Yazar "Azboy, İbrahim" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 21
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akut Aşil tendon yırtıklarının Lynn yöntemi ile tamiri(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2013) Tolunay, Tolga; Akpolat, Ahmet Onur; Arslan, Arslan Kağan; Önem, Rahmi Yavuz; Akgün, Erkan; Azboy, İbrahim; Demirtaş, AbdullahAmaç: Akut Aşil tendon yırtıklarının açık primer tamirinde Lynn yönteminin etkinliğinin değerlendirilmesi. Yöntemler: Akut Aşil tendon yırtığı nedeniyle Lynn yöntemi ile tedavi edilen 19 hastanın verileri değerlendirildi. Hastaların ortalama takip süreleri 12,3 ay (8 – 15 ay) idi. Tüm hastaların dominant tarafları sağ taraf olup, çalışmaya katılan bütün hastalar erkekti. Tüm hastalara modifiye Kessler dikiş tekniği kullanılarak uç-uca tamir yapıldıktan sonra plantaris tendonu ile güçlendirme uygulandı. Bulgular: Postoperatif AOFAS skoru (The American Orthopaedic Foot and Ankle Society hindfoot clinical outcome scores) ortalama 93,5 (dağılım 82-100) olarak hesaplandı. Thermann ve arkadaşlarının geliştirdiği Aşil tendon cerrahi sonrası değerlendirme skorunda ortalama puan 93,3 olarak saptandı. Her iki değerlendirme 90-100 puan arasında çıkmış olup sonuçlar çok iyi olarak değerlendirildi. Operasyon sonrasında hiçbir hastada yara yeri enfeksiyonu gelişmedi. Yapılan son kontrollerinde tüm hastaların Thompson testi negatif olup, bilateral motor kuvvet 5/5 olarak saptandı. Sonuç: Lynn yöntemi, özellikle aktif ve genç yaştaki akut Aşil tendon yırtığı olan hastaların tedavi protokolleri arasında göz önünde bulundurulması gereken bir yöntemdirÖğe Bölgemizdeki kırıkçı sekellerinin ortopedik açıdan değerlendirilmesi(Galenos Yayınevi, 2014) Alemdar, Celil; Azboy, İbrahim; Demirtaş, Abdullah; Özkul, Emin; Gem, Mehmet; Bulut, Mehmet; Uçar, Bekir Yavuz; Tutak, YılmazAmaç: Kırıkçı sekellerinin bölgemizde önemli bir sorun olduğunu, kırıkçı müdahalesi nedeniyle gecikmiş tedavi alan hastalardaki ciddi ortopedik problemleri ve kliniğimizde bu tür hastalara uyguladığımız tedavi yaklaşımını sunmayı amaçladık.Yöntemler: Çalışmamızda kırıkçı sekeli olarak kliniğimize başvuran 51 has-tanın (30 erkek, 21 kadın, yaş ortalaması: 14,8) dosyası retrospektif olarak incelendi. Kırığın yeri, hastaların kırıkçıya ve hastaneye başvuru sebepleri, hastaneye başvurma süreleri, fizik muayene ve radyolojik bulguları incelenip uygulanan tedavi yöntemleri değerlendirildi. Bulgular: Sekellerin 42'si (%82) üst, 9'u (%18) alt ekstremitede idi. Kırıkçıların kolay ulaşılabilir olması (20 olguda), kırıkçıların kırık ve çıkık tedavisini doktor-lardan daha iyi yaptığı düşüncesi (10) en sık kırıkçıya başvurma sebepleriydi. Kırıkçı sonrası hastaneye en sık başvuru sebepleri deformite (43), ağrı (38) ve hareket kısıtlılığı (37) idi. Olguların 28'ine cerrahi, 18'ine konservatif tedavi uy-gulandı. Beş olguya ise sadece takip önerildi. Hastaların 20 (%40) sinde sekel kalıcı idi.Sonuç: Gecikmiş ve uygun olmayan tedavi kalıcı sakatlıkların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Bu problemin ortadan kaldırılması için insanların eğitilme-si ve sağlık politikalarının yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.Öğe Çocuk Femur Diyafiz Kırıklarının Titanyum Elastik İntrameduller Çivileme ile Tedavisi(2013) Uçar, Bekir Yavuz; Demirtaş, Abdullah; Alemdar, Celil; Şükür, Erhan; Azboy, İbrahim; Bulut, MehmetAmaç: Titanyum intramedüller elastik çivi (TEN) ile tedavi edilen çocuk femur diyafiz kırıklarının klinik ve radyolojik sonuçlarının değerlendirilmesi. Yöntemler: Femur diyafiz kırığı tanısı ile 22 hastaya (15 erkek, 7 kız; Ortalama yaş: 7,6; dağılım 6-12 yaş) retrograd yolla TEN ile tedavi edildi. Kırıkların 15'i femur orta diyafiz, 4'ü proksimal diyafiz, 3'ü distal diyafiz kırığı şeklinde idi. Kapalı redüksiyon elde edilemeyen olgularda kırık hattına lateral insizyonla ulaşılıp açık redüksiyon uygulandı. Hastaların takiplerinde ön arka ve yan femur grafileri kullanıldı. Olgular yürüme şekilleri, diz ve kalça hareketleri, hastanede kalış süreleri, kırıkların kaynama süresi, ekstremitelerde oluşabilecek uzunluk eşitsizliği, komplikasyon gelişip gelişmemesi yönünden değerlendirildi. Olguların değerlendirmesinde Flynn TEN skorlama sistemi kullanıldı. Bulgular: Tüm kırıklarda ortalama 6.8 haftada (dağılım: 5-11 hafta) kaynama elde edildi. Ön arka planda 19 hastada normal dizilim elde edilirken iki hastada 5 derece varus, bir hastada 6 