Yazar "Yaşan, Aziz" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 15 / 15
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Bir grup evli kadında istem dışı cinsel birleşme: Yaygınlığı, nedenleri ve bazı sonuçları(2015) Yaşan, Aziz; Tamam, Lut; Selçuk, Hilal BardakçıAmaç: Bu çalışmada bir grup evli kadında istem dışı cinsel birleşmenin yaygınlığı, nedenleri bazı kısa dönem sonuçları ve cinsel işlev bozukluklar ile ilişkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Bir üniversitede araştırma görevlisi olarak çalışan evli 63 kadın çalışmaya alınmıştır. Deneklere sosyodemografik ve istem dışı cinsel yaşantı- lara ait bilgi formu ve Arizona Cinsel Yaşantılar ölçeği verildi. Sonuçlar: Olguların yarısından fazlasında istem dışı cinsel birleşme olduğu saptandı. İstem dışı cinsel birleşmenin kabul edilmesinin en sık nedenlerinin sevgi göstermenin bir yolu olarak görülmesi ve duygusal gereksinmelerin karşılanması olduğu belirlendi. Arizona Cinsel Yaşantılar Ölçeğine göre, istem dışı cinsel birleşme yaşayan olguların istek, uyarılma, orgazm ve orgazm doyumu alt ölçek puanları yaşamayanlara göre anlamlı düzeyde daha düşüktü. Tartışma: Elde edilen bulgular istem dışı cinsel birleş- melerin tümünün travmatik olarak kabul edilemeyeceği ve bazı kadınların bunu olumlu cinsel deneyim olarak yaşayabileceğini göstermektedir. Ancak istem dışı cinsel birleşme yaşayan bazı kadınlarda bu yaşantıların cinsel işlev bozuklukları ve bazı olumsuz ruhsal sonuçlara yol açabileceğide görülmektedir. Bu nedenle istem dışı cinsel birleş- menin olumlu veya olumsuz bir yaşantı olarak yaşanmasına yol açan etkenlerin neler olabileceğine ilişkin ayrıntılı çalışmalara gerek duyulmaktadır. Aynı zamanda bu tür yaşantıların yol açabileceği cinsel işlev bozukluğu ve bazı psikiyatrik sorunlar nedeniyle psikiyatri uygulamasında sorgulanması gereken bir durum olduğu kanısındayız. (Anadolu Psikiyatri Derg 2015; 16(6):389-396)Öğe Bir terörist saldırı sonrasında travma sonrası stres bozukluğu gelişimini etkileyen risk faktörleri(Türkiye Sinir ve Ruh Sağlığı Derneği, 2009) Eşsizoğlu, Altan; Yaşan, Aziz; Bülbül, İsrafil; Önal, Suna; Yıldırım, Ejder Akgün; Aker, TamerAmaç: 03 Ocak 2008 günü Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde bulunan Diyarbakır'ın işlek bir caddesinde otomobil içerisine konulan patlayıcılarla terörist bir saldırı gerçekleşmiştir. Bu çalışmada meydana gelen bu patlamaya görsel ya da işitsel olarak tanık olan kişilerde patlamanın 1 ve 3 ay sonrasında Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) oranlarını ve TSSB gelişimi açısından risk faktörlerinin saptanması amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmaya, patlamanın meydana geldiği caddeye komşuluğu olan apartmanlarda yaşayanlar ve işyerlerinde çalışanların arasından patlamaya görsel ya da işitsel olarak tanık olan 216 kişi alınmıştır. Katılımcılara patlamadan sonraki 1. ve 3. aylarda sosyodemografik veri formu ve Travmatik Stres Belirti Ölçeği uygulanmıştır. Bulgular: Katılımcılar arasında 1. ay sonunda TSSB gelişme oranı %12.5, 3. ay sonunda TSSB gelişme oranı ise %9.6'dır. 1. ay sonunda TSSB gelişimi açısından psikiyatrik bozukluk öyküsünün bulunuyor olması ve patlama sırasında fiziksel yaralanmaya uğramak risk faktörleriyken, 3. ay sonunda, psikiyatrik bozukluk öyküsü bulunuyor olması risk faktörü olarak saptandı. Sonuç: Terörist saldırılara maruz kalanlarda yüksek oranda TSSB görülmektedir. Türkiye'de bu tür saldırılar sonrasında daha fazla çalışmanın yapılmasına ihtiyaç vardır. Bu çalışmalardan elde edilecek verilerin ışığında risk altındaki bireylere yönelik koruyucu ve tedavi edici ruh sağlığı hizmetleri planlanmalıdır.Öğe Bir üniversite hastanesinde çalışan araştırma görevlilerinde iş memnuniyeti, anksiyete düzeyi ve ilişkili etmenler(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2008) Yaşan, Aziz; Eşsizoğlu, Altan; Yalçın, Murat; Özkan, MustafaÇalışmamızda Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde çalışan araştırma görevlilerinin iş memnuniyeti, bunu etkileyen etmenler ve iş memnuniyetinin bulunmamasının bazı psikolojik etkilerini araştırmayı amaçladık. Bu amaçla çalışmaya katılmayı kabul eden 140 araştırma görevlisine sosyodemografik veri formu, Minnesota iş doyum ölçeği, Beck Anksiyete Envanteri ve Durumluluk Sürekli Öfke ölçekleri teslim edilip bir gün sonra kapalı zarf içinde toplandı. Çalışmaya katılanların %35’inde iş memnuniyeti bulunmamaktaydı. İş memnuniyeti bulunmayanlarda istediği dalı kazanamamış olanlar ve sadece pratisyen hekim olarak çalışmak istemediği için uzmanlık eğitimi alanların oranı (%65.2), iş memnuniyeti bulunanlara (%34.8) göre anlamlı derecede daha yüksekti (x2 :11.046, p<0.01). İş memnuniyeti bulunmayanlarda, Beck Anksiyete puanları iş memnuniyeti bulunanlara göre anlamlı derecede daha yüksek bulundu. Sonuç olarak iş memnuniyetini belirleyen bazı etmenler bulunmaktadır. İş memnuniyeti ile ruh sağlığı birbiriyle ilişkilidir. Bu durum iş performansı üzerinde olumsuz etkilere neden olabileceğinden kişilerin iş memnuniyetini artırmak için çözüm yollarının bulunmasına gereksinim vardır.Öğe Depresyon hastalarında, nöbet geçirme süresi ve uygulanan elektriksel dozun, elektrokonvülsif tedaviye verilecek klinik yanıt hızı ile ilişkisi: Retrospektif bir çalışma(2009) Yıldırım, Hasan Ejder; Yaşan, Aziz; Bülbül, İsrafil; Akkoç, Hasan; Özkan, Musafa; Eşsizoğlu, AltanAmaç: Bu çalışmada, 01 Haziran 2006-01 Haziran 2008 tarihleri arasında, Dicle Üniversitesi Tıp FakültesiHastanesi Psikiyatri Kliniği’nde depresyon tanısıyla yatırılan ve elektrokonvülsif tedavi (EKT) uygulanan depresyon hastalarında, nöbet geçirilmesi için uygulanan elektriksel dozun ve geçirilen nöbet süresinin klinik yanıtınhızıyla ilişkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: 01 Haziran 2006-01 Haziran 2008 tarihleri arasında kliniğimizde EKT uygulanan 48 hastanın sosyodemografik ve tanısal özellikleri retrospektif olarak incelenmiştir. Uygulanan elektriksel dozun ve geçirilen nöbet süresinin, EKT’ye verilen klinik yanıtın hızı üzerindeki etkisini saptamakamacı ile yeterli klinik yanıt alındığından kürü tamamlanan 21 depresyon hastasından elde edilen veriler ki-kareve Mann Whitney U