Yazar "Eren, M. Nesimi" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 21
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akut akciğer hasarı oluşturulan tavşanlarda pentoksifilin ve metilprednizolonun koruyucu etkisi(2003) Ülkü, Refik; Eren, M. Nesimi; Balcı, Akın E.; Şehitoğulları, Abidin; Büyükbayram, Hüseyin; Onat, SerdarÇalışmamızın amacı; akut akciğer hasarı oluşturulan tavşanlarda pentoksifilin ve metilprednizolonun koruyucu etkisini araştırmaktır. Çalışmamızda 28 adet tavşanı dört grup halinde kullandık. Grup 1 kontrol grubu (n= 7), grup 2 oleik asit grubu (n= 7), grup 3 pentoksifilin grubu (n= 7), grup 4 metilprednizolon grubu (n= 7). Kontrol grubu dışındaki diğer üç gruba da akut akciğer hasarı oluşumu için oleik asit verildi (oleik asit, endotoksin gibi hayvanlarda pulmoner vasküler permeabilite artışına, pulmoner ödem ve hipoksiye yol açarak akut akciğer hasarını oluşturur). Tüm denekler monitörize edildi. Kan gazları ölçümü, periferik lökosit sayımları, ortalama arteryel basınçların seri ölçümleri, bronkoalveoler lavaj sıvısında lökosit miktarı, yaş/kuru akciğer ağırlık oranları, patolojik değişikliklerin değerlendirilmesi yapıldı. Deneyin üçüncü saati sonunda tavşanlar sakrifiye edildi. Göğüs kafesi açıldı ve her bir pulmoner hilus çiftli olarak klemplendi ve transeksiyon yapıldı. Ortalama arteryel kan basıncı; oleik asit alan gruplarda düşük kaydedildi, ancak kontrol grubuna göre anlamlı düşüş sadece oleik asit grubunda saptandı (p< 0.01). Ortalama kalp atım hızında kontrol grubu dışındaki diğer üç grupta da düşüş kaydedildi. Ancak istatistiksel olarak anlamlı düşüş sadece oleik asit grubunda tespit edildi (p< 0.01). Deney boyunca periferik lökosit sayıları incelendiğinde oleik asit alan her üç grupta da düşüş anlamlı idi (p< 0.01). Ancak bu düşüş sadece oleik asit alan grupta daha derindi. Sonuç olarak; tavşanlarda oluşturulan akut akciğer hasarı modelinde pentoksifilin ve metilprednizolon tedavisinin akciğerlerde nötrofil toplanmasını ve akciğer hasarını engellediği saptandı.Öğe Akut pulmoner arter tıkanıklığı oluşturulan köpeklerde hipertonik NaCl (%7.5) etkisi(2003) Eren, M. Nesimi; Çakır, Ömer; Satıcı, Ömer; Eren, Şevval; Balcı, Akın; Ülkü, RefikAkut pulmoner arter tıkanmalarında oluşan şiddetli hipotansiyon ve şokta hipertonik NaCl'ün etkisinin araştırılması amacı ile Dicle Üniversitesi Sağlık Araştırma Merkezi (DÜSAM) 'nde 11 'i dişi, dokuzu erkek köpek üzerinde çalışıldı. Deneklerin en küçüğü altı aylık, en büyüğü iki yaşındaydı. Ortalama ağırlıkları 19 kg olarak saptanmıştı. Tüm köpekler genel anestezi altında uyutularak operasyona alındı. Invaziv arter basınçları ölçümleri, sag femoral arterden monitör yardımıyla yapıldı. Deneklerin hepsine sol torakotomi yapıldı, beşinci interkostal aralık (lCA)'tan toraksa girilerek önce sol sonra sağ pulmoner arter gevşek olarak teyp ile dönüldü. Bu işlemden sonra pulmoner arter kanülü yerleştirilip, ortalama pulmoner arter basınçları monitör yardımıyla kaydedildi. Sağ ana pulmoner arter ve sol alt lob pulmoner arter ligasyonu yapıldıktan sonraki 3., 5., 10., 13., 15., 18. ve 21. dakikalarda pulmoner arter ve ortalama arter basınçları kaydedildi. Deneklerin yarısına pulmoner hipertansiyonu düşürmek amacıyla sodyum nitroprusid, diğer yarısına nitrogliserin verildi. Bu ilaçların