Yazar "Seyfeli, Canan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 23
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Arap kaynaklarına göre yezidiler ve yezidiliğin doğuşu(2011) Seyfeli, Canan[Abstract Not Available]Öğe Ares Hacıları: Fransa’da Bir Yeni Dini Hareket(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2021) Seyfeli, Canan; Yeşil, CüneytMakalenin konusu “Ares Hacıları” (Les pèlerins d’Arès) adıyla bilinen Fransa’da ortaya çıkmış bir yeni dini harekettir. Ares Hacıları, adı hareketin yaygın ismidir. Hareket bu ismini kurucusu Michel Potay’ın vahiy aldığı yer olduğuna inanılan Güney Batı Fransa’da Ares (Gironde, Bordeaux) ve burayı ziyaretten almıştır. Konu yeni dini hareket çerçevesinde genel hatlarıyla ortaya konmuştur. Buna göre ortaya çıkışı, ayin ve ibadet merkezi, inanç sistemi ve kutsal kitapları araştırmanın genel konularıdır. Çalışmanın hedefi Ares Hacılarının öğretisini ve dini sistemini kendilerini kabul ettikleri şekilde açığa çıkarmaktır. Bu yeni dini hareketin Hıristiyan öğretisini kendisine göre yorumladığı, diğer dinlere karşı sıcak yaklaştığı, sevgi gibi duygularla sosyal ilerlemeyi hedeflediği görülmüştür. Hareketin üye nüfusu hakkında kesin bilgi vermek mümkün değildir, ancak 500-2000 arasında tahmin edilmektedir. Bu hareketin kendine özgü kutsal kitabı ve hac merkezi bulunmaktadır. Hareketin bir özelliği de başta İslam olmak üzere diğer dinleri de kutsal olarak kabul etmesidir. Ares Hacıları her yıl yaz mevsiminde Ares’te bulunan Maison de la Sainte Parole (Kutsal Söz Evi)’ü ziyaret ederek hac ibadetini yerine getirirler. Hareketin “The Gospel Delivered in Arès” (Ares’te Verilen Vahiy) ve “The Book” (Kitap) isimleriyle iki kutsal metni vardır ve bunlar tefsirleriyle birlikte “The Revelation of Arés” (Ares Vahyi) adıyla da basılmıştır.Öğe Bizans Pavlikyanları: İnanç ve Pratikler(Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, 2020) Seyfeli, CananMakalenin konusu Bizans Pavlikyanları, inanç ve uygulamalarıdır. Pavlikyanlar Bizans topraklarında VII.-XII. Yüzyıllar arasında etkili olmuş farklı Hıristiyan öğretisine sahip yarı gizli bir harekettir. Ortodokslar tarafından sapkın kabul edilmeleri nedeniyle gizlidirler. Ancak, güçlü oldukları dönemde Bizans’ı ve Ortodoks Kilise’yi uğraştırmışlarsa da Anadolu’dan kaybolma nedenleri de Bizans’tır. İlk liderleri olan Konstantinos’un 655 tarihinde didaskalos olduğu tahmin edilmektedir. Sonra ikiye bölünen hareket IX. Yüzyılın ilk yarısında Anadolu’da gücünü kaybetmiştir. Konstantinos ve sonraki liderler kendilerini Hıristiyan olarak tanımlamışlardır. Pavlikyan öğretisi Yeni Antlaşma’dan bazı metinleri kabul eder. Ancak, onları, İsa Mesih’i ve vaftiz, evharistiya gibi ayinleri Hıristiyanlardan farklı yorumlarlar. Çoklukla düalist öğretilerle ilişkilendirilseler de ne örgütlenme biçimleri ne de emir ve yasakları onlarınki gibidir. Hıristiyanlıkla ilişkilendirme ise daha açık verilere dayanır. Bununla birlikte teslis, İsa’nın tanrı olarak konumu gibi merkezi hususlarda farklı fikirlere sahiplerdir. Pavlikyanlar Yeni Ahit metinlerinin önemli bir kısmını, özellikle İnciller ve Pavlus’un mektuplarını kabul etmişlerdir. Böylece yeni bir Hıristiyanlık yorumu ortaya çıkarmışlardır. Farklı düşünmeleri, özellikle Hıristiyanlığın temel kabullerinden farklı inanmaları onlar hakkında olumsuz verilerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Farklı yorumları nedeniyle tarih boyunca özellikle resmi Bizans Kilisesi tarafından heretik ilan edilmişlerdir. Bu, onlar hakkında kovuşturmalar, idamlar, göçler, dejenerasyon gibi sonuçları doğurmuştur. Bu durum sürekli gizlenmelerine, dolayısıyla haklarında gerçek dışı bilgilerin çoğalmasına yol açmıştır.