testleri kullanılarak analiz edilmiştir. Bulgular: Çalışmamızda, yatırılarak tedavi edilen 533hastadan 87’sinin (%16.3) depresyon tanısı ile izlendiği, tüm hastaların 48’ine (%9.0) EKT uygulandığı, EKTuygulanan hastaların 32’sinin (%66.7) depresyon hastası olduğu, bu 32 hastadan 21’inde (%65.6) yeterli klinikyanıt alındığından uygulamanın tamamlandığı, kürü tamamlanan depresyon tanısı konmuş hastaların %57.1’ineintihar düşüncesi/girişimi bulunması nedeni ile EKT uygulandığı belirlenmiştir. Yeterli klinik yanıt alındığından kürütamamlanan depresyon hastalarında altı ve daha az sayıda EKT uygulamasının yeterli görüldüğü, bu hastalarınyedi ve daha çok sayıda EKT uygulanan hastalara göre nöbet oluşumu için daha düşük elektriksel doza gereksinme duydukları ve daha uzun nöbet geçirme süresine sahip oldukları belirlenmiştir. Sonuç: Çalışmamızın sonuç- ları, ilk EKT seansından itibaren nöbet geçirilmesi için uygulanan elektriksel doz düşüklüğünün ve geçirilen nöbetsüresinin uzunluğunun, depresyon hastalarının EKT uygulamasına daha hızlı klinik yanıt vereceklerinin göstergeleri olabileceğini düşündürmektedir. Ancak bu konuda daha fazla sayıda hastanın incelendiği, çok sayıdaçalışmaya gereksinme vardır.Öğe Diyarbakır kent merkezinde sigara içme durumu ve ilişkili bazı etkenler(2008) Gürgen, Faruk; Yaşan, Aziz; Oto, Remzi; Özkan, MustafaAmaç: Sigara içme ile 16 yaş altı travmatik yaşantı ve psikopatoloji arasındaki ilişki yeterince araştırılmamıştır. Bu çalışmada Diyarbakır kent merkezinde sigara içme ile 16 yaşından önceki travmatik yaşantılar ve psikiyatrik belirtiler arasındaki ilişkinin araştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışma, Diyarbakır’ın 50 ayrı mahallesinde yaşayan 600 yetişkin ile evlerinde yüz yüze görüşme yoluyla, 2006 yılı Mart-Nisan aylarında gerçekleştirilmiştir. Kesitsel olarak planlanan bu çalışmada, sosyodemografik özellikleri ve sigara içme durumları, 16 yaşından önceki travma ve psikiyatrik belirtileri belirlemek için anketler uygulandı. Bulgular: Çalışmaya katılanlardan %50.9’u günde en az 1 sigara içiyordu. Bu oran erkeklerde %65.2, kadınlarda %36.7 idi. Sigara içmeyi ilk deneme ortalama yaşı 16.4±5.4’tür. Düzenli olarak sigara içtiğini belirtenler en yüksek oranda 25-34 yaş grubundadır. On altı yaşından önce travma yaşama oranı sigara içenlerde (%60.3) sigara içmeyenlere (%47.3) göre daha yüksek olarak bulundu. SCL-90-R’ye göre anksiyete, obsesyon, depresyon, psikoz, fobi ve toplam ortalama puanları sigara içenlerde içmeyenlere göre daha yüksekti. Tartışma: Araştırmamızda sigara içmeyle bazı sosyodemografik değişkenler, yaşanan travma ve psikiyatrik belirtiler arasında ilişki olduğunu bulduk.Öğe Glokom ve topikal antiglokom ilaçların depresyonla ilişkisi(Gazi Göz Vakfı, 2007) Keklikçi, Uğur; Yaşan, Aziz; Ünlü, Kaan; Ceylan, Veysi; Balsak, SelahattinAmaç: Bu çalışmada glokom, topikal antiglokom tedavisi ve depresyon arasındaki ilişki araştırıldı. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya glokomlu olan ve topikal antig- lokom ilaç tedavisi alan 120 olgu dahil edildi. Olguların yaş ortalaması 52.37±16.46 yıl olup, 64’ü erkek, 56’sı kadındı. Antiglokom tedavisi alan hasta grubu, topikal beta bloker kullananlar ve topikal prostaglandin analo- gu kullananlar olmak üzere iki gruba ayrılarak değerlen- dirildi. Kontrol grubu olarak kırılma kusuru dışında göz ve sistemik rahatsızlığı olmayan aynı yaş grubu 60 olgu dahil edildi. Kontrol grubundaki olguların yaş ortalaması 51.80±13.96 yıl olup 36’sı erkek, 24’ü kadındı. Çalışma- ya alınan bireylere demografik veri formu, depresyon ta- nısı için yapılandırılmış klinik görüşme çizelgesi klinik ver- siyonu (SCID I) ve depresyon şiddeti için Beck depresyon envanteri (BDE) uygulandı. Bulgular: Glokomlu olgu grubunda depresyon oranı (%25.2) kontrol gurubuna (%10) göre daha yüksekti (p=0.013). Beta bloker kullananlarda depresyon oranı %29.50, pros- taglandin analogu kullananlarda ise %22.03 idi ve arala- rında istatiksel olarak anlamlı fark yoktu (p=0.350). Ancak beta bloker kullananlarda BDE puanlarına göre depresyon şiddeti, prostaglandin analogu kullanan olgular (p=0.010) ve kontrol grubundan (p=0.000) daha yüksekti. Sonuç: Glokomlu hasta grubunda depresyon oranı kontrol grubuna göre daha yüksekti. Ayrıca tedavi olarak topi- kal beta bloker kullananlarda ortalama depresyon pua- nı, prostaglandin analogu kullananlara göre daha yüksek bulundu. Glokom tedavisi için başvuranlarda ve tedavide beta bloker kullananlarda bu durumun göz önünde bulun- durulması gerektiğini düşünüyoruz.Öğe Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ergenlerde uçucu madde kullanım özellikleri(İmpuls Yayıncılık Hizmetleri, 2004) Yaşan, Aziz; Gürgen, FarukAmaç: Uçucu madde kullanımı dünyadaki diğer pek çok ülke gibi ülkemizde de ergenler arasında yaygın bir sorundur. Bölgemizde de uçucu madde kullanımının yaygın olduğunu gözlemlemekteyiz. Ancak, yaptığımız literatür taramasında Güney Doğu Anadolu bölgesinde ergenlerde uçucu madde kullanım özelliklerini bildiren bir çalışmaya rastlamadık. Bölgemizde ergenlerde uçucu madde kullanım özelliklerini belirlemek amacıyla bu çalışmayı planladık. Yöntem: Uçucu madde kullanıcısı olan 113 ergen ile bu maddeleri içtikleri mekanlarda akşamları görüşmeler yapıldı. Çalışmaya katılmayı kabul eden 37 olgu, uygun koşulların sağlandığı başka bir mekana davet edildi. Bire bir görüşme yöntemiyle daha önceden hazırlanmış bir formla deneklerin sosyodemografik ve uçucu madde kullanımına ait özellikleri belirlendi. Bulgular: Uçucu madde kullanan olguların ortalama yaşı 13.8 iken uçucu maddeye başlama yaşı ortalama 10.8 idi. Uçucu madde olarak tüm olgular bali kullanıyordu. Olguların %83.5’i eğitimlerini yarıda bırakmış, %35.1’i çeşitli nedenlerle yasal sorun yaşamıştı. Uçucu maddeleri satın almak için gerekli parayı çalışarak veya çalarak elde ediyorlardı. Olguların %54’ünün sağlık güvencesi yoktu. Sonuç: Uçucu madde bağımlılığı ile ilgili sorunlar bölgemizde mevcuttur. Madde kullanan ergenlerin çoğu tedavi olanaklarından yoksundur. Bu nedenle, uçucu madde ile etkin tedavinin bir parçasını oluşturan UMATEM’in de bölgemizde açılması gereklidir.