verilmesinden sonraki pulmoner arter basıncı ölçümleri kaydedildi. Deneklerde hipotansiyon ve şok durumu görüldüğünde %7.5'lik NaCl infüzyonu yapıldı. Kontrol grubuna izotonik uygulandı. Sodyum nitroprusid + %7.5 NaCl verilen grupta ortalama sistemik arter basınçlarındaki artış, sodyum nitroprusid + %0.9 izotonik verilen gruba göre istatistiksel olarak anlamlıydı, nitrogliserin + %7.5 NaCl verilen grupta ortalama arter basınçlarındaki artış nitrogliserin + %0.9 NaCl grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı.Öğe Arterial thrombosis and thalidomide(Springer, 2008) Goz, Mustafa; Eren, M. Nesimi; Cakir, OmerArterial emboli are largely a reflection of cardiac disease. Thalidomide is an antiangiogenic drug used in cancer therapy. Venous thrombosis incidence increased during treatment with thalidomide. We reported arterial thrombosis in two cases with multiple myeloma implemented in thalidomide treatment. Standard emergency intervention was applied. In the postoperative period, enoxiparine was given to all the patients. Warfarin treatment was started in the level of INR 2-2,5. ASA with a dose of 100 mg/day was added to the treatment. In conclusion, this side effect of the use of thalidomide should be taken into consideration while doing examinations with respect to the etiology in arterial thromboembolism and because of this vascular complication that threatens life; we suggest stopping the thalidomide treatment.Öğe Changes in left ventricular functions after coronary artery by-pass surgery(2010) Eren, M. Nesimi; Ayaz, Fırat; Topal, Aşkın Ender; Yavuz, Celal; Atılgan, Zuhal; Çil, HabibAmaç: Bu çalışmada koroner by-pass cerrahisi yapılan hastaların sol ventrikül fonksiyonlarının transtorasik ekokardiografi ile değerlendirilmesi.Yöntemler: Ocak 2008 ile Mart 2009 tarihleri arasında koroner by-pass yapılan 64 hasta geriye dönük olarak incelendi. Hastaların tanısı, yaşı, cinsiyeti, diabetes mellitus ve hipertansiyon tanıları ve sigara kullanımı durumları tespit edildi. Operasyon öncesinde ve sonrasında sol ventrikül fonksiyonlarına bakıldı.Bulgular: Çalışmaya dâhil edilen 64 hastanın 44’ü erkek 20’si kadın idi. Yaş ortalaması 58 ± 6,2 yıl (43–84 yaş) idi. Çalışmaya alınan hastalardan en düşük sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonuna sahip 2 hastanın değerleri %30 idi. Hastaların 4’üne dört damar, 34’üne üç damar, 21’ine iki damar, 5’ine ise tek damar koroner by-pass cerrahisi yapıldı. Kanamadan dolayı 4 hasta (%6.2) revizyona alındı. Preoperatif sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu ortalama %48 ± 5,4 iken, altıncı aydaki kontrolde solventrikül ejeksiyon fraksiyonu ortalama %58,7 ± 2,4 idi. Bu fark istatiksel olarak anlamlı bulundu. Operasyonla ilişkili 3 hastada (%4,68) mortalite görüldü.Sonuç: Koroner by-pass yapılan hastalarda postoperatif sol ventrikül fonksiyonlarında anlamlı düzelmeler tespit edildi.