Yazar "Değertekin, Halil" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 12 / 12
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Bölgemizde kolorektal kanserlerde yaş ve cins dağılımı(1999) Değertekin, Halil; Sarı, Yasin; Akgül, Yılmaz; Büyükbayram, Hüseyin; Arslan, AdemBu çalışmada Güneydoğu Anadolu Bölgesinde 1990-1996 yılları arasında tetkik edilen 102 kolorektal karsinoma vakasında kanser ile yaş ve cins dağılımı arasındaki ilişki incelenmiş ve sonuçlar tartışılmıştır. Vakaların % 53'ü kadın, % 47'si erkektir. Ortalama yaş 48, kadınlarda 47, erkeklerde 49'dur. Vakaların % 30.3'ü 40 yaşın, % 50.8'i 50 yaşın ve % 80.2'si 60 yaşın altındadır. Kolorektal kansere en sık 5. dekadda (% 29.4) sonra sırası ile 4. dekadda (% 20.4) ve 3.dekadda (% 14.7) rastlanmaktadır. Altmış yaşın üzerinde kanser görülme oranı % 19.58 dir. Bu bulgular bölgemizde kolorektal kanserlerin her iki cinste eşit oranda görüldüğünü, ortalama yaşın 48 ve vakaların en az yarısının 50 yaşın altında olduğunu göstermektedir. Bu sonuçlar, yurdumuzdaki sonuçlara kabaca uygunluk göstermektedir, ancak yaş ortalaması bölgemizde daha düşüktür. Öte yandan batı ülkelerinde kolorektal kanser vakalarının % 90'ının 50 yaş üstünde olduğu bilinmektedir. Bizim sonuçlarımız bu sonuçlardan anlamlı şekilde farklıdır. Sonuç olarak şüpheli vakalarda yaş ne olursa olsun kolorektal kanser ihtimalinin düşünülmesi gerektiğini, ülkemiz ve bölgemizde daha ileri epidemiolojik ve etiolojik çalışmalara gerek olduğunu söyleyebiliriz.Öğe Clear cell carcinoma of the liver: A case report(2003) Değertekin, Halil; Özaydın, Mehmet; Yalçın, Kendal; Kılınç, NihalHepatosellüler karsinom (HSK) sıklık sırasına göre dünyada görülen sekizinci malignitedir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), HSKnın dört sitolojik ve beş histolojik tipini tanımlamaktadır. Karaciğerin berrak hücreli karsinomu hematoksilen eozinle boyanmayan çok sayıda berrak stoplazmalı hücrelerden oluşan HSK'nın iyi tanımlanmış bir tipidir. Diğer berrak hücreli kar-sinomlarla karışabilir. Elli iki yaşında, erkek hasta yaklaşık altı haftadır hafif dispepsi, sağ üst karın bölgesinde ağrı, zayıflama, kilo kaybı, karında kitle ve sarılık şikayetleri mevcuttu. Diğer tanısal tetkiklerden sonra, ultrasonografi eşliğinde karaciğerden biyopsi alındı. Mikroskobik incelemede, tümör berrak sitoplazmalı, köpüksü vakuollü santral ve ekzantrik yerleşimli nükleuslu hücrelerin solid kitle ve kordonlar oluşturan malign hücrelerden oluştuğu izlendi. Bu bulgularla hepatosellüler karsinomun berrak hücreli tipi tanısı kondu. Bu raporda, sirotik karaciğerde HSK'ın primer berrak hücreli tipini histopatolojik bulguları dikkatte alarak sunduk.