Yazar "Nazaroğlu, Hasan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 13 / 13
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akciğer tüberkülozunda toraks bilgisayarlı tomografisi bulguları(2000) Asan, Emir; Coşkunsel, Mehmet; Şenyiğit, Abdurrahman; Nazaroğlu, Hasan; Özateş, MustafaAktif ve inaktif akciğer tüberkülozlu (akciğer Tbc'li) olgularda toraks bilgisayarlı tomografisi (toraks-BT) bulgularını belirlemek ve aktivite tayinine katkısını saptamak amacıyla kliniğimizde Nisan 1995 ve Ocak 1997 tarihleri arasında yatırılarak tetkik ve tedavileri yapılan 54'ü aktif, 38'i inaktif toplam 92 akciğer Tbc'li olgu çalışmaya alındı. Balgam veya bronkoalveoler lavaj materyalinin direkt mikroskobisi veya kültürlerinde basil saptanan olgular ve en az ikili antitüberkülo (anti Tbc) ilaç verilmesi ile klinik ve radyolojik iyileşme saptananlar aktif kabul edildi. Aktif akciğer Tbc'li olgularda konsolidasyon %87, kavite %69, asiner nodüller %67 oranında en fazla sıklıkla rastlanan görünümler olarak dikkati çekerken, inaktif akciğer Tbc'li olgularda fibrotik değişiklikler %95, parasikatrisyel amfizem %76 ve plevral kalınlaşma %68 oranında saptanmıştır. Kaviter lezyonu olan akciğer Tbc'li olguların %14'ünde standart akciğer radyografisinde minimal hava-sıvı seviyesi saptanırken yine aktif akciğer Tbc'li olgularda %43 oranında saptanan plevral kalınlaşmanın, olguların çoğunda (%52) asbeste bağlı bilateral kalsifiye plevral plaklar (KPP) şeklinde olduğu dikkati çekti. Ayrıca 2 hastamızda KPP'lere bağlı olarak standart akciğer radyografisinde lezyonların gölgelendiği ve toraks-BT'nin bu hastalarda lezyonları göstermede belirgin derecede üstün olduğu saptanmıştır. Yine olgularımızın %12'sinde diabetes mellitus (DM) tip-II saptanmış ve bu grup olgular ile diğer olgular arasında lezyonların görülme yüzdesi açısından bir farklılık görülmemiştir. Sonuçta özellikle basil saptanamayan ve aktivitesi şüpheli Tbc'li olgularda aktivite tayininde toraks-BT'nin faydalı olduğu, ayrıca yine BT'nin KPP'lere bağlı olarak standart akciğer radyografisinde görülmeyen lezyonların gösterilmesinde üstünlük arzettiği kanaatine varıldı.Öğe Bronşektazide operasyonun rolü: Cerrahi ve medikal tedavinin karşılaştırması(2002) Balcı, Akın Eraslan; Balcı, Ansal Tansel; Eren, Mehmet Nesimi; Nazaroğlu, HasanAmaç: Modern antibiyoterapi çağında, bronşektazi tedavisinde operasyonun rolünü araştırmak için, 162 bronşektazi hastası değerlendirildi. Materyal ve Metod: Hastaların 118'i cerrahi (A grubu), 28'i medikal olarak (B grubu) tedavi edildi. Her iki grup yaş, hastalıklı segment sayısı ve izlem süresi bakımından benzerdi. Bulgular: Operasyon endikasyonları %51.7 medikal tedavinin yetmezliği, %20.3 hemoptizi ve %14.4 gelişme geriliğiydi. Bilateral hastalık A grubunda %17.8, B grubunda %21.4'ü. En sık (%39'a karşın 32.1) alt lob bazal segmentler tutulmuştu. Hastalıklı segment sayısı ortalama 4.8'e karşın 4.7 idi. Lobektomi %73.7, pnömonektomi %9.3, wedge-segmentektomi %8.4 oranında yapıldı. Tam rezeksiyon tek taraflı hastalıkta %95, iki taraflı hastalıkta %28.5 başarıldı. Morbidite %21.2, mortalite %3.4'dü. A grubu hastalarda ortalama postoperatif hastane süresi B grubundan daha kısaydı (8.6'ya karşılık 13.2 gün). İki yıllık izlemde tam rezeksiyonun başarıldığı hastaların %94.4'ü, B grubu hastaların ise %60'ı asemptomatik kaldı (p < 0.05). Sonuç: Rezeksiyon, iyi seçilen hastalarda düşük morbidite ve mortaliteyle yapılabilir ve uzun dönemde medikal tedaviye üstünlük taşır.