Yazar "Karagöz, Ahmet" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 6 / 6
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Apparently “low” serum asymmetric dimethylarginine is associated with fasting glucose and tends toward association with type-2 diabetes(2014) Can, Günay; Onat, Altan; Aydın, Mesut; Karagöz, Ahmet; Köroğlu, Bayram; Yüksel, MuratObjective: We investigated the association of serum asymmetric dimethylarginine (ADMA) with metabolic syndrome (MetS), type-2 diabetes and coronary heart disease (CHD) in the general population. Methods: Cross-sectional and, at 2000 person-years’ follow-up, prospective analysis. Adults with measured serum ADMA level (n=848) were analyzed using tertiles or dichotomized values. ADMA concentrations were measured by a validated commercial ELISA kit. Results: Dichotomized subjects of combined sexes with low (≤0.68 μmol/L) ADMA values had significantly higher fasting glucose, total cholesterol, apolipoprotein B and lower diastolic blood pressure. In linear regression analyses comprising age, smoking, triglyceride, HDL-cholesterol, C-reactive protein and waist circumference as well, creatinine was significantly and independently associated with ADMA, further in women glucose (inversely). In logistic regression analyses uniformly adjusted for age, smoking status and waist girth, prevalent MetS tended to positive independent association with ADMA tertiles only in men. Combined prevalent and incident diabetes weakly tended to be associated with the low- est (vs mid- and highest) ADMA tertiles in combined gender; and prevalent and incident CHD was not associated with ADMA tertiles in either sex. Conclusion: Apparently “low” circulating ADMA is independently associated with fasting glucose and tends to be so with type-2 diabetes. The lack of anticipated positive associations of ADMA with cardiometabolic disorders is likely due to autoimmune responses operating against serum ADMA under oxidative stress, rendering partial failure in immunoassay.Öğe Karaciğer sirozunda lipid ve lipoprotein değişiklikleri(Dicle Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 2001) Karagöz, Ahmet; Canoruç, FikriKC sirozu ülkemizin önemli bir sağlık sorunudur. Hepatit virüsleri hastalığın etyoloj isinde en önemli faktör olarak görülmektedir. Ülkemiz hepatit açısından endemik bölgede olduğu için alkol tüketimi ikincil faktördür. KC, lipid ve lipoprotein metabolizmasında merkezi bir yere sahiptir. Kronik KC hastalıklarında hepatosit hasarına bağlı olarak, KC'in sentez fonksiyonları bozulmaktadır. Biz bu çalışmamızda; viral hepatitlere bağlı gelişen KC sirozu gelişen vakalarda, lipid ve lipoprotein düzeylerindeki değişiklikleri ve bu değişikliklerin hastalığın progresyonu ile ilişkisini araştırdık. Çalışmaya 50 KC sirozu vakası ve kontrol grubu olarak sağlıklı bireylerde oluşan 50 kişi alındı. Hastaların 35'i erkek, 15'i kadın (yaş ortalaması 44± 15 SD), kontrol grubunun 23 'ö erkek 27'sı kadm (yaş ortalaması. 35 ± 8 SD) idi. Hastaların 7'si Child A, 23'ü Child B ve 20'si Child C idi. Hasta ve kontrol grubunda kolesterol, TG, HDL, LDL, VLDL ve Lp(a) düzeyleri çalışıldı. Hasta grubunda kontrol grubuna göre tüm parametrelerde, istatistiksel olarak anlamlı azalma tespit ettik [kolesterol, TG, HDL, LDL, VLDL'de (p<0. 0001) ve Lp(a)'da (p<0. 01)]. Child grupları arasında ise kolesterol düzeylerinde, Child A ile C arasında (p<0. 039), Child B ile C arasında (p<0. 004), LDL düzeylerinde ise Child B ile C arasında (p<0. 