Öğe Determination of serum hepatitis B virus DNA in chronic HBsAg carriers: Clinical significance and correlation with serological markers(2003) Yalçın, Kendal; Değertekin, Halil; Budak, Turgay; Tekeş, Selahattin; Satıcı, Ömer; Alp, M. NailAmaç: Hepatit B virus infeksiyonu Türkiye dahil tüm Dünya'da en önemli sağlık problemlerinden biridir. Bu çalışmada, HBV genomik yükü ile kronik HBV infeksiyonunun progresyonunu gösteren çeşitli parametereler arasındaki korelasyonun incelenmesi amaçlandı. Yöntem: Çalışmaya 126 inaktif HBsAg taşıyıcısı, 50 asemptomatik replikatif taşıyıcı (immüntoleran hasta), 90 kronik hepatit B ve 88 karaciğer sirozlu vaka olmak üzere toplam 354 kronik HBsAg taşıyıcısı alındı. Çalışma hastaları en az 6 aylık izlem süresince kalıcı olarak serumda HBsAg, HBeAg ve anti-HBe pozitifliği saptanan, yaşları 14-62 arasında değişen, kadın ve erkeklerden oluşmaktaydı. Serum HBV DNA düzeyi sıvı hibridizasyonla saptandı ve sıvı hibridizasyon değeri l pg/ml olan hastalarda ayrıca ek olarak PZR incelemesi yapıldı. Bulgular: Toplam 354 hastanın 118'i (%33) HBeAg-pozitif ve 236'sı (%67) HBeAg-negatif hastalardan oluşmaktaydı. HBeAg-negatif hastaların, 126'sı (%53) normal ALT düzeyine sahipken 31'inde (%13) yüksek ALT düzeyi (kronik hepatit B), ve 79'unda ise (%33) siroz saptanırken bu oranlar HBeAg-pozitif hastalarda sırasıyla 50 (%42), 59 (%50) ve 9 (%8) idi. Transaminaz değerleri ile histolojik karaciğer hasarı arasında anlamlı bir korelasyon mevcutken viral replikas-yon düzeyi ile karaciğer hasarı arasında anlamlı bir korelasyon bulunmadı. Sonuç: HBV'ye bağlı karaciğer hastalığında HBV DNA önemli ve spesifik bir işaretleyici olmasına karşın bu çalışmada ALT'nin karaciğer inflamasyonunu göstermede en iyi işaretleyici olduğu bulunmuştur. Bu bulgular, yeni olmamasına karşın, kronik HBsAg taşıyıcılarında gereksiz ve pahalı viral yük tayinlerinin yapılmaması konusunda ek bilgiler sağlamıştır.Öğe Güneydoğu Anadolu Bölgesinde karaciğer sirozu vakalarında hepatosellüler karsinoma sıklığı(1998) Değertekin, Halil; Şit, DedeBu çalışmada Güneydoğu Anadolu Bölgesinde 156 karaciğer sirozu vakasında hepatoselüler karsinoma (HSK) sıklığı araştırıldı. Ortalama yaş 47, 9 kadın erkek oranı 112.2 idi. Vakalar ultrasonografi (USG), alkalen fosfatoz (ALP), alfafetoprotein (AFP) ve ferritin düzeyleri yönünden araştırıldı. HSK şüpheli hastalarda bilgisayarlı tomografi (BT) yapıldı ve karaciğer biopsisi ile tanı doğrulandı. 156 vakanın 8 inde (% 5.1) HSK tespit edildi. Bunların 1'i Child B, 7 si Child C idi, ALP, AFP ve ferritin düzeyleri anlamlı şekilde yüksekti (p<0.001). Vakaların hepsi erkek ve ortalama yaş 56.2 idi. Bütün vakalarda HBsAg müsbet, 1 vakada HBsAg ile beraber Anti HCV, 1 vakada da Anti HDV müspetti. Tümör tüm vakalarda sağ lobda görüldü, l vakada diffüz, 7 vakada ise 2-7 cm. lik lezyon şeklinde idi. Sonuç olarak, bölgemizde karaciğer sirozu sık görülmesine rağmen HSK oranı düşüktür(% 5.1). Yaşam süresinin kısalığı, komplikasyonların ağırlığı veya viral ajanın genetik özelliği önemli olabilir. ALP, AFP, ferritin düzeyleri ve USG takipleri değerlidir. HBV karaciğer sirozu ve HSK vakalarında en başta gelen ajandır.