Öğe Çocuk ampiyemlerinde tedavi: Kapalı su altı drenajı ve dekortikasyon(2002) Eren, Tahir Şevval; Balcı, Akın Eraslan; Ülkü, Refik; Onat, Serdar; Eren, M. NesimiBaşlangıç tedavisi olarak, kapalı toraks drenajı (KTD) uygulanan 497 postpnömonik ampiyemli çocuk değerlendirildi. Aynı anda birden fazla dren taşıyan hastalar %3.6; tedavi sürecinde birden fazla dren uygulananlar %7.8 oranındaydı. Drenajın başarısız olduğu 106 hastada dekortikasyon yapıldı (%21.3). En sık operasyon endikasyonları tuzaklanmış akciğer ve persistan-multipl pleural postu (%91.5). Operasyon öncesi KTD süresi T 1.6 gündü. Üç çocukta rezeksiyon gerekti (%2.8). Postoperatif hastane süresi 7.4 gündü. Dekortikasyon grubunda mortalite yoktu, diğer grupta %1.5 oldu. Bir yıllık izlem periyodunda, tam akciğer ekspansiyonu, KTD ile tedavi edilenlerde %78; dekortikasyon geçirenlerde %90.5 olarak bulundu. Her iki gruptaki hastaların büyük kısmı 17-20 gün içinde taburcu edildi.Öğe Çocuk damar yaralanmasında geç dönem sentetik greft enfeksiyonu; 12 yıllık olgu(2006) Eren, M. Nesimi; Göz, Mustafa; Çakır, ÖmerÇocukluk yaş grubunda ateşli silah nedeniyle oluşan vasküler yaralanmalar oldukça nadirdir. Bu yaş grubunda hasarlanmış segmentin rezeksiyonunu takiben uç uca anastomoz veya safen ven greft interpozisyonu damar onarımı için tercih edilir. Kliniğimizde 12 yıl önce, ateşli silaha bağlı, sol subklavian arter ve sol aksiller ven yaralanması nedeniyle, arteryel tamirde sentetik greft kullanılan hastanın, erken ve geç dönemde ortaya çıkan, sentetik greft enfeksiyonu ve sonuçlarını sunduk.Öğe Derin femoral arter yaralanmalarının tanısında klinik gözlemin önemi ve ligasyonun tedavideki yeri(2007) Göz, Mustafa; Çakır, Ömer; Eren, M. NesimiAmaç: Derin femoral arter (DFA) yaralanması olan hastaların tanısında ilk fizik muayene bulgularına ek olarak klinik gözlemin önemi ve tamirin mümkün olmadığı durumlarda tedavide ligasyon seçeneği değerlendirildi. Çalışma planı: Derin femoral arter yaralanması nedeniyle tedavi gören ve ligasyon uygulanan 11 erkek hasta (ort. yaş 27.5±11.4; dağılım 17-49) geriye dönük olarak incelendi. Hastaların demografik özellikleri, yaralanmanın etyolojisi, hastaneye geliş süresi, acil servisteki fizik muayene bulguları, kullanılan tanı yöntemleri, yapılan cerrahi girişimler ile erken ve orta dönem klinik takip sonuçları araştırıldı.Bulgular: Etyoloji altı hastada (%54.6) ateşli silah yaralanması, beş hastada (%45.5) kesici-delici alet yaralanması idi. Yaralanma sonrası hastaneye geliş süresi dokuz hastada (%81.8) 0-2 saat idi. Tüm hastalarda ayak bileği/brakiyal basınç indeksi (ABİ) 1 olarak ölçüldü. Tüm hastalarda yaralanmaya DFA’nın dallarını da içine alacak şekilde geniş vasküler defekt eşlik etmekteydi. Beş hastada izole arter yaralanması, altı hastada eşlik eden venöz yaralanma vardı. Aktif kanaması olan dört hasta (%36.4), fizik muayene bulguları tanı için yeterli olduğundan doğrudan ameliyata alındı. Yedi hasta (%63.6) fizik muayene bulguları sonrası yapılan klinik gözlemi takiben (ort. 6.7 saat; dağılım 2-17 saat) ameliyata alındı. Hastanede kalış süresi ortalama 9.3±7.1 gün (dağılım 4-24 gün) idi. Ameliyat sonrasında erken komplikasyon olarak iki hastada lokal yara enfeksiyonu görüldü. Ortalama 16.3±11.0 ay (dağılım 2-33 ay) takip süresince hiçbir hastanın muayenesinde patolojik bulgu saptanmadı.Sonuç: Derin femoral arter yaralanmalarında, arteriyel yaralanma bulgularının belirgin olmadığı hastalarda 24 saatlik klinik gözlem önemlidir. Bu hastalarda ABİ ölçümü tanıda güvenilir olmayabilir. Onarımın mümkün olmadığı genç hastalarda ligasyon tedavi seçeneği olabilirÖğe Erişkinlerde özofagus yabancı cisimleri(2004) Eren, Tahir Şevval; Eren, M. Nesimi; Ülkü, Refik; Bayar, Emin