Yazar "Toprak, Gülten" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 14 / 14
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akut miyokard infarktüsünde lipid profili, fibrinojen ve doğal antikoagülanlar(2014) Toprak, GültenÖZET AMİ'de lipid profil değişiklikleri ve trombojenik faktörleri bir arada inceleyip, aralarında etkileşimlerin olup olmadığını ortaya koymak için çalışma planlandı. Çalışmaya Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Kliniğine AMI tanısıyla yatırılan kadın-erkek karışık 45 hasta alındı. Hastalarda lipoprotein (a),total kolesterol, HDL-C,LDL-C,total trigliserid, protein C.protein S.antitrombin III ve fibrinojen düzeyleri kanda uygun yöntemlerle araştırıldı.Sonuçlar 20 kişilik kontrol grubu ile karşılaştırıldı. Lipoprotein (a) düzeyleri hasta grubunda (27.9±4.8) kontrol grubuna göre (20.4+1.27) anlamlı olarak daha yüksek bulundu. (p<0. 001) Hasta grubunda total kolesterol, LDL-C, total trigliserid ve fibrinojen düzeyleri kontrol grubuna göre yine anlamlı düzeyde yüksek saptandı. Antitrombin III düzeyleri açısından her iki grup arasında anlamlı bir fark saptanmadı.Protein C, protein S ve HDL-C ise hasta grubunda, kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha düşük saptandı. Sonuç olarak.AMİ'de lipoprotein (a) ve fibrinojen düzeyleri yüksek saptandı. Total kolesterol, LDL-C, ve total trigliserid düzeyleri de aynı hasta grubunda yüksek olmasına rağmen, lipoprotein (a) ve fibrinojen ile total kolesterol, LDL-C ve total trigliserid ile aralarında anlamlı bir korelasyon saptanmadı. Yine HDL- C düşüklüğü ile artmış lipoprotein (a) ve fibrinojen arasında da bir korelasyon gözlenmedi. Bu sonuçlara göre lipoprotein (a) ve fibrinojen AMİ'de diğer değişkenlerden bağımsız birer risk faktörleri oldukları kanaatına varıldı. Çalışmamızda antitrombin III düzeyinin AMİ'de prognostik bir öneminin olmadığı.ancak azalmış protein C ve protein S aktivitesinin AMİ'de anlamlı, bağımsız risk faktörleri olabilecekleri düşünüldü. Çalışmamızda ilginç olarak yaş ile HDL-C düzeyleri arasında pozitif bir korelasyon (0.444) dikkat çekti.(p<0.01) Bu, HDL-C düzeyindeki bir azalmanın genç yaşlarda, ileri yaşlara göre daha anlamlı bir predispozan faktör olabileceğini 43 düşündürdü. Çalışmamızdan çıkardığımız diğer bir sonuç da hasta grubunda total kolesterol düzeyleriyle protein C düzeyleri arasında negatif bir korelasyon (-0.393) olduğudur.Düşük protein C düzeyleri, yüksek total kolesterol düzeyleriyle birlikte idi. ^ 44 SUMMARY LIPID PROFILE AND NATURAL ANTICOAGULANTS İN ACUTE MYOCARDIAL INFARCTION In the studies carried out recently.it has been reported that lipoprotein (a) and fibrinogen levels in acute myocardial infarction (AMI) increase significantly. In our study, we aimed to identify the changes in lipoprotein (a), fibrinogen, protein C.protein S.antitrombin llland other lipid profile indicators in AMI cases and to bring forth whether there exist significant relationships between them. Forty five patients who were admitted to the clinic of Cardiology.Medical Faculty.DicIe University with the diagnosis of AMI were included in the study.The results were compared with the values in the control group involving 20 healty subjects. Lipoprotein (a) levels in patients group (27.9±4.8)were found to be significantly higher in respect to those (20.4±1.27) in the control group.(p<0.001) Total cholesterol, LDL-C and total trigliserid levels in patients' group were remarcably higher when compared to those in the control group.while HDL-C levels in patients' group (33.9 ±10.18) were found to be significantly lower than those (45.6 ±12.83) in the control group (p<0.001) Protein C and Protein S in the patients' group (71.3±17.24; 102.3±20.2) were found to be significantly lower than those (109.1±5.2; 125.6±7.7) in the control group.