derece valgus görüldü. Lateral planda iki hastada 6 derece anterior angulasyon görüldü. İki hastada ortalama 7 mm uzunluk, üç hastada ortalama 6 mm kısalık görüldü. Bir hasta kalça ve diz hareketlerinde hafif kısıtlıklık gelişti. Bir hasta dışında tüm hastaların yürüyüşü simetrikti. Bir hastada yüzeyel enfeksiyon gelişti. Hiç- bir hastada kaynamama, epizifiz plağı kapanması, TEN çıkarılması sonrasında kırık görülmedi. Flynn kriterlerine göre 15 hastada mükemmel, yedi hastada başarılı sonuç elde edildi. Hastanede ortalama kalış süresi 4,2 gün (dağılım: 3-9 gün). Ortalama izlem süresi 20,2 ay (dağılım: 14-24 ay) idi. Sonuç: Çocuk femur diyafiz kırıklarının tedavisinde titanyum intramedüller elastik çiviler başarı ile uygulanabilen bir tedavi yöntemidirÖğe Çocuklarda suprakondiller humerus kırığı sonrası damarsal yaralanmalar(2016) Gem, Mehmet; Alemdar, Celil; Arslan, Hüseyin; Azboy, İbrahim; Özkul, Emin; Çelik, VelatAMAÇ: Çocuk suprakondiller humerus kırığı sonrası ekstremite distalinde nabız alınamayan hastaların sonuçlarını değerlendirmektir.GEREÇ VE YÖNTEM: Suprakondiler humerus kırığı sonrası ekstremite distalinde nabız alınamayan 42 hasta geriye dönük olarak değerlendirildi. Bu hastaların ortalama yaşı 7.3 (dağılım, 5-14 yaş) yıl idi. Hastaların 27'si (%64) erkek 15'i (%36) kızdı. Ameliyat öncesi ve sonrası nörolojik muayene bulguları, yaralanma şekli, yaralanma ile hastaneye başvuru arasında geçen süre ve ameliyata alınma zamanı, hastanede kalma süresi ve ameliyat sonrası görülen komplikasyonlar açısından hastalar değerlendirildi.BULGULAR: Tüm hastalarda Gartland tip 3 kırık mevcuttu. Yirmi yedi hastada redüksiyon sonrası radial nabız palpe edilmeye başlandı. On hastada sadece Doppler ile belirlenen akım mevcut iken, iki hastada akım alınamadı. Dolaşım bozukluğu olmayan bu iki hastada da ameliyattan bir gün sonra Doppler ile akım alınmaya başlandı. Redüksiyon sonrası dolaşım bozukluğu devam eden ve Doppler ultrasonografi ile akım alınamayan diğer üç (%7) hastaya acil vasküler eksplorasyon uygulandı. Bir hastaya primer sütürasyon, diğer iki hastaya ise safen greft ile tamir uygulandı.SONUÇ: Suprakondiller humerus kırığına bağlı nabızsız el gelişen hastalar, redüksiyon sonrası yeniden değerlendirilmeli; ekstremite dolaşımı düzelenler ve dolaşım bozuluğu bulguları olmayanlar için sadece yakın takip, dolaşım bozukluğu devam edenlere ise damar tamiri yapılmalıdırÖğe Comparison of iliac and femoral autograft practices in pemberton pelvic osteotomy(Lippincott Williams and Wilkins, 2021) Bulut, Mehmet; Azboy, İbrahim; Özkul, Emin; Karakurt, LokmanBackground:There is no consensus in regard to grafts used after pelvic osteotomy in developmental dysplasia of the hip in the literature. The aim of this study was to compare iliac and femoral autografts used after Pemberton pelvic osteotomy (PPO).Methods:In this prospective, randomized study, 60 hips with dysplasia of the hip were included. All patients underwent open reduction, PPO, and femoral shortening osteotomy. Iliac autograft (group I; n=30 hips; mean age, 39.07; range, 18 to 72 mo) and femoral autograft (group II; n=30 hips; mean age, 42.53; range, 19 to 70 mo) were used to fill the iliac osteotomy. The height and width of the iliac and femoral autografts were measured intraoperatively. Anteroposterior pelvic radiographs were obtained on the 45th day, and in the 2nd, 3rd, 6th, and 12th months postoperatively. Acetabular index angle, height of the graft, loss of graft position, graft resorption, operative time, blood loss, and union time were compared between the groups.Results:There was a significant difference in each group in terms of loss of graft height between the intraoperative measurement and the postoperative measurement at the 6th week and 3rd month. The intraoperative width of the grafts was significantly greater, loss of graft height was significantly less, and the amount of bleeding was significantly lower in group II (P<0.001 for all 3). However, time to union was significantly shorter in group I (P<0.001). There was no significant difference between the groups in terms of acetabular index angle at the last controls. There were loss of graft position in 2 cases and graft resorption in 1 case for group I, but no such cases occurred for group II.Conclusions:Graft height and position loss, donor site morbidity, and graft resorption were less in the femoral autografts group compared with the iliac autografts group in the treatment PPO with femoral shortening osteotomy.Level of Evidence:Level II.