Yazar "Keleş, Celalettin" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 12 / 12
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Abdominal ateşli silah yaralanmaları: 612 olgunun analizi(1997) Taçyıldız, İbrahim H.; Boylu, Şükrü; Akgün, Yılmaz; Keleş, Celalettin; Aban, NedimOcak 1987 ile Haziran 1997 tarihleri arasında abdominal ateşli silah yaralanması nedeni ile cerrahi tedavi yapılan 612 olgu; yaş, etkenin balistik özelliği, hipovolemik şok varlığı, transfüzyon sayısı, abdominal ve ekstra-abdomi-nal organ yaralanma sıklığı, postoperatif komplikasyon-lar, reoperasyon ve mortalite nedenleri açısından değer¬lendirildi. Olguların 531'i erkek, 81'i kadın olup, yaş orta¬laması 35.7 idi. Yaralanmaların 67 (% 10.9)'sinin parça tesirli patlayıcılar, 98 (% 16.0)'inin yivsiz uzun namlulu, 216 (% 35.3)'sının yivli uzun namlulu (yüksek hızlı), 231 (% 37.7)'inin yivli kısa namlulu silahlar ile geliştiği belir¬lendi. Yaralanma ile laparotomi arasındaki süre olguların % 17.8'inde 1 saatin altında iken, % 63.8'inde 1-3 saat arasında olduğu ve başvuru anında ölçülen sistolik kan basıncı değerinin 401 (% 65.5) olguda 80 mmHg ve altın¬da bulunduğu saptandı. Olguların 107 (% 17.5)'sinde 1, 181 (% 29.6)'inde 2, 231 (% 37.7)'inde 3, 93'{% 15.2yün¬de 4 veya daha fazla sayıda organ yaralanması olduğu, toraks yaralanmasının en sık eşlik eden ekstra-abdominal yaralanma olduğu belirlendi. En sık yaralanan abdominal organlar ince barsak (% 66.2) ve kolon (% 51.8) olup, bunu karaciğer (% 34.4), mide (% 27.9) ve diyafragma (% 27.4) izliyordu. Transfüzyon sayısı olguların % 27'sinde 2 Ü, % 61.7'sinde 3-6 İl, % 11.3'ünde ise 6 Ü'den fazla idi. Postoperatif en sık solunum sistemi komplikasyonlan (% 11.3) ile karşılaşılaşılır iken, yara enfeksiyonu (% 7.7) ve intraabdominal abse (% 5.4) bunu izliyordu. Olguların % 5.7'sinde reoperasyon gerektiği ve en sık nedenin kanama¬lar olduğu saptandı. Genel mortalite oranı % 16.1 olup, perioperatif şok ve koagulopatinin (% 70.4) ilk 48 saatteki ölümlerin temel nedeni olduğu belirlendi. Sepsis ve mul-tiorgan yetmezliği ise ölümlerin % 20.4'ünden sorumlu idi. Serimizde, ilk yardım ve hasta transportu konusundaki organizasyon eksikliğinin, yaralanma ile cerrahi tedavi arasında geçen sürenin uzamasına neden olduğu, buna bağlı olarak olguların büyük bir bölümünün hipovolemı bulgularıyla hastane acil servislerine getirildiği görül¬mektedir. Sonuçlarımız, yüksek hızlı silahların, vasküler yaralanmaların, şok varlığının ve yaralanma ile laparoto¬mi arasındaki sürenin 3 saatin üzerinde olmasının morta-liteyi arttırdığını göstermektedir.Öğe Akut biliyer pankreatitli olgularda erken ve geç laparoskopik kolesistektominin yeri(2011) Kapan, Murat; Önder, Akın; Arıkanoğlu, Zülfü; Taşkesen, Fatih; Böyük, Abdullah; Beyazıt, Ünal; Keleş, CelalettinAmaç: Akut biliyer pankreatitli hastalarda erken ve geç laparoskopik kolesistektomi sonuçlarını karşılaştırarak, mortalite ve morbidite üzerine olan etkisini araştırmayı amaçladık. Hastalar ve Yöntem: Anabilim Dalı'nda Ocak 2005 – Eylül 2010 tarihleri arasında şiddetli olmayan Akut biliyer pankreatit tanısı alan ve tedavisi için laparoskopik kolesistektomi uygulanan toplam 108 hasta çalışmaya alındı. Hastaların demografik özellikleri, yapılan ameliyat türü, ameliyat