Yazar "Erdoğan, Ferda" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 17 / 17
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Comparison of imaging techniques in the early diagnosis of sacroiliitis(2000) Erdoğan, Ferda; Gür, Ali; Ataoğlu, Safinaz; Nas, Kemal; Saraç, A. Jale; Özateş, Mustafa; Satıcı, ÖmerSeronegatif spondiloartropatilerin başlıca ilk görüntüsü genellikle sakroiliitistir. Fakat sakroiliak eklemlerin derin lokalizasyonları ve az hareketli oluşları, tanı açısından bir problem oluşmasına neden olmaktadır. Bu zorluklar, bu eklem hastalıklarının tanısı için görüntüleme teknikleri üzerinde yoğunlaşılmasına neden olmuştur. Bu nedenle bilgisayarlı tomografi(BT), tek foton bilgisayarlı tomografi (SPECT) ve manyetik rezonans görüntüleme(MRG) gibi çeşitli görüntüleme teknikleri üzerinde çalışılmıştır. Bizim çalışmamızda, sakroiliitisin klinik bulgularına sahip 48 hastada MRG çekildi. MRG bulguları, BT ve SPECT sonuçlarıyla karşılaştırıldı. Bu hastaların 35(%73)'inde anormal BT, 36(%75)'sında anormal SPECT ve 44(%91,6)'ünde anormal MRG görüntüleri mevcuttu. MR görüntüleme yönteminin, inflamatuvar spinal hastalığın klinik bulguları olan hastalarda, sakroiliitisin tanısında en objektif ve tanımlayıcı kanıtlar sağladığı sonucuna vardık.Öğe Comparison of paroxetine, amitriptyline in the treatment of fibromyalgia(1997) Ataoğlu, Safinaz; Saraç, Jale; Erdoğan, Ferda; Ataoğlu, AhmetFibromyalgia is a chronic illness characterized by widespread pain, sleep disturbance, tender points, and resistance to treatment. Amitriptyline has shown some efficacy in treatment of fibromyalgia. The purpose of this study was to evaluate the effectiveness of paroxetine on fibromyalgia. Paroxetine, a specific serotonin reuptake inhibitor, was compared to amitriptyline in the treatment of 68 outpatients with fibromyalgia disease. Patients were randomly assigned to 6 weeks of treatment with paroxetine or amitriptyline. Paraxetine was found to have abetter therapeutic effect comparable to that of amitriptyline; However, the paroxetine treatment group had a lower incidence of anticholinergic effects and treatment related side effects. Five amitriptyline-treated patients had to discontinue the study because of serious side effects, while in the paroxetine treatment group 2 patients had to discontinue the study due to side effects.Öğe Depression and anxiety levels in patients with ankylosing spondylitis(1999) Sır, Aytekin; Nas, Kemal; Karakoç, Mehmet; Saraç, A. Jale; Gür, Ali; Çevik, Remzi; Erdoğan, FerdaAnkilozan spondilit aksiyal iskelet sistemini tutmaya eğilimli ancak kalça ve omuzlar gibi büyük eklemleri de tutabilen bir hastalıktır. Hastaların yaşam kalitesini etkilemesinden dolayı ankilozan spondilitli hastalarda depresyon ve anksiyete semptomlarının ortaya çıktığı görülmektedir. Bu çalışmanın amacı, modifiye New York kriterlerine göre ankilozan spondilit tanısı konulmuş hastalarda anksiyete ve depresyonun sıklığını araştırmaktır. 25 kadın ve 8 erkek olmak üzere toplam 33 ankilozan spondilitli hastada Beck Depresyon Skalası ve Durumluk - Sürekli Anksiyete Ölçeği kullanılarak depresyon ve anksiyete durumu belirlendi. Her iki skala da hastaların kendileri tarafından doldurulan skalalardır. Hastaların yaş ortalamaları 30.46±3.25 di. Hastaların 11'inde (3 erkek, 8 kadın) depresyon mevcuttu. Hastaların sürekli anksiyete ölçek sonuçları ortalaması 47.69'du. Bu sonuçlar toplumda bulunan normal seviyelerden .daha yüksekti. Bu bulgular, ankilozan spondilit tedavisinde psikiyatrik değerlendirmenin faydalı olabileceğini ortaya koymaktadır.