Yazar "Kararmaz, Alper" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 14 / 14
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe The epidemiological aspects of fibromyalgia syndrome in adults living in turkey: A population based study(Taylor & Francis Ltd, 2008) Turhanoglu, Ayse Dicle; Yilmaz, Serif; Kaya, Sedat; Dursun, Mehmet; Kararmaz, Alper; Saka, GuenayObjective: The objectives of this study were to determine the prevalence of the fibromyalgia syndrome [FMS] in Diyarbakir, a city located in the southeastern region of Turkey, and to evaluate associated demographic variables. Methods: This study was conducted in the beginning of 2003. A total of 600 people, randomly selected by stratified cluster sampling, were interviewed in person using a questionnaire consisting of demographic features and history of chronic widespread pain. Individuals with chronic widespread pain were examined by a specialist in physical medicine and rehabilitation in order to confirm or exclude FMS based on the American College of Rheumatology classification criteria. The statistical analysis was performed by using a package program called Epi Info 2000. Results: Fifty-three people were diagnosed with FMS. Based on the study results, the prevalence of FNIS was 8.8 percent in our regional study group. The prevalence was higher in women [12.5 percent] than in men [5.1 percent; P = 0.002, OR = 3.038, 95% CI = 1.5-6.1], and subjects in urban areas [11.4 percent] had a higher FMS rate than subjects in rural areas [5.2 percent; P = 0.011, OR = 2.388, 95% CI = 1.2-4.6]. The FMS was most common in the 50- to 59-year-old age group. No difference was observed in terms of education, occupation, and marital status. Conclusion: To the best of our knowledge, this cross-sectional study is the first report on the prevalence of FMS in Diyarbakir. The FMS prevalence was 8.8 percent in our region. The FMS was found 2.45 times more common in women than in men and found 2.3 times higher in urban areas than in rural areas.Öğe İnguinal herni tamirlerinde ameliyat öncesi ve sonrası uygulanan lidokain infiltrasyonunun ameliyat sonrası ağrı üzerine etkisi(2003) Kararmaz, Alper; Tosyalı, Ahmet Nadir; Öztürk, Hayrettin; Önen, Abdurrahman; Otçu, Selçuk; Dokucu, Ali İhsan; Kaya, MeteAmaç: İnguinal herni tamirlerinde ameliyat öncesi ve sonrası uygulanan lidokain infiltrasyonunun ameliyat sonrası ağrı üzerine etkisini karşılaştırmak. Yöntem: Inguinal herni tanısıyla ameliyat edilen 2-9 yaşlarında, 81 çocuk prospektif olarak değerlendirildi. Hastalar üç gruba ayrıldı: kontrol grubuna (n=20) sadece herniyektomi yapıldı. Preinsizyonel gruba (n=35) insizyondan 5 dk önce, postinsizyonel gruba (n=26) ise herniyektomi sonrası insizvon bölgesine 5 mg/kg lidokain % 1 infiltre edildi. Olguların ağrı şiddeti 4 kademeli ağrı skoru ile değerlendirildi. Bulgular: Olguların 69'u erkek, 12'si kız idi. Olguların 36'sında herni sağ kasıkta, 31'inde sol ve 14'smda bilateraldi. Ortalama yaş, kontrol grubunda 3.6±1.9 yıl, preinsizyonel grupta 4.3± 2.01 yıl ve postinsizyonel grupta 3.3±1.6 yıldı. Postoperatif ağrı skoru ortalamaları preinsizyonel grupta 