Sırrı; Onat, SerdarAmaç: Özofagus yabancı cismi nedeniyle tedavi edilen 98 erişkin hastada yabancı cisimlerin özellikleri, tedavi yöntemleri ve komplikasyonlarını değerlendirmek amacıyla retrospektif bir çalışma yürütüldü. Gereç ve Yöntemler: Ocak 1990 ile Haziran 2002 yılları arasında 98 erişkin hasta özofagus yabancı cismi nedeniyle tedavi edildi. Dicle Üniversitesi Tıp fakültesi Göğüs Kalp Damar Cerrahisi kliniğinde yatan hastaların hastane kayıtları retrospektif olarak gözden geçirildi. Bütün hastalarda rigid özofagoskopi genel anestezi altında yapıldı. Bulgular: Atmışiki kadın (%63.3), 36 erkek (%36.7) hasta mevcuttu. Ortalama yaş 52.8 idi (17-80). Hastaların şikayet ettiği başlıca semptomlar odinofaji ve takılma hissi idi. Yabancı cisim, olguların %82.7 de servikal, %11.2 de torasik ve %3.1 de de distal özofagus yerleşimliydi. En sık bulunan yabancı cisimler kemik, etli kemik ve etti (%67.3). Özofagus yabancı cisimleri genel anestezi altında direk görüş altında laringoskop veya rijid özofagoskopi ile çıkarıldı. Cerrahi ile çıkarma 2 hastada yapıldı. Özofagoskopiye bağlı 3 perforasyon ve geç başvurmaya bağlı da 1 perforasyon mevcuttu. Mortalite görülmedi. Sonuç: Hastaların klinik anamnezi ve semptomları bir hastaya özofagoskopi yapılıp yapılmayacağı kararında en önemli elemanlardır. Özofagus yabancı cisimleri için erken tanı ve tedavi hayatı tehdit edici komplikasyonları nedeniyle esastır. Biz, rijid özofagoskopiyi yabancı cisimlerin çıkarılmasında emniyetli ve güvenilir bir teknik olarak görüyoruz.Öğe Huge popliteal arterial aneurysms in Behcet's syndrome: Is ligation an alternative treatment?(B C Decker Inc, 2007) Goz, Mustafa; Cakir, Omer; Eren, M. NesimiBehcet's syndrome is a multisystemic disease characterized by relapsing uveitis, oral and genital ulcerations, and vascular system involvement. The vascular involvement is seen as venous occlusion, arterial occlusion, and aneurysm formation in this disease, and the surgical treatment of a Behcet's aneurysm has technical difficulties. In this report, we suggest that the huge popliteal artery aneurysm in Behcet's syndrome can be treated by ligation of the popliteal artery. A 58-year-old male patient was admitted to our clinic because of an infrapopliteal great mass at the left leg. Color Doppler ultrasonography and arteriography revealed a 71 X 54 mm aneurysmal dilatation at the distal popliteal artery. Surgery did not reveal any suitable arterial formation for bypass to the distal area of the popliteal artery and tibial arteries. For this reason, we applied ligation of aneurysmal dilatation at the distal popliteal artery. The patient tolerated the operation well and had no signs of ischemia during the postoperative period. In conclusion, especially in aneurysm of arteries such as the popliteal artery, which has critical importance for maintaining distal perfusion, ligation may be a treatment method if there are no other alternatives.Öğe Hyperimmunoglobulin E (Job's) syndrome: A rare cause of recurrent pneumatocele, lung abscess and empyema in childhood(2002) Eren, M. Nesimi; Balcı, Akın E.; Ülkü, Refik; Boşnak, Mehmet; Eren, Tahir ŞevvalThe hyperimmunoglobulin E (HIE) or Job's syndrome is a rare and complex disorder characterized by recurrent staphylococcal lung infections with abscess and pneumatocele formation and chronic eczematoid dermatitis in childhood. Laboratory evaluation reveals consistent elevation of circulating immunoglobulin E levels. This article describes a case of HIE (Job's) syndrome as a cause of recurrent lung infections with abscess, pneumatocele formation and empyema necessitating tube thoracostomy.