Öğe Kalıcı ve geçici ostomi yapılmış kişilerde yaşam kalitesinde değişim, depresyon ve anksiyete(AVES Yayıncılık, 2008) Yaşan, Aziz; Ünal, Suna; Gedik, Ercan; Girgin, SadullahAmaç: Çalışmanın amacı kalıcı ve geçici ostomi yapılmış kişilerde yaşam kalitesi, depresyon ve anksiyete durumlarını karşılaştırmaktır. Yöntem: Kalıcı ostomi yapılmış 22 ve geçici ostomi yapılmış 31 hastaya sosyode-mografik ve ostomiye ait bilgi formu, ostomili hastalar için geliştirilmiş 20 maddelik yaşam kalitesi ölçeği, SCID-I’in depresyon ve yaygın anksiyete ile ilgili bölümü, Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği ve Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri uygulandı. Kalıcı ve geçici ostomi yapılmış iki grubun değerleri karşılaştırıldı. Bulgular: Tüm olgularda depresyon oranı %35.85, anksiyete oranı %56.60 olarak saptandı. Kalıcı ve geçici ostomi hasta grubu karşılaştırıldığında yaşam kalitesinin 4 maddesinde yaşanan sorun veya kaygı oranında fark saptanırken, depres-yon ve anksiyete oranları arasında fark saptanmadı. Kalıcı ve geçici ostomili gruplar arasında Hamilton Depres-yon Derecelendirme Ölçeği ve Sürekli Anksiyete Ölçeği ortalama puanları arasında fark saptanmazken, durumluk anksiyete ortalama puanı geçici ostomili grupta kalıcı ostomili gruptan daha yüksek bulundu. Sonuç: Ostomi, kalıcı veya geçici olmasına bakılmaksızın fiziksel, sosyal ve psikolojik alanlarda yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyip yaygın şekilde depresyon ve anksiyeteye yol açmaktadır.Öğe Lamotrijine bağlı Stevens-Johnson sendromlu bir olgunun geç dönem göz bulguları(2007) Ünlü, Kenan; Şakalar, Yıldırım B.; Çakmak, Söker Sevin; Yaşan, Aziz; Keklikçi, UğurStevens-Johnson sendromu, deri ve mukozalarda hedef lezyonlar ve büllerle seyreden, hayatı tehdit edebilen, nadir, akut, allerjik bir reaksiyondur. Oküler tutulum genellikle erken dönemde konjonktivit, geç dönemde kuru göz ve ciddi korneal problemlerle kendini gösterir. Lamotrijin, duygu durum dengeleyici ve antikonvülzan amaçla kullanılan bir ilaçtır. Bu çalışmada lamotrijine bağlı Stevens-Johnson sendromu gelişen bir olgunun geç dönemdeki oküler yüzey bulgularını sunmak amaçlandı.Öğe Obsesif kompulsif bozuklukta EEG ve nöropsikolojik testler arasındaki korelasyon(2018) Yaşan, Aziz; Ataoğlu, AhmetBu çalışma; DSM 4 kriterlerine göre Obsesif kompulsif bozukluk tanısı alan 40 kişilik hasta grubu ile sosyodemografik özellikleri bakımından denkleştirilmiş 40 kişilik kontrol grubundan oluşturuldu. Çalışmaya alınan bireylerde:EEG patolojileri,Nöropsikolojik testler ve EEG patolojileri ile nöropsikolojik testler arasındaki ilişkiyi araştırdık. OKB hastalarının 21(%52.5)'inde,kontrol gurubunun 5(%16.66)inde EEG patolojisi tespit ettik. Görülen EEG patolojileri açısından iki gurup arasında bioistatistiksel olarak anlamlı fark bulduk. (p<0.01) Anormal serebral dominans göstergesi sayılan mikst elliğe kayma,OKB hastalarında 21(% 52.5),kontrol grubunda 10(%25) olarak saptadık. İki gurup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulduk. (p<0.05). EEG patolojileri olan OKB hastalan ile kontrol grubunu karşılaştırdığımızda mikst elliliğe kayma bakımından anlamlı fark (%p<0.001) bulmamıza karşnvEEG patolojileri olmayan OKB grubu ile kontrol grubu arasında mikst elliliğe kayma açısından anlamlı fark tespit etmedik.