01) istatistiksel olarak anlamlı fark tespit ettik. Diğer parametrelerde Child grubları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark tespit etmedik. Sonuç olarak Child A' dan C'ye doğru gidildikçe lipid düzeylerindeki azalmanın en belirgin olarak kolesterolde olduğunu bulduk.Öğe Karaciğer sirozunda lipid ve lipoprotein değişiklikleri(2003) Dursun, Mehmet; Canoruç, Fikri; Tuzcu, Alpaslan; Batun, Sabri; Yılmaz, Şerif; Canoruç, Naime; Karagöz, AhmetAmaç: Kronik Karaciğer (KC) hastalıklarında meydana gelen hepatosellüler hasar lipid ve lipoprotein metabolizmasında önemli değişikliklere yol açmaktadır. Çalışmamızda viral hepatitlere bağlı gelişen KC sirozu vakalarında lipid ve lipoprotein düzeylerindeki değişiklikleri araştırdık. Materyel ve Metod: Çalışmaya 50 KC sirozu vakası ve kontrol gurubu olarak 50 sağlıklı birey alındı. Hastaların 7'si Child ; A, 23'ü Child B ve 20'si Child C safhasında idiler. Hasta ve kontrol gurubunda kolesterol (K), trigliserid (TG), yük-sek-yoğunluklu lipoprotein (HDL), düşük-yoğunluklu lipoprotein (LDL), Çok-düşük-yoğunluklu lipoprotein (VLDL) ve lipoprotein (a) [Lp(a)] düzeyleri çalışıldı. Bulgular: Hasta grubunda lipid düzeylerinin istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşük olduğu gözlendi {hasta ve kontrol grubu lipid düzeyleri sırasıyla: K (81-175mg/dL), trigliserit (73-162 mg/dL), LDL (41-99 mg/dL), HDL (25-45 mg/dL), VLDL (16-31 mg/dL) and Lp(a) (11-17 mg/dL)} [K, TG, HDL, LDL, VLDL'de (pO.OOOl) ve Lp(a)'da (p<0.01)]. Ortalama K düzeyi Child A'da 92.7 mg/dL, Child B'de 90 mg/dL, Child C'de 65.0 mg/dL olarak saptandı. Kolesterol açısından Child-A ve B grubuyla C grubu arasında istatistiksel fark saptandı (p<0.05). Sonuç: Sonuç olarak karaciğer sirozunda K, TG, LDL, HDL, VLDL ve Lp(a) düzeylerinde kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı azalmaların olduğu görülmüş olup ,Child A'dan C'ye doğru gidildikçe lipid düzeylerindeki azalmanın en belirgin olarak kolesterolde olduğu gözlenmiştir.Öğe TEKHARF 2011 taraması: Ölümler ve uzun vadeli takipte performans(2012) Köroğlu, Bayram; Çelik, Ethem; Onat, Altan; Aydın, Mesut; Karagöz, Ahmet; Örnek, Ender; Altay, ServetAmaç: Türk Erişkinlerinde Kalp Hastalıkları ve Risk Faktörleri (TEKHARF) Çalışmasının Marmara ve İç Anadolu bölgelerine ilişkin 2011 taramasında kaydedilen tümnedenli ve koroner kökenli ölüm verileri ile 21 yıllık uzun vadeli takip performansı değerlendirildi. Çalışma planı: Taramada izlenen örneklem sayısı 1588 kişi, taranan kişilerde yaş aralığı 45-74 idi. Ölüm konusunda birinci derece akraba ve/veya aile sağlık merkezi personelinden bilgi alındı; yaşayanlarda bilgi edinmekten başka, fizik muayene ve 12-derivasyonlu EKG kaydı yapıldı. Katılımcının takipten kaybı, en az sekiz yıl süreyle muayene edilmemiş olma durumu olarak tanımlandı. Bulgular: T aranan ö rneklemden 8 54 k işi m uayene edildi, 606 kişinin sağlık durumu hakkında bilgi edinildi ve 46 kişinin (28 erkek, 18 kadın) öldüğü belirlendi. Seksen iki kişi takipten kayıp kabul edildi. İzlemeye 2800 kişi-yılı eklenmiş oldu. Ölümlerin 19u koroner hastalığa, beşi serebrovasküler olaya bağlandı. Şimdiye dek tüm nedenli ölümler geneli 1000 kişi-yılında 10.9 bulundu. Anılan yaş kesiminde toplam yıllık mortalite binde 12.8, koroner kalp hastalığı ölüm prevalansı binde 5.5 düzeyindeydi. Tarama başlangıcından itibaren toplam takip kaybının %31.2 olması sonucu, izlenen her 1000 kişiden yılda 19.3ünün kayıp hanesine geçtiği ifade edilebilir. Bu kayıp, küçük şehir ve köylerde oturan katılımcılara kıyasla, büyük şehirlerde neredeyse iki kat yüksekti. Sonuç: Yetmiş beş yaşından önce tüm nedenli ölümlerin değilse de, koroner kökenli ölümlerin sıklığı hafifçe gerileme eğilimindedir. Tarama katılımcılarının her yıl %2si takipten uzaklaşmaktadır.