Öğe Isolated thoracic duct injury in penetrating neck trauma(Turkish Assoc Trauma Emergency Surgery, 2007) Eren, Sevval; Cakir, Oemer; Gueloglu, Cahfer; Eren, M. NesimiA 39-year-old man was admitted with a stab wound to left lower neck. Chest X-ray revealed a left hydropneumothorax. Thoracentesis was performed and analysis of the fluid revealed chyle. Patient was treated conservatively by closed chest drainage and total parenteral nutrition. On the basis of this clinical report and review of the literature, it is concluded that thoracic duct injury should be kept in mind in penetrating neck trauma and conservative treatment should be the first line therapy.Öğe Isolated thoracic duct injury in penetrating neck trauma: a case report(2007) Eren, Tahir Şevval; Çakır, Ömer; Eren, M. Nesimi; Güloğlu, CahferOtuz dokuz yaşındaki erkek hasta, sol alt boyun tarafındaki bıçak yaralanması ile başvurdu. Göğüs grafisinde sol hidropnömotoraks mevcuttu. Torasentez yapıldı ve analiz şilöz sıvıyı gösterdi. Hasta kapalı göğüs drenajı ve total parenteral beslenme ile konservatif olarak tedavi edildi. Bu klinik olgunun ve literatür taramasının temelinde, torasik duktus yaralanması penetran boyun travmalarında akılda tutulmalı ve öncelikli olarak konservatif tedaviye başvurulmalıdırÖğe Management of axillo-subclavian arterial injuries and predictors of outcome(Edizioni Minerva Medica, 2011) Topal, A. Ender; Eren, M. NesimiAim. Although incidence of subclavian and axillary artery injury account for less than 9% of all vascular injuries, trauma to these vessels presents a surgical challenge particularly with high mortality and morbidity rates. The aim of the study was to review our experience on subclavian and axillary vessels injury and to analyze factors that may influence results of reconstructive surgery. Methods. Data of 35 patients have been recorded between January 2000 and June 2010. Mean age was 24.86 +/- 8.99 years and most were males (88.57%). Regression analysis was performed to find out factors affecting outcome. The mean follow-up time was 60 months. The artery was injured in 32 of the 35 cases (91.43%) and the vein was injured in nine cases (25.71%). Results. Seven of 24 reconstructions with saphenous graft failed as a result of thrombosis, whereas all of seven prosthetic grafts were patent during the long-term follow-up period. Except one, all surgical interventions followed by warfarin administration were patent while seven repair failures occurred among the anticoagulation-free interventions. Conclusion. Autologous vein graft must be the first choice; however, in case of size discrepancy, prosthetic graft usage may be an alternative approach and postoperative administration of anticoagulants may be considered at least in the presence of certain risk factors such as native artery-graft diameter discrepancy, thrombus history and prosthetic graft.