(%P>0.05). Hemifacial eğilimi gösteren chimerik yüz testi ile ilgili bulduğumuz sonuçlar aşısından, OKB ve kontrol grubu arasında anlamlı fark bulmadık.EEG patolojisi olan ve EEG patolojileri olmayan OKB gruplarını ayn ayrı kontrol grubu ile karşılaştırdığımızda yinede hemifasial eğilim açısından anlamlı fark bulmadık.Öğe Panik atakların tetiklediği cinsel kaçınma ve cinsel istek bozukluğu: Bir olgu sunumu(2009) Yaşan, Aziz; Tamam, LutPanik bozukluğu ile cinsel işlev bozuklukları arasındaki ilişkiyi araştıran çalışmalar oldukça sınırlı ve sonuçları çelişkilidir. Çalışmada panik ataklarının tetiklediği cinsel kaçınma ve cinsel isteksizlik sorunları nedeni ile polikliniğimize başvuran bir olgu literatür bilgisi ışığında tartışılmıştır. Tedavi haftada bir görüşme şeklinde yedi ay sürmüştür. Tedavide cinsel işlev bozukluğu terapisi ve agorafobi tedavisinin kombinasyonu şeklinde bir yaklaşım benimsenmiştir. Tedavinin cinsel birleşme aşamasında ek antianksiyete ilaç eklenmiştir. Cinsel işlev bozukluğu ve panik atağı birlikteliği durumunda cinsel işlev bozukluğu terapisi, atak beklentisi nedeni ile bazı zorluklar taşımaktadır. Aynı zamanda bu iki sorunun birlikteliğinde sadece cinsel işlev bozukluğu terapisi ile tedavi tamamlanamayıp ek ilaç tedavisi gerekebilir.Öğe Topikal beta bloker kullanımı sonrası gelişen depresif bozukluk: Bir olgu(2007) Ünlü, Kaan; Tamam, Yusuf; Keklikçi, Uğur; Yaşan, AzizGlokom tedavisinde topikal beta bloker yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Bu çalışmada amacımız glokomlu hastalarda topikal beta bloker kullanımı sonrası depresif bozukluk gelişimi ve tedaviyi tartışmaktır. Önceden depresyon epizodu olmayan ve bir topikal beta bloker olan betaksolol kullanımından sonra depresif bozukluk gelişen 37 yaşındaki kadın olgu değerlendirildi. Glokom tedavisi için kullanılan topikal beta blokerin 4. gününde depresif yakınmaları başlamıştı. Hastanın depresif şikayetleri topikal beta bloker kesildikten sonra hızla düzelmeye başladı. Depresif şikayetleri için ilave bir tedavi gerekmedi. Glokom tedavisinde kullanılan beta blokerler depresif bozukluk ile ilişkili olabilir. Bu nedenle topikal beta bloker kullanan hastalar dikkatle takip edilip depresif bozukluğunun gelişimi önlenebilir.Öğe Trauma type, gender, and risk of PTSD in a region within an area of conflict(Wiley, 2009) Yaşan, Aziz; Saka, Günay; Özkan, Mustafa; Ertem, MelikşahThe relation between trauma type, gender, and risk of posttraumatic stress disorder (PTSD) still remains unclear. The authors investigated the association among gender and trauma type and risk of PTSD among people living within an area of conflict. Traumatic experiences and PTSD symptoms among 708 participants were assessed. It was determined that more men (53%) were exposed to traumatic events than women (44%). They also found no difference in PTSD prevalence according to gender. However, the authors found that there was a different risk of PTSD among men and women who experienced similar traumatic events: the risk of PTSD for those who experienced military conflict was higher among men than it was among women.