Öğe Güneydoğu Anadolu'da HCV'ye bağlı kronik hepatitlerde HCV genotipleri(1999) Değertekin, Halil; Akkız, Hikmet; Yalçın, KendalHCV'nun genotipleri ile karaciğer hastalığının klinik tablo ve interferon tedavisine yanıt arasındaki ilgi önemlidir. Bu amaçla, bu çalışmada bölgemizde ilk defa HCV'nun genotip tayini yapıldı. Çalışmamızda, anti-HCV'si pozitif, 50 kronik karaciğer vakasına ait serum örneklerini inceledik. Kadın/erkek hasta sayısı, 35/15 ve tüm hastalarda yaş ortalaması 39.6, yaş ortalaması kadınlarda 38.3, erkeklerde 41.0 idi. Hepatit C virus genotiplerini, Okamoto'nun tip spesifik primerlerin baz alındığı miksing metodu ile inceledik. Polimeraz zincir reaksiyonu kullanılarak 50 vakanın 28'inde HCV RNA pozitif, 22'sinde negatif bulundu. HCV RNA'sı pozitif olan 28 vakanın tümünde genotip 1b tespit edildi. HCV RNA'sı pozitif ve negatif vakalar arasında yaş, cins dağılımı, anamnez ve diğer özellikler bakımından fark yoktu. Sonuçlarımız, yurdumuzda yapılan diğer çalışmalarla tam uygunluk göstermektedir. Yurdumuzda değişik merkezlerde yapılan çalışmalarda büyük çoğunluk HCV genotip 1b tespit edilmiştir. Bu sonuçlara göre Türkiye'de, Güneydoğu dahil, HCV'na bağlı karaciğer hastalığı olanlarda hakim olan tip genotip 1b'dir. Çalışmamızdan çıkan bu sonuç, bölgemizde HCV'na bağlı kronik karaciğer hastalığının takip ve tedavisinde önemli bilgiler verebilir.Öğe Horizontal transmission of HBV among students in the Southeastern Anatolia(2000) Değertekin, Halil; Tuzcu, Alpaslan; Yalçın, KendalAmaç: Bu çaılşmada HBV seropozitifliğinin yüksek olduğu Diyarbakır il merkezinde ilkokul ve lise öğrencileri arasında HBsAg taşıyıcılığı ve horizontal bulaşın rolü araştırılmış ve sonuçlar sekiz yıl önce yapılan benzer çalışma ile beraber değerlendirilmiştir. Yöntem: Çaışmada ilkokul birinci sınıftan 150, beşinci sınıftan 150, lise üçüncü sınıftan 200 ve erişkin 200 vaka araştırıldı. Toplanan serumlarda mikroelisa yöntemi ile HBsAg ve Anti-HBs tetkikleri yapıldı. Bulgular: HBsAg pozitifliği ilkokul birinci, beşinci ve lise üçüncü sınıflarda sıra ile % 2.7, % 6.1 ve % 6.2 bulundu. Anti-HBs ise % 14, % 20 ve % 21 tespit edildi. Erişkinlerde bu oranlar % 10 ve % 49' du. Öğrencilerde bulunan sonuçlar sekiz yıl önce aynı okullarda yapılan çalışma ile benzerlik gösterdi, aradaki fark anlamsızdı (p>0,05). Öğrencilerdeki HBsAg sonuçları beraberce değerlendirildiğinde ilkokul birinci ve beşinci sınıflar arasında (% 2.1 - % 6.1) anlamlı fark olduğu (p<0,05), bu farkın lise döneminde kaybolduğu (% 6.2, p>0.05) görülmektedir. Benzer durum Anti-HBs için geçerli görülmektedir. Sonuç: Sonuç olarak Diyarbakır il merkezinde ve muhtemelen ülkemizin her yerinde HBV'nin horizontal bulaşında en önemli dönemin 7-11 yıl arası olduğu görülmektedir. Lise döneminde ise bu risk azalmaktadır. HBV'nin önlenmesinde yeni doğana aşının yanı sıra, önümüzdeki 7-8 yıl ilkokul birinci sınıf öğrencilerine HBV aşısı yapılması yararı olacaktır.