Yazar "Ceylan, Ali" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 48
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Adolesan öğrencilerde fiziksel aktivite ve obezitenin adolesan yaşam biçimi, pedometre ve BIA ile değerlendirilmesi(Gaziantep Üniversitesi, 2022) Asma, Mehmet Bülent; Andan, Hanife; Kurt, Mehmet Emin; Ceylan, AliAdolesan dönem sosyal, psikolojik ve fizyolojik pek çok değişimin yaşandığı dönem olup bu dönemdeki fiziksel aktivite yetersizliği pek çok sağlık sorunlarına neden olmaktadır. Bu çalışmada adolesan öğrencilerde fiziksel aktivitelerinin sağlıklı yaşam biçimi davranış ölçeği, pedometre ve BIA ile değerlendirilmesi ve sağlıklı yaşam davranışı kazanmaları için farkındalık oluşturulması amaçlanmıştır. Katılımcılara sözlü onamları alındıktan sonra demografik özelliklerini içeren yapılandırılmış bir anket ve Adolesan Yaşam Biçimi Ölçeği(ALP)uygulanmıştır. Biyoelektrik empedans analizi (BIA) ile vücut yağ ölçümlerive vücut tipleri belirlenmiştir. Çocukların baskın olan (dominant) el bileğine takılmıştır 7 gün boyunca adım sayıları günlük olarak kaydedilmiştir. Araştırmaya katılan öğrencilerin %45,7’si erkek, %54,3’ü kadın, % %22,5’i erken adölesan, %34,7’si orta adölesan, %42,8’i geç adölesan grubundadır. Adolesanların cinsiyetlerine göre vücut yapıları değerlendirildiğinde erkeklerin %62,1’inin düşük yağve düşük ağırlık veya azyağlı-kaslı yapıda iken, %17,7’si standart, 20,3’ü şişman ya da obezdir. Kız öğrencilerde aynı oranlar sırasıyla %28,7, %44,7, ve %26,6 kadardır. Adolesanların günlük ve haftalık ortalama adım sayıları ile Adolesan Yaşam Biçimi Ölçeği (ALP) alt gruplarından aldıkları puanlar karşılaştırıldığında günlük ve haftalık adım sayıları ile sağlık sorumluluğu ve fiziksel aktivite alt grupları puan ortalamaları arasında pozitif bir korelasyon olduğu bulunmuştur. Çocuk ve adolesanların fiziksel aktivite düzeylerini etkileyen fizyolojik, psikolojik, sosyal ve çevresel birçok faktör vardır. Bu faktörlerin en temel bileşeni yetersiz fiziksel aktivitedir. Fiziksel aktivite düzeyleri vücut yağlanmasını ve obezite oluşumunu etkilemektedir. Çocuklarda ve adölesanlarda ALP, günlük adım sayısı, vücut yağ oranının ölçümü gibi yöntemlerle fiziksel aktivitenin değerlendirilmesi ve sağlığın korunması ve geliştirilmesine yönelik davranış kazandırılması önemlidir.Öğe Aile planlaması servislerinde genital yol enfeksiyonları(2002) Ceylan, Ali; Özelçi, Pervin; Zeyrek, Fadile Y.; Özekinci, Tuncer; Saka, GünayGenital yol enfeksiyonları (GYE) tüm dünyada, özellikle gelişmekte olan ülkelerde önemli halk sağlığı sorunlarıdır. GYE taramalarının Aile planlaması (AP) hizmetlerine entegrasyonu ve genital yol enfeksiyonlarının izlenmesi ikincil koruma için etkili bir stratejidir. Ayrıca aile planlaması kliniklerinde enfeksiyon taraması yapmak RİA (Rahim İçi Araç)'nın enfeksiyon bağlantılı komplikasyonlarını da azaltır. Bu çalışmanın amacı, Diyarbakır'da bir AP kliniğine baş vuran kadınlarda GYE sıklığını araştırmaktır. Bu çalışma Diyarbakır'ın Huzurevleri semtindeki "Kadın Sağlığı Merkezi"ne baş vuran kadınlarda yapılmıştır. Bir aylık sürede merkeze baş vuran 108 kadının vajinal ve servikal sürüntüleri incelenmiştir. Alınan vajinal sürüntü örneklerinden hazırlanan taze preparatlar serum fizyolojik ve potasyum hidroksit damlatılarak, servikal sürüntü örneklerinden hazırlanan preparatlar gram boyası ile boyanarak direkt mikroskobik incelenmeleri yapılmıştır. Ayrıca bu sürüntü örnekleri, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi (DÜTF) Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı (AD) Laboratuarında Kanlı Agar, Saboroud ve EMB besiyerlerine ekim yapılarak tekrar değerlendirilmiştir. Araştırma kapsamına alınan kadınların % 75.9'unda en az bir patojen etken saptanmıştır. Tespit edilen etkenler arasında; vajen mikroskobisinde 61 kişide (%56:5) Gr (+) diplokok, 10 kişide (% 9.2) Candida görülmüştür. Vajen kültüründe ise; 24 kişide (%22.2) patojen stafilokok, 18 kişide Candida (% 16.7), 11 kişide (% 10.2) beta hemolitik streptokok üremiştir. Servikal sürüntü mikroskobisinde; 33 kişide (% 30.5) Gram (+) diplokok, 7 kişide (% 6.5) Candida görülmüştür. Servikal kültürde 6 kişide (%5.5) patojen stafilokok, 10 kişide (%9.2) Candida, 6 kişide ise (% 5.5) beta hemolitik streptokok üremiştir. Bu çalışmada birinci basamak sağlık kuruluşlarında AP hizmetleri kapsamında GYE taramasının önemi bir kez daha ortaya konulmuştur.