Öğe Depression, Social Phobia and Quality of Life after Major Lower Limb Amputation(2020) Şahin, İlhami; Gem, Mehmet; Demirtaş, Abdullah; Özkul, Emin; Azboy, İbrahim; Tutak, Yılmaz; Adıyeke, LeventIntroduction: In this study, we aimed to compare the social phobia, depression and quality of life in patients with major lower limb amputation to non-amputated.Methods: Patients who were underwent above or below the knee amputation in the past were evaluated retrospectively by examining the hospital records. All the participants were administered Liebowitz Social Anxiety Scale (LSAS), Hospital Anxiety and Depression Scale (HADS), and Short-Form 36 (SF-36).Results: The number of patients was 30 (21 males, nine females) in the amputated group and 30 (22 males, eight females) in the control group. The mean age was 41.8±14.09 years in the amputated group and 43.3±18.68 years in the control group. All LSAS and HADS scores were higher, and SF-36 scores were lower in the amputation group compared to the control group (p<0.05). The patients who were amputated more than five years ago had higher LSAS social fear scores, and lower HAD depression scores compared to patients less than five years (p=0.035, p=0.024, respectively). The employed patients had lower HAD depression and HAD total scores compared to unemployed patients (p=0.008, p=0,049, respectively). The patients amputated due to medical complications had higher scores in anxiety compared to the patients with traumatic amputation (p=0.005, p=0.016, respectively).Discussion and Conclusion: Social phobia, depression and poor quality of life are common problems in patients with major lower limb amputation. After five years, it should not be forgotten that social phobia will increase; depression will decrease along with its seriousness. Therefore, amputated patients should be psychiatrically counseled and treated. It is important to provide permanent employment opportunities to improve the quality of life.Öğe Eklem içi distal radius kırıklarının volar kilitli plakla tedavi sonuçları(The outcomes of volar locking plating for intraarticular distal radius fractures, 2014) Azboy, İbrahim; Demirtaş, Abdullah; Alemdar, Celil; Zehir, Sinan; Çakır, İdris Ahmet; Şahin, İlhami; Arslan, Arslan KağanAmaç: Çalışmamızda eklem içi distal radius kırıklarında volar kilitli plakla tespitin fonksiyonel ve radyolojik sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlandı. Yöntemler: Eklem içi distal radius kırığı tanısıyla volar kilitli plakla tedavi edilen 28 hasta (ort. yaş 44.6; dağılım 19- 74) çalışmaya alındı. Kırıklar AO/ASIF sınıflamasına göre sınıflandırıldı. Buna göre 18 hasta B ve 10 hasta C tipi kırık idi. Ortalama takip süresi 19 ay (dağılım 12-28) idi. Hastalar MAYO el bileği skoru ve DASH (Disabilities of the Arm, Shoulder and Hand) anketi ile değerlendirildi. Radyolojik incelemede radial kısalma, radial ve palmar eğimler ölçüldü. Klinik ve radyolojik karşılaştırma için sağlam el bileği kullanıldı. Bulgular: Tüm kırıklarda kaynama elde edildi. Ameliyat sonrası MAYO skorlamasında 6 hastada mükemmel, 7 hastada iyi, 14 hastada yeterli ve bir hastada kötü sonuç alındı. Ortalama DASH skoru 16.4 (dağılım 0-76) olarak bulundu. Sağlam tarafla karşılaştırıldığında radial eğimde ortalama 0.9 derecelik ve palmar eğimde ortalama 6.9 derecelik kayıp saptandı. Ortalama aktif fleksiyon 56.3°, ekstansiyon 52.5°, supinasyon 74.2° ve pronasyon 70.7° ölçüldü. Dört hastada ekstansör tendon tenosinoviti, iki hastada fleksör pollisis longus tenosinoviti, iki hastada karpal tünel sendromu, bir hastada yüzeyel enfeksiyon ve bir hastada refleks sempatik distrofi görüldü. Sonuçlar: Volar kilitli plaklar, eklem içi distal radius kırıklarının tedavisinde yeterli tespit ve tatmin edici fonksiyonel sonuçlar sağlamaktadır. Bununla birlikte, fleksör ve ekstansör tendon sorunları, median sinir tuzaklanması ve refleks sempatik distrofi ile karşılaşılabileceği akılda tutulmalıdır. Tenosinovit semptomlarının gözlendiği olgularda, kaynama sağlanmışsa vakit kaybetmeksizin implantlar çıkarılmalıdırÖğe Ev hanımlarında kronik bel ağrısı(2011) Uçar, Bekir Yavuz; Azboy, İbrahim; Bulut, Mehmet; Bozkurt, Mehtap; Uçar, DemetAmaç: Bu çalışmanın amacı ev işleri ile uğraşan kadınların bel ağrılarını belirlemek ve ev hanımlarının ruhsal durumları, eğitim düzeyleri ile fiziki