Yazar "Kapukaya, Ahmet" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 33
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Açık tibia kırıklarının minimal invaziv teknikle kilitli plakla tedavinin orta dönem sonuçları(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2018) Atiç, Ramazan; Alemdar, Celil; Uludağ, Abuzer; Aydın, Abdulkadir; Kapukaya, Ahmet; Sargın, SerdarAmaç: Açık tibia kırıklarının tedavisinde minimal invazivperkütan plakla osteosentez (MIPPO) tekniğiyle yerleştirilen kilitli kompresyon plağı (LCP) ile tedavinin orta dönem sonuçlarını değerlendirmektir. Yöntemler: Mart 2008 - Aralık 2009 yılları arasında, açık tibiakırığı nedeniyle MIPO tekniğiyle cerrahi olarak tedavi edilen ortalama yaşı 32 (dağılım 16-64 yaş) ve ortalama takip süresi 18 ay (dağılım 12-30 ay) olan 41 hastanın (32 Erkek, 9 kadın) tedavi sonuçları retrospektif olarak değerlendirildi. Hastalarınaçık kırık sınıflaması içinGustillo-Anderson sınıflandırması kullanıldı. Buna göre 13 (%31,7) kırık Tip I, 21 (%51,2) kırık Tip II , 6 (%14,6) kırık Tip IIIA, 1 (%2,4) kırık Tip III C olarak değerlendirildi. Hastaların fonksiyonel sonuçları Karlstrom-Olerud fonksiyonel değerlendirme ölçütlerine göre belirlendi. Bulgular: Kırıkların kaynama süresi ortalama 29 hafta (dağılım 20-60 hafta) idi. 41 hastanın 38’inde tam kaynama, 3’ünde kaynama gecikmesi görüldü. 2 hastamızda plak yetmezliği gelişti, bu hastaların birine otogreftle beraber plak değişimi diğerine sadece plak değişimi yapıldı. Kalstrom-Olerudskorlamasına göre 7 (%17,1) hasta mükemmel, 27 (%65,9) hasta iyi, 4 (%9,8) hasta orta, 3 (%7,3) hastada tatmin edici sonuç elde edildi. On hastada yüzeyelenfeksiyon, bir hastada derin enfeksiyon bir hastada da osteomyelit gelişti. Yüzeyelenfeksiyon oral antibioterapiyle tedavi edilirken derin enfeksiyon ve osteomyelit seri debridman ve parenteralantibioterapiyle tedavi edildi. Sonuç: MIPPO tekniğiyle biyolojik tespit düşük enfeksiyon, yüksek kaynama oranı ile açık tibia kırıklarının acil ve kalıcı tedavisinde uygulanabilecek etkili bir yöntemdir.Öğe Çocuk femur boyun kırıklarında erken dönemde yapılan açık redüksiyon sonuçları(1998) Subaşı, Mehmet; Necmioğlu, Serdar; Kırkgöz, Turgut; Kapukaya, Ahmet; Kesemenli, C. Cumhur; Tüzüner, TolgaDicle üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Kliniğinde 1991-1996 yıllan arasında yaşları ortalama 9 (5-13) olan 9 kollum femoris kırıklı hasta travmadan sonra ilk 24 saat içerisinde operasyona alındı. Kırıklar Delbet-Collona sınıflamasına göre guruplandırıldığında, 4'ü Tipli, 3'ü Tiplll, 2'si ise Tip IV olarak değerlendirildi. İntrakapsüler kınk hematomu boşaltıldıktan sonra açık redüksiyon uygulandı. Hastalar ortalama 22 (13-36) ay takip edildiler. Ratlif kriterlerine göre 2 olgu kötü, 1 olgu orta, 6 olgu ise iyi olarak değerlendirildi. Olgularımızdan 1 'inde avasküler nekroz, 1 'inde imlant yetmezliği ve koksa vara, 1 'inde ise erken epifız kapanması gelişti.Çocuk deplase kollum femoris kırıklarında erken dönemde İntrakapsüler hematomun boşaltılması, açık rediiksüyon ve internalfiksasyonun komplikasyon oranını düşüreceği kanaatindeyiz. Anahtar Kelimeler: Çocuk femur boyun kırığı, cerrahi tedaviÖğe Çocuk kapalı femur diafiz kırıklarında eksternal fiksatör ve pelvipedal alçı tedavisi sonuçlarının karşılaştırılması(2000) Subaşı, Mehmet; Kırkgöz, Turgut; Necmioğlu, Serdar; Kesemenli, Cumhur Cevdet; Kapukaya, AhmetAmaç: Kapalı çocuk femur kırıklarında eksternal fiksatör ve pelvipedal alçı