Yazar "Saka, Günay" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 35
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe 15-49 yaş aralığındaki kadınlarda bel ağrısı sıklığı, etkileyen faktörler ve bel ağrısının fiziksel aktivite düzeyi ile ilişkisinin belirlenmesi(2021) Baybaşin, Ceren; Saka, GünayAmaç: Bu araştır ma, Diyarbakır 16 nolu Aile SağlığıMerkezi (ASM) bölgesinde yaşayan 15-49 yaş aralığındaki kadınlarda yaşam boyu, son bir yıl içindeki ve son üç ayiçindeki bel ağrısı prevalanslarını tespit etmek amacıylayapılmıştır.Materyal ve Metot: Araştırmanın evrenini, Diyarbakır16 nolu ASM bölgesinde yaşayan 4800 kadın, örnekleminiise sistematik örnekleme yöntemi ile seçilip ulaşılabilen392 kadın oluşturmaktadır. Bel ağrısının, kadınların yaşamkalitesini ne kadar etkilediğini belirleyebilmek içinOswestry Özürlülük İndeksi, fiziksel aktivite düzeyinibelirlemek için ise Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketiuygulanmıştır. Verilerin analizi, SPSS 22 (Statistical Package for the Social Sciences 22,0) programı ile yapılmıştır.Bulgular: Elde edilen bulgulara göre, yaşam boyu belağrısı sıklığı %70,4 olarak bulunmuştur. KadınlarınOswestry Özürlülük İndeksi puan ortalaması 12,5±6,4bulunmuştur. Katılımcıların %56,9’u minimum aktif, %33,9’u ise inaktif çıkmıştır. İnaktif kadınlarda bel ağrısısıklığı %94 bulunurken, çok aktif kadınlarda %38,9 olarakbulunmuştur. Fiziksel aktivite düzeyi arttıkça bel ağrısıgörülme sıklığı azalmaktadır.Sonuç: Bel ağrısı ile ilgili olduğunu düşündüğümüzrisk faktörlerinden medeni durum, yaş, vücut kitle indeksi,gebelik sayısı, egzersiz yapma durumu, ev işleri yapmadurumu ile bel ağrısı sıklığı arasında anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Bu bilgiler ışığında, risk faktörlerine yönelikgerekli önlemler alındığı takdirde kadınlarda bel ağrısısıklığı azaltılabileceği sonucuna ulaşılmıştır.Öğe Aile planlaması servislerinde genital yol enfeksiyonları(2002) Ceylan, Ali; Özelçi, Pervin; Zeyrek, Fadile Y.; Özekinci, Tuncer; Saka, GünayGenital yol enfeksiyonları (GYE) tüm dünyada, özellikle gelişmekte olan ülkelerde önemli halk sağlığı sorunlarıdır. GYE taramalarının Aile planlaması (AP) hizmetlerine entegrasyonu ve genital yol enfeksiyonlarının izlenmesi ikincil koruma için etkili bir stratejidir. Ayrıca aile planlaması kliniklerinde enfeksiyon taraması yapmak RİA (Rahim İçi Araç)'nın enfeksiyon bağlantılı komplikasyonlarını da azaltır. Bu çalışmanın amacı, Diyarbakır'da bir AP kliniğine baş vuran kadınlarda GYE sıklığını araştırmaktır. Bu çalışma Diyarbakır'ın Huzurevleri semtindeki "Kadın Sağlığı Merkezi"ne baş vuran kadınlarda yapılmıştır. Bir aylık sürede merkeze baş vuran 108 kadının vajinal ve servikal sürüntüleri incelenmiştir. Alınan vajinal sürüntü örneklerinden hazırlanan taze preparatlar serum fizyolojik ve potasyum hidroksit damlatılarak, servikal sürüntü örneklerinden hazırlanan preparatlar gram boyası ile boyanarak direkt mikroskobik incelenmeleri yapılmıştır. Ayrıca bu sürüntü örnekleri, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi (DÜTF) Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı (AD) Laboratuarında Kanlı Agar, Saboroud ve EMB besiyerlerine ekim yapılarak tekrar değerlendirilmiştir. Araştırma kapsamına alınan kadınların % 75.9'unda en az bir patojen etken saptanmıştır. Tespit edilen etkenler arasında; vajen mikroskobisinde 61 kişide (%56:5) Gr (+) diplokok, 10 kişide (% 9.2) Candida görülmüştür. Vajen kültüründe ise; 24 kişide (%22.2) patojen stafilokok, 18 kişide Candida (% 16.7), 11 kişide (% 10.2) beta hemolitik streptokok üremiştir. Servikal sürüntü mikroskobisinde; 33 kişide (% 30.5) Gram (+) diplokok, 7 kişide (% 6.5) Candida görülmüştür. Servikal kültürde 6 kişide (%5.5) patojen stafilokok, 10 kişide (%9.2) Candida, 6 kişide ise (% 5.5) beta hemolitik streptokok üremiştir. Bu çalışmada birinci basamak sağlık kuruluşlarında AP hizmetleri kapsamında GYE taramasının önemi bir kez daha ortaya konulmuştur.