Yazar "Topçu, İsmail" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 48
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Acinetobacter baumannii: Derin boyun enfeksiyonunun nadir bir nedeni(2012) Tekin, Alicem; Kınış, Vefa; Topçu, İsmail; Yorgancılar, Ediz; Bakır, Salih; Özbay, MusaDerin boyun enfeksiyonları, üst solunum yollarından kaynaklanan ve boynun derin yapılarını etkileyen bakteriyel enfeksiyonlardır. Bu enfeksiyonlar uygun zamanda ve şekilde tanı konulup tedavi edilmezlerse, hızla ilerleyip ciddi morbidite ve mortaliteye neden olurlar. Acinetobacter baumannii birçok hastane kaynaklı enfeksiyonda rol almakla birlikte, kulak burun boğaz hekimlerinin yabancı olduğu ve boyun enfeksiyonlarda nadiren izole edilen bir bakteridir. Bu makalede apse kültüründe Acinetobacter baumannii’nin izole edildiği, ciddi bir derin boyun enfeksiyonu olgusu sunuldu. Hasta antibiyotik tedavisi ve cerrahi drenaj uygulanarak başarıyla tedavi edildi.Öğe Alt dudak kanserli hastalardaki tedavi sonuçları ile tümörün boyutu ve derinliğiyle boyun metastazı arasındaki ilişki(2017) Topçu, İsmail; Yılmaz, Beyhan; Şengül, Engin; Özbay, MusaAmaç: Bu çalışmada alt dudak kanseri nedeniyle cerrahi tedavi uyguladığımız hastaların tedavi sonuçları ve tümöre ait faktörler ile boyun metastazı ve tümör nüksü arasındaki ilişki incelendi.Hastalar ve Yöntemler: Çalışmaya, Ocak 2009 - Ocak 2016 tarihleri arasında kliniğimizde alt dudak kanseri nedeniyle cerrahi uygulanan 35 hasta (31 erkek, 4 kadın; ort. yaş 58.2 yıl; dağılım 31-81 yıl) dahil edildi. Hastaların demografik özellikleri, muayene ve klinik bulguları, uygulanan cerrahi tedavi yöntemleri, histopatolojik tanı sonuçları geriye dönük olarak değerlendirildi. Tümör boyutu ve derinliği ile boyun metastazı ve tümör nüksü arasındaki ilişki incelenirken sınır değer olarak tümör boyutu 20 mm, derinliği ise 0.6 mm alındı. İstatistiksel analizde p<0.05 değeri anlamlı olarak kabul edildi.Bulgular: Hastaların yedisinde boyun metastazı, beşinde ise cerrahi sonrası nüks tespit edildi. Ek olarak hastaların üçü takip döneminde öldü. Tümör boyutu <=20 mm olan 20 hastanın birinde boyun metastazı vardı. Bununla birlikte tümör boyutu >20 mm olan 15 hastanın altısında boyun metastazı vardı. Tümör derinliği <=0.6 mm olan 19 hastanın birinde boyun metastazı tespit edildi. Tümör derinliği >0.6 mm olan 16 hastanın altısında boyun metastazı vardı. Yapılan istatistiksel analizde hem tümör derinliğinin hem de tümör boyutunun boyun metastaz riskini anlamlı oranda artırdığı bulundu (p<0.05).Sonuç: Tümörün boyutunun yanında derinliğinin artışı da boyun metastazı olasılığını artırmaktadır. Bu nedenle tümörün boyutu ve derinliğinin, boyun diseksiyonuna karar vermede belirleyici rol oynayabileceğini düşünmekteyiz.Öğe Ani işitme kayıplarında steroid ve urografin tedavisi sonuçlarının karşılaştırılması(1999) Meriç, Faruk; Tekin, Muhammet; Alkaya, Zafer; Osma, Üstün; Topçu, İsmailAmaç: Ani işitme kayıplarında steroid ve diatrizoate meglumine (Urografin®) tedavi sonuçlarını karşılaştırmak.Hastalar ve Yöntemler: Ani işitme kaybı nedeniyle başvuran 32 hasta çalışmaya alındı. Tedavide, 20 hastaya 20 gün süreyle prednizon, 12 hastaya ise beş gün süreyle diatrizoate meglumine verildi. Hastalara tedavi başlangıcında, tedavi sırasında ve tedavi sonunda odyometri yapıldı. Odyogramlar çıkan eğri, düz, inen eğri ve total kayıp şeklinde değerlendirildi. Sonuçlar, tedaviye hiç cevap vermeme, kısmen iyileşme ve tam iyileşme şeklinde sınıflandırıldı. Bulgular: Vertigolu bir hasta dışında esas şikayet işitme kaybı idi. Yirmi beş hastada (%78.12) tek taraflı işitme kaybı görüldü. On dokuz hastada (%59.37) tinnitus ve üç hastada (%9.37) vertigo mevcuttu. Tinnituslu hastaların