(p<0.001) Between patients'group and control group.no difference was determined from the view-point of antitrombin III levels. Fibrinogen levels in patients' group (549.2±212.85) were higher in respect to those (320.8±48.2) for the control group.Öğe Akut miyokard infarktüsünde lipoprotein (a) ve lipid profilindeki diğer değişiklikler(1997) Toprak, Gülten; Çolpan, Leyla; Toprak, Nizamettin; Mete, Nuriye; Bıyık, İsmailSon zamanlarda yapılan çalışmalarda akut miyokard infarktüsünde (AMI) lipoprotein (a) düzeylerinin anlamlı olarak yükseldiği bil¬dirilmiştir. Çalışmamızda AMI olgularında lipoprotein (a) (Lp(a)) ve diğer lipid profili göstergelerindeki değişiklikleri saptamayı ve aralarında anlamlı ilişkiler olup olmadığını ortaya koymayı amaçladık. Çalışmaya Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Kli¬niğine AMI tanısı ile yatırılan 45 hasta alındı. Hastalarda, lipoprotein (a), total kolesterol, HDL/K, LDL/K, total trigliserid düzeyleri ölçüldü. Sonuçlar 20 kişilik sağlıklı kontrol grubundaki değerler ile karşılaştırıldı. Lipoprotein (a) düzeyleri hasta grubunda (27.9+4.8 mgr/dl.) kontrol grubuna göre (20.4+1.27 mgr/dl) anlamlı olarak daha yüksek bulundu (p<0.001). Fibrinojen düzeyleri hasta grubunda (549.2+212.8 mgr/dl) kontrol grubunda (320+48 mgr/dl) olarak saptandı (p<0.001). Hasta grubunda total koleste¬rol, LDL-K ve total trigliserid düzeyleri kontrol grubuna göre belirgin olarak daha yüksekti (p<0.001). HDL-K düzeyleri hasta gru¬bunda (33.9+10.18 mgr/dl) kontrol grubuna göre (49.6+12.83 mgr/dl) anlamlı olarak daha düşük bulundu (p<0.001). Sonuç olarak; lipoprotein (a) düzeyleri AMI olgularında anlamlı olarak yüksekti. Total kolesterol, LDL-K, Total trigliserid düzeyleri de anlamlı ola¬rak yüksek olmasına rağmen yüksek lipoprotein (a) düzeyleri ile aralarında anlamlı korelasyonlar saptanmadı. Yine yüksek lipoprotein (a) düzeyleri ile düşük HDL-K düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı. Yüksek fibrinojen düzeyleri ile lipoprotein (a) düzeyleri arasında korelasyon bulunmadı. Çalışmamızda yaş ile HDL-K düzeyleri arasında pozitif bir korelasyon (0.444) dikkat çekti (p<0.01). Bu sonuç; HDL-K düzeylerindeki bir azalmanın erken miyokard infarktüsü için bir predispozisyon oluşturabileceği ve erken miyokard infarktüsü için bir gösterge olabileceği şeklinde yorumlandı.Öğe Alterations of erythrocyte and plasma lipid peroxides as well as antioxidant mechanism in patients with type II diabetes mellitus (NIDDM)(1998) Toprak, Gülten; Canoruç, Naime; Mete, Nuriye; Koçyiğit, Yüksel; Atamer, Aytaç; Atamer, YıldızIt has been maintained that free oxygen radicals (FOR) that occur in cell have important roles in the ethiopathogenesis of diabet, and that cell damage progressing as a result of their accumulation is responsible for the development of diabetic complications. In recent years, along with free oxygen radicals, antioxidant mechanisms and the substances influencing as free radical cleaner have been investigated in connection with diabet. With this respect, in a total of 30 patients with type II Diabetes Mellitus (NIDDM), 15 with diabetic retinopathy and 15 without diabetic retinopathy, and in 20 healthy subjects, we measured glutathione (GSH), catalase and antiperoxidant Superoxide dismutase (SOD) levels as well as plasma and eritrosit levels of Maiondialdehid (MDA), which is the last product of oxydation of polyunsaturated fatty acids. Erythrocyte and plasma MDA levels of patients with diabetic retinopathy were higher relative to those withouut diabetic retinopathy (P<0.001, P<0.005). In both diabetic groups, erythrocyte and plasma levels were observed to have increased considerably when compared with those in the control group (P<0.001). It was determined that, while