2004) Kaya, Halil; Çerçi, Sevim Süreyya; Kömek, Halil; Yayla, Murat; Alp, M. Nail; Oral, Diclehan; Budak, TurgayAmaç: Doğurganlık oranının yüksek olduğu ve ileri yaş gebeliklerin sık görüldüğü bölgemizde, triple test ile ilgili yanlış pozitifliği, yaş dağılımını ve kromozom anomalilerini öngörme durumunu belirlemektir. Yöntem: Bu amaçla 1841 gebede Radio Immun Assay yöntemiyle triple test çalışılmıştır. Gebelerden alınan serum örneklerinde total human koryonik gonadotropin, alfa feto-protein ve ankonjuge estriol değerleri tespit edilerek ticari olarak oluşturulmuş bilgisayar programında hastaya ait diğer veriler ile birlikte analiz edilmiş ve klasik eşik değerlere göre riskler belirlenmiştir. Bulgular: Tarama yapılan popülasyonun yaş aralığı 17-47 arasında değişmekte olup, 35 yaş ve üzerindeki gebe oranı %17,60'tır. Gebelerin 106'sı (%5,75) Down sendromu, yedisi (%0,38) Trizomi 18 yönünden pozitif olup genel test pozitifliği %6,13'tür. Down sendromu ve Trizomi 18 riski pozitif olan 113 gebeden 44'ü (%38,94) amniyosentez / kordosentez sonrası sitogenetik olarak değerlendirilmiş ve iki olguda Down sendromu, bir olguda trizomi 18, bir olguda da 47,XXX saptanmıştır. Down sendromu için pozitif prediktif değer %5.13 bulundu. İnvaziv girişim için yanlızca yaş sınırı kriter alınsaydı girişim önerisinin %65 daha yüksek olacağı belirlendi. Triple testin bu gereksinimi azalttığı bulundu. Sonuç: Triple testteki yanlış pozitiflik ve kromozom anomalilerini öngörme oranımız literatür ile uyumlu bulunmuştur. Doğurganlık ve geç gebelik oranının yüksek olduğu bölgemizde ekonomik şartlar da gözönüne alındığında invazif test sayısını azaltmak amacı ile tarama testlerine öncelik verilmesi ve genç yaştaki gebelere de bu testlerin önerilmesi yerinde olacaktır.Öğe Çoğul gebeliklerin retrospektif analizi(2005) Akdeniz, Nurten; Özcan, Yılmaz; Erdemoğlu, Mahmut; Yalınkaya, Ahmet; Yayla, MuratAmaç: Kliniğimizde doğumu gerçekleşen çoğul gebelik olgularının retrospektif analizini yapmaktır.Yöntem: Kliniğimizde Ocak 1999 ile Aralık 2004 yılları arasında doğumu gerçekleşen toplam 283 çoğul gebelik olgusu retrospektif olarak incelendi. Olguların yaşı, paritesi ve koryonisite durumları, doğum anındaki gebelik haftaları, fetusların prezantasyon şekilleri, doğum şekilleri, doğum ağırlıkları belirlendi. Olgularda konjenital anomali oranı, sezaryen endikasyonları, perinatal morbidite ve mortalite oranları incelendi. İstatistiksel değerlendirme SSPS 10.0 S paket programı ile yapıldı.Bulgular: Kliniğimizde 7674 doğum gerçekleşmiştir. Tüm doğumlar içerisinden 261 (%3.4) ikiz ve 22 (%0.29) üçüz çoğul gebelik olgusu saptandı. Çoğul gebeliklerin 261'ini (%92.2) ikiz gebeliklerin oluşturduğu saptandı. İkiz olgularının %69.3'ü dikoryonik, %30.7'sinin monokoryonik olduğu saptandı. İkiz gebeliklerin %62.1'si ve üçüz gebeliklerin %68.2'si sezaryen ile doğum yapmıştır. İkiz gebeliklerin %23'ünde erken doğum eylemi, %15.7'sinde preeklampsi üçüz gebeliklerde ise %30'unda erken doğum eylemi, %8'inde preeklampsi saptandı. Konjenital anomali oranı %3.6 olarak saptandı.Sonuç: Son yıllarda yardımcı üreme tekniklerinin yaygınlaşması ile birlikte artan çoğul gebelikler beraberinde maternal ve fetal morbidite ve mortaliteye neden olmaktadır. Bu nedenle yardımcı üreme teknikleri ile uğraşan profesyoneller çoğul gebelikleri engellemelidirler.