Öğe Assessment of lead, mercury, cadmium, chromium and total antioxidant capacity levels of employees exposed to exhaust gases in closed parking lots(Taylor and Francis Ltd., 2022) Öztoprak, Feyzullah Sacid; Rençber, Süreyya Yiğitalp; Ceylan, Ali; Arıca, Enes; İpek, Duygu Neval Sayın; Kurt, Mehmet Emin; Yetiz, PerverAim: The aim of this study is to evaluate the blood lead, cadmium, mercury and chromium levels and serum TAC levels of the parking garage workers exposed to exhaust gas. Method: This study is a cross-sectional one, and covers 76 volunteers working in closed parking lots in Diyarbakır. Results: Results about heavy metal were evaluated according to the upper limits of International Labour Organization (ILO), and TAC results were evaluated according to the reference limits of the Rel Assay Diagnostics Kit. A negative correlation was found between the TAC levels and lead, chromium and mercury levels. The relationship between smokers and cadmium levels was significant. A positive correlation was found between the number of cigarettes smoked daily and blood cadmium levels. In this study, it was observed that the mean values of heavy metals measured in the blood of the participants were higher than the reference values. In addition, mean values of serum TAC levels were found lower than reference values. Conclusion: In this study, it was observed that heavy metals in exhaust gas negatively affect the total antioxidant capacities of parking garage workers. This is a serious threat to the health of parking garage workers. All stakeholders of this health problem should take necessary measures and make arrangements immediately.Öğe Aynı fabrikadan yemek alan iki inşaat firması işçilerinde meydana gelen toplu besin zehirlenmesi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2010) Dorman, Vedat; Aslan, Selda; Ceylan, Ali; Küçük, Seher Nacar; Günel, Ahmet; Sarı, Hıdır; Yaşlı, Nedim; Yalım, DemetAmaç: Bu çalışma; aynı yemek fabrikasından yemek alan iki farklı inşaat firmasında çalışan işçilerde meydana gelen besin zehirlenmesi salgının incelenmesi amacıyla yapılmıştır. Yöntem: 28 Nisan 2008 tarihinde akşam saatlerinde özel bir hastaneye ishal, bulantı, kusma, ateş, karın ağrısı, baş ağrısı, eklem ağrısı ve halsizlik şikayetiyle 39 kişinin başvurduğu ihbarı geldi. İkinci gün Hastane Başhekimleri, Sağlık Grup Başkanları, Bölge Hıfzıssıhha Müdürlüğü ve Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı temsilcileri ile toplantı yapılarak ortak eylem planı hazırlandı. Son 3 günde verilen yemeklerden örnekler alındı. Kimyasal ve Bakteriyolojik su örnekleri alındı. Salgın inceleme basamaklarına uygun olarak salgın varlığının saptanması, tanının doğrulanması, salgından etkilenenlerin kişi-yer-zaman özelliklerinin saptanması, olası kaynağın bulunması, risk altındakilerin belirlenmesi, yeni vaka aranması, koruma ve kontrol önlemlerinin alınması ve raporlama işlemleri yapıldı. Vakalara ve kontrol grubuna yapılandırılmış bir anket uygulandı. Alınan gıda, su ve gaita örneklerinin bakteriyolojik ve kimyasal analizleri yapıldı. Bulgular: Hastane kayıtları incelendi ve 28 Nisan–1 Mayıs 2008 tarihleri arasında hastanelere besin zehirlenmesi şikâyetiyle 114 başvuru olduğu saptandı. 54 hasta ve 55 işçi olmak üzere Toplam 109 kişi ile görüşüldü. Alınan gıda numune sonuçlarına göre etli kuru fasulyede C.perfringens, salatada ise S.aureus üretildi. Sonuç: Dünyada ve ülkemizde besin sektörü giderek gelişmekte olmasına rağmen hala gıda kaynaklı salgınlar görülmektedir. Besin sektöründe özellikle hijyen kurallarına dikkat edilmesi, denetimlerin uygun olarak yapılması gıda kaynaklı salgınların oluşmasını engelleyecektir.