Öğe The dexamethasone suppression test in depressive and non-depressive patients with fibromyalgia(1997) Ataoğlu, Safinaz; Sır, Aytekin; Saraç, Jale; Nas, Kemal; Özkan, Mustafa; Erdoğan, Ferda; Ataoğlu, AhmetIn most healthy individuals, dexamethasone suppresses adrenal cortisol production. However, in patients with depression, non-suppression frequently occurs. It is considered to be a hyperactivity of the limbichypothalamic pituitary-adrenal (LHPA) axis. To investigate a possible link between fibromyalgia and depression on the basis of response to dexamethasone suppression test (DST), we administered the DST to 20 fibromyalgia patients with depression, 26 nondepressive patients with fibromyalgia and 20 controls. In the fibromyalgia patients with depression. at the mean 16.00 hr, post dexamethasone plasma cortisol level was found significant (LSD: 0.655: p<0.05). (LSD: 0.657: p<0.05), compared to non-depressive patients with fibromyalgia and the controls. There was no significant difference between post dexamethasone plasma cortisol levels in the non-depressive patients with fibromyalgia and control group (LSD: 0.655: p>0.05). In the fibromyalgia patients with depression, seven subjects had a non-suppressed response to the DST, which was significant relative to other two groups (P<0.05). In the non-depressive fibromyalgia group, only one subject had a non-suppressed response to the DST. In the control group, all subjects showed a suppressed response to the DST, There were no significant differences in the supression rates between the non-depressive patients with fibromyalgia and control group (P>0.05). Our findings show that fibromyalgia may not be related to hyperactivity of the LHPA axis.Öğe Diyarbakır bölgesinde özürlülük prevalansı(2000) Nas, Kemal; Turhanoğlu, Atlı A. Dicle; Erdoğan, Ferda; Gür, Ali; Saraç, A. Jale; Çevik, Remzi[Abstract Not Available]Öğe Genç yaştaki fibromiyaljili hastalarda solunum fonksiyon testleri(2001) Şenyiğit, Abdurrahman; Saraç, Ayşegül Jale; Karakoç, Mehmet; Gür, Ali; Çevik, Remzi; Nas, Kemal; Erdoğan, FerdaFibromiyalji; nonartiküler orijinli, etyolojisi bilinmeyen, jeneralize kas iskelet sistemi ağrısı, karekteristik bölgelerde hassas noktalar, yorgunluk, tutukluk, uyku bozuklukları ve anksiyete ile karakterize, ağrılı bir sendromdur. Bu çalışmanın amacı, genç fibromiyaljili hastalarda solunum fonksiyon testlerini değerlendirmektir. Çalışmaya Amerikan Romatoloji Birliği (ARA) kriterlerine göre Fibromiyalji Sendromu (FMS) tanısı konan 38 hasta ile benzer yaş ve cinsiyette 23 kişilik kontrol grubu alındı. Vakaların hiçbiri sigara içmemekteydi. Hastalarda zorlu vital kapasite (FVC), birinci saniye zorlu ekspirasyon hacmi (FEV1), FEV1/FVC, ekspiryum ortası akım hızı (FEF25-75), ekspiryum en yüksek akım hızı(PEF), ekspire edilen vital kapasitenin ilk %25, %50 ve %75'inde atılan hava volümü (FEF25,FEF50 ve FEF75) değişkenleri ölçüldü. Tüm spirometrik ölçümler kontrol grubuna göre hasta grubunda düşük bulunmasına rağmen, sadece FEV1, FVC, FEF25 ve PEF değerlerindeki düşüklük anlamlıydı (p<0.05). Bu bulgular restriktif tip solunum fonksiyon bozukluğunu göstermekteydi. Çalışmamız; fibromiyaljili hastalarda şiddetli ağrı, yorgunluk, fiziksel inaktiviteye ve solunum kaslarının etkilenmesine bağlı olarak restriktif tipte solunum fonksiyon bozukluğu gelişebileceğini göstermiştir.