Öğe Diabetes mellitus in pregnancy and perinatal outcome(2000) Bayhan, Gökhan; Yalınkaya, Ahmet; Erden, Ali Ceylan; Yayla, Murat; Bahceci, Mithat[Abstract Not Available]Öğe Dicle Üniversitesinde 20 yıllık sezaryen oranı ve endikasyonları(2003) Yalınkaya, Ahmet; Bayhan, Gökhan; Kale, Ahmet; Yayla, MuratAmaç: Kliniğimizde 20 yılda gerçekleştirilen sezaryen doğumların endikasyonlarını, yıllara göre dağılımını ve tüm doğumlara oranını analiz etmektir. Çalışmanın Yapıldığı Yer: Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Diyarbakır Materyal ve Metod: Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğinde l Ocak 1983 ile 31 Aralık 2002 yılları arasında gerçekleştirilen 19390 doğumdan, 6124 sezaryen olgusu retrospektif olarak incelendi. Bunların yıllara göre dağılımı, gerçekleşen tüm doğumlara oranı ve endikasyonları irdelendi. Bulgular: Yıllara göre yıllık toplam doğum sayısı 573 ile 1655, sezaryen oranı ise %17.22 ile %50.39 arasında değişmektedir. Sezaryen oranlarının ilerleyen yıllar ile gittikçe arttığı gözlendi. Eski sezaryen, elektif sezaryen ve fetal distres en fazla artış gösteren endikasyonlardır (p < 0.001). Eski sezaryen oranı 1994 yılına kadar %20'nin altında iken, 1995 yılından itibaren artarak, 2002 yılında %30.18'e kadar çıkmıştır. Aynı şekilde elektif sezaryen oranı %1.63'ten %14.01'e, fetal distres %5.89'dan %15.86'ya çıkmıştır. Baş pelvis uygunsuzluğu, dekolman plasenta ve plasenta previa sezaryen endikasyonları içindeki oranı zamanla azalmıştır (p < 0.001). Sonuç: Kliniğimizde sezaryen oranında yıllara paralel bir artış gözlenmektedir. Son yıllarda tekrarlayan sezaryen oranının artması, antenatal tanı tekniklerinin yaygın kullanımı, gebelerin ve hekimlerin çeşitli nedenlerle elektif sezaryene eğilim göstermeleri gibi nedenler sezaryen oranını arttırmıştır.Öğe Eklampsi ve fetal prognoz: 185 olgunun değerlendirilmesi(1998) Elbey, Mehmet; Erden, A. Ceylan; Bayhan, Gökhan; Yayla, MuratAmaç: On yıllık süre içinde saptanan eklampsi olgularındaki perinatal mortalitenin değerlendirilmesi. Çalışmanın yapıldığı yer: Dicle Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği, Diyarbakır Materyal ve Metod: 1986-1995 yılları arasında tedavi edilen 185 eklampsi olgusunun klinik ve laboratuvar bulguları ile perinatal sonuçları karşılaştırıldı. Bulgular: Yenidoğan ağırlığı 2000g'ın altında olan, 30. gebelik haftasından önce ve özellikle, karaciğer va böbrek fonksiyonları bozuk olan olgularda perinatal mortalite istatistiksel olarak anlamlı oranda yüksekti. İnceleme grubunda toplam perinatal mortalite412 bulundu. Perinatal ölümlerin %61.2' sinin antenatal dönemde oluştuğu belirlendi. Sonuç: İncelediğimiz eklampsi serisinde prematürite ve maternal organ tutulumunun fetal prognozu yakından etkilediğini saptadık.Öğe Elektif jinekolojik operasyonlarda otolog kan transfüzyonları: Klinik ön çalışma(1997) Hakverdi, Ali Ulvi; Erden, Ali Ceylan; Taner, Cüneyt E.; Demiroğlu, Semih; Yayla, MuratBir donör-hastadan alman kanın daha sonra tekrar hastanın kendisine verilmesi olarak tanımlanan otolog kan transfiizyonunun elektifjinekolojik operasyonlarda uygulanabilirliği araştırıldı. Toplam 248 hastadan, sağlık durumu uygun olan (hematokrit değeri >%35, ağırlık >50 kg ve 18-55 yaşlar arasında) 92'sine (%37) otolog kan transfüzyonu teklif edildi. Bu olgulardan 59'u (%64) çalışma programına alındı. Olgulardan 350-400cc (I ünite) kan alındı ve operasyona kadar 6-15 gün süreyle günde 300 mg ferrous sulfate verildi. Toplam 55 olguda otolog kan transfüzyonu programı tamamlandı. Otolog kan alınması esnasında %7 oranında geçici hipotansiyon ve baş ağrısı gibi yan etkiler görüldü. Başlangıç, preoperatif ve postoperatif ortalama hematokrit değerleri sırasıyla %39.66, %37.18 ve %35.82 bulundu. Olgularımız ortalama 8.25gün sonra operasyona alındı. Alman kanların %29'u tekrar aynı hastalara verildi. Otolog retransfüzyona ilaveten %1.8 oranında homolog kan transfüzyonu yapıldı. Olgular postoperatif ortalama 5.78 günde taburcu edildi. Otolog alman kanların %71 'i diğer acil ve elektif olgularda homolog transfüzyon için kullanıldı. Elektifjinekolojik cerrahi girişimlerde uygulanan otolog kan transfüzyonlan, hastaları alloimmün reaksiyonlardan ve infeksiyöz hastalıklardan korumaktadır. Bu uygulamanın ülkemiz için bir problem olan kan temini konusunda kolaylık sağlayacağını düşünmekteyiz.