Yazar "Taşdemir, Nebahat" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 24
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akut iskemik strokta beyin tomografisi erken bulgularının değerlendirilmesi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2008) Taşdemir, Nebahat; Tamam, Yusuf; Tabak, Veysi; Dedeoğlu, AndaçSon 30 yılda gelişen görüntüleme yöntemleri akut iskemik strokta sadece tanı sürecini değil, uygulanacak tıbbi ve girişimsel müdahaleleri de yönlendirmektedir. Strok sonrası ilk 24 saatte beyin tomografisi (BT) halen daha hızlı, daha ucuz, non invaziv ve tüm hastalar için kolay ulaşılabilir olması nedeniyle primer tarama yöntemi olmayı sürdürmektedir. Bu çalışmada Nöroloji kliniğine başvuran iskemik strok olgularının erken evre BT bulgularının saptanması ve bu bulgular ile çeşitli klinik ve demografik veriler arasındaki ilişkinin araştırılması amaçlanmıştır. Bu çalışmaya iskemik strok tanısı almış 26' sı erkek, 38' i kadın toplam 64 olgu dahil edilmiştir. Olguların strok sonrası ilk 8-12 saatte ve 24-48. saatler arasında olmak üzere toplam iki BT incelemesi yapılmıştır. Çalışma sonucunda erken BT bulgusu veren olgularda, orta serebral arter alan tutulumunun daha çok görüldüğü saptanmıştır. Erken BT bulguları arasında görülen orta serebral arter hiperdansitesinin arteriyel oklüzyona uyan iskeminin bir habercisi olabileceği düşünülmüştür. Başlangıçta saptanan anormal BT bulgularının, ilerlemekte olan infarktın büyüklüğünü olduğundan daha az gösterdiği belirlenmiştir. Ayrıca erken BT bulgularının acil şartlarda değerlendirilmesi ile ayrıntılı değerlendirilmesi arasında belirgin bir farklılık mevcuttur. İskeminin erken BT bulguları, iskemik strokun ilk saatlerinde bile görülebilir. Erken BT bulgularının tanımlanması düzenli eğitim ve gelişen BT teknolojisi izlenerek geliştirilmelidir.Öğe Angiotensin-converting enzyme and angiotensin II type 1 receptor gene polymorphisms in children with subacute sclerosing panencephalitis(Wiley, 2006) Taşdemir, Nebahat; Ece, Aydın; Tekeş, Selahattin; Dikici, Süber; Güneş, Ali; Balık, Hasan; 0000-0001-6764-8336Subacute sclerosing panencephalitis (SSPE) is a progressive, debilitating, and fatal brain disorder caused by mutant measles virus infection. Although both viral and host factors seem to be involved in SSPE, the exact pathogenesis remains to be determined. Autoimmune demyelination is characteristic of SSPE. The blood angiotensin-converting enzyme (ACE) activity and angiotensin II (Ang II) levels are associated with the ACE gene polymorphism. Proinflammatory effects of Ang II may contribute to the development of SSPE. The aim of this study was to investigate whether the ACE and Ang II type I receptor (AT1R) (A1166C) gene polymorphisms were associated with SSPE. The polymorphisms were investigated by polymerase chain reaction (PCR) in 43 patients with SSPE and 100 healthy controls. The genotype distribution of the SSPE children and healthy controls were as follows: DD 58.1% versus 34.0, ID 37.2% versus 48.0%, and II 4.7% versus 18.0, respectively (P=0.012). Allele frequencies of patients and controls were D 76.7% versus 58.0%, and I 23.3% versus 42.0%, respectively (P = 0.004). The frequency of DD genotype and D allele were significantly higher in SSPE children compared with controls (P < 0.05). AT1R, gene polymorphism distribution was found to be similar in SSPE children and control subjects: AA 55.8% versus 60.7%, AC 37.2% versus 32.1%, and CC 7.0% versus 7.2%, respectively (P > 0.05). In conclusion, the results of this study suggest that the DD genotype of ACE I/D polymorphism maybe related to SSPE. Due to small size of this study, further studies with more patients are needed to confirm these results. (c) 2006 Wiley-Liss, Inc.