0.65 ± 0.75, postinsizyonel grupta 0.80±0.87 ve kontrol grubunda l.7±0.78 idi. Preinsizyonel ve postinsizyonel gruplar arasında anlamlı farklılık yokken kontrol grubundaki olguların ağrı skorları anlamlı düzeyde yüksekti (p<0.00l). [s1] [s2] İlk ağrı kesici kullanma zamanı, preinsizyonel grupta 128.4±46.08 dk, postinsizvonel grupta 83.6±29.88 dk ve kontrol grubunda 27.2±14.9 dk olup, bu süre preinsizyonel grupta diğer iki gruba göre anlamlı ölçüde uzundu (p<0.00l). Sonuç: Ek araç ve deneyim gerektirmeyen peroperatif lokal lidokain infiltrasyonu, herniyektomi sonrası görülen ağrıvı azaltmada etkili, güvenli ve uygulanması kolay bir yöntem gibi görünmektedir. Ayrıca, lidokainin ameliyat öncesi infiltrasyonu ile daha uzun bir postoperatif ağrısız dönem sağlanmaktadır.Öğe Kalça protezi ameliyatı geçiren olgularda postoperatif morbidite ile ilişkili faktörler(2004) Yüksel, Şahin; Kararmaz, Alper; Kaya, Sedat; Turhanoğlu, Selim; Menekşe, AliÇalışmamızda kalça protezi ameliyatı için seçilen anestezi tipinin, hastanın preoperatif kondisyonunun ve intraoperatif dönemdeki kanama, hipotansiyon gibi olayların postoperatif morbiditeye etkilerini araştırdık.Olgular ameliyattan bir gün önce değerlendirilerek preoperatif risk faktörleri kaydedildi. 90 hasta rastgele epidural ya da genel anestezi alacak şekilde ikiye ayrıldılar. Bradikardi, hipotansiyon, taşikardi gibi intraoperatif olaylar kaydedildi. Postoperatif dönemde major komplikasyonlar ve mortalite kaydedildi. Risk faktörlerinin ve anestezi tipinin postoperatif morbiditeye etkisi lojistik regresyon analizi kullanılarak araştırıldı.Yaş (p=0.003), ASA (p=0.015), diyabet varlığı (p=0.045), konjestif kalp yetmezliği (p=0.024) ve Goldman indeksi (p=0.014) postoperatif morbidite ile ilişkili faktörler olarak saptandı. Epidural anestezi grubunda ambulasyon zamanı daha kısaydı (p<0.05). Genel anestezi grubunda mortalite oranı % 9, epidural anestezi grubunda % 7 olarak saptandı (p=0.666).Kullanılan anestezi yönteminin postoperatif morbiditeyi etkilemediği sonucuna vardık. Bulgularımız diyabeti ve konjestif kalp yetmezliği olanlarda, ileri yaşta postoperatif morbidite insidansının yüksek olabileceğini göstermektedir. ASA sınıflaması ve Goldman kardiak indeks sistemi postoperatif morbiditenin tahmin edilmesinde yararlı indeks sistemleridir. Kullanılacak anestezi yönteminin seçiminde postoperatif mortalite ve morbidite dışında diğer faktörlerin değerlendirilmesinin uygun olacağına inanıyoruz.Öğe Laparoskopi sonrasında uygulanan rekruitment manevrasının arteryel oksijenasyon ve akciğer kompliyansına etkileri(2004) Kararmaz, Alper; Turhanoğlu, Selim; Kaya, Sedat; Özyılmaz, M. AliLaparoskopik kolesistektomi yapılan olgularda intraabdominal basınç normale döndükten sonra uygulanan alveolar rekruitment manevrasının akciğer kompliyansına ve parsiyel arteryel oksijen basıncına etkilerini araştırdık. Elektif laparoskopik kolesistektomi planlanan, akciğer patolojisi bulunmayan 36 hasta çalışmaya dahil edildi. Anestezi indüksiyonu propofol, sisatraküryum ve fentanil ile sağlandıktan sonra olgular entübe edildi. Anestezi idamesi % 100 oksijen, sevofluran % 2-4, gerektikçe