Öğe Çevresel asbest temasına bağlı malign plevral mesotelyoma hastalarında toraks BT bulguları ve subtiplerle korelasyonu(2004) Kırbaş, Gökhan; Şenyiğit, Abdurrahman; Nazaroğlu, Hasan; Tanrıkulu, A. Çetin; Dağlı, Canan ErenAmaç: Malign plevral mezotelyoma (MPM), genellikle asbest temasına bağlı olarak gelişen ve tanısında bazen 6-8 aylık gecikme ile saptanabilen bir tümördür. Toraks tomografisi (Toraks BT), MPM' da kullanılan noninvaziv radyolojik bir yöntemdir. Bu çalışmada hastaların Toraks BT ve PA akciğer grafisi bulgularının incelenmesi, bu bulguların hastalığın sub tipleriyle olan ilişkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Ocak 1988-Aralık 2003 tarihleri arasında MPM tanılı 166 hastanın Toraks BT ve PA akciğer grafisi incelenmiştir. Olguların 141'inde (% 85) çevresel asbest teması mevcut olup ortalama yaş 53 olarak saptandı. Bulgular: Saptanan PA akciğer grafi bulguları plevral efüzyon (PE), plevral kalınlaşma (PK), volüm azalması, mediastinal yer değiştirme ve mediastinal PK idi. Tomografik olarak saptanan bulgular 143 (% 86) hastada PE, 140 (% 84) hastada PK, 96 (% 60) hastada mediastinal PK, 80 (% 48) hastada interlober fissür tutulumu ve 78 (% 47) hastada volüm azalmasıydı. Tip tayini yapılabilen hastaların 68'i epitelyal, 27'si sarkomatöz ve 25'i mikst tipti. Bu tiplerin Toraks BT bulguları karşılaştırıldı. Mediastinal plevra tutulumu, interlober fissür tutulumu ve akciğer parankim tutulumu en sık sarkomatöz tipte saptandı. Saptanan her üç tutulumda epitelyal ve mikst tiplere göre istatistiksel olarak anlamlı biçimde yüksekti. Mediastinal yer değiştirme (% 48) en sık sarkomatöz tipte rastlandı. Ancak mikst tip ile epitelial tip arasında Toraks BT bulguları yönünden istatistiksel bir farka rastlanmadı. Sonuç: MPM' de Toraks BT bulguları çok çeşitlidir. Asbest temaslılarda sık rastlanan tomografîk bulgular da eşlik ediyorsa MPM düşünülmelidir. Ayrıca mediastinal plevra tutulumu, interlober fissür tutulumu ve akciğer parankim tutulumunun sarkomatöz tipte daha fazla saptanması bu tipin daha invaziv olduğunun kanıtı olabilir.Öğe Difficulties and failure of laryngeal mask insertion in a patient with ankylosing spondylitis(2004) Özyılmaz, Mehmet Ali; Ölmez, Gönül; Nazaroğlu, Hasan; Arslan, Gündüz Seher; Turhanoğlu, Ayşe Dicle[Abstract Not Available]Öğe Disfajinin nadir bir nedeni: Forestier hastalığı(2010) Kara, Özlem; Özmen, Cihan Akgül; Nazaroğlu, Hasan; Baylan, Müzeyyen YıldırımForestier hastalığı özellikle ön longitüdinal bağ olmaküzere çeşitli spinal ve ekstraspinal bağlarda sertleşmeartışı ile karakterize, nadir görülen, romatolojik birhastalıktır. Servikal tutulum bazen disfaji oluştura- cak kadar büyük hipertrofik kemik proliferasyonlarınaneden olabilir. Bu yazıda nadir bir disfaji nedeni olanForestier hastalığı klinik ve radyolojik bulguları ilebirlikte sunuldu. Seksen yaşında erkek olgu, son 2-3ayda artan yutma güçlüğü ve boğaz ağrısı yakınma- ları ile başvurdu. Orofarenks muayenesinde, epiglotarka yüzüne oturan yaklaşık 3 cm çapında ağrısız,sert şişlik tespit edildi. Lateral servikal grafisinde,C2-7 vertebral korpusların önünde geniş sertleşmealanı saptandı. Boyun bilgisayarlı tomografide C2-7vertebralar arasında, ön longitüdinal bağ yerleşimin- de, köprüleşme gösteren hiperosseöz değişiklikler vefarengeal pasajda daralma izlendi. Servikal manyetikrezonans görüntülemede komşu servikal vertebra ilebenzer intensitede ve yer yer heterojeniteler gösterenön longitüdinal bağ boyunca uzanan bir lezyon izlendi.Büyük osteofitik lezyonun, sertleşmiş ön longitüdinalbağ olduğu ve disfajiye yol açtığı düşünüldü ve bubulgularla Forestier hastalığı tanısı konuldu. Disfajietyolojisinde, nadir bir neden olarak Forestier hastalığıayırıcı tanılar arasında düşünülmelidir.Öğe Evaluation of interlobar and accessory pulmonary fissures on 64-row MDCT(Wiley-Liss, 2010) Özmen, Cihan Akgül; Nazaroğlu, Hasan; Bayrak, Aylin Hasanefendioğlu; Şentürk, Senem; Akay, Hatice Öztürkmen; 0000-0002-0854-0904; 0000-0001-5211-135XWe aimed to describe the prevalence, morphology, and completeness of the oblique, horizontal, and accessory fissures on 64-row multidetector computed tomography (MDCT) scans. Three hundred and eighty-seven patients were included in this study. The lungs were scanned from apex to diaphragm using 1-mm collimation. Images were evaluated on a Philips workstation using the PACS system. Prevalence of the interlobar and accessory fissures and also incompleteness of the interlobar fissures was evaluated on axial, corona!, and sagittal planes. The frequencies of right oblique fissures, right horizontal fissures, and left oblique fissures were 99.7%, 94.8%, and 100%, and the percentage of incompleteness was 69.7%, 86.9%, and 48.3%, respectively. Accessory fissures were detected in 164 of the 387 patients (42.4%). Pulmonary fissures are well visualized on MDCT because of its capacity in evaluating the whole thorax with thin sections and at various planes. Fast-image acquisition in MDCT also accounts for less motion artifacts and high-image quality. Clin. Anat. 23:552-558, 2010. (C) 2010 Wiley-Liss, Inc.Öğe İki lingual tiroid olgusu(2005) Özmen, Şehmus; Akgül, Cihan; Nazaroğlu, Hasan; Şenol, AyhanLingual tiroid, tiroid bezinin dil foramen çekumundan aşağı inmesindeki yetersizliğe bağlı olarak tiroglossal kanal trakti boyunca ektopik tiroid dokusu kalmasıdır. Dil en sık yerleşim yeridir. Biz, biri asemptomatik ve diğerinde ise basıya bağlı bulguları olan ve her ikisinde de subklinik hipotiroidizm bulunan iki lingual tiroid olgusunu klinik, laboratuar ve görüntüleme bulguları ile sunduk.Öğe Laringeal hastalıklarda bilgisayarlı tomografi(2018) Nazaroğlu, HasanLaringeal hastalıkların değerlendirilmesinde laringoskopi ile mukozal yüzey, vokal kord fonksiyonları değerlendirilirken, derin laringeal dokuların, laringeal kartilajların ve eşlik eden lenfatik zincirin değerlendirilmesi için kesitsel görüntüleme yöntemlerine başvurulmaktadır. Çalışmamızda, klinik ve laringoskopik olarak laringeal patoloji düşünülen hastalara BT inceleme yapılarak, bu hastalarda BTnin tanıya katkısı araştırıldı. Şubat 1995 - Ocak 1996 dönemi içinde 26 olguya 30 larinks BT incelemesi yapıldı. Bu olguların son tanıları 1'i laringosel (tedavi öncesi ve sonrası inceleme yapıldı), 1'i Tbc+laringosel, 15'i larinks Ca, 3'ü hipofarinks Ca'nın larinks tutulumu, 4'ü post-op metastaz, 1'i post-op enflamasyon, 4'ü normaldi. Yüzeyel lezyonlu 1 olgu BT ile tesbit edilemedi. Endoskopik evrelemede derin yayılım BTye göre daha az oranda belirlenebildi. Laringeal hastalıklarda endoskopik muayeneye ek olarak BTnin kullanımı endoskopi ile tesbit edilemeyen alanların değerlendirilmesini sağlar. Biopsi alınacak alanın tesbitine imkan verir. Büyümüş lenf bezlerini klinik muayeneden daha yüksek oranda tesbit eder.Öğe Medikal tedaviye yanıt alınamayan lomber faset sendromlu olgularda faset eklem enjeksiyonu(2000) Turhanoğlu, Ayşe Dicle; Nazaroğlu, Hasan; Ölmez, Gönül; Erdoğan, Ferda; Karabulut, Zülfü; Turhanoğlu, SelimKlinik bulgular ve bilgisayarlı tomografi ile faset sendromu tanısı konulan 27 olgu çalışmaya alındı. Tüm olgulara 2 hafta medikal tedavi uygulandı ve 2 hafta sonunda yapılan değerlendirmede olgular medikal tedaviden yarar gören ve görmeyenler olmak üzere iki gruba ayrıldılar, Medikal tedaviye yanıt vermeyen 15 lomber faset sendromlu hastanın faset eklemi içine kortikosteroid ve lokal anestezik karışımı uygulandı. Faset eklem enjeksiyonları fluroskopi altında dejenere segment ve bir üzeri segment olmak üzere iki seviyede yapıldı ve metil prednisolon 10 mg (0.5 ml) ve bupivakain 10 mg (2 ml) enjekte edildi. Tüm hastalar tedavi öncesi, tedaviden 1 hafta, 1 ay ve 3 ay sonrası Visual Analog Skala, Modifiye Schoeber testi ve Roland Morris Skalası ile değerlendirildi ve sonuçlar kaydedildi. Biri dışında tüm hastalar faset eklem enjeksiyonundan fayda gördüler. Sonuç olarak hasta seçimi iyi yapıldığı takdirde, lomber faset sendromunda faset eklem enjeksiyonunun diagnostik ve terapötik olarak yararlı olabileceği kanısına vardık.Öğe Otologic symptoms and findings in patients with a dehiscent or high jugular bulb(2001) Nazaroğlu, Hasan; Meriç, Faruk; Oktay, Faruk; Topçu, İsmail; Osma, Üstün; Cüreoğlu, SebahattinAmaç: Dehissan veya yüksek juguler bulb, seyrek rastlanan bulgulardandır; belirli semptomlarla kendilerini gösterebilirler. Kliniğimize herhangi bir nedenle başvuran ve çekilen temporal tomografisinde raslantısal olarak dehissan veya yüksek juguler bulb saptanan hastalarda otolojik semptom ve bulgular araştırıldı. Hastalar ve Yöntemler: Temporal kemik bilgisayarlı tomografik incelemeleri yapılan 156 hastanın 28'inde (16 erkek, 12 kadın; yaş ort. 39, dağılım 18-60) dehissan veya yüksek juguler bulb saptandı. Bu hastalarda dehissan veya yüksek juguler bulb'a eşlik eden otolojik semptom ve bulgular araştırıldı. Bulgular: Yirmi bir hastada (%13.5) yüksek juguler bulb, yedi hastada (%4.5) dehissan juguler bulb saptandı. Dehissan juguler bulb'lu hastaların beşinde (%71.4) tinnitus, birinde sensorinöral işitme kaybı gözlendi. Yüksek juguler bulb'lu hastaların ise sekizinde (%38.1) sensorinöral işitme kaybı, altısında (%28.6) tinnitus, dördünde (%19) baş dönmesi ve bir hastada Meniere hastalığı bulundu. Sonuç: Etyolojisi ortaya konamayan başdönmesi, tinnitus ve işitme kaybı ile başvuran bir hastada düşünülecek olası nedenler arasında dehissan veya yüksek juguler bulb varlığı da yer almalıdır.Öğe Tip 2 diabetes mellituslu hastalarda oküler hemodinamik değişiklikler(2001) Taşkıran, Ali; Nazaroğlu, Hasan; Karakaş, Nurettin; Barç, Mehtap; Bilek, Kubilay; Çakmak, Söker SevinAMAÇ: Diabetes mellituslu hastalarda diabetik retinopati evrelerinde oküler hemodinamik değişikliklerin saptanması. GEREÇ VE YÖNTEM: Sağlıklı kontrol grubu 20 olgunun 40 gözü ve 60 Tip II diabetes mellituslu olgunun 120 gözüne renkli Doppler ultrasonografi yapıldı. Tip II diabetes mellituslu 60 hastanın 120 gözü diabetik retinopati evrelerine göre retinopatisiz, background diabetik retinopati (BDR), preproliferatif diabetik retinopati (PPDR) ve proliferatif diabetik retinopati (PDR) olarak dört gruba ayrıldı. Hemodinamik özellikleri araştırılarak sonuçlar kontrol grubu ile ve kendi aralarında karşılaştırıldı. BULGULAR: Kontrol grubuna göre, diabetik hastalarda oftalmik arter (OA), santral retinal arter (SRA) ve temporal silier arterlerde (TSA) akım hızlarında azalma ve rezistivite indekslerinde (Rİ) anlamlı artış tespit edildi (p<0.05). Ancak santral retinal ven parametrelerinde anlamlı bir farklılık görülmedi (p>0.05). SRA akım hızı azalması retinopati evreleriyle ilişkili anlamlı farklılık (p<0.05) gösterirken sadece PPDR ile PDR grubu arasında ki fark anlamsız idi (p>0.05). SRA Rİ artışının retinopati evreleriyle ilgisi anlamsızdı (p>0.05). OA Rİ'deki artış retinopati evreleriyle ilgili anlamlı artış gösterirken (p<0.05) sadece PPDR ile PDR grubu arasında ki fark anlamsızdı (p>0.05). OA akım hızı değişiklikleri ise retinopati evreleriyle ilgili olarak anlamsız görüldü (p>0.05). TSA akım hızlarında ve Rİ değişikliklerinde retinopati evreleriyle ilgili anlamlı bir farklılık görülmedi (p>0.05). SONUÇ: Diabetik retinopatide; ilerlemenin takibi, tedavinin zamanlanması ve etkinliğinin değerlendirilmesi açısından renkli Doppler ultrasonografinin yardımcı bir yöntem olarak kullanılabileceği sonucuna varıldı.Öğe Trabekülektomi ameliyatının retrobulber hemodinamik değişiklikler üzerindeki etkisi(2000) Karakaş, Nurettin; Ünlü, Kaan; Çakmak, Söker Sevin; Aksünger, Ahmet; Bilek, Kubilay; Nazaroğlu, HasanAMAÇ: Glokomlu olgularda trabekülektomi ameliyatı sonrası, retrobulber hemodinamik değişikliklerin renkli Doppler görüntüleme yöntemi ile gösterilmesi amaçlandı. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu prospektif çalışmada trabekülektomi operasyonuna karar verilen 24 hastanın 26 gözü preoperatif ve postoperatif ikinci haftada renkli Doppler ultrasonografi çekilerek irdelendi. Oftalmik arter, santral retinal arter ve temporal posterior kısa silier arterin sistolik maksimum hızı, diastol sonu hızı ve rezistans indeksleri değerlendirildi. BULGULAR: Preoperatif ve postoperatif ikinci haftada alınan göz içi basınç değerleri arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.001). Oftalmik arter sistolik maksimum hızda, diastol sonu hızda postoperatif anlamlı olmayan bir artış, rezistans indeksinde ise anlamlı olmayan bir azalış gözlendi (p>0.05). Santral retinal arterin sistolik maksimum hız ve diastol sonu hızdaki artış ile rezistans indeksinde meydana gelen azalış istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.05). Temporal posterior silier arterde ise sistolik maksimum hızdaki artış ve rezistans indeksindeki azalış istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (p>0.05). Diastol sonu hızda ise istatistiksel olarak anlamlı bir artış izlendi (p<0.05) SONUÇ: Trabekülektomi sonrası göz içi basıncında meydana gelen düşme, oküler kan akım hızında artış oluştururken, vasküler yatağın rezistans indeksinde düşmeye neden olmaktadır.Bu retinal perfüzyonda artış ile sonuçlanmaktadır.Öğe Volume changes in the gallbladder in association with various radiologic examinations(John Wiley & Sons Inc, 2005) Nazaroğlu, Hasan; Akgül, Cihan; Bükte, Yaşar; Bilici, Aslan; Şimşek, MasumPurpose. Our aim was to evaluate with sonography the volume changes of the gallbladder after intravenous administration of nonionic, iodinated contrast agents with or without ingestion of contrast agent or water. Methods. A total of 191 patients received intravenous injection of 50 ml of nonionic contrast agent (Group A), intravenous injection of 100 ml of contrast medium (Group B), intravenous injection of 100 ml of contrast medium together with ingestion of 1000 ml of a dilute solution of contrast medium (Group C), or 1000 ml of water taken orally (Group D). The gallbladder volume was measured by ultrasonography in the fasting state in all groups, 15 minutes after intravenous injection of contrast medium in Groups A, B, and C and 30 minutes after water ingestion in Group D. Results. In all groups, the volume of the gallbladder was statistically lower after the procedure than before. There was no significant difference among the groups in terms of this gallbladder volume change. Conclusions. Intravenous injection of nonionic, iodinated contrast medium or ingestion of water or a dilute solution of contrast medium for various radiological examinations results in contraction of the gallbladder. Contrast-enhanced radiological examinations may interfere with sonographic evaluation of the gallbladder. If necessary, gallbladder ultrasonographic examination should be repeated with the patient in a fasting state. (C) 2005 Wiley Periodicals, Inc.