ile tedavi edilen çocuk olguların tedavi sonuçları karşılaştırıldı. Çalışma planı: Kapalı femur kırığı nedeniyle başvuran 157 hastanın 57’si (%36.3; yaş ort. 6; yaş dağılımı 4-12) eksternal fiksatör, 100’ü (%63.6; yaş ort. 6.1; yaş dağılımı 2-12) 90-90 traksiyon sonrası pelvipedal alçı kombinasyonu ile tedavi edildi. Hastalar ortalama 18 ay (9-36 ay) takip edildi. Sonuçlar: Eksternal fiksatör kullanılan olgularda hastanede kalış süresi ortalama sekiz gün (5-15 gün); tedavi süresi ortalama 51 gün (35-79 gün); pelvipedal alçı uygulanan hastalarda hastanede kalış süresi ortalama 15.7 gün (6-22 gün), tedavi süresi ise 63.3 gün (45-78 gün) bulundu. İki grupta tel dibi enfeksiyon oranları sırasıyla %5.3 (n=3) ve %6 (n=6) idi. Konservatif tedavi uygulanan olguların 25’inde (%25) sırt ve perine bölgelerinde yer yer bası yarası geliştiği gözlendi. Eksternal fiksatör uygulanan hastalarda cilt sorunlarıyla karşılaşılmadı. Konservatif tedavi gören hastalarda hastanede kaldıkları süre içinde ortalama beş kez (5-8 kez) radyografi çekilirken; eksternal fiksatörle tedavi edilenlerde ortalama iki kez (2-4 kez) radyografi çekildi. Konservatif tedavi gören hastalarda ortalama 0.6 cm (0.3-1.7 cm) uzunluk artışı gözlenirken eksternal fiksatörlü olgularda uzunluk artışı görülmedi. Çıkarımlar: Kapalı femur kırıklı çocuklarda, eksternal fiksatörün özellikle yatak sıkıntısı ve personel yetersizliği olan kliniklerde iyi bir tedavi seçeneği olduğu sonucuna varıldı.Öğe A comparison of percutaneous trephine excision and open surgery in the treatment of osteoid osteoma(Springer, 2016) Alemdar, Celil; Cacan, Mehmet Akif; Dusak, Abdurrahim; Ozkul, Emin; Atic, Ramazan; Kapukaya, AhmetPurpose The aim of this study was to compare CT-assisted percutaneous excision, which is a closed, economic method and a more cosmetic approach, and open surgery in the treatment of osteoid osteoma. Materials and methods Fifty-three patients (12 female and 41 male patients) who had percutaneous excision (n = 24) and open surgery (n = 29) were evaluated retrospectively. The mean age was 16.6 years and the mean duration of follow-up was 53.5 months. During percutaneous excision, a trephine was advanced through the labeling wire and the site, including the nidus, was excised en-bloc and the incision walls were curetted. During the open surgery, the localization of the nidus was marked using c-arm X-ray and the nidus was accessed by lifting the cortical bone, layer-by-layer, using burr. The nidus was excised and its cavity curetted. Results The result was successful in 22 and a failure in three patients who had closed excision. The result was successful in 20 and a failure in nine patients who had open surgery. The mean duration of operation was 44.37 minutes in the percutaneous excision group and 80.6 minutes in the open surgery group. There was no difference in the pre-operative VAS values between the two groups, whereas the post-operative VAS values were statistically significantly different. There was also a statistically significant difference in the duration of the operation and the length of the hospital stay between the groups. Conclusion Percutaneous excision with trephine is a more successful, effective, minimally invasive, safe and a better cosmetic approach in the treatment of osteoid osteoma. This method is also a cheap method that does not require expensive equipment.