Öğe Çevresel asbeste maruz kalan erişkin bireylerde kaygı ve umutsuzluk düzeyleri(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2017) Yiğitalp, Gülhan; Saka, GünayAmaç: Bu çalışma Diyarbakır ili Çermik ilçesine bağlı asbeste bağlı hastalıkların (asbestozis, maling mesotelyoma vs.) en sık görüldüğü bir bölgede yaşayan insanlarda, bu bölgede yaşıyor olmanın onlarda oluşturduğu kaygı ve umutsuzluk düzeylerini belirlemek amacıyla planlanmıştır. Yöntemler: Kesitsel tipteki araştırmamız 01-31 Temmuz 2010 yılında, Diyarbakır ili Çermik ilçesine bağlı çevresel asbest olduğu bilinen Yukarışeyhler beldesinde yürütülmüştür. Burada yaşayan 35 yaş üzeri 292 kişiye ulaşılmıştır. Karşılaştırma grubu olarak (çevresel asbeste maruziyetin olmadığı bilinen) Diyarbakır ili Çarıklı beldesindeki yetişkinlerden sistematik örnekleme yöntemiyle seçilen 305 kişi alınmıştır. Araştırmaya katılan kişilere demografik özelliklerini belirleyen anket formuyla, “Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri” ve “Beck Umutsuzluk Ölçeği” kullanılarak kişilerle yüz yüze görüşülmüştür. İki grup arasındaki farkları incelemek için student t testi uygulanmıştır. Frekans, sayı, yüzde gibi tanımlayıcı analizler ile birlikte, sayısal verilerin karşılaştırılmasında ki-kare testi kullanılmıştır. Değerlendirmede anlamlılık düzeyi olarak p<0.05 kabul edilmiştir. Bulgular: Bu çalışmada asbeste maruz kalan ve asbeste maruz kalmayan bireylerin yaş ve cinsiyet dağılımının farklı olmadığı gözlenmiştir (p>0.05). Asbeste maruz kalan bireylerin ortalama durumluk kaygı (43.2±9.6), sürekli kaygı (47.7±8.9) ve umutsuzluk düzeylerinin (7.5±5.1) asbeste maruz kalmayanlara göre (sırasıyla 37.9±7.9; 43.4±8.8; 5.5±3.9) yüksek olduğu ve aralarındaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptanmıştır (p<0.05). Sonuç: Bu çalışma çevresel asbeste maruz kalmanın bireylerde kaygı ve umutsuzluk düzeylerini artırdığını göstermiştir. Bu nedenle bu bölgelerde yaşayan bireylerin ruhsal durumlarını ortaya koymak ve çözüm önerileri geliştirmek için daha kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardırÖğe Cigarette use frequency and the affecting factors in primary and high school students in Diyarbakir(2009) Acemoğlu, Hamit; Palancı, Yılmaz; Tanrıkulu, Çetin Abdullah; Saka, GünaySigara, alkol ve madde kullanımı özellikle gençleri etkileyen dünya çapında bir tehlikedir ve bu önlenebilir bir halk sağlığı sorunudur. Bu çalışmanın amacı; Diyarbakır il merkezindeki ilköğretim okulları 6, 7, 8. sınıflar ile lise öğrencileri arasında madde kullanımı yaygınlığını ve etkileyen faktörleri incelemektir. Öğrencilerin %62’si erkek, %38’i kadındı. Yaş aralığı 11-20 olup, yaş ortalaması 15.2 + 2.0 idi. Sigara içme prevalansı toplam olarak %14.8 (kadınlarda %6.0, erkeklerde %20.2), ilköğretim öğrencilerinde 5.8, lise öğrencilerinde %23.7 idi. Ortalama ilk sigarayı içme yaşı 12.6 + 2.3 yıl bulundu. Sigara içimi erkek öğrencilerde kadın öğrencilerden daha yüksek bulundu. Sigara içiminde taklit edilen kişiler yakın arkadaş ve öğretmenlerdi. Diğer ilişkili faktörler ebeveyne dükkandan sigara almak ve diğer bağımlılık yapıcı maddeleri kullanmak olarak belirlendi. Diyarbakır’da öğrenim görmekte olan gençlerde sigara kullanımı önemli boyutlardır ve önleyici müdahaleler acilen uygulanmalıdır. Bu konuda yapılacak müdahaleler sadece gençleri değil toplumun tümünü kapsamalıdır. Aileler, öğretmenler ve ilköğretim çağındaki öğrenciler müdahale için öncelikli gruplardır. Sigara ile ilgili yasalar tam olarak uygulanmalıdır.Öğe Conus Medullaris Position in an Adult Population: Analysis of Magnetic Resonance Imaging(Soc Chilena Anatomia, 2016) Karabulut, Özlen; Akay, Hatice; Karabulut, Zülfü; Özevren, Hüseyin; Saka, Günay; Hatipoğlu, Savaş; Deveci, EnginThe objective of this study was to evaluate the variation in position of the conus medullaris (CM) in male and female patients without spinal deformity, to correlate the termination level in magnetic resonance (MR) images of the lumbar spine. 