Öğe Antiepileptik tedavi alan hastalarda serum immünglobülin düzeyleri(Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1995) Taşdemir, Nebahat; Batun, Sabri; Tombul, Temel; Sönmez, Mehmet Güler; Yaramış, Ahmet; Haspolat, Yusuf KenanÖzet: Epilepsili hastaların hümoral ve hücresel immün sistemlerinde yetersizlik olduğu bilinmektedir. Ayrıca, antiepileptik tedavinin epilepsili hastalarda serum immünglobülin düzeyini düşürdüğü görüsü mevcuttur. Çalışmamızdaki amacımız antiepileptik tedavinin, kronik antiepileptik tedavi alan hastalarda serum Ig düzeylerine etkisini araştırmak, immün sistem bozukluğuna neden olup olmadığına açıklık getirmektir. Kliniğimizde epilepsi nedeniyle takip ve tedavi edilen yaşları 1.5 ve 49 yıl arasında (Ort:18.97) olan, 43 hastanın serum immünglobülin düzeyleri immün difüzyon yöntemiyle çalışıldı. Hastaların 25'i karbamazepin, 9'u valproik asit, 6'sı fenitoin, 8'i fenobarbital ve türevlerini kullanmaktaydı. Yirmi-altı hastada (%60) IgA ve IgM düzeyleri düşük bulundu. Bu olguların 12'sinde IgA (%46), 10'unda IgM (%38,5), 4'ünde IgA ve IgM düşüktü(%15,4). Hastalarda Ig düzeyleri kontrol grubuna göre anlamlı olarak düşüktü (IgA için p<0.001, IgM için p<0.01). Olgular yaş, cins, nöbet tipi ve kullandıkları atiepileptik ilaç cinsine göre analiz edildi. Bu parametrelerle Ig düzeylerinin ilişkisi literatürle karşılaştırılarak tartışıldı.Öğe Arnold-Chiari syndrome (type I)(2006) Taşdemir, Nebahat; Tacar, Orhan; Demirant, Ayda; Taşdemir, SerhanArnold-Chiari syndrome is a rare malformation of the brain that is generally present from birth. This type of brain malformation may be associated with other anomalies including hydrocephalus, myelomeningocele, syringomyelia and spina bifida. There are 3 types of Arnold-Chiari malformation (types I, II and III). The clinical symptoms of all 3 types include torticollis, opisthotonus, headache, vertigo, vocal cord paralysis, apnea, nystagmus, dysphagia and ataxia. The Chiari I malformation is considered to be congenital, although there have been reported cases of an acquired form. The incidence of this malformation has been found to be ?0.56% via magnetic resonance imaging (MRI) studies. The malformation is characterized by a displacement of the cerebellar tonsils, medulla and the fourth ventricle into the spinal canal. The diagnosis can be difficult because not all patients present the classical symptoms of herniated tonsils. However, this anomaly may be diagnosed with MRI. Here we describe a case study of a 22-year-old female patient in a neurology clinic complaining of both headache and vertigo. We determined via MRI that there was a hernia of the cerebellar tonsillar located inferiorly to theforamen magnum. On the other hand the width of the fourth ventricle and the parenchyma tissue of the cerebellum were normal. This type of malformation may prove to be the cause of headache and vertigo in some people. MRI may therefore be a useful tool to aid in the accurate diagnosis of their symptoms.Öğe Assessment of the presence of carpal tunnel syndrome in patients with diabetes mellitus, hypothyroidism and acromegaly(Journal of Clinical and Diagnostic Research, 2015) Oktayoğlu, Pelin; Nas, Kemal; Kılınç, Faruk; Taşdemir, Nebahat; Bozkurt, Mehtap; Yıldız, İsmailABSTRACT Introduction: Carpal tunnel syndrome (CTS) is one of the most common entrapment neuropathies of the upper limbs. It results from compromised median nerve function of the wrist that is caused by increased pressure in the carpal tunnel. Repetitive use of the hand and wrist, obesity, pregnancy, rheumatoid diseases, trauma and endocrinopathies are some of the risk factors for CTS. Aim: The purpose of this study was to find out whether patients with diabetes mellitus (DM), hypothyroidism and acromegaly have an increased incidence of carpal tunnel syndrome compared to each other and normal population. Materials and Methods: Patients were assigned into three groups as follows: patients with type II DM n: 100, patients with hypothyroidism n:48 and patients with acromegaly