sağlıkları arasındaki ilişkiyi araştırmaktır. Gereç ve yöntem: Çalışmaya 33-45 yaş arası 30 kronik bel ağrılı ev hanımı ve kontrol grubu olarak sağlıklı 30 ev hanımı alındı. Fizik muayeneleri yapıldı. Hastaların yaş, boy, kilo, eğitim düzeyi, çocuk sayısı, sigara ve alkol alışkanlıkları kaydedildi. Vücut kitle indeksleri (VKI) hesaplandı. Bel ağrısının şiddeti Oswestry Bel Ağrı Sorgulama İndeksi (OBAS), ağrının hasta psikolojisi üzerine olan etkisi Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) kullanılarak değerlendirildi. Karın ve sırt kasları gücü manuel yöntemle ölçüldü. Bulgular: Hastalar ve kontrol grubu arasında demografik veriler açısından fark yoktu. Kronik bel ağrılı hastalarda BDÖ skorları kontrollere göre anlamlı yüksek bulundu (p<0,01). Kontrol grubunda karın ve sırt kasları güçleri daha yüksek bulundu fakat istatistiksel olarak anlamlı değildi (p>0,05). Hasta grubunda OBAS değerleri, BDÖ ve VKİ değerleri ile pozitif yönde (sırasıyla, r:0,457 p:0,011 ve r:0,583 p:0,001), karın ve sırt kasları güçleri ile negatif yönde (r:-0,591 p:0,006 / r:-0,493 p:0,001) korele bulundu. Hastalarda karın ve sırt kaslarının gücü ile VKİ, OBAS ve BDÖ arasında negatif yönde anlamlı korelasyon tespit edildi (r:-0,726 r:-0,591 r:-0,737 / r:-0,526 r:-0,493 r:-0,615). Yüksek eğitim düzeyi OBAS ve BDÖ skorlarını olumlu yönde etkiledi. Sonuç: Düzenli egzersiz alışkanlığı olmayan kronik bel ağrılı ev hanımları günlük yaşam aktivitelerinde kısıtlamaya gitmektedirler. Bu nedenle bel ve karın kasları zayıflığı görülmektedir. Kronik bel ağrılı hastalarda BDÖ skorları daha yüksek bulunduğu için kronik ağrılı hastalar psikiyatrik yönden de değerlendirilmelidir. Klin Deney Ar Derg 2011; 2 (3): 295-298.Öğe Femur boyun kırıklarına parsiyel protez uygulamasında anterior ve posterior kapsüler açılımın sonuçları(2013) Sipahioğlu, Serkan; Zehir, Sinan; Yar, Ümit; Şahin, Ercan; Azboy, İbrahimAMAÇ: Çalışmamızda anterior veya posterior cerrahi yaklaşımla bipolar protez uygulanan femur boyun kırıklı hastaların fonksiyonel durumları ve ortaya çıkan komplikasyonlar geriye dönük olarak değerlendirildi. GEREÇ VE YÖNTEM: Kasım 2007-Şubat 2011 tarihleri arasında femur boyun kırığı nedeni ile bipolar parsiyel protez uygulanan, takip süresi en az bir yıl olan 224 hasta (96 erkek, 128 kadın) değerlendirildi. Cerrahi yaklaşıma göre iki grup oluşturuldu. Kalça eklem kapsülü anteriordan açılan (grup 1) grupta 92 (46 erkek, 46 kadın; ortalama yaş 78.4 yıl dağılım 70-97) hasta, kapsülün posteriordan açıldığı (grup 2) grupta ise 132 (50 erkek, 82 kadın ortalama yaş 77.9 dağılım 70-96) hasta vardı. Grup 1’deki hastaların ortalama takip süresi 16.4 ay (12-34), grup 2’deki hastaların ortalama takip süresi 18.9 ay (12-39) idi. BULGULAR: Ortalama Harris puanı grup 1’de 81.7±7.6 grup 2’de ise 79.2±6.9 olarak bulundu. Grup 1’de 19 hastada çok iyi, 52 hastada iyi, 15 hastada orta ve 6 hastada yetersiz sonuç, grup 2’de ise 29 hastada çok iyi, 74 hastada iyi, 21 hastada orta ve 8 hastada yetersiz sonuç elde edildi. Grup 2’de daha fazla çıkık (%3.78) ve enfeksiyon (%3.03) görülsede; iki grup arasında fonksiyonel puanlama ve komplikasyonlar açısından anlamlı fark bulunmadı (p>0.05). SONUÇ: Kalça eklemine parsiyel protez uygulamasında cerrahi yaklaşım fonksiyonel sonuçları etkilememektedir. Kalça eklemine parsiyel protez uygulamasında kapsülün anterior açılımı çıkık ve enfeksiyon açısından daha güvenli olabilir.Öğe Functional outcomes and quality of life in adult ipsilateral femur and tibia fractures(Elsevier (Singapore) Pte Ltd, 2019) Demirtaş, Abdullah; Azboy, İbrahim; Alemdar, Celil; Gem, Mehmet; Özkul, Emin; Bulut, Mehmet; Uzel, KadirObjective: The aim of our study is to evaluate the functional outcomes and quality of life in adult ipsilateral femur and tibia fractures. Methods: 26 patients (21 male, 5 female; mean age 30 years, range: 18 to 66) treated for adult ipsilateral femur and tibia fractures were evaluated retrospectively. For femur fractures, intramedullary nails were used in 15 patients (12 antegrade, 3 retrograde), plate in 11 patients (10 locked-plate, and 1 blade-plate with a 95 degree angle). For tibia fractures, locked-plate were used in 13 patients, intramedullary nails in 9 patients, external fixator in 3 patients and multiple screws in 1 patient. According to Blake and McBryde classification, 17 fractures were type I, 9 fractures were type II (7 type 2A and 2 type 2B). The functional