süreleri, açık ameliyata geçme oranları, komplikasyonlar, mortalite ve hastanede yatış süreleri kaydedildi. Bulgular: Toplam 108 hastanın 46'sı Grup A'da, 62'si Grup B'de idi. Grupların kadın erkek oranları Grup A'da % 76.1/ % 23.9 iken, Grup B'de % 71.0/ % 29.0 idi. Grup A'daki 43 (%93.5) hastaya başarılı şekilde laparoskopik kolesistektomi gerçekleştirilirken, 3 (%6.5) hastada açık ameliyata geçildi. Grup B'de 58 (%93.6) hastaya başarılı şekilde laparoskopik kolesistektomi uygulanırken, 4 (%6.4) hastada açık ameliyata geçildi. Ameliyat süreleri Grup A'da ortalama 70.5 dakika, Grup B'de ise ortalama 68.6 dakika idi. Ameliyat sonrası hastanede yatış süreleri Grup A'da ortalama 2.8 gün, Grup B'de ortalama 3.0 gündü. Sonuç: Verilerimize göre hafif ve orta şiddetteki pankreatitte erken laparoskopik kolesistektomi, açık ameliyata geçme oranlarını ve safra yolu komplikasyonlarını artırmamaktadır. Buna karşılık geç laparoskopik kolesistektomi'de tekrarlayan pankretit atakları gecikme süresiyle korele olarak artmaktadır. Bu yüzden hafif ve orta şiddetli biliyer pankreatitte tekrarlayan pankreatit ataklarınının morbidite ve mortalitesinden hastaları korumak için erken laparoskopik kolesistektomi önermekteyiz.Öğe Askaris infesteasyonunun cerrahi komplikasyonları(2002) Akgün, Yılmaz; Keleş, Celalettin; Yılmaz, Hatice GülşenAskaris İnfestasyonunun cerrahi girişim gerektiren komplikasyonlarını sergilemek, klinik özellikleri, tanı ve tedavi yaklaşımlarını tartışmak amacıyla, 1975-2000 yılları arasında kliniğimizde opere edilen, 26 hastanın verilerini retrospektif olarak irdeledik. On altı erkek, on kadın hastanın on dördü (53.8 %) erişkin, onikisi (46./ %) çocuk idi. Klinik tablo 23 hastada barsak tıkanıklığı, 2'sinde granulomatöz peritonit, l'inde kolanjit şeklinde idi. Barsak tıkanıklığı sıklıkla (n:18) basit yapıda idi. Komplike tıkanıklığı olanların 4'ünde volvulus, 1'inde intussııssepsiyon mevcut idi. Cerrahi işlem olarak tıkayıcı parazit yumağının manuel olarak ilerletilmesi 7, enterotomi 12, enterotomi ve gastrotomi l, intestinal rezeksiyon 3 hastada uygulandı. Kolesistektomi, koledokotomi ve safra yatları eksplorasyonu kolanjiti olan, drenaj ise peritoniti olan olgularda uygulanan cerrahi işlemler idi. Preoperatif tanı sadece olguların % 27'sinde mümkün oldu. Morbidite ve mortalite oranlan % 30.8 ve % 11.5 şeklinde idi. Gastrointestinal veya pankreatikobiliyer kanalın tümör, taş ya da dıştan bası gibi faktörlerin ortaya konamadığı hemen tüm mekanik tıkanıklıklarında, özellikle de hasta kötü hijyen ve düşük sosyoekonomik standartların olduğu bölgelerden ise, askaris infestasyonu hatırlanmalıdır.Öğe Ateşli silah yaralanmasına bağlı penetran mesane yaralanmaları(1998) Bircan, M. Kamuran; Keleş, Celalettin; Şahin, Hayrettin; Akay, Ferruh; Taçyıldız, İbrahim H.Bu çalışmada; 1990 ile 1996 tarihleri arasında ateşli silah yaralanmasına bağlı penetran mesane yaralanması nedeni ile ameliyat edilen 28 olgu; tanı ve tedavi yöntemleri, yandaş organ yaralanması, morbidite ve mortalite oranlan açısından değerlendirildi. Mesane rüptürü tanısı olguların 16'sında retrograt sistografi ile, 12'sinde ise laparotomi sırasında konuldu. Yirmialtı hastada intraperitoneal, 2 hastada ekstrapertoneal mesane rüptürü mevcuttu. Tüm