Yazar "Osma, Üstün" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 13 / 13
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Ani işitme kayıplarında steroid ve urografin tedavisi sonuçlarının karşılaştırılması(1999) Meriç, Faruk; Tekin, Muhammet; Alkaya, Zafer; Osma, Üstün; Topçu, İsmailAmaç: Ani işitme kayıplarında steroid ve diatrizoate meglumine (Urografin®) tedavi sonuçlarını karşılaştırmak.Hastalar ve Yöntemler: Ani işitme kaybı nedeniyle başvuran 32 hasta çalışmaya alındı. Tedavide, 20 hastaya 20 gün süreyle prednizon, 12 hastaya ise beş gün süreyle diatrizoate meglumine verildi. Hastalara tedavi başlangıcında, tedavi sırasında ve tedavi sonunda odyometri yapıldı. Odyogramlar çıkan eğri, düz, inen eğri ve total kayıp şeklinde değerlendirildi. Sonuçlar, tedaviye hiç cevap vermeme, kısmen iyileşme ve tam iyileşme şeklinde sınıflandırıldı. Bulgular: Vertigolu bir hasta dışında esas şikayet işitme kaybı idi. Yirmi beş hastada (%78.12) tek taraflı işitme kaybı görüldü. On dokuz hastada (%59.37) tinnitus ve üç hastada (%9.37) vertigo mevcuttu. Tinnituslu hastaların altısında (%31.58) tam iyileşme, dördünde (%21.05) kısmi iyileşme elde edildi. Dokuz hastada (%47.37) tedaviye yanıt alınamadı. Vertigolu hastaların birinde kısmi düzelme oldu. Her iki grupta işitmede düzelme bakımından, çıkan veya düz eğri tipinde odyogramları olan hastalarda, odyogramları inen eğri veya total kayıp tipinde olanlara göre anlamlı iyileşme görüldü. Sonuç: Çalışmamızda, steroid tedavisiyle daha iyi sonuçlar elde edildi. Odyogramda düşük frekanslarda işitme kaybının olması, erken tedaviye başlanılması prognozu olumlu; yüksek frekanslarda kayıp, total kayıp ve vertigo varlığı ise, prognozu olumsuz olarak etkileyen faktörler olarak ortaya çıkmaktadır.Öğe Belirgin diabetik nöropatisi olmayan diabetli çocuklarda işitme fonksiyonlarının değerlendirilmesi(1999) Meriç, Faruk; Akbulut, Nursel; Topçu, İsmail; Osma, Üstün; Cüreoğlu, Sebahattin; Bahceci, MithatBu çalışmada, Tip l diabetli hastalarda konvansiyonel odiometrik testlerle Beyinsapı Uyarılmış işitme Potansiyelleri (BUİP) kullanılarak işitme fonksiyonları araştırıldı. Hasta grubu diabet süreleri 3 ay ile 60 ay (ort. 12,4±16,98) arasında değişen 30 hastadan, kontrol grubu ise non-diabetik 30 olgudan oluşturuldu. HbA1c değerleri, diabet grubunda kontrol grubundan anlamlı derecede yüksek bulundu. Saf ses odiometrisi, timpanometri ve akustik refleks ölçüm sonuçları, hasta ve kontrol grubunda normaldi. BUİP'de II ve V. dalga mutlak latansları ile I-V interpik latansında kontrol grubuna göre anlamlı uzama saptandı. Diabetli hastalarda nöropati gelişmekte olduğunu göstermede klasik odiometrik tetkikler yetersiz kalmakta. BUİP ise oldukça yararlı bilgiler vermektedir. Bu nedenle, diabetik hastalarda gelişebilecek nöropati takibinde BUİP objektif bir test olarak gözükmektedir.