Öğe Distraction osteogenesis for treatment of bone loss in the lower extremity (multiple letters)(Springer Japan, 2003) Subaşı, Mehmet; Kapukaya, Ahmet; Tsuchiya, Hiroyuki[No abstract available]Öğe Effect of lymphedema on the recovery of fractures(Elsevier, 2007) Arslan, Hueseyin; Uludag, Abuzer; Kapukaya, Ahmet; Gezici, Ayten; Bekler, H. Ibrahim; Ketani, AydinBackground. Lymphedema delays the healing of any wound by negatively affecting its inflammatory period. Whether it affects bone healing in a similar negative manner is unknown. Therefore, we experimentally investigated the effect of lymphedema on fracture recovery. Methods. We used thirty 200- to 250-g Sprague-Dawley rats for the experiment. The rats were randomly divided into two groups of 15 rats each for the experimental lymphedema and control groups. Lymphedema development was confirmed by measuring the circumference and diameter of the extremities together with lymphoscintigraphy. Twenty days after the development of lymphedema, a fracture model was created in both groups in the right tibia with mid-diaphyseal osteotomy and fixing with an intramedullary Kirschner wire. After 6 weeks, all rats were sacrificed and the callus tissue that formed along the osteotomy was compared between groups with respect to radiographic, histological, and biomechanical characteristics. Results. The three-point bending test yielded an average stiffness value of 1227 N/mm (n = 6) in the control group and 284 N/mm (n = 7) in the experimental lymphedema group (P < 0.05). At the end of week 6, radiographic evaluation showed that solid knitting was obtained in the control group, whereas in the lymphedema group delayed or no knitting was observed. In the control group, histological investigation revealed normal callus morphology. Trabecular bone was normal and osteoblast and osteoclast activity was clearly evident. The bone was stained homogeneously with hematoxylin and eosin, and ossification was within normal limits. In the lymphedema group, however, the histological appearance was mostly that of scar tissue. In addition, osteoblast and osteoclast activity was much less visible or absent. Conclusions. Lymphedema negatively affected bone healing in rats. However, the mechanism of this negative effect and its occurrence in humans are still unknown. Further experimental and clinical studies are needed to support and extend our findings.Öğe Femur boyun kırıklarının tedavisinde kanüllü vida ile dinamik kalça vidasının karşılaştırılması(Modestum Publishing Ltd., 2015) Gem, Mehmet; Özkul, Emin; Alemdar, Celil; Kapukaya, Ahmet; Arslan, Hüseyin; Atiç, RamazanAmaç: Femur boyun kırıklarının internal fiksasyonu için hangi implantın üstün olduğunu gösteren belirgin kanıtların olmaması nedeniyle intrakapsuler femur boyun kırıklarında kanüllü vida (KV) ve dinamik kalça vidası (DKV) ile yapılan cerrahilerin sonuçlarını karşılaştırmayı amaçladık. Yöntemler: Kliniğimizde Eylül 2005 ile Kasım 2009 tarihleri arasında, 17 ila 65 yaş arası DKV ve KV ile cerrahi tedavi uygulanan intrakapsüler collum femoris kırıklı, düzenli kontrolleri olan hastalardan transservikal kırığı olan hastalar çalışmaya dahil edildi. Olgular 2 grupta incelendi. DKV uygulanan olgular 1. Grup, KV uygulanan olgular ise 2.grup olarak belirlendi. 