Yazar "Bozkurt, Yaşar" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 22
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Ağır kifoskolyozlu hastada supin pozisyonda ultrasonografi eşliğinde perkütan nefrolitotripsi(2011) Bozkurt, Yaşar; Atar, Murat; Yıldırım, Kadir; Söylemez, Haluk; Kılıç, Fahrettin; Sancaktutar, Ahmet Ali; Penbegül, NecmettinPerkutaneus nefrolitotomi (PNL) böbrek taşlarının tedavisinde altın standart olarak kabul edilmektedir. Ancak anatomik anomalisi olan ve kas-iskelet sistemi deformitesi olan hastalarda anormal anatomiden dolayı uygulanması zor olabilir. Kifoskolyozis kas –iskelet sistemi hastalığı olup; böbrek ve etrafındaki organlar arasında anormal anatomik oluşumlar bulunabilir. Burada 38 yaşında ciddi kifoskolyozisi olan bir hastada supin pozisyonda ultrasonografi kılavuzluğunda PNL uyguladığımız vakayı sunduk.Öğe Ailesel akdeniz ateşi bulunan çocuklarda idrarla kalsiyum atılımı(2009) Yel, Servet; Tutanç, Murat; Kelekçi, Selvi; Bozkurt, Yaşar; Evliyaoğlu, OsmanGiriş ve amaç: Genetik geçişli multisistemik bir hastalık olan Ailevi Akdeniz Ateşi (Familial Mediterranean fever, FMF) Türkiye’de seyrek değildir. FMF hastalarında hiperkalsiüri sıklığını belirleyerek bu grup hastalarda böbrek taşı riskini değerlendirmeyi amaçladık.Gereç ve yöntemler: Klinik bulgular ve moleküler genetik çalışmalarla FMF tanısı konup mutasyonları belirlenen 23 atak dönemi FMF’li, 58 remisyonda FMF’li hasta ve 25 adet yaş, cins ve antropometrik ölçümler bakımından benzer sağlıklı kontrol grubu çalışmaya alındı. Öykü, klinik muayene ve akut faz reaktanları (kan sedimantasyon hızı, C-reaktif protein ve fibrinojen düzeyleri) ile atak dönemleri tespit edildi. Olgulara diyet kısıtlanması yapılmadan 24 saatlik idrar kalsiyum düzeyleri ölçüldü.Bulgular: Atak dönemi FMF’li çocuklarda akut faz reaktanları (AFR) düzeyleri, hem ataksız dönem (P<0.001) hem de kontrol grubundan (P<0.001) anlamlı yüksek bulunurken; ataksız dönem ile sağlıklı kontroller arasında AFR düzeyleri bakımından anlamlı fark saptanmadı (P>0.05). Atak dönemlerinde FMF’li hastaların idrar kalsiyum düzeyleri (4.63±1.75 mg/kg/gün), hem ataksız dönemden (3.88±0.97 mg/kg/gün) hem de kontrollerden (3.30±0.82 mg/kg/gün) daha yüksek bulundu. Ancak, sadece atak dönemi FMF’liler ile kontrol grubu arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı düzeye ulaştı (P=0.013). Hiperkalsiüri sıklığı atak sırasında %30, ataklar arasında %26 ve kontrol grubunda %4.5 olarak bulundu.Sonuçlar: Pediatrik FMF hastalarında idrarla kalsiyum atılım fazlalığı dikkate alınıp, kalsiyum fazlalığının metabolik olduğu düşünülerek böbrek taşı riskine karşı dikkatli olunması uygun olacaktır.Öğe Askerlik çağındaki erkeklerde inguinal ve genital organ anomalisi sıklığı ve farkındalığı(2011) Bozkurt, Yaşar; Penbegül, Necmettin; Söylemez, Haluk; Atar, Murat; Sancaktutar, Ahmet AliAmaç: Eksternal genital anomalilerin erken tanı ve tedavisi gelecekteki fertilite potansiyelinin korunması açısından önemlidir. Bu kesitsel çalışmada genç Türk erkeklerinde inguinal ve genital anomali sıklığının, tedavi oranlarının ve bu konudaki toplum bilincinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve yöntem: İzmir’de askerliğini yapmakta olan 2,061 genç erkek çalışmaya alındı. Bütün askerler aynı ürolog tarafından özel bir odada muayene edildi ve inguinal ve genital anomalileri kaydedildi. Anomali tespit edilenlere aldıkları tedaviler, tedavi zamanları, tedavi sonuçları ve hastalıkları hakkındaki bilgileri soruldu. Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 20.3±1.0 (dağılım 19-27) idi. Toplam 681 kişide (%33.0) 746 anomali tespit edildi. Sıklık sırasına göre tespit edilen anomaliler; varikosel (%24.2), mea darlığı (%4.0), penil kurvatur (%2.0), inguinal herni (%1.8), inmemiş testis (%1.8), hipospadias (%0.9), hidrosel (%0.7), atrofik testis (%0.4) ve retraktil testis (%0.4) idi. Katılımcılardan 18’i (%0.9) sünnet olmamıştı. Anomalili hastalardan sadece 35’i (%4.7) opere olmuştu. Yapılan ameliyatlar; varikoselektomi, orşiopeksi, orşektomi, inguinal herni onarımı ve hipospadias onarımı idi. Sonuç: İnguinal ve genital sistem anomalileri genç Türk erkeklerinde yaygın olarak görülmektedir. Buna karşın ülkemizde bu konudaki toplum bilinci yeterli değildir ve bu anomaliler zamanında tedavi edilmemektedir.Öğe Comparison of tumor enucleation and standard partial nephrectomy according to trifecta outcomes: A multicenter study by the Turkish Academy of Urology, Uro-Oncology Working Group(Taylor & Francis, 2021) Culpan, Meftun; Atış, Gökhan; Sanlı, Öner; Bozkurt, Yaşar; Atmaca, Ali Fuat; Semerci, Bülent; Kutsal, Cemil; Canda, Abdullah Erdem; Akbulut, Fatih; Tuğcu, Volkan; Boylu, Uğur; Erturhan, Sakip; Koca, Orhan; Halis, Fikret; Soyupek, Sedat; Turna, Burak; Çakmak, Sedat; Şahin, Selçuk; Erdem, Selçuk; Yıldırım, AsifIntroduction We aimed to evaluate the impact of the resection technique (tumor enucleation (TE) or standard partial nephrectomy (SPN)) on trifecta outcomes in patients having undergone partial nephrectomy (PN). Materials and Methods We retrospectively analyzed the clinical and pathologic parameters in patients with localized renal cell carcinoma (pT1-2N0M0) who had undergone PN between January 2001-December 2018 at one of 15 different tertiary referral centers. Multivariable logistic regression analysis was applied to investigate independent predictors of trifecta failure, decreased postoperative renal functions (decreased estimated glomerular filtration rate (eGFR) > 10%), perioperative complications (Clavien-Dindo > 1), and positive surgical margins. Results A total of 1070 patients with a mean age 56.11 +/- 11.88 years were included in our study. PN was performed with TE in 848 (79.25%) and SPN in 222 (20.75%) patients. Trifecta failure rate was 56.2% for TE and 64.4% for SPN (p = 0.028). On multivariable analysis, TE was associated with less trifecta failure (p = 0.025) and eGFR decrease >10% rates (p = 0.024). On the other hand, there was no statistically significant difference between TE and SPN according to positive surgical margins (p = 0.450) and complication > Clavien-Dindo grade 1 (p = 0.888) rates. The only independent predictive factor for complications > Clavien-Dindo 1 was the Charlson comorbidity index (CCI) (p = 0.001). Conclusion TE is associated with less trifecta failure than SPN. This result is mainly due to better preservation of renal function with TE.Öğe Düşük prostat spesifik antijen değeri olan hastalara yapılan transrektal prostat biyopsi sonuçları(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2012) Bodakçi, Mehmet Nuri; Bozkurt, Yaşar; Atar, Murat; Hatipoğlu, Namık Kemal; Penbegül, Necmettin; Söylemez, Haluk; Sancaktutar, Ahmet Ali; Yıldırım, KadirAmaç: Bu çalışmanın amacı, prostat spesifik antijen (PSA) değerleri 4 ng/ml altında olan hastaların prostat biyopsi sonuçlarını değerlendirmektir. Gereç ve yöntem: Kliniğimizde Ocak 2005-Aralık 2011 tarihleri arasında prostat kanseri şüphesi olan ve total PSA değeri 4 ng/ml’nin altında olan 61 hastadan alınan prostat biyopsisinin sonuçları retrospektif olarak değerlendirildi.Bulgular: Yaşları 41 ile 74 arasında değişen ve PSA ortalaması 2.5 ng/ml olan 63 olguya Transrektal Ultrasonografi (TRUS) eşliğinde prostat biyopsisi yapıldı. On iki hastada (%19) prostat kanseri tespit edildi. Biyopsi sonucu prostat kanseri olan bu hastaların ortalama Gleason skoru 6.8 (5-7), tümor pozitif kor sayısı ise 3 idi. Sonuç: Prostat spesifik antijen değeri 4 ng/ml’nin altında olan olgularda kanser oranımız %19 olup, önceki raporlarla uyumlu bulunmuştur.