n:36. In addition, 50 healthy individuals were included in the study as control subjects. Patients were asked if they had any pain, symptoms of paraesthesia and numbness. Patients with peripheral neuropathy were excluded from the study. Boston Symptom Severity Scale and Functional Capacity Scale were used to assess symptom severity and functional capacity. CTS was investigated by performing electrophysiological study for both hands. Results: The incidence of CTS was significantly higher in all three groups compared to the control group (p>0.05). In addition, the incidence of CTS was significantly higher in the DM group compared to the hypothyroid and acromegaly groups (p<0.001). The incidence of bilateral CTS in the DM group was significantly higher compared to both hypothyroid and acromegaly groups and the control group (p<0.001). Conclusion: CTS has a higher incidence in DM, hypothyroid and acromegaly patients compared to healthy individuals. Clinicians should be careful about development of CTS in DM, hypothyroidism and acromegaly. They should adopt a multidisciplinary approach and co-operate with the psychiatrist.Öğe Behçet hastalığına bağlı psödotümör serebride kraniyal manyetik rezonans görüntülemesinde optik sinir kılıfında sıvı artışı(2011) Tamam, Yusuf; Uzar, Ertuğrul; Ekici, Faysal; Şahin, Alparslan; Açar, Abdullah; Taşdemir, NebahatPsödotümör serebri Behçet hastalığında ender görülen bir durumdur. Optik sinir kılıfında genişleme ve optik sinir etrafında subaraknoid aralıkta sıvı artışı, psödotümör serebrili hastalarda nadir gözlenen manyetik rezonans (MR) bulgularıdır. Bildiğimiz kadarıyla Behçet hastalığına bağlı psödotümör serebride bu bulgular literatürde bildirilmemiştir. Bu tür olgularda lumboperitoneal şant cerrahisi medikal tedaviye yanıt alınamadığında ve görme semptomları varlığında uygulanabilmektedir. Bu yazıda, ilgili radyolojik ve klinik bulgular tartışıldı ve tedavi yöntemleri kısaca gözden geçirilmiştir.Öğe Cervical intramedullary granuloma of Brucella: A case report and review of the literature (European Spine Journal DOI: 10.1007/s00586-006-0252-3)(2007) Nas, Kemal; Taşdemir, Nebahat; Çakmak, Erkan; Kemaloğulu, Mustafa Serdar; Bükte, Yaşar; Geyik, Mehmet Faruk; 0000-0002-0906-0902[No abstract available]Öğe Deneysel serebral iskemi/reperfüzyon hasarında kafeik asit fenetil esterin koruyucu etkisi(Turkish Neurological Society, 2020) Uzar, Ertuğrul; Acar, Abdullah; Fırat, Uğur; Evliyaoğlu, Osman; Alp, Harun; Tüfek, Adnan; Yavuz, Celal; Demirtaş, Sinan; Taşdemir, NebahatÖz:Serebral iskemi/reperfüzyon (İ/R) oksidatif stresle ilişkili olduğu için, serbest oksijen radikallerinin üretiminin düzenlenmesi serebral İ/R tedavisinde yeni yaklaşımlara neden olabilir. Kafeik asit fenetil ester (CAPE)’in nöroprotektif, antioksidan, antiinflamatuvar ve antiapopitotik olduğu gösterilmiştir. Bu çalışmanın amacı; serebral İ/R hasarında CAPE’nin koruyucu etkisi olup olmadığı ve toplam oksidan ve antioksidan durum üzerinde olası etkisinin araştırılmasıdır. YÖNTEMLER: Kontrol grubu, İ/R grubu ve İ/R + CAPE grubu olarak toplam 30 sıçan rastgele olarak üç gruba ayrıldı. Deney işlemlerinden sonra elde edilen beyin dokularında total oksidan durum (TOS), total antioksidan durum (TAS) ve oksidatif stres indeksi (OSİ) seviyeleri ölçüldü ve histopatolojik olarak hücresel yapılar değerlendirildi. BULGULAR: Beyin dokusunda İ/R grubunda TOS ve OSİ seviyeleri kontrole göre belirgin olarak yüksek (p= 0.023, p= 0.001) ve TAS düzeyi kontrole göre düşük bulundu (p= 0.001). CAPE tedavisi İ/R nedeniyle oluşabilecek TOS ve OSİ yükselmelerini önledi (sırayla; p= 0.041, p= 0.001). İ/R + CAPE grubunda TAS seviyesi İ/R grubuna göre daha yüksek bulundu (p= 0.002). İ/R grubu beyin kesitlerinde inflamasyon, vasküler konjesyon ve nekrozu içeren serebral İ/R hasarı gösterildi. Bu histopatolojik serebral hasar bulguları İ/R + CAPE grubunda İ/R grubuna göre belirgin olarak daha hafifti (her bir parametre için p< 0.05). SONUÇ: Bu çalışmada serebral İ/R patogenezinde oksidatif stresin önemli bir rolü olduğu görülmüş olup, histopatolojik ve biyokimyasal incelemelerle sıçanlarda CAPE tedavisinin İ/R hasarını belirgin düzeyde azalttığı gözlendi.Öğe Guillain Barre sendromunda intravenöz immünoglobulin tedavisi(Haydarpaşa Numune Hastanesi, 1997) Taşdemir, Nebahat; Yaramış, Ahmet; Tombul, Temel; Ateş, Uzay; Haspolat, Yusuf KenanGuillain Barre sendromunda (GBS) temel patoloji immünolojiktir. Bu nedenle plazmaferez ve intravenöz immünglobulin (İVİG) tedavisi son yıllarda uygulanmıştır.Öğe Guillain Barré Sendromunda intravenöz immünoglobulin tedavisi(1995) Taşdemir, Nebahat; Ateş, Uzay; Yaramış, Ahmet; Haspolat, Kenan; Tombul, TemelGuillan Barré Sendromunda (GBS) temel patoloji immünolojiktir. Bu nedenle plazmaferez ve intravenöz immünoglobulin (İVİG) tedavisi son yıllarda uygulanmıştır. Çalışmamızda yaşları 15 ile 45 arasında olan, dördü bayan biri erkek olguya klinik, elektromiyografik (EMG) ve beyin omurilik sıvısı (BOS) bulgularına göre GBS tanısı konup, beş gün ard arda 500 mg/kg/gün olmak üzere İVİG uygulandı. Bu hastaların tümü yatağa bağımlıydı. Tümünde iyileşme bulguları İVİG tedavisinden sonraki ilk üç gün içinde, destekli yürüme ise ortalama altı gün içinde görülmeye başladı. Üç ay sonraki EMG incelemesinde düzelme tespit edildi. İlacın yan etkisi ve hastalığın rölapsı gözlenmedi. İVİG tedavisinin pazmafereze üstünlüğü uygulanırlığının kolay, hızlı, yan etkisinin azlığı ve uzman ekip gerektirmemesi açısından önemli görüldü.Öğe Hypothalamus-anterior pituitary axis dysfunction in stroke: TSH responses to administration of IV TRH(Taylor & Francis Group, 2006) Taşdemir, Nebahat; Haspolat, Yusuf Kenan; Taşdemir, MehmetWe aimed to determine whether the lesion affected hypothalamus-anterior pituitary axis in 38 patients with cerebrovascular hemorrhage and infarct who did not have a thyroid disorder. For this purpose, we measured levels of serum thyroid hormones; T3 (triiodothyronin), T4 (tyroxin), FT3 (free T3), FT4 (free T4) and TSH (thyroid stimulating hormone) at 0 minute and TSH hormones were measured bu RIA (radioimmunoassay) at 20 and 60 minutes after administering IV 500 µg TRH at 8:00 am. Results were compared with the control group comprising 17 euthyroidic subjects. In stroke patients, responses of TSH to TRH were variable and 28.9% had low response (n=11), 5.3% extremely delayed response (n=2) and 65.8% normal responses (n=25). TSH parameters of 25 patients with stroke and 13 patients with axis dysfunction (case group) were compared with normal control group parameters. TSH values were found to be significantly lower in stroke patients compared to the control group (p<0.001, p<0.001 respectively).Öğe İnme sonrası demans: Sıklığı ve risk faktörleri(Türkiye Sinir ve Ruh Sağlığı Derneği, 2008) Tamam, Banu; Taşdemir, Nebahat; Tamam, YusufAmaç: Bu çalışmada inme geçirmiş hastalarda üç aylık bir sürenin sonunda inme sonrası demans (İSD) gelişme sıklığının saptanması ve bu tanıyı yordayan olası klinik ve sosyodemografik risk etkenlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Bu çalışmaya Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji kliniğine inme ön tanısı ile yatırılan ve yapılan değerlendirmeler sonucunda bu tanısı doğrulanan 147 hastadan, inmeden üç ay sonra tekrar değerlendirmeye gelen 106'sı (66 erkek, 40 kadın) dahil edilmiştir. Tüm hastaların ayrıntılı sistemik ve nörolojik muayeneleri, rutin laboratuar tetkikleri ve beyin görüntüleme incelemeleri yapılmış, klinik görüşme ile saptanan sosyodemografik veriler ve inmeyle ilgili klinik bulgular not edilmiştir. Hastaların işlevsel durumları Barthel İndeksi, klinik durumları NIH inme ölçeği ve bilişsel durumları standardize mini-mental durum testi (SMMT) uygulanarak hem yatış sırasında hem de yatıştan sonraki 3. ayda değerlendirilmiştir. Bulgular: Değerlendirmeye alınan 106 olgunun 32'sine İSD (% 30.2) tanısı konmuştur. Çok değişkenli analizler, ilerlemiş yaşın, atrial fibrilasyon varlığının, beyin görüntüleme incelemelerinde birden fazla lezyon bulunmasının, yatış sırasındaki işlevsel ve bilişsel durumun İSD gelişimini anlamlı biçimde yordadığını göstermiştir. Tartışma: Çalışmamızın sonuçları, İSD'nin inme hastalarında sık görülen bir komplikasyon olduğunu doğrulamıştır. İSD gelişimine neden olacak risk etkenlerini belirleyip erken dönemde tanıyıp tedavi etmek, bu bozukluğun topluma olan yükünü oldukça azaltacak ve hastaların yaşam kalitelerini artıracaktır.Öğe İnme sonrası epileptik nöbetler: Türk çok merkezli inme çalışması(2004) Akyol, Ali; Topalkara, Kamil; Topaktaş, Suat; Taşdemir, Nebahat; Soyuer, Ali; Ersoy, Ali Özdemir; Gülersönmez, MehmetÇalışmamızın amacı ülkemizde inme sonrası epileptik nöbet görülme oranını ve risk faktörlerini saptamaktır. Bu amaçla bir yıl süre ile ülkemizin değişik 40 Nöroloji kliniğinde inme tanısı konulmuş birbirini izleyen 2231 hasta değerlendirildi. Hastaların 54'ü erkek, 58'i kadın olmak üzere toplam 112'sinde (% 5.02) epileptik nöbet saptandı. Hastaların 38'i (% 34) uykuda, 74'ü (% 66) uyanık iken nöbet geçirmişti. Vasküler patolojiye göre sınıflandırıldığında; birinde (% 0.89) geçici iskemik atak, 53'ünde (% 47.32) iskemik inme, 58'inde (% 51.78) hemorajik inme vardı. Nöbet geçiren olgularda inme risk faktörlerinden 85'inde (% 75.9) hipertansiyon, 32'sinde (% 28.6) eski inme, 18'inde (% 16.1) diabetes mellitus saptandı. Epileptik nöbet yönünden hastalarda yaş ve cinsiyet arasında fark saptanmadı (p>0.05). Hemorajik inmeler iskemik olanlardan daha fazla epileptik nöbet riski taşıyordu (p<0.001). İnme için risk faktörü olan diyabet, hipertansiyon, eski inme öyküsü nöbet gelişimi açısından risk faktörü olarak gözlenmedi (p>0.05). Ayrıca diabetes mellitus nedeniyle düzenli antidiabetik kullananlarda inme sonrası epileptik nöbet görülme riski yüksek bulundu (p<0.05), ancak hipertansiyon nedeniyle düzenli antihipertansif alanlarda bu risk yüksek bulunmadı (p>0.05).Öğe İskemik inmeli genç hastaların demografik, etyolojik ve risk faktörleri(Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2012) Acar, Abdullah; Uzar, Ertuğrul; Çevik, Mehmet Uğur; Yücel, Yavuz; Arıkanoğlu, Adalet; Ekici, Faysal; Taşdemir, Nebahat; Cansever, SebihaAmaç: Genç iskemik inmeli hastaların etyopatogenezini ve vasküler risk faktörlerini değerlendirmektir. Yöntem: Elli üç genç iskemik inmeli hasta (yaş aralığı; 17-45) retrospektif olarak incelendi. Hastalar TOAST sınıflamasına göre değerlendirildi. Tıbbi öykülerinde sigara, alkol alımı, oral kontraseptif, düşük öyküsü, gebelik, hipertansiyon diyabetes mellitus ve ateroskleroz sorgulandı. Bulgular: Elli üç hastanın 33ü erkek (%43.4), 30u kadındı (%56.6). Hastaların etyolojisinde 17sinde (%32.1) büyük damar hastalığı, 12sinde (%22.6) kardiyoemboli ve 11inde (%20.8) diğer nedenler tespit edilirken 3 (%5.7) hastada neden bulunamadı. Sonuç: İnme geçirme riski olan genç hastalarda risk faktörleri belirlenip gerekli önlemler alınarak genç inmeli hastaların insidansının azaltılarak buna bağlı gelişebilecek mortalite ve özürlülüğün engellenebileceği kanaatindeyiz.Öğe İskemik inmenin akut ve subakut döneminde matriks metalloproteinaz-2 ve matriks metalloproteinaz-9 düzeylerinin değerlendirilmesi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2016) Varol, Sefer; Çevik, Mehmet Uğur; Acar, Abdullah; Demirpençe, Özlem; Kaplan, İbrahim; Taşdemir, Nebahat; Özdemir, Hasan HüseyinAmaç: Ateroskleroz ve inflamatuar mekanizmalar serebral iskemi patogenezinde önemli bir rol oynamaktadırlar. Matriks metalloproteinazların (MMP) aktivitesi inflamatuar hücrelerin infiltrasyonu, düz kas hücre migrasyonu ve proliferasyonu gibi aterosklerotik plak oluşumu ile ilişkili birçok süreçte gereklidir. MMP-2 ve MMP-9 serum düzeylerinin akut iskemik inmede inme şiddeti ve prognoz açısından önemini araştıran az çalışma vardır. Bu çalışmada iskemik inmeli hastaların akut ve subakut dönemdeki MMP-2 ve MMP-9 seviyeleri ve Glasgow Koma Skalası (GKS) ile bu biyokimyasal parametrelerin ilişkisi değerlendirildi. Yöntemler: Çalışmaya prospektif olarak akut dönem başvuran iskemik inmeli 64 hasta dahil edildi. İskemik inmeli bu hastaların akut ve subakut dönemlerinde serum MMP2 ve MMP-9 antikor düzeyi ELİSA yöntemi ile ölçüldü. Bulgular: Akut dönemde serum MMP-2 ortalama değerleri 4,28 ±3,36 ng/mL, subakut dönemde ise 2,27 ± 2,62 ng/mL idi (p˂0,05). Ayrıca akut dönemde MMP-9 ortalama değeri 2,83 ± 3,83 ng/mL subakut dönemde 2,27 ± 1,57 ng/mL idi (p˃0,05). MMP-2 ve MMP-9 seviyeleri ile hastaların GKS arasında korelasyon saptanmadı. Sonuç: Bu sonuçlar MMP-2 düzeyi iskemik inmeli hastaların akut döneminde subakut döneme göre yüksek olduğunu gösterir. Bu nedenle MMP-2 düzeyi iskemik inmenin patogenezinde akut dönemde rolünü destekleyebilir.Öğe Klinik ve subklinik hipotiroidili hastalarda median ve ulnar sinirin elektrofizyolojik incelemeleri: Olgu kontrol çalışması(Türk Nöropsikiyatri Derneği, 2012) Arıkanoğlu, Adalet; Altun, Yaşar; Uzar, Ertuğrul; Acar, Abdullah; Çevik, Mehmet Uğur; Demircan, Fatih; İnal, Ali; Taşdemir, NebahatAmaç: Klinik hipotiroidili hastalarda akson veya miyelin tutulumuna bağlı sensorimotor polinöropati veya mononöropati bildirilmiştir fakat subklinik hipotiroidiye bağlı periferik nöropati tutulumuyla ilgili çelişkili sonuçlar bulunmaktadır. Bu çalışmada amacımız; nörolojik açıdan asemptomatik olan klinik ve subklinik hipotiroidili hastalarda median ve ulnar sinirlerde elektrofizyolojik değişiklikleri araştırmaktır. Yöntem: Çalışmaya nörolojik açıdan asemptomatik olan klinik hipotiroidili 15 hasta (30 el), subklinik hipotiroidili 18 hasta (36 el) alındı. Yaş ve cinsiyet açısından eşleştirilmiş 27 sağlıklı birey (54 el) kontrol grubu olarak alındı. Gruplarda median ve ulnar sinir elektrofizyolojik olarak değerlendirildi. Bulgular: Subklinik hipotiroidili hastalarda ulnar motor sinir iletim hızında (uMNCV) yavaşlama ve ulnar sinir duysal latansında (uSDL) uzama kontrol grubuna göre anlamlı bulundu. Klinik hipotiroidi ile kontrol grubu karşılaştırıldığında median motor distal latansında (mMDL) uzama, median motor iletim hızında (mMNCV) yavaşlama, median sinir birleşik kas aksiyon potansiyelinde (mBKAP) küçülme ve ulnar motor iletim hızında (uMNCV) anlamlı oranda yavaşlama bulundu. Klinik hipotiroidi ile subklinik hipotiroidi karşılaştırıldığında klinik hipotiroidili hastalarda subklinik hipotiroidililere göre mMDLde uzama ve mBKAP amplitüdünde küçülme bulundu. Median duysal iletim hızı (mSNCV), mMNCV, median duysal distal latans (mSDL), ulnar duysal iletim hızı (uSNCV), ulnar birleşik kas aksiyon potansiyeli (uBKAP) amplitüdü, uMDL, uMNCV değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı. Sonuç: Klinik ve subklinik hipotiroidili hastalarda nörolojik şikâyetler ortaya çıkmadan önce bile sinir iletim çalışmalarında anormallikler görülebilir. Bu hastalarda rutin sinir iletim çalışması yapılarak periferik nöropati açısından değerlendirilmelerinin erken tanı ve tedaviye katkısı olacağı kanaatindeyiz. (Nöropsikiyatri Arflivi 2012; 49: 304-307).Öğe Klinik ve subklinik hipotiroidili hastalarda median ve ulnar sinirin elektrofizyolojik incelemeleri: Olgu kontrol calışması(2012) Çevik, Mehmet Uğur; Taşdemir, Nebahat; Altun, Yaşar; Acar, Abdullah; Arıkanoğlu, Adalet; İnal, Ali; Uzar, ErtuğrulAmaç: Klinik hipotiroidili hastalarda akson veya miyelin tutulumuna bağlı sensorimotor polinöropati veya mononöropati bildirilmiştir fakat subklinik hipotiroidiye bağlı periferik nöropati tutulumuyla ilgili çelişkili sonuçlar bulunmaktadır. Bu çalışmada amacımız; nörolojik açıdan asemptomatik olan klinik ve subklinik hipotiroidili hastalarda median ve ulnar sinirlerde elektrofizyolojik değişiklikleri araştırmaktır. Yöntem: Çalışmaya nörolojik açıdan asemptomatik olan klinik hipotiroidili 15 hasta (30 el), subklinik hipotiroidili 18 hasta (36 el) alındı. Yaş ve cinsiyet açısından eşleştirilmiş 27 sağlıklı birey (54 el) kontrol grubu olarak alındı. Gruplarda median ve ulnar sinir elektrofizyolojik olarak değerlendirildi. Bulgular: Subklinik hipotiroidili hastalarda ulnar motor sinir iletim hızında (uMNCV) yavaşlama ve ulnar sinir duysal latansında (uSDL) uzama kontrol grubuna göre anlamlı bulundu. Klinik hipotiroidi ile kontrol grubu karşılaştırıldığında median motor distal latansında (mMDL) uzama, median motor iletim hızında (mMNCV) yavaşlama, median sinir birleşik kas aksiyon potansiyelinde (mBKAP) küçülme ve ulnar motor iletim hızında (uMNCV) anlamlı oranda yavaşlama bulundu. Klinik hipotiroidi ile subklinik hipotiroidi karşılaştırıldığında klinik hipotiroidili hastalarda subklinik hipotiroidililere göre mMDLde uzama ve mBKAP amplitüdünde küçülme bulundu. Median duysal iletim hızı (mSNCV), mMNCV, median duysal distal latans (mSDL), ulnar duysal iletim hızı (uSNCV), ulnar birleşik kas aksiyon potansiyeli (uBKAP) amplitüdü, uMDL, uMNCV değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı. Sonuç: Klinik ve subklinik hipotiroidili hastalarda nörolojik şikâyetler ortaya çıkmadan önce bile sinir iletim çalışmalarında anormallikler görülebilir. Bu hastalarda rutin sinir iletim çalışması yapılarak periferik nöropati açısından değerlendirilmelerinin erken tanı ve tedaviye katkısı olacağı kanaatindeyiz. (Nöropsikiyatri Arflivi 2012; 49: 304-307)Öğe Migren hastalarında serum vitamin B12, folik asit ve ferritin düzeyleri(2011) Çolpan, Leyla; Evliyaoğlu, Osman; Taşdemir, Nebahat; Güzel, Işıl; Çevik, Uğur Mehmet; Yücel, Yavuz; Uzar, ErtuğrulAMAÇ: Homosistein düzeyini düşüren folik asit ve vitamin B12’yi içeren tedaviler ile migren rahatsızlığında azalma olabileceği bildirilmiştir. Ayrıca, son zamanlarda migrenli hastaların periakuaduktal gri cevherde demir birikimlerinin arttığı gösterilmiştir. Migrenlilerde folik asit, vitamin B12, ferritin ve transferin düzeyini araştıran az sayıda çalışma vardır. Bu çalışmanın amacı migren hastalarında vitamin B12, folik asit, ferritin ve transferrin düzeylerinin ölçülerek kontrol grubu ile karşılaştırmaktır YÖNTEMLER: Migren grubu, arka arkaya gelen yeni tanı almış ve önceden herhangi bir vitamin tedavisi almamış, 23’ü auralı migren ve 28’si aurasız migrenli toplam 51 hastadan oluşturuldu. Yaş ve cinsiyet yönünden migren grubuna benzer özellikleri olan ve başağrısı öyküsü ve anemisi olmayan ve vitamin desteği almayan, 28 sağlıklı birey kontrol grubuna alındı. Migren grubundaki hastalar atak dönemi olup olmamasına ve auralı veya aurasız migren oluşuna göre alt gruplara ayrıldı. Serum vitamin B12, folik asit, ferritin ve transferrin düzeyi kemilüminesans yöntemi ile ölçüldü. BULGULAR: Migren grubu vitamin B12 düzeyi (215.6±133.7 pg/ml) kontrol grubu (289.9±12 pg/ml) ile karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı düşüktü (p=0.005). Migren grubu folik asit düzeyi (6.74 ± 4.31 pg/ml) kontrol grubu (8.47 ± 1.85 pg/ml) ile karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı düşüktü (p=0.048). Atak döneminde olan migrenlilerde vitamin B12 düzeyi (177.3 ± 139.2 pg/ml) ataksız dönemde olan migrenlilere göre (252.5 ± 119.5 pg/ml, p=0.043) daha düşüktü (p=0.043). Ancak atak döneminde olan migrenlilerin folik asit, ferritin ve transferrin düzeyleri ataksız dönemde olan migrenlilerle karşılaştırıldığında istatistiksel anlamlı fark bulunmadı (p>0.05). Atak döneminde olan migrenlilerde ferritin düzeyi (43.4 ± 41.1 mg/ml) ataksız dönem migrenlilere göre (75.4 ± 51.7 mg/ml) anlamlı olarak düşük bulundu (p=0.018). SONUÇ: Çalışmamızda migren hastalarında vitamin B12 ve folik asit düzeyleri kontrollere göre daha düşük bulundu. Bu bulgular vitamin B12 ve folik asit eksikliğinin migren patogenezinde rolü olabileceğini ve vitamin B12 ve folik asitin migrenin proflaktik tedavisinde yararlı olabileceğini düşündürmektedir. Ayrıca çalışma sonuçları migren ataklarında demir dengesinde bozulma olduğunu göstermektedir.