38 hastanın 18’ine(%47,4) DKV, 20’sine(%52,6) KV ile osteosentez uygulandı. Bulgular: Hastaların 16’sı(%42,1) kadın, 22’si(%57,9) erkek idi ve ortalama yaşları 37,13(17-65) idi. Takip süresi ortalama 18,05(2-57) ay idi. Hastaların 26’sı(%68,4) 1-3. günde, 9’u(%23,7) 4-7.günde ve 3’ü(%7,9) 7.günden sonra operasyona alınmıştır. DKV grubunun 9(%50)’unda avasküler nekroz(AVN), 6(%33,3)’sında implant yetmezliği, 3(%16,7)’ünde geç kaynama, 5(%27,8)’inde kaynamama, 1(%5,6)’inde enfeksiyon ve 1(%5,6) hastada da miyozitis ossifikans saptandı. DKV grubunda Salvati-Wilson kalça eklemi değerlendirme kriterine göre hastalarımızın 8’i(%44,4) çok iyi, 5’i(%27,8) iyi, 5’i(%27,8) orta olarak değerlendirildi. Salvati puanı ortalama 28 puan olarak değerlendirildi(16-40). KV grubunun 8(%40)’inde AVN, 1 (%5)’inde geç kaynama, 3 (%15)’ünde kaynamama ve 1 (%5) hastada ise enfeksiyon tespit edildi. KV grubunun Salvati-Wilson kalça eklemi değerlendirme kriterine göre 13 (%65)’ü çok iyi, 5 (%25)’i iyi, 2 (%10)’si orta olarak değerlendirildi. Salvati puanı ortalama 33 puan olarak değerlendirildi (18-40). KV ile opere edilen hiçbir hastada implant yetmezliği gelişmezken DKV uygulanan grupta bu oran %33,3 idi (p<0,05). Sonuç: Femur boyun kırıklarının internal fiksasyon ile tedavisinde DKV ile tespit yönteminde implant yetmezliği oranının yüksekliği dışında her iki tespit yönteminde komplikasyon ve fonksiyonel sonuçlar arasında anlamlı fark bulunamadı.Öğe Femur cisim kırıklarının kilitli intramedüller çivileme ile tedavisi(2002) Necmioğlu, N. Serdar; Kapukaya, Ahmet; Subaşı, Mehmet; Tüzüner, TolgaAmaç: Femur cisim kırıkları travmatolojide en sık karşılaşılan kırıklardan biridir. İyi tedavi edilmediğinde mortalite, uzamış morbitide ve sakatlıkla sonuçlanabilen bu kırıkların tedavisinde değişik seçenekler bulunmaktadır. Bu çalışmada kilitli intramedüller çivileme uyguladığımız hastaların erken dönem sonuçları değerlendirildi. Çalışma planı: Erişkin yaş grubundaki 42 hastanın (34 erkek, 8 kadın; ort. yaş 32; dağılım 16-67) femur cisim kırığı, kilitli intramedüller çivileme ile tedavi edildi. Ortalama takip süresi 14.4 ay (dağılım 8-32 ay) idi. Son kontrollerde hastalar klinik ve radyolojik olarak değerlendirildi. Sonuçlar: Olguların biri dışında hepsinde ortalama 18.2 haftada kaynama elde edildi. Altı hastada 10 mm, bir hastada 25 mm’lik kısalık gelişti. Bir hastada (%2.38) derin enfeksiyon gözlendi. Kırk hastada (%95.23) diz fleksiyonunun 120° ve üzerinde olduğu görüldü. Thoresen ölçütlerine göre olguların %89’unda çok iyi veya iyi sonuç elde edildi. Çıkarımlar: Erişkin yaştaki hastalarda, femur cisim kırığı tedavisinde kilitli intramedüller çivilemenin iyi bir alternatif olduğu sonucuna varıldı.Öğe Giant-cell reparative granuloma of the tibia associated with femoral enchondroma(2002) Kesemenli, Cumhur; Kapukaya, Ahmet; Büyükbayram, Hüseyin; Subaşı, MehmetGiriş: Giant cell reparative granuloma çene, kafa ve fasial kemikler dışındaki bölgelerde nadir olarak görülmektedir. Bu çalışmada, tibia'ya yerleşmiş GCRG ile beraber rastlantısal olarak tanısı konulan femur suprakondiler bölge enchondroma'sı değerlendirildi. Hastalar ve Metod: Altmış yaşındaki bayan hasta sağ bacağındaki şişlik ve ağrı şikayeti ile geldi. Tibia'daki kitle için tüm vücut sintigrafısi çekildiğinde femur distalindeki kitle rastlantısal olarak saptandı. Her iki kitle için insizyonel biyopsi yapıldı. Patoloji raporundan sonra hasta tekrar cerrahiye alınarak enchondroma intralezyonal küretaj ve allogreftle, Tibia'daki GCRG marginal rezeksiyon, iliac greft ve allogreft uygulayarak kırık proflaksisi için intramedüller interlocking ile tedavi edildi. Postoperatîf 18 ay sonrasında nüks görülmedi. Sonuç: Bu olgu GCRG ile birlikte görülen literatürde bildirilen 2. Olgudur. Nadir görülen bu kitlenin klinik özellikleri, patolojik bulguları ve ayırıcı tanısı tartışıldı. Recuurens ihtimali nedeniyle uzun süreli takip gerekmektedir.