outcomes were evaluated by Karlström and Olerud criteria, and quality of life was evaluated by Short Form-36. The mean follow-up duration was 4.4 years (range: 1.1 to 7.3 years). Results: The functional outcomes were excellent in 6 patients, good in 8 patients, acceptable in 6 patients and poor in 6 patients. The mean values of quality of life scales were; physical function: 64.8, physical role limitation: 60.5, pain: 68.2, general health: 63.3, vitality: 58.4, social function: 68.2, emotional role limitation: 62.7, and mental health: 65.8. Conclusion: Adult ipsilateral femur and tibia fractures are severe injuries and adversely affect the quality of life and functional outcomes. The quality of life scales should be used along with functional outcome scores in evaluating these injuries. The translational potential of this article: Adult ipsilateral femur and tibia fractures cause severe morbidity. Functional outcomes and quality of life scales should be used together to evaluate these fractures. Karlström and Olerud criteria for functional outcomes and Short Form-36 scales for quality of life are suitable methods to evalute these fractures.Öğe İleri derece tibia cisim deformitesinde akut düzeltme: Olgu sunumu(2014) Bulut, Mehmet; Alemdar, Celil; Azboy, İbrahim; Demirtaş, Abdullah; Şahin, İlhamiDeformite cerrahisinde akut ya da tedrici düzeltme uygulanabilir. Tibia diafiz deformitesinde 40 dereceyekadar aç ılanmalarda akut düzeltme, daha ileri deformitelerde ise tedrici düzeltme önerilmektedir. Biz buolguda, tibiada koronal planda 33, sagital planda 50 derece aç ılanmas ı olan 16 ya ş ındaki hastaya kapalıkama osteotomisiyle akut düzeltme ve intramedüller çivi ile osteosentez uyguladık. Ameliyat sonras ı koronalve sagital planda deformitelerin tam olarak düzeldiğ i görüldü. Postoperatif erken dönemde ve nörovasküleryapılar aç ıs ından önemli olan ilk 3 hafta içinde herhangi bir komplikasyon görülmedi.Öğe Kalkaneus kırıklarında kırık tipi ve açısal bozulmanın fonksiyonel sonuçlar üzerine etkisi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2011) Polat, Atilla; Demirtaş, Abdullah; Azboy, İbrahim; Uçar, Bekir Yavuz; Coşar, Yahya; Gümüşsuyu, Gürkan; Çakır, İdris AhmetAmaç: Bu çalışmanın amacı kalkaneus kırıklarında kırık tipi ve açısal bozulmanın klinik sonuçlar üzerine etkisini belirlemektir. Gereç ve yöntem: Kalkaneus kırığı olan 32 hasta (23 erkek, 9 kadın; ortalama yaş 45 yıl; dağılım 20-85) geriye dönük olarak incelendi. Kırıkların 24’ü kapalı, 8’i açık kırık idi. Hastaların redüksiyon öncesi ve sonrası grafilerinden Böhler ve Gissane açıları ölçüldü ve kırık sınıflamaları yapıldı. Hastaların 5’ine alçı yöntemi (Grup 1), 19’una Kirschner teli ile kapalı redüksiyon yöntemi (Grup 2), 8’ine plak-vida yöntemi (Grup 3) uygulandı. Son kontroller klinik olarak Maryland ayak skorlamasına göre yapıldı. Tüm hastalarda ortalama takip süresi 109 hafta (50-456) idi. Bulgular: Tüm hastalarda, ortalama Böhler açısı; redüksiyon öncesi 7°, redüksiyon sonrası 20°, ortalama Gissane açısı; redüksiyon öncesi 85°, redüksiyon sonrası 100° olarak ölçüldü. Maryland ayak skoru ortalaması; Grup 1’de 62 (55-72) puan, Grup 2’de 68 (40-90) puan, Grup 3’de 66 (58-79) puan olarak bulundu. Essex-Lopresti Tip I kırıkların Maryland ayak skoru, Tip III kırıklardan daha yüksek ve Tip II kırıklardan daha yüksek olma eğiliminde bulundu (p=0.025). Son kontrol filmlerinde Gissane açısı normal sınırlarda olanların Maryland ayak skoru, bu sınırların dışında olanlardan daha yüksek bulundu (p=0.027). Böhler açısı normal sınırlarda olanların Maryland ayak skoru, bu sınırların dışında olanlardan daha yüksek bulundu (p=0.02). Gissane ve Böhler açısındaki ortalama düzelme Grup 3’de, Grup 2 ve Grup 1’den daha fazla idi (p<0.05). Sonuç: Kalkaneus kırıklarında, kırık tipinin şiddetli olmasının fonksiyonel sonuçları kötü yönde etkilediği, plak-vida ile tedavi yönteminin açıları normale daha fazla yaklaştırdığı, ancak uygulanan tedavi yönteminin fonksiyonel sonuçlara etkisinin benzer olduğu sonucuna varıldı.