Öğe Elektif sezaryenlerde genel ve spinal anestezinin anne ve yenidoğan kortizol düzeylerine etkisi(2006) Kale, Ahmet; Kale, Ebru; Canoruç, Naime; Erdemoğlu, Mahmut; Akdeniz, Nurten; Yayla, MuratAmaç: Elektif sezaryen nedeniyle spinal yada genel anestezi yapılan gebelerin, maternal ve yenidoğan kortizol seviyelerini ölçmek.Yöntem: Elektif sezaryen yapılacak gebeler rastgele olarak genel (n=32, Grup 1) ve spinal anestezi (n=39, Grup 2) şeklinde iki gruba ayrıldı. Maternal kortizol seviyeleri sezaryen operasyonun 5.dakikasında ve yenidoğan kord kanı kortizol seviyeleri doğumun 5.dakikasında alındı. İstatistiksel analizde student-t ve Pearson correlation coefficient testi kullanıldı. p<0.05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.Bulgular: Maternal kortizol seviyeleri genel anestezi alan grupta (14.20± 2.45 µg/dl) spinal anestezi alan gruba (8.90± 2.18 µg/dl) göre daha yüksekti (p<0.001). Yenidoğan kord kanı kortizol seviyeleri genel anestezi alan grupta (12.88± 5.06 µg/dl) spinal anestezi alan gruba göre daha yüksekti (6.74± 2.61 µg/dl) (p<0.001). Genel ve spinal anestezi alan grupta maternal ve yenidoğan kortizol seviyeleri arasında pozitif korelasyon saptanmadı (p<.05).Sonuç: Spinal anestezi grubunda anne ve yenidoğan kortizol seviyelerini, genel anestezi grubuna göre daha düşük bulduk. Elektif sezaryen ile doğumlarda spinal anestezi anne ve bebeği daha az strese maruz bıraktığı için genel anesteziye göre daha çok tercih edilebilecek bir metod olarak düşünülenilir.Öğe Etik kurul kararıyla gebelikte tahliye edilen 126 olgunun geriye yönelik değerlendirilmesi(2005) Akdeniz, Nurten; Kale, Ahmet; Yalınkaya, Ahmet; Yayla, Murat; Erdemoğlu, MahmutAmaç: Tıbbi tahliye etik kurul kararlarının, endikasyonlara ve işlemin yapıldığı gebelik haftasına göre değerlendirilmesi. Yöntem: Dört yıllık süre içinde hekimlerince gebelik tahliyesi etik kuruluna yönlendirilen 131 hasta içinden, gebeliği veya fetusu sonlandırılan 126'sı, klinik bulgular, uygulama endikasyonları ve gebelik haftası yönlerinden etik kurul kayıtları temel alınarak retrospektif olarak değerlendirildi. Gebelik haftaları 5-10, 11-24, 25-28 ve 28 üzeri olarak gruplandırıldı. istatistiklerde ANOVA ve Ki-kare testleri kullanıldı. Bulgular: Kurula yönlendirilen olguların %6.87'sinde gebelik sonlandırması isteği uygun görülmemiş, bunların ikiz olan dördünde selektif fetosid ile gebeliğin devamı sağlanmıştı. Sonlandırılan diğer 122 olgu tek gebelikti. Olgular ortalama 19.09±7.05 haftada sonlandırılmıştı. Olguların %66'sında (n:84) tahliye endikasyonu fetal, %33'ünde (n:42) ise maternal nedenlerden kaynaklanmaktaydı. Fetal nedenler içinde merkezi sinir sistemi (%41) ve kromozom anomalileri (%14) önde gelirken, tahliyeler en sık 11-24. gebelik hafta aralığında uygulanmıştı (p<0.001). Anneye ait nedenler içinde anne hastalıkları (%61) ve teratojen ilaç kullanımı (%33) önde gelirken tahliyeler en sık 5-24. gebelik haftaları arasında uygulanmıştı. Sonuç: Kliniğimizde gebelik veya fetus sonlandırmaları daha çok fetal nedenler ile, ortalama olarak gebeliğin 19. haftasında yapılmıştır. Sonlandırma taleplerinin yaklaşık %7'si uygun görülmemiştir, ikizlerden birinde anomali saptanan olgularda gebelik sonlandırması yapılmamış, fetosid tercih edilmiştir. Anneye ait nedenler ile sonlandırma işleminin fetal yaşam sınırından önceki dönemde, fetusa ait nedenlerin ise genelde ikinci trimesterde yapıldığı gözlenmiştir.