Öğe Diyarbakır Ermenilerinde Dini Hayat(Diyarbakır Valiliği, 2017) Seyfeli, Canan; Bircan, Ufuk; Coşkun, Aytaç; Temel, Mustafa; Kılıç, GürhanBildirinin konusu Diyarbakır Ermenilerinin dini hayatıdır.Öğe Erken ermeni kaynaklarına göre hıristiyanlık öncesi ermeni tanrılar panteonu(2011) Seyfeli, CananMakalenin konusu Hıristiyanlık öncesi Ermeni inançlarından tanrılar panteonudur. Konu erken Ermeni kaynaklarından hareketle ele alınmıştır. Erken Ermeni kaynakları Ermenilerin Hıristiyanlığı kabulleri sonrasına dayanmaktadır ve V. Yüzyıla tarihlendirilen eserlerdir. Bunların başlıcaları H’orenatsi ve Agat’angeğos’un tarihleridir. Bu çalışmada amaç erken Ermeni kaynaklarının dağınık şekilde verdikleri bilgilerden hareketle Hıristiyanlık öncesi Ermenilerde tanrılara ilişkin öznel bir metin oluşturmaktır. Putperest Ermeni tanrılarının bir panteon oluşturduğu ve panteonda Tanrıların babası Aramazd’ın en etkin olduğu, Ermenilerin başta İran olmak üzere çevre kültürlerden etkilendiği, tanrılara ait kültün Erzincan, Muş ve Erivan çevresinde diğer yerlere göre daha baskın olduğu sonucuna varılmıştır.Öğe ERMENİ KİLİSESİ'NİN BİR RİTÜELİ OLARAK SİVİL CENAZE MERASİMLERİ(2014) Seyfeli, CananMakalenin konusu Ermeni Kilisesinde siviller için cenaze ritüelidir. Cenaze ritüeli, İstanbul Ermeni Patrikliğinin uygulamasından örneklerle ele alınmıştır. Cenaze ritüelinin etrafında şekillenmiş geniş ve zengin halk uygulamaları araştırmanın dışında yer almaktadır. Ayrıca, Kilisenin yedisi, kırkı ve senesi gibi ölümle ilgili diğer ritüel uygulamaları da makalenin boyutuna sığmayacak niteliktedir. Ancak cenaze ritüeli, Ermeni Kilisesinin ölüm ve ölüm sonrasına dair temel anlayışını ortaya koyma-?? da yeterlidir. Ermeni Kilisesinde cenaze ritüeline dair araştırmalar yok denecek kadar azdır. Makalede kaynak sıkıntısı, İstanbulda yapılan gözlemler ve mülakatlarla önemli oranda giderilmiştir. Hıristiyan cenaze ritüellerini şekillendiren temel öğretiler diriliş ve kurtuluştur. Diriliş herkes içindir, ancak kurtuluş imanla ölenler içindir. İsa Mesihin yeryüzü kilisesinde uyuyanlar Göksel Kiliseye sevinçle uğurlanırlar. Bu nedenle Ermeni Kilisesinde cenaze ritüeline uğurlama (huğargavorutyun) ismi veril-?? miştir. Ermeni Kilise ayin kitaplarında (maştots) yer verilen defin ritüeli üç safhadan oluşur. Bu safha-?? lar sırasıyla ev düzeni (tan kargn), kilise düzeni (karg yegeğetsioy) ve mezarlık düzeni (gerezmani kargn) şeklinde isimlendirilir. Bir de mezarlık dönüşü teselli ayini vardır. İstanbulda ev töreni mezarlık dönüşü teselli ayininde icra edilen bir törene dönüşmüştür. Bunun yerine cenaze evden veya morgtan alınırken papaz duayla cenaze alayına liderlik etmektedir. Konu, sırasıyla Ermeni Kilisesinde ölüm algısı, cenaze töreniyle ilgili terimler, cenaze ritüelinin tarihçesi, sivil cenaze ritüeli ve cenaze töreninin anlamı üzerinde durularak ele alınmıştır.Öğe Ermeni Kilisesi’nin kurucularından Aziz Büyük Nerses Partev (329-373)(Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Seyfeli, CananMakalenin konusu Ermeni Kilisesi’nin kurucularından Aziz Büyük Nerses’in hayatı, kişiliği ve faaliyetleridir. Nerses, Ermenilerin aydınlatıcısı ve Ermeni Kilisesi’nin kurucusu kabul edilen Grigor Lusavoriç’in soyundan önemli bir patriktir. Çünkü, Kilise’nin kuruluş sürecinde ruhani liderlik Grigor soyunda yürümüştür. Çalışmanın temel amacı Nerses’in Ermeni Kilisesi’nin kurulmasında ve kurumsallaşmasında oynadığı rolü ortaya koymaktır. Döneminde henüz hem Hıristiyanlık bir din olarak kendisini tamamlamamış hem kiliseler bağımsızlaşmamış hem de Ermeni Kilisesi kendi rengini alarak kurumsal yapısını biçimlendirmeyi tamamlamamıştır. Bu nedenle, kurumsallaşma