Öğe Holmium: Yttrium-aluminum-garnet (Ho:YAG) laser for resection of bladder tumor in a pediatric patient(2015) Çakmakçı, Süleyman; Penbegül, Necmettin; Utanğaç, Mehmet Mazhar; Dağgülli, Mansur; Dede, Onur; Bodakçı, Mehmet Nuri; Sancaktutar, Ahmet Ali; Bozkurt, YaşarBladder tumours are rare in children, with only 0.4% of cases occurring in the first 2 decades of life. Herein, a pediatric patient who underwent TUR-B with a holmium: yttrium-aluminum-garnet (Ho:YAG) laser is presented. Its histopathology was reported as urothelial papilloma.Öğe İnmemiş testis ve eşzamanlı kasık fıtığı birlikteliği: Derleme(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2012) Bozkurt, Yaşar; Sancaktutar, Ahmet Ali; Kibar, YusufSkrotumda yer almayan testis için kriptorşidizm terimi kullanılır. Kriptorşid testisler ya yoktur veya inmemiştir. Kriptorşidizm, konjenital hastalıkları olan bebeklerde daha sık görülür ve en sık inmemiş testis şeklinde karşımıza çıkar. Miadında doğan erkek bebeklerin %2 ile %5’inde ve erken doğan bebeklerin ise %30’unda inmemiş testis bulunmaktadır. İnmemiş testislerin yaklaşık olarak %10’u çift taraflı olup en sık bulunduğu bölge eksternal inguinal halkanın hemen ağzıdır. İnmemiş testise en sık eşlik eden bozukluk inguinal herni olup, oluşumunda temel etken prosesus vajinalisin (PV) açık kalmasıdır. Primer inguinal herni, tüm yenidoğanların yaklaşık olarak %1 ile %5’inde görülür ve bu oran prematür doğan bebeklerde %9 ile %11’e kadar yükselir. Fıtığı olan bebeklerde genellikle semptom yoktur ve tedavi gerekiyorsa cerrahi işlem uygulanmalıdır. İnkarsere veya strangüle olan kasık fıtığı için acil ameliyat gerektiğinde, eş zamanlı inmemiş testis de eşlik ediyorsa orşiyopeksi yapılmalıdır. Ayrıca rutin orşiyopeksi yapılıyor ve inguinal herni de mevcutsa eş zamanlı herni tamiri de yapılmalıdır. Tedavi edilmeyen inmemiş testise eşlik eden bilinmeyen inguinal herniler, ilerleyen zamanda sıkışarak veya boğularak semptomatik hale gelebilirler. Kriptorşidik hastalarda görülen herni oranı tartışmalı bir konu olup değişik serilerde değişik yüzdeler bildirilmiştir. Yaptığımız literatür taramasında inmemiş testisli hastalara eşlik eden PV açıklığı ve inguinal herni oranlarının sırasıyla % 50 ve % 20 dolayında olduğunu gördük.Öğe Laparoskopik radikal nefrektomi deneyimlerimiz(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2014) Dağgülli, Mansur; Utanğaç, Mehmet Mazhar; Bozkurt, Yaşar; Dede, Onur; Bodakçi, Mehmet Nuri; Sancaktutar, Ahmet Ali; Penbegül, Necmettin; Hatipoğlu, Namık KemalAmaç: Bizim bu çalışmadaki amacımız, 4 yıldan beri kliniğimizde böbrek kitleleri için uyguladığımız laparoskopik radikal nefrektomi (LRN) cerrahisinin sonuçlarını sunmaktır. Yöntemler: Ekim 2010 ve Nisan 2014 tarihleri arasında Dicle Üniversitesi Üroloji kliniğinde LRN uygulanan 54 vakayı geriye dönük olarak inceledik. Hastalar yaş, cinsiyet, lateralite, kitle boyutu, obezite, sigara ve hipertansiyon öyküsü, patoloji sonucu, kan transfüzyonu, operasyon zamanı, hastanede kalış süreleri, peroperatif ve postoperatif komplikasyonlar, dren çekilme zamanı ve nefrektomi materyalinin dışarı alınış biçimi açısından geriye dönük olarak incelendi. Bulgular: 54 hastanın 21’i erkek ve 33’ü kadındı. Ortalama hasta yaşı 58,8 (29-82) yıl idi. 23 hastada sigara, 15 hastada HT ve 32 hastada obezite saptandı. 23 olguda renal kitle sol tarafta ve 31’inde sağ tarafta idi. Ortalama tümör boyutu 6,2 cm (4,5-16,5) idi. Bütün olgularda transperitoneal, yaklaşım tercih edildi. 3 vakada açığa geçilme ihtiyacı duyuldu. 