Öğe Fetal anomalilerde Beta-2 Mikroglobulin düzeyleri ve pre·postnatal ultrasonografi ile tanı ve takip(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2019) Basuguy, Erol; Önen, Abdurrahman; Yalınkaya, Ahmet; Yayla, MuratAmaç: Son yıllarda fetal anomalilerin prenatal tanı ve takibinde önemli ilerlemeler olmuştur . Çalışmamızda, fetal anomalilerin tanı ve takibinde ultrasonografi ve serum beta-2 mikroglobulin düzeyinin rolünü araştırdık. Yöntemler: Fetal anomali nedeniyle hastanemizde takip edilen 29 olgu çalışmaya alındı. Gebelere önce ultrasonografi yapıldı. Daha sonra, kordosentez ile fetal kan alınarak beta-2 mikroglobulin düzeyi ölçüldü. Karyotip tayini yapıldı. Postnatal fizik muayene ve ultrasonografi sonuçları ve bazı olgularda postnatal beta-2 mikroglobulin düzeyleri olguların antenatal tanıları ve serum beta-2 mikroglobulin düzeyleri ile karşılaştırıldı. Bulgular : Fetal anomalisi olan toplam 29 olgu prospektif olarak değerlendirildi. En çok multisistem anomalisi ve daha az sıklıkta üriner sistem, santral sinir sistemi ve gastrointestinal sistem anomalileri gözlendi. Fetal serum beta-2 mikroglobulin düzeyi olguların %76,5'inde 3 mg/dl'nin üzerinde tespit edildi. Postnatal ultrasonografi ve fizik muayenede olguların 8'inde herhangi bir anomaliye rastlanmadı. Kordosentez yöntemi ile alınan fetal kanda bakılan karyotiplemede 4 (%14) fetusta kromozomal anomali saptandı. Kromozomal anomalili fetusların %50'sinin anne yaşı 35 yılın üzerinde idi. Sonuçlar: Çalışmamızda, antenatal ultrasonografinin fetal anomalileri saptamadaki duyarlılığı %72 idi. Fetal serum beta-2 düzeyi fetal anomalili olguların %76'sında yüksek saptandı. Sonuç olarak, gebelikte belirli aralıklarla prenatal ultrasonografik incelemenin ve anomalili veya anomali şüphesi olan olgularda serum fetal beta-2 mikroglobulin düzeyinin ölçümü prenatal tanı ve takipte faydalı olabilir. Ancak, serum beta-2 mikroglobulin düzeyinin daha homojen bir anomali grubunda çalışılması daha objektif sonuçlar verecektir.Öğe Fetal anomalilerde otopsi bulguları(2004) Önen, Abdurrahman; Kılınç, Nihal; Yayla, MuratAmaç: Fetal malformasyon olgularının otopsi sonuçlarını değerlendirmek. Yöntem: 1998-2002 yılları arasında otopsi yapılan 147 fetal ve neonatal ölüm olgusundan fetal anomali saptanan 44 olgu retrospektif olarak değerlendirildi. Olgular, anne yaşı, gebelik haftası, fetus ağırlığı, cinsiyet, klinik tanı ve patolojik tanılarına göre gruplandırıldı. Makroskopik ve mikroskopik değerlendirme sonucunda otopsi tanısı belirlendi. Otopsi bulgularına göre fetal anomalili olgular anne yaş aralığı, doğum haftası, doğum ağırlıkları ve sık görülen patolojilere göre gruplandırılıp irdelendi.Bulgular: Toplam 147 otopsi olgusunun 44’ünde (%30) fetal anomali saptandı. Olguların 19’u kız, 25’i erkek idi. En sık tespit edilen anomaliler, genitoüriner sistem (%12.2), iskelet sistemi (%10.2) ve santral sinir sistemi (%8.1) ile ilgili idi. Fetal anomalili olguların, anne yaş ortalaması 25.7±4.8 yıl (19-40 yıl), ortalama gebelik haftası 28.1±6.34 hafta (15-39 hafta) idi. Çalışmamızda, genç annelerde genitoüriner sistem ve iskelet sistemi patolojileri daha sık olarak saptanırken, ileri yaş grubundaki annelerde daha çok genitoüriner sistem ve santral sinir sistemi patolojileri tespit edildi. Sonuç: Doğumsal anomaliler perinatal dönemdeki ölümlerin önemli bir nedenidir. Perinatal otopsi ölü doğum, neonatal ölüm veya doğum komplikasyonu sonucu görülen ölümlerin sebebini ve hastalığın tekrarlama riskini belirlemede ve sonraki gebeliklerin takibinde önemli bir tanı yöntemidir. Bu konuda, perinatoloji, genetik, neonatoloji, çocuk cerrahisi ve patoloji klinikleri arasında multidisipliner bir yaklaşım ile fetal anomalilerin doğru tanısı ve daha başarılı tedavisi mümkün olabilir.Öğe İkinci trimester amniotik sıvı tiroid hormon düzeyleri ile gestasyonel hafta arasındaki ilişki(2006) Kale, Ahmet; Akdeniz, Nurten; Yakınkaya, Ahmet; Yayla, Murat; Kale, EbruAmaç : Amniosentez uygulanan gebelerin amnion mayilerindeki tiroid hormon düzeylerini ölçmek ve bu değerlerin gestasyonel hafta ile olan ilişkisini değerlendirmek. Yöntem : Çalışmaya,Mayıs 2004 ile Mayıs 2005 tarihleri arasında prenatal tanı amacıyla,kliniğimizde amniosentez yapılan toplam 125 gebe dahil edildi.Tiroid hormon analizleri,1ml amnion sıvısında,Roche E170 Modular analytics (Hitachi,Japan) cihazı ile,Roche marka ticari kit