921 patients consisted of 607 men and 314 women were evaluated by MRI. The strength of T1 weighted MRI device was 1.5 Tesla. The patients were in supine position when measured. The termination level of the conus medullaris was recorded in relation to the upper, middle or lower third of the adjacent vertebra and the adjacent intervertebral disc. The patients in our study group were examined for low back pain. The members with spinal deformity were excluded. The distribution of conus medullaris localization was measured to range from T12 to L2-L3. There was a statistically significant difference in the mean conus medullaris position related to gender also a significant difference between increasing age and conus position in female patients. These findings suggest that the distribution of CM location in a large adult population was shown to range from the upper third of T12 to the lower third of L2-L3 disc space both in women and men.Öğe Çukurova ve Güneydoğu Anadolu sıtma epidemilerinin karşılaştırılması(2005) İlçin, Ersen; Saka, GünayTürkiye, sıtmanın endemik olduğu ve ara sıra salgınlara yol açtığı Avrupa kıtasının kenarındaki ılıman kuşakta son ülkedir. İklim koşulları sıtma vektörünün çoğalması için çok uygundur. Sıtma en önemli vektörle bulaşan hastalık olarak Türkiye'de ciddi sağlık sorunu oluşturmaya devam etmektedir. Ülkenin kuruluşundan beri, alınan değişik kontrol önlemlerine karşın, tekrarlayan sıtma salgınları ortaya çıkmıştır. Sıtmanın epidemiyolojik görünümünde kötüye gidişe etki eden pek çok etken vardır. Çukurova ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşanan son salgınların nedenleri karşılaştırıldığında büyük benzerlikler görülmektedir. Vektör popülasyonunu artıran çevresel değişiklikler, sıtma parazitinin yayılmasını kolaylaştıran nüfus hareketleri yanı sıra çeşitli yönetsel ve teknik sorunlar salgınların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Son yıllarda sıtma olguları Güneydoğu'da yoğunlaşmıştır. Bu durum eğer gerekli önlemler alınmazsa yeni salgınlara yol açabilecektir. Sıtma kontrol hizmetlerinin temel sağlık hizmetleri yaklaşımına uygun ele alınması, entegrasyon, toplum katılımı ve sektörlerarası işbirliğinin sağlanması ve sürdürülmesi çözülmesi gereken öncelikli sorunlardır.Öğe Diyarbakır Benusen’de 0-5 yaş çocuklarda malnütrisyon prevalansı ve ilişkili faktörler(Halk Sağlığı Uzmanları Derneği, 2019) Kolsuz, Selçuk; Saka, Günay; Gördük, Mehmet NuriAmaç: Bu çalışmada, Diyarbakır ili Benusen bölgesinde 0-5 yaş grubu çocuklarda malnütrisyon prevalansının belirlenmesi ve malnütrisyon ile ilişkili faktörlerin saptanması amaçlandı. Yöntem: Kesitsel nitelikte olan bu çalışmaya bölge 0-5 yaş grubu çocuk evreninden sistematik örneklem ile tespit edilen 261 çocuk alındı. Çocukların gerekli antropometrik ölçümleri yapıldı ve annelerine literatür taranarak oluşturulan 20 soruluk anket uygulandı. Bulgular: Z skoru kullanılarak -2 SD ve altında kalan değerler ölçüt olarak alınarak bakıldığında zayıflık, düşük kiloluluk ve bodurluk oranları; sırasıyla %3.1, %4.6 ve %16.5 idi. Yaşa göre boy Z skoru ile yapılan malnütrisyon değerlendirilmesinde malnütrisyon gelişimi ile anne eğitimi durumunun düşük olması, doğum öncesi düzenli bakım almama, kronik hastalık öyküsünün varlığı ve düzenli D vitamini almamış olma arasında istatiksel olarak anlamlı ilişki bulunmuştur. (p<0.05) Sonuç: Bu çalışma ile düşük sosyoekonomik yapıya sahip araştırma bölgemizde malnütrisyonun önlenmesinde anne eğitiminin, doğum öncesi bakımın niteliği ve sayısının, kronik hastalığa sahip çocukların takibinin önemi saptanmıştır.Öğe Diyarbakır Çocuk Hastanesi'nde 1999-2001 yılları arasındaki çocuk ölümlerinin incelenmesi(2003) Saka, Günay; Palancı, Yılmaz; Ertem, M. Melikşah; İlçin, ErsenSağlık hizmetlerinin planlanması açısından çocuk ölüm nedenlerinin bilinmesi önemlidir. Bu amaçla Diyarbakır Çocuk Hastanesi 'nin (DÇH) 1999-2001 yılları ölüm kayıtları incelenmiştir. Çocuk ölümlerinin çoğunluğunun bir yaş altın-da olduğu saptanmıştır. Perinatal-neonatal nedenlerin ve akciğer enfeksiyonlarının en yaygın ölüm nedenleri olduğu belirlenmiştir. Ölüm kayıtlarının düzenlenmesinde de sorunlar tespit edilmiştir. Doğum öncesi, doğum ve doğum sonu bakım hizmetlerinin iyileştirilmesi ve ölüm kayıtlarının doğru düzenlenmesi gereksinimi olduğu ortaya konmuştur.