Yazar "Uluğ, Mehmet" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 10 / 10
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Barsak kanaması ile seyreden bir tifo olgusu(2004) Gedik, Ercan; Ayaz, Celal; Çelen, Mustafa Kemal; Geyik, Mehmet Faruk; Uluğ, Mehmet; Eraydın, HakanTifoda rektal kanama nadir fakat morbidite ve mortalitesi yüksek bir komplikasyondur. Hikayesinden iki hafta önce arkadaş toplantısında çiğköfte ve marul yiyen 22 yaşındaki erkek hasta; Ateş, baş ağrısı, kuru öksürük ve iştahsızlık şikayeti ile yatırıldı. Yattığı sırada hematokriti (Htc) % 39,6 olan hastada Salmonella typhi enfeksiyonu düşünülerek siprofloksasin 500 mg. tablet 2x1 başlandı. Kan kültüründe S. typhi üredi. Masif rektal kanama gelişen hastanın Htc değeri % 23,9'a düşünce hastaya üç ünite kan verildi. Kanaması durmayan hasta genel cerrahi yoğun bakımına (GCYB) transfer edildi. Hastanın hematokrit değeri % 19,4'e düşünce acil olarak operasyona alındı. Hastanın tedavisi 21 güne tamamlanarak taburcu edildi. Enterostomi için ikinci operasyon planlandı.Öğe Fetal seyirli fournier gangreni: Bir olgu sunumu(Antibiyotik ve Kemoterapi Derneği, 2008) Çelen, Mustafa Kemal; Uluğ, Mehmet; Tekin, Recep; Geyik, Mehmet Faruk; Ayaz, CelalFournier gangreni, genital bölgenin ve perinenin aerobik ve anaerobik bakterilere ba¤l› olarak geliflen ve nadir görülen nekrotizan fasiitidir. Bu sinerjistik infeksiyon multipl organ disfonksiyonu ve ölüm gibi ciddi komplikasyonlara yol açmaktad›r. Bu hastal›¤›n do¤al olarak agressif tedavisi için öncelikli olan tan›n›n erken konmas›d›r. Tedavideki as›l nokta, genifl doku debritman› ile birlikte genifl spektrumlu antibiyoterapinin uygulanmas›d›r. Tedaviye ra¤men mortalite yüksek seyretmektedir. Bu olguda ürosepsis ve genital bölgede mevcut nekrotik lezyonla acile baflvuran yafll› bir erkek hasta irdelenmifltir.Öğe Hastane kökenli gram negatif bakterilerde genişlemiş spektrumlu beta-laktamazlar(Antibiyotik ve Kemoterapi Derneği, 2006) Çelen, Mustafa Kemal; Ayaz, Celal; Geyik, Mehmet Faruk; Hoşoğlu, Salih; Uluğ, MehmetDicle Üniversitesi Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Laboratuvarı ve Merkez laboratuvarında iki yıllık sürede (2003-2004) değişik klinik örneklerden soyutlanan ve Centers for Disease Control kriterlerine göre hastane infeksiyonu etkeni olarak kabul edilen 182 Gram negatif bakteride genişlemiş spektrumlu beta-laktamaz (GSBL) oluşturma E-test yöntemi ile araştırılmıştır. Klebsiella spp.’de 24/51 (% 47), Escherichia coli’de 14/42 (% 33), Pseudomonas spp.’de 13/39 (% 33), Acinetobacter spp.’de 4/17, Enterobacter cloacae’de 4/15, Proteus spp.’de 2/11, Serratia marcescens’de 1/3 oranında GSBL saptanmış, 4 Citrobacter freundii’de GSBL saptanmamıştır. 2001 yılında hastanemizde Gram negatif çomaklarda % 31 olan GSBL oluşturma bu çalışmada da % 34 (62/182) olarak belirlenmiş olmasına karşın istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmamıştır (p>0.05). Özellikle rasyonel olmayan antibiyotik kullanımı ciddi hastane infeksiyonlarına yol açacak dirençli bakterileri öne çıkarmaktadır. Bu önemli sorun, kontrollü antibiyotik kullanımını sağlayacak stratejilere gereksinim olduğunu göstermektedir.Öğe Hematolojik malignitesi olan hastalarda febril nötropeni atakları sırasında alınan burun kültürlerinin değerlendirilmesi(2012) Ayaz, Celal; Çelen, Mustafa Kemal; Uluğ, MehmetAmaç: Febril nötropeni, kanser tedavisinin en yaygın komplikasyonlarından biridir. Bu hastalarda morbidite ve mortalitenin en önemli nedeni bakteriyel enfeksiyonlardır. Bu çalışmada, febril nötropeni olgularında nazal S. aureus taşıyıcılığının sıklığı ile bu kökenlerde metisilin direncinin araştırılması ve bu olgularda eş zamanlı alınan kan ve burun kültürü sonuçlarının karşılaştırılması amaçlandı. Yöntemler: Hematolojik malignitesi olan 51 hastanın febril nötropeni atakları sırasında kan ve burun kültürleri alındı. Tüm S. aureus ve Gram-negatif izolatlarının oksasilin ve diğer bazı antibiyotiklere duyarlılıkları NCCLS önerilerine göre disk difüzyon yöntemi ile araştırıldı. Bulgular: Bu çalışmada, Mart 2006 ile Eylül 2006 tarihleri arasındaki döneme ait kan ve burun kültürleri geriye dönük olarak değerlendirildi. Olgularda genel nazal S. aureus taşıyıcılık oranı %23.5 olarak tespit edildi. Kan kültüründen ise dokuz hastada (%17.5) üreme saptanırken, olguların %87.5inde bakteri izole edilemedi. Olguların kan ve burun kültürlerinden izole edilen etkenlerde genel benzerlik oranı %17.5 iken, kökenlerin çalışılan antibiyotiklere direnç durumları göz önüne alındığında bu oran %11.7 olarak bulundu. Sonuç: Febril nötropenili hasta gruplarında dönem dönem yapılacak sürveyans kültürlerinin, etken patojenin tespit edilemediği olgularda, tedavisini düzenleyen hekime olası etkenler hakkında fikir verebileceğini düşünmekteyiz.Öğe Katarakt cerrahisi sırasında ön kamara kontaminasyonu(2006) Çaça, İhsan; Uluğ, Mehmet; Keklikçi, Uğur; Şakalar, Yıldırım Bayezit; Ayata, Ali; Arı, Şeyhmus; Ünlü, KaanAmaç: Katarakt cerrahisi sırasında ön kamaranın mikrobiyal kontaminasyonunu değerlendirmek. Gereç ve Yöntem: Fakoemülsifikasyon (FAKO) operasyonu ile göz içi lens implantasyonu (GİL) yapılan 80 olgu ve ekstrakapsüler katarakt ekstraksiyonu (EKKE) ile GİL implantasyonu yapılan 64 olgudan operasyon başlangıcında ve sonunda ön kamara sıvısı alınarak mikrobial kontaminasyon oranı, kontaminasyon oranı ile operasyonun tipi ve süresi arasındaki ilişkilerin sonuçları değerlendirildi. Bulgular: FAKO operasyonu yapılan 80 gözün 4’ünde (%5), EKKE operasyonu yapılan 64 gözün 6’sında (%9) kültürde üreme saptandı. FAKO yapılan grupta 4 olguda (%100), EKKE yapılan grupta ise 5 olguda (%83) koagülaz negatif stafilokok üredi. Her iki grup arasında kültürde üreme sonuçları bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p=0.242). FAKO operasyonu yapılan olgularda kültürde üreme gösteren olgularda ortalama operasyon süresi 32.50±6.45 dakika, kültürde üreme göstermeyenlerde ise 30.65±6.79 dakika olup iki grup arasında operasyon süresi bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p=0.614). EKKE operasyonu yapılan olgularda kültürde üreme gösteren olgularda ortalama operasyon süresi 43.33±6.05 dakika, kültürde üreme göstermeyen olgularda ise 33.53±6.42 dakika olup iki grup arasında operasyon süresi bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı (p=0.009). Olgularımızın hiçbirinde postoperatif endoftalmi gelişmedi. Sonuç: FAKO ve EKKE operasyonları sırasında ön kamara kontaminasyonu meydana gelmektedir. İstatistiksel olarak anlamlı olmamakla beraber FAKO operasyonlarında ön kamara kontaminasyonu EKKE’ye göre daha düşüktü. Her iki grupta en sık kontaminasyon etkeni koagülaz negatif stafilokoklardı.Öğe Kronik hepatit B hastalarında serum total magnezyum düzeyi(Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2011) Uluğ, Mehmet; Çelen, Mustafa Kemal; Ayaz, Celal; Selek, ŞehabettinAmaç: Magnezyum (Mg), karaciğer hasarının gelişiminde etkili olan oksidatif stres ve redoks potansiyellerinde önemli rolü olan bir eser elementtir. Bu çalışmada, hipomagnezemi ile kronik hepatit B hastalarında görülen spesifik olmayan klinik bulguların benzer olması nedeniyle, bu hastalarda serum total Mg düzeyinin irdelenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Bu çalışma Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Midyat Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları polikliniklerinde, Nisan 2007-Ağustos 2008 tarihleri arasında takip edilen kronik aktif hepatit B hastaları (n=32), asemptomatik HBs Ag taşıyıcıları (n=37) ve 35 sağlıklı kişiden oluşan kontrol grubuyla yapılmıştır. Bulgular: Çalışmaya alınan üç grup arasında serum albümin ve total Mg düzeyleri açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır (p=0,06 ve p=0,22). Sonuç: Kronik aktif hepatit B olgularında ve asemptomatik HBs Ag taşıyıcılarında serum total Mg seviyesi normal referans aralığında tespit edilmiştir.Öğe Kronik osteomiyelitli hastalarda fistül ağzı akıntı kültürü ile kemik doku kültürü sonuçlarının karşılaştırılması(2017) Uluğ, Mehmet; Ayaz, CelalGiriş: Osteomiyelit, farklı mikroorganizmalara bağlı olarak gelişen, kemik ve kemik iliğinin inflamatuvar bir hastalığı olarak tanımlanır. Bu çalışmada, kronik osteomiyelitli hastalardan alınan fistül ağzı ve kemik doku örneklerinde üreyen etkenler karşılaştırılmış olup osteomiyelitin mikrobiyolojik tanısında bu örneklerin ne dereceye kadar yardımcı olduğu saptanmaya çalışılmıştır. Materyal ve Metod: Bu çalışmaya Mayıs 2005 ile Eylül 2006 tarihleri arasında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde yatan, klinik olarak kronik osteomiyelit ile uyumlu 43 hasta alındı. Bulgular: Hastaların 29'u (%67) erkek, 14'ü (%33) kadındı. Hastaların yaş ortalaması±SD 30,6 ± 3,6 yıl, ESH ortalaması±SD 82,7 mm/saat ± 4,4, CRP değeri ortalaması±SD 122,4 mg/dl ± 11, lökosit sayı ortalaması±SD 11099,3/mm3 ± 640 olarak bulundu. ESH ve CRP yüksekliği istatistiksel olarakda anlamlı bulunurken, lökosit sayısı anlamlı bulunmadı. Kemik doku kültüründe en sık izole edilen mikroorganizmalar, stafilokoklar %72,5 (29/40), Escherichia coli %10 (4/40), P. aeruginosa %10 (4/40), Proteus mirabilis %7,5 (3/40) idi. Tüm hastalar içerisinde her iki kültürde aynı mikroorganizmanın izole edilme oranı %62,7 idi. Bu oran stafilokok osteomiyelitlerinde ise %78 olarak saptandı. Sonuç: Çalışma sonucunda fistül ağzı akıntı örnekleri ile kemik doku örneklerinden izole edilen infeksiyon etkenleri arasında %37,3 gibi büyük bir uyumsuzluk olduğu görülmüştür. Bu da yaklaşık olarak her 10 hastadan dördünde tedavide başarısızlık anlamına gelmektedir. KOM’da antibiyoterapi başlamadan önce, alınacak kemik doku kültürünün sonucunu beklemek, hem uygun tedavi rejiminin başlanmasına hem de gereksiz antibiyotik kullanımının önlenmesine neden olur.Öğe Kronik osteomiyelitli olgularda kemik doku ve burun sürüntü kültürlerinden izole edilen stafilokok türlerinin değerlendirilmesi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2012) Uluğ, Mehmet; Ayaz, Celal; Çelen, Mustafa KemalAmaç: Bu çalışmada, kronik osteomiyelitli olgularda nazal S. aureus taşıyıcılığının sıklığı ile bu türlerde metisilin direncinin araştırılması ve stafilokokkal kronik osteomiyelitli olgularda kemik doku ve burun sürüntü kültürü sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve yöntem: Kronik osteomiyelitli 43 olgunun kemik kültürleri operasyon esnasında, burun sürüntü kültürleri ise operasyon öncesinde alındı. Örnekler %5 koyun kanlı ve eosin metilen blue agar plaklarına ekimi yapılarak, 370 C’de 24 saat inkübe edildi. Gram pozitif kok morfolojisi gösteren kolonilere katalaz ve koagülaz testleri uygulandı. Tüm S. aureus izolatlarının oksasilin ve diğer bazı antibiyotiklere duyarlılıkları CLSI önerilerine göre disk difüzyon yöntemi ile araştırıldı. Bulgular: Bu çalışmada, Mayıs 2005 ile Eylül 2006 tarihleri arasındaki döneme ait operasyon öncesi alınan burun kültürleri ile operasyon esnasında alınan kemik doku kültürleri retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Burun kültürlerinin %72’sinde (31/43) stafilokok türleri tespit edilirken, bu türlerden %58’i (18/31) S.aureus tanımlanmış ve %72,2’sinde (13/18) metisiline direnç görülmüştür. Kemik doku kültüründen ise 29 hastada (%67,4) stafilokok türleri izole edilmiş, bu türlerin %79,3’ü (23/29) S. aureus olarak tanımlanmış ve %52,1’inde metisiline direnç saptanmıştır. İzole edilen stafilokok türlerinde benzerlik oranı 11/29 (%38) iken türlerin çalışılan antibiyotiklere direnç durumları göz önüne alındığında bu oran 7/29 (%24) bulunmuştur. Sonuç: Kronik osteomiyelitli hastalarda nazal S. aureus taşıyıcılığı oranı (%58) topluma ve diğer hasta gruplarına göre daha yüksek bulundu. Bununla birlikte, bu hastalarda sürveyans kültürleri, etken patojenin tespit edilemediği olguların %25’inde, etken hakkında fikir verebilirÖğe Ventilatör ilişkili pnömoni tanısında endotrakeal aspirat kültürünün ve izole edilen bakterilerin değerlendirilmesi(2011) Çelen, Mustafa Kemal; Hoşoğlu, Salih; Geyik, Mehmet Faruk; Ayaz, Celal; Uluğ, MehmetAmaç: Bu çalışmada, yoğun bakım ünitesinde (YBÜ) mekanik ventilasyon uygulanan hastaların endotrakeal aspirat örneklerinden izole edilen ventilatörle ilişkili pnömoni (VİP) etkeni ile bu etkenlerin çeşitli antibiyotiklere karşı duyarlılıklarının saptanması amaçlanmıştır. Materyal ve metot: Çalışmaya, YBÜ’de 48 saatten fazla mekanik ventilasyon desteği uygulanan, klinik ve mikrobiyolojik verilerle VİP tanısı konulan hastalar alındı. Bu olguların endotrakeal aspirat örneklerinden izole edilen bakteriler konvansiyonel ve Sceptor yöntemleri ile tanımlandı ve bunların antibiyotik duyarlılıkları NCCLS kriterlerine uygun olarak araştırıldı. Bulgular: Çalışmaya 72 hasta ve bunlardan izole edilen 84 suş alındı. Bu hastaların 12’sinde (%14,3) polimikrobiyal etken saptandı. En sık saptanan etken Pseudomonas aeruginosa olup, bunu Staphylococcus aureus ve Acinetobacter spp. izlemekteydi. Gram negatif bakteriler çoğunlukla imipenem, amikasin ve siprofloksasine duyarlı bulundu. Metisiline dirençli S. aureus oranının %100 bulunmasına rağmen glikopeptid direnci görülmedi. Gram negatif bakterilerden 58’nin (%92) genişlemiş spektrumlu beta-laktamaz ürettiği saptandı. Sonuç: Sonuç olarak VİP, YBÜ’de sık görülen önemli bir infeksiyon hastalığıdır. Antibiyotiklere karşı görülen yüksek direnç oranları, VİP olgularının empirik tedavisinin sürekli güncellenmesi gerektiğini düşündürmektedir.Öğe Yatan hastalardan izole edilen gram negatif bakteriler ve antibiyotik dirençlerinin değerlendirilmesi(2010) Hoşoğlu, Salih; Çelen, Mustafa Kemal; Geyik, Mehmet Faruk; Ayaz, Celal; Özmen, Esen; Uluğ, MehmetAmaç: Gram negatif bakteri (GNB)’lerde antibiyotik direnci tüm dünyada giderek artmaktadır. Bu çalışmada, yatan hastalardan izole edilen GNB’lerin bazı antibiyotiklere karşı direnç oranlarını belirleyerek, ampirik antibiyotik tedavisi için yol gösterici sonuçlar elde etmek amaçlandı. Materyal ve Metod: Bu çalışmada, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde Mayıs 2003 ile Nisan 2005 tarihleri arasında, yatan hastalarda çeşitli klinik örneklerden izole edilen 898 GNB incelendi. Antibiyotik direncini saptamak için mikrodilüsyon yöntemi kullanıldı. Bulgular: En sık izole edilen GNB’ler sırasıyla Escherichia coli (n=282), Enterobacter spp. (n=215), P. aeruginosa (n=101), Klebsiella spp. (n=95), S. maltophilia (n=69) ve Acinetobacter spp. (n=52) idi. Genel antibiyotik direnç oranları seftriakson için %73, sefotaksim için %68, seftazidim için %63, trimetoprim-sulfametaksazol için %60, siprofloksasin için %51, amikasin için %20, imipenem için %3 ve meropenem için %2 olarak tespit edildi. Bu çalışmada, izole edilen GNB’lerin üçüncü kuşak sefalosporinlere, trimetoprim-sulfametaksazole ve siprofloksasine karşı direnç oranları çalışılan diğer antibiyotiklere göre daha yüksek bulundu. Sonuç: Uygun ampirik antibiyotik tedavisi için her hastanenin kendi direnç oranlarını düzenli aralıklarla izlemesi gerekmektedir. Yapılacak sürveyans çalışmaları ampirik tedavi yaklaşımı için yol gösterici olacaktır.