sürecinde faaliyetlerinden hareketle Nerses’in Ermeni Kilisesi’nin sistemleşmesine katkısını ortaya çıkarma hedeflenmiştir. Nerses hakkındaki iki ana kaynak; kendi döneminde yaşamış P’avstos’un Buzand’ın Tarihi (Բուզանդարան Պատմութիւնք) ve ana metni V. Yüzyıla dayanan anonim Ermeni Patriği Aziz Nerses Partev’in Tarihi (Պատմութիւն Սրբոյն Ներսեսի Պարթեւի Հայոց Հայրապետի) isimli eserlerdir. Sonuç olarak Nerses’in dini faaliyetlerinin sosyal ve siyasi hususları da içine alan geniş bir boyutta olduğu görülmüştür. O, Kilise’yi hiyerarşik, inançsal ve ayinsel boyutlarıyla düzenlerken Ermeni Kilisesi’nin bir sistem kazanmasını sağlamıştır. Ancak dönemin Ermeni coğrafyasındaki belirsizlikler, değişkenlikler ve istikrarsızlık köklü bir değişime engelÖğe Evharistiyada İsa Mesih: Sembol ve/veya gerçek(Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, 2022) Seyfeli, CananÇalışmanın konusu Evharistiyada İsa Mesih’in varlığı ve bunun niteliğidir. Tarihsel süreçte konuyla ilgili ileri sürülen görüşleri sembol ve gerçek kavramları altında toplamak mümkündür. Ancak bu ikisini birlikte kabul edenler de olmuştur. Evharistiya sakramentinin en tartışmalı noktası ekmek ve şarabın kutsanması ve bunun İsa Mesih’in bedeni ve kanına dönüşmesi meselesidir. Bu, İsa Mesih’in “bu benim bedenimdir.” sözüne dayanmaktadır. Bu söz kendi içinde bir paradoksu barındırır. Bir tarafında Mesih’in sözü vardır, dolayısıyla bu söz Tanrı’nın emridir ve gerçek kabul edilmelidir. Diğer tarafında ise beden ve kan olarak nitelenen ekmek ve kâse vardır, dolayısıyla akıl eşyanın tabiatını kabul etmeyi gerektirir. Çünkü eşyanın tabiatına göre ekmek beden yapılamaz. Dolayısıyla Hıristiyanlık tarihi bu paradoksu çözüme kavuşturmaya çalışmıştır. Evharistiya ritüeli öncelikle Pavlus’un etkisiyle şekillenirken mesele geç bir dönemde ve Katolik Kilisesi’nde tartışılmıştır. Katolik Kilisesi sorunu uzun süre tartıştıktan sonra Trent Konsili’nde transubstantiation kavramıyla dogmalaştırmıştır. Doğunun kadim kiliseleri ise tartışmaya gerek duymamışlar ve çoğunlukla anlaşılmaz ama hakikat olduğunu kabul etmişlerdir. Reform kiliselerine gelince, Katolik çizgiden ayrılmış oldukları için tartışmayı sürdürmüşler ve böylece Katolik Kilisesi’ne karşı kendi fikirlerini geliştirmişlerdir. Luther, beden ve kanın gerçek olduğunu ve dönüşümün sadece tözde değil arazda da gerçekleştiğini kabul etmiştir. Sonuç olarak görüşler ya sembol ya da gerçek anlamını taşıyan kavramlarla açıklanmıştır.Öğe Geleneksel yoruba dininde orişa (Tanrısal varlık) fikri(Yavuz Ünal, 2020) Seyfeli, Canan; Kul, ElifÖz:Makalenin konusu, geleneksel Yoruba dininde Orişa fikridir. Çalışmada, akademik alanda tanrı ya da tanrısal varlık olarak tartışılan Orişa kimliği irdelenmiştir.Orişalar özellikleri, görevleri ve uygulamalardaki tuttukları yer bakımından elealınmıştır. Onların iki âlemle, tanrısal âlem ve insan âlemiyle, yani Yüce TanrıOlodumare ve insanlarla ilişkisi vardır. Orişaların kimliği de bunlarla ifadesinibulur. Ne tanrı ne de insan değildir. İkisi arasında bir varlıktır ve verilen göreviicra ederler. Orişalar, Yoruba dini uygulamalarında merkezi bir konumda yeralırlar. Yorubalar, gündelik dini yaşamlarını sürdürmede en fazla ihtiyaç duydukları bir, nadir de olsa birkaç Orişayı tutarlar ve ritüel yaşamlarını ona yönelerek icra ederler. Ancak onlar Yüce Tanrı Olodumare’ye denk ve ortak olmayıptemel tapınma yönü de değillerdir. Yaratılışta Olodumare’nin görevlendirmesiyleetkin olmuşlardır. Orişaların tanrısal âlemdeki konumları Olodumare’ye secdeetmek ve O’nu yüceltmektir. Aynı zamanda, alış-veriş tarzındaki ritüellerde Orişalar tanrısal âlemle insan âlemi arasında aracı vazifesi görürler. Birer tanrıdeğil, tanrısal ve kutsal varlıklardır. Orişalar mitoloji ve uygulamada, yaratılıştave insan hayatında kutsal ve tanrısal bir plan dahilinde yer almışlardır. Mitolojide etkili ve Yoruba yaşam alanında yaygın olan Orişalar; Obatala, Eşu,Orunmila, Oduduva, Şango, Ogun ve Oşun’dur.