Öğe Diyarbakır Doğumevi Hastanesi'nde doğum yapan kadınlarda risk faktörleri ve doğumlara etkisi(2018) Saka, Günay; İlçin, ErsenHalk Sağlığı'nın temel konularından olan AÇS ile ilgili ülkemizde uzun yıllar harcanan pek çok çaba sonucu önemli gelişmeler sağlanmış olmasına karşın, henüz istenilen düzeye erişilememiştir. AÇS düzeyinin iyileştirilmesinde gebelerde risk faktörlerinin bilinmesi ve risk yaklaşımı uygulanmasının önemi açıktır. Bu çalışmada gebelerde bazı risk faktörlerinin sıklığını, risk faktörlerinin annenin sosyo-demografık özellikleri ve ilişkili olduğu düşünülen diğer faktörlerle ilişkisini, risk faktörlerinin doğumlara ve yenidoğana etkilerini saptamak amaçlanmıştır. Araştırma, Diyarbakır Doğumevi Hastanesi'ne bir aylık bir sürede doğum yapan 764 kadın üzerinde yürütülen kesitsel analitik bir çalışmadır. Araştırmada gebelere sosyo-demografik özellikleri, önceki gebelik öyküleri, öz geçmişleri, şimdiki gebelik öykülerini içeren anket uygulanmıştır. Ayrıca fizik muayeneleri ve idrarda protein ile hematokrit ölçümleri yapılmış, doğumları izlenerek doğum ve yenidoğan hakkındaki bilgiler kaydedilmiştir. Veriler minitab bilgisayar programında değerlendirilmiş, istatistiksel olarak yüzde, aritmetik ortalama, ortanca, khi kare, korelasyon ve t-testi kullanılmıştır. Araştırma kapsamına alınan kadınların yaş ortalaması 25.36+6.17, ortalama gebelik sayısı 3.72, ortalama canlı doğum sayısı 3.19 dur. %65.97'si bir öğrenim kurumundan mezun değildir ve %34.56'sının eşi işsiz olup %78.53'ünün sosyal güvencesi yoktur. Kadınlarda bazı risk faktörlerinin sıklığı şu şekilde saptanmıştır: Adölesan gebelik %14.66, 35 yaş üstü gebelik %11.78, 1. ve 2. derece akraba evliliği %43.98, grandmultiparite %32.33, kısa gebelik aralığı %39.33, istemsiz gebelik %56.13, DÖB almayan %42.67, tetanoz aşısı olmayan %86.12, preeklampsi %4.71, anemi %39.92. Ayrıca %9.69 doğumun sezaryenle olduğu, doğumların %4.97'sinde komplikasyon oluştuğu, prematüre doğum sıklığı %8.63, ölü doğum sıklığı %7.70, yeni doğanda asfiksi sıklığı %17.98, DDA'lı doğan bebek sıklığı %3.60 olarak saptanmıştır. Sunulan DÖB, AP hizmetlerinin yetersiz olduğu, araştırma kapsamına alınan kadınların eğitim ve ekonomik düzeylerinin düşük olduğu ve bu durumun var olan sağlık hizmetlerinden yararlanmayı olumsuz etkilediği görülmüştür. Her üç nedenle kadınlarda riskli doğurganlık davranışı yaygındır ve bu da anne ve çocuk sağlığını olumsuz etkilemektedir. Riskli gebeliklerin azaltılması ve riskli gebeliklerin yönetilmesi konusunda DÖB, AP, Doğumevi Hastanesi başlıkları altında öneriler geliştirildi.Öğe Diyarbakır il merkezinde lise ve üzeri öğremin görmüş 40 yaş üzeri kadınların menopoz dönemine ait bazı özellikleri ve kalsiyum kaynağı yiyecekleri tüketim sıklıkları(2005) Toksöz, Perran; Ertem, Melikşah; Saka, Günay; Palancı, Yılmaz; Ceylan, AliBu çalışma pre ve post menopozal dönemdeki kadınların bu döneme ait bazı özelliklerini ve kalsiyum tüketim düzeylerini araştırmak amacıyla yapılmıştır. Diyarbakır'da il merkezinde lise ve üzeri öğrenim görmüş, rasgele seçilen 40 yaş üzeri 390 kadınla yüz yüze görüşülmüştür. Ayrıca kadınların boy ve ağırlıkları ölçülerek beden kitle indeksleri (BKİ) hesaplanmıştır. Araştırma kapsamına alınan kadınların %28.72'sinin menopoza girmiş olduğu saptanmıştır. Postmenopozoal kadınların %18,75'inde histerektomi veya ilaç kullanma öyküsü vardı. Doğal olarak menopoza girenlerin son adet yaşı ortalaması 45,63 ±4,60 idi. BMI'ye göre kadınların %37.44'ü hafif şişman, %8,21 'i şişman idi Şişmanlık menopoza girmiş kadınlarda daha yaygındı (16,10% - 5,00%) (p:0,000). Kadınların %24,62'sinin menopoz nedeniyle doktora başvurduğu, %14,61'inin düzenli olarak kalsiyum preparatı almakta olduğu, %6,41'inin düzenli olarak östrojen preparatı kullanmakta olduklarını belirlenmiştir. Menopoz sonrası dönemde kalsiyum gereksiniminin arttığını bilen kadınların oranı %82,31 gibi yüksek düzeyde iken kalsiyum kaynağı yiyecek tüketimi yeterli olanlar %35,13 gibi düşük düzeyde bulunmuştur. Bu durum doğru beslenme bilgilerinin uygulamaya pek yansımadığını ve bu konuda beslenme eğitimi yapılmasının gerekliliğini göstermektedir.Öğe Diyarbakır il merkezinde yaşayan 55 yaş ve üzeri bireylerde özürlülük ve kronik hastalık sıklığı(2000) Turhanoğlu, Ayşe Dicle; Ertem, Melikşah; Karabulut, Zülfü; Kılınç, Şerif; Saka, GünayYaşlı popülasyon dünya nüfusunun en hızlı artış gösteren yaş grubu olup, kronik hastalıkların tedavisindeki gelişmeler sayesinde beklenen yaşam süresi giderek artış göstermektedir. Artan yaşlı popülasyona bağlı olarak sağlık sorunları ön plana çıkmakta ve yaşlı sağlığı ile ilgili yaklaşımlarda sorunların ayrıntılı olarak belirlenebilmesi önem kazanmaktadır. Bu araştırmayı Diyarbakır merkezinde belirli bir bölgede yaşayan yaşlılarda özürlülük, tanı konmuş kronik hastalık sıklığı ve günlük yaşam aktivitelerindeki bağımlılık oranlarını belirleyebilmek amacıyla planladık. Araştırmaya 510 yaşlı birey alındı. Yaş ortalaması 66.31±6.40 yıl olan bireylerin 233 (%45.7)'ü erkek, 277 (%54.3)'si kadındı. Yaşlıların 92 (%18.04)'sinde kazanılmış, 3(0.59)'ünde doğuştan olmak üzere 95 (% 18.15)'inde özürlülük olduğu belirlendi. Tek özrü olan bireylerin sayısının 59 (%11.57), iki özürü olanların sayısının 23 (%4,51), üç ve daha fazla özrü olanların sayısının ise 13 (%2,55) olduğu görüldü. En sık görme, işitme ve ortopedik özürlülük olduğu bulundu. Yaşlıların 169 (%33.1)'unda görme kaybı, 110 (%22.2)'unda işitme kaybı olduğu ve işitme cihazı kullanan 6 (%1.2) yaşlı birey olduğu saptandı. Baston kullanan yaşlı sayısının 58 (11.4), tripot kullanan yaşlı sayısının 5 (%1) ve kuadripot kullanan yaşlı sayısının 1 (%0.2) olduğu saptandı. Yaşlı bireylerin 3 (%0.58)'ünün günlük yaşamının yatağa bağımlı olarak geçirdiği, 16 (%3.13)'sının sadece ev içinde hareket edebildiği ve ev dışına çıkamadığı, 71 (%13.92)'inin ev içinde bağımsız ancak ev dışında yardıma ihtiyaç duyduğu, 420 (%82.35)'sinin de ev dışındaki aktivitelerde bağımsız olduğu saptandı. Yaş grupları arasında günlük yaşamdaki bağımlılık düzeyleri kıyaslandığında 75 yaş ve üzerindeki bireylerin diğer grup-lara göre daha bağımlı oldukları bulundu (p<0.01). Araştırmaya alınan yaşlılarda en sık görülen kronik hastalıkların hipertansiyon, osteoporoz ve osteoartrit olduğu saptandı ve kronik hastalıklardan romatoid artrit ve osteoartritin günlük yaşamı etkilediği bulundu. Ayrıca 75 yaş ve üzeri bireylerin günlük yaşamlarının daha çok ev içinde geçtiği ev dışında yardıma gereksinim duydukları saptandı.Öğe Diyarbakır'da 72 aydan küçük çocuklarda Haemophilus İnfluenzae sıklığı 2000(2002) Ertem, Melikşah; Palancı, Yılmaz; Acemoğlu, Hamit; Mete, Mahmut; Ceylan, Ali; Saka, GünayBu çalışmada önemli bir çocuk sağlığı sorunu olan Heamophilus İnfluenzae tip b (HIB)'in Diyarbakır ilindeki seropozitiflik sıklığı araştırılmıştır. Bunun için il merkezinden ve kırsalından 356 çocuktan venöz kan örnekleri alınmış ELIZA yöntemi ile antikor varlığına bakılmıştır. Seropozitiflik çocukların yaş, cins, sosyo-ekonomik diğer özelliklerine göre ilişkilendirilmeye çalışılmıştır. Çocukların %34'ünde HIB(+) bulunmuştur. Cinsler, kır-kent ve anne eğitim düzeyleri arasında HIB'nin seropozitifliği bakımından fark bulunmamıştır. Yaş ilerledikçe HIB(+)lik sıklığı artmış olduğu saptanmıştır. Kalabalık ailelerde ve ekonomik düzeyi düşük olan ailelerde yaşayan çocuklarda HIB(+)lik daha fazla bulunmuştur. HIB önemli ve yaygın bir hastalık olduğu ortaya çıkmıştır. Hastalıkla mücadelede bağışıklama önemli ve etkin bir yoldur. Bir çok gelişmiş ülkede olduğu gibi ülkemizde de aşılama çalışmalarına rutin sağlık hizmeti olarak başlanmalıdır.Öğe Diyarbakır'da öğrenciler arasında alkol ve madde kullanımı ve etkileyen faktörler(2007) Acemoğlu, Hamit; Saka, Günay; Tanrıkulu, A. Çetin; Çarman, Kürşat Bora; Palancı, YılmazBu araştırmada Diyarbakır ilindeki ilköğretim ve lise öğrencileri arasında alkol ve madde kullanımı ve bu duruma etki eden faktörler irdelendi. Araştırma grubunu oluşturan 3000 çocuğun %62'si erkek, %38'i kız çocuklardı. Ortalama yaş 15.2+2.0 (11 -20) saptandı. Alkol kullanma sıklığı %6.0, ilk kez alkol kullanma yaşı ise 13.3+3.0 bulundu. Öğrencilerden %2.5'i yaşamı boyunca en az bir kez madde kullandığını beyan etti. Erkek cinsiyet, yaş, ailede alkol veya madde kullanan birey varlığı, yakın arkadaşın kullanımı en önemli risk faktörleri olarak belirlendi. Toplumuz açısından önemli bir sorun olmaya aday olan alkol ve madde kullanımı konusunda aileler ve eğitmenler birlikte çalışmalıdırlar.Öğe Diyarbakır'da sağlık ocaklarına başvuran kadınlarda şişmanlığın görülme sıklığı ve bunu etkileyen etmenlerin analizi(1998) Ceylan, Ali; Ertem, R. Melikşah; Toksöz, Perran; Saka, GünayGelişmiş ülkelerin bir çoğunda yaygın olarak görülen şişmanlık, ülkemizde de özellikle yetişkin nüfusta sıklıkla görülen önemli beslenme sorunlarındandır. Bu çalışma yetişkin kadınlarda şişmanlığın görülme sıklığını ve etiyolojisinde yer alan bazı etmenlerle ilişkisini saptamak amacıyla planlanmıştır. Araştırma, Diyarbakır il merkezinde bulunan dört sağlık ocağı bölgesinde yürütülmüştür. Herhangi bir nedenle sağlık ocağına başvuran yetişkin kadınlardan gelişigüzel örnekleme yöntemiyle belirlenen 818 kadın araştırma kapsamına alınmıştır. Araştırma bulguları, yetişkin kadınların %42.29'unun hafif şişman (BKI: 25-29.9) %5.12'sinin şişman (BKI: >30) grubuna girdiğini göstermektedir. Hafif şişmanların %54.62'si 21-35 yaş grubunda iken şişman kadınların %54.76'sı 36-50 yaşları arasındadır. Şişmanlığın görülmesi bakımından yaş grupları arasındaki farklılık önemli bulunmuştur (p<0.001). Şişmanlık; ev hanımlarında (%80.41), hiç bir eğitim görmemiş olanlarda (%61.60) ve evli kadınlarda (%85.31) en yüksek düzeydedir. Eğitim düzeyinin yükselmesiyle şişmanlığın görülme sıklığı azalmaktadır (p<0.001). İlk adet görme yaşının küçük olması ve aile planlaması yöntemi olarak oral kontraseptiflerin kullanılması ile şişmanlık arasında anlamlı bir ilişkinin olduğu saptanmıştır (p<0.001, p<0.01). Doğum sayısının artması ve ailede şişman bireylerin bulunmasının da şişmanlığın oluşumu üzerindeki etkisi önemlidir (p<0.001). Yeme alışkanlıkları olarak; öğün sayısı 4 ve daha fazla olanlarda (p<0.0001), öğün arası yeme alışkanlığı bulunanlarda (p<0.01) ve hızlı yemek yiyenlerde şişmanlığın daha yaygın olarak görülmesi istatistiksel olarak önemli bulunmuştur (p<0.001).Öğe Diyarbakır'da şark çıbanı epidemiyolojisi(2007) Saka, Günay; Sucaklı, M.BahadırDünyada yılda 1,5 milyondan fazla şark çıbanı (KL) olgusu ortaya çıkmaktadır ve hastalık ülkemizin güney ve güneydoğu bölgelerinde endemiktir. Bu çalışmada Diyarbakır'da bildirilen olguların epidemiyolojik özelliklerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Beş yıl içinde 1990 KL olgusu bildirilmiştir. Hastalık en sık kadınlarda (yüzbinde 25,6) ve 5–9 (yüzbinde 32,0), 10–14 (yüzbinde 40,3) yaş gruplarında görülmektedir. En fazla bildirim Dicle (%52,9) ve Hani (%37,7) ilçelerinden, en fazla ilkbahar aylarında (%47,2), en az ise sonbahar (%11,6) aylarında yapılmıştır. Hastalık tespitine ve hizmet kalitesine yönelik müdahalelerle birlikte bildirim sayısının arttığı görülmüştür. KL morbidite hızı, Türkiye'den daha fazla olmuştur. Hastalığın çocuklarda ve kadınlarda daha fazla görülmesi, diğer çalışmaların bulgularıyla uyumludur. Farklı olarak 15–44 yaş grubunda hastalık sıklığı düşerken, 45 yaş ve üstündekilerde yine artış olduğu görülmüştür. Diyarbakır KL'nin endemik olduğu bir ildir. KL ile mücadele özel programlarla desteklenmeli, halkın sağlık eğitimi ve kişisel korunma önlemlerinin desteklenmesinin yanında tanı ve tedavi olanaklarına ulaşılabilirlik artırılmalıdır.Öğe Engellilerin temel hizmetlere ulaşılabilirliği ve beklenti durumları(Eurasian Society of Family Medicine, 2019) Arca, Muhammed; Saka, GünayAim: In this study, it was aimed to investigate the distribution of disability types, treatment and rehabilitation needs, utilization of the basic services provided, and determination of expectations of disabled persons. Method: This descriptive study was carried out in Hazro district of Diyarbakır. Of the 1069 individuals screened by a cross-sectional study, 148 disabled individuals were identified. A face-to-face meeting was provided with the families of these disabled individuals. The demographic characteristics of the disabled person, information on the types of disability, the use of health services and the questionnaire form which asks the expectation status were used. Results: The prevalence of disability was 13.8%. 51.3% of the disabled were male, 48.2% were not literate and 16.7% did not have any social security. It was determined that 37.8% of people with disabilities did not receive treatment for their disability and 98.0% did not benefit from rehabilitation services. It was found that 70.9% of the disabled did not receive education, 60.1% of them did not know about vocational and skill courses and 51.4% of them could not benefit from public transportation services. Families stated that, the disabled people do not go to any institution or rehabilitation center with 44.8% because of absence in the close environment; 26.9% stated that they do not know if there is any. It was found that the most important expectation of 50% of disabled people and their families from institutions and organizations is to provide health services easily. Conclusion: Disabled persons have difficulty in accessing health services and cannot benefit from rehabilitation services. Basic services such as education, vocational courses and public transport are also insufficient. In this sense, health and social service institutions have important duties.Öğe The factors associated with adolescent marriages and outcomes of adolescent pregnancies in Mardin Turkey(University of Calgary, 2008) Ertem, Melikşah; Saka, Günay; Ceylan, Ali; Değer, Vasfiye; Çiftçi, SemaThis document investigated the factors that influenced the adolescents' early marriages. This was a cross-sectional study. Married women (n = 871), aged 15-49 years were selected from the records of primary health centers in Mardin, a multicultural city in southeastern Turkey. We compared the demographic and fertility data and the outcomes of first pregnancies of women during the adolescence. Analysis revealed that 56.1% of the women married when they are younger than 19 years old, and their mean age at first marriage was 16.11 ± 1.49 years (min: 11 years). A number of social factors influenced the adolescent marriages; these were: rural origin, women's illiteracy, father's illiteracy, and the prevalent language used at home. Multivariate logistic regression analysis showed that the risk for adolescent marriage was 1.79 (1.19-2.71) for rural origin women, 3.71 (2.16-6.38) for women with illiterate fathers, and 3.17 (2.17-4.64) for women that spoke Kurdish at home. Consanguineous marriages and marriages without a woman's consent were also higher in the adolescent married group. Adolescent marriages for women had higher rates of fertility, stillbirth, and child mortality. The study concluded that not only the education level of women, also the men was an important determinant of adolescent marriage. There were many social factors that influenced the occurrence of adolescent marriages and it was an important factor influencing both mother and child mortality.Öğe Family planning in the Southeast Anatolian Project Region(2004) Özgür, S.; Bozkurt, Ali İhsan; Şahinöz, Saime; Özçırpıcı, Birgül; Şahinöz, Turgut; Saka, Günay; Ceylan, Ali; İlçin, Ersen; Acemoğlu, Hamit; 0000-0002-5111-0627; 0000-0002-5019-8719; 0000-0002-4667-8103; Palancı, YılmazObjectives: The aim of this study was to evaluate contraceptive use by women of reproductive age in the Southeast Anatolian Project Region and the promotion of the use of family planning services. Methods: An optimum sample size to represent the rural and urban area of the region was determined and the sample was chosen by sampling method proportional to the size. A total of 1126 houses were visited and questions about reproductive health were asked of 1019 ever-married (currently married, widows and divorced) women. Results: The study showed that 48.2% of the ever-married women of reproductive age had never used any method of family planning; 37.4% were currently using a family planning method, and 14.4% had used a family planning method in the past. Of the women who were currently using a family planning method, 73.1% were using an effective method. The result of the logistic regression analysis showed that educational level, knowledge of Turkish, type of residence, and total number of living children were the main variables that affected the use of family planning methods. Conclusions: Use of family planning methods in the region was not at the expected level. In order to decrease the barriers to family planning in developing countries, we must provide obtainable, acceptable, integrated health services.