erthrocyte SOD, catalase and glutathione levels in he groups with diabetic retinopathy decreased significantly relative to those in the control group, a slight decrease occurred in the SOD levels of the group without diabetic retinopathy with respect to controls, and that this, however, was statistically insignificant (P<0.05). Still, the decrease in the catalase and glutathione levels was found to be significant (P<0.02). These results indicate that accompaniment of inhibited antioxidant defence systems with increased lipid peroxide levels leading to damage in endotelial cell membran is important not only in the progress of diabete but also in the development of diabetic complications.Öğe Depolama Sıcaklığı ve Süresinin Serum Lityum ve Total Valproik Asit Düzeylerinin Ölçüm Sonuçlarına Etkisi(2014) Arslan, Rahile; Çolpan, Leyla; Toprak, Gülten; Yüksel, Hatice; Kaplan, İbrahim; Evliyaoğlu, OsmanAmaç: Lityum ve valproik asit psikiyatrik ve nörolojik hastalıklarda kullanılan ilaçlardandır. Tedavi aralı- ğının darlığı ve oldukça geniş yan etkisinden dolayı bu ilaçların serum düzeylerinin doğru ölçümleri önemlidir. Laboratuvarda veya laboratuvara numuneleri teslim sürecinde teknik sorunlar nedeniyle numunelerin analizi gecikebilmektedir. Sorun aynı gün çözülemiyorsa, buzdolabında bekleme süresi uzayabilir. Numunelerin uzun süreli ve uygunsuz sıcaklıkta depolanmasının yanlış sonuçlara neden olabileceği bilinmektedir. Bu çalışmada, depolama sıcaklığı ve süresinin lityum ve total valproik asit düzeylerinin, stabilitesine etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışma için lityum ve valproik asit kullanan 15'er hastadan alınan numuneler üçe ayrıldı. Birinci numuneler, hemen çalışıldıktan sonra oda sıcaklığında (24°C -26°C) 24 saat bekletilip tekrar çalışıldı. Hemen çalışılan örnekler bazal değer olarak kabul edildi. İkinci numuneler, +4°C'de saklandı 24 ve 48 saat sonra çalışıldı. Üçüncü numuneler ise -20°C'de 1 ay bekletildikten sonra çalışıldı. Çalışma enzimle birleştirilmiş immunoassay tekniği (EMIT) ile çalışıldı. Sonuçlar Wilcoxon testi ile karşı- laştırıldı. Bulgular: Lityum düzeylerinde hemen çalışılan ve -20°C'de 1 ay bekletildikten sonra çalışılan örnekler arasında (p=0.003) (değişim değeri %14.28); hemen çalışılan ve oda sıcaklığında (24°C -26°C) 24 saat bekletilip çalışılan örnekler arasında (p=0.001) (değişim değeri %47.14) istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı. Diğer sonuçlarda ise anlamlı bir farklılık gözlenmedi. Valproik asit düzeylerinde de aynı şekilde; hemen çalışılan ve -20°C'de 1 ay bekletildikten sonra çalışılan örnekler arasında (p=0.015) (değişim değeri %15.78) istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı. Diğer sonuçlarda anlamlı bir farklılık yok idi. Sonuç: Lityum içeren serum örnekleri hemen çalışılamayacağı zaman +4°C'de 2 güne kadar saklanabilir. Ancak örnekler oda sıcaklığında bekletilmemeli veya dondurulmamalıdır. Valproik asit örnekleri ise oda sıcaklığında 1 gün bekletilebilir veya +4°C'de 2 güne kadar saklanabilir, ancak örnekler dondurulmamalıdırÖğe Determination of Antibacterial Efficacy of Lactoferrin Glycoprotein Obtained from Cow Colostrum(Veysi AKPOLAT, 2023) Sabancılar, İlhan; Toprak, Gülten; Temiz, HakanObjective: It was aimed to investigate the antibacterial effect levels of Lactoferrin protein in cow colostrum. The aim of the study was to evaluate the effect of lactoferrin protein obtained from a natural product on the growth of Escherichia coli, Pseudomonas aerugenosa and Staphylococcus aureus. Method: Lactoferrin at 4 different concentrations (100 mg/ml, 50 mg/ml, 25mg/ml and 12.5mg/ml) was impregnated on 6 mm discs prepared from filter paper and placed on the MHA plate and after incubation at 37°C for 24 hours, inhibition