Yazar "Kula, Tahsin" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 6 / 6
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe EL- MUHÂSİBÎ’YE GÖRE RİYÂ’NIN İNSANIN OLUMSUZ KİŞİLİK YAPILANMASINA ETKİSİ(Dicle Üniversitesi, 2017) Kula, TahsinHaris el-Muhâsibî, riyâ’nin insan kişiliğinin oluşumunda negatif bir yer işgal ettiğini, -modern psikolojinin kişilik bozukluğu dediği- yanlış bir kişilik oluşumuna sebep olduğunu açıklamaktadır. Bunun içinde kişilik yapılanmasında riyâ kavramını, sebeplerini, riyâ’nın kaynaklarını ve riyâ’dan kurtuluş yollarını açıklamaktadır. Bireyin günlük hayatında riyâ olacak söz ve davranışları açıklamaktadır. İnsanın davranışlarını ahlak çerçevesinde değerlendirmekte ve davranışın doğru veya yanlışlığını da ahlaki değerlere göre ifade etmektedir. Riyâ’nın merkezi olarak nefsi işaret ederek, kurtuluşun da nefsin ihyası ile olacağını vurgulamaktadırÖğe El-Muhasibi'ye göre riya'nın insanın olumsuz kişilik yapılanmasına etkisi(Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017) Kula, TahsinHaris el-Muhâsibî, riyâ’nin insan kişiliğinin oluşumunda negatif bir yer işgal ettiğini, -modern psikolojinin kişilik bozukluğu dediği- yanlış bir kişilik oluşumuna sebep olduğunu açıklamaktadır. Bunun içinde kişilik yapılanmasında riyâ kavramını, sebeplerini, riyâ’nın kaynaklarını ve riyâ’dan kurtuluş yollarını açıklamaktadır. Bireyin günlük hayatında riyâ olacak söz ve davranışları açıklamaktadır. İnsanın davranışlarını ahlak çerçevesinde değerlendirmekte ve davranışın doğru veya yanlışlığını da ahlaki değerlere göre ifade etmektedir. Riyâ’nın merkezi olarak nefsi işaret ederek, kurtuluşun da nefsin ihyası ile olacağını vurgulamaktadır.Öğe Ömer Hayyam ve ölüm kaygısı(International Balkan University, 2018) Kula, Tahsin; Erden, Müslime“Hepimiz aynı yolun yolcusuyuz.” Kaygı (anksiyete) elemdoğrultusunda artmış bir duygu durumudur. İnsanlar kaygıyı kültürel,toplumsal zihin yapılarına ve düzeylerine göre sözcükler, davranış biçimive eylemlerle anlatmaya çalışırlar. Kaygıyı anlatan bütün sözcükler,davranış biçimi ve eylemler; geleceğe yönelik endişe, kararsızlık,karmaşa, korku, kötümserlik ve umutsuzluk içeriğini taşır. Kaygı -zevkya da üzüntü gibi- onlarca duygu arasından herhangi bir duygu değildir.Kaygı çevresinde her şeyin döndüğü bir eksen olarak sahneye çıkar.Kaygı bireyin, varoluşunun imha edilebileceğine ve hiç olacağına dairfarkındalığının oluştuğu öznel halidir. Kaygıya varoluşsal açıdanbakmaktaki hedef, ona özgün gücünü geri vermektir. Kaygı hem elemhem dehşeti içine alan bir tehdidin deneyimlenmesidir. Bir varlığınçekebileceği en acı dolu ve en temel tehdittir. Ömer Hayyam’ın yaşadığıdevir, dinin, tasavvufun ve müspet ilimlerin birbiriyle çarpıştığı birzamandır. Hayyam, hayatın hazzını tam manasıyla duyarak hayatışuurlu bir şekilde sever, manasız dertler ve mahrumiyetler içindegeçirmeğe gönlü razı olmaz. Hayyam’ın rubaileri gündelik hayatının tambir ifadesi değil, ruhundaki ürperişlerin yankılarıdır. O, yaşamanınhazzını kuvvetle duyan bir hakikat arayıcısı, olgun bir filozof, aynızamanda zarif ve hassas bir insandır. İnsana, akla ve irfana büyük önemverir, düşüncelerini saklamaz. Bu varoluşsal duygu Ömer Hayyam’ı daele geçirir. Ömer Hayyam’ın rubailerinde yaşadığı varoluşsal kaygı,anlamsızlık duygusu ve ölüm kaygısı derin bir şekilde hissedilmektedir.Yaşamış olduğu kaygıyla baş edemeyen Ömer Hayyam ruhsal olarakrahatlamak amacıyla farklı çözüm yolları arar. Psikolojinin diliylekaygısıyla baş edebilmek için savunma mekanizması geliştirir. Hayyam,aradığı sükûneti şarapla bulmaya çalışır.