Öğe Gluteus maksimus kası içinde epiteloid hemanjioendotelioma (Olgu sunumu)(2002) Subaşı, Mehmet; Arslan, Hüseyin; Uzunlar, Kemal; Kapukaya, AhmetEpiteloid hemanjioendotelioma (HE) nadir görülen, değişken histopatolojisi ve kliniği olan bir tümördür. Bu çalışmada sağ gluteus maksimus kası içerisinde multisentrik epiteloid hemamjioendotelioma tespit edilen bir olgu sunuldu. Elli altı yaşında erkek hasta, sağ uyluk arkasında 2 yıl önce başlayan ve dinlenmekle artıp aktiviteyle azalan ağrı yakınmasıyla başvurdu. MRI incelemesinde gluteus maksimus yapışma yerine yakın iki adet sınırları nispeten düzgün, T1A görüntülerde hipointens, T2A görüntülerde hafif derecede hiperintens kitle görüntüsü tespit edildi. Cerrahi geniş eksizyon yapılarak koyu kahvemtrak kırmızı renkte iki adet kitle çıkartıldı. Histopatolojik incelemede epiteloid görünümde uniform hücrelerden oluşan tümörün damar yapıları meydana getirdiği izlendi. Hastaya adjuvant radyoterapi veya kemoterapi yapılmadı. Beş yıllık takibinde lokal nüks ve metastaz oluşmadıÖğe Humerus kırıklı olgularda kilitli intramedüller çivi ve plak ile tedavi sonuçlarının karşılaştırılması(2003) Subaşı, Mehmet; Necmioğlu, Serdar; Kesemenli, Cumhur Cevdet; Kapukaya, Ahmet; Arslan, HüseyinAmaç: Humerus diafiz kırığı nedeniyle, kilitli intramedüller çivi veya plakvida ile tedavi edilen hastaların sonuçları karşılaştırıldı.Çalışma planı: Humerus diafiz kırığı nedeniyle cerrahi tedavi gören 60 hasta (43 erkek, 17 kadın; ört. yaş 38; dağılım 19-61) çalışmaya alındı. Hastaların 33'ü kilitli intramedüller çivi, 27'si plakvida ile tedavi edildi. Fonksiyonel sonuçlar Stewart Hundley ölçütlerine göre değerlendirildi. Kaynama süreleri ve morbiditeleri istatistiksel olarak karşılaştırıldı. Ortalama takip süresi 42 ay (dağılım 28-72 ay) idi. Sonuçlar: Hasta grupları arasında iyileşme süreleri bakımından anlamlı fark yoktu (p>0.05). Radial sinir paralizisi, plak-vida ile tedavi edilen dört olguda gelişirken, int-ramedüller çivi ile tedavi edilen olgularda görülmedi. İntramedüller çivi ile tedavi edilen olgularda anlamlı düzeyde daha yüksek kaynamama oranı görüldü (p<0.05).Çıkarımlar: Humérus kırıklarının tedavisinde uygun bir tespit materyali henüz geliştirilememiştir. Kaynamama oranlarının yüksekliğine karşın, uygulamanın daha kolay olması, daha az yumuşak doku diseksiyonu gerektirmesi, düşük oranda morbiditeye yol açması, intramedüller çivileri tedavide iyi bir seçenek haline getirmektedir.Öğe Is varus osteotomy necessary in one-stage treatment of developmental dislocation of the hip in older children?(British Editorial Soc Bone Joint Surgery, 2007) Arslan, Huseyin; Kapukaya, Ahmet; Bekler, H. Ibrahim; Necmioglu, SerdarPurpose Innominate osteotomy, varisation-derotation osteotomy, and shortening osteotomy are the most common surgical procedures used to achieve pelvifemoral realignment in the treatment of children over three years of age with developmental hip dislocation. It is well known that varus osteotomy can improve the acetabular index but it does have some disadvantages. The aim of this study was to discuss the results obtained with patients treated only with Salter osteotomy, derotation osteotomy, and shortening, without varus osteotomy, and to evaluate the need for varisation on the basis of these results. Methods