Öğe Bir Tekstil Fabrikasında Çalışan İşçilerin Karşılaştıkları Riskler ve İş Kazası Geçirme Durumlarının Değerlendirilmesi(2022) Rençber, Süreyya Yiğitalp; Ceylan, AliBu çalışmanın amacı bir tekstil fabrikasında çalışanların İSG(İş Sağlığı ve Güvenliği) bilgi düzeylerini belirlemek, maruz kaldıkları tehlike ve riskleri saptamak, bunların sağlık düzeylerine etkisini belirlemek, işe giriş ve çalışanların periyodik muayene sonuçlarını değerlendirmek ve öneriler geliştirmektir. Fabrikada görev yapan 79’u kadın ve 71’i erkek olmak üzere toplam 150 çalışanla yüz yüze görüşülerek bir anket uygulanmıştır. İşyerinin risk değerlendirme raporu incelenip saptanan riskler ve buna göre yapılan ortam ölçümleri değerlendirilmiştir. Çalışmaya katılanların %24’ü 20 yaşından küçük, %16,7’si bir yıl içinde işe başlamış, %39,3’ü dört yıl ve daha az deneyimlidir. Çalışmaya katılanların çoğunluğu dikimhanede çalışmakta ve büyük çoğunluğu (%67,1) kadındır. Çalışmaya katılanların; %44,7’si oturarak, %54,7’si ise ayakta çalışmaktadır. Çalışanların en fazla maruz kaldığı riskler; %43,3 sürekli tekrarlayan hareketler ,%55,0’i uzun süreli oturma , %17,0’si ağır yük kaldırma, %16,0’sı sürekli ayakta kalma gibi risklerdir. Çalışanların %21,3’ü en az bir kazaya maruz kaldığını ifade etmiştir. Maruz kalınan kazalar sıklık sırasıyla; “el-parmak sıkışması, ezilme”, “el-ayak kesici-delici yaralanma” ve “bel ağrısı” dır. Risk değerlendirmesi yapılan işyerinde; 15’i yüksek risk, 58’i orta risk, 4’ü düşük risk olmak üzere 77 adet risk tespit edilmiştir. Tekstil fabrikasında çalışanların çoğunluğu kadın, genç ve sosyo-ekonomik düzeyi düşük kişilerdir. Sürekli tekrarlayan hareketler, uzun süreli oturma, ağır yük kaldırma, sürekli ayakta kalma çalışanların “el-parmak sıkışması, ezilme”, “el-ayak kesici-delici yaralanma” gibi kazalara neden olmaktadır.Öğe Comparison of Effectiveness Levels of Manuel Therapy and Home Exercise Program in Women with Chronic Low Back Pain(Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi, 2023) Başaran, Alev; Ceylan, AliObjective: Lumbago (Low Back Pain) is one of the health problems that is very common in developing countries and causes mental and psychological problems. This study aims to find out and compare the levels of effectiveness of manual therapy and home-based exercise programs on female patients diagnosed with Chronic Low Back Pain. Materials and Methods: Sixty female patients between the ages of 18-65 who were diagnosed with chronic low back pain as a result of clinical and radiological examinations were included in the study. The patients were divided into two groups in a randomized controlled way. While the first group was administered manual therapy and electrotherapy modalities, the second group was administered home-based exercise program and electrotherapy modalities during ten sessions by a physiotherapist. The first assessments were made at the beginning of the treatment, and the second assessments were made after the 2-week treatment was completed. Visual Analogue Scale (VAS) was used for pain level and Pittsburgh Sleep Quality Index (PSQI) was used for sleep quality level. Results: In both groups, a significant difference was found statistically in terms of the severity of pain and sleep quality (in manual therapy group p<0.001 and p<0.001, respectively; home exercise group p<0.021 and p<0.001, respectively). The improvement in pain level and sleep quality were found to be higher in the manual therapy group compared to the home exercise group with the patients followed up for ten sessions. Difference between VAS in home exercise group before and after treatment was 2.91 ± 1.78 cm and in manual therapy group before and after treatment was 4.68 ± 1.44 cm. Difference between PSQI in home exercise group between pre-treatment and post-treatment was 2.16 ± 2.29 cm and in manual treatment group was 4.10 ± 1.97. Conclusion: Manual therapy applications were found to be superior to home exercise programs in reducing the general pain level and creating a positive effect on the sleep quality of the patients. For this reason, manual therapy applications should be widespread in the physical therapy and rehabilitation process.