Öğe Imaging of subcapsular liver hematoma and hepatic infarction in pregnancy complicated by the HELLP syndrome: A case report(Elsevier BV, 2004) Yalçın, Kendal; Bilici, Aslan; Ayyıldız, Orhan; Değertekin, Halil; Müftüoǧlu, Ekrem; 0000-0003-2137-7934; 0000-0001-5673-8408We report the case of a 40-year-old woman, who had extensive hepatic necrosis, multiple liver infarctions, subcapsular liver hematoma, acute renal failure, and massive ascites in the setting of hemolysis, elevated liver enzyme levels, and a low platelet count (HELLP) syndrome in the post-partum period. Our purpose was to describe the effects of serious obstetric complications on maternal and perinatal outcome in pregnancies complicated by HELLP syndrome and the role of radiological findings in the diagnosis and course of the patient. We describe a patient who had abnormal sonographic findings of the liver immediately post-partum before signs and symptoms of severe preeclampsia and HELLP syndrome. The abnormal sonographic appearance of the liver prompted further investigation and was instrumental in the management of this case. These serious hepatic complications can be initially detected by ultrasonography. In addition, computed tomography of the abdomen confirmes the diagnosis and delineates the lesions more precisely. Moreover, ultrasonography can be used as a screening imaging modality compare to computed tomography and magnetic resonance imaging.Öğe Kompanse ve dekompanse sirozlarda glomeruler filtrasyon hızı ve eritropoetin düzeyleri(1999) Değertekin, Halil; Yalçın, Kendal; Naki, SaimBu gah§mada, kompanse ve dekompanse karaciger sirozlu hastalarda glomeruler filtrasyon hizi (GFR) ve erit¬ropoetin (EPO) duzeyleri arastmldx. Cahsmada 15 kompanse (Child A), 15 dekompanse (Child B ve C) kara¬ciger sirozlu hasta ve 15 kontrol vakasi ahndi. Gruplann yas ortalamasi sirasi He 37.5, 40.6, 35.3'tu. Butiln vakalarda Tc99m dietil triaminik penta asetik asit (DPTA) He renal sintigrafi yapildi, plazma EPO duzeyleri b'lguldu. Total GFR, normallerde 110.6+9 ml/dk, kompanse sirozlarda 112.5±9 ml/dk ve dekompanse sirozlar¬da 69.6+8 ml/dk bulundu. Kontrollerle kompanse sirozlar arasmda anlamli fark yoktu (p>0.05). Ancak kom¬panse ve dekompanse sirozlar arasmda fark anlamhydi (p<0.001). EPO dilzeyi kontrollerde 9J+-5 ntU/ml kompanse sirozlarda 26.7+ 10 mU/ml ve dekompanse sirozlarda 30.7±12 mU/ml bulundu. Normatterle butiln sirotikler arasmdaki fark anlamhydi (p<0.001). Sonug olarak, GFR kompanse sirozlarda normal, dekompanse sirozlarda ise anlamli olarak diisiik, EPO dilzeyi ise kompanse ve dekompanse biitiin sirozlarda normale gore yiiksek bulundu. Bu sonuglar karaciger hastahklannm, bobrek fonksiyonlan yonunden takibinde ve ozellikle trombositopeni ve kanama tedavisinde yeni yaklasimlar bakimmddn onemli olabilir.Öğe Peritoneal mesothelioma associated with exposure to asbestos in Southeastern Turkey [1](Lippincott Williams and Wilkins, 2002) Değertekin, Halil; Yalçın, Kendal; Işık, Recep[No abstract available]Öğe The prevalence of hepatitis delta virus infection in acute and chronic liver diseases in Turkey: An analysis of clinical studies(2006) Yalçın, Kendal; Değertekin, Halil; Yakut, MustafaAmaç: Bu çalışmada Türkiye'de hepatit D virusu infeksiyonunun önemi araştırılmış, çeşitli karaciğer hastalıklarındaki anti- hepatit D virusu seroprevalansı çalışmaları gözden geçirilmiş, genel ve bölgesel sonuçlar değerlendirilmiştir. Yöntem: Ülkemizde 1980'lerden günümüze kadar anti-hepatit D virusu pozitifliği aranan 2182 akut viral hepatit, 6613 inaktif HbsAg taşıyıcısı, 5961 kronik B hepatiti, 1264 karaciğer sirozu ve 748 hepatoselüler karsinoma vakası retrospektif olarak incelendi. Tetkiklerde ELİSA yöntemi kullanıldı. Sonuçlar istatistiksel yöntemlerle değerlendirildi. Bulgular: Anti-hepatit D virusu, akut viral hepatitte %3, akut B hepatitinde %8.1'di. ABH'de anti hepatit D virusu, Diyarbakır'da Ankara ve İstanbul'a göre anlamlı yüksek bulundu (p<0.001). İnaktif HBsAg taşıyıcıları nda anti-hepatit D virusu %4.9'du. Pozitifliğin 1980'den 2005'e anlamlı azaldığı izlendi (%4.1 ve %2.9, p<0.001). Antihepatit D virusu pozitifliği 5961 kronik B hepatitlilerde %20, 1264 karaciğer sirozluda % 32.52'di. Pozitiflik İstanbul ve İzmir yörelerinde, Diyarbakır ve Van yöresine göre anlamlı şekilde düşüktü (p<0.001). Ancak tüm bölgelerde anti-hepatit D virusunun 20 yılda azaldığı, oranların kronik B hepatitte %31'den %11'e, karaciğer sirozu da %43.3 ten %24'e indiği saptandı (p<0.001). Hepatoselüler karsinomalılarda anti-hepatit D virusu %23 bulundu. Bu oranın İstanbul ve İzmir'de Diyarbakır ve Elazığ'a göre anlamlı düşük olduğu görüldü (p<0.0001). Sonuç: Hepatit D virusu infeksiyonu ülkemizde özellikle Doğu ve Güneydoğu'da ciddi bir sorundur. Son yıllarda ülke genelinde hepatit D virusu infeksiyonu azalmaktadır, ancak hala ciddi oranlarda pozitiflik devam etmektedir.Öğe Tedavi edilmemiş kronik hepatit B'li hastalarda serum HBV DNA düzeylerinin HBeAg / Anti-HBe durumu, karaciğer histolojisi, ALT düzeyleri ve yaşla korelasyonu(2003) Yalçın, Kendal; Değertekin, Halil; Budak, Turgay; Yıldız, Fetin; Kılınç, Nihal; Alp, M. Nail; Tekeş, SelahaddinAmaç: Kronik hepatiti B virüs infeksiyonu seyrinde, viral replikasyonun, klinik tabloyu, tedaviye cevabı ve prognozu yakından etkilediği bilinmektedir. Bu prospektif çalışmada, aktif replikasyona sahip kronik B hepatitli hastalarda serum HBV DNA düzeyi ile yaş, cins, ALT, HBeAg/anti-HBe pozitifliği ve histolojik aktivite arasındaki ilişki araştırılmak istendi. Hasta ve Metod: Çalışmaya 1998-2000 tarihleri arasında HBsAg taşıyıcılığı ile başvurarak kronik aktif B hepatiti tanısı konan ve tedavi görmemiş, yaş ortalaması 28.26±10.49, yaşları 14-62 arasında değişen, 41 'i erkek, 12'si kadın, toplam 53 vaka alındı. Hastalar, HBeAg-pozitif/HBV DNA-pozitif (1. grup) ve anti-HBe-pozitif/HBV DNA-pozitif (2. grup) olmak üzere 2 grup şeklinde sınıflandırıldı. HBV DNA düzeyleri sıvı hibridizasyon ve PZR yöntemleri kullanılarak incelendi. Karaciğer biyopsileri Knodell sınıflaması kullanılarak değerlendirildi. Bulgular: Hastaların yaşı, 1. grupta ortalama 25.15±7.62,2. grupta ise 33,30±12.64 idi (p=0.06). Her iki gruptaki kadın/erkek oranı benzerdi (l.grup: 8/25 ve 2.grup: 4/16, p>0.05). HBV DNA, HBeAg-pozitif hastalarda (n=33, %62) 2852 pg/ml, anti-HBe-pozitiflerde ise (n=20, %38) 647 pg/ml bulundu (pO.05). Her iki grupta ALT ve histolojik aktivite skorları benzerdi (126 IU/L vs. 161.5 IU/L, 7 vs. 9.5). Her iki grupta da, belirtilen tüm parametrelerle yapılan korelasyon analizlerinde anlamlı bir ilişki bulunamadı. Sonuç: Bu çalışmada elde edilen sonuçlar, kronik hepatit B'li hastalarda serum HBV DNA düzeyinin ancak ALT düzeyleriyle birlikte incelendiği zaman hastaların klinik seyirlerinin ve hastalığın aktivitesinin belirlenmesinde yol gösterici ola-bileceğini göstermiştir. Ayrıca bu çalışmada, HBeAg-pozitif vakaların negatiflere oranla daha yüksek replikasyon düzeyine sahip oldukları saptanmıştır.Öğe A three-month course of lamivudine therapy in HBeAg-positive hepatitis B patients with normal aminotransferase levels(2004) Kökoğlu, Ömer Faruk; Değertekin, Halil; Yalçın, Kendal; Ayaz, CelalALT düzeyleri normal seyreden HBeAg-pozitif hastalar mevcut tedavilere yanıt vermemektedirler. Bununla birlikte HBV infeksiyonunun doğal seyrinde HBeAg-pozitif hastalarda yüksek bir hepatoselüler karsinoma riski vardır. Bu nedenle, bu çalışmada ALT düzeyleri normal olan HBeAg-pozitif hepatit B’li hastalarda daha ekonomik ve pratik bir tedavi yaklaşımı olan 3 aylık lamivudin tedavisinin klinik etkinliğini ve güvenliğini araştırmayı amaçladık. Yöntem: Çalışmaya alınan 46 hasta prospektif olarak 2 grup halinde randomize edildi. Grup A, 12 hafta boyunca günde 100 mg lamivudin alan 13 hastadan oluşmaktaydı (7 erkek, ortalama yaş 23.30±5.82 yıl, medyan ALT 27 IU/L (21-40), medyan HBV DNA 4116 pg/ml (2885-6628). Grup B, ise herhangi bir tedavi almayan 33 hastadan oluşmaktaydı (18 erkek, ortalama yaş 24.75±6.92 yıl, medyan ALT 30 IU/L (19-39), medyan HBV DNA 4094 pg/ml (782-7387). Tedavi sonunda amaç, en az 12 ay sonra serumda HBV DNA kaybı ile birlikte HBeAg serokonversiyonu içeren kalıcı virolojik yanıt olarak belirlendi. Tedavi sonrası takip ilk dozdan sonra 12 boyunca yapıldı. Bulgular: Çalışma bitiminde, gruplar arasında, serum HBV DNA kaybı, HBeAg/anti-HBe serokonversiyonu ve transaminaz düzeyleri bakımından anlamlı bir fark saptanmadı. Takip süresi sonunda kalıcı virolojik yanıt çalışma ve kontrol grubunda benzer bulundu (%7.6 vs. %3.0, p=0.502). Lamivudin tedavisi alan 13 hastada, tedavi süresi boyunca HBeAg serokonversiyonu gözlenmedi. Tedavi sonrası takiplerde, tedavi alan grupta HBV DNA süpresyonunun geçici özellikte olduğu ve kalıcı süpresyonun sadece bir hastada geliştiği gözlendi. Her iki grupta da, giriş ve 12 . aya ait HBV DNA ve ALT değerleri arasında istatistiki bir fark bulunamadı. Hiçbir hastada HBsAg/anti-HBs serokonversiyonu gelişmedi. Lamivudin tedavi kesildikten sonra yine hiçbir hastada tedavi sonrası alevlenme görülmedi. Sonuçlar: Kısa süreli lamivudin tedavisi viral klirenste anlamlı bir değişikliğe neden olmaksızın sadece geçici bir süre serum HBV DNA düzeyinde süpresyona neden olmaktadır. Bu özel hasta grubunda uzun süreli lamivudin tedavisiyle kalıcı HBV DNA süpresyonunun sağlanıp sağlanamayacağını gösteren ileri kontrollü çalışmalara gereksinim bulunmaktadır. Asemptomatik ancak viremik seyreden bu hastaların tatmin edici tedavileri için yeni ve güvenli tedavi yöntemlerine ihtiyaç bulunmaktadır.