Between 1996 and 2001, twenty-four hips, sixteen unilateral and four bilateral, of a total of twenty patients treated with this method and available for final controls were evaluated. The study included sixteen female and four male patients with a mean age of 4 years 2 months (ranging between 2 years 10 months and 8 years). The mean follow-up period was determined as 6.57 years (range 5-10 years). McKay's clinical criteria, Sever's radiological criteria, and the evaluation system modified by Trevor et al. were used for evaluation of the results. Results Based on McKay's clinical criteria, eighteen hips (75%) were classified as type I, four hips (16%) as type II, and two hips (9%) as type III. According to Sever's radiological criteria, thirteen hips (54%) were graded as grade I, nine hips (37.5%) as grade II, and two (8.5%) as grade III. According to the modified evaluation system of Trevor et al. the results were categorized as excellent in thirteen hips, good in nine hips, and moderate in two hips. Pre-operative mean acetabular index was measured as 37.3 degrees (28 degrees-50 degrees) and early post-operative mean acetabular index as 26 degrees (18 degrees-38 degrees). In the final radiological examination the mean acetabular index was measured as 18.3 degrees and the mean CE angle as 30.1 degrees (15 degrees-38 degrees). Avascular necrosis affecting the results developed in five hips. Conclusion It is concluded that in older children with developmental dislocation of the hip (DDH) treated with one-stage combined surgical intervention, adequately stable concentric reduction can be achieved without varisation and that varus osteotomy is not always necessary.Öğe Kalkaneusta primer ksantofibroma: Olgu sunumu(2011) Kapukaya, Ahmet; Arslan, Hüseyin; Özkul, Emin; Mızrak, BülentKsantoma veya ksantofibroma, köpük histiositler(köpüksü histiosit, ksantoma hücresi)ile karakterize bir lezyon olup genellikle yumuşak dokularda görülür.İskelet sisteminde lokalize olan ksantoma ise çoğunlukla lipid metabolizması bozuk olan hastalarda görülür.Çlışmamızda kalkaneusunda primer ksantofibroma nedeniyle küretaj ve grefonaj ile tedavi edlilen 22 yaşında bir hasta bildiriyoruz.Öğe Kallus distraksiyon yöntemiyle ekstremite uzatılması(2018) Kapukaya, AhmetI- Ilizarov yöntemiyle tibial tek seviyeli metafizer uzat malarda: a- îlizarov eksternal sirküler fiksator tipi kulla nıldı. b- Metafizer subperiostal osteotomi yapıldı. c- Fibula diafizinden 1 cm uzunluğunda segment çıka rıldı - d- Periost hem fibulada hem de tibiada korundu. 2- Postoperatif günlerde; a- Postop l.gün ayak bileğini nötralde tutacak özel çelik tabanlığa geçildi ve dizin fleksiyon kontraktürünü önleyecek önlemler alındı. b- Hastaların yürümeleri kısıtlanmadı. c- Postop 2. günden itibaren aktif ve pasif hareket lere başlandı. d- Postop 7. gün hastaların tümünün distraksiyonu 2;<0.50 mm/gün oran ve ritminde başlanıldı. e- Her İO günde 2 gün uzatmaya ara verildi. (Kal lus yeterli alanlar hariç) f- Uzatma tamamlandıktan sonra kort ika 1 formasyona göre fiksa türler çıkarıldı. g- Fiksator çıkartıldıktan sonra ise herhangi bir alet verilmedi -Sadece korunması istendi. Yukarıda maddeler halinde sunduğumuz hastalarda istenilen sonuçlar l'i dışında alındı.Öğe Karpal tünel sendromlu hastalarda mini açık yaklaşım sonuçlarımız(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2015) Yıldırım, Azad; Kapukaya, Ahmet; Yiğit, Şehmus; Atiç, Ramazan; Mertsoy, Yılmaz; Çaçan, Mehmet AkifAmaç: Bu çalışmamızda Karpal tünel sendromu (KTS) nedeniyle mini açık yöntemle cerrahi gevşetme uyguladığımız hastaların sonuçlarını ve cerrahi tekniği değerlendirmeyi amaçladık. Yöntemler: KTS nedeni ile 2009- 2013 tarihleri arasında mini açık cerrahi tedavi uygulanıp sonrasında ulaşılabilen 42 hastanın 50 el bileği geriye dönük olarak incelendi. Cerrahi sonrası hastalar ortalama 47.4 ay izlendi. Hastaların 26 ınde sağ elde, 10 unda sol elde, yedisinde her iki elde KTS saptandı. Ameliyat öncesi hastaların 27’sinde ileri, 21’ inde orta, ikisinde hafif KTS ile uyumlu elektromiyografik bulgular saptandı. Bulgular: Ameliyat sonrası hiçbir hastada skar dokusu üzerinde hassasiyet görülmezken, hiçbir hastamıza ikinci bir operasyon uygulamadık. Hiçbir hastada ameliyat esnasında nörovasküler hasar olmadı. Ameliyat sonrası hastalar ortalama 10. günde [dağılım 7-15 gün] günlük aktivitelerine geri döndüler. İzlemlerinde hastalara rutin olarak EMG istemi yapılmadı. Hastalar klinik olarak takip edildiler. Sonuçlar: Pillar üstü mini insizyon ile yaptığımız cerrahi işlemin diğer tekniklere göre avantajı, pillar bölge ağrısının ve skar hassasiyetinin az olması, işe dönüş süresi kısalığı ve tekniğin etkili, ucuz ve kolay uygulanabilir olmasıdır.Öğe Kronik osteomyelit ve hümoral sistem(1997) Kapukaya, Ahmet; Yıldırım, Ayşe; Yıldırım, Kemal; Arslan, HüseyinDicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatolojikliniğinekronik osteomyelit tanısıyla yatırılan 32 hasta çalışma grubuna alındı. Kronik osteomyelitli hastalarda hümoral immüniteyi değerlendirmek ve elde edilen sonuçları literatür ışığında tartışmak için bu çalışmayı gerçekleştirdik. Bunun için hastalarda rutin olarak hemogram, eritrosit sedimantasyon hızı, periferik yayma, akciğer ve ilgili bölgelerin grafileri, kan ve sürüntü kültürleri, serum immunglobulin düzeyleri (IgG, IgA, IgM), serum kompleman düzeyi (C3) ve sintigrafik çalışmalar ile enfeksiyon odaklarından alınan kültür ve biyopsi sonuçları değerlendirildi. Bu sonuçlar neticesinde IgG ve IgA normal değerlerinden yüksek bulundu. Kronik osteomyelitli hastalarda özellikle serum IgA düzeylerinin yüksek seviyede bulunması, bu immunglobulinin daha detaylı bir şekilde araştırılması gerekliliğini düşündürmektedir.Öğe Larsen sendromu ( Üç olgu nedeniyle )(1998) Kapukaya, Ahmet; Yıldırım, Kemal; Arslan, HüseyinLarsen sendromu, multipl konjenital eklem çıkıkları, karakteristik yüz anomalileri, aşırı eklem laksitesi ve diğer sistemlerin bazı anomalileri ile birlikte olan bir hastalıktır. Bu çalışmaya Larsen sendromlu üç kardeş dahil edildi. Çalışmamızda, sıklığına ve lokalizasyonuna göre tanı kriterlerini, radyolojik bulguları, klinik gidişi, erken ve geç bulgularla birlikte komplikasyonları sunuldu. Erken tanı konulup, erken tedavi edilen ve tedavi sonuçları düzenli olarak kontrol edilen çocuklarda sonuçların daha iyi olacağı kanaatine varıldı.Öğe Management of infectious fractures with Non-Contact Plate (NCP) method(Acta Medica Belgica, 2015) Alemdar, Celil; Azboy, Ibrahim; Atic, Ramazan; Ozkul, Emin; Gem, Mehmet; Kapukaya, AhmetThe aim of this study was to evaluate the outcomes of internal fixation with Non-Contact Plating (NCP) after deep infection caused by previous surgeries of the tibia or femur fractures. The study included 15 patients (4 female and 11 male). The mean age patients was 36.6 years (range, 21-64 years). There were 6 femur and 9 tibia fractures. The mean followup period was 25.7 months (range, 15-45 months). The study comprised 11 open and 4 closed fractures. External fixator was used in 3, plate in 4, and intramedullary nail in 8 patients for index surgery. Deep infection was diagnosed via clinical findings, laboratory parameters, and microbiological evaulation. Deep infection was diagnosed within a mean period of 5.5 weeks (range, 2-10 weeks). The infecting organism was methicillin-resistant staphylococcus aureus (MRSA) in 5, methicillin-sensitive staphylococcus aureus (MSSA) in 6, pseudomonas auroginosa in 2, and enterobacteriacea in 2 patients. Union achieved in all patients. Mean time to union was 17 (range, 1138) weeks. Delayed union was observed in 3 patients who required additional surgeries. Of these one patient developed osteomyelitis. The NCP is an effective alternative method in the treatment of deep infection encountered after internal or external fixation for the tibia, or femur fractures.Öğe Management of open fractures using a noncontact locking plate as an internal fixator(Medknow Publications, 2017) Yıldırım, Azad; Kapukaya, Ahmet; Mertsoy, Yılmaz; Yiǧit, Şehmus; Çaçan, Mehmet Akif; Atiç, RamazanBackground: The treatment of open fractures leads to major problems which may be due to various reasons. It mainly causes soft tissue problems due to the absorption of a large amount of energy by the soft tissues and bone tissues. Although some recent treatment protocols have eliminated many problems regarding delayed soft tissue closure, it still remains a big challange. This study uses a method called the internal fixator technique with noncontact locking plate (NC-LP) which involves the use of a combination of advantages of open and closed fixation techniques. Materials and Methods: 42 patients (32 men and 10 women) having a mean age of 34.11 years (range 17-56 years) with open fractures operated using internal fixator technique between 2007 and 2012 were included in this study. A retrospective chart review was conducted to record the following: age, gender, anatomic region of fractures, fracture etiology, classification of open fractures by Gustilo-Anderson and AO classification, surgeries, length of hospitalization, location and pattern of fracture, length of followup, and complications. Results: The fractures were caused by traffic accidents, shotgun injuries, falls from heights, and industrial crush injuries. Based on the Gustilo-Anderson classification, 31 fractures were Type III and 11 were Type II, where 23 were localized in the tibia and 19 in the femur. Patients delay for a mean of 13.5 h (range 6-24 h) for operation and the mean followup interval was 27.8 months (range 16-44 months). The mean union time was 19.7 weeks (range 16-29 weeks). One patient had delayed union and implant failure, one patient had osteomyelitis, five suffered from surface skin necrosis, and one patient had an angulation of 17° in the sagittal plane, for which no additional intervention was performed. Conclusions: This case series demonstrates that an 'internal fixator technique' is an acceptable alternative to the management of open fractures of the femur or tibia in adult patients. The NC-LP method provided opportunities to achieve a stable fixation with noncontact between the implant and the bone tissues, and the fractures were sufficiently stabilized to allow union with a low complication rate.Öğe Nadir görülen kırıklar(2001) Subaşı, Mehmet; Kesemenli, Cumhur; Çoban, Vafi; Kapukaya, Ahmet[Abstract Not Available]