altısında (%31.58) tam iyileşme, dördünde (%21.05) kısmi iyileşme elde edildi. Dokuz hastada (%47.37) tedaviye yanıt alınamadı. Vertigolu hastaların birinde kısmi düzelme oldu. Her iki grupta işitmede düzelme bakımından, çıkan veya düz eğri tipinde odyogramları olan hastalarda, odyogramları inen eğri veya total kayıp tipinde olanlara göre anlamlı iyileşme görüldü. Sonuç: Çalışmamızda, steroid tedavisiyle daha iyi sonuçlar elde edildi. Odyogramda düşük frekanslarda işitme kaybının olması, erken tedaviye başlanılması prognozu olumlu; yüksek frekanslarda kayıp, total kayıp ve vertigo varlığı ise, prognozu olumsuz olarak etkileyen faktörler olarak ortaya çıkmaktadır.Öğe Auricular muscormycosis: A case report(2007) Topçu, İsmail; Tuzcu, Alpaslan; Oktay, Faruk M.; Kılınç, Nihal; Aşkar, İbrahimMukormikozis nadir görülen safrofitik bir hastalıktır; invaziv ve hızlı bir seyir gösterir. Diabetes mellitus ya da kan diskrazileri gibi immün sistemin bozulduğu hastalarda ya da immünosupresif tedavi alanlarda görülür. Kontrol edilemeyen diyabetik ketoasidozlu 17 yaşındaki kadın hastada, sağ auriküla ve dış kulak yolunda siyah renkli lezyon oluşumu gözlendi. Fizik muayenede dış kulak yolu, auriküla ve buna komşu deri bölgesinde nekroz vardı. Hastada aynı zamanda lezyonla eşzamanlı sağ fasyal sinir paralizisi izlendi. Nekrotik dokular debride edildikten sonra, alınan doku örneklerinde yapılan mikrobiyolojik ve histopatolojik incelemede non-septat hif saptandı. Ameliyat sonrasında sistemik amfoterisin B tedavisi uygulandı. Hasta yedinci gün kaybedildi.Öğe Belirgin diabetik nöropatisi olmayan diabetli çocuklarda işitme fonksiyonlarının değerlendirilmesi(1999) Meriç, Faruk; Akbulut, Nursel; Topçu, İsmail; Osma, Üstün; Cüreoğlu, Sebahattin; Bahceci, MithatBu çalışmada, Tip l diabetli hastalarda konvansiyonel odiometrik testlerle Beyinsapı Uyarılmış işitme Potansiyelleri (BUİP) kullanılarak işitme fonksiyonları araştırıldı. Hasta grubu diabet süreleri 3 ay ile 60 ay (ort. 12,4±16,98) arasında değişen 30 hastadan, kontrol grubu ise non-diabetik 30 olgudan oluşturuldu. HbA1c değerleri, diabet grubunda kontrol grubundan anlamlı derecede yüksek bulundu. Saf ses odiometrisi, timpanometri ve akustik refleks ölçüm sonuçları, hasta ve kontrol grubunda normaldi. BUİP'de II ve V. dalga mutlak latansları ile I-V interpik latansında kontrol grubuna göre anlamlı uzama saptandı. Diabetli hastalarda nöropati gelişmekte olduğunu göstermede klasik odiometrik tetkikler yetersiz kalmakta. BUİP ise oldukça yararlı bilgiler vermektedir. Bu nedenle, diabetik hastalarda gelişebilecek nöropati takibinde BUİP objektif bir test olarak gözükmektedir.Öğe Bilateral ve tekrarlayan fasiyal paralizinin nadir nedeni: Melkersson-Rosenthal sendromu(Dicle Üniversitesi, 2015) Akdağ, Mehmet; Özkurt, Fazıl Emre; Yılmaz, Beyhan; Topçu, İsmail; Meriç, FarukMelkersson-Rosenthal Sendromu yineleyen periferik fasiyal paralizi, orofasiyal ödem ve fissürlü dil triadı ile karakterize granülomatöz hastalıktır. Bu yazımızda çocukluktan itibaren 2 kez sol ve bir kez sağ taraftan periferik paralizi atağı geçiren ve idiopatik fasiyal paralizi tanısı alan olgunın kliniğimize tekrar sağ tarafta periferik fasiyal paralizi ön tanısı ile yatırılıp tetkik ve takip sonucunda Melkersson-Rosenthal Sendromu (MRS) tanısı alan hastada; fasiyal paralizinin farklı tarafta ve farklı zamanlarda tekrarlayıcı olması ve tedaviye dirençli olması ve ayrıca gençlik çağında ender görülüyor olması nedeniyle sunulmuştur. Ancak bu sendromla ilgili gerek doğru etiyoloji ve gerekse sonuç veren tedavi açısından klinikopatolojik ek çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.