Öğe Geleneksel yoruba dininde yaygın orişalar: Tanrısal varlıklar(Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, 2019) Seyfeli, Canan; Kul, ElifÖz: Makalenin konusu, geleneksel Yoruba dininde yaygın Orişalardır. Orişalar tanrısal varlıklardır. İnsanlar ile tanrısal âlem ve Olodumare arasında aracı konumundadırlar. Eksik, sınırlı ve tabii olanlardır. İnsana benzer özellikler taşırlar. Yaygın Orişalar, mitolojide görevleri ve özellikleriyle önemli noktada duran ve gündelik yaşamda etkisini, gücünü ve güncelliğini koruyan Orişalardır. Bunlar Obatala, Eşu, Oşun, Şango, Orunmila, Oduduva ve Ogun’dur. Su Orişası Oşun bir doğa gücünün, Oduduva ise bir atasal ruhun dönüşümüdür. Şango hem tanrısallaşmış ata ruhu hem de doğal bir güçtür. Diğer dördü ise yaratılıştan beri var olan primordiyal Orişalara örnektir. Obatala insanı şekillendirerek yeryüzü hayatını başlatandır. Eşu, kâhinlik ve insanlar ile Orişalar arasında elçilik yapar. Orunmila Tanrısal âlemle kurulan ilişkide bilgeliğiyle insana yol gösterir. Ogun, savaş ve demir Orişasıdır, gücü ve enerjisiyle insana kendini koruma gücü verir. Oduduva Yorubaların en kutsal mekânı olan İle-İfe’de kurulan insan yaşamının ve krallığın devamını simgeler. Şango büyük savaşçı, bitki bilimci ve cesaret verendir. Oşun ise insanlığın koruyucusu, kurtarıcısı veya eğiticisidir.Öğe Hasidik Yahudilikte Vaat Edilmiş Topraklar Fikri: İsrail Karşıtlığı(2020) Seyfeli, Canan; Akdemir, HüseyinÇalışmanın konusu Hasidik Yahudiliğin vaat edilmiş topraklar fikri ve bu fikrin oluşturduğu İsrail karşıtlığıdır. Vaat edilmiş topraklar fikri seçilmişlik, ahitleşme ve tek Kutsal Mabet ile bütündür. Bunları birleştiren ise Mesih beklentisidir. Yahudiler vaat edilmiş topraklarda Süleyman’ın mabedi Tanah’da belirtildiği şekilde inşa ettiğinde zirveyi yaşamışlardır. Ancak, Beytü’l Makdis’in ve Kudüs’ün iki defa tahribi Yahudileri bu topraklardan uzak yaşamaya mecbur bırakmıştır. Diaspora, Tanrı’nın seçtiği ve ahitleşerek vaat ettiği kutsal topraklarda tek mabet etrafında şekillenen bir hayattan mahrum kalma ve özlem demektir. Özlemin Mesih’in gelişiyle sona ereceğine inanç ise geleneksel kabuldür. Ancak Mesih gelmeyince Fransız İhtilali’nden sonra yükselen milliyetçilik akımı ve antisemitik olaylar Yahudileri Siyonizmi kurmaya itmiştir. Siyonizm sosyal, siyasal, ekonomik ve askeri alanlarda verdiği mücadelelerle 1948’de İsrail’i kurmuştur. Ancak insan eliyle kurulduğu için geleneksel Yahudilik tarafından meşru görülmemiştir. Hasidik Yahudilik ise Siyonizmi ve İsrail’i doğal olmamakla ve Mesih’in gelişini geciktirmekle suçlamış ve seküler yaşam biçimini reddetmiştir. İsrail karşıtlığını fiili şekilde sürdürmektedir.Öğe Hinduizm' de doğum algısı ve jatakarma (doğum ritüeli)(Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, 2023) Seyfeli, Canan; Cebe, TubaMakalenin konusu Hinduizm’de doğum algısı ve doğum ritüeli olan jatakarmadır. Doğum ritüelinin temel amacı dünyaya yeni gelen insanı arındırmak ve kutsamaktır. Çünkü doğum mokşaya ulaşamamış, yani samsaraya tabi olmuş ruhun önceki yaşamından kalan kötü karmalarının sonucudur. Bu nedenle Hinduizm’de her yeni doğan insan kirli kabul edilir ve arınma gerekir. Arınma ise ritüelle mümkündür. Bunun için doğum ritüeli doğumun hemen sonrasında icra edilir. Törende sırasıyla şu üç ayin yapılır; zihin/bilgelik üretme, uzun ömür ve güç ayini. Makalenin temel amacı doğum algısının karma, ölüm, samsara, mokşa kavramlarıyla bir bütün oluşturduğunu ve bunlara göre biçimlendiğini ortaya koymaktır. Buna göre doğum, bu kurtuluş kavramları çerçevesinde değerlendirilmiştir. Zihnin Brahman’dan uzak tutulması insanı dünyaya bağlar, kötü karma biriktirmesine sebep olur ve kurtuluştan uzaklaştırır. Bu yönüyle doğum olumsuz ve acıdır. Ancak, arzu ve istek gibi insanın doğuştan gelen kusurlarına karşın bu olumsuz durumdan kurtulma potansiyeli de vardır. Bu nedenle doğum olumlu ve kurtuluş imkanıdır. Doğum ritüeli ise kurtuluş yolunda iyi karma biriktirmek için olumlu bir başlangıç ve hazırlık anlamına gelir. Ölüm sonrası yakılan beden süfli bedendir. Önceki yaşamın tüm eylem ve düşüncelerinin izlerini taşıyan ince bedense korunur ve atmanı (ruhu) çevreler ve korur. Bu, olumsuz izlerle dünyaya gelen ruh kurtuluşa ulaşamaz. Özellikle gerçek bilginin kavranması için zihindeki izler silinmelidir. Çünkü bilinç altına yerleşmiş olan düşünceler yaşantıya ve düşünceye olumsuz anlamda yön verir. Bu sebeple, doğum ritüelinde bu izlerin silinmesi için yapılan uygulamalar vardır. Hinduizm’de doğum algısının olumsuz olması, jatakarma ritüelinin oluşumunu büyük oranda etkilemiştir.Öğe Hıristiyan Avrupa'nın cadılarından sinemanın masumlarına dönüşüm (Netflix filmleri örneği)(Şarkiyat Araştırmaları Derneği, 2022) Öner, Yasin; Seyfeli, CananMakalenin konusu Hıristiyan Avrupa’nın cadılık fikrinin sinemanın gücüyle masumlara dönüşümüdür. Konu, Netflix’in orjinal yapımı olan Cursed (Lanetli), Luna Nera (Kara Ay) ve Akelarre (Kurtuluş Ayini) isimli filmlerle sınırlandırılmıştır. Bu filmler hem konunun anlaşılması hem de Netflix’in konuya bakış açısının ortaya konulması açısından yeterli düzeydedir. Burada temel amaç Hıristiyan dünyada cadılığa yüklenen anlamı ve bu anlamın sinemanın gücüyle masumiyete dönüştürülmesini açığa çıkarmaktır. Çalışmada önce Avrupa’da cadılık ve bunun Hıristiyanlıkla ilişkisi tarihsel verilere dayanarak ele alınmıştır. Film çözümlemesinde ise Avrupa’da eskiden yaşananla sinemadaki kurgusal yansıması arasında karşılaştırmaya dayalı yorumu hedeflenmiştir. Avrupa’da yaşanan cadı avı sürecinde Kilise, topluma zarar vereceğini düşündüğü cadılığın karşısında yer almış ve koruma içgüdüsüyle hareket ederek yıkıcı sonuçlara ve ölümlere sebep olmuştur. Sinema, suçluların masumiyetini açığa çıkarma yoluyla Kilise’nin geçmişteki bu değiştiremediği günahı ifadeye dökmekte ve itiraf mekanizmasını çalıştırmaktadır. Böylece bugünkü Kilise’nin itirafını ve masumiyetini mümkün kılmaktadır. Dolayısıyla çalışmada örneklem olarak seçilen üç filmin yayıncı platformu olan Netflix, bir yandan cadı olarak nitelendirilen insanların masumiyetini ortaya koymaya çalışırken diğer yandan Kilise açısından bir günah çıkarma eylemine girişmiştir. Burada verilmek istenen mesajlar neticesinde cadılarla birlikte Kilise de aklanmaya çalışılmış ve böylece dinden uzaklaşma eğiliminde olan modern insanla bağların güçlendirilmesi hedeflenmiştir.Öğe İle-ife: Geleneksel Yoruba dininde yaratılışın ve dünyanın merkezi(Mardin Artuklu Üniversitesi, 2019) Seyfeli, CananÖz:Makalenin konusu, Geleneksel Yoruba Dininde yaratılışın ve dünyanınmerkezi kabul edilen İle-İfe’dir. Konu inançsal ve uygulama, mitolojik ve insanyaşamı boyutlarıyla işlenmiştir. Mitolojiye göre İle-İfe yaratılışın, insanlığın(Yorubaların) ve kutsal krallığın beşiğidir. Gök, yer ve yeraltının birleştiğieksendir. Bu eksen Orişaların diktiği Hayat Ağacıdır. Göklerin yere, yeryüzününgöklere açılan kapısı bu eksendedir. Evrenin ve insanın yaratılışının başladığınokta İle-İfe’nin merkezidir. Burası şimdi sarayın ve tapınağın bulunduğuyerdir. İle-İfe farklı Yoruba yaratılış mitlerinde ortak unsurlardan birisidir.Yorubalara göre tanrısal alemden inip yeryüzünde krallığını kuran Oduduvaatasal Orişaya dönüşmüş ilk ata ve kraldır, İle-İfe merkezli en etkili Orişadır.Obatala yaratılışta rol oynasa da etkisi ikinci derecededir. İle-İfe, Olodumare’yetek somut tapınım yeridir. Merkezde Oduduva’nınki ve etrafında diğerOrişaların tapınakları bulunur. Şehirde çok çeşitli festivaller, ritüeller, sunularicra edilir. Burası bütün yolların kendisine çıktığı dünyanın merkezidir. İle-İfe,Yoruba kültür ve sanat merkezidir.