Öğe Gender perception and affecting factors: Example of Mardin(Halk Sağlığı Uzmanları Derneği, 2022) Çiftçi, Sema; Saka, Günay; Akın, Ayşe NurdagülObjective: The aim was to determine the perception levels and affecting factors on the gender roles of individuals who are between the ages of 20 and 65 in Mardin, a province in southeastern Turkey. Methods: In the study, the sampling was calculated as 1055 people in the range of 20-65, 990 people were contacted, and a questionnaire that consisted of 2 parts was applied face to face. There was a Socio-Demographic Characteristics form in the first part, and a “Gender Perception Scale” in the second part. The score obtained from the scale is in the range of 25-125, and high scores indicate a positive perception of gender. Results: The mean age of the individuals was 33.27 ± 10.70, 67.2% were female, and 15.4% were illiterate. A total of 56.7% of individuals had arranged marriages, and 1.6% were married through the “bride exchange” tradition. The rate of individuals who married one of their relatives was 36.3%. The mean scale score of the individuals who were included in the study was 79.34 ± 15.32. Factors such as working status, being a woman, being single, being young, being born in a city, having a good economic situation, and having a high level of education of individuals and their families affect gender perception positively, while having children, being related to spouses, living in rural areas. being etc. factors affect negatively. Conclusion: The mean gender perception score was found to be lower compared to similar studies. Various socio-demographic factors affect the perception levels of individuals. Studies should be conducted to improve gender perception in cooperation with public institutions, civil society, and media institutions considering the socioeconomic and cultural conditions of the area.Öğe Gestasyonel Yaşları 32 Haftadan Küçük Doğan Prematürelerde Transportun Mortalite ve Morbiditeye Etkisi The Effect of Transport on Mortality and Morbidity in Preterm(2014) Taşkesen, Mustafa; Katar, Selahattin; Turgut, Abdulkadir; Saka, Günay; Yıldız, DoğanÖzet Giriş: Bu çalışmada amaç, hastanemizde doğan ve gestasyonel yaşları 32 haftadan küçük prematüre bebeklerle dış merkezlerde doğduktan sonra hastanemize transfer edilen gestasyonel yaşları 32 haftadan küçük prematüre bebeklerin mortalite ve morbidite sonuçlarını karşılaştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Hastanemizde doğan gestasyonel yaşları 32 haftadan küçük 40 hasta (Grup 1) ile aynı süre içerisinde dış merkezlerde doğup hastanemize transfer edilen ve gestasyonel yaşları 32 haftadan küçük 108 prematüre hasta (Grup 2) araştırmaya alındı. İki grup arasında mortalite ve morbidite (intraventriküler kanama (İVK), prematüre retinopatisi (ROP), respiratuvar distres sendromu (RDS), nekrotizan enterokolit (NEK) ve bronkopulmoner displazi (BPD)) açısından karşılaştırma yapıldı. Bulgular: Her iki grupta demografik özellikler, cinsiyet, vücut ağırlığı ve gestasyonel yaş verileri benzerdi (p>0,05). Grup 2de normal vaginal yol ile doğum daha fazlaydı (p<0,001). Grup 2deki hastaların başvuru anında %90nında hipotermi, %2,7sinde ise hipoglisemi saptandı. Grup 2deki hastaların mortalitesi Grup 1e göre daha yüksek, ancak istatistiksel olarak anlamlı değildi (p>0,05). İVK, ROP, RDS, NEK ve BPD Grup 2de daha yüksek oranda görülmesine rağmen, iki grup arasındaki karşılaştırmada istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmadı (p>0,05). Sonuç: Sonuç olarak, doğduktan sonra prematürelerin transfer edilmesi mortalite ve morbiditeyi olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle acil durumlar dışında en iyi transportun intrauterin transport olduğu, özellikle ileri derecede prematüre doğan hastaların en üst düzeyde imkanları olan merkezlerde tedavi edilmeleri gerektiği unutulmamalıdır. (Güncel Pediatri 2014;1:16-9)