Öğe Burun kanaması ve boğazda takılma hissi ile başvuran iki ayrı sülük enfestasyonu olgusu(İstanbul KBB-BBC Uzmanları Derneği, 2016) Yıldırım, Hayri; Gül, Aylin; Çetin, Müzeyyen; Yılmaz, Beyhan; Şengül, Engin; Topçu, İsmailÖzellikle kırsal kesimlerde, doğal su kaynaklarının içme amacıyla kullanılmasından dolayı sülük enfestasyonları daha sık gözlenmektedir. Sülük enfestasyonları burun kanaması, hemoptizi, hematemez, vajinal kanama, boğazda takılma hissi ve yutma güçlüğü gibi değişik klinik semptomlara neden olabilir. Bu nedenle kırsal kesimden gelen hastalarda açıklanamayan benzer semptomlarda sülük enfestasyonu akla getirilmelidir. Bu yazıda tanı koymada güçlük çekilen nazofarenkse yerleşmiş canlı sülüğün neden olduğu aralıklı burun kanaması yakınması ile başvuran bir hasta ile sol bant ventrikül üzerine yerleşmiş canlı sülüğün neden olduğu boğazda takılma hissi ile başvuran bir hasta sunuldu.Öğe Burun tıkanıklığının nadir bir nedeni: Sfenokoanal polip(Modestum Publishing Ltd., 2012) Özbay, Musa; Yorgancılar, Ediz; Kınış, Vefa; Bakır, Salih; Topçu, İsmailKoanal polipler genellikle maksiller sinüs antrumundan köken alırlar. Sfenoid sinüsten köken alan sfenokoanal polip oldukça nadirdir. Hastalar antrokoanal poliple benzer bulgularla başvururlar. Radyoloji bu iki farklı koanal polibin ayırımında önemli bir yere sahiptir. Polibin bir kısmının çıkartılmadığı yetersiz cerrahilerde tekrarlama olasılığı yüksektir. Endoskopik sinüs cerrahisiyle başarılı bir şekilde tedavi edilen sfenokoanal polipli bir olguyu sunuyoruz. Hasta bir yıldır şikayeti olmadan izlenmektedir.Öğe A case of solitary angiokeratoma circumscriptum of the tongue(2007) Topçu, İsmail; Yıldırım, Müzeyyen; Kılınç, Nihal; Oktay, Mehmet FarukAnjiyokeratom sirkumskriptum nadir görülen bir vasküler bozukluktur. Lezyonlar doğum sırasında vardır ve genellikle alt ekstremiteyi etkiler. Dokuz yaşındaki bir kız çocuğu, dilin dorsal bölümünde pembe renkli, küçük yükseltiler oluşturan lezyonlarla başvurdu. Bu durumun doğumdan beri var olduğu öğrenildi. Hastanın öyküsünde geçirilmiş travma, şiddetli soğuk etkisi veya vücudun başka yerlerinde benzer lezyon oluşumu yoktu. Sert yiyeceklerden sonra ağrı ve nadir olarak lezyondan kan gelmesi gibi yakınmaları vardı. Fizik muayenede, dilin dorsal yüzünde gruplar halinde, eritematöz, parlak papüller görüldü. Ağız mukozasında başka lezyon yoktu. Lezyondan alınan insizyonel biyopsiden sonra soliter anjiyokeratom sirkumskriptum tanısı kondu.Öğe Chronic tobaccosnuff-induced columellar squamouscellcarcinoma: A case report(Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2011) Kınış, Vefa; Gün, Ramazan; Bakır, Salih; Yorgancılar, Ediz; Topçu, İsmail; Fırat, UğurIn this article, we presented a 57-year-old woman with a history of snuff abuse for 16 years and developed squamous cell carcinonoma in the columellar skin. Primary cancer of nasal columella is extremely rare. This is a very agressive tumor and if not resected adequately it can easily spread to adjacent structures.. These tumors should be treated radically. The tumor was resected and defect was reconstructed with left nasolabial sulcus flap in this case. Close follow-up is required because of high recurrence rate. We try to discuss the behavior of these tumors, staging, treatment modalities and prognostic factors.Öğe Congenital laryngeal cyst presenting with severe respiratory distress in a newborn(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2013) Özbay, Musa; Kınış, Vefa; Bakır, Salih; Yorgancılar, Ediz; Gün, Ramazan; Topçu, İsmailIn the newborn, congenital laryngeal cysts can cause lifethreatening respiratory distress. Mortality can be prevented by early diagnosis. Therefore, a congenital laryngeal cyst should be considered in the differential diagnosis of an infant who develops respiratory distress and stridor. Flexible nasopharyngolaryngoscop is a valuable tool in diagnosis. The treatment of the cyst is total surgical excision. This article reviews the literature and presents a case of congenital laryngeal cyst that caused respiratory distress at birth and was treated surgically.