Öğe Lindgren-Turan metodu ile halluks valgus cerrahisi uygulanan hastaların yaşam kalitesi(2012) Uçar, Bekiryavuz; Azboy, İbrahim; Erdoğan, Sinan; Karadeniz, Hilmi; Demirtaş, Abdullah; Şükür, ErhanAmaç: Çalışmamızda Lindgren-Turan metodu ile halluksvalgus cerrahisi yapılan hastaların sağlıkla ilgili yaşam kalitesi değişikliklerini Euroqol (EQ-5D) anketini kullanarak araştırmayı amaçladık.Gereç ve yöntem: Otuz hastaya Stockholm, 30 hastaya da İstanbul’da olmak üzere toplam 60 hastaya Lindgren- Turan metodu ile halluks valgus cerrahi tedavisi uygulandı. Hastaların ameliyat öncesi ve sonrasındaki sağlıkla ilgili yaşam kalitesi değişiklikleri EQ-5D anketi kullanılarakincelendi ve karşılaştırıldı. Hastaların kendilerini ne kadar sağlıklı hissettikleri sorusuna verdikleri cevap vizüel ana- log skala (VAS) skoru ile değerlendirildi. Herhangi bir rad-yolojik parametre göz önüne alınmadı.Bulgular: Ameliyat öncesi dönemde hastaların en sık şikâyetleri ağrı ve konfor azalmasıydı (%87). Bunu deformitenin yarattığı hareket zorluğu (%60) ve günlük etkinliklerde yaşanan zorluklar izliyordu. VAS skoru Türk hastalarda ameliyat öncesi dönemde daha kötüydü. Ameliyat sonrası dönemde başta günlük kişisel bakım ve hijyen olmak üzere tüm parametrelerde anlamlı iyileşme olduğu görüldü. Hastaların genel sağlık durumunu sorgulayan VAS skorunda da anlamlı artış görüldü (p<0.01). Sonuç: Lindgren-Turan metodu ile yapılan halluks valgus cerrahi tedavisi hastaların sağlık ile ilgili yaşam kalitelerinde anlamlı bir iyileşme sağlamaktadır.Öğe Mini plakla osteosentez uygulanan metakarp kırıklarında ameliyat sonrası erken hareketin fonksiyonel sonuçlara etkisi(Modestum Publishing Ltd., 2013) Azboy, İbrahim; Alemdar, Celil; Demirtaş, Abdullah; Özkul, Emin; Gem, Mehmet; Bulut, MehmetAmaç: Çalışmamızda mini plakla anatomik redüksiyon ve rijit internal fiksasyon uyguladığımız metakarp kırıklı hastaların fonksiyonel ve radyolojik sonuçlarını değerlendirmeyi amaçladık. Yöntemler: Çalışmada metakarp kırığı sonrası mini plakla osteosentez uygulanan 11 hasta (10 erkek, 1 kadın) retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların ortalama yaşı 35 (dağılım 25-46) ve ortalama takip süresi 1,4 (dağılım 1,1-2,2) yıldı. Bütün hastalara postoperatif ikinci gün aktif ve pasif eklem hareket açıklığı egzersizleri başlandı. Fonksiyonel sonuçlar total aktif eklem hareket açıklığı (TAEHA) skalasına göre değerlendirildi. Bulgular: TAEHA skalasına göre 8 hastada (10 metakarp) mükemmel, 2 hastada iyi, 1 hastada orta dereceli sonuç elde edildi. Ortalama 6 hafta (4-7 hafta) içinde bütün hastalarda kaynama görüldü. Redüksiyon kaybı, enfeksiyon, dolaşım bozukluğu, nörolojik araz, osteonekroz, sudeck atrofisi gibi komplikasyonlar görülmedi. Sonuç: Mini-plakla rijit internal osteosentez uygulanan metakarp kırıklı hastalarda, postoperatif erken dönemde aktif ve pasif eklem hareketlerinin başlanması ile tatmin edici radyolojik ve fonksiyonel sonuçlar elde edilebilir.Öğe Minimally invasive plate osteosynthesis in open pediatric tibial fractures(Lippincott Williams and Wilkins, 2016) Özkul, Emin; Gem, Mehmet; Arslan, Hüseyin; Alemdar, Celil; Azboy, İbrahim; Arslan, Seher GündüzObjectives: The aim of this study is to investigate the effectiveness and reliability of limited-contact locking plates in minimally invasive percutaneous osteosynthesis (MIPO) of the lateral tibia. Design: A retrospective study. Patients and Methods: The retrospective study included 14 patients who were operatively treated with an MIPO technique due to open tibial fractures between 2006 and 2012. The patients were 11 males and 3 females with a mean age of 13.2 (range, 9 to 16) years. The patients were followed up for a mean period of 2.4 (range, 1 to 5) years. The mechanism of the injuries included a motor vehicle accident (n=11), a shotgun injury (n=2), and a fall from height (n=1). According to the Gustilo-Anderson classification, 10 patients had type I (72%), 2 had type II (14%), and 2 had type III (14%) open fractures. Results: The mean time to radiologic union was 18 (range, 11 to 32) weeks. No infection was detected that would require implant removal. No complications such as early epiphyseal closure, angulation, or limb-length inequality were observed. Conclusions: Limited-contact locking plates in MIPO of the lateral tibia is an effective alternative method in the treatment of open pediatric tibial fractures.