was evaluated. The antibacterial effect levels of naturally obtained lactoferrin at different concentrations were compared. Results: It was determined that the antibacterial activity of lactoferrin against Gram-negative bacteria Pseudomonas aeruginosa was higher than the other bacterial species in the study. It was determined that Lactoferrin at a concentration of 12.5mg/ml had the least inhibitory effect in the studied bacteria. It was concluded that E.coli and S. aureus were bacteria resistant to the antibacterial activity of lactoferrin. Conclusion: It was observed that this effect was limited in E.coli bacteria. In the light of these results, it was concluded that Lactoferrin, an antibacterial agent, has different antibacterial effects depending on the bacterial species and dose.Öğe Does oxidative status affect serum sclerostin levels in patients with type 2 diabetes mellitus?(Medical University of Plovdiv, 2023) Sabancılar, İlhan; Unsal, Velid; Demir, Fidel; Toprak, Gülten; Pekkolay, ZaferIntroduction: Sclerostin is a glycoprotein known as a negative regulator of bone formation, predominantly expressed by mature osteocytes. There is no causative evidence information on the role of sclerostin in the pathogenesis of type 2 diabetes mellitus (T2DM) in humans. Aim: This study aimed to investigate the relationship between serum sclerostin levels and oxidative status and biochemical parameters in T2DM patients and healthy people. Materials and methods: This cross-sectional study, conducted in a clinical trial center, included 45 subjects with T2DM and 45 subjects as controls. Results: Serum sclerostin, total oxidative status (TOS), albumin, and ferritin levels were significantly higher in T2DM patients than in the control group (p<0.05). Total antioxidant status (TAS) was significantly higher in the control group (p<0.05). There was a weak positive correlation between sclerostin and TOS (r=0.23, p=0.03) and a weak negative correlation between sclerostin and TAS (r=−0.28, p=0.03). Conclusions: We have demonstrated that serum sclerostin levels increase in patients with T2DM and that the increased sclerostin levels are associated with oxidative stress.Öğe Effect of pneumatic tube delivery system rate and distance on hemolysis of blood specimens.(Wiley-Blackwell, 2012) Evliyaoğlu, Osman; Toprak, Gülten; Tekin, Alicem; Başarali, Mustafa Kemal; Kılınç, Cumhur; Çolpan, LeylaBackground: We evaluated the effects of pneumatic tube system (PTS) transport rates and distances on routine hematology and coagulation analysis. PTS effects on centrifuged blood samples were also examined. Method: The study was completed at Dicle University Hospital, which has the longest pneumatic tube system in Turkey. Blood samples were collected at three different locations within the hospital and an emergency department, and delivered to the central laboratory by the PTS or a human carrier. Samples were transported at different rates and over varying distances. Each specimen's potassium (K) and lactic dehydrogenase (LDH) levels, in both the serum and plasma, were tracked to monitor hemolysis. Measurements of LDH and K were obtained using heparin or citrate. Result: A positive correlation was observed between distance and hemolysis in serum samples transported at 4.2 m/sec, and at 3.1 m/sec for more than 2200 m (r = 0.774 and r = 0.766, respectively). Distance and hemolysis were also correlated in non-centrifuged samples (r = 0.871). The alterations in plasma LDH and K levels at different rates and PTS lengths were not statistically significant. Conclusion: The rate of hemolysis in PTS transported samples, dependent on PTS length and rate, may seriously affect routine tests of non-centrifuged samples.Öğe Effects of active and passive smoking on antioxidant enzymes and antioxidant micronutrients(2005) Yokuş, Beran; Mete, Nuriye; Çakır, Ülker Dilek; Toprak, Gülten; 0000-0003-4585-3712In the present study, we analyzed the relationship between cigarette smoke exposure and several markers of oxidative status, plasma thiobarbituric acid reactive substances, erythrocyte glutathione peroxidase, superoxide dismutase and catalase in a group of students. Of the 105 men enrolled into the study, 35 had never smoked and not exposed to cigarette smoke at all. Thirty five had smoked at least 15 cigarettes per day for at least five years (active smokers) and 35 had been exposed to cigarette smoke at indoor environment at least 2 cigarette/day on ?5d/wk for > 6 months (passive smokers). The urine cotinine level was used as a smoking marker. Erythrocyte SOD activity and plasma TBARs were significantly higher in active and passive smokers than in non-smokers (p < 0.05). However, erythrocyte GSH-Px and CAT were significanly lower in active smokers than in non smokers (p < 0.05). Serum vitamin C and E levels were significantly lower in active and passive smokers than in nonsmokers (p < 0.05). For active and passive smokers, there were significant possitive correlations between urine cotinine levels and plasma TBARs levels (r = 0.60, p < 0.01, r = 0.43, p < 0.05) and a negative correlation between urine cotinine levels and plasma vitamin C (r = -0.48, p < 0.05, r = -0.59, p < 0.01). In conclusion, during both passive and active smoking, oxidative stress was clearly exacerbated and the dynamic balance between oxidation and antioxidation was seriously disrupted, which was closely related to many disorders or diseases in active and passive smokers.Öğe İdrar kültürü testi gerekliliğini öngörmede tam otomatik idrar analizi sonuçlarının performansı(Modestum Publishing Ltd., 2014) Yüksel, Hatice; Kaplan, İbrahim; Dal, Tuba; Kuş, Seyit; Toprak, Gülten; Evliyaoğlu, OsmanAmaç: Tam idrar analizi ve idrar kültürü idrar yolu enfeksiyonlarının tanısı için sıklıkla yapılan incelemelerdendir. Çalışmamızın amacı tam idrar analizinin tanısal performansını ve idrar kültürü gerekliliğini belirlemedeki rolünü incelemektir.Yöntemler: İdrar kültürü ve tam idrar analizi sonucu olan 362 hasta sonucu retrospektif olarak incelendi. Kültür sonuçları referans kabul edilerek, idrarın kimyasal ve mikroskopik incelemesinde, idrar yolu enfeksiyonu göstergesi olabilecek testlerin tanısal doğruluk parametreleri hesaplandı ve kültür istemini öngörmedeki performansı değerlendirildi.Bulgular: Toplam 362 hastaya ait idrar kültürü sonuçlarının %67 si negatifti ve bu kültür sonucu negatif olan örneklerin %50,4 ünde kimyasal analizde lökosit esteraz, nitrit ve mikroskopik analizde lökosit ve bakteri sonuçları normal olarak bulundu. Tanısal doğruluk hesaplamalarında, lökosit esteraz (%86,1) ve mikroskopide lökosit (%88,0) testlerinin sensitiviteleri yüksek bulunurken, nitrit (%95,4) ve bakteri (%86,6) incelemelerinin spesifiteleri yüksek bulundu. Mikroskopide lökosit incelemesi için yapılan ROC analizinde eğri altındaki alan 0,852 olarak hesaplandı. Sonuç: Tam otomatik idrar cihazları, tam idrar analizi için yeterli tanısal doğruluğu sağlayabilmektedir. Tam idrar analizi sonuçlarının etkin bir şeklide değerlendirilmesi kültür istemleri için gerekliliği öngörebilir ve laboratuvarlarda özellikle iş yükü ve maliyetin azalmasına katkı sağlayabilir.