8 hastada kan transfüzyonu ihtiyacı oldu. On sekiz hastada, karaciğer ekartasyonu için 4. port kullanılırken, diğer tüm vakalarda 3 port kullanıldı. Ortalama operasyon süresi 115,6 dk (75-192) idi. Ortalama hastanede kalış süresi 3,9 gün (3-16) idi. 1 olguda splenik arter yaralanmasına bağlı abondan kanama gelişti. Sonuç: Transperitoneal LRN, hızlı ve etkin bir şekilde yapılabilen minimal invaziv bir cerrahi yöntemdir. Laparoskopik cerrahi prensiplere bağlı kalarak yapılan cerrahi işlemlerde başlangıç deneyimlerde bile LRN düşük komplikasyon oranları ile güvenle yapılabilecek bir cerrahi olduğunu düşünmekteyiz.Öğe Minipercutaneous nephrolithotomy in infants: a single-center experience in an endemic region in Turkey(SPRINGER, 233 SPRING ST, NEW YORK, NY 10013 USA, 2014) Bodakçı, Mehmet Nuri; Daggulli, Mansur; Sancaktutar, Ahmet Ali; Söylemez, Haluk; Hatipoğlu, Namık Kemal; Utangaç, Mehmet Mazhar; Penbegül, Necmettin; Ziypak, Tevfik; Bozkurt, YaşarThe objective of the study is to evaluate the effectiveness and safety of miniaturized percutaneous nephrolithotomy (mini-PNL) method in infantile patients < 3 years of age diagnosed with renal stones. We studied 48 renal units in 40 patients of infantile patients < 3 years of age who underwent mini-PCNL at our institute. The mean age of the patients was 24.02 (5-36) months. The mean diameter of the stones was 22.3 mm (11-45 mm). Intrarenal access was achieved under fluoroscopic (n = 43) or ultrasonographic (n = 5) guidance under general anesthesia. A 20 Fr peel-away sheath, a 17 Fr rigid nephroscope and a pneumatic intracorporeal lithotripsy were used. Mean operative time for PNL was 85 (25-135) min. Mean fluoroscopy time was estimated as 3.7 min. The mean hospital stay was 4.3 days (2-10). Mean hemoglobin loss was 0.89 g/L (11.56-10.67) and three of the patients, including one case during the perioperative period, required blood transfusions. Colonic perforation developed in one case. In two patients, urinary drainage persisted for more than 24 h after withdrawal of the nephrostomy tube. Seven patients developed urinary tract infections (UTI). At the end of the postoperative first week, the stone-free rate was estimated to be 81.2 %. In conclusion, for percutaneous management of renal stones in the infantile age group, mini-PNL is an applicable treatment modality that can be applied through small incisions. It has higher stone-free rates, shorter hospital stays, and excellent esthetic outcomes. In this age group especially, surgical exposure to hypothermia and radiation should be avoided.Öğe Otoerotizm Kaynaklı Mesane İçinde Yedi Pil(İnönü Üniversitesi, 2012) Söylemez, Haluk; Çakıcı, Hakan; Sancaktutar, Ahmet Ali; Atar, Murat; Bozkurt, YaşarSon zamanlarda üriner sistemde yabancı cisim görülme sıklığı artmaktadır. İyatrojenik sebepler dışında kalanlar çoğunlukla üretral yolla alt üriner sisteme kişinin kendi kendine yerleştirmesiyle görülür ve en sık sebepleri; egzotik uyarılma, psikolojik problemler, seksüel tatmin veya uyuşturucu madde kullanımı sırasındaki seksüel deneyimler olarak sayılabilir. Tıp literatüründe üriner sistem yabancı cisimleri sıkça tanımlanmış olmasına rağmen, seksüel tatmin nedeniyle üretradan yerleştirilen yabancı cisimler daha az sıklıkla tanımlanmıştır. 