Öğe Orthopedic approach to foreign body stings(Modestum Publishing Ltd., 2013) Alemdar, Celil; Demirtaş, Abdullah; Gem, Mehmet; Özkul, Emin; Azboy, İbrahim; Bulut, Mehmet; Ancar, CahitObjective: Although foreign body injuries are quite common, there are an insufficient number of publications on this matter. The aim of this study was to evaluate patients with foreign body injuries, and to determine the treatment algorithm. Methods: A total of 97 patients were evaluated, including 53 men and 44 women. Ninety-one patients underwent surgery, and six patients were treated conservatively. Surgery was performed in the operating room in all cases. To ensure that the foreign body was removed, fluoroscopic control was completed during and after the procedure. Antibiotics were administered routinely to all patients, and the need for tetanus prophylaxis was evaluated in each patient. Results: The mean age of the patients was 16.5 (range: 2-58) years. Regarding the type of foreign body, there was injury due to: a needle in 65 patients, glass in 14, wood in 7, iron spit in 1, iron bar in 1, pieces of metal in 3, and other foreign bodies were found in 6 patients. There were 25 injuries of the upper extremity, and 72 of the lower extremity. The time of admission to the hospital after the injury ranged from 1 day to 3 years. Obvious signs of infection were detected in 10 patients. There were no complications after the follow-up of patients who were treated conservatively. Conclusion: Foreign body penetration is a severe injury that may cause significant problems when ignored. Treatment algorithms prepared according to the type of injury would guide the most appropriate approach to these injuries. J Clin Exp Invest 2013; 4 (4): 443-448.Öğe Ruedi/Allgower tip 1 Pilon kırıklarının tedavisinde konservatif yöntem ile plak yöntemi sonuçlarının karşılaştırılması(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2011) Polat, Atilla; Demirtaş, Abdullah; Azboy, İbrahim; Uçar, Bekir Yavuz; Canbora, Mehmet Kerem; Coşar, Yahya; Gümüşsuyu, GürkanAmaç: Bu çalışmanın amacı Ruedi/Allgower Tip 1 pilon kırıklı olguların tedavisinde alçılama ile plak yöntemlerinin sonuçlarını karşılaştırmaktır. Gereç ve yöntem: Ruedi/Allgower Tip 1 pilon kırığı nedeniyle tedavi edilen 42 hasta (24 kadın, 18 erkek) geriye dönük olarak incelendi. On altı hasta (10 kadın, 6 erkek; ortalama yaş 43 yıl; dağılım 18-56) alçı (Grup 1) ile 26 hasta (14 kadın, 12 erkek; ortalama yaş 37.7 yıl; dağılım 19-52) açık redüksiyon ve plak (Grup 2) yöntemi ile tedavi edildi. Tüm hastalara direkt radyografi ile tanı konuldu. Hastalar erken dönemde postoperatif grafileri incelenerek Ovadia ve Beals’ın belirlediği kırık redüksiyon kalite skorlarına göre, uzun dönemde de Teeny ve Wiss tarafından geliştirilen ayak ve ayak bileği fonksiyonel sonuçlarına göre (100 puan üzerinden) incelendi. Ortalama takip süresi Grup 1’de 28 ay (12-44 ay) , Grup 2’de 31 ay (16-46 ay) idi. Bulgular: Erken postoperatif dönemde ortalama redüksiyon kalite skoru Grup 1’de 12, Grup 2’de 10 puan olarak bulundu ve her iki grup arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı idi (p<0.05). Hastaların uzun dönem ayak ve ayak bileği fonksiyonel sonuçları Grup 1’de ortalama 84, Grup 2’de 86 puan olarak bulundu, aralarındaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildi (p>0.05). Kırık kaynama süreleri her iki grupta farksız bulundu (p>0.05). Sonuç: Ruedi/Allgower Tip 1 pilon kırıklarının alçı ile tedavi edilmesi sonucunda elde edilen redüksiyon kalitesi, plak yöntemine göre daha yetersiz olsa da, uzun süreli fonksiyonlar bakımından her iki yöntemde de tatminkâr sonuçlar elde edilebilmektedir.Öğe Social media and Internet usage of orthopaedic surgeons(Elsevier B.V., 2017) Duymuş, Tahir Mutlu; Karadeniz, Hilmi; Şükür, Erhan; Atiç, Ramazan; Zehir, Sinan; Azboy, İbrahim; 0000-0003-0644-7826; 0000-0002-7814-822X; 0000-0002-9610-2188Introduction The main objective of this study was to identify the prevalence of social media and Internet usage of orthopaedists and to determine its effects on patient–physician communication. Methods Data were collected by e-mail from 321 orthopaedists who filled out the questionnaire. The questionnaire consists of a total 25 items pertaining to personal information, which social media tool they use, their overall views of and expectations from social media, the effects of social media on patient–physician relationship and communication. Results The rates of keeping in contact with patients and “often” helping patients to manage their treatments over social media increased with age (p < 0.05). It was found that the rate of helping patients to manage their treatments over social media was significantly higher in academicians compared to that in specialist physicians (p = 0.040). The rates of having a personal website and being a member of