Yazar "Soydinç, Serdar" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 5 / 5
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Gebelik sayısı ile koroner arter hastalığı şiddeti arasındaki ilişki(2010) Davutoğlu, Vedat; Oylumlu, Muhammed; Soydinç, Serdar; Yüce, Murat; Oylumlu, Mustafa; Ercan, Süleyman; Akçay, MuratAmaç: Kadınlarda gebelik sırasında gözlenen dislipideminin uzun dönemde koroner arter hastalığı sıklığını arttırıp arttırmadığına dair literatürde farklı bilgiler bulunmaktadır. Çalışmamızda koroner arter hastalığı tanısı alan kadın hastalarda, gebelik sayısının aterosklerozun şiddetine olan etkisini Gensini skoru ile değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Çalışmamıza koroner anjiyografisi yapılmış ve koroner arter hastalığı tanısı konulmuş hastalar arasından 200 menopoz sonrası kadın hasta dahil edilmiş ve ateroskleroz yükü Gensini skoru kullanılarak hesaplanmıştır. Hasta dosyalarından kardiyak risk faktörleri, lipid profilleri ve demografik özellikleri kaydedilmiştir. Bulgular: Gebelik sayısı ve Gensini skoru ile değerlendirilen koroner ateroskleroz yaygınlığı arasındaki ilişki incelendiğinde aralarında anlamlı bir ilişki bulunamadı (p=0,61). Benzer şekilde gebelik sayısı ve çok damar hastalığı arasında da anlamlı ilişki mevcut değildi (p=0,69). Gensini skoru ve kardiyak risk faktörleri arasındaki ilişki incelendiğinde diyabet (p=0,003) ve LDL kolestrol (p=0,03) ile anlamlı ilişki gösteriyordu. Gensini skor bağımlı değişken regresyon analizi yapıldığında yaş (p=0,001), diyabet (p=0,004), HDL kolestrol (p=0,035), LDL kolestrol (p=0,031) Gensini skor ile anlamlı ilişki göstermekte idi. Sonuç: Çalışmamızda gebelik sayısının, koroner arter hastalığının şiddeti ve yaygınlığı üzerine etkisini araştırdık. Çalışma sonucunda gebelik sayısı ile ateroskleroz şiddeti arasında anlamlı bir ilişki bulamadık. Gebelik sayısının aterokleroz şiddeti ile ilişkili olmaması gebelik seyri boyunca izlenilen bazı antiaterojenik değişikliklerin dengeleyici etkisine bağlanabilir. Bu konu çok hasta sayılı prospektif çalışmalarla irdelenmelidir.Öğe İmplante edilen kardiyoverter defi brilatörlerin uygunsuz şokunun nadir bir nedeni: Tremor(Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 2013) Oylumlu, Mustafa; Oylumlu, Muhammed; Ertaş, Faruk; Kaya, Hasan; Bilik, Mehmet Zihni; Soydinç, Serdarİmplante edilen kardiyoverter defi brilatörler primer ve sekonder korumada ani ölümü önlemek amacıyla yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu cihazlar gerektiği zaman doğru akım şoku uygulayarak ventriküler taşikardi ve ventriküler fi brilasyon ataklarını sonlandırmaktadır. Ancak bu yararlı etkilerine rağmen uygunsuz şok implante edilen kardiyoverter defi brilatörlerin önemli bir yan etkisi olarak kalmaya devam etmektedir. Uygunsuz implante edilen kardiyoverter defi brilatör şokları hastalarda ağrı ve psikolojik yan etkilere neden olarak yaşam kalitesini bozmakta, hatta yeni aritmi gelişimini indükleyebilmektedir. Bu yazıda tremorun neden olduğu uygunsuz implante edilen kardiyoverter defi brilatör şoku alan bir olgu sunulmaktadır.Öğe İnfektif endokarditin klinik sonuçları üzerine hematolojik ve biyokimyasal parametrelerin etkisi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2011) İslamoğlu, Yahya; Büyükkaya, Eyüp; Kaya, Zekeriya; Aksakal, Enbiya; Kalkan, Kamuran; Özaydoğdu, Necdet; Sümbül, Sümen; Soydinç, SerdarAmaç: Çalışmamızda İnfektif endokarditli (İE) hastalarda hematolojik parametrelerdeki değişiklikleri ve bu değişikliklerin komplikasyon ve mortalite oranları ile ilişkisini araştırmayı amaçladık. Gereç ve yöntem: Dicle Üniversitesi, Atatürk Üniversitesi ve Harran Üniversitesi Tıp Fakültelerinin kardiyoloji bölümlerinde İE tanısı ile Haziran 2007 den Haziran 2011 tarihleri arasında yatırılan 44 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. İE tanısında Duke kriterleri esas alındı. Hematolojik ve biyokimyasal parametreler kaydedildi. Bulgular: Yaşayan hastalar ile karşılaştırıldığında, İE bağlı ölen hastalarda ortalama yaş, beyaz