Öğe Generalize nodal osteoartritte eklem tutulumlarının özellikleri ve yaşam kalitesi üzerine etkili faktörler(1999) Saraç, Jale; Gür, Ali; Nas, Kemal; Erdoğan, Ferda; Çevik, RemziGeneralize nodal osteoartrit, heberden nodülleri ile belirgin bir birliktelik gösteren primer osteoartritin iyi tanımlanmış bir formudur. Klinik teşhis zor değildir ve hastalık sıklıkla fazla bir problem oluşturmaz. Bununla birlikte Heberden nodülleri hastaların çoğunda günlük aktivitelerini yapmayı zorlaştırarak, yaşam kalitesinde değişiklik oluşturabilir. Çalışmamızın amacı generalize nodal osteoartritin tutulum özelliklerini ve yaşam kalitesini etkileyen faktörleri belirlemekti. 43 bayan ve 11 erkek olmak üzere toplam 54 generalize nodüler osteoartritli hastada; klinik, yaşam kalitesi ve hastalığın süresi açısından değerlendirme yapıldı. Bütün hastalar el parmak eklemlerinde klinik ve radyolojik değişiklikleri kapsayan yumuşak doku değişiklikleri gösteriyorlardı. Yaşam kalitesi (Health Assessment Questionnaire) (HAQ) skalasının 8 alt başlığı kullanılarak değerlendirildi. İstatistiksel analizde student's t ve pearson korelasyon testleri kullanılarak; hastalık süresi, el tutulumu, cinsiyet ve HAQ skoru arasında karşılaştırmalar yapıldı. İlk tutulan eklem çoğunlukla sol elin ikinci (işaret) parmağıydı. Tutulan parmak sayısı ve HAQ skoru arasında negatif bir korelasyon mevcuttu. Bu çalışma, yaşam kalitesini etkileyen faktörün tutulan parmak sayısından ziyade hastalığın ilk yıllarının olduğu ve sağ el tutulumunun fonksiyonel olarak daha kısıtlayıcı olduğunu ortaya koymaktadır.Öğe Kronik bel ağrılı hastalarda fonksiyonel yetersizlik değerlendirmesi(1999) Nas, Kemal; Erdoğan, Ferda; Gür, Ali; Çevik, RemziKronik bel ağrısı sadece fiziksel bir patoloji değil, aynı zamanda psikolojik, kişisel ve toplumsal etkenlerin de rol oynadığı kompleks bir sorundur. Sorunu oluşturan patoloji ortadan kalkmasına rağmen kişilerde oluşturduğu fonksiyonel yetersizlik devam edebilmektedir. Bu nedenle tedavi başlangıcında ve takibinde fonksiyonel yetersizliğin değerlendirilmesi önem kazanmaktadır. Bu amaçla çeşitli sorgulama formları geliştirilmiştir. Oswestry yetersizlik indeksi (OYİ) ve Roland-Morris yetersizlik indeksi (RMYİ) kronik bel ağrılı populasyonda fonksiyonel yetersizliğin değerlendirilmesi için geliştirilen iki değerlendirme yöntemidir. Bu iki test, klinik uygulamalarda sıklıkla kullanılabilen kabul görmüş testlerdir. Bu çalışmanın amacı, kronik bel ağrılı hastalarda iki ayrı fonksiyonel yetersizlik skalasının skorlarını karşılaştırmak ve fonksiyonel yetersizlik üzerine etkili faktörleri değerlendirmekti. Araştırmamızda 116 bel ağrılı hasta (56 erkek, 60 kadın) ve 62 normal sağlıklı bireyde, kronik bel ağrısı sendromunda ağrı, fonksiyonel yetersizlik ve diğer parametrelerin korelasyonları çalışıldı. Hasta grubunda fonksiyonel yetersizlik skorları sağlıklı kontrol grubuna göre belirgin bir şekilde daha yüksek bulundu (p<0.001). Oswestry yetersizlik skoru ve Roland-Morris yetersizlik skoru arasındaki korelasyon anlamlıydı (p<0.01). Bu sonuçlar, kronik bel ağrılı hastaların değerlendirilmesinde bu skalaların kullanılmasının uygun olabileceğini ortaya koymaktadır.