kullanılarak gerçekleştirildi.Veriler,istatistiksel olarak One-Way Anova testi kullanılarak karşılaştırıldı,p<0.05 değeri istatistiksel anlamlı olarak kabul edildi.Bulgular : Çalışmaya alınan hastaların ortalama yaşı,34.5 ± 5.6 (21-40) yıl idi.Amniosentez uygulanan olguların ortalama gebelik haftası,17.88 ± 1.58 (16-20) olarak bulundu.Tüm hastalarn amniosentez sonucu normal karyotip olarak tesbit edildi.Olguların amnion sıvısındaki total T4 ve serbest tiroksin (fT4) seviyeleri,gestasyonel hafta artıkça progresif olarak artış gösterdi(p<0.001).Buna karşılık total T4 , serbest triiodotronin (fT4) ve TSH seviyeleri gestasyonel hafta ile birlikte progresif olarak artış göstermedi(p>0.05).Sonuç : Amnion sıvısındaki tiroksin (T4) hormonun miktarının,T3 ve TSH’a göre daha fazla olduğunu bulduk ve bu hormona olan ihtiyacın gebelik haftası arttıkça belirginleştiğini düşünüyoruz.Öğe An investigation for some vaginitis and sexually transmitted disease pathogens among prostitutes in diyarbakır(1998) Gül, Kadri; Yayla, Murat; Elçi, Saffet; Atmaca, SelahattinAmaç: Bu çalışmada hayat kadınlarında vajiıüt ve cinsel temasla bulaşan hastalık etkeni olabilecek bazı potansiyel patojenlerin prevalansını belirlemeye çalıştık. Çalışmanın Yapıldığı Yer: Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalları, Eğitim Fakültesi Biyoloji Anabilim Dalı. Materyal ve Metod: Diyarbakır ili genelevindeki 72 hayat kadını rutin kontroller sırasında Gardnerella vaginalis, Candida türleri, B Grubu streptoklar ve Neisseria gonorrhoea yönünden incelendi. Kontrol grubu olarak, tek eşli olan 30 sağlıklı kadından alınan vaginal örnekler hazırlandı. Spekülumun, posterior fornikse doğru sokulmasından sonra her hastadan 3 sürüntü örneği alındı. Sürüntülerden ikisi uygun besiyerlerine ekim işlemlerinde kullanıldı. Bu besiyerleri kanlı ağar, çukulata agar, EMB (Eozin methylen blue) Saboııraund dekslrose agar ve insan kanlı HBT ağardı. Ekim yapılan plaklar hızlı bir şekilde laboratuvara nakledildi. Üçüncü sürüntü örneği ise direk mikroskobik incelemede gram ve giemsa boyama yöntemleri için kullanıldı. İstatistiksel değerlendirmeler student's t testi ile yapıldı. Bulgular: Genelevde çalışan kadınlardan alınan 72 örnekten 29'ıındu (%40.2) potansiyel patojen mikroorganizma saptandı. En sık olarak Gardnerella vaginalis (%19.4) ve sırasıyla Candida türleri (%13.9) ve Group-B-Streptococci (%13.9) varlığı belirlendi. Kontrol grubun-da Gardnerella vaginalis ve B Grubu slrcploklar izole edilmezken, 1 olguda Trichomonas vaginalis ve 2 olguda Candida türleri bulundu (p<0.01).Öğe Kliniğimizde 1995-1999 yılları arasında yapılan sezaryenlerin ve sezaryen esnasında yapılan diğer operasyonların değerlendirilmesi(2000) Bayhan, Gökhan; Yalınkaya, Ahmet; Yalınkaya, Ömer; Yayla, Murat; Erden, Ali C.AMAÇ: Kliniğimizde yapılan sezaryenlerin retrospektif analizini yapmak YÖNTEM: 1995-1999 yılları arasında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğinde gerçekleştirilen 5128 doğumdaki 1528 sezaryen olgusu retrospektif olarak değerlendirildi. Bu çalışmada sezaryen endikasyonları, birlikte yapılan operasyonlar, maternal mortalite oranları gözden geçirildi. BULGULAR VE SONUÇ: Sezaryen oranı % 29.79 olarak bulundu. Sezaryen endikasyonlarına göre dağılım incelendiğinde, eski sezaryen ortalama % 28.66 oranı ile ilk sırayı aldığı ve bunu ortalama % 16.29 oranı ile fetal distresin izlediği tespit edildi. Sezaryen sırasında yapılan operasyonlar içinde % 88.10 ile tüp ligasyonu, % 5.28 ile rüptür ya da atoni nedeniyle yapılan histerektomi operasyonu ilk sıralarda yer aldığı gözlendi. Sezaryen sırasındaki maternal mortalite oranımız % 0.46 olarak bulundu. Bunların daha çok sekonder sebepler nedeniyle gerçekleştiği tespit edildi.