Öğe DAVRANIŞLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ: DİYARBAKIR SELAHADDİN EYYÜBİ DEVLET HASTANESİ ÖRNEĞİ(Dicle Üniversitesi, 2016) Kurt, Mehmet Emin; Ceylan, Ali; Sevinç, KadriyeBu çalışma Diyarbakır Selahaddin Eyyübi Devlet Hastanesindeki hemşirelerin akılcı ilaç kullanımına yönelik bilgi ve davranışlarını değerlendirmeye yönelik yapılmıştır. Araştırma örneklemini ankete katılmayı kabul eden 97 hemşire oluşturmuş olup kesitsel tipte bir çalışma planlanmıştır. Veriler anket formu ile yüz yüze görüşme yöntemi kullanılarak toplanmış ve elde edilen bilgiler SPSS 18.0 paket programı ile istatistiksel olarak değerlendirilmiştir. Hemşirelerin % 89,7’ si ilaç uygulama hatalarının ana sebebini personel yetersizliğine bağlarken, % 94,8’ i ilaç istemlerinde Hekim/Eczacı ile iletişim kurduklarını ve % 76,3’ ü ise farmokolojik bilgi kaynaklarının hekim/eczacı olduğunu ifade etmişlerdir. Hemşirelerin ilaçlar hakkında bilgi düzeyleri sorulduğunda; ilaçların kullanım amacı, uygulama şekli ve etki süreleri hakkında iyi düzeyde bilgiye sahip oldukları, hastaların ilaç ve besin alerjisi öykülerini sorgulayıp sorgulamadıkları sorulduğunda; % 84,5’ i bu durumu her zaman sorguladıklarını, hemşirelerin % 75,3’ ü kullanılmayan ilaçları eczaneye teslim ettiklerini, % 76,3’ ü ilaç saklama koşullarına uyduklarını, % 91,8’ i ilaçların son kullanma tarihlerini takip ettiklerini, % 84,5’ i ilaçların uygulanması hususunda hastalarına eğitim verdiklerini % 55,7’ si ilaçların advers etkilerinin bildirimini yaptıklarını ifade etmişlerdirÖğe Diyarbakır Hevsel bahçelerinde kullanılan kentsel atık suyun sağlık üzerine etkileri(Dicle Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 1999) Ceylan, Ali; İlçin, ErsenEvsel ve endüstriyel atıksuların arıtılması ülkemiz için güncel bir konu haline gelmiştir. Evsel nitelikli atıksuların neden olduğu su kirliliğinin hemen bütün illerde önemli bir sorun olduğu görülmektedir. Yurdumuzda önemli bir halk sağlığı sorunu olan, ancak uygun koşullarda kontrol altına alınabilen enfeksiyon hastalıkları fekal-oral (dışkı) yolla bulaşan hastalıklardır.Öğe Diyarbakır il merkezinde lise ve üzeri öğremin görmüş 40 yaş üzeri kadınların menopoz dönemine ait bazı özellikleri ve kalsiyum kaynağı yiyecekleri tüketim sıklıkları(2005) Toksöz, Perran; Ertem, Melikşah; Saka, Günay; Palancı, Yılmaz; Ceylan, AliBu çalışma pre ve post menopozal dönemdeki kadınların bu döneme ait bazı özelliklerini ve kalsiyum tüketim düzeylerini araştırmak amacıyla yapılmıştır. Diyarbakır'da il merkezinde lise ve üzeri öğrenim görmüş, rasgele seçilen 40 yaş üzeri 390 kadınla yüz yüze görüşülmüştür. Ayrıca kadınların boy ve ağırlıkları ölçülerek beden kitle indeksleri (BKİ) hesaplanmıştır. Araştırma kapsamına alınan kadınların %28.72'sinin menopoza girmiş olduğu saptanmıştır. Postmenopozoal kadınların %18,75'inde histerektomi veya ilaç kullanma öyküsü vardı. Doğal olarak menopoza girenlerin son adet yaşı ortalaması 45,63 ±4,60 idi. BMI'ye göre kadınların %37.44'ü hafif şişman, %8,21 'i şişman idi Şişmanlık menopoza girmiş kadınlarda daha yaygındı (16,10% - 5,00%) (p:0,000). Kadınların %24,62'sinin menopoz nedeniyle doktora başvurduğu, %14,61'inin düzenli olarak kalsiyum preparatı almakta olduğu, %6,41'inin düzenli olarak östrojen preparatı kullanmakta olduklarını belirlenmiştir. Menopoz sonrası dönemde kalsiyum gereksiniminin arttığını bilen kadınların oranı %82,31 gibi yüksek düzeyde iken kalsiyum kaynağı yiyecek tüketimi yeterli olanlar %35,13 gibi düşük düzeyde bulunmuştur. Bu durum doğru beslenme bilgilerinin uygulamaya pek yansımadığını ve bu konuda beslenme eğitimi yapılmasının gerekliliğini göstermektedir.Öğe Diyarbakır İli Eğil İlçesinde İlköğretim Çağındaki Çocuklarda Serum Çinko Düzeyi ve Büyüme Gelişme İle İlişkisi(2016) Korkmaz, Ahmet; Bucaktepe, P. Gamze Erten; Toksöz, Perran; Ceylan, Ali; Toktaş, İzzettin; Mete, NuriyeAmaç: Bu çalışma Diyarbakır'ın Eğil İlçesinde ilköğretim çağındaki çocuklarda kan serum çinko (Zn) düzeyi ile büyüme, gelişme ve anemi arasındaki ilişkiyi değerlendirmek amacıyla planlanmıştır. Yöntem: Çalışmaya 2009 yılında Eğil'de öğrenim gören 176 ilköğretim öğrencisi alındı, serum çinko düzeyleri ile boy, ağırlık ve hemoglobin değerleri ölçüldü, sosyodemografik özellikleri kaydedildi. Serum çinko düzeyi ile ağırlık, boy ve anemi arasındaki ilişki incelendi. Bulgular: Araştırmaya katılanların %56.3'ü (n=99) erkek, %43.8'i (n=77) kız öğrenciydi. Yaş ortalamaları 10.9±2.5'ti. Çocukların %20.5'inin (n=36) yaşına göre ağırlığı ve %29.5'inin (n=52) yaşına göre boyu -2 standart deviasyonun altında idi. Serum çinko düzeyleri ortalaması erkeklerde 107.8±41.0 ?g/dL, kızlarda 99.8±36.1 ?g/dL, toplamda 104.3±39.0 ?g/dL bulundu (p=0.176). Öğrencilerin %36.4'ünde (n=64) serum çinko düzeyi düşük bulundu. Serum çinko düzeyi ile yaşa göre boy uzunluğu (p<0.001) ve anemi durumu (p=0.02) arasında anlamlı ilişki vardı. Sonuç: Eğil'de öğrencilerin yaşadığı evler kalabalık ve aileler çok çocukludur. Öğrencilerde önemli derecede beslenme ve büyümegelişme geriliği saptanmış olup serum çinko düzeyi eksik çocuklarda bu daha belirgindir. Ailelere çocukların dengeli ve yeterli beslenmesi konusunda eğitimler verilmesi ve okullarda beslenme saatlerinin olması önemlidirÖğe Diyarbakır Kent Merkezinde Barsak Parazit Prevalansı 2001(T.C. Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü, 2002) Ceylan, Ali; Acemoğlu, Hamit; Özerdem, Nezahat; Özbağ, Davut; Gül, KadriBarsak parazitozları dünyanın hemen her bölgesinde, kalabalık ve alt yapısı bozuk olan yerlerde yüksekoranda görülür ve sıklığı; içme suyu kanalizasyon, altyapı, çevre koşulları vb sanitasyon düzeyi ile değişiklikgösterir. Ülkemizde Barsak parazitozları sorununun çözülememesinin nedenini, bu alanda yapılan çalışmalarınmultidisipliner bir anlayışla ve entegre bir biçimde yürütülememesinde aramak gerekir. Bu çalışma Diyarbakıril merkezinde yaşayanlarda barsak parazit sıklığını ortaya çıkarmak amacıyla planlanmıştır. Diyarbakır yerleşimyerine ve şehir altyapı durumuna göre üç bölgeye ayrılmış ve toplam olarak 429 kişiden alınan dışkı örnekleriincelenmiştir. Araştırmaya katılanların %39.4’ünde parazit bulunmuştur. İncelenen 429 dışkı örneğinin; %16.9’unda Giardia intestinalis, %8.0’inde Entamobea coli ve %5.2’sinde ise Entamoeba histolyticasaptanmıştır.168 kişide toplam olarak 199 parazit kist ya da yumurtası saptanmış olup bunların 167’si %83.9 protozoon,32 tanesi %16.1 helminttirÖğe Diyarbakır ve çevresi okul çocuklarında boy kısalığı, düşük ağırlık ve obezite sıklığı(Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2004) Ece, Aydın; Ceylan, Ali; Gürkan, Fuat; Dikici, Bünyamin; Bilici, Meki; Davutoğlu, Mehmet; Karaçomak, ZühreBu çalışmada Diyarbakır ve çevresinde seçilen 23 okuldaki 9-17 yaş arası 3040 çocukta (yaş ortalaması 12.1±1.5 yıl; 2230'u erkek, 810'u kız) boy kısalığı ve obezite sıklığı araştırılmıştır. Çocuklara medikal, sosyal ve demografik özelliklerini içeren ayrıntılı bir anket uygulandıktan sonra boy ve ağırlık ölçümleri yapıldı. Erkek ve kızlarda, boy ve ağırlık persentil değerleri NCHS değerlerinden ve İstanbul'daki çocuklara ait değerlerden daha düşüktü. Boyu 5. persentilin altında olan çocuk sayısı 419 (% 13.8), 3. persentilin altında olanların sayısı 300 (%9.9) idi. Çocukların kalabalık ailede olması (ev halkı >5), yatılı okulda olması ya da kırsal bölgeden olmaları boy kısalığı sıklığı üzerinde etkili değildi. Relatif ağırlığa göre 660 çocuk (%21.7) düşük ağırlıklı bulundu. Vücut kitle indeksi (kg/m2 ) sonuçlarına göre 64 çocuk (%2.1) fazla kilolu, 30'u obez (% 0.9) bulundu. Erkek ve kız çocukları arasında boy kısalığı (sırasıyla, %8.9 ve %12.3, p=0.007) sıklığı bakımından anlamlı farklılık gözlenirken, obezite sıklığı erkek ve kızlarda eşit bulundu (sırasıyla, %1.0 ve %1.0, p>0.05). Düşük ağırlıklı çocukların oranı (relatif ağırlığa göre); kentlerde kırsaldan (sırasıyla, %26.7 ve %17.1, p<0.001), kızlarda erkeklerden (sırasıyla, %30.9 ve %18.4, p<0.001), evde kalanlarda yatılı okuyanlardan (sırasıyla, %23.5 ve %19.1, p=0.002) daha yüksekti. Sonuçlar gelişmiş ülkeler ve ülkemizin batı bölgeleriyle karşılaştırıldığında, obezite sıklığının çok düşük, boy kısalığı ve düşük ağırlık sıklığının yüksek olduğu görüldü.Öğe Diyarbakır ve çevresi okul çocuklarında hematüri, proteinüri ve hipertansiyon prevalansı(2004) Dikici, Bünyamin; Gürkan, Fuat; Tutanç, Murat; Davutoğlu, Mehmet; Ece, Aydın; Ceylan, Ali; Gözü, AyferBu çalışmada Diyarbakır ve çevresinde, 10'u yatılı bölge okulu, toplam 23 okulda, 9-17 yaş arası 3063 çocukta (yaş ortalaması 12.1 ±1.5 yıl; 2244'ü erkek, 819'u kız), bir pilot tarama programı çerçevesinde, hematüri, proteinüri ve hipertansiyon prevalansı araştırıldı. Çocukların %52.4'ü kırsal kesimde, %47.6'si kentte yaşamaktaydı. Çocuklara ayrıntılı bir anket uygulandıktan sonra kan basınçları ölçüldü ve stikle idrar analizi yapıldı, ilk ölçümde hipertansif olduğu saptananların kan basıncı ölçümleri tekrarlandı, ilk ve ikinci