23 yaşında genç kız son iki gündür süren hematüri ve pelvik ağrı şikayeti acil servise başvurdu. Düz karın grafisinde görülen 6-7 adet opasitenin birçok sayıda pil olduğu düşünüldü. Daha sonra hasta, 6 gün önce üretrasından içeriye birçok pil soktuğu bilgisini verdi. Spinal anestezi altında sistoskopik değerlendirme yapıldı. Mesane içerisinde perforasyona neden olmayan ancak kanama ve ödeme neden olan 7 adet kalem pil görüldü. Pfannenstiel kesi yaparak bütün piller başarılı olarak açık operasyonla çıkarıldı. Bu yazıda kendi kendine otoerotizm nedeniyle mesaneye yerleştirilmiş 7 adet kalem pili kısa bir literatür bilgisi eşliğinde sunmayı amaçladıkÖğe Pediatrik ürolitiyazis: 342 hastaya ait verilerin değerlendirilmesi(2009) Yel, Servet; Kelekçi, Selvi; Ece, Aydın; Sancaktutar, Ahmet Ali; Bozkurt, Yaşar; Yolbaş, İlyas; Güneş, AliÜriner sistem taş hastalığı (ÜSTH), çocuklarda ilerleyici renal hasar oluşturabilen önemli bir hastalıktır. Buçalışmada pediatrik ÜSTH’nın klinik özelliklerini ve olası risk faktörlerinin araştırılması amaçlandı. On yıllık sürede izlenen 205’i erkek (%59.9), 137’si kız (%40.1) olmak üzere, toplam 342 ürolitiazisli çocuğa aitveriler retrospektif olarak incelendi. Başvuru esnasında hastaların ortalama yaşı 7.2±5.1 yıl idi. İlk başvuruda 79 hastada (%23.1) böbrek yetmezliği olup bunların %79’u prerenal ve % 21’i çift taraflı taş tıkamaya bağlı postrenal böbrek yetmezliği idi. Taş yerleşimi sayıve oranları: 124 hastada (%36.6) sağda, 98 hastada (%28.7) solda ve 120 hastada (%35.1) çift taraflı idi. Taşların %89.6’sı böbrekte ve pelviste bulunuyordu. Ailede taş hastalığı öyküsü 87 hastada (%25.4) mevcuttu. Hastaların öneçıkan başlıca şikayetleri; karın ağrısı (% 64.3), huzursuzluk (% 58.2), ağrılı idrar yapma (% 48.7) ve renal kolik (%32.4) idi. İdrar tetkikinde; lökositüri % 46.2, hematüri %43.6, proteinüri %32.2 ve kristalüri %18.1 oranlarındagörüldü. İdrar kültürlerinde en sık (%65.4) E.coli üredi. Taş analizi yapılan hastalarda en sık kalsiyum oksalat taşına(% 58.0) rastlandı. İdrar tetkikleriyle saptanan en sık risk faktörleri: hiperkalsiüri (%25.4) ve hipositratüri (%14.0) idi. Hastaların %26.3’inde ilave üriner sistem anormalliğine rastlandı.Ürolitiyazis; tıkayıcı üropati sonucu akut böbrek yetmezliği yapabilmesi nedeniyle önemlidir. Ürolitiyazis tanısı alançocuklar da metabolik çalışmalar yapılmalı ve bu çocuklarda ilave üriner sistem anomalileri de araştırılmalıdır.Öğe PNL ve açık böbrek taşı cerrahisi sonrası rekürrens(2015) Sancaktutar, Ahmet Ali; Penbegül, Necmettin; Bozkurt, Yaşar; Utanğaç, Mehmet Mazhar; Dağgülli, Mansur; Dede, Onur; Cakmakcı, SuleymanAmaç: Nefrolitiazis nedeniyle perkütan nefrolitotripsi (PNL) veya açık cerrahi geçiren hastalarda taş rekürrens oranını karşılaştırmak.Gereç ve Yöntemler: Ocak 2006-Mayıs 2009 tarihleri arasında cerrahi tedavi uygulanan böbrek taşı tanılı hasta geriye dönük olarak incelendi. Toplam 38 hasta çalışmaya alındı . Grup 1 (n:20) hastaya açık cerrahi uygulanırken Grup 2 (n:18) hastaya ise PNL uygulandı. Cerrahi sonrası non-opak ve rezidü taşı olan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Taş taraması için idrar analizi, radyografi ve non-kontrast bilgisayarlı tomografi yapıldı. Hastaların yaş, cinsiyet, hastanede kalış süresi, preoperatif taş yükü, postoperatif takip süresi ve postoperatif taş yükü kaydedildi.Bulgular: Grup 1 ve grup 2 deki erkek / kadın oranı sırasıyla 11/9 ve 10/8 dir. Yaş ortalaması 1. grupta 41,9 ± 13,58 ve 2. grupta 36,22 ± 14,3 yıl idi. Ameliyat öncesi taş yükü PNL grubunda 329,46 ± 249,66 mm2 iken açık cerrahi grubunda 390,72 ± 200,12 mm² idi. Taş rekürrensi açık cerrahi grubunda sadece % 20 iken PNL grubunda % 61olarak saptandı. Ameliyat sonrası kontrollerde taş yükü Grup 2'de Grup 1'e nazaran anlamlı derecede daha yüksek bulundu (p= 0.40). Sonuç: PNL son zamanlarda böbrek taşı ameliyatları için daha sık kullanılır olmuştur. Taş nüks oranı rezidüel fragmanlar nedeniyle perkütan nefrolitotripsi sonrası artabilir.Öğe Primary thyroid tuberculosis(Tıp Araştırmaları Derneği, 2011) Kapan, Murat; Toksöz, Mehmet; Bakır, Şule Dönmez; Yazar, Bilge Çağatay; Evsen, Mehmet Sıddık; Bozkurt, Yaşar; Gümüş, MetehanThyroid tuberculosis is a very rare entity and its diagnosis is based on the histopathological findings. In this report, we presented a 57 year-old women with palpable neck mass that finally diagnosed as thyroid tuberculosis. Ultrasonography showed bilaterally enlarged thyroid lobes with multiple hypoechogenic heterogenous solid nodules. Except elevated erythrocyte sedimentation rate, all of other laboratory test results including those of thyroid functions were within normal limits. Computed tomography of thorax revealed no abnormality. Intraoperatively purulent hard and irregular masses were seen. Due to suspicion of malignancy, bilateral total thyroidectomy was performed. Histopthological examination confirmed the diagnosis of tuberculosis. The patient received 6 months of antituberculous therapy and put on continuous thyroid hormone replacement.Öğe Primer mesane yerleşimli koryokarsinom olgusu(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2015) Türkcü, Gül; Keleş, Ayşe Nur; Alabalık, Ulaş; Bozkurt, Yaşar; Büyükbayram, HüseyinKoryokarsinom sıklıkla kadınlarda uterusta ve overlerde, erkeklerde testiste gelişim gösteren kötü prognozlu bir tümördür. Primer mesane yerleşimli koryokarsinom ise oldukça nadir olarak görülmektedir. Solunum güçlüğü, öksürük, hematüri ve disüri şikayetleri ile hastaneye başvuran 28 yaşındaki erkek olgunun yapılan radyolojik incelemelerinde akciğerlerde metastaz ile uyumlu lezyonlar ve mesane ön duvarında lümen içine uzanım gösteren kitle tespit edildi. Olguya yapılan sistoskopik inceleme esnasında tümör dokusuna inkomplet transüretral rezeksiyon uygulandı. Tümör dokusunun histopatolojik incelemesinde polihedral iri mononükleer hücreler arasında sinsityotrofoblast ile uyumlu hücreler izlendi. Tümör dokusunda pansitokeratin, sitokeratin 7, yüksek molekül ağırlıklı sitokeratin, human plasental laktojen ve human koryonik gonadotropin ile boyanma izlenirken, epitelyal membran antijen, karsinoembriyonik antijen, CD30, p63 ve sitokeratin 20 ile boyanma görülmedi. Mevcut histopatolojik ve immünohistokimyasal bulgular koryokarsinom ile uyumlu olarak değerlendirildi. Olgunun nadir görülmesi, kötü prognozlu olup genellikle metastaz ile ölüme sebep olabilmesi ve yüksek dereceli ürotelyal karsinomların ayırıcı tanısında akılda bulundurulması gerekliliği nedeni ile literatür bilgileri eşliğinde sunulması amaçlanmıştırÖğe Primitive robotic procedures: Automotions for medical liquids in 12th century Asia minor(Pagepress Publ, 2014) Penbegül, Necmettin; Atar, Murat; Kendirci, Muammer; Bozkurt, Yaşar; Hatipoğlu, Namik Kemal; Verit, Ayhan; Kadioğlu, Ateş CommaIn recent years, day by day, robotic surgery applications have increase their role in our medical life. In this article, we reported the discovery of the first primitive robotic applications as automatic machines for the sensitive calculation of liquids such as blood in the literature. Al-Jazari who wrote the book Elcami 'Beyne'l -'ilm ve'l -'amel en-nafi 'fi es-sinaa ti'l hiyel, lived in Anatolian territory between 1136 and 1206. In this book that was written in the twelfth century, Al-Jazari described nearly fifty graphics of robotic machines and six of them that were designed for medical purposes. We found that some of the robots mentioned in this book are related to medical applications. This book reviews approximately 50 devices, including water clocks, candle clocks, ewers, various automata used for amusement in drink assemblies, automata used for ablution, blood collection tanks, fountains, music devices, devices for water lifting, locks, a protractor, a boat-shaped water clock, and the gate of Diyarbakir City in south-east of Turkey, actually in northern Mesopotamia. We found that automata used for ablution and blood collection tanks were related with medical applications; therefore, we will describe these robots.