Öğe Management of non-traumatic acute limb ischemia and predictors of outcome in 270 thrombembolectomy cases(Edizioni Minerva Medica, 2011) Topal, A. Ender; Eren, M. Nesimi; Celik, Y.Aim. Acute limb ischemia (ALI) is one of the most potentially devastating but treatable diseases, resulting from a sudden obstruction in the arterial flow. The aim of this study was to examine the outcome of thromboembolectomy, and to determine the risk factors associated with limb loss and mortality in ALI. Methods. A retrospective chart review of 270 patients on whom thromboembolectomy was performed between September 2002 and December 2009 due to ALI. Of these, 146 (54.1%) were men and mean age was 64.3. Results. Etiology was embolic in 63.3% of cases. Late thromboembolectomy after 72 hours was performed in 57.8% of patients. On admission 38.9% of patients had grade IIb ischemia; grade III ischemia was present in 9.6% of patients. Failure of first thromboembolectomy developed in 21.1% of patients and bypass surgery was performed on 25.2% of patients. Amputation and mortality rates were 7.4% and 8.5% respectively. Binary logistic regression analysis revealed that risk factors of limb loss were thromboembolectomy failure, high ischemic stage, high level of plasma creatinine kinase and compartment syndrome on admission and predictors of mortality were congestive heart failure, ischemic heart disease, reperfusion injury and longer ischemic time. Conclusion. In ALI, thromboembolectomy is highly protective against amputation, as well as mortality, even in delayed cases with more than one week in the clinical absence of tissue necrosis. At least, it provides partial limb salvage. In addition, patients must be given a chance for limb salvage in the case of stage 3 ischemia, too. [Int Angiol 2011;30:172-80]Öğe Mediasten kitlelerinin tanısında ve mediasten lenf nodlarının incelenmesinde mediastinoskopinin yeri(2001) Balcı, Akın Eraslan; Eren, M. Nesimi; Cebeci, Erdoğan; Ülkü, Refik; Eren, Tahir ŞevvalBu çalışmada 1998-2000 yılları arasında standart servikal mediastinoskopi yapılan parankim lezyonlu (kuşkulu ya da bilinen akciğer kanserli) 73 ve mediasten kitleli 24 hastada, mediastinoskopinin tanı değeri ve yararlılığı araştırıldı. Parankim lezyonlu hastalarda %19.2 oranında, mediasten lenf nodu tutulumu vardı. Bunlardan sınırlı hastalığı olan birine, rezeksiyon yapıldı. Mediastinoskopide mediasten lenfatik tutulumu olmayan 59 hastadan 53'ü (%89.8) operabl idi ve 49'u rezeksiyon geçirdi. Rezeksiyon hastalarının 42'sinde akciğer kanseri olduğu kanıtlandı. Torakotomi sırasında lenf nodu hastalığı 42-olgunun 5'inde (%11.9) görüldü ve bunların hepsi rezeksiyon geçirdi. Onbir hastanın 6'sında nonbronkojenik malignite, 5'inde ise benign lezyon vardı. Parankimal hastalığı olmayan mediasten kitleli 24 hastanın 18'inde (%75) mediastinoskopi tanı koydurucu oldu. Toplam 4 hastada (%4) minör komplikasyonlar görüldü.Öğe Penetran kalp yaralanmalı olgularımızın analizi(2001) Ülkü, Refik; Özçelik, Cemal; Balcı, Akın; Eren, M. Nesimi; Eren, ŞevvalDicle Üniversitesi Göğüs Kalp Damar Cerrahisi ABD' da Ocak-1995 ile Ağustos-2000 tarihleri arasında 29 penetran kalp yaralanmalı hastaya müdahale edildi. Olguların hepsi erkek olup, en küçük olgu 12, en büyük olgu 45yaşında olup, yaş ortalaması 22.6 idi. Olguların 28'i kesici delici alet yaralanmasına, 1'i ateşli silah yaralanmasına bağlı gelişmişti. Tüm olgulara acil koşullarda cerrahi girişim uygulandı. 