Öğe Kırk yaş ve üzeri gebeliklerin on yıllık retrospektif analizi(2004) Kale, Ahmet; Karaman, Osman; Bayhan, Gökhan; Özçelik, Serap; Yayla, MuratAmaç: Anne ve fetüs için yüksek riskli kabul edilen 40 yaş ve üzeri gebelikleri analiz etmek ve klinik özelliklerini aynı zaman dilimi içinde kontrol grubu olarak alınan 35-39 yaş gebelikleri ile karşılaştırmak.Yöntem: Ocak 1994-Ocak 2004 tarihleri arasında 500 g veya 22 hafta üzerinde doğum yapan 13431 gebeden 40 yaş ve üzerindekiler (n:640, çalışma grubu) retrospektif olarak incelendi ve aynı dönemde doğum yapan 35-39 yaş arası (n:640, kontrol grubu) gebelikler ile doğum şekli, doğum ağırlığı, Apgar skoru, perinatal mortalite, gebelik haftası, parite, fetal anomali, perinatal mortalite, yatış tanısı (preeklampsi, diabetes mellitus, preterm eylem, erken membran rüptürü, plasenta previa, dekolman plasenta) yönlerinden karşılaştırıldı. Bulgular: Tüm doğumlar içerisinde 40 yaş ve üzerindeki gebelikler %4.76 oranında görüldü. Çalışma grubunun ortalama yaşı 42.01±2.42 olup; multiparite %95, ortalalama gravida 9.17±2.42, parite 7.39±2.34 olarak bulundu. Kontrol grubunun ortalama yaşı 37.05±1.98, multiparite %92, ortalama gravida 8.98±1.91, parite 7.15±2.12 olarak tespit edildi. İki grup arasında gebelik haftası ortalamaları açısından istatistiksel olarak fark yoktu (p>0.05). 40 yaş ve üzeri gebeliklerde eski sezaryene bağlı sezaryen doğum oranı % 46.09 ile ilk sıradaydı. Kontrol grubunda ise fetal distrese bağlı sezaryen doğum oranı %37.32 ile ilk sıradaydı İki grup arasında ortalama doğum ağırlığı, düşük doğum ağırlığı ve çok düşük doğum ağırlıklı bebek doğumu, 1. ve 5. dakika Apgar skoru ile perinatal mortalite ve fetal anomali oranları açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu (p>0.05). Çalışma grubunda diyabet, preeklampsi, eklampsi, kronik hipertansiyon, dekolman plasenta, plasenta previa daha fazla görülürken (p<0.05), kontrol grubunda erken membran rüptürü, preterm eylem daha fazla idi (p<0.05). Sonuç: Aile planlamasına katılımın yetersiz oluşu nedeniyle ileri yaş gebeliklerine bölgemizde doğal üreme sürecinin son dönemlerine kadar rastlanmaktadır. Kırk yaş ve üzerindeki gebeliklerde dekolman ve plasenta previa gibi komplikasyonlar ile diabetes mellitus ve hipertansiyon gibi maternal hastalıklar daha sık görülmüştür. Kırk yaş ve üzerindeki gebeliklerin hastane ortamında doğuma teşvik edilmeleri alınabilecek en iyi ikincil önlem gibi görünmektedir.Öğe On yıllık 660 ölü doğum olgusunun retrospektif analizi(2005) Akdeniz, Nurten; Erdemoğlu, Mahmut; Kale, Ahmet; Yalınkaya, Ahmet; Yayla, MuratAmaç: Kliniğimizde on yıllık sürede ölü doğum yapan 660 olguyu retrospektif olarak değerlendirmek. Yöntem: Kliniğimizde 10 yıllık sürede gerçekleşen 660 ölü doğum olgusu (grup 1) retrospektif olarak incelendi. Olgular anne yaşı, paritesi, prepartum tahmini gebelik haftası, yenidoğan ağırlığı, normal vajinal ve abdominal doğum oranı, sezaryen endikasyonları, fetal anomaliler, maternal hastalıklar yönünden değerlendirildi ve olgular canlı doğum yapan random olarak seçilen 660 gebe (grup 2, kontrol grubu) ile karşılaştırıldı. Sonuçlar: On yıllık sürede ölü doğum oranı %4.91 bulundu. Olguların %73.63'ü multipar, prepartum tahmini gebelik haftası 33.8±3.9 olarak bulundu ve %25.75'inin sezaryen ile doğum yaptığı belirlendi. Gebelikte görülen tüm hipertansif hastalıklar %33.78, gestasyonel diabetes mellitus %1.0 ve tip 2 diabetes mellitus %0.3 oranında bulundu. Ölü doğan fetusların %12.12'sinde fetal malformasyon saptandı. Gebeliğin indüklediği hipertansiyon grup 1 olgularında %33.78, grup 2'de %13.1 olarak bulundu (p<0.001). Sezaryen oranı grup 1'de %25.7, grup 2'de %46.21 olarak bulundu (p<0.001). Grup 1 olgularının %25.75'inin doğumunun sezaryen ile gerçekleştiği ve en sık sezaryen endikasyonunun dekolman plasenta (%12.87) olduğu saptandı. Ortalama yenidoğan ağırlığı grup 1'de 2121±1200g, grup 2'de 2828 ±979g olarak belirlendi (p<0.001). Tartışma: Çalışmamızda sık görülen ölü doğum nedenleri gebelikte görülen hipertansif hastalıklar , fetal anomaliler ve dekolman plasenta olarak saptanmıştır. Ölü doğum oranımız literatürden yüksek bulundu. Bölgemizde doğum oranımızın ve gebelik süresince düzenli takip altında olmayan gebelerin yüksekliği ve yüksek riskli olarak saptanan gebeliklere hizmet verecek merkezlerin yetersizliği ya da mevcut merkezlerin eksik tedavisi oranımızın yüksekliğini açıklamaktadır. Sonuç: Birincil ve ikincil merkezlerde antenatal bakım hizmetlerinin arttırılması ölü doğum oranını azaltabilir.Öğe Patau sendromu (trizomi 13): Otopsi olgusu(2005) Orhan, Diclehan; Kılınç, Nihat; Demir, Bülent; Yayla, MuratAmaç: Patau sendromu 12.000-29.000 canlı doğumda bir görülmektedir ve ileri anne yaşı ile risk artmaktadır. Olgu: 40 yaşındaki annenin yapılan uitrasonografisinde, hipoteiorizm, basık burun, holoprozensefali, yarık damak ve yarık dudak tespit edildi. Fetusun otopsi incelemesinde holoprozensefali, multikistik böbrek, yarık damak ve yarık dudak saptanmıştır.Öğe Plasenta previa: Obstetrik risk faktörleri ve perinatal sonuçlar(2004) Yıldırım, Zinet; Akdeniz, Nurten; Akay, Hatice; Yayla, Murat; Yalınkaya, AhmetAmaç: Plasenta previa olgularında insidansı, obstetrik risk faktörlerini ve perinatal sonuçları değerlendirmektir. Yöntem: Kliniğimizde Haziran 2001-Haziran 2004 tarihleri arasında doğumu gerçekleşen 3828 gebelikten, 79 plasenta previa olgusu retrospektif olarak incelendi. Olguların demografik özellikleri, gebelik haftaları, doğum şekilleri, neonatal ağırlıkları, 1. ve 5. dakika Apgar skorları, fetus cinsiyeti, sigara kullanımı, daha önceki doğum şekilleri ve geçirdiği sezaryen sayıları belirlendi. Ayrıca, prepartum ve postpartum erken neonatal mortalite oranları hesaplandı.Bulgular: Çalışmamızda, plasenta previa insidansı %2.06 olarak bulundu. Plasenta previa olgularında ortalama yaş 31.15±5.94 (18-46), gravida 5.25±2.74 (1-12), parite 3.65±2.65 (0-10) ve gebelik haftası 34.20±3.42 (25-39) olarak bulundu. Olguların 16’sı (%20.25) eski sezaryenli idi. Üç olgunun gebeliği süresince sigara kullandığı tespit edildi. Plasenta previa olgularının %93.75’inde doğum sezaryen ile gerçekleşirken, iki olguya aşırı kanama nedeniyle sezaryen histerektomi uygulanmıştır. Ortalama yenidoğan ağırlığı 2444±75 (600-4200 g), ortalama 1. dakika apgar skoru 4.96±2.35 (0-9) ve 5.dakika 7.05±2.48 (0-10) olarak bulundu. Bir ikiz gebelik tespit edildi. Fetusların %58.75’i erkek idi ve fetuslardan 11’i (%13.7) prepartum veya erken neonatal dönemde kaybedilmişti. Sonuç: Çalışmamızda, plasenta previa insidansı literatürden yüksek bulundu. Hastanemizin referans merkezi olması, sonuçlarımızın olumsuz çıkmasına etki etmektedir. Yüksek gravida, parite ve geçirilmiş sezaryen plasenta previa için en önemli risk faktörleridir. Bulduğumuz yüksek neonatal mortalite oranı ve düşük apgar skorunun, prematüriteden, yetersiz neonatal yoğun bakım hizmetinden ve olguların hastanemize geç intikal etmelerinden kaynaklanmış olabileceği düşünülmektedir.Öğe Polihidramnios olgularının retrospektif analizi(2005) Kale, Ahmet; Akdeniz, Nurten; Erdemoğlu, Mahmut; Yalınkaya, Ahmet; Yayla, MuratAmaç :Kliniğimizde doğumu gerçekleşen polihidramnios olgularının retrospektif analizini yapmak ve kontrol grubu ile karşılaştırmaktır. Yöntem: Ocak 1998 ile Haziran 2004 tarihleri arasında kliniğimizde doğum yapan 95 polihidramnios olgusundan grupl, aynı dönemde miadında doğum yapan ve randomize seçilen 95 normal olgudan grup 2 oluşturuldu. Her iki grubun anne yaşları, doğum şekilleri, doğum ağırlıkları, APGAR skorları, sezaryen oranı ve endikasyonları, fetal anomaliler ve perinatal mortalite açısından retrospektif olarak analiz edildi, istatistiksel analizlerde student t ve ki-kare testleri kullanıldı. Bulgular: Grup 1 olgularının ortalama yaşı 29.72±7.34 ve grup 2'nin ise 30.74±2.01 olarak bulundu (p>0.05). Aynı dönemde polihidramnios tüm gebelikler