Öğe The effects of microwave and extremely low frequency magnetic field on rat ear(2001) Meriç, Faruk; Akdağ, Zülküf; Akşen, Feyzan; Sert, Cemil; Osma, Üstün; Cüreoğlu, Sebahattin; Büyükbayram, HüseyinAmaç: 9450 MHz mikrodalga ve 50 Hz çok düşük frekans manyetik alanın sıçan iç kulağına etkileri araştırıldı. Çalışma planı ve Yöntemler: Çalışmada 58 erişkin Wistar albino sıçanı kullanıldı. Çok düşük frekans manyetik alan (50 Hz) için 26 sıçan rastgele kontrol (n=12) ve deney (n=14) grubu olarak; diğer denekler ise mikrodalga (n=24) ve kontrol (n=8) grubu olarak ayrıldı. Üç hafta süreyle iki grup sıçana sırasıyla mikrodalga (günde 1 saat) ve manyetik alan.(günde 3 saat) uygulandı. Uygulamadan sonra tüm sıçanların kulakları alındı, iç kulakları histopatolojik olarak incelendi. Hasarı derecelendirmede Covell skalası kullanıldı. Bulgular: Kontrol grubundaki sıçan iç kulaklarının tümünde ve çalışma grubundaki iç kulakların 63'ünde kokleanın mikroskobik görünümü normaldi. Manyetik alana maruz bırakılan sıçanlardan elde edilen yedi kulakta değişiklik gözlendi (beş kulakta 3-4, bir kulakta 7, bir kulakta 8 derecesinde). Mikrodalga, altı kulakta 3-4 derecesinde değişikliğe neden oldu. İç kulak patolojisinde görülen değişiklikler mikrodalga grubunda anlamlı bulunmadı (p>0.05), manyetik alan grubundaki sıçanlarda ise anlamlı bulundu (p<0.05). Sonuç: Manyetik alana maruz kalma, İç kulakta da- ha belirgin dejeneratif değişikliklere yol açmaktadır.Öğe Kolesteatomlu kronik otitis media: Olguların klinik değerlendirilmesi(2002) Meriç, Faruk; Osma, Üstün; Topçu, İsmail; Tekin, MuhammetAmaç: Çalışmada kolesteatomlu kronik otitis media tanısıyla tedavi gören (KOM) hastaların klinik özellikleri ve tedavi sonuçları değerlendirildi. Hastalar ve Yöntemler: Çalışmaya kolesteatomlu KOM tanısı konan 83 hasta (53 erkek, 30 kadın; ort. yaş 27.5; dağılım 7-60) alındı. Olgular, otoskopik muayene, odyometrik inceleme, temporal kemik bilgisayarlı tomografisi; komplikasyon gelişen olgular da beyin bilgisayarlı tomografisi ile değerlendirildi. Kolesteatomun yaygınlığı ve kulağın ameliyat sırasındaki görünümü değerlendirilerek açık veya kapalı teknik mastoidektomi uygulandı. Bulgular: Olguların 64'üne açık, 19'una kapalı teknik mastoidektomi uygulandı. Olguların %90.3'ünde kemikçik zincir defekti saptandı; %9.7'sinde ise kemikçik zincir izlenmedi. Kranyal komplikasyon oranı %28 bulundu. Ameliyat sonrası izlemde, açık kavite mastoidektomi yapılan hastaların %75'inde kuru kulak elde edilirken, %11 'inde tekrarlayan kulak akıntısı gözlendi; %14'ünde nüks nedeniyle revizyon mastoidektomi yapıldı. Kapalı kavite mastoidektomi yapılan olguların %79'unda kuru kulak elde edildi; %21 'inde revizyon mastoidektomi yapıldı. Revizyon mastoidektomi yapılan olguların %85'inde nüks kolesteatom saptandı. Sonuç: Yaygın kolesteatoma, kemik destrüksiyonu bulunan, işitmenin kötü olduğu olgularda açık teknik yaklaşımı tercih ediyoruz. Bunun başlıca nedenlerinden biri, hastaların, bölgemizin sosyoekonomik koşulları nedeniyle kontrollere gelmemesidir.Öğe Kolesteatomlu kronik otitlerde klinik ve laboratuar bulgularının değerlendirilmesi(Dicle Üniversitesi, 1992) Osma, Üstün[Özet Yok]Öğe Kronik tonsillitli hastalarda tonsil yüzey sürüntü ve doku içi kültürlerinin karşılaştırılması(1999) Geyik, M. Faruk; Demir, Hüseyin; Hoşoğlu, Salih; Mete, Mahmut; Osma, Üstün; Ayaz, Celal; Cüreoğlu, SebahattinKronik tonsillitin medikal tedavisinde antibiyotik seçimi için genellikle tonsil yüzey sürüntüsünden yararlanılmaktadır. Bu çalışmada, kronik tonsillit nedeniyle tonsillektomi uygulanan 31 hastada, tonsil yüzey sürüntü kültürleri ile derin doku kültürlerinin karşılaştırılması amaçlandı. Olguların 17'sinde (% 54.8) tonsil yüzey sürüntü kültürüyle derin doku kültürü farklılık gösteriyordu. Geri kalan 14 olguda ise (% 45.2) izole edilen mikroorganizmalar her iki kültürde aynı idi. Altı olguda (% 19.4) yüzey sürüntü kültüründe normal flora bakterileri izole edilmesine karşın derin doku kültüründe bakteri izolasyonu yoktu. Beş olguda (% 16.1) tonsil yüzey sürüntü kültüründe normal flora bakterileri izole edilirken tonsil derin doku kültüründe patojen bakteriler izole edildi. Beş olguda (% 16.1) yüzeyde izole edilen patojen bakteri ile derin dokudan izole-edilen patojen bakteri farklı idi. Bir olguda ise (% 3.2) yüzey sürüntü kültüründe patojen bakteri izole edildiği halde derin doku kültüründe bakteri izole edilemedi. Olguların yüzeyel sürüntü kültürlerinde 22 olguda (% 71.0) normal boğaz flora bakterileri, dört olguda (% 12.9) Streptococcus pyogenes, dön olguda (% 12.9) Staphylococcus aureus ve bir olguda (% 3.2) Streptococcus viridans izole edildi. Derin doku kültürlerinde ise 11 olguda (% 35.4) normal boğaz flora bakterileri, yedi olguda S. aureus (% 22.6) ve altı olguda (% 19.4) S. pyogenes izole edildi. Yedi olguda bakteri izolasyonu yoktu (% 22.6). Sonuç olarak, tonsil yüzey kültüründen bakteri izole edilemediği ya da uygulanan antibiyotiğe yanıt alınamadığı durumlarda derin tonsil kültürü yol gösterici olabilir.Öğe Larenks kanserlerinde eozinofilik infiltrasyonun klinikopatolojik önemi ve prognoza etkisi(2002) Topçu, İsmail; Tekin, Muhammet; Osma, Üstün; Büyükbayram, Hüseyin; Cebe, Musa; Meriç, FarukAmaç: Larenks skuamöz hücreli kanser nedeniyle cerrahi tedavi uygulanan olgularda, tümör dokusundaki eozinofil varlığı ve prognoz arasındaki ilişki araştırıldı. Hastalar ve Yöntemler: Altmış hastanın (2 kadın, 58 erkek; ort. yaş 59; dağılım 38-76) cerrahi örnekleri retrospektif olarak incelendi. Tümör dokusundaki eozinofil sayısı ile tümörün histolojik diferansiyasyonu, invazyon tipi, tümör dokusunda lenfosit infiltrasyon, histolojik lenf nodu metastazı, perinöral ve lenfovasküler invazyon varlığı araştırıldı. Hastaların klinik özellikleri, hastalığın evresi, sağkalım bilgileri incelendi. Hastalar ortalama 2 yıl (dağılım 6 ay-48 ay) süreyle takip edildi. Bulgular: Yirmi bir olgunun doku örneğinde (%35) eozinofil infiltrasyonu belirlendi. Eozinofil varlığıyla iki yıllık sağkalım arasında pozitif ilişki saptandı (p=0.008). Orta derecede diferansiye tümörlerde (p<0.001) ve yıldız şeklinde invazyon tipi olanlarda (p=0.009) eozinofil infiltrasyonu anlamlı derecede yüksek bulundu. Vasküler invazyon (p=0.001) ve lenf nodu metastazı varlığında (p=0.006) eozinofil sayısı anlamlı derecede düşük bulundu. Eozinofil varlığı ile perinöral invazyon, hastalığın klinik evresi ve tümör dokusunda lenfosit infiltrasyonu arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı. Sonuç: Larenks skuamöz hücreli kanserlerde, tümör dokusundaki eozinofil varlığı prognostik faktör olarak kullanılabilir.Öğe Nasal glima: Report of two cases(2001) Uzunlar, Ali Kemal; Osma, Üstün; Topçu, İsmail; Yılmaz, FahriNasal gliomas are rare, benign, congenital masses more accurately referred to as sequestered glial tissue. The nasal glioma first described by Schmidt in 1900. Sixty percent of gliomas are extranasal, 30% are intranasal, and 10% are both. Extranasal gliomas are somewhat movable and usually do not increase in size when the child cries. Extranasal gliomas appear near the root of the nose. The overlying skin may be discolored or telangiectatic. We described two nasal gliomas, located extranasally. Histologically, the nodular tumor tissue resembled normal glial tissue. Immunohistochemical studies revealed the presence of glial fibrillar acidic protein (GFAP), indicating the glial nature of the tumor.Öğe Nazal natural killer T hücreli lenfoma: Olgu sunumu(2003) Osma, Üstün; Yaldız, Mehmet; Kılınç, NihalNazal doğal öldürücü T hücreli lenfoma destrüktif ve agressif seyirli kötü prognozlu bir hastalıktır. Şiddetli doku nekrozu yapması tanıyı zorlaştırmakta ve çok sayıda biopsi yapılmasını gerektirmektedir. 31 yaşındaki bayan hasta, burun tıkanıklığı, kötü kokulu akıntı, burunda ödem kızarıklık ve ülser şikayetiyle başvurdu. Yapılan üçüncü biyopside immunohstokimyasal çalışma sonucunda CD20 negatif, LCA, CD3 ve CD56 pozitif doğal öldürücü T hücreli lenfoma tanısı kondu. Hastaya dört kürlük kemoterapi uygulandı; aradan geçen 7 aylık süre içinde hasta halen remisyondadır.Öğe Otologic symptoms and findings in patients with a dehiscent or high jugular bulb(2001) Nazaroğlu, Hasan; Meriç, Faruk; Oktay, Faruk; Topçu, İsmail; Osma, Üstün; Cüreoğlu, SebahattinAmaç: Dehissan veya yüksek juguler bulb, seyrek rastlanan bulgulardandır; belirli semptomlarla kendilerini gösterebilirler. Kliniğimize herhangi bir nedenle başvuran ve çekilen temporal tomografisinde raslantısal olarak dehissan veya yüksek juguler bulb saptanan hastalarda otolojik semptom ve bulgular araştırıldı. Hastalar ve Yöntemler: Temporal kemik bilgisayarlı tomografik incelemeleri yapılan 156 hastanın 28'inde (16 erkek, 12 kadın; yaş ort. 39, dağılım 18-60) dehissan veya yüksek juguler bulb saptandı. Bu hastalarda dehissan veya yüksek juguler bulb'a eşlik eden otolojik semptom ve bulgular araştırıldı. Bulgular: Yirmi bir hastada (%13.5) yüksek juguler bulb, yedi hastada (%4.5) dehissan juguler bulb saptandı. Dehissan juguler bulb'lu hastaların beşinde (%71.4) tinnitus, birinde sensorinöral işitme kaybı gözlendi. Yüksek juguler bulb'lu hastaların ise sekizinde (%38.1) sensorinöral işitme kaybı, altısında (%28.6) tinnitus, dördünde (%19) baş dönmesi ve bir hastada Meniere hastalığı bulundu. Sonuç: Etyolojisi ortaya konamayan başdönmesi, tinnitus ve işitme kaybı ile başvuran bir hastada düşünülecek olası nedenler arasında dehissan veya yüksek juguler bulb varlığı da yer almalıdır.Öğe Pendred sendromu(1999) Topçu, İsmail; Tekin, Muhammet; Akbulut, Nursel; Cüreoğlu, Sebahattin; Osma, Üstün; Bahceci, MithatPendred sendromu kretenizm ya da mental retardasyon olmaksızın, konjenital sensorinöral işitme kaybı ve guatrın birlikte olması biçiminde tanımlanır. Tanı perklorat boşaltma testi ile konur. Bu makalede doğuştan sağır ve dilsiz olan 14 ve 11 yaşlarında iki kızkardeşi sunduk. Büyük kardeş üç yıl önce guatr nedeniyle ameliyat edilmiş ve ameliyattan bir yıl sonra hipotiroidi ve guatr gelişmişti. Küçük kardeşte de guatr mevcuttu. Her iki hastanın da odyometrisinde, düşük frekanslarda rezidüel işitme ve yüksek frekanslarda total kayıp saptandı. Perklorat boşaltma testi, sırasıyla %51 ve %49 bulundu. Klinik ve laboratuvar bulgulara dayanılarak, olgulara Pendred sendromu tanısı kondu.Öğe Temporal kemik fraktürleri(2000) Meriç, Faruk; Topçu, İsmail; Demir, Hüseyin; Osma, Üstün; Cüreoğlu, Sebahattin; Yağmur, YusufBu çalışma, Temporal fraktür tipleri ile klinik bulgular arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla KBB ve Acil Kliniğimize Aralık 1996-Mart 1999 tarihleri arasında travma öyküsü ile başvuran, otoraji, fasial paralizi, vertigo ve işitme kaybı nedeniyle çekilen temporal BTde temporal kemik fraktürü saptanan 24 olgu üzerinde yapıldı. Temporal kemik fraktürlerinin 18'i longitudinal (11'i anterior, yedisi ise posterior yerleşimli), altısı transvers ve üçü ise kompleks fraktür olarak değerlendirildi. Membrana timpani perforasyonu ve kemikçik zincir dislokasyonu sonucu iletim tipi işitme kaybı en sık longitudinal fraktürlerde saptandı. Nörosensoryel işitme kaybı ve kalıcı fasiyal paralizi ise en sık transvers ve kompleks fraktürlü hastalarda mevcuttu.Öğe Tonsillektominin serum immünglobulinleri üzerine etkisi(1999) Tekin, Muhammet; Meriç, Faruk; Oktay, Faruk; Turgut, Cengiz; Osma, Üstün; Üstel, Melih; Topçu, İsmailAmaç: Tonsillektominin serum immunglobulin düzeylerine etkisi olup olmadığını araştırmak. Çalışma Planı ve Yöntemler: Tonsillektomi uygulanan 5-12 yaşları arasında 40 hastada ameliyat öncesi, erken (tonsillektomiden bir ay sonra) ve geç (tonsillektomiden 12 ay sonra) dönemdeki serum IgG, IgA, IgM ve IgE düzeyleri ölçüldü. Aynı yaş grubundan 30 sağlıklı çocuktan serum örnekleri alınarak immunglobulin düzeylerine bakıldı. Bulgular: Kronik tonsillitli hastalarda serum IgG, IgA ve IgE düzeylerindeki yükseklik kontrol grubuna göre anlamlı bulundu (sırasıyla p<0.01, p<0.05 ve p<0.05). Tonsillektomi sonrası, özellikle geç dönemde IgG, IgA, IgM ve IgE'de anlamlı düşme saptandı (sırasıyla p<0.01, p<0.01, p<0.01 ve p<0.01). Sonuç: Tonsillektominin özellikle geç dönemde immunglobulin düzeylerinde anlamlı düşmeye neden olması endikasyonlarında göz önüne alınmalıdır.