28 olgumuza anterolateral torakotomi, 1 olgumuza bilateral anterolateral torakotomi yapıldı. Sağ ventrikül en çok yaralanan kalp bölgesiydi. Ek olarak batın içi yaralanması olan 4 olgumuza laparatomi yapıldı. 2'si preoperatif kardiak arrest geçirip daha sonra öpere edilen, toplam 5 hastamız kaybedildi. Mortalite (% 17.2). Postoperatif morbiditemiz 5 olgu ile (atelektazi, hemoraji, ampiyem olarak) % 17.24 olarak saptandı. Penetran yaralanmaların çoğunun kesici delici alet yaralanması olması nedeni ile kısa sürede acil servise ulaştırılan ve erken tanı konulan hastalarda yapılan operasyonun mortaliteyi azaltacağı inancındayız.Öğe Plevral efüzyonlu olgularda video yardımlı torakoskopik cerrahi (VATS)'nin rolü(2002) Eren, M. Nesimi; Esme, Hıdır; Balcı, Akın Eraslan; Ülkü, Refik; Eren, Tahir ŞevvalDiğer yöntemlerle tanısı konulamamış plevral efüzyonlu hastalarda video yardımlı torakoskopik cerrahi (VATS)'nin rolünü ve tanı değerini göstermek istedik. Ocak 1997-Temmuz 2000 tarihleri arasında VATS dışı (torasentez ve kapalı pleura iğne biyopsisi) yöntemlerle tanısı konulamayan 28 plevral efüzyonlu hastaya VATS yapıldı. Olgular retrospektif olarak incelendi. Olgulardan 17 (60.7)'si erkek, 11 (%39.3)'i kadındı. Yaş ortalaması 50.8 (30-72) idi. Olguların 2'si hariç, tümüne çift lümenli endotrakeal entübasyon ile işlem yapıldı. Bütün hemitoraks boşluğu gözlendikten sonra gerekli yerlerden biyopsi örnekleri alındı. En sık izlenen makroskobik görüntü 13 olgu ile difüz pleura kalınlaşması idi. En sık karşılaşılan klinik semptom 23 olgu ile dispne idi. Olgulardan 13'ünde aspest teması mevcuttu. Patolojik sonuç olarak, olguların 15'i maligndi ve 9'u malign mezotelyoma idi. Tüp drenajı ortalama 7 gündü. Postoperaüf komplikasyon oram %10.7 idi. VATS, tüm toraks boşluğunu araştırmak ve birçok cerrahi işlemi yapabilmek için çok elverişlidir. VATS, tanısı konulamayan pleural efüzyonlu olgularda %96.5 oranında yüksek tanı değeri ue düşük komplikasyon oranı ile güvenli bir yöntemdir.Öğe Servikal kostanın neden olduğu toraks çıkım sendromu'nda birinci kosta rezeksiyonu gerekli midir?(2001) Balcı, Akın Eraslan; Çakır, Ömer; Eren, M. Nesimi; Bayar, Emin; Eren, Tahir ŞevvalAmaç: Servikal kostaya bağlı toraks çıkım sendromu operasyonunda yalnızca servikal kosta çıkarılabildiği gibi, beraberinde birinci torakal kosta da çıkarılabilmektedir. Materyal ve Metod: Bu iki ameliyat yöntemi arasında fark olup olmadığını araştırmak için, yalnızca servikal kostası çıkarılan 16 hastayla (A grubu), beraberinde birinci torakal kostası da çıkarılan 13 hasta (B grubu) karşılaştırıldı. Her iki grup benzer özellikler taşıyordu. En sık semptomlar omuzda ve üst ekstremitede ağrı (%88), kuvvetsizlik (%76) ve çabuk yorulmaydı (%68). Araştırılan parametreler ameliyat süresi, sinir ileti hızı değişmesi, asemptomatik hale gelen hasta oranı, postoperatif komplikasyon oranı, hastanede kalış süresi ve uzun dönemde asemptomatik kalış oranı idi. Bu 6 parametreden en az 4'ünde iki grup arasında fark yoksa, iki ameliyat yöntemi arasında farkın olmadığı öngörüldü. Bulgular: B grubunda ameliyat süresi daha uzundu. Diğer beş parametre arasında fark yoktu. Her iki gruptan birer hastada tromboembolektemi gerekti. A grubunda bir hastada birinci kosta rezeksiyonu yapıldı. B grubunda 1 hastada uzun süren şiddetli ağrı oldu. Pnömotoraks her iki grupta da görüldü. Sonuç: Servikal kosta operasyonunda iki yöntem arasındaki seçim cerrahın tercihine bağlıdır.Öğe Should embolectomy be performed in late acute lower extremity arterial occlusions?(Dove Medical Press Ltd, 2009) Iyem, Hikmet; Eren, M. NesimiBackground: We analyzed the embolectomy results and complications of patients who were operated on after a diagnosis of late acute arterial occlusion of lower extremities. Methods: A total of 122 patients operated on in our clinic between 2004 and 2009 for late acute arterial occlusion were included in the study. Late arterial occlusion was defined as occlusion occuring 72 hours after initial manifestation of the patient complaints related to the affected lower extremity. Results: Average age of the 122 patients (71 male, 51 female) was 54.2 +/- 16.8 years. In this cohort, 64.75% of patients had cardiac pathologies, while 28.68% had extracardiac causes; 1.64% patients had cathetherization, 0.81% patient had malignancy, and 2.46% patients had a history of trauma. In 1.64% of the cases, no reason for thromboembolysis could be found. Thirty-one patients (25.40%) had additional surgical operations, 14 (11.47%) had fasciotomy, and 9 (7.37%) had amputation. Re-embolectomy was performed on 37 patients (30.32%) who had ongoing ischemia after an operation. Additional surgical operations were performed on 31 patients (25.40%) with ongoing ischemia. In 14 of these cases (11.47%), patients were treated with fasciotomy due to development of compartment syndrome. Amputation was performed on a total of 9 patients. Early in the postoperative phase, mortality was observed in 11 patients (9.01%). Conclusion: We believe that late embolectomies of acute late leg ischemia increases blood flow in the extremity and reduces the number of amputations required.Öğe Toraks travmaları (10 yıllık deneyim)(2000) Balcı, Akın Eraslan; Eren, M. Nesimi; Eren, Tahir Şevval; Doblan, Mehmet; Özçelik, Cemal; Ülkü, RefikAmaç: Toraks travmalarını içeren geniş bir serinin sonuçlarını incelemek. Yöntem: Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Kliniği'nde 1989 1998 yılları arasında toraks travmalı 1642 olgu retrospektif olarak incelendi. Olguların bir kısmı Yaralanma Ağırlık Skoru (YAS) ve akciğer perfüzyon ve ventilasyon sintigrafileriyle izlendi. Sonuçlar: Toplam 1642 hastadan 917'si (% 56) künt, 725'i (% 44) penetran yaralanmaydı. Yandaş yaralanma 432 hastada vardı (% 26.3). Morbidite oranı 515 hastayla % 31.4 ve en sık morbidite nedeni intratorasik hematomdu. Hastaların 1509'una (% 92) konservatif tedavi verildi, 133'üne torakotomi yapıldı (% 8.1). Torakotomilerin 56'sı acil (% 3.4), 77si (% 4.7) geç torakotomiydi. Mortalite %7 (116/1642) olup, künt travma grubunda % 9.5 (87/917), penetran travma grubunda % 4 (29/725) bulundu. YAS 25'in üzerinde olanlarda ve künt travmalarda mortalite daha yüksekti. En sık mortalite nedeni Erişkinin Sıkıntılı Solunum Sendromuydu. Torakotomi mortalitesi % 25.5 (34/133) idi ve bunun % 15 (20 hasta)'ini acil, % 10.5 (14 hasta)'ini geç torakotomi oluşturmaktaydı. Torakotomi yapılmayan grubun mortalitesi % 5.1 (78/1509) idi. Hafif travma olgularında ventilasyon/perfüzyon bozulmuştu ve ortalama düzelme süresi 7-10 gündü.