online physician platform and social-networking sites were higher in participants working in the private sector than participants working in the public sector (p = 0.001). It was found that the rate of finding it useful to be in contact with patients over social media was higher in physicians working in the private sector compared to that in those working in the public sector (p < 0.01). Conclusion Social media tools and Internet are commonly used by orthopaedists to communicate with their patients. Even though there are beneficial effects in patient–physician relationship, effective standards and regulations should be developed to enable a safe communication and to resolve ethical and legal uncertainties.Öğe Tibia cisim kırıklarının intramedüller kilitli çivi ile tedavisi sonrası görülen diz önü ağrısının kuadriseps kas gücü ile ilişkisi(2011) Demirtaş, Abdullah; Çakır, İdris Ahmet; Uçar, Bekir Yavuz; Azboy, İbrahim; Durakbaşa, Mehmet Oğuz; Mercan, Ahmet ŞükrüAmaç: Tibia cisim (diyafiz) kırığı nedeniyle kilitli intramedüller çivi uygulanan hastalarda ameliyat sonrası görülen diz önü ağrısı ile kuadriseps kas gücü arasındaki ilişki araştırıldı. Hastalar ve yöntemler: Tibia cisim kırığı nedeniyle kilitli intramedüller çivi uygulanan 38 hasta çalışmaya alındı. Ameliyat öncesi diz önü ağrısı olan hastalar dışlandı. Tüm hastalarda patellar tendon ortadan ikiye ayrılarak geçildi ve çivinin tibiaya giriş noktası olarak superiyor yaklaşım kullanıldı. Tüm çiviler statik olarak kilitlendi. Ameliyat sonrası dönemde hemen izometrik kuadriseps güçlendirme egzersizlerine başlandı. Hastalar diz önü ağrısı olup (grup 1; G1) olmamasına (grup 2; G2) göre iki gruba ayrıldı. G1 18 hastadan (12 erkek, 6 kadın: ort. yaş 36.9 yıl), G2 ise 20 hastadan (14 erkek, 6 kadın: ort. yaş 35.4 yıl) oluştu. Her iki grupta kuadriseps kas güçleri Daniel ve Worthingham’ın manuel derecelendirme kriterleri (0-5) kullanılarak değerlendirildi. Ortalama takip süresi G1’de 27.4 ay (dağılım 11-51 ay), G2’de 30.5 ay (dağılım 12-59 ay) idi. Bulgular: Kuadriseps kas gücündeki azalma G1’deki sekiz hastada ve G2’deki iki hastada tespit edildi. Diz önü ağrısı ve kuadriseps kas gücü azalması arasındaki ilişki anlamlıydı (p=0.02). Sonuç: Tibia cisim kırıklarında intramedüller çivileme sonrası gelişen diz önü ağrısı kuadriseps kas gücü zayıflığı ile ilişkilidir. Ancak kuadriseps kas güçsüzlüğü, ağrının gelişmesinde tek etkili faktör değildir. Diz önü ağrısı, ameliyat sonrası uygun rehabilitasyon programlarının uygulanması ile önemli ölçüde azaltılabilir.Öğe Tibia cisim kırıklarının oymalı kilitli intramedüller çiviler ile tedavisi(2011) Azboy, İbrahim; Uçar, Bekir Yavuz; Çoşar, Yahya; Gümüşsuyu, Gürkan; Polat, Atilla; Durakbaşa, Mehmet Oğuz; Demirtaş, AbdullahAmaç: Bu çalışmanın amacı tibia cisim kırıklarının oymalı kilitli intramedüller çiviler ile tedavi sonuçlarını değerlendirmektir. Gereç ve yöntem: Çalışmaya tibia cisim kırığı nedeniyle oymalı kilitli intramedüller çivi ile tedavi edilen 38 hasta (26 erkek, 12 kadın) alındı. Kırıklar Gustilo-Anderson sınıflamasına göre sınıflandırıldı, fonksiyonel sonuçlar Johner- Wrush değerlendirme kriterlerine göre değerlendirildi. Bulgular: Hastaların yaş ortalama yaşı 36 yıl (18-61 yıl) idi. AO/ASIF sınıflamasına göre kırıkların 21’i (%55.3) Tip A, 16’sı (%42.1) Tip B, 1’i (%2.6) Tip C kırık olarak değerlendirildi. Kırıkların 24’ü (%63.1) kapalı, 14’ü (%36.9) açık idi. Gustilo-Anderson sınıflamasına göre açık kırıkların 9’u (%23.6) Tip 1, dördü (%10.5) Tip 2 ve biri (%2.6) Tip 3A kırık idi. Kırıkların 20’sinde (%52.6) kapalı, 18’inde (%47.3) açık redüksiyon tekniği kullanılarak çivileme yapıldı. Kırık oluşumu ile ameliyat arasında geçen Tüm hastalarda kaynama sağlandı. Ortalama kaynama süresi 17.6 hafta idi. On sekiz hastada (%47.3) diz önü ağrısı gelişti. Hastalarımızın 6’sında (%15.8) enfeksiyon gelişti. On iki hastada (%31.6) 10° ve altında açısal deformite saptandı. Dört hastada (%10.5) vida kırılması görüldü. Johner-Wrush kriterlerine göre 23 hastada (%60.5) mükemmel, 12 hastada (%31.6) iyi ve 3 hastada (%7.9) orta sonuç elde edildi. Sonuç: Tibia cisim kırıklarının tedavisinde oymalı kilitli intramedüller çivileme yönteminin çok iyi sonuçlar verdiği ve bu kırıkların tedavisinde öncelikli olarak düşünülmesi gerektiği sonucuna varıldı. kırıklarının oymalı kilitli intramedüller çiviler ile tedavi sonuçlarını değerlendirmektir. Klin Deney Ar Derg 2011;2(2):168-74