Öğe Kur’an’da Din Adı Olarak İslam(2023) Seyfeli, CananMakalenin konusu Kur’an’da İslam’ın din adı olarak kullanılmasıdır. Konunun esas noktası Kur’an’da başka bir din adına yer verilmemesidir. Konu, kutsal metinlerde “din” ve “din ismi” kulla- nımına dayanmıştır. Bu doğrultuda İslam ve diğer dinler arasında ana kutsal metinler doğrultusunda karşılaştırma yapılmıştır. Önce diğer din ve geleneklerinde “din”in ve “din adı”nın kullanımı ile Kur’an’da din kelimesinin anlamları ve kapsamı karşılaştırılmıştır. Ardından dinlerin ana kutsal met- ninde din adı kullanımı karşılaştırılmıştır. Bu noktada çalışmanın temel amacı asıl ve temel kutsal metninde kendi dininin adını zikreden tek kutsal kitabın Kur’an olduğunu ortaya koymaktır. Ayrıca din kelimesinin diğer din müntesiplerini, yani bütün insanları kuşatacak şekilde kullanıldığı tek kut- sal metnin yine Kur’an olduğunu göstermektir. Kur’an’da din kelimesi doksan beş defa geçer. Bunlar “aidiyet” yönüyle tasnif edildiğinde, 1-Allah’ın dini, 2-Müslümanların dini ve 3-Gayrimüslimlerin dini şeklinde olur. Dolayısıyla Arapça \"din\" kelimesinin anlam kapsamı, dünyanın diğer dinlerinin asıl ve geleneksel isimlerine göre çok daha geniştir. Kur’an’ın Hıristiyanlık gibi belirsiz olguları değil, insanı ve insan gruplarını muhatap aldığı ve Yahudilik, Hıristiyanlık, Sabiîlik ve Mecûsîlik gibi din adlarını kullanmadığı görülmüştür. Kur'an'ın bir grup üyesi ismini, mesela Yahudi ismini kullanması, onu insan olarak kabul ettiğini, muhatap aldığını, bireyin dininin varlığını kabul ettiğini gösterir. Bu, dininin adını kullanma ve o dini kabul etme anlamına gelmez. İslam'dan başka din adı kullanmaması ise diğer dinlerin varlığını reddettiği anlamına gelir.Öğe Mrtyu: Hinduizm'de ölüm(Şarkiyat Araştırmaları Derneği, 2022) Aksin, Sevinç; Seyfeli, CananMakalenin konusu mrtyu, yani Hinduizm’de ölümdür. Ölüm (mrtyu) fikri yaratılış, tanrıça Mrtyu, ruhgöçü ve mokşa, cenaze ritüeli ve ölüm sonrası hayat fikirleriyle ilişkisi doğrultusunda ele alınmıştır. Böylece yaratılıştan ahiret fikrine ölüme yüklenen anlamlar üzerinden Hinduizm’deki bütünlüğü ortaya koyma hedeflenmiştir. İlk yaratılışta Mutlak Bir’den kaynaklı olarak varlık sonsuzdur ve ölümün köken miti ölümsüzlüğe son vermeyi anlatır. Ölüm, Upanişadlar felsefesiyle gelişen ruhgöçü fikriyle yakından ilişkilidir. Her şeyin başlangıcı Mutlak Bir’dir. Dolayısıyla nihai hedef (mokşa) tekrar ona ulaşmaktır. Ulaşamayan ruh ruhgöçüne tabi olur. Yeniden doğuş karma yasasıyla işler. Karma tanrısal alemde cennet ve cehennemin ve ruhgöçüyle yeniden doğumun nasıl olacağını belirleyen ilkedir. Sürekli ruhgöçü, ruhun döngüsel olarak ilüzyon (avidya) içerisinde tutsak kalmasıdır. Her ruhgöçü yeni bir karmayla bu yanılgıdan kurtulma imkanıdır. Kurtuluşun gerçekleşmesi ise mokşaya ulaşma ve bu döngüden kurtulmadır. Hinduizm’de ruh ölümsüz, beden ise ölümlü ve maddi aleme aittir. Ölümsüz olan ruh Mutlak Bir’de sonsuzluğa ulaştığında samsara çarkından kurtulmuş olur. Hinduizm’de ölümün doğum (başlangıç, yaratılış) anlamı, ruhgöçü fikrinden dolayı diğer dinlere göre yaşamı daha derinden etkiler. Bu nedenle ölüm bir son değil yeni bir yaşamdır. Hindu cenaze