içerisinde %1.01 oranında bulundu. Polihidramnios etiyolojisinde sıklık sırasına göre; idiopatik 41 (%43.15), santral sinir sistemi lezyonları 21 (%22.10), gastrointestinal sistem anomalileri 10 (%10.52), diabetes mellitus 8 (%8.42), immun hidrops fetalis 7 (%7.36), diğer fetal nedenler 7 (%7.36) ve ikizden ikize transfüzyon sendromu 1 (%1.05) ol¬guda saptandı. Olguların 23 (%24.21)'unda preterm eylem, 11 (%11.57)'inde ikiz gebelik saptandı. Grup 1'de 35 (%36.84) ol¬guda, grup 2'de ise 44 (%46.31) olguda doğum sezaryen ile gerçekleşti (p>0.05). En sık sezaryen endikasyonu grup 1'de fetal distres (%11.57), grup 2 ise eski sezaryen (%21.19) saptandı (p>0.05). Grup 1 olgularında neonatal ağırlık 2224 ±1 219 g ve grup 2'de 3414 ± 521 g bulundu (p<0.001). Fetal anomali grup 1'de %37.89, grup 2'de %3.15 oranında bulundu (p<0.001). Perinatal mortalite grup 1'de %54.73, grup 2'de ise %6.31 oranında bulundu (p<0.001). Grup 1 olgularında 1. dakika APGAR skoru 3.2 ± 2.7 ve 5. dakika 3.8 ± 3.8, grup 2'de ise 7.09±1.5 ve 8.8 ± 1.9 olarak bulundu (p<0.001). Sonuç: Çalışmamızda etyolojik faktörler arasında en sık idyopatik ve santral sinir sistemi anomalileri saptanırken antenatal önlenebilen immunize Rh ve Diabetes Mellitus gibi sebepler de önemli yer tutmaktadır. Antenatal bakım hizmetlerinin arttırılması önlenebilir etiyolojik faktörleri azaltabilir. Aynı zamanda yaşamla bağdaşmayan anensefali gibi anomalilerin erken gebelik haftalarında sonlandırılması maternal riskleri azaltır ve daha az ekonomik kayba neden olur.Öğe Postmenopozal kadınlarda kısa süreli tibolon replasman tedavisinin femoral arter kan akım hızı üzerindeki etkileri(2003) Orak, Suat; Yalınkaya, Ahmet; Bilici, Aslan; Kocamaz, Erhan; Uysal, Ersin; Yayla, MuratAmaç: Bu çalışmanın amacı postmenopozal kadınlarda kısa süreli tibolon replasman tedavisinin arterler üzerindeki etkilerini prospektif olarak renkli Doppler ultrasonografı ile incelemektir. Materyal ve Metod: Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalında 1 Ocak 2000 ile 31 Aralık 2000 tarihleri arasında postmenopozal şikayetleri nedeniyle polikliniğimize başvuran, menopoz süresi >12 ay ve daha önce hormon replasman tedavisi (HRT) almamış 52 olgu prospektif olarak incelendi. Takibe gelmeyen 11 ve intraabdominal hemoraji gelişen bir olgu çalışma dışında tutuldu, geri kalan 40 olgu çalışma kapsamına alındı. Tüm olguların ilk başvurularında renkli Doppler ultrasonografı ile femoral arter ve dallarında kan akım hızları ölçüldü. Olgular iki gruba ayrıldı, grup l'e (n=28) 2.5 mg tibolon oral verildi, ve grup II'ye (n=12) hiçbir tedavi uygulanmadı. Olgular 12 hafta sonra kontrole çağrılıp tedavinin klinik etkinliği sorgulandı ve arteriyel kan akım hızları tekrar ölçüldü. Tüm ölçümler aynı kişi tarafından yapıldı. İstatistiksel analizlerde SPSS for Windows 10 programı, grupların karşılaştırılmasında Wilcoxon Rank Sum testi kullanıldı. Bulgular: Olguların ortalama yaşı 51.7$pm$5.87, ortalama menopoz yaşı 49.50±3.71, ortalama menopoz süresi 2.65±2.09 yıl olarak bulundu. Tedavi öncesi ve sonrasında grup I'de ana femoral arterde Vmax (cm/sn) hızı 77.16±16.82'den 69.85±9.90'a (p<0.05), derin femoral arterde 53.05±11.26'dan 47.39±7.20'ye (p<0.05), yüzeyel femoral arterde 76.46±12.09'dan 75.73±9.99'a (p>0.05), distal femoral arterde 54.43±16.46'dan 48.50±9.56'ya (p<0.05) düştüğü gözlendi. Kontrol grubunda ise ilk ve son öl-çümler arasındaki fark anlamlı bulunmadı (p>0.05). Sonuç: Çalışmamızda 12 haftalık tibolon kullanılması sonucunda femoral arter ve dallarında renkli Doppler ultrasonografı ince-lemesi ile arteriyel kan akım hızlarının önemli ölçüde azaldığı gözlendi. Postmenopozal kadınlarda hormon replasman tedavisinin damarlar üzerindeki etkilerini izlemek için noninvazif bir yöntem olan renkli Doppler ultrasonografi kullanılmasının objektif bulguları göstermesi yönünden yararlı olduğu düşünüldü.