Öğe Kronik bel ağrılı hastalarımızın etyolojik yönden değerlendirilmesi(2000) Erdoğan, Ferda; Saraç, A. Jale; Gür, Ali; Çevik, Remzi; Nas, KemalBel ağrısı, insanların %80' ini yaşamlarının herhangi bir döneminde etkileyen bir durumdur. Akut bel ağrısının çoğu epizodları herhangi bir tedavi olmaksızın kendiliğinden iyileşebilir. Bununla birlikte bu akut vakaların % 5-10'undan daha fazlası kronikleşebilir. Epidemiyolojik çalışmalar bel ağrısının gelişmesinde rol oynayan risk faktörlerini ve hastaların demografik özelliklerini ortaya koymaktadır. Bu çalışma Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Kliniğine başvuran kronik bel ağrılı 312 hasta üzerinde yapıldı. Hastalar etyoloji, yaş, cinsiyet, meslek, ağrı süresi ve lokalizasyonu, klinik ve radyolojik bulgularına göre sınıflandırıldı.Öğe Medikal tedaviye yanıt alınamayan lomber faset sendromlu olgularda faset eklem enjeksiyonu(2000) Turhanoğlu, Ayşe Dicle; Nazaroğlu, Hasan; Ölmez, Gönül; Erdoğan, Ferda; Karabulut, Zülfü; Turhanoğlu, SelimKlinik bulgular ve bilgisayarlı tomografi ile faset sendromu tanısı konulan 27 olgu çalışmaya alındı. Tüm olgulara 2 hafta medikal tedavi uygulandı ve 2 hafta sonunda yapılan değerlendirmede olgular medikal tedaviden yarar gören ve görmeyenler olmak üzere iki gruba ayrıldılar, Medikal tedaviye yanıt vermeyen 15 lomber faset sendromlu hastanın faset eklemi içine kortikosteroid ve lokal anestezik karışımı uygulandı. Faset eklem enjeksiyonları fluroskopi altında dejenere segment ve bir üzeri segment olmak üzere iki seviyede yapıldı ve metil prednisolon 10 mg (0.5 ml) ve bupivakain 10 mg (2 ml) enjekte edildi. Tüm hastalar tedavi öncesi, tedaviden 1 hafta, 1 ay ve 3 ay sonrası Visual Analog Skala, Modifiye Schoeber testi ve Roland Morris Skalası ile değerlendirildi ve sonuçlar kaydedildi. Biri dışında tüm hastalar faset eklem enjeksiyonundan fayda gördüler. Sonuç olarak hasta seçimi iyi yapıldığı takdirde, lomber faset sendromunda faset eklem enjeksiyonunun diagnostik ve terapötik olarak yararlı olabileceği kanısına vardık.Öğe New effect of calcitonin in postmenopausal osteoporosis and alterations in trace elements after calcitonin therapy(2000) Çolpan, Leyla; Düz, M. Zahir; Erdoğan, Ferda; Gür, Ali; Satıcı, Ömer; Çevik, Remzi; Nas, KemalMinemi ve kemik homeostazında kalsitoninin fizyolojik rolü tam olarak anlaşılamamıştır. Normal iskelet metabolizmasında eser elementlerin rolleri araştırılmış olmasına rağmen postmenopozal osteoporozda eser elementler üzerine kalsitonin tedavisinin etkisini araştıran longitudinal çalışmalar çok nadirdir. Özellikle magnezyum (Mg) ve çinko (Zn) başta olmak üzere bazı eser elementlerin organik kemik matriks sentezi için gerekli oldukları en az otuz yıldır bilinmektedir. Mevcut çalışma 70 osteoporotik ve 20 non-osteoporotik postmenopozal kadın arasında mineral profilinin farklı olup olmadığını araştırmak ve postmenopozal osteoporotik kadınlarda 6 aylık kalsitonin tedavisinin bu eser elementler üzerindeki etkisini araştırmak için planlandı. Çalışmamızda, Mg (p<0.05), Cu (p<0.05) ve Zn (p<0.05) değerlen hasta grubunda kontrol grubundan anlamlı derecede daha düşüktü. Ayrıca, Ca, P, ALP