ritüeli de buna göre biçimlenmiştir. Cesetin yakılması ruhun diğer dünyaya geçişini rahatlatmak için Agni’ye kurban sunusudur. Ateş, Brahman’ın alevidir. Kıyamet ise evrenin ölümüdür ve yeniden doğmasının sebebidir. Buna evrenin yeniden doğumu veya evrensel ruhgöçü denebilir. Bu yüzden Hinduizm’de ruhgöçü evrenin yeniden doğumu fikriyle de doğrudan ilişkilidir. Buna göre evrensel ölüm ve doğum, kıyametin kopması ve evrenin yeniden yaratılmasıdır. Evrenin ölümü ve doğumu kalpa ve yuga terimleriyle açık hale gelir. Ruhgöçü, evrenin kıyametine yeni kalpa anlamı yüklerken yenilenme anlamı da taşır. Şimdi Kali Yuga çağıdır. Bu çağın kıyametini Kalki gerçekleştirecektir. Vişnu her kalpanın başı ve sonunda evreni yeniler. Bu yenileme kıyamet ve yaratılışın başlangıç zamanına tekrar dönüş anlamına gelir. Ancak bu dönüş evrensel anlamda Mutlak Bir’e ulaşma anlamı taşımaz. Sadece evrenin başlangıcına dönülerek yenilenmesidir.Öğe Osmanlı Devlet Salnamelerinde Bulgar Eksarhlığı ve Bulgar Katolikler (1847-1918)(2011) Seyfeli, CananMakalenin konusu Osmanlının İstanbul merkezden idare ettiği Bulgar Eksarhlığı ve Bulgar Katolikler hakkındadır. Bulgarların 1847-1918 yılları arasında 68 sayı yayımlanmış olan Osmanlı Devlet Salnamelerindeki durumunu ortaya koymaktadır. Amacı Osmanlı resmi yayın organlarında Bulgarlara, Eksarhlığa ve Katolik Bulgarlara bakışını görmektir. Ayrıca Osmanlı ve Bulgar Kiliseleri ile ilgili çalışmalara resmi bakışı ortaya koyarak konunun takibini kolaylaştırarak katkı sağlamaktır. Sonuç olarak Eksarhlığın başına ruhani liderin atamasının yapıldığı 1872den Balkan Savaşları sonrasına kadar Salnamelerde yer verilmiştir. Metropolitliklerin sayısı 10 ile başlamış, son kayıtta ise 29 olarak gösterilmiştir. Bulgar Katolikler ise 1889 yılından itibaren salnamelere kaydedilirken üç ruhani merkeze sahip olup İstanbulda serpiskoposluk vardır. Sonra Selanik ruhani lideri serpiskopos olurken İstanbulda ruhani liderliğe yer verilmemiştir. Son salnamede sadece Bulgar Katoliklere yer verilip makamının bulunduğu yer belirtilmemiştir. Bu süreçlerde her iki ruhani hiyerarşide iki ruhani liderin görev yaptığı kaydedilmiştir.Öğe Osmanlı Devlet salnamelerinde hahambaşılık (1847-1918)(Milel ve Nihal Yayınları, 2010) Seyfeli, CananMakalenin konusu Hahambaşılığın 1847-1918 yılları arasındaki durumlarıyla ilgilidir. Kaynağı bu tarihler arasında 68 sayı yayımlanmış olan Osmanlı Devlet Salnameleridir. Amacı Osmanlı resmi yayın organlarında Hahambaşılığa bakışı ortaya koymaktır. Ayrıca Yahudilerin ayrı bir millet olarak kabul edilmelerinin resmi belgelerden hareketle anlaşılmasını kolaylaştırmaktır. Sonuç olarak Hahambaşılık ayrı bir millet olarak salnamelerde gayrimüslimlere yer verilen ilk sayıdan son sayıya kadar hepsinde kaydedilmiştir. Bunun yanında Osmanlı devletinde hahambaşılığın konumu, hahambaşının kaymakam olarak kabul edilmesi gibi, salnamelere de yansımıştır. Osmanlı Yahudileri ayrı bir millet olarak kabul edilip “fetih öncesi yapının korunması” ilkesine göre idare edilmiştir. Fetihten önce Yahudiler, farklı cemaatlere ayrılmışlardı ve hepsinin bir baş hahamı vardı. İstanbul‟un fethi sonrasında Bizans dönemindeki Romaniyot hahambaşının görevini sürdürmesine izin verilirken bütün Yahudiler üzerinde sorumlu addedilmiştir. Ancak 1492 ve devamında cemaatlerin fazlalaşmasıyla her cemaat kendi hahamının Osmanlıya karşı sorumlu başhaham olmasını istemiştir. Bu olmayınca, hiç olmaması yönündeki isteklerini bildirerek hahambaşılık fermanının verilmemesine yol açmışlardır. Bu durum, yine kendi istekleriyle 1835‟de hahambaşılık yeniden tesis edilene kadar böyle devam etmiştir.