Öğe Investigation of the effect of vitamin E against carbon tetrachlorur hepatotoxicity and alterations of glutathione, glutathione peroxidase(1997) Atamer, Yıldız; Canoruç, Naime; Atamer, Aytaç; Toprak, Gülten; Koçyiğit, YükselRaflarda E vitamininin karbon tetraklorür (CC14) hepatotoksisi¬tesine karşı etkileri ile glutatyon (GSH) ve glutatyon peroxidaz (GSH-Px) değişiklikleri incelendi. Bu amaçla, karaciğerde hücresel hasarın göstergesi olan lipid peroxidasyonu ile beraber, GSH, GSH-Px ve hepa-totoksisitesinin biyokimyasal göstergeleri olan serum enzim aktiviteleri de değerlendirildi. Toplam 32 rat eşit ayrıldı: Kontrol (Grubu I); CC14 (Grup II), E vitamini+CCl4 (Grup III) ve E vitamini (Grup IV). Grup Wdeki rotlara tek doz (OJ ml/kg) intraperitoneal (i.p.) olarak CC14 en-jekte edildi. Grup Ill'deki ratlara tek doz (0.5 ml/kg) CC14 enjeksiyonun¬dan hemen sonra 30 mg E vitamini (dl-alfa tokoferol asetat) i.p. olarak uygulandı. 24 saat sonra, serum transâminaz (AST, ALT) düzeylerini be¬lirlemek içinde kan örnekleri; lipid peroxidi, GSH ve GSH-Px düzeyleri¬ni ölçmek için doku örnekleri alındı. Bütün gruplar kontrol grubuyla karşılaştırıldığında; Grup II ve III'de karaciğer lipid peroxid düzeyleri (P<0.001) ile serum AST (P<0.001) ve ALT (P<0.001) aktivitelerinin anlamlı şekilde yüksek olduğu saptandı. Grup IV'de, karaciğer lipid pe¬roxid, GSH, GSH-Px ile serum transaminazlannda anlamlı bir değişik¬lik saptanmadı (P>0.05). Karbon tetraklorür grubuyla karşılaştırıldığında; Grup III'de, karaciğer lipid peroxid (P<0.02) düzeylerrile ALT(P<0.005) düzeylerinin anlam¬lı olarak düştüğü, GSH, GSH-Px ve AST düzeylerinin ise değişmediği gözlendi (P>0.05). Grup IVde, karaciğer lipid peroxid, GSH, AST ve ALT aktivitelerinin anlamlı olarak düştüğü (P<0.001), GSH-Px (P<0.02) aktivitelerinin ise yüksek olduğu saptandı. Sonuç olarak, E vitaminin CCl4'ün bilinen hepatotoksik etkisini önemli derecede etkilemediği, E vitamininin protektif etkisinin genel kanının ak¬sine henüz tartışmalı sayılabileceği ve bu konuda daha ileri çalışmalara gereksinim olduğu görüşüne varıldı.Öğe Lipid panel with Non-HDL cholesterol and total cholesterol/HDL cholesterol ratio(Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi, 2015) Yüksel, Hatice; Kaplan, İbrahim; Celepkolu, Tahsin; Toprak, Gülten; Aydeniz, Nurefşan; Etik, Emel; Çolpan, LeylaOBJECTIVE: In our study, the importance of the computational tests such as non-HDL cholesterol and Total cholesterol to HDL ratio for evaluating blood lipid levels were investigated.METHODS: The measured and calculated lipid parameters of 683 patients whose test inputs were done from Family Medicine Clinic were evaluated. The number of the patients were determined who had high Non-HDL cholesterol and total cholesterol / HDL cholesterol however the the routine lipid parameters were in the acceptable range.RESULTS: According to our results, 45 6.6% patients had high non-HDL cholesterol values and 127 %18,6 patients had high TC / HDL-cholesterol levels. Also, there were 11 1.6% patients with high non-HDL-cholesterol levels, and 39 %5,7 patients with high TC / HDL cholesterol ratio, while all routine lipid parameters were in acceptable limits. CONCLUSION: The addition of Non-HDL cholesterol and TC / HDL-cholesterol ratio to routine laboratory results would be beneficial because it can create an alert to clinicians in terms of lipid disorders.Öğe Lipid panelinde Non -HDL kolesterol ve Total kolesterol / HDL kolesterol oranı(2015) Aydeniz, Nurefşan; Etik, Emel; Yüksel, Hatice Gülru; Çelepkolu, Tahsin; Toprak, Gülten; Çolpan, Leyla; Kaplan, İbrahimAmaç: Çalışmamızda, kan lipid düzeylerinindeğerlendirilmesinde, hesaplamalı test olan Non -HDLkolesterol ve Total kolesterol/HDL kolesteroldeğerlendirilmesinin önemi incelenmiştir.Yöntem : Aile hekimliği polikliniğinden yapılan laboratuvaristemlerinden 683 hastanın hem ölçülen hem dehesaplanan lipid parametreleri değerlendirildi. Rutindeçalışılan lipid parametrelerine göre kabul edilebilir aralıktaolup da Non -HDL kolesterol ve To tal kolesterol/HDLdeğerine göre hedef değerlerin üstünde kalan hastasayıları belirlendi.Bulgular: Çalışmamızın sonuçlarına göre, 45 (%6,6) hastayüksek Non -HDL kolesterol değerlerine ve 127 (%18,6)hasta yüksek TK/HDL -K oranına sahiptir. Tüm rutin lipidparametreleri kabul edilebilir sınırlarda iken, Non -HDLkolesterol değerleri yüksek olan 11 (%1,6) hasta ve veTK/HDL kolesterol oranı yüksek olan 39 (%5,7) hastasaptandı. saptandı.Sonuç : Non-HDL kolesterol değerinin ve TK/HDL -Koranının rutin lipit son uçlarına eklenmesi, klinisyenlerelipit bozukluğu açısından uyarı oluşturabileceğindenfaydalı olacaktır.