hastaların mesane rüptürleri primer sütür ile onarıldı. Hiçbir hastada izole mesane yaralanması yoktu. Yandaş organ yaralanması olarak 27 hastada intraabdominal organ yaralanması, 12 hastada fraktür, 5 hastada diğer organ yaralanmaları saptandı. Olguların hiçbirinde direkt mesane yaralanması ile ilgili mortalite görülmedi. Ancak 2 olgu yandaş organ yaralanmaları nedeni ile kaybedildi. Sonuç olarak; ateşli silah yaralanmasına bağlı mesane rüptürleri primer sütürle güvenli olarak onarılabilir. Ancak yandaş yaralanmalar ciddi komplikasyonlara neden olabilir.Öğe Deneysel peritonit modelinde disodyum kromoglikat ve piroksikamin karın içi yapışıklıklara etkisi(1998) Taçyılduız, İbrahim H.; Keleş, Celalettin; Aban, Meral; Şahin, Hayrettin; Çeldir, AliAmeliyat sonrası erken ve geç dönemde görülen karın içi yapışıklıklar, kullanılan çok sayıda ilaç ve yönteme rağmen büyük sorunlar yaratmakta, morbidite ve mortali tenin artmasına yol aç maktadır. Çalışmamız, sıçanlarda geliştirilen peritonit modelinde Piroksikam (Piroxicam) ve Disodyum kromoglikatın (Disodium cromoglycate)yapışıklık oluşumu üzerine olan etkilerini araştırmak amacı ile planlandı. Spraque-Dawley cinsi 30 adet sıçan Piroksikam, Disodyum kromoglikatve kontrol grubu olmak üzere üç gruba ayrıldı. Peritonit oluşturulduktan sonra karın katları kapatıldı. 24 saat sonra karın peritonit yönünden makroskopik olarak değerlendirildi, mikrobiyolojik inceleme için kültür alındı ve karın sağ ön-yan duvarından parietal periton ve kas tabakasını içeren î cm2 'lik biopsi alınarak peritonit oluştuğu histopatolojik incelemelerle doğrulandı.Piroksikam 0.250 mg/kg, Disodyum kromoglikat W mgr/kg, birinci doz intraperitoneal, sonraki dozlar intramuskuler olarak toplam 5 gün uygulandı. Kontrol grubunda ise sadece peritoneal eksuda kuru tamponla silindi ve karın kapatıldı. Ameliyat sonrası 15. gün karın sol kadrandan lapa-rotomi yapıldı ve yapışıklıklar gözlendi. Yapışıklıkların yerleri ve şiddeti tespit edildi. Yapışıklığın enyoğun olduğu yerdeki periton, visseral organ, ve/veya fibröz bantlar biopsi için alındı. Mikroskobide iltihabi infiltrasyon, fibroblast aktivasyonu, damarlanma ve yabancı cisim dev hücresi reaksiyonu yönünden değerlendirildi. Sonuç olarak çalışmamızda bir nonsteroid-antiinflamatuar ilaç olan Piroksikam'ın yapışıklıkları önlemedeki etkisi olumlu yönde bulunmuştur (p<0.001). Piroksikam'ın immun yanıtı ne ölçüde etkilediği açık olarak ortaya konulabilirseyapışıklık oluşumunun önlenmesinde kullanılabilmesi mümkün olacaktır.Öğe Doğum travması sonucu anal inkontinans gelişen kadınlarda cerrahi tedavi sonuçları(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2011) Önder, Akın; Arıkanoğlu, Zülfü; Kapan, Murat; Taşkesen, Fatih; Böyük, Abdullah; Keleş, CelalettinAmaç: Anal inkontinans, gaz ve dışkının istem dışı kaçırılmasıdır ve kadınlarda sıklıkla vajinal doğum esnasında gerçekleşen travmaya bağlı ortaya çıkar. Bu çalışmada vajinal doğum travmasına bağlı anal inkontinans gelişen ve cerrahi uyguladığımız hastaların sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve yöntem: Ocak 2005-Aralık 2010 yılları arasında vajinal doğum travmasına bağlı anal inkontinans nedeniyle overlapping sfinkter onarımı uygulanan 15 hastanın dosyaları retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 34.7±9.2(18-49) yıl idi. Sfinkter hasarı hastaların tamamında evre 4 idi. Yırtığın oluşması ile ameliyata kadar geçen süre, hasar sonrası ilk gün ile 17 yıl arasında değişmekteydi. Postoperatif dönemde hastaların 2’sinde yara yeri enfeksiyonu, 1’inde gaz-gaita inkontinansı, 3’ünde gaz inkontinansı gelişti. 