Öğe Osmanlı Devlet salnamelerinde katolik ermeniler (1847-1918)(2012) Seyfeli, CananMakalenin konusu Katolik Ermenilerin 1847-1918 yılları arasındaki durumlarıyla ilgilidir. Kaynağı bu tarihler arasında 68 sayı yayımlanmış olan Osmanlı Devlet Salnameleridir. Amacı Osmanlı resmi yayın organlarında Katolik Ermenilere bakışı ortaya koymaktır. Ayrıca Katolik Ermenilerin ayrı bir millet olarak kabul edilmeleri ve diğer Katoliklerin durumlarının resmi belgelerden hareketle anlaşılmasını kolaylaştırmaktır. Osmanlı, gayrimüslimleri “fetih öncesi yapının korunması” ilkesine göre idare etmiştir. Fetihten önce, Osmanlı idaresi altındaki coğrafyada yaşayan Katolik Ermeniler kendilerine ait bir hiyerarşi oluşturamamışlardır. Ermeniler arasında Katolikliğin yayılması Ermenilerin yaşadığı bölgelerin çoğunda fetih sonrasında, Osmanlı idaresi altında gelişmiştir. Katolik Ermenilerin çoğalıp, Romaya ayrı bir hiyerarşi olduklarını kabul ettirdiklerinde, 1740’da, Osmanlı onları İstanbul Ermeni Patrikliği aracılığıyla idare ediyordu. Osmanlı, fetih öncesi yapıyı korumaya çalıştığı için bu Katolik Ermenileri ayrı bir hiyerarşi, yani millet olarak kabul etmemiştir. Bu nedenle belgelerde eski hiyerarşiyi ‘asıl Ermeniler’ diye isimlendirmiştir. Ancak Katolik hiyerarşiyi Sultan Mahmut 1830’da kabul etmiştir. İlk Katolik lider rahip Andon Nurican seçilmiştir. Roma, onu İstanbul başpiskoposu olarak onaylamıştır. Ancak hükümet, Osmanlı uyruğundan olmadığı için kabul etmemiştir. Yerine Hagop Çukuryan seçilmiş ve Osmanlı 5 Ocak 1831’de onaylamıştır. Osmanlı hükümeti patrik unvanını ilk olarak 1835’te kabul etmiştir. Katolik Ermeni Hiyerarşisine diğer Katolik milletler (Süryani Katolik, Keldani, Maruni, Melkit, Bulgar Katolik) de bağlanmıştır. Osmanlı Katoliklerinden Rum Melkitler ve Ermeni Katoliklerin ayrı millet olarak kabul edilmesi ilk salnamede ayrı kaydedilmelerinden anlaşılmaktadır. Sonuç olarak Katolik Ermeniler, gayrimüslimlere yer verilen ilk salnameden sonuncusuna kadar sadece bir sayıda kaydedilmemişlerdir. Bunun yanında Osmanlı devletindeki Katoliklerin karmaşık yapılanması, aynı anda iki merkez ve lider gibi, salnamelere de yansımıştır.Öğe Osmanlı Devlet salnamelerinde Rum Melkit Katolik Patrikliği (1847-1918)(2011) Seyfeli, CananMakalenin konusu Rum Melkit Katolik Patrikliğinin 1847-1918 yılları arasında yayımlanan Osmanlı Devlet Salnamelerindeki durumuyla ilgilidir. Kaynağı toplam 68 sayılık Osmanlı resmi yayım organı Salnamelerdir. Amacı Osmanlı resmi yayımlarında Rum Melkit Katoliklere bakı?ı ortaya koymaktır. Ayrıca Osmanlı gayrimüslimleri idare sistemi içerisinde Rum Melkitlerin durumunu da göstermektir. Böylece Rum Melkitlerin ayrı bir millet olarak kabul edilmeleri ve diğer Katoliklerin durumlarının resmi belgelerden hareketle anla?ılmasını kolayla?tırmaktır. Sonuç olarak Rum Melkit Katolikler, Salnamelerde gayrimüslimlere yer verilen ilk sayıdan son sayıya kadar 7 sayıda (37-42 ve 44. sayılar) kaydedilmemi?lerdir. ?lk sayıdan itibaren Rum Melkit Katoliklere Osmanlı resmi bakı?ında bir netlik olup karma?ıklığa yer verilmediği bulgulanmı?tır. Osmanlı gayrimüslimleri idare sisteminde “fetih öncesi yapının korunması” ilkesine göre Rum Melkitlerin (Ortodoks ve Katolikler) ya?adığı bölgelerin fethi esnasında Fener Rum Patrikliği hiyerar?isine bağlı olmaları söz konusudur. Bu nedenle ilk dönemde hepsi Fenere bağlı olarak idare edilmi?lerdir. Ancak doğu Katolikleri Ermeni Katolik parikliğinin liderliğinde ayrı bir millet olarak kabul edilirken (1830) Rum Melkit Katolikler de bu hiyerar?iye bağlanmı?tır. Ermeni Katolik patrikliğinden farklı bir hiyerar?iye sahip olduklarına Osmanlı hükümetini ikna ederek 1846?da ayrılmı?lardır. Böylece Salnamelerin ilkine be? milletten birisi olarak kaydedilmi?lerdir.