Öğe Derin boyun enfeksiyonlu hastalarda nötrofil/ lenfosit oranının prognozla ilişkisi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2016) Şengül, Engin; Özbay, Musa; Topçu, İsmailAmaç: Bu çalışmanın amacı, derin boyun enfeksiyonu olan hastaların nötrofil/lenfosit oranıyla prognozları arasında bir ilişki olup olmadığını göstermektir. Yöntemler: Çalışmada Ocak 2010 ile Ocak 2015 yılları arasında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz ve Baş boyun Cerrahisi Kliniği’nde derin boyun enfeksiyonu tanısı alarak yatırılan ve tedavi edilen 108 hasta değerlendirildi. Hastaların demografik özellikleri, klinik dataları, komplikasyonları ve tedavi sonuçları incelendi. Çalışmaya, 0-14 yaş aralığındaki pediatrik hastalar, sadece peritonsiller apsesi olanlar ve travmaya sekonder gelişmiş enfeksiyonu olanlar dahil edilmedi. Derin boyun enfeksiyonlu hastalar, takip ve tedavileri esnasında hayatı tehdit edici komplikasyon gelişen (2. grup) ve gelişmeyenler (1.grup) olarak iki ana gruba ayrıldı. Bulgular: Derin boyun enfeksiyonlu hastalarımızın 14 (%13) ’ünde yaşamı tehdit edici komplikasyonlar gelişirken, 94 (%87) hastamızın ise tedavi ve takipleri esnasında herhangi bir ciddi komplikasyona rastlanmadı. Komplikasyon gelişen hastalarda ortalama nötrofil/lenfosit oranı komplikasyon gelişmeyen hastalara göre istatistiki olarak anlamlı yüksek bulundu (p<0,05). Ayrıca yapılan istatistiki analizde ileri yaş ve ortalama nötrofil miktarlarında da anlamlı bir fark bulundu (p<0,05). Ortalama lenfosit miktarlarında ise anlamlı bir fark bulunmadı (p>0,05). Sonuç: Bu çalışma, nötrofil/lenfosit oranının derin boyun enfeksiyonlu hastalarda prognozun belirlenebilmesinde ucuz ve kolay elde edilebilir, öngörülebilir bir faktör olarak kullanılabileceğini göstermiştir.Öğe Does all-day and long-term exposure to radiofrequency radiation emitted from Wi-Fi affect hearing?(Taylor and Francis Ltd., 2017) Yorgancılar, Ediz; Daşdağ, Süleyman; Akdağ, Mehmet Zülküf; Akkuş, Zeki; Akdağ, Mehmet; Topçu, İsmailWe investigated the long-term effects of radiofrequency radiation (RFR) emitted from Wi-Fi systems on hearing. Sixteen Wistar albino rats were divided equally into two groups: sham control and exposure groups. The rats in the experimental group were exposed to 2.4 GHz RFR emitted from a Wi-Fi generator for 24 h/day for one year. The same procedure was applied to the rats in the sham group, except that the Wi-Fi generator was turned off. All groups were kept in Faraday cages during the 12 months to eliminate external electromagnetic fields. The distance between the Wi-Fi generator antenna and the exposure cages was 50 cm. Pre-exposure distortion product otoacoustic emissions (DPOAE) of all rats were measured at the beginning, 6th and 12th months of the study. The DPOAE values of the sham, baseline and exposure groups were compared statistically. For the 6000 Hz hearing frequency, the DPOAE values in the exposure group were lower than those in the sham group (p < 0.05). Similarly, the 6000 Hz hearing frequency values obtained at the end of the 12th month were also lower than the baseline and 6-month values in the exposure group (p < 0.05). In contrast, the DPOAE values at the 6th and 12th months of exposure for the 2000 Hz hearing frequency were higher than the baseline value (p < 0.05). These results indicated that 12 months of RFR (24 h/day) at 50 cm from a 2.4 GHz Wi-Fi source can affect hearing. However, further studies are necessary.