Öğe Son dönem Osmanlı bilim tarihinde modern psikolojinin öncülerinden Hoca Tahsin ve psikoloji yahut ilm-i ruh(International Balkan University, 2019) Kula, TahsinSon dönem Osmanlı bilim tarihinde modern psikolojininülkemizdeki öncülerinden sayılan HocaTahsin ve eserleri tanıtılacaktır.Özellikle Hoca Tahsin’in kişiliği ve modern psikolojiye katkılarıdeğerlendirilecektir. Batıda 1800’ lerde felsefeden ayrılıp bağımsız birdisiplin olarak bilim dünyasına giren Psikoloji’nin, İslam Dünyasında kiilk yansımalarını onun eserlerinde görüyoruz. Osmanlı tarihindemodern anlamda yazımsal olarak psikoloji kavramını “Psiholoji yahutİlm-i Ruh” isimli eserinde ilk kullanan kişidir. Ayrıca Yusuf Kemal(1849?) “Gâyetü’l Beyân Fî Hakîkati’l-İnsan Yâhûd İlm-i Ahvâl-i Rûh”isimli eserinde ve Rıfat Bin Mehmed Emin (? ?) “İlm-i Ahvâl-i Ruh veUsûl-i Tefekkür” isimli eserinde kullanmışlardır.Ülkemiz de açılan İlk üniversitenin (Dâru’lfünûn) ilk rektörü(müdürü) olarak dini ilimlerle pozitif ilimleri ayırmamıştır. Yaşadığıdönemde yanlış anlaşıldığı için önce üniversitede ki görevinden alınmışdaha sonra da özel ders verilmesi engellenmiştir. Ülkemizde Psiholojiismiyle yazılan ilk eser “Psiholoji Yahut İlm-i Ruh” ona aittir. O modernpsikolojiden istifade edilmesini istemiş ve eserlerinde ilmi ve dinigerçekleri örtüşmeye çalışmıştır.Hoca Tahsin eserinde bazı kavramları tanımlamıştır. Kuvve-iâkile; beş duyu organımızın bildirdiği dış dünyaya dair bilgilerin ötesinianlamamızı, onların anlamlarının derûnuna nüfuz etmemizi sağlayanbir kuvvettir. Psiholoji, kuvve-i müdrikeden bahseden bir ilim dalıdır.His; havâss-ı zâhire yani beş duyu organı vasıtasıyla dış dünyaya dairmalumât elde etmek; ihsas; ise bunların idrak edilmesi,anlamlandırılması olarak tanımlanmaktadır. His, ihsas ve ta‘akkul sonucunda kâmil bir efkar ortaya çıkar. Hoca Tahsin nefs konusunuişlerken insanın, âlât diye isimlendirdiği beş duyu organı ile elde edilenbilgileri idrak ettiği ve tahrîk-i a‘sâb ve adalât ( sinirler ve kaslar)vasıtasıyla da tasarrufta bulunduğunu açıklamıştır. Ona göre insanilmi, öncelikle kendini bilmekten ibaret olan vicdandan başlar. Buradavicdan şuur denilen farkındalık kavramının karşılığını ifade etmek içinkullanılır. İnsanın muhakeme-i vicdanına başvurduğunda, nefs-inâtıkaya dair elde ettiği bilginin neler olduğunun psiholocya ilmitarafından araştırılmasının psikoloji ilminin kapsamına dair önemliveriyi karşımıza çıkarır. Hoca Tahsin, idrakin meydana gelişini şöyleaçıklamıştır: Önce dış dünyadan a‘zâ ve âlât-ı müdrike üzerinde birirtisâmın oluşur. Sonra a’zâ vasıtasıyla a‘sâb-ı his üzerine bir intibameydana gelir, sonra gelen intiba dimağa aktarılır ve en nihayetinde defiil meydana gelir. Hoca Tahsin’in bu tür değerlendirmeleri modernpsikolojinin kabul ettiği duyum ve algı olayına dair bilgilerleörtüşmektedir. Akıl ve nefs kavramlarına değinilirken kuvâ-yıruhaniyenin yöneticisi olan akıl ile kuvâ-yı cismaniyenin yöneticisi olanvehim kıyaslanmış ve aklın vehime göre yanılgıdan uzak, kesin bilgikaynağı olduğu belirtilmiştir. Aklın, nefs ile ilgisi ise aklın, nefsinhazinesi olarak tanımlanması dolayısıyladır. Yani nefsin iki kuvveti 1)İdrak (Akl-ı Nazarî), ve 2) Fiil( Akl-ı Amelî) dir.Öğe Varoluşsal kaygı ve din(2017) Kula, Tahsin; Erden, MüslimeÖz:Araştırma da bireyin varoluşundan getirdiği temel kaygılar ve dinin buna sunmuş olduğu katkılar incelenmiştir. Temel kaygılar; ölüm, yalnızlık, anlamsızlık ve özgürlük olarak sınıflandırılmıştır. Kaygıların temelinde belirsizliğin yattığı ve bu belirsizlikten dolayı da insanın normal hayatında zorlandığı vurgulanmıştır. Din bireyin bu temel kaygılarını anlamlandırmasına yardımcı olarak bireye anlam denizi sunmaktadır. Aslında insanların mutsuzluğunun temelinde yatan kaygının ölüm kaygısı olduğu vurgulanmaktadır. İnsanın hayata tutunması için bir anlam olması gerekir. Din de insanın aradığı anlam sağlayıcıdır.Öğe Victor Frankl, logoterapi ve vicdanın varoluş analizi(International Balkan University, 2019) Kula, Tahsin; Erden, MüslümeVictor Emile Frankl, varoluşçu psikoterapi akımınınöncülerindendir. Frankl’a göre, her devrin kendine özgü ortak birnevrozu vardır. Ona göre devrimizin kitlesel nevrozu, varoluşsalboşluktur. Frankl’in’e göre insan, hayatın anlamını arayan bir varlıktır.Anlam arayışı, insanın hayatındaki temel güdüdür. Bu güdüler insanadünyada yaşaması için bir neden göstermeyi amaçlar. Eğer insanlarıntemel güdüleri karşılanmazsa insanlar varoluşsal boşluğa (nihilizim)düşer. Bu tür nevrozlarla (varoluşsal boşluklarla) baş etmek için herdönem kendi psikoterapisine ihtiyaç duymaktadır. Frankl’ine göreinsanın anlam istemi engellenebilir. Varoluşsal engellenme olarak ifadeedilen bu durum da kişi hayatın yaşamaya değer olup olmadığını dertedinebilir, hatta umutsuzluğa da kapılabilir. Bu durumlar nevroza yolaçabilir. Varoluşsal engellenmenin yol açtığı nevrozlar gelenekselanlamdaki, yani ruhsal kökenli(psikojenik) nevrozlara karşıtlıkiçindedir. Noöjenik nevrozlar, itkilerle içgüdüler arasındakiçatışmalardan değil, daha çok varoluşsal sorunlardankaynaklanmaktadır. İşte bu tür sorunlar arasında anlam sitemininengellenmesi büyük rol oynamaktadır.Frankl,.bireyin kişilik yapısı üzerinde önemli bir yere sahip olanvicdanın, psikanaliz kuramının açıklamalarıyla kendini var edemediğineinanır. Varoluş analizin, tinsel bilinçdışını keşfedip vicdanın tinselbilinçdışı tarafından oluşturulduğunu ve bireyin varoluşunu açıklığakavuşturduğunu savunur. Frankl’in her çağın kendine özgü nevrozu olduğu gibi kişilerindekendileri özgü nevozları olduğunu vurgular. Kişilerin nevrozlarla başetmesi için yaşamın anlamını keşfetmesi gerikir. Ona göre yaşamınanlamı üç farklı yoldan keşfedilebilir. Bunlar ya bir eser yaratarak ya dabir iş yaparak; Bir şey yaşayarak ya da bir insanla etkileşerek;Kaçınılmaz bir acıya yönelik bir tavır geliştirerek.