küre sayısı, nötrofil sayısı, ortalama trombosit hacmi ve komplikasyon oranı daha yüksek bulundu (sırasıyla, p <0.004, p <0.05, p <0.03, p <0.05, p <0.01, p <0.004). Ancak trombosit sayısı daha düşüktü (p <0.05). Bununla birlikte komplikasyon gelişen hastalar ile komplikasyon gelişmeyen hastalar karşılaştırıldığında laboratuar bulguları açısından gruplar arasında fark yoktu (p>0.05). Sonuç: İnfektif endokarditde yaş, ortalama trombosit hacmi ve komplikasyon varlığı mortalite için risk faktörleri olarak kullanılabilir. Ayrıca kan kültüründe S.aureus üremesi yüksek komplikasyon oranları ile ilişkilidir.Öğe Kalp yetersizliği hastalarında glukoz-insülin-potasyum infüzyonunun p dalga dispersiyonu üzerine etkisi(2012) Soydinç, Serdar; Oylumlu, Mustafa; Davutoğlu, Vedat; Oylumlu, Muhammed; Ercan, SüleymanKalp yetersizliği seyrinde izlenilen atriyal fibrilasyon (AF) prognoz ve fonksiyonel kapasite üzerinde olumsuz etkilere neden olmaktadır. P dalga dispersiyonu AF gelişimini predikte eden önemli parametrelerden biri olarak kabul görmüştür. Glukoz-insülinpotasyum (GİK) infüzyonunun hemodinamik ve metabolik olumlu etkileri bilinmektedir. Çalışmamızda kalp yetersizliği olan hastalarda GİK infüzyonunun P dalga dispersiyonu üzerine olan etkisi araştırıldı. Çalışmamıza kalp yetersizliği ve düşük sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu (EF<%40) ile yatırılan 30 hasta dahil edildi. Hastalardan rastgele seçilen on beşine (Grup I) 3 gün süreyle her gün 8 saatlik infüzyon şeklinde GİK solüsyonu (%20'luk 500 ml glukoz içinde 20 Ü insülin, 60 mEq KCl) verildi. Kontrol grubu (Grup II) olarak alınan diğer on beş hastaya konvansiyonel tedaviye ek olarak yine aynı süre ve dozda %0.9'luk NaCl infüzyonu uygulandı. Hastaların tümünden çalışma başlangıcı ve sonunda P dalga dispersiyonu için 12 derivasyonlu elektrokardiyografi kaydı alındı. Grup I hastalar ile Grup II hastalar arasındaki P dalga dispersiyonu çalışma öncesinde sırasıyla (19.4±7.5 ve 19±6.3) (p>0.05) hesaplandı. Grup Ide GİK infüzyonu sonrasında ölçülen P dalga dispersiyonu 13±6.5 hesaplandı. Grup IIde ise verilen %0.9 NaCl solüsyonu sonrasında P dalga dispersiyonu 20.4±6.4 olarak hesaplandı. Her iki grubun çalışma sonrası hesaplanan P dalga dispersiyonunda önemli istatistiksel fark bulundu (p=0.001) ve GİK alan grupta P dalga dispersiyonu önemli ölçüde kısalmaktaydı. Çalışmamıza göre GİK infüzyonu alan hastalarda AFnin prediktör olan P dalga dispersiyonunun kontrol grubuna göre anlamlı olarak azaldığı gösterildi.Öğe Perkütan mitral balon valvüloplasti kısa dönem takip sonuçları: Tek merkez deneyimi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2014) Yıldız, Abdulkadir; Kaya, Hasan; Ertaş, Faruk; Polat, Nihat; Aydın, Mesut; Yüksel, Murat; Soydinç, Serdar; Çaylı, Murat; Ülgen, Mehmet Sıddık; Toprak, NizamettinAmaç: Bu çalışmada kliniğimizdeki romatizmal mitral darlıklı (MD) erişkin hastalara uygulanan perkütan mitral balon valvüloplastinin (PMBV) erken dönem klinik, ekokardiyografik ve hemodinamik sonuçlarını değerlendirmeyi amaçladık. Yöntemler: Kliniğimizde Ocak 2010-Ekim 2014 tarihleri arasında orta ya da ciddi MD nedeniyle PMBV uygulanan 53 hasta (49 kadın, 5 erkek; ortalama yaş 38±11 yıl) geriye dönük olarak değerlendirildi. İşlem başarısı, işlem sonrası mitral kapak alanının (MKA) >1,5 cm2 olması ve 3. derece mitral yetersizlik (MY) olmaması olarak kabul edildi. Bulgular: Toplam 53 hastadan 48’inde (%91) PMBV işlemi uygulanabildi ve tamamlanabilen tüm işlemler başarılı oldu. Hastalardan 3’üne kapak geçilememesi, 1’ine membranöz obstrüktif vena kava, 1’ine de septostomi yapılamaması nedeniyle PMBV uygulanamadı. Başarılı PMBV uygulanan 2 hastaya ortalama 14 ay sonra semptomatik orta-ciddi MD nedeniyle mitral kapak replasmanı yapıldı. Ortalama 13±8 ay boyunca izlenen hastalarda atrial fibrilasyon gelişmesi veya embolik komplikasyonlar izlenmedi. Sonuç: Perkütan mitral balon valvüloplasti işlemi deneyimli merkezlerde yüksek başarı ve düşük komplikasyon oranları ile etkin ve güvenli bir tedavi yaklaşımıdır.