Öğe Double thyroglossal duct cyst located in the hyoid region and the tongue base: an unusual coexistence(2011) Yorgancılar, Ediz; Büyükbayram, Hüseyin; Topçu, İsmail; Yıldırım, Müzeyyen; Gün, RamazanTiroglossal kanal kistleri tiroid bezinin boynun ön tarafındaki son yerini almak üzere foramen çekumdan inişi sırasında var olan tiroglossal kanalın persistan epiteliyal kalıntılarından kaynaklanır. Tiroglossal kanal dilden tiroide kadar olan inişin herhangi bir yerinde kalabilir. Dile lokalize tiroglossal kanal kistleri farenksin çok nadir görülen ve hızlı bir şekilde tedavi edilmediği takdirde morbidite ve mortaliteye neden olabilen doğuştan lezyonlarıdır. Çift tiroglossal kistler ve tiroglossal kanalın obliteratif proçesinin tamamen başarısızlığa uğraması literatürde çok nadirdir. Bu yazıda, aynı tiroglossal kanaldan kaynaklanan ve biri hyoid bölgede, diğeri ise dil kökünde olmak üzere iki kist olgusu tanımlandı. Bildiğimiz kadarıyla, bu birliktelik literatürde daha önce bildirilmemiştir.Öğe Ectodermal dysplasia: Otolaryngologic evaluation of 23 cases(Medquest Communications LLC, 2012) Yıldırım, Müzeyyen; Yorgancılar, Ediz; Gün, Ramazan; Topçu, İsmailThe aim of this prospective study was to improve the quality of life of and reduce morbidity for patients with ectodermal dysplasia by assessing their actual and potential ENT pathologies, and offering methods of prevention and treatment. The study was conducted between 2006 and 2008 and included 23 patients diagnosed with ectodermal dysplasia. The major symptoms of ectodermal dysplasia were evaluated. Patient histories were obtained in all cases, and a complete head and neck examination was carried out. Of the 23 patients (11 males and 12 females, aged 5 to 45 years) diagnosed with ectodermal dysplasia, 22 had hypohidrotic ectodermal dysplasia and 1 had ectrodactyly-ectodermal dysplasia-clefting syndrome. In all patients diagnosed with hypohidrotic ectodermal dysplasia, the salivary glands were examined by ultrasonography and, when necessary, by scintigraphy. Hearing defects in patients with otologic problems were determined by audiometric examination: 39.1% of the patients had hearing loss, 43.5% had otitis media, and 39.1% had impacted cerumen. The most common rhinologic findings were saddle nose deformity in 56.5%, nasal obstruction and nasal dryness (52.2% each), and chronic rhinitis/rhinosinusitis (34.8%). The most common oral and oropharyngeal findings were difficulty chewing in 82.6% and dry mouth in 78.3%. All 23 patients had required dental work. Because this disorder affects several aspects of the body, its treatment requires a multidisciplinary approach, with the otolaryngologist being a vital part of the management team.Öğe Effects of antineoplastic agents on the peripheral nerves under a surgical tissue expansion procedure: An experimental study(Wiley, 2006) Oktay, M. Faruk; Aşkar, İbrahim; Yıldırım, Ayşe; Gürlek, Ali; Akkuş, Murat; Topçu, İsmail; Meriç, Faruk; 0000-0001-5708-4813Background. Elongation of peripheral nerve by the use of a tissue expander is helpful to repair nerve defects. This study was designed to investigate the effects of some antineoplastic agents on the peripheral nerves under a surgical tissue expansion procedure. Materials and Methods. Twenty-five Wistar rats were used in this study. Following the exposition of the sciatic nerve and placement of two 10/0-nylon sutures in the epineurium 20 mm apart, a tissue expander was then placed under it. Inflation of the expander was immediately accomplished by the separate percutaneous injections of 6, 6, and 8 ml for every 3 min under general anesthesia. The expander was fully deflated at the end of each 3 min The distance between two sutures was measured 1 h later to measure the rate of elongation. Rats were randomly divided into five groups (according to the administered drugs), each consisting of five rats (10 sciatic nerves). Normal saline (1 ml) in the control group (group 1), cyclophosphamide (15 mg/kg) in the group II, cisplatinum (3 mu g/kg) in the group III, mitomycin-C (0.5 mg/kg) in the group IV and 5-fluorouracil (10 mg/kg) in the group V were injected intravenously. Intravenous injections of drugs were performed via the tail vein 30 min before expansion, 48 and 96 h after removal of expander. The incision was reopened on the third and seventh postoperative days, and five sciatic nerves of each group were exposed and then the pinching test was performed to measure regeneration distance. Electro-neurographic changes were recorded. The expanded portion of the sciatic nerve between two sutures was harvested for histological evaluation. Results. There is no significant difference between the elongation rates of all groups (P < 0.05). Histologic evaluation showed that inflammatory changes, vacuolization, intraneural edema, demyelination, axonal changes in the control group, the cisplatinum group and the mitomycin-C group. These changes were significantly decreased in the cyclophosphamide group and the 5-fluorouracil group. In the cyclophosphamide group and the 5-fluorouracil group, the amplitude of compound action potential (CAP) values were significantly higher and the latency was significantly shorter (P > 0.05). Conclusion. We believed that cyclophosphamide and 5-fluorouracil may be helpful in tissue expansion of peripheral nerves, by decreasing the effects of the ischemia-reperfusion injury on the expanded peripheral nerves.Öğe Gebelikte koku fonksiyon değişiminin değerlendirilmesi(İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2015) Gül, Aylin; Yılmaz, Beyhan; Karababa, Songül; Tuna, Selin Fulya; Özkurt, Fazıl Emre; Yörük, Neval Yaman; Topçu, İsmailAmaç: Bu çalışmada farklı trimesterdeki gebe kadınlar ve gebe olmayan kadınlar arasında koku fonksiyon değişimleri karşılaştırıldı. Hastalar ve Yöntemler: Otuz beş sağlıklı gebe kadın ile 14 sağlıklı gebe olmayan kadın çalışmaya dahil edildi. Gönüllü gebe kadınlar ilk trimester, ikinci trimester ve üçüncü trimester olmak üzere üç alt gruba ayrıldı. Tüm gönüllülere koku şişe test bataryası ile koku testi yapıldı. Testin içeriği Sniffin stick ile uyumlu olup, koku eşiği (OT), koku ayrımcılık (OD) ve koku tanımlama (OI) olarak üç ayrıntılı koku fonksiyon testlerinden oluşmaktaydı. Bu üç testin sonucu TDI skoru olarak belirtildi. Bulgular: İlk trimesterdeki gebe kadınların TDI skorunda ve test skorlarında, diğer trimester gebeler ve gebe olmayan kadınlara kıyasla, istatistiksel olarak anlamlı bir azalma gözlendi (p<0.05). İkinci ve üçüncü trimester gebelerle gebe olmayan kadınların koku fonksiyon skorları benzerdi (p>0.05). Sonuç: Gebelik sürecinde kadınlarda koku fonksiyonlarında değişiklik izlenmektedir. Özellikle ilk trimesterde koku duyarlılığında oluşan azalma, gebeliğin sonlarına doğru normal skorlara ulaşmaktadır.Öğe How advantageous is it to use computed tomography image-based artificial intelligence modelling in the differential diagnosis of chronic otitis media with and without cholesteatoma?(Verduci Editore s.r.l, 2023) Ayral, Muhammed; Türk, Ömer; Can, Şermin; Esen, D.; Topçu, İsmail; Akıl, Ferit; Temiz, HakanOBJECTIVE: Cholesteatoma (CHO) developing secondary to chronic otitis media (COM) can spread rapidly and cause important health problems such as hearing loss. Therefore, the presence of CHO should be diagnosed promptly with high accuracy and then treated surgically. The aim of this study was to investigate the effectiveness of artificial intelligence applications (AIA) in documenting the presence of CHO based on computed tomography (CT) images. PATIENTS AND METHODS: The study was performed on CT images of 100 CHO, 100 non-cholesteatoma (N-CHO) COM, and 100 control patients. Two AIA models including Res-Net50 and MobileNetV2 were used for the classification of the images. RESULTS: Overall accuracy rate was 93.33% for the ResNet50 model and 86.67% for the MobilNetV2 model. Moreover, the diagnostic accuracy rates of these two models were 100% and 95% in the CHO group, 90% and 85% in the N-CHO group, and 90% and 80% in the control group, respectively. CONCLUSIONS: These results indicate that the use of AIA in the diagnosis of CHO will improve the diagnostic accuracy rates and will also help physicians in terms of reducing their workload and facilitating the selection of the correct treatment strategy.Öğe Koklear implantasyon cerrahisi uygulanan 36 hastanın analizi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2012) Yorgancılar, Ediz; Yıldırım, Müzeyyen; Gün, Ramazan; Bakır, Salih; Kınış, Vefa; Özbay, Musa; Meriç, Faruk; Topçu, İsmailAmaç: Çalışmamızın amacı iki taraflı sensörinöral tip işitme kaybı sebebiyle koklear implantasyon yapılan hastaları etiyoloji, cerrahi yöntem ve komplikasyonlar açısından analiz etmektir. Gereç ve yöntem: Kasım 2010 ile Şubat 2012 arasında koklear implantasyon yapılan toplam 36 hasta yaş, cinsiyet, işitme kaybı sebebi, cerrahi yaklaşım ve komplikasyonlar açısından retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Hastaların yaşları 1 ile 52 arasında idi (15 bayan (% 41.7), 21 erkek (% 58.3). Otuz üç hasta çocuk (ortalama yaş 4.2±1.8), kalan üç hasta erişkin idi (29, 45, 51 yaşlarında). Çocuk hastaların tümü doğuştan işitme kaybı idi (31 hasta idiyopatik, 1 hasta Goldenhar sendromu, 1 hasta ektodermal displazi). Erişkin hastalar ise iki taraflı temporal kemik kırığına, kronik otitis media operasyonuna ve menenjite bağlı işitme kayıpları sebebiyle opere edildiler. Otuz dört hastaya mastoidektomi-posterior timpanotomi ve genişletilmiş yuvarlak pencere metoduyla implantasyon yapıldı. Bir hasta ise suprameatal yaklaşımla opere edildi. Açık radikal mastoidektomi kavitesi olan bir hastaya ise iki seanslı implantasyon yapıldı. Üç hastada perilenf sızıntısı gelişti. Hastalarımızın hiçbirinde minör ve major komplikasyon gelişmedi. Kliniğimizde başlangıç olarak seçilmiş hastalarda implantasyon uygulamıştır. Sonuç: Sınırlı sayıdaki hasta grubumuza rağmen koklear implantasyonun çocuk ve erişkinlerdeki ileri işitme kayıplarında etkili bir tedavi yöntemi olduğu sonucuna varıldı. Sunulan hasta serisinde düşük komplikasyon oranları ile koklear implantasyonun güvenli ve düşük morbiditeli bir yöntem olduğu görüldü.Öğe Kolestatoma neden olan ve menenjit ile komplike olan dış kulak kanalı osteomu(2013) Topçu, İsmail; Özbay, Musa; Bakır, Salih; Yorgancılar, Ediz; Gün, Ramazan; Kırış, VefaOsteom, dış kulak kanalının tek taraflı, çoğunlukla semptom vermeyen iyi huylu tümörüdür. Salt kulak kiri toplanmasına ve iletim tipi işitme kaybına yol açtıklarında belirti verirler. Bunlar temporal kemiğin en sık görülen kemiksi lezyonlarıdır. Çok nadiren kolestatom ile birlikte bulunur. Bugüne kadar menenjit ile komplike olmuş ve kolestatoma neden olmuş bir dış kulak kanalı osteom öyküsü bildirilmemiştir. Bu makalede, dış kulak yolu osteomu, kolestatom ve menenjit birlikteliği olan ve kanal duvar mastoidektomi tekniği kullanılarak başarıyla tedavi edilen ilginç bir olgu sunuldu.
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »