Yazar "Okur, Nilüfer" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 6 / 6
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Çocukluk çağında ender görülen pıhtılaşma faktör eksiklikleri saptanan ondört vakanın değerlendirilmesi(İstanbul Üniversitesi Çocuk Sağlığı Enstitüsü, 2008) Taşkesen, Mustafa; Okur, Nilüfer; Okur, Nurettin; Katar, Selahattin; Menteş, Sultan Ecer; Söker, MuratAmaç: Kanama bozukluğuna yol açan ender pıhtılaşma faktör eksiklikleri toplumda 1/500,000-2,000,000 oranında görülmektedirler. Klinik olarak asemptomatik olabildikleri gibi epistaksis, ekimoz, hematom, mukozal veya intrakraniyal kanama bulgularıyla başvurabilirler. Bu çalışmanın amacı ender görülen pıhtılaşma faktör eksikliği saptanan hastaların klinik ve laboratuvar bulgularını irdelemektir. Yöntem: Bu çalışmada 2002-2008 yılları arasında Dicle Üniversitesi Çocuk Hematoloji Ünitesinde ender görülen faktör eksikliği tanısı ile izlenen 14 vakanın dosyaları retrospektif olarak incelendi. Hastaların demografik bulguları, fizik muayene bulguları, tam kan, kanama zamanı, pıhtılaşma zamanı, protrombin zamanı, aktive parsiyel tromboplastin zamanı, INR değerleri, fibrinojen, faktör düzeyleri ve klinik izlem sonuçları kaydedildi. Bulgular: Pıhtılaşma bozukluğu nedeniyle izlenen vakaların % 4.7’sinde (14/292) ender görülen faktör eksiklikleri bulundu. Hastaların sekizi (% 57) kız, altısı (% 43) erkek, tanı anında yaş ortalaması 40.8 ay idi. Çalışmada 14 vakanın yedisinde (% 50) faktör X, dördünde (% 29) faktör VII, ikisinde (% 14) faktör V, birinde (% 7) faktör XII eksikliği saptandı. Vakaların dokuzunda (% 64) anne baba akrabaydı. Vakaların en sık başvuru yakınmaları ekimoz (% 71) ve burun kanaması (% 43) idi. Faktör X eksikliği olan iki vakada intrakraniyal kanama saptandı. Sonuç: Ender görülen faktör eksiklikleri ciddi kanama bozukluklarına yol açabilirler. Kanama diyatezi olan hastalarda aile anamnezinin önemli olduğu ve özellikle akraba evliliğinin çok olduğu bölgelerde halkın bilgilendirilmesi ve hekimlerin bu durumu göz önünde tutmaları önemlidir.Öğe Evans sendromu: Bir vaka takdimi(2009) Okur, Nilüfer; Taşkesen, Mustafa; Söker, Murat; Okur, NurettinEvans sendromu otoimmün trombositopeni ve hemolitik anemi ile karakterize nadir bir sendromdur. Nedeni tam olarak bilinmemektedir. Hastalar değişik klinik bulgularla başvurabilirler. Yedi yaşında erkek hasta ateş, karın ağrısı ve burun kanaması şikayetleri ile başvurdu. Sistem muayenelerinde solukluk ve hepatosplenomegali saptandı. Laboratuvar incelemesinde anemi, trombositopeni, periferik yaymada trombositler yetersiz ve hemolizle uyumlu bulgular, laktik dehidrogenaz yüksek, haptoglobulin düşük, retikülosit artmış, direkt Coombs testi üç pozitif bulundu. Kemik iliği aspirasyonu incelemesinde hipersellülarite, eritroid seri ve megakaryositlerde belirgin artış belirlendi. Tedavide eritrosit suspansiyonu ve intravenöz immunglobulin verildi. Yaklaşık 12 gün izlenen olgunun hemoglobin düzeyi ve trombosit sayısının düzelmesi üzerine kontrol önerilerek taburcu edildi. İki ay sonra kontrolünde herhangi bir şikayetinin olmadığı ve laboratuvar bulgularının normal olduğu görüldü. Bu olgu sunumunun amacı nadir görülen Evans sendromu tanılı olgunun klinik ve laboratuvar özelliklerini değerlendirmektir.Öğe Helicobacter pylori in children with chronic immune thrombocytopenic purpura(2009) Okur, Nilüfer; Özel, Abdülkadir; Söker, Murat; Okur, NurettinAmaç: Son yıllarda Helicobacter Pylori (Hp)’nin ITP’li hastalarda daha yüksek oranda bulunduğu ve eradikasyon tedavisinini trombosit sayısını yükselttiğini gösteren bir çok çalışma literatürde mevcuttur. Bu çalışmada Kr ITP’li hastalarda Hp pozitifliğinin sağlıklı bireylere göre daha sık görülüp görülmediğinin araştırılması amaçlandı.Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Dicle Üniversitesi çocuk sağlığı ve hastalıkları hematoloji polikliniğinde kronik ITP tanısısyla düzenli takiplere gelen izlenmekte olan 19 hasta ve kontrol grubu olarak çocuk polikliniğine başvuran sağlıklı 24 çocuk çalışmaya dahil edildi.Bulgular: Hasta grubunda 19 hastanın 11’inde (% 57.8), kontrol grubunda is 24 hastanın 12’sinde (% 50), toplamda çalışmaya alınan 43 hastanın 23 ünde (% 53.4) Hp IgG pozitif saptandı. Kr. İTP’li hastalarda Hp sıklığının artmadığı görüldü.Tartışma: İTP’ li hastalarda ve kontrol grubunda Helicobacter IgG seroprevelansı ülkemizde benzer yaş gruplarında yapılan çalışmalarla uyumlu idi. Kr. İTP hastalarında da benzer oranda bulundu ve kontrol grubuyla arasında anlamlı bir fark bulunamadı. Buradan yola çıkarak steroid ve immünglobulin tedavisine yanıt vermeyen veya tedavi sonrası trombositleri hızla düşen Kr. İTP olgularında Hp araştırılması ve sonucun müspet olduğu durumlarda eradikasyon tedavisinin verilmesini önerilmektedir.Öğe Karbamazepin ve valproik asit ile tedavi edilen epilepsili çocuklarda serum lipidleri ve karaciğer fonksiyon testlerinin incelenmesi(2017) Okur, Nilüfer; Taş, Mehmet AliAmaç: Bu çalışmanın amacı; epilepsili çocuklarda mikrozomal enzim indüksiyonu yapan karbamazepin (CBZ) ile indüksiyon yapmayan valproik asidin (VPA) serum lipidlerine ve karaciğer fonksiyon testlerine etkisinin prospektif olarak araştırılmasıdır. Materyal ve Metod: Bu çalışmada, Dicle Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Nöroloji Polikliniğinde izlenen toplam 128 hasta aldıkları antiepileptik cinsine ve antiepileptik alış süresine göre gruplara ayrıldı. Bu çalışma hastaların bazı demografik özellikleri ve ilaçların potansiyel yan etkileri açısından sorgulanması sonrası, hastaların serum lipid ve karaciğer fonksiyon testlerinin karşılaştırıldığı prospektif bir çalışmadır. Bulgular: Hastaların %55,47'i VPA ile ,%44,53'i CBZ ile tedavi edilmiştir. Bu antiepileptik ilaçları alan hastalar ilaçları kısa süre (3 ay>) ve uzun süre (1 yıl<) kullananlar olmak üzere ikiye ayrıldı ve grupların karaciğer fonksiyon testleri ve serum lipid düzeyleri karşılaştırıldı. Vakaların %57,8'i erkek ve %42,2'si kızdı. Olguların yaşları 18 ay ile 15 yaş arasında değişmektedir. Yaş ortalaması VPA ile tedavi edilen grupta 7,25 ± 3,13 yıl, CBZ ile tedavi edilen grupta ise 6,54 ± 3,77 yıldı. Olguların tümü dikkate alındığında ilk çekilen EEG'lerin %10,9'u normal tespit edilmiştir. Hastalar kullanılan ilaçların potansiyel yan etkileri açısından sorgulandığında; VPA ile tedavi edilen hastaların %4,2'sinde bulantı, %2,8'inde kusma, %9,86'sında iştahsızlık, %2,8'inde karın ağrısı ,%8,5'inde kilo değişiklikleri , %1,4'ünde ataksi , %1,4'ünde vertigo , %2,8'inde nistagmus ,% 2,8 `inde cilt döküntüleri, %7,04'ünde ajitasyon, %4,2'sinde tremor ve %2,8'inde burun kanaması öyküsü vardı. CBZ ile tedavi edilen hastaların %7'sinde bulantı, %7'sinde kusma, %7'sinde karın ağrısı, %7'sinde cilt döküntüleri, %5,3'ünde hafif karaciğer fonksiyon bozuklukları,%7'sinde iştahsızlık ,%5,3'ünde diare, %1,7'sinde diplopi ve %3,5'inde ataksi görülmüştür. VPA ile tedavi edilen hastaların kısa ve uzun süreli ilaç alan grupların lipit profili verileri karşılaştırıldığında; VLDL değişimleri anlamlıdır. HDL-K, TK/ HDL-K, HDL ?K, LDL-K,TG, T.kolesterol ve LDL-K/HDL-K değerlerinde farklılık saptanmadı. VPA ile tedavi grubunda karaciğer fonksiyon testleri karşılaştırıldığında GGT değişimleri anlamlı bulunurken; AST, ALT, ALP, T.Bil ve albümin değerlerinde farklılık saptanmamıştır. CBZ ile tedavi edilen kısa ve uzun süreli ilaç kullanan gruplarda lipit profillerinde VLDL farklılıkları anlamlıdır. Bu gruptaki TG, LDL-K/HDL-K, TK/ HDL-K, T.Kolesterol, HDL-K ve LDL-K değerleri arasında anlamlı fark saptanmadı. CBZ ile tedavi gruplarında karaciğer fonksiyon testlerinden GGT gruplar arasında anlamlı farklılık gösterirken, AST, ALT, albümin, T.bil ve ALP değerleri açısından farklılık saptanmamıştır. Sonuç: Bu çalışma VPA ve CBZ tedavisi sırasında serum VLDL seviyelerinde azalma ve GGT seviyelerinde artma olduğunu göstermiştir. Fakat antiepileptik tedavi sırasında ateroskleroza zemin hazırlayabilecek serum lipid seviyelerinde artış olduğunu gösteren birçok çalışma vardır. antiepileptik tedavisi alan çocuklarda ateroskleroz riskini değerlendirebilmek için uzun süreli prospektif çalışmalara ihtiyaç vardır.Öğe Nutritional megaloblastic anemia during childhood: Demographical, clinical and laboratory features of 134 patients from southeastern part of Turkey(2009) Taşkesen, Mustafa; Okur, Nilüfer; Katar, Selahattin; Okur, Nurettin; Söker, Murat; 0000-0001-8463-2723Background & aims: Nutritional megaloblastic anemia is a common disease among young children in the developing and underdeveloped countries. The aim of this study was to examine the laboratory and clinical characteristics of megaloblastic anemia patients diagnosed at Pediatric Hematology Unit of Dicle University Hospital. Methods: Between March 2002 and February 2007, a total of 665 patients with anemia were examined and 134 (20%) cases were diagnosed with nutritional megaloblastic anemia. Medical records of 134 patients (74 male, 55.2%; 60 female, 44.8%) were evaluated retrospectively. Results: Of these, 126 (94%) were from low socio-economical backgrounds and 110 (82%) were younger than 2 years of age. The most common reasons for admission were paleness (48%), high fever (29%), diarrhea (23%), weakness (21%), irritability (21%), failure to thrive (18%), vomiting (16%), and neurological findings such as tremor (16%) and inability to walk (2%). The diagnosis was based on physical examination, peripheral blood smear, complete blood count, vitamin B12, and folate levels in all patients. Bone marrow aspiration was made only in 41 patients. This sample population contained a high proportion of young children from lower socio-economical backgrounds (82% <2 y and 94% from lower socio-economical background). Conclusions: The diagnosis of nutritional megaloblastic anemia should always be borne in mind in young children presenting with anemia in the developing and underdeveloped countries.Öğe Siklik kusma sendromu(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2008) Menteş, Sultan Ecer; Okur, Nurettin; Günel, M. Emin; Okur, Nilüfer; Taş, M. AliSiklik kusma sendromu belirli aralıklarla tekrarlayan, bulantı, kusma gibi semptomlarla karekterize bir hastalıktır. Bu semptomlar saatler ve günler boyunca devam eder. Ataklar arasındaki dönemde semptom yoktur. Gastroözafagial reflüden sonra çocuklarda en sık tekrarlayan kusma nedenlerindendir. Etyolojisi ve patogenezi hala tam bilinmemektedir. Majör kriterler; üç veya daha fazla kusma atağı, epizodlar arasında hastanın sağlıklı olması, semptomların başlangıç ve gelişiminin stereotipik olması ve herhangi bir radyolojik veya laboratuar bulgusunun olmamasıdır. Siklik kusma sendromu düşünülen iki olgu sunulmaktadır.