11 hastada kontinans sağlandı. Sonuç: Vajinal doğum travmalarına bağlı sfinkter hasarları ayrıntılı fizik muayene ve dikkatli bir sorgulama ile kolaylıkla tanımlanabilir. Cerrahi tedavi ile memnuniyet verici sonuçlar elde edilebilmektedir.Öğe Erişkinlerde görülen Meckel divertikül komplikasyonları(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2008) Korkmaz, Özgür; Yılmaz, H. Gülşen; Keleş, CelalettinGastrointestinal sistemin en sık rastlanan konjenital anomalisi olup %1–3 oranında görülür. Bu çalışma ile kliniğimizde on sekiz yıllık dönemde karşılaşılan Meckel divertikül komplikasyonlarına bağlı takip ve tedavisi yapılan olgular tartışıldı. Bu çalışmada 1987–2005 yılları arasında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Kliniğinde Meckel divertikülüne bağlı komplikasyonlar nedeniyle takip ve tedavi edilen 27 olgunun bilgileri retrospektif olarak incelendi. Yaş, cinsiyet, Meckel divertikülünün yerleşimi ve büyüklüğü, komplikasyon tipi, preoperatif tanı yöntemleri, uygulanan ameliyat ve insizyon tipi, postoperatif komplikasyonlar, hastanede kalış süreleri ve patoloji sonuçları kaydedildi. Olguların, 12’ i erkek, 15’ i kadındı. Ortalama yaş, 30,7±12.39 idi. Meckel divertikül komplikasyonu olarak olguların 14’ünde (%50) divertikülit, 12’sinde (%46,2) intestinal tıkanıklık, birinde (%3,8) ise alt gastrointestinal kanaması ile karşılaşıldı. Ameliyatta 17 olguya wedge rezeksiyon-primer sütür, on olguya ise ince barsak rezeksiyonu gerçekleştirildi. Bir olguya ise mevcut genel peritonit tablosu nedeniyle rezeksiyon ve stoma uygulandı. Divertikülün uzunluğu ortalama 2,93±0,71 cm idi. Histopatolojik incelemede ektopik dokuya rastlanılan olgu olmadı. Genel morbidite oranı %18,5 idi. Genel mortalite oranı ise: %3,7 idi. Bu çalışmada Meckel divertikülü komplikasyonları, literatür verilerin aksine her iki cinste eşit ağırlıkta görüldü. Ayrıca alt gastrointestinal kanaması daha düşük oranlarda rastlanıldı. Ameliyat öncesi tanının sıklıkla mümkün olmaması ve ameliyatta gecikilmesi ciddi sorunlara neden olabilmektedir. Bu nedenle adından sıkça söz edilmesine rağmen nadir görülen Meckel divertikülünün ileus, akut karın ve alt gastrointestinal kanaması ile başvuran olgularda göz önünde bulundurulması erken tanı ve tedaviyi sağlayarak olası komplikasyonları önleyebilecektir.Öğe İntestinal iskemi tanısında ve uygulanan tedavinin etkinliğinin gösterilmesinde, serum K+, LDH, ALT ve AST düzeylerinin rolü(1997) Taçyıldız, İbrahim H.; Akgün, Yılmaz; Keleş, Celalettin; Yılmaz, GülşenBu çalışmada rat ince barsamında oluşturulan iskemi ve reperfüzyon hasarının serum K, LDH, ALT ve AST düzey¬lerine etkisi yanında, hasarın azaltılması amacıyla kulla¬nılan PAF antagonisti ve ksantin oksidaz inhibitörlerinin de bu elektrolit ve enzimlere olan etkileri araştırıldı. Ça¬lışma Dicle Üniversitesi Sağlık Araştırma Merkezi (DÜSAM)'nde ağırlıkları 210-230 gr. arasında değişen 50 adet rat üzerinde yapıldı. Denekler onar adetlik beş gruba ayrıldı. 1, 2 ve 3. gruptaki denekler bir haftalık süreyle standart yem ve suyla beslenirken, 4. gruba ek olarak 50 mglkglgün Allopurinol; 5. gruba 100 mglkglgün BN 52021 verildi. 1. grup dışındaki gruplarda mezenter arter klempe edilerek 60 dakika iskemi yaratıldı. 3-5. gruplarda reper¬füzyon sağlanıp 15 dakika sonra kan örnekleri alındı. Re¬perfüzyon injurisinde doku yıkımını gösteren K, LDH, ALT ve AST düzeyleri ve kullanılan ajanların bu düzeylere etki¬si araştııidı, sonuçlar istatistiksel olarak analiz edildi. K, LDH, ALT ve AST değerlerinin en çok BN 52021 grubun¬da düştüğü görüldü. Sonuçlarımız mezenterik iskemi-re-perfüzyon modeli uygulanan raflarda, K, LDH, ALT ve AST değerlerinin belirgin olarak yükseldiği, BN 52021 grubunda ise bu artışın belirgin olarak sınırlı kaldığım göstermiştir.Öğe Intraoperative colonic irrigation in the treatment of acute sigmoid volvulus(Blackwell Science Ltd, 1989) Gürel, Mehmet; Aliç, Bülent; Baç, Bilsel; Keleş, Celalettin; Akgün, Yılmaz; Boylu, Şükrü[Abstract Not Available]Öğe POSSUM, P-POSSUM, CR-POSSUM ve ACPGBI-CRC skorlama sistemlerinin, kolorektal kanserli hastalarda mortalite tahminindeki duyarlılıklarının karşılaştırılması(2008) Girgin, Sadullah; Seven, Ercan; Taçyıldız, İbrahim Halil; Gedik, Ercan; Keleş, Celalettin; Uysal, ErsinAmeliyat edilen kolorektal kanserli hastalarda mortaliteyi tahmin etmek için birçok skorlama sistemleri geliştirilmiştir. Bu çalışmada, ameliyat edilen kolorektal kanserli hastalarda mortalite tahminini değerlendirmede kullanılan POSSUM, P-POSSUM, CR-POSSUM ve ACPGBI-CRC skorlama sistemlerinin duyarlılıkları karşılaştırıldı. Hastalar ve Yöntemler: Ocak 2002 ile Haziran 2007 tarihleri arasında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Kliniğinde kolorektal kanser nedeniyle ameliyat edilen 130 hasta geriye dönük olarak incelendi. POSSUM, P-POSSUM, CR-POSSUM ve ACPGBI-CRC skorları ayrı ayrı hesaplandı. Bu skorların mortaliteyi tahmin etmedeki duyarlılığını belirlemede Receiver Operator Characteristic (ROC) eğri analizi ve Hosmer-Lemeshow testi kullanıldı. Bulgular: Yüz otuz hastanın 17 (%13)’sinde mortalite gelişti. Hosmer-Lemeshow testi kullanıldığında gözlenen ve beklenen ölüm oranlarını(%95CI) tahmin etmede POSSUM 6.15 (p=0.0925), P-POSSUM 5.38 (p=0.0538), CRPOSSUM 8.44 (p=0.3178), ACPGBI-CRC 9.23 (p=0.4315) olarak saptandı. Skorlama sistemlerinin gücünü belirlemek için yapılan ROC eğri analizinde ACPGBI-CRC’nin AUC değerinin(%95CI) ve diğer skorlama sistemlerinin AUC değerleriyle karşılaştırıldığında CR-POSSUM AUC değeri 0.969 (p=0.270), P-POSSUM AUC değeri 0.959 (p=0.232),POSSUM AUC değeri 0.949 (p=0.167) olarak bulundu. Sonuç: Kolorektal kanser nedeniyle ameliyat edilen hastalarda mortaliteyi tahmin etmede CR-POSSUM ve ACPGBICRC skorlama sistemlerinin daha duyarlı olduğu kanaatindeyiz.Öğe Salutary effects of radiopaque contrast media on the survival of random-pattern skin flaps in the rat(Wiley, 2004) Aşkar, İbrahim; Bozkurt, Mehmet; Oktay, Mehmet Faruk; Gürlek, Ali; Keleş, CelalettinThe radiopaque contrast medium diatrizoate, has a vasodilator effect so that it is used in sudden-deafness secondary ischemic injury. However, ischemic problems are encountered, especially when longer flaps are elevated. A longer flap also has ischemic and relatively ischemic tissue, and may obtain some benefit from contrast media. Forty male Sprague-Dawley rats, weighing about 350-400 g, were used, and randomly divided into four groups (n = 10 rats each group): group 1 was the control, group 2 the diatrizoate, group 3 the iopamidol, and group 4 the iothalamate group. A rectangular 3 x 10 cm caudally based dorsal skin flap was elevated, and sutured back to its original place. In the control group, no pharmacologic agent was administered. Sodium-meglumine-diatrizoate 10 mg/kg/day was administered parenterally in the first experimental group (diatrizoate group); iopamidol 10 mg/kg/day in the second experimental group (iopamidol group); and iothalamate sodium 10 mg/kg/day in the third experimental group (iothalamate group) for 7 postoperative days. On postoperative day 7, all flaps were photographed, and the area of flap survival was measured by using a polar planimeter. The results were statistically evaluated with the Kruskal-Wallis test and Mann-Whitney U-test (P = 0.05). The mean flap survival ranged from 79% in the iopamidol group to 83% in the diatrizoate group, and was significantly greater in all experimental groups (P < 0.05) compared to the control group (59%). There was no significant difference between experimental groups (P < 0.05). We believe that radiopaque contrast media have a beneficial effect in improving skin flap viability when distal flap necrosis is a potential complication of longer flaps.Öğe Torakoabdominal yaralanma: 250 hastanın değerlendirilmesi(2008) Gedik, Ercan; Girgin, Sadullah; Keleş, Celalettin; Taçyıldız, İbrahim Halil; Onat, Serdar; Çiftci, FatihAMAÇ: Torakoabdominal yaralanmalarda morbidite ve mortaliteyi etkileyen prognostik faktörler değerlendirildi. GEREÇ-YÖNTEM: Haziran 1996-Kasım 2005 tarihleri arasında torakoabdominal yaralanmaya maruz kalan ve laparotomi uygulanan 250 hasta (227 erkek, 23 kadın; ort. yaş 30,1±5,11; dağılım 15-71) geriye dönük olarak incelendi. Hastalar yaş, cinsiyet, travma operasyon entervali, şok, yatış süresi, yaralanan organ sayısı, kan transfüzyonu, kapalı toraks drenajı, torakotomi, abdominal travma indeksi, yaralanma şiddet skoru, kısaltılmış yaralanma ölçeği, revize edilmiş travma skoru ve komplikasyonlara göre değerlendirildi. BULGULAR: Genel mortalite oranı %15,6, morbidite oranı ise %53,5 idi. Mortaliteye etkili faktörler, travma operasyon entervali ?3 saat (p=0,03), şok mevcudiyeti (p=0,003), kan transfüzyon sayısının artması (p=0,001), yaralanan organ sayısının ?3 olması (p=0,001) ve erken dönem kapalı toraks drenajı yapılmaması (p=0,008) idi. Travma operasyon entervali <3 saat (p=0,02), kan transfüzyon sayısının artması (p=0,02), yaralanan organ sayısının ?3 olması (p=0,001) ve erken dönem kapalı toraks drenajı yapılmaması (p=0,005) morbiditeye etkili faktörlerdi. SONUÇ: Travma operasyon entervalinin üç saatten fazla olması, yaralanan yandaş organ sayısının üçten fazla olması ve kan transfüzyon sayısının artmasının mortalite ve morbiditeyi artırdığı saptandı, fakat şok mevcudiyetinin sadece mortaliteyi artırdığı gözlendi. Diğer tarafdan kapalı toraks drenajının uygun zamanda uygulanmasının mortalite ve morbiditeyi azalttığı saptandı.