Öğe Multipl Sklerozlu Hastalarda Ortalama Platelet Hacminin Araştırılması(2011) Taşdemir, Nebahat; Arıkanoğlu, Adalet; Yücel, Yavuz; Aydın, Birsen; Uzar, Ertuğrul; Tanrıverdi, Mehmet HalisAmaç: Multipl sklerozlu hastalarda platelet fonksiyonlarında değişme gözlenmiştir. Ortalama trombosit hacmi trombosit aktivitesininbir belirtecidir ve vasküler hastalıklarda arttığı bildirilmiştir. Bu retrospektif çalışmanın amacı ortalama trombosit hacmi ile multipl skleroz arasında ilişkiyi araştırmaktır.Hastalar ve Yöntem: Hasta grubu multipl skleroz atak ile başvuran 46 multipl skleroz hastasından oluştu (erkek/kadın: 10/36, ortalama yaş: 34.3 ± 9.4 yıl). multipl skleroz hastalarının atak sırası ve sonrasındaki ortalama trombosit hacmi değeri karşılaştırıldı. Ayrıca,MS hastalarının ortalama trombosit hacmi değerleri yaş ve cinsiyet yönünden benzer sağlıklı gönüllülerin ortalama trombosit hacmideğerleri ile karşılaştırıldı (ortalama yaş: 6.4 ± 10.4 yıl, erkek/kadın: 14/24). Bulgular: Multipl skleroz atak sırasında (8.0 ± 1.2) ve atak sonrasında (7.9 ± 1.2) ortalama trombosit hacmi değerleri arasında bir farkbulunmadı (p> 0.05). "Expanded Disability Status Scale (EDSS)" skoru ile ortalama trombosit hacmi arasında ilişki bulunmadı. Multiplskleroz grubu (8.1 ± 1.3) ile kontrol grubu ortalama trombosit hacmi değerleri (8.1 ± 1.1) arasında bir fark bulunmadı (p> 0.05). Yorum: Sonuç olarak multipl skleroz atak sırasında ve sonrasında ortalama trombosit hacmi değerleri arasında bir değişiklik yoktur.Bu bulgu multipl skleroz patogenezinde platelet aktivasyonunun önemli bir rolü olmadığını destekler. Fakat, multipl skleroz ve ortalama trombosit hacmi arasındaki ilişki prospektif olarak araştırılmalıdırÖğe Multiple sclerosis: Relationships between cytokines, MRI lesion burden, visual evoked potentials and disability scores(Tıp Araştırmaları Derneği, 2010) Taşdemir, Nebahat; Karaca, Erdal Eren; Ece, Aydın; Yücel, Yavuz; Dikici, Süber; Taşdemir, Mehmet SerhanAim: The aim of this study was to investigate the relationships between the disability (EDSS) scores, magnetic resonance imaging (MRI) lesion burden, the visual evoked potential (VEP) latencies and the cytokine levels in patients with multiple sclerosis (MS) that previously not studied. Method: Study group consisted of 40 MS patients with either relapsing-remitting (RR) (n=29) or secondary progressive course (n=11) and control group comprised 35 matched healthy subjects. Student's t test, Mann-Whitney U, Chi-squared and correlation analyses were used for statistical analyses. Result: In patient group EDSS scores varied from 1.5 to 8.5, all had abnormal MRI T2 plaque burden and 65.0% had abnormal VEP latencies. Serum levels of tumor necrosis factor-alpha (TNF-a{cyrillic}) and interleukin-2 receptor (IL-2R) were significantly higher in patients compared to controls (P<0.001 and P<0.001, respectively). Serum levels of IL-6 and IL-10 were similar in patients and controls (P>0.05). The total EDSS scores significantly correlated with the T2 plaque counts (r=0.637, P<0.001). Among all measured cytokines, only IL-8 levels were significantly correlated with the total EDSS scores and MRI lesion burden (r=0.590, P<0.001 and r=0.535, P<0.001, respectively). Other cytokine levels did not correlate with the disability scores, the amount of MRI lesions or the VEP latencies (P>0.05). Conclusion: Our data indicate that despite clinical stability, immunological activity is not interrrupted in MS and the production of different cytokines were not uniformly affected by the immunomodulator medication. New therapeutic strategies correcting cytokine balance may be useful in MS.