Öğe Türkiye'de bipolar I bozukluğu hastalarının, sos- yodemografik ve klinik özellikleri-HOME çalışması(2012) Tomruk, Nesrin; Yaşan, Aziz; Kora, Kaan; Kurt, Erhan; Altın, Murat; Akkaya, Cengiz; Karamustafalıoğlu, NesrinAmaç: Bu çalışmada, Türkiyenin farklı coğrafi bölgelerin- deki çeşitli psikiyatri kliniklerine manik atak ile başvuran bipolar bozukluğu (BB) olan hastaların, başvuru sırasındaki sosyodemografik ve klinik özelliklerinin araştırılması ve bölgeler arası farklılıkların karşılaştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Bu gözlemsel çalışmaya 2 sene boyunca Türkiyenin 7 coğrafi bölgesindeki 53 merkezdeki 584 manik atak hastası alınmış ve Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı, Dördüncü Baskı ölçütlerine göre bipo- lar I bozukluk tanısı almış bu hastaların sosyodemografik ve klinik bulguları bölgesel farklılıkları araştıracak şekilde derlenmiştir. Bulgular: Yaş ortalaması 33.9±11.2 olan 584 hastanın dok- tora ilk başvuru yaşı ortalama 26.1±8.6 yıl ve BB ortalama süresi 8.6±8.2 yıl idi. Hastaların psikiyatrik özgeçmişlerinde, en fazla manik tip atakların görüldüğü ve manik atakların çoğunun psikotik özellikli olduğu saptandı. Başlangıçtaki Klinik Global İzlem ve Young Mani Değerlendirme Ölçek skorları sırasıyla 4.87±0.9 ve 33.2±9.3 idi. Doktora ilk baş- vuru yaşı, tedavi geçmişinde tipik antipsikotik, lityum, antikonvülzan ve antikolinerjik/antihistaminik kullanım sık- lıkları, şimdiki atağın süresi ve tedavisinde kullanılan ilaçla- rın dozları bölgeler arasında farklılık gösterirken, hastaların sosyodemografik özellikleri açısından bölgeler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır. Sonuç: Çalışmamızın Türkiyede bu çapta yapılan ilk ve tek çalışma olması ve bölgesel farklılıklara işaret etmesi nede- niyle ülkemiz özelinde bipolar hastaların tedavi ihtiyaçlarını anlamaya yardımcı olacağı kanaatindeyiz.Öğe Yeni açılan bir kadın eğitim ve psikolojik danışmanlık merkezine ilk üç ayda başvuran kadınların sosyodemografik özellikleri, sorun alanları ve intihar eğilimleri(2004) Gürgen, Faruk; Yaşan, AzizÇalışmamızda, kadın eğitim ve psikolojik danışma merkezine başvuran kadınların sorun alanlarını ve intihar eğilimlerini araştırmayı amaçladık. Kadın eğitim ve Psikolojik Danışmanlık merkezinin hasta kabul etmeye başladığı 15.8.2003 tarihinden itibaren bu merkeze ilk üç ayda başvuran kadınların sosyo-demografik özellikleri, sorun alanları ve intihar eğilimleri detaylı bir form ile sorgulandı. Olguların %55'i 26-36 yaş grubu kadınlardan oluşuyordu. Olguların yaklaşık %80'i çalışan kadınlardı. En fazla başvuru nedeni %52.8'le aile içi sorunlar oluşturuyordu. Olguların %65.4'ü intiharı düşünmüş ve/veya en az bir kez girişimde bulunmuştu. İntihar eğilimi ve aile içi sorunlar paralellik göstermektedir. İntihara eğilim ve aile içi sorunlar daha çok genç kadınların sorunudur. Aile içi sorunlar daha çok çalışan kadınlarda yaşanmaktadır.