açısından kontrol grubu ve hasta grubu arasında istatistiksel olarak -anlamlı farklılık yoktu (p>0.05). Kalsitonin tedavisi alan hastalarda tedavinin birinci ayında serum Zn seviyelerinde (p<0.001) ve tedavinin üçüncü ayında serum Cu (P<0.05) ve Mg (p<0.00l) seviyelerinde belirgin bir artış (düzelme) olduğu gözlendi. Hasta grubunun başlangıç değerleri ile kontrol grubunun değerlen arasında anlamlı farklılık mevcut iken, tedavinin üçüncü ayında anlamlı farklılık y oktu. Bu sonuçlar; l)postmenopozal osteoporozda kalsitonin tedavisinin Mg, Cu, Zn seviyelerini düzenlediğini, 2) postmenopozal osteoporozda serum kalsiyumu ve fosforu normal olduğu zaman serum Cu, Mg, Zn'nin ölçümünün daha faydalı olabileceğini, 3) osteoporozun ortaya çıkmasında dieter bileşenlerin rolünü değerlendirmek için daha fazla sayıda çalışmanın gerekli olduğunu ortaya koymaktadır.Öğe Obesite ve osteoartrit arasındaki ilişki(1999) Denli, Aziz; Karakoç, Mehmet; Saraç, Jale; Gür, Ali; Çevik, Remzi; Erdoğan, Ferda; Nas, KemalÖnemli oranda disabilite ve ağrıya sebep olabilen ve yaşla ilişkili bir hastalık olan osteoartrit (OA), toplumların gelecekteki yaşamını tehdit en önemli sağlık sorunlarından birisidir. Bundan dolayı OA için risk faktörlerini ve koruyucu önlemleri belirlemek önemlidir. Bu çalışmanın amacı OA ile obesite arasındaki ilişkiyi araştırmaktı. Obesitenin tanımlayıcısı olarak Vücut Kitle indexi (VKİ), ağırlığın (kilogram) boyun (metre) karesine bölünmesiyle hesaplandı. VKİ (vücut kitle indeksi) 30'un altında olanlar non-obes, 30 ve üzerinde olanlar obes olmak üzere 2 grupta incelendi. Çalışmamızda OA 'in kadınlarda (%65,1) ve servikal bölgede (%39,9) daha sık olduğu görüldü. Kadınlarda obesite ve OA arasında belirgin bir birliktelik mevcuttu (%60.3). Her iki cinsiyette de obesite ile diz ve kalça osteoartrit! arasında belirgin bir birliktelik tespit edildi. Sonuç olarak; çalışmamız cinsiyete göre risk faktörlerinin farklılık gösterdiğini ve bu faktörlerin OA'den korunmada göz önüne alınmasının önemli olduğunu ortaya koymaktadır.Öğe Osteoartritli hastalarda plazma fibronektin ve üriner glikozaminoglikan düzeyleri(2001) Gür, Ali; Erdoğan, Ferda; Saraç, Ayşegül; Çevik, Remzi; Nas, KemalOsteoartrit eklem kartilajının progresif destrüksiyonu ile karakterize bir hastalıktır. Fibronektin gibi nonkollajen öz proteinlerdeki artışla ilişkili olarak kollajen ağının bozulması ve kartilajın proteoglikan içeriğinde kayıp başlar.Biz bu çalışmada konnektif doku yapısında yer alan bu elemanların dejeneratif eklem hastalıkların teşhisinde yardımcı olup olamayacağını ve bu elemanların osteoartrit tanısındaki önemini ve plasma fibronektin ve idrar glikozaminoglikan atılım oranları arasındaki korelasyonları araştırdık.Bu çalışmada 65 osteoartritli (yaş ortalaması (52,13±7.20) hasta ve 41 (yaş ortalaması 46,21±9.85) sağlıklı bireyde spektrofotometrik olarak plazma fibronektin ve idrar glikozaminoglikan atılım düzeyleri ölçüldü.Osteoartritli hasta grubunun ve kontrol grubunun plazma fibronektin (mg/ml) düzeyleri 436,49± 115,51 ve 302,3 ± 61,1 idi. Osteoartritli hasta ve sağlıklı kontrol grubunun üriner glikozaminoglikan atılım düzeyleri(g/mol) ise 2,76±1,15 ve 1,96±0,8 idi. Plazma fibronektin düzeyleri kontrol grubuna göre kıyaslandığında anlamlı olarak daha yüksekti (p<0,001). Kreatinine göre oranlanmış üriner glikozaminoglikan düzeyi atılımı sağlıklı kontrol grubuna göre osteoartritli hasta grubunda anlamlı düzeyde daha yüksekti (p<0,001). Osteoartritli hasta grubunda yaş ile fibronektin (r=0,41, p<0,01) ve üriner glikozaminoglikan atılım düzeyleri (r=-0,42, p<0,01) arasında anlamlı korelasyon mevcuttu.Çalışmamız, üriner glikozaminoglikan atılımı ve plazma fibronektin düzeyinin belirlenmesinin özellikle osteoartrit gibi dejeneratif hastalıklarda, hastalığın teşhisi ve takibi açısından önemli parametreler olabileceğini ve ayrıca bu sonuçlar, hastalığın ilerlemesinde sinovyal fibronektin parçacıklarının rolü ile ilişkili daha kapsamlı çalışmaların yapılması gerektiğini ortaya koymaktadır.Öğe Romatoid artritde akciğer tutulumunu saptamada yüksek rezolüsyonlu kompüterize tomografi(1998) Turhanoğlu, Ayşe Dicle; Topçu, Füsun; Özcan, Ceyhan; Erdoğan, Serdar; Saraç, Jale; Erdoğan, FerdaRomatoid artrit (RA)'li hastalarda pleuropulmoner manifestasyonlar dahil birçok ekstraartiküler tutulum gözlenmektedir. Biz de 38 RA'li olguda akciğer bulgularını yüksek rezolüsyonlu kompütarize tomografi (HRCT) ile araştırdık. Hastaların hepsinin solunum fonksiyon testleri ölçüldü. Klinik ve laboratuar bulguları ile hastalığın aktivitesi değerlendirildi. 25(%65.78) hastanın HRCT'sinde RA'in akciğer tutulumu ile uyumlu bulgular saptandı. Bunlar içinde en sık rastlanılan bulgu interstisyel akciğer hastalığı bulgusu olan retiküler görünümdü ve 19(%76) hastada bu görünüm mevcuttu.PA akciğer grafisinde interstisyel akciğer hastalığı ile uyumlu bulgu olguların sadece 9(%23.68)'unda gözlendi. Olgularımızın 14(%56)'ünde ise HRCT ile akciğer tutulumunun bir diğer bulgusu olarak pulmoner nodul saptandı. Ancak hastaların hiçbirisinin PA akciğer grafilerinde nodule ait görünüm gözlenmedi. HRCT ile RA'e ait görünüm saptadığımız 25 olgunun vital kapasite (VC) beklenen yüzde değer ortalaması HRCT bulgusu olmayanlara kıyasla anlamlı olarak düşük bulundu (P<0.05). Akciğer tutulumu saptanan hastaların 20(%80)'inde eklem tutulum sayısı 5 ve üzerinde idi. Tutulan eklem sayısı ve romatoid faktör (RF) düzeyi HRCT bulgusu olanlarda olmayan gruba kıyasla anlamlı derecede yüksekti (p<0.05). Sonuç olarak; HRCT RA'de akciğer tutulumu olarak interstisyel akciğer hastalığı ve romatoid nodülleri saptamada PA akciğer grafisinden çok daha duyarlı bulundu.Öğe Romatoid artritli hastalarda oküler komplikasyonlar ve impresyon sitolojisi(2000) Turhanoğlu, Ayşe; Erdoğan, Ferda; Karakaş, Nurettin; Şahingözü, Nurettin; Ünlü, Kaan; Aksünger, Ahmet; Söker, SevinAMAÇ: Romatoid artritli hastalarda oküler komplikasyonlarm tesbiti ve konjunktiva histolojisinin değerlendirilmesi YÖNTEM: Oftalmolojik muayeneleri yapılan 42 romatoid artritli hastanın bulguları kaydedilmiş, bunlardan 22 hastanın 44 gözü ile kontrol grubu olarak seçilen sağlıklı 16 olgunun 32 gözüne Schirmer l ve gözyaşı kırılma testleri uygulanmış, İmpresyon sitolojisi ile konjunktiva sitolojisi değerlendirilmiştir. 19 hastaya fundus floresein anjiografi çekilmiştir. BULGULAR: Hasta grubunda ortalama Schirmer l ve gözyaşı kırılma zamanı kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük bulundu. Skuamöz metaplazi hasta grubunda %45.45 oranında, kontrol grubunda ise %6.25 oranında saptandı. Oküler komplikasyonlar içerisinde en sık görülen keratokonjunktivitis sikka (%20.45) ile ortalama romatoid artrit süresi arasında anlamlı bir ilişki saptandı (p < 0.05). Fundus floresein anjiografide %15.7 oranında retinal vaskülit ile uyumlu kapiller sızıntı saptandı. SONUÇ: Göz bulguları açısından oldukça zengin bir hastalık olan romatoid artritte gelişebilecek oküler patolojilerin erken teşhisi amacıyla hastaların periyodik olarak göz muayenelerinin yapılmasının yararlı olacağını düşünmekteyiz.Öğe Romatoid artritli hastalarda serum lipoproteinleri ve akut faz reaktanları arasındaki ilişki(1999) Çolpan, Leyla; Çevik, Remzi; Saraç, Jale; Gür, Ali; Nas, Kemal; Erdoğan, FerdaRomatoid artritli hastalarda apolipoproteinlerde olduğu gibi total lipid, trigliserid, yüksek dansiteli lipoprotein ve çok düşük dansiteli lipoproteinlerde değişik serum seviyeleri bildirilmiştir. Çalışmamızın amacı romatoid artritli hastalarda bu lipoproteinlerle akut faz reaktanları arasındaki ilişkiyi araştırmaktı. Yetmişiki Romatoid artritli hastada akut faz proteinlerinin serum lipid ve lipoprotein (kolesterol, trigliserid, yüksek dansiteli lipoprotein, düşük dansiteli lipoproten, apolipoprotein-Al ve B konsantrasyonları) üzerine etkisi değerlendirildi. Çalışmamızda C-reaktif protein ile yüksek dansiteli lipoprotein-kolesterol (r= 0.35, p<0.05) ve trigliserid (r= -0.34, p<0.05) arasında anlamlı korelasyon mevcutken, eritrosit sedimantasyon hızı ile serum lipoproteinleri arasında anlamlı korelasyon yoktu. Ayrıca fibrinojen ile -Apolipoprotein-A1 (r= -0.46, p<0.01), düşük dansiteli lipoprotein -kolesterol (r= 0.26, p<0.05) ve total kolesterol (r=.0.34, p<0.01) arasında da anlamlı korelasyon mevcuttu. Çalışmamızın sonuçları, romatoid artritli hastalarda lipoprotein seviyelerinin C-reaktif protein ve fibrinojen ile anlamlı korelasyon gösterdiğini ortaya koymaktadır.Öğe Sigara osteoartrit için bir risk faktörü müdür?(1998) Saraç, Jale; Gür, Ali; Nas, Kemal; Erdoğan, Ferda; Çevik, Remzi; Em, SerdaÖnemli oranda disabilite ve ağrıya sebep olabilen ve yaşla ilişkili bir hastalık olan osteoartrit (OA), toplumların gelecekteki yaşamını tehdit eden en önemli sağlık sorunlarından birisidir. Bundan dolayı OA için risk faktörlerini ve koruyucu önlemleri belirlemek önemlidir. Bu çalışmanın amacı OA ile sigara arasındaki ilişkiyi araştırmaktır. Bu çalışmada, osteoartritli 1076 hastada [376 erkek (yaş ortalaması 48,87± 13,42), 700 kadın (yaş ortalaması 47,76+ 13,27)] sigara içimi değerlendirildi. Hastaların tümü Dicle Üniversitesi Fizik Tedavi Kliniğine başvuran hastalardı. Çalışmaya osteoartritin klinik ve radyolojik bulgularına sahip hastalar kabul edildi. Sekonder osteoartrit vakaları çalışma kapsamına alınmadı. Sigara içimi; klinik kayıtlardan ve hasta sorgulamalarından günlük içilen sigara miktarı olarak belirlendi. Son 5 yıl içinde günde en az 10 sigara içenler içici olarak kabul edildi. Çalışmamızda osteoartrit, kadınlarda daha sık olarak bulundu ve en sık olarak tutulan bölge; servikal bölgeydi. Erkeklerde, (%65.1) özellikle servikal bölge osteoartritinde daha fazla olmak üzere, sigara içimi ile osteoartrit arasında belirgin bir birliktelik varken, kadınlarda (%34.1) yoktu. Sonuç olarak; bu bulgular kadın ve erkek açısından osteoartrit risk faktörlerinin farklılık gösterebileceğini ve sigara faktörünün erkeklerde nispeten daha önemli olduğunu ortaya koymaktadır.