ölçümlerde; sınırda hipertansiyon (90-95. persentiller arası) sırasıyla, %2.9 ve % 2.8 çocukta; hipertansiyon %7.4 ve. %1 9'unda saptandı. Anormal idrar bulgusu saptananlarda tetkik tekrarlandı, ilk idrar analizinde total olarak anormal sonuç elde edilenlerin oranı %16.4, ikinci analizde anormallik devam edenlerin oranı %11.0 olarak saptandı. İlk ve ikinci idrar analizlerde hematüri %13.3 ve % 9.7; proteinüri % 3.6 ve %1.8; lökositüri %2.5 ve %1.7 oranlarında pozitif bulundu, idrar anormallikleri kızlarda erkeklerden, kırsal kesimde kentte yaşayanlardan daha yüksek bulundu. İdrar tetkiklerinde anormallik saptanması ile hipertansiyon varlığı arasında anlamlı bir ilişki saptandı (p=0.023). Sonuç olarak, bu pilot çalışmada elde ettiğimiz anormal idrar analiz sonuçları hem Türkiye'nin hem de dünyanın diğer bölgelerinden bildirilen oranların çok üstünde olduğu için bölgemizde kitlesel okul taramalarının yapılması faydalı olacaktır. Ayrıca çalışmamızda hipertansiyon oranlan da bir çok raporda bildirilenlerden daha yüksek bulundu.Öğe Diyarbakır' da okul çocuklarında hemotüri, proteinüri ve hipertansiyon için pilot tarama programı(2003) Ceylan, Ali; Gürkan, Fuat; Aydın, Ece; Dikici, BünyaminBu çalışmada Diyarbakır ve çevresinde kümeli örneklem yöntemiyle seçilen, 10'u yatılı bölge okulu olan değişik sosyo-ekonomik ve kültürel özellikte 23 okulda 9-16 yaş arası 3063 çocukta (yaş ortalaması 12.1+1.5 yıl; 2244'ü erkek, 819'u kız) bir pilot tarama programı ile hematüri, proteinüri, piyüri ve hipertansiyon sıklığı araştırılmıştır. Çocukların %52.4'ü kırsal kesimde, %47.6'si kentte yaşamaktaydı. Çocuklara kendisi ve ailesinin medikal, sosyal ve demografik özellikleri ile ilgili bilgiler içeren ayrıntılı bir anket uygulandıktan sonra, stikle idrar analizi yapıldı, boy ve ağırlıkları ve kan basınçları ölçüldü, ilk ölçümde hipertansif ya da anormal idrar tetkik sonucu saptananlar ikinci kez ziyaret edilerek tetkik ve ölçümler tekrarlandı. İkinci kez anormallik saptananlar hastaneye ileri tetkik için çağrıldı. Çocukların %39.7'sinde kırmızı idrar yapma, idrarda yanma ya da enürezis gibi üriner sistemle ilgili en az bir yakınma mevcuttu. Ailede böbrek hastalığı %25.3, ailede böbrek taşı öyküsü %21.7, ailede hipertansiyon öyküsü %35.6'sında pozitif bulundu. İlk idrar analizinde toplam olarak anormal sonuç elde edilenlerin oranı %16.4, ikinci analizde anormallik sebat edenlerin oranı %11.0 olarak saptandı. İkinci ölçümden sonra % 4.2 çocukta yüksek normal kan basıncı, %2.4'ünde hipertansiyon saptandı. Eser ve bir pozitiflikler hariç bırakıldığında ilk ve ikinci idrar tetkiklerinde sırasıyla hematüri %13.3 ve % 9.7; proteinüri % 3.6 ve %1.8; lökositüri %2.5 ve %1.7 oranlarında pozitif bulundu. İdrar anormallikleri kızlarda erkeklerden, kırsal kesimde kentte yaşayanlardan daha yüksek bulundu. Erkek ve kız çocuklarında ayrı ayrı hesaplanan boy ve ağırlık persentil değerleri ülkemizin diğer bölgelerine ait değerler ve Amerikan standartlarının altında olduğu görüldü. Sonuç olarak, bu pilot çalışmada elde ettiğimiz anormal idrar tetkiki sonuçlan ve hipertansiyon sıklığı hem Türkiye'nin diğer bölgeleri hem de Uzakdoğu'dan bildirilen rakamların çok üstünde olduğu için bölgemizde kitlesel okul tarama programlarının uygulama gerekliliği vardır.Öğe Diyarbakır'da 72 aydan küçük çocuklarda Haemophilus İnfluenzae sıklığı 2000(2002) Ertem, Melikşah; Palancı, Yılmaz; Acemoğlu, Hamit; Mete, Mahmut; Ceylan, Ali; Saka, GünayBu çalışmada önemli bir çocuk sağlığı sorunu olan Heamophilus İnfluenzae tip b (HIB)'in Diyarbakır ilindeki seropozitiflik sıklığı araştırılmıştır. Bunun için il merkezinden ve kırsalından 356 çocuktan venöz kan örnekleri alınmış ELIZA yöntemi ile antikor varlığına bakılmıştır. Seropozitiflik çocukların yaş, cins, sosyo-ekonomik diğer özelliklerine göre ilişkilendirilmeye çalışılmıştır. Çocukların %34'ünde HIB(+) bulunmuştur. Cinsler, kır-kent ve anne eğitim düzeyleri arasında HIB'nin seropozitifliği bakımından fark bulunmamıştır. Yaş ilerledikçe HIB(+)lik sıklığı artmış olduğu saptanmıştır. Kalabalık ailelerde ve ekonomik düzeyi düşük olan ailelerde yaşayan çocuklarda HIB(+)lik daha fazla bulunmuştur. HIB önemli ve yaygın bir hastalık olduğu ortaya çıkmıştır. Hastalıkla mücadelede bağışıklama önemli ve etkin bir yoldur. Bir çok gelişmiş ülkede olduğu gibi ülkemizde de aşılama çalışmalarına rutin sağlık hizmeti olarak başlanmalıdır.