Öğe TEKHARF 2012: Genel ve koroner mortalite ile metabolik sendrom prevalansı eğilimleri(2013) Çakmak, H. Altuğ; Aydın, Mesut; Yüksel, Murat; Onat, Altan; Gümrükçüoğlu, H. Ali; Köroğlu, Bayram; Karagöz, AhmetAmaç: Türk Erişkinlerinde Kalp Hastalıkları ve Risk Faktörleri (TEKHARF) çalışmasının 1) 2012 kohortu taramasına ilişkin ve birikimli ölüm ile koroner mortalite verilerinin; 2) metabolik sendrom (MetS) prevalansında bölgelerdeki ve son onyıldaki değişimlerin açıklanması.Çalışma planı: Ölüm konusunda birinci derece akraba ve/veya sağlık ocağı personelinden bilgi alındı. Yaşayanlarda bilgi edinmekten başka, kardiyovasküler sistemin fizik muayenesi ve dinlenme elektrokardiyogramların Minnesota kodlamasına dayandırıldı.Bulgular: Taranacak 1527 kişilik örneklemden 796sı muayene edildi, 502 kişinin sağlık durumu hakkında bilgi edinildi ve 56 katılımcının öldüğü belirlendi. Ölümlerin 30u koroner kalp hastalığı ve serebrovasküler olaya bağlandı. Tüm kohortun 22 yıllık takibinde 45-74 yaş kesimindeki koroner kalp hastalığı kökenli ölümler erkeklerde bin kişi-yılında 7.6, kadınlarda 3.8 düzeyinde bulundu. İki dönemde muayene edilen ve başlangıçta ortanca yaşı 46 olan aynı 1754 kişinin verilerine göre, MetS prevalansının son 12 yıl içerisinde bir yıl yaşlanma başına %1.3 oranında arttığı belirlendi. Analizler, sıklığı en fazla olan Güneydoğu Anadolu bölgesi ile birlikte Akdeniz bölgesinde prevalansın arttığını, Marmara bölgesinde gerilediğini, Ege bölgesinde göreli seyrekliğinin sürdüğünü işaret etti.Sonuç: Kırk yaş ve üzerindeki Türk erişkinlerde %53 olan MetS sıklığı, coğrafi bölgeler arasında önemli farklılıklar göstermekte, iki güney bölgemizde yüksek, Ege bölgesinde ise düşüktür.Öğe TEKHARF 2013 taraması ve diyabet prevalansında hızlı artış(2014) Onat, Altan; Can, Günay; Karagöz, Ahmet; Çakır, Hakan; Yüksel, Murat; Karadeniz, Yusuf; Dönmez, İbrahimAmaç: TEKHARF Çalışmasının 2013 takip taramasında saptanan 1) cinsiyete özgü ve belirli yaş kesimindeki genel mortalite ve koroner mortalitesinin analizi ve 2) ülke çapında tip-2 diyabet prevalansının son 12 yıldaki değişiminin açık- lanması. Çalışma planı: Ölüm konusunda birinci derece akraba ve/ veya sağlık ocağı personelinden bilgi alındı. Yaşayanlarda bilgi edinmekten başka, kardiyovasküler sistem fizik muaye- nesi ve dinlenme EKG kaydı yapıldı. Diyabet varlığı Ameri- kan Diyabet Birliği ölçütlerine dayandırıldı. Bulgular: İzlenecek 1370 kişilik örneklemden 768i incelen- di, 452 kişi hakkında bilgi edinildi ve 29 erkek ile 18 kadının öldüğü belirlendi. Ölenlerden 22si koroner kalp hastalığı (KKH) kökenli sayıldı. Tüm kohortun 23 yıllık takibinde 45-74 yaş kesiminde genel mortalite bin kişi-yılında erkekte16.8, kadınlarda 9.9 oranındaydı. KKH kökenli ölümler erkeklerde bin kişi-yılında 7.5, kadınlarda 3.74 düzeyinde (Avrupa ül- kelerine göre yüksek seviyede) bulundu. Diyabet genel pre- valansı 1998i izleyen 12 yıl içerisinde, yaklaşık 2600 kişide yaşın kontrol edilmesi durumunda %80 oranında yükseldi. Yıllık %5 artışa denk düşen bu gelişme ileri derece kaygı vericidir. Sonuç: Yetişkinlerimizde genel mortalite ve koroner morta- litesi yüksek düzeylerini sürdürmektedir. Daha düşündürücü saptama, nüfus artışı ve yaştan arındırılan tip-2 diyabet sık- lığının kabul edilmeyecek hızda yükselmesi olup yeni önlem- lere ihtiyaç göstermesidir.