Öğe The protective effect of ellagic acid against renal ischemia-reperfusion injury in male rats(Kafkas Üniversitesi Veteriner Fakültesi, 2012) Bozkurt, Yaşar; Fırat, Uğur; Atar, Murat; Sancaktutar, Ahmet Ali; Pembegül, Necmettin; Söylemez, Haluk; Yüksel, Hatice; Alp, Harun; Bodakçı, Mehmet Nuri; Hatipoğlu, Namık Kemal; Büyükbaş, SadıkThe aim of this study was to evaluate the possible protective effect of ellagic acid (EA) on rats following renal ischemia–reperfusion (I/R) injury. Twenty-four Wistar rats were divided into three groups. Sham group underwent laparotomy then waited for 45 min without ischemia. I/R group were subjected to left renal ischemia for 45 minutes followed by 60 min of reperfusion. I/R+EA group were subjected to the same renal ischemia/reperfusion as the I/R group, were also given 85 mg/kg EA perorally 30 min prior to the ischemia. Malondialdehyde (MDA), total antioxidant capacity (TAC), total oxidant status (TOS), and oxidative stress index (OSI) were determined on the blood samples and kidney tissues. Histopathological analyses were conducted on the kidney tissues. I/R damage significantly increased serum MDA levels in the I/R group when compared with Sham group. Serum TAC level was significantly lower in I/R group than I/R+EA group. A significantly increase on OSI levels and decrease on TAC levels was found in the kidneys in I/R group. In I/R + EA group, EA reversed the negative effects of I/R injury. EA pretreatment was effective in decreasing tubular necrosis score. In conclusion; EA pretreatment ameliorated the oxidative damage and histopathological changes occurring following renal I/R injury.Öğe A questionnaire study about gonadal shield use of urologists(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2012) Sancaktutar, Ahmet Ali; Ziypak, Tevfik; Adanur, Şenol; Söylemez, Haluk; Hamidi, Cihat; Bozkurt, Yaşar; Atar, Murat; Bodakçi, Mehmet NuriObjectives: Our aim is to reflect routines, awareness, and consciousness level of urologists about usage of gonadal shield (GS) in Turkey. Materials and methods: Because of this objective a questionnaire which includes 15 questions was prepared. The questionnaire was delivered to urologists in a Turkish Urology congress. Data derived from 271 urologists by face to face interview were evaluated. Results: Participant were urologists (n=271), consisted of professors (n=33), associate professors (n= 36), assistant professors (n= 36), specialists (n=94), and residents (n=81). According to the data obtained from the questionnaires, 22% of the participants acquired their first information about GS as a medical student, 44% during their residency training, and 14% of them had no information about GS at all. Besides 64% of them did not read any medical article about this subject until that time, and 54% them practically hadn’t seen any GS during their urology practice. In 82% of the hospitals where participants were working hadn’t had any GS, and 18% of the urologists had indicated that GS was available in their hospitals, and they used them once in a while. Urologists responded favorably (20%) or unfavorably (80 %) to the question of ‘Do you find yourself or your colleagues adequately sensitive, and mindful about GS use? Conclusions: Sensitivity and awareness about use of gonadal shields among Turkish urologists are not at a desired level and for this reason, it is not used widely. The urologists should be informed in urological academic platforms about gonad protecting devices.Öğe Retrograd intrarenal cerrahi deneyimlerimiz(2014) Sancaktutar, Ahmet Ali; Söylemez, Haluk; Hatipoğlu, Namık Kemal; Atar, Murat; Dağgülli, Mansur; Bozkurt, Yaşar; Penbegül, NecmettinAmaç: Kliniğimizde retrograd intrarenal cerrahi (RIRS) uygulanan olguların sonuçlarını değerlendirmek. Yöntemler: Şubat 2012 ile Mayıs 2013 tarihleri arasında, böbrek taşı nedeniyle RIRS yapılan 100 olgunun sonuç- ları retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Olguların 35sı kadın, 65sı erkek, yaş ortalaması 36,81 (1-76) yıl idi. Bir olguya rest double J (D-J), 99 olguya da böbrek taşı nedeniyle RIRS işlemi uygulandı ve ortalama taş boyutu 15,26 (5-27) mm idi. Olguların 61inde (% 61) işlem öncesi double- j (D-J) stent varken, 39unda (39%) ise işlem öncesi stent uygulanmamıştı. İşlemlerin 86sında (%86) üretral giriş kılıfı kullanılırken, 14ünde (%14) ise işlem kılıfsız uygulandı. Ortalama operasyon süresi 52,72 (10-120) dakika, floroskopi süresi ise 57,32 (10-180) saniye olan işlemlerin, 88inde (%88) operasyon sonrası D-J stent takılırken, 12 (%12)sine ise takılmadı. Hastanede kalış süresi ortalama 1,3 (1-7) gün olan olguların, 1. ay kontrolerinde, 87 (%87)inde taşsızlık sağlanırken, 6sında (%6) klinik önemsiz rezidüel taş (CIRF) ve 7sinde (%7) de rest taş saptandı. Rest taş kalan olgulardan biri atnalı, biri pelvik böbrek, bir tanesi kifoskolyozlu, iki tanesi ise işlem sırasında kanama nedeniyle görüntünün bozulmasından dolayı işleme son verilen olgulardı. Bu hastalar dışında perop hiçbir hastada komplilkasyon gelişmedi. Takiplerde üç hastada üriner sistem infeksiyonu ve bir hastada ise D-J üretere migre olmuştu. Sonuç: Retrograd intrarenal cerrahi böbrek taşı tedavisinde etkili ve güvenli bir cerrahi tekniktir.Öğe Temiz aralıklı kateterizasyon uygulayan hastada dev üretra taşı(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2011) Sancaktutar, Ahmet Ali; Penbegül, Necmettin; Söylemez, Haluk; Bozkurt, Yaşar; Atar, Murat; Gedik, Abdullah; Gümüş, HaticeÜretra taşı üroloji pratiğinde nadir karşılaşılan bir durumdur. Doğrudan üretrada oluşan primer üretra taşları ise daha da azdır ve genellikle sık üriner enfeksiyon, üretral darlık ve travmalara bağlı oluşur. Temiz aralıklı kateterizasyon (TAK) uygulaması mesane fonksiyonlarını güvenilir bir şekilde korurken uzun dönem kullanımında çeşitli komplikasyona neden olabilir. Bu çalışmada, yüksekten düşme nedeniyle alt ekstremitelerinde tam duyu kaybı olan, beş yıldır düzenli ve sorunsuz TAK yapan bir hastada son 15 gündür semptom veren dev üretra taşı olgusunu sunarak literatür eşliğinde tartıştık. Üretranın kalibrasyonu göz önüne alındığında TAK yapan hastamızdaki dev üretra taşı ilgi çekicidir ve incelenebildiği kadarıyla literatürde benzer bir vaka sunumu yapılmamıştır. Bu olgu nedeniyle TAK yapan ve üretral his kaybı olan nörojen mesaneli hastalarda geç semptom veren üretra patolojilerine dikkat çekmek istedik.Öğe Tuberculosis of breast(Tıp Araştırmaları Derneği, 2010) Kapan, Murat; Toksöz, Mehmet; Bakır, Şule Dönmez; Sak, Muhammet Erdal; Evsen, Mehmet Sıddık; Bozkurt, Yaşar; Önder, AkınBreast is one the least common location for tuberculosis (TB) infection and it may mimic breast cancer. Increasing prevalence of TB world¬wide may lead an increase in such uncommon manifestations of TB. In this report, we described two women with breast TB (34 and 28 years-old). Lumpectomy was performed to both patients due to suspicion of malignancy. Histological examination revealed characteristic tubercu-losis granulation tissue including epitheloid cells and Langhans type giant cells. Antituberculous therapy was given to both patients after surgical operation for 6 months and no complication was observed. In conclusion, TB should be kept in mind in the differential diagnosis of breast masses, especially in endemic tuberculous.