Öğe Diyarbakır'da konutlardaki su depoları(2008) Ceylan, Ali; İlçin, Esen; Çalık, Orhan; Özekinci, TuncerAMAÇ: Dicle barajından arıtılarak Diyarbakır İl merkezine verilen şebeke suyu ile bu suyu kullanan konutların depolarındaki sularda mikrobiyolojik kirlilik ve bakiye klor düzeylerinin saptanması ve karşılaştırması, depoların bakım, hijyen ve fiziki durumlarının mikrobiyolojik kirliliğe etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. YÖNTEM: Araştırmaya, Diyarbakır kent merkezinde su deposu bulunan 200 konutun hem depo girişi şebeke hem de depo çıkışı depo sularından birer su örneği (200 depo girişi şebeke, 200 depo çıkışı depo) alınmıştır. BULGULAR: Koliform bakteri, depo girişi şebeke su örneklerinin %35'inde, depo çıkışı su örneklerinin %52.0'inde saptanmıştır. Fekal koliform bakteri depo girişi şebeke su örneklerinde saptanmamış, depo çıkışı su örneklerinin %2,5'inde saptanmıştır. Serbest bakiye klor düzeyi depo girişi şebeke su örneklerinin %67'sinde, depo çıkışı su örneklerinin %35'inde 0,2 ppm'in üzerinde bulunmuştur. Serbest bakiye klor düzeyi 0,2 ppm'in altındaki depo girişi şebeke sularının %95,5'de koliform bakteri saptanmıştır. Total jerm üremesi depo girişi şebeke su örneklerinin %52,0'sinde, depo çıkışı su örneklerinin %67,5'inde bulunmuştur. Hem depo girişi şebeke, hem de depo çıkışı su örneklerinde en sık izole edilen bakteri Basillus spp. bulunmuştur. Basillus cinsi bakteriler depo girişi şebeke su örneklerinin %48,0'inde, depo çıkışı su örneklerinin %57,5'inde bulunmuştur. Filamentöz mantarlar araştırmaya alman tüm örneklerin %8'in de bulunmuş olup, en sık izole edilen filamentöz mantarlar sırasıyla Aspergillus spp (%5,5) ve pem'sillum spp'dir (%2,5). SONUÇ: Şebeke suları kimyasal ve mikrobiyolojik olarak kirlenebilir, bu nedenle şebeke suyu düzenli olarak analiz edilmelidir.Öğe Diyarbakır'da sağlık ocaklarına başvuran kadınlarda şişmanlığın görülme sıklığı ve bunu etkileyen etmenlerin analizi(1998) Ceylan, Ali; Ertem, R. Melikşah; Toksöz, Perran; Saka, GünayGelişmiş ülkelerin bir çoğunda yaygın olarak görülen şişmanlık, ülkemizde de özellikle yetişkin nüfusta sıklıkla görülen önemli beslenme sorunlarındandır. Bu çalışma yetişkin kadınlarda şişmanlığın görülme sıklığını ve etiyolojisinde yer alan bazı etmenlerle ilişkisini saptamak amacıyla planlanmıştır. Araştırma, Diyarbakır il merkezinde bulunan dört sağlık ocağı bölgesinde yürütülmüştür. Herhangi bir nedenle sağlık ocağına başvuran yetişkin kadınlardan gelişigüzel örnekleme yöntemiyle belirlenen 818 kadın araştırma kapsamına alınmıştır. Araştırma bulguları, yetişkin kadınların %42.29'unun hafif şişman (BKI: 25-29.9) %5.12'sinin şişman (BKI: >30) grubuna girdiğini göstermektedir. Hafif şişmanların %54.62'si 21-35 yaş grubunda iken şişman kadınların %54.76'sı 36-50 yaşları arasındadır. Şişmanlığın görülmesi bakımından yaş grupları arasındaki farklılık önemli bulunmuştur (p<0.001). Şişmanlık; ev hanımlarında (%80.41), hiç bir eğitim görmemiş olanlarda (%61.60) ve evli kadınlarda (%85.31) en yüksek düzeydedir. Eğitim düzeyinin yükselmesiyle şişmanlığın görülme sıklığı azalmaktadır (p<0.001). İlk adet görme yaşının küçük olması ve aile planlaması yöntemi olarak oral kontraseptiflerin kullanılması ile şişmanlık arasında anlamlı bir ilişkinin olduğu saptanmıştır (p<0.001, p<0.01). Doğum sayısının artması ve ailede şişman bireylerin bulunmasının da şişmanlığın oluşumu üzerindeki etkisi önemlidir (p<0.001). Yeme alışkanlıkları olarak; öğün sayısı 4 ve daha fazla olanlarda (p<0.0001), öğün arası yeme alışkanlığı bulunanlarda (p<0.01) ve hızlı yemek yiyenlerde şişmanlığın daha yaygın olarak görülmesi istatistiksel olarak önemli bulunmuştur (p<0.001).