Öğe Metabolik sendromlu erkeklerde testosteron düzeylerinin değerlendirilmesi(2005) Toprak, Gülten; Toprak, Nizamettin; İltümür, Kenan; Karabulut, Aziz; Yokuş, BeranAmaç: Erkeklerde düşük testosteron düzeyleri artan ateroskleroz riskine eşlik eder. Bu çalışmada metabolik sendromlu (MS) hastalarda serum testosteron düzeyleri araştırıldı ve bunun MS ve ilgili parametreleriyle ilişkisi değerlendirildi.Çalışma planı: Çalışmaya NCEP (National Cholesterol Education Program) ölçütlerine göre MS tanısı konan 36 erkek hasta (ort. yaş 50.2±7.2) alındı. Benzer yaşta 39 sağlıklı erkek gönüllüden (ort. yaş 48.3±8.1) kontrol grubu oluşturuldu. Serum testosteron ölçümleri elektrokemilüminesans immünoassey yöntemiyle Roche Elecsys system 2010 cihazında yapıldı. Glukoz, insülin ve lipid profili (total kolesterol, trigliserid, LDL ve HDL) için açlık kan örnekleri alındı. Ayrıca, HOMA (Homeostasis Model Assessment) indeksi hesaplandı.Bulgular: Serum testosteron düzeyleri MS grubunda kontrol grubuna göre anlamlı derecede düşük bulundu (sırasıyla, 3.6±0.8 ve 4.8±1.9 ng/ml, p=0.001). Serum testosteron düzeyi ile HDL arasında pozitif (r=0.25, p<0.05); beden kütle indeksi (r= -0.41, p<0.001), bel çevresi (r= -0.40, p<0.001), HOMA indeksi (r= -0.31, p=0.008), insülin (r= -0.28, p<0.05), glukoz (r= -0.29, p<0.05), trigliserid (r= -0.28, p<0.05) ve çok düşük yoğunluklu lipoprotein (r= -0.28, p<0.05) arasında negatif ilişki saptandı. Çokdeğişkenli analizde testosteron ile sadece beden kütle indeksinin bağımsız ilişkide olduğu görüldü ($beta$= -0.36, p=0.038).Sonuç: Metabolik sendromlu erkek hastalarda testosteron düzeyinin düşük olduğu görülmektedir. Bu özellik, MS’li erkek hastalarda kardiyovasküler risk değerlendirmesinde yardımcı bir belirleyici olarak kullanılabilir.Öğe The serial changes in plasma homocysteine levels and it's relationship with acute phase reactants in early postmyocardial infarction period(2005) Toprak, Gülten; Sucu, M. Murat; Karadede, Abdülaziz; Toprak, NizamettinAmaç: Bu çalışmada erken miyokard infarktüsü sonrası dönemindeki plazma homosistein düzeylerindeki seri değişimler ile bunların akut faz reaktanları ile ilişkisini araştırmayı hedefledik. Yöntemler: Bu amaçla akut miyokard infarktüsünün semptomlarının başlamasından hemen sonraki 3 saat içinde başvuran 33 hastayı çalışmamıza aldık. Kan örneklerini gelişte (semptomların başlangıcından itibaren ilk 3 saat içinde) ve gelişten hemen sonraki 6,12,24'üncü saatlerde ve 2,4,7,30 ve 90. günlerde topladık. Bulgular: Seri homosistein ölçümlerinde homosistein'düzeyleri sırasıyla 11.87±0.71 pmol/L, 11.89+0.62 pmol/L, 11.37+0.83 pmol/L, 10.96+0.93 pmol/L, 11.37+0.89 pmol/L, 11.24+0.66 pmol/L, 13.09+0.64 pmol/L, 12.85iO.71 pmol/Lve 12.19+0.91 pmol/L olarak saptadık (p=0.05). İstatiksel olarak anlamlı farklılık yalnızca 24. saat ile 7. gün değerleri arasında görüldü (p=0.04). Bununla birlikte geliş düzeyi ile hiçbir zaman kesiti arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulunmadı. Sonuç: Plazma homosistein düzeyleri akut faz reaktanlarını etkilememekte ve risk belirleyicisi olarak homosisteinin akut miyokard infarktüsünün ilk 6. ve 12. saatlerinde ölçülen plazma değerleri güvenilir sonuçları vermekle birlikte kanın alınma saati, klinik açıdan önemli değişkenlik getirmemektedir.