sisatraküryum ve fentanil ile sağlandı. Ameliyat sonunda, batın içindeki karbondioksit boşaltıldıktan sonra, Grup R'de 10 solunum boyunca pik hava yolu basıncı 40 cmH2O ve ekspiryum sonu pozitif basınç (PEEP) 20 cmH2O yapılarak rekruitment manevrası uygulandı. Daha sonra ekspiryum sonu pozitif basınç 5 cmH2O'ya düşürüldü. Grup K'de ise sadece 5 cmH2O PEEP uygulandı. Anestezi indüksiyonundan, abdominal CO2 insuflasyonundan, CO2 boşaltıldıktan ve rekruitment manevrasından sonra hava yolu basınçları ve kompliyans kaydedildi. Her iki grupta da abdominal karbondioksit insuflasyonundan sonra, parsiyel arteryel oksijen basıncı ve kompliyans azaldı (p<0.001). Grup R'de rekruitment manevrası parsiyel arteryel oksijen basıncını ve kompliyansı anlamlı düzeyde yükseltti (p<0.01). Kompliyans ve parsiyel arteryel oksijen basıncı arasında pozitif korelasyon saptandı (r=0.525, p<0.01). Çalışma süresince herhangi bir komplikasyon gözlenmedi. Laparoskopik kolesistektomi sonrası oluşan oksijenasyon bozukluğunun tedavisinde rekruitment manevrasının etkili bir yöntem olabileceğine inanıyoruz.Öğe Magnesium sulfate reduces postoperative morphine requirement after remifentanil-based anesthesia(Int Scientific Literature, Inc, 2009) Kaya, Sedat; Kararmaz, Alper; Gedik, Ruken; Turhanoglu, SelimBackground: The aim was to investigate the effect of magnesium sulfate on postoperative pain and analgesic consumption after remifentanil-based anesthesia. Material/Methods: Forty women 18 to 65 years old were enrolled in this prospective, randomized, double-blinded clinical study. The study solutions were randomly preoperatively prepared for groups M (magnesium) and R (normal saline). A bolus of 0.2 ml/kg of study solution (30 mg/kg magnesium or saline) was given before induction of anesthesia and infusion was started at a rate of 3.3 ml/h (500 mg/h magnesium or saline). A 1 mu g/kg loading close of remifentanil following infusion was started at a rate of 0.25 mu g/kg/min, subsequently increasing stepwise by 0.05 mu g/kg/min increments if insufficient anesthesia was suspected. All postoperative outcome data were collected by all anesthesiologist who was blinded to the anesthetic regimen. Pain intensity using a visual analogue scale (VAS) was recorded for 24 hours postoperatively. Results: Hemodynamic and respiratory variables such as diastolic and systolic blood pressure, heart rate, and oxygen saturation were similar in both groups. The mean intraoperative remifenital consumption in groups M and R was similar. The VAS score was significantly lower in the magnesium group at 15 and 30 minutes postoperatively. Total morphine consumption was significantly lower in the magnesium group than in the remifentanil-alone group. Conclusions: It was concluded that magnesium sulfate decreased the postoperative morphine requirement when remifentanil was used for intraoperative analgesia.Öğe Monitorize Anestezi Bakımı için droperidol ve remifentanil kullanımı(2002) Bayhan, Nurettin; Kaya, Sedat; Kararmaz, Alper; Turhanoğlu, Selim; Özyılmaz, M. AliEkstrakorporeal şok dalgaları ile litotripsi (ESWL) sırasında oluşan ağrının tedavisinde, droperidol ön tedavisi yapılmış olgularda, hasta kontrollü analjezi (HKA) cihazı ile kullanılan remifentanilin, monitorize anestezi bakımı (MAB) için uygun dozunu bulabilmek amacıyla bu prospektif, randomize çalışma düzenlendi. Olgulara 20 $mu$g/kg droperidol İV olarak uygulandı ve hastalar üç gruba ayrıldılar. Grup I' de (n=20), yükleme ve bolus dozu 1 $mu$g/kg, infüzyon dozu 0.01 $mu$g/kg/dk; Grup ll'de (n=20) yükleme ve bolus dozu 0.5 $mu$g/kg, infüzyon dozu 0.05 $mu$g/kg/dk; Grup III'de (n=20) ise yükleme ve bolus dozu 0.1 $mu$g/kg, infüzyon dozu 0.1 $mu$g/kg/dk olacak şekilde ayarlandı. HKA ile yükleme dozunun verilmesinden iki dakika sonra ESWL işlemine başlandı. İşlem süresince solunum ve dolaşım verileri, yan etkiler (bulantı, kusma, baş dönmesi), sedasyon ve ağrı düzeyleri kaydedildi. ESWL sonlandığında remifentanil tüketimi kaydedildi. Derlenmesi tamamlanan hastalar, memmuniyetleri kaydedildikten sonra hastaneden çıkarıldılar. Grup I ve Il'de ağrı düzeyleri Grup Ill'e göre daha düşüktü (p<0.05). Solunum depresyonu ve bradikardi Grup I'de, bulantı, kusma ve baş dönmesi insidansı da Grup Ill'de anlamlı olarak yüksekti. Hasta memmuniyeti Grup Il'de diğer iki gruba göre istatistiksel açıdan anlamlı düzeyde daha yüksekti. Remifentanil tüketimi Grup Il'de diğer iki gruba göre anlamlı düzeyde düşüktü. Hastaneden çıkarılma zamanlarında gruplar arası farklılık yoktu. Droperidol ön tedavisi yapılmış olgularda, Grup Il'de kullanılan dozlarla uygulanan MAB yönteminin, ESWL sırasında oluşan ağrının tedavisinde etkin ve yan etki insidansının düşük olduğu sonucuna vardık.Öğe Nöroaksiyel blok tipinin total kalça protezi ameliyatı sonrası ağrıya etkileri: Spinal ve epidural anestezinin karşılaştırılması(2004) Karaman, Haktan; Kaya, Sedat; Kararmaz, Alper; Özyılmaz, M. Ali; Turhanoğlu, SelimBu çalışmada, total kalça protezi ameliyatı için spinal ya da epidural anestezi uygulandığında, seçilen anestezi tipinin, postoperatif dinlenme sırasında ve hareketle ortaya çıkan ağrının şiddeti üzerinde etkisinin olup olmadığını araştırdık. Toplam 50 olgu randomize olarak iki gruba ayrıldılar. Ameliyat için Grup E'de epidural anestezi, Grup S'de ise spinal anestezi uygulandı. Olguların postoperatif analjezisinde, morfin ve bupivakain hasta kontrollü analjezi cihazı ile epidural yolla uygulandı. Dinlenme ve hareketle oluşan ağrı vizüel analog skala ile değerlendirildi. Postoperatif analjezik tüketimi, hasta memnuniyeti ve komplikasyonlar kaydedildi. Dinlenme anında ve hareketle oluşan ağrının vizüel analog skala değerleri Grup S'de daha düşüktü (p<0.05). Postoperatif analjezik tüketimi de Grup S'de daha azdı (p=0.001). Gruplar arasında yan etki insidansları açısından farklılık yoktu. Hasta memnuniyeti Grup S'de (% 83) Grup E'ye (%54) göre daha yüksekti (p=0.037). Sonuçta spinal anestezi uygulanan olgularda, total kalça protezi ameliyatından sonra daha iyi postoperatif analjezi sağlandığını gözledik. Bu sonucun, nosiseptif uyarıların spinal anesteziyle tam olarak bloke edilmiş olmasına bağlı olabileceğini düşünüyoruz.Öğe Operasyon sonunda tramadol veya meperidin uygulamasının postoperatif erken dönem derlenme ve analjezi üzerine etkileri(2001) Özyılmaz, M. Ali; Bayhan, Nurettin; Kaya, Sedat; Turhanoğlu, Selim; Kararmaz, AlperÇalışmamızda; tramadol ve meperidinin, postoperatif erken dönem uyanma ve analjezi üzerine etkileri 60 olguda araştırıldı. Tüm olgularda fentanil 1.5 µg kg -1 ve propofol 2 mg kg -1 ile anestezi indüksiyonu sağlandıktan sonra, süksinilkolin 1.5 mg kg -1 verilerek entübasyon gerçekleştirildi. Anestezi idamesi %50 azot protoksit/oksijen içinde sevofluran %1.5-3 ile sağlandı, kas gevşemesi için gerektikçe cisatraküryum 0.05 mg kg -1 dozda iv uygulandı. Olgular rasgele üç eşit gruba ayrılarak, anestezinin şartlandırılmasına yaklaşık on dakika kala, Grup I'e (n=20) tramadol 1.5 mg kg -1 ve Grup II'ye (n=20) meperidin 1.5 mg kg -1, serum fizyolojik ile 10 mL'ye tamamlanarak iv en az 1 dakika içinde uygulandı, Grup III'e (n=20) ise sadece 10 mL serum fizyolojik verildi ve kontrol grubu olarak alındı. Spontan solunumun başlaması, hastanın gözünü aç komutuna yanıt vermesi, ekstübasyon süreleri ile yanıtı operasyon öncesinde öğrenilen bir soruya (doğum tarihi gibi) yanıt verme süresi saptanarak kaydedildi. Postoperatif 90 dakika izlenen olgulara gerektiğinde analjezik olarak 0.1 mg kg -1 morfin im yoldan yapılarak, uygulanan zaman kaydedildi. Uyanma ve derlenme süresi Grup II'de diğer gruplara göre anlamlı olarak uzun bulundu (p<0.05). Kontrol grubunda postoperatif analjezik gereksinimi tramadol ve meperidin gruplarına göre anlamlı olarak yüksekti (p<0.05). Tramadol ve meperidin grupları arasında postoperatif analjezik gereksinimlerinde anlamlı farklılık yoktu. Anestezi sonlandırılmadan 10 dakika önce yapılan tramadol 1.5 mg kg -1 iv bolus dozunun ekstübasyonda bir gecikmeye ve solunum depresyonuna yol açmadan postoperatif erken dönemde yeterli analjeziyi sağladığı sonucuna vardık.Öğe Paraplegia in association with spinal/epidural anaesthesia caused by unrecognised vertebral metastasis [2] (multiple letters)(Blackwell Munksgaard, 2003) de Médicis, Étienne; Kararmaz, Alper[No abstract avaliable]Öğe Pediatrik olgularda oral ketamin premedikasyonu(Dicle Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 1999) Kararmaz, Alper; Bayhan, NurettinÇalışmamızda çocuklarda oral ketaminin değişik dozlarının premedikasyondaki etkinliğini, yan etkilerini ve bunlara bağlı olarak optimal dozu bulmayı amaçladık. Çalışmamız Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi' nde cerrahi operasyon planlanan ASA I-II grubunda, 2-14 yaş arası ve 10-42 kg ağırlıklarındaki 80 çocuk üzerinde planlandı. Olgular rastgele dört gruba ayrılarak, I.gruba (n=20) 4mg/kg, Il.gruba (n=20) 6mg/kg, IILgruba (n=20) 8 mg/kg ketamin HC1, indüksiyondan 30 dakika önce oral yoldan vişne suyu ile karıştırılarak verildi. Dördüncü grup (n=20) kontrol grubu olarak alındı ve sadece vişne suyu verildi. Ketamin ve vişne suyu karışım miktarı 0.4 ml/kg olacak şekilde ve karışım volümü 10 mi' yi aşmayacak şekilde ayarlandı. Hastaların kalp atım hızı, kan basıncı, solunum sayısı ve transkütan oksijen satürasyonları monitörize edildi. Bu değerler ile birlikte, sedasyon skalası (SS) ve emosyonel durum skalası (EDS) kullanılarak sedasyonları ve emosyonel durumları her beş dakikada bir kaydedildi. Grupların hiç birisinde solunum depresyonu, anlamlı hemodinamik değişiklikler, sekresyon artışı, bulantı ve kusma gibi ketamine bağlı olabilecek komplikasyonlar anlamlı düzeyde oluşmadı. Sonuç olarak kontrol grubu hariç tüm gruplarda belirli ölçülerde sedasyon oluştu. Grup II ve grup III' ün sedasyon skorlarının istatistiksel olarak anlamlı düzeyde ve kabul edilebilir sınırlar içinde olduğu bulundu. Ancak grup III' de kullanılan 8 mg/kg ketaıninin postoperatif derlenmeyi anlamlı şekilde uzattığı tespit edildiğinden çocuklarda oral premedikasyon için en ideal ketamin dozunun 6mg/kg olduğu kanısına varıldı.Öğe Süksinilkolinin göz içi basıncında oluşturduğu değişiklik üzerine mivakuryum ve cisatrakuryumun etkileri(2001) Bayhan, Nurettin; Ganidağlı, Süleyman; Demirbilek, Semra; Satıcı, Ahmet; Kararmaz, AlperMivakuryum veya cisatrakuryum verilmesinden sonra süksinilkolinin göz içi basıncına etkisi ve trakeal entübasyon sonrası gelişen göz içi basınç değişikliği, göz hastalığı bulunmayan ve göz ile ilgili olmayan elektif cerrahi geçiren 60 olguda araştırıldı. Premedikasyon 0.1 mg kg-1 midazolam im ile yapıldıktan 45 dk sonra, olgular rastgele 3 gruba ayrıldılar. Anestezi indüksiyonundan önce; Grup I'e (n=20) 0.02 mg kg-1 mivakuryum, Grup II'ye (n=20) 0.02 mg.kg-1 cisatrakuryum ve Grup III'e (n=20) serum fizyolojik iv enjekte edildi. Gruplardan I ve II'de ilaçlar 10 mL serum fizyolojiğe tamamlanarak, Grup III'de ise sadece 10 mL serum fizyolojik uygulandı. Anestezi indüksiyonu tüm olgularda 2 µg kg-1 fentanil, 2 mg kg-1 propofol ve 1.5 mg kg-1 süksinilkolin ile i.v. yapıldı. Göz içi basıncı indüksiyon öncesi, indüksiyon sonrası süksinilkolin verildikten 1 dk ve entübasyondan sonra ölçüldü. Mivakuryum ve cisatrakuryuın verildikten sonra I. ve II. gruplarda göz içi basıncında gruplar arasında anlamlı bir fark olmaksızın azalma gözlendi. Süksinilkolin göz içi basıncında Grup I ve II'de bir değişiklik yapmazken, Grup III'de anlamlı bir artışa neden oldu. Grup I ve II'de entübasyon sonrasında da göz içi basıncında anlamlı bir değişiklik olmadı. Bu sonuçlar ile, indüksiyon öncesinde verilen mivakuryum ve cisatrakuryumun, süksinilkolin ve entübasyon sonrası görülen göz içi basıncındaki artışları engellediği kanısına varıldı.Öğe Tramadolün laringoskopi ve entübasyon sırasındaki hemodinamik yanıt üzerine etkisi(2001) Kaya, Sedat; Özyılmaz, M. Ali; Ganidağlı, Süleyman; Turhanoğlu, Selim; Kararmaz, Alper; Bayhan, NurettinYapılan çalışmalar tramadolün entübasyon sonrası oluşan hemodinamik yanıtı baskılamada yetersiz olduğu yönünde sonuç vermektedir. Tramadol'ün etki başlangıç süresini göz önüne alarak, çalışmamızda, indüksiyon öncesi farklı zamanlarda uygulandığında, laringoskopi ve entübasyonda hemodinamik yanıt etkinliğini araştırmayı planladık. Elektif cerrahi planlanan ASA I-II sınıfında 60 olgu çalışmaya alındı. Operasyon odasına alınan olguların kalp atım hızı (KAH), noninvazif sistolik ve diyastolik kan basınçları (SKB, DKB) monitörize edildi ve başlangıç değerleri ölçülerek kaydedildi. Grup I (n=20), Grup II (n=20) ve Grup II'e (n=20) sırasıyla anestezi indüksiyonundan 5, 10 ve 15 dakika önce tramadol 1.5 mg kg-1, serum fizyolojik ile 10 ml'ye tamamlanarak iv olarak 1 dakika içinde verildi. İndüksiyon öncesi ve sonrası ile entübasyondan sonra ilk on dakika, dakikada bir; KAH, SKB ve DKB değerleri ölçülerek kaydedildi. Entübasyondan sonra, Grup I'de KAH birinci dakikada, SKB ve DKB birinci ve ikinci dakikalarda başlangıç değerine göre anlamlı olarak yüksekti (P<0.05). Grup II ve III'teki olgularda entübasyondan sonra anlamlı bir yükselme saptanmadı (p>0.05). Anestezi indüksiyonundan en az 10 dakika önce iv 1.5 mg kg-1 dozda verilen tramadolün laringoskopi ve entübasyon sonrası oluşan hemodinamik yanıtı baskılamada etkili olabileceği sonucuna vardık.Öğe Yoğun kakımımızdaki zehirlenme olgularının geriye dönük analizi(2006) Turhanoğlu, Selim; Durmuş, Sedat Kaya; Karaman, Haktan; Kararmaz, AlperÇalışmamızın amacı, 2003-2005 yılları arasında yoğun bakım ünitemizde intoksikasyon nedeniyle takip edilen hastaların geriye dönük olarak incelemektir. 44 hasta kadın (%80) ve 11’i erkekti (%20). Ortalama yaş 23.6±8.9’du. Bir hasta dışında diğer hastaların hepsi intihar amacıyla ilaç almışlardı. En sık zehirlenme nedeni pestisidler (%49), en sık kullanılan ilaç da antidepresanlardı (%31). 34 hasta (%62) mekanik ventilasyon desteği için entübe edildiler. Ortalama mekanik ventilasyon süresi8.5±10.6 gündü. 47 hasta (%85) taburcu edilirken, 2 hasta (%4) sevk edildi ve 6 hasta (%11) öldü. Çalışma süresince, yoğun bakımımıza sıklıkla genç kadınların kabul edildiğini ve pestisid ile antidepresanların en sık zehirlenme nedeni olduğu sonucuna vardık.Öğe Zor entübasyonun tahmin edilmesinde değişik testlerin karşılaştırılması(2003) Özyılmaz, M. Ali; Kararmaz, Alper; Kaya, Sedat; Turhanoğlu, SelimZor entübasyonun saptanması amacıyla kullanılan tanı testleri için en uygun pozitiflik eşiğini saptamayı ve bu eşik değerleri kullanıldığında bu testlerin zor entübasyon ile ilişkilerini karşılaştırmayı amaçladık. Preoperatif dönemde hastaların Mallampati sınıflaması, kesici dişler arasındaki mesafe, tiromental mesafe, sternomental mesafe ve atlantooksipital eklemin ekstansiyon açısı değerlendirildi. Laringoskopi sırasında Cormack-Lehane sınıflandırması kullanılarak glottisin görünümü değerlendirildi. Optimum pozitiflik eşiğinin saptanması için ve tanı testlerinin zor entübasyon ile ilişkilerinin belirlenmesi için "receiver operating characteristics curve" kullanıldı. Çalışmamızda zor entübasyon insidansı % 4.7 olarak bulundu. Kesici dişler arasındaki mesafe ile zor entübasyon arasında ilişki bulunamadı. Pozitiflik eşikleri, tiromental mesafe için 6.5 cm, sternomental mesafe için 12 cm ve atlantooksipital eklemin ekstansiyon açısı için 250 olarak saptandı. Kullanılan testlerin duyarlılıkları ve pozitif gösterge değerleri genellikle düşüktü. Mallampati sınıflaması ve tiromental mesafenin birlikte kullanılması ile en yüksek pozitif gösterge değeri (% 80) elde edildi. Fakat bu durumda da duyarlılık çok düştü. Optimum pozitiflik eşiği değerleri seçilse bile, çalışmamızda kullandığımız testlerin zor entübasyonu belirlemede yetersiz oldukları sonucuna vardık.