Öğe Diyarbakır-Ergani, Ahmetli Köyü'nde ortaya çıkan bir tifo salgını(2003) Hoşoğlu, Salih; İlçin, Ersen; Acemoğlu, Hamit; Ceylan, Ali; Gül, Kadri; Efe, MustafaSalmonella typhi içme sularına karışarak tifo salgınlarına yol açabilmektedir. Bu çalışmada 25.12.2001 - 4.1.2002 tarihleri arasında Diyarbakır-Ergani'ye bağlı Ahmetli köyünde meydana gelen su kaynaklı tifo salgını araştırılmıştır. Salgın süresince toplam 181 şüpheli olgu sağlık kurumlarına başvurmuş ve bunlardan 71 'i (%39.2) hastaneye yatırılmıştır. Yatan hastalardan sadece 8'ine Grubel-Widal testi yapılabilmiş ve 6'sında pozitif sonuç alınmıştır. Bütün köy sakinleri ziyaret edilerek şüpheli olgular salmonellozis açısından taranmıştır. Hastalardan alınan 26 kan kültüründen üçünde ve 73 gaita örneğinin ikisinde S.typhi üretilmiş, salgının kaynağı olduğu düşünülen köy içme suyundan alınan su örneklerinin kanalizasyon suyuyla kontamine olduğu gösterilmiştir. Daha önce dezenfekte edildiği için içme suyundan S.typhi izole edilememiştir. Koruyucu önlem oiarak su şebekesinin tamiri, deponun klorlanması, bireysel klorlama ve eğitim verilmesi önerilmiştir.Öğe Diyarbakır’da çocukluk çağında damdan düşmeler: Klinik çalışma ile desteklenmiş bir anket çalışması(Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Derneği, 2009) Güzel, Aslan; Ceylan, Ali; Tatlı, Mehmet; Başoğul, Mehmet; Özer, Nuri; Kahraman, Recep; Salcan, Tarık; Satıcı, Ömer; Kurt, Mehmet Emin; İlçin, Ersen; Tokgöz, PerranAMAÇ Diyarbak›r’da yaz aylar›nda geceleri evlerin korumas›z olan dam veya balkonlar›nda yat›lmas› nedeniyle yüksekten düflmelerin oran› artmaktad›r. Bu konuda somut veriler ve öneriler sunmak istedik. GEREÇ VE YÖNTEM Bu çal›flmada anket ve klinik verilerinden yararlan›ld›. Anket çal›flmas›, il merkezindeki 1445 konuta gidilerek gerçeklefltirildi. Klinik veriler ise son alt› y›lda Dicle Üniversitesi Hastanesi Nöroflirürji Klini¤i’nde kafa travmas› nedeniyle yatan 15 yafl ve alt›ndaki hastalar›n dosyalar›ndan sa¤land›. BULGULAR Anket çal›flmas›nda 246 olgunun yüksekten düfltü¤ü (ort. yafl 15,4 y›l), olgular›n %98’inin kazara ve daha çok yaz aylar›nda ortalama 3,6 metreden düfltükleri, son alt› y›ll›k prevalans›n 472/100.000, mortalite oran›n›n ise %6,9 oldu¤u saptand›. Gecekondu ve y›¤ma bina fleklindeki konutlar›n önemli bir k › s m › nd a dam, balkon, merdiven ve pencereler korumas›zd›. Son a l t › y›lda klinikte yatan 464 hastan›n 326’s› yüksekten düflmüfl hastalard› ve bunlar›n %59’u damdan düflme olgular›yd›. Yafl ortalamalar› 8,9 y›l, düfltükleri ortalama yükseklik 4,2 m saptand›. SONUÇ Diyarbak›r’daki konutlarda meydana gelen yüksekten düflmeler, toplum sa¤l›¤› aç›s›nda halen ciddi bir sorundur.Öğe The Effects of Performance Based Supplementary Payment on Physician Practice; A Cross Sectional Questionnaire Study(Drunpp-Sarajevo, 2011) Turhan, Ebru; Inandi, Tacettin; Ceylan, Ali; Gun, Iskender; Oner, SevaAim: The aim of this study is to assess the effects of performance based supplementary payment (PBP) on work conditions, relations among health workers, income level, and use of health care services. Method: In this cross sectional survey, 654 physicians who had been practicing for at least ten years filled in a questionnaire to obtain opinions on the PBP. Results: Mean age and standard deviation of the physicians were 43.26+/-6.8. In terms of relationship among physicians, 67.6 % reported 'negative effect' of PBP. In terms of solidarity and competition, 68.8% responded that PBP decreased solidarity, and 84.1% responded that PBP increased competition among health care workers. Of the subjects, 56.1% reported an increased work load during PBP. More than two third of physicians thought that performance method increased unnecessary procedures and overuse of the services. More than half of the subjects responded that waiting time for physical examination reduced, and 60.9% reported that spending time per examination also decreased. More than half of the physicians had negative opinion about the PBP, 70.2% implied a negative effect on peace at work. With regard to effect of PBP on social life, 44.8% responded 'no effect' while 40.7% responded 'negative effect', and 60.6% reported that holiday activities were affected negatively. Conclusion: Increased income level of physicians, and increased accessibility to health care are main positive effects of PBP. Great incentives with fixed low salary may cause increased overuse of health services, increased competitions, decreased solidarity, conflict among physicians, inefficient use of resources, loss of ethical values, and decreased quality of service.
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »