Yazar "Acar, Murat" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 6 / 6
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Anlamlı karotid arter darlığı olmayan olgularda Doppler akım hızları ve rezistans indekslerinin koroner arter hastalığı ile ilişkisi(2001) Toprak, Nizamettin; Ülgen, Mehmet Sıddık; Sucu, Murat; Bilici, Aslan; Acar, Murat; Önder, HakanAmaç: Bu çalışmada anlamlı karotid arter darlığı olmayan olgularda karotid arter akım hızları ve rezistans indeksleri (RI) ile koroner arter hastalığı (KAH) arasındaki olası ilişki araştırılmıştır. Yöntem: Çalışma KAH ön tanısı ile koroner anjiografi yapılan 74'ü erkek olan 114 olgu (yaş ortalaması 53Æ10, yaş aralığı 33-72) üzerinde yapıldı. Anjiografi öncesi sağ, sol ana karotid arterler (sağ-sol CCA) ve sağ, sol internal karotid arterler (sağ-sol ICA) akım hızları ve RI Doppler ultrasonografi (US) ile ölçüldü. Olgular KAH varlığı ve hastalıklı koroner arter sayısına göre gruplandırılarak Doppler parametreleri ve ejeksiyon fraksiyonu (EF) yönünden karşılaştırıldı. Bulgular: Otuz üç olguda koroner arterlerde daralma saptanmazken (normal grup), 81 olguda anlamlı koroner arter darlığı saptandı (22 olguda bir arterde, 27 olguda iki arterde ve 32 olguda üç koroner arterde). Akım hızları Kah olan grupta anlamlı olarak daha düşük, RI ise daha yüksek bulundu. Akım hızları normal grup;ta en yüksek 3 damar hastalığı (DH) olan grupta en düşüt.ü RI ise normal grupta en düşük iken 3 DH olan grupta en yüksekti. Korelasyon analizinde yaş, EF ve hastalıklı damar sayısı ile özellikle minimal akım hızları arasında ters, RI değerleri arasında doğru ve anlamlı korelasyon saptandı. Sonuç: Bu çalışma bu konu ile ilgili ilk çalışma olup elde edilen bulgular; KAH varlığı ve aterosklerozun yaygınlığının Doppler US ile ölçülen CCA, ICA akım hızları ve RI değerlerini değiştirdiğini düşündürmektedir.Öğe Çocuklarda akciğer tüberkülozunun BT bulguları(Dicle Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 2001) Acar, Murat; Şimşek, MasumAmaç: Bu çalışmamızda; akciğer tüberkülozu olan çocuklarda PA akciğer grafısi, kontrastlı toraks BT ve YRBT bulgularının değerlendirilmesi ve hastalığın tanısına olan katkıları tartışıldı. Materyal ve metod: Şubat 2000, Mayıs 2001 tarihleri arasında tüberküloz tanısı konulanl 5 yaş altı (yaş ortalaması: 4±3) 51'i erkek (%66,2), 26' sı kadm (%33,8) 77 çocuk hastada, radyolojik incelemeler yapıldı. İlk inceleme olarak hastaların AC grafîleri elde edildi. Bunu takiben toraks BT'leri ve milier tüberküloz düşünülen hastalarda da ek olarak YRBT incelemeleri yapıldı. BT inceleme Toshiba X vision spiral tomografi aleti ile yapıldı. Standart çekim parametreleri olan 120 kVP, 100 mA, 200 mAs ve 256x256 matriks kullanıldı. Bulgular: Toraks BT incelemesinde; mediastinel ve hiler lenf nodu tutkunu 71 (%92), konsolidasyon 37 (%48), kaviter lezyonlar 12 (%15), tüberkülom 11 (%14), atelektazi 11 (%14), endobronşial yayılım 3 (%4), milier yayılıma bağlı nodüler dansiteler 19 (%25),. hava hapsi görünümleri 9 (%12), buzlu cam görünümleri 6 (%8), plevral sıvı 3 (%4), bronşiektazi 5 hastada (%6) tesbit edildi. Beş hastada (%6) yüksek PPD değerlerine rağmen PA göğüs gratîlerinde ve toraks BT incelemelerinde hiçbir lezyon saptanmadı. 62Sonuç: Akciğer grafisi tüberküloz hastalarında radyolojik değerlendirmenin temelidir. Ancak kesitsel anatomiyi ayrıntılı olarak ortaya koyabilen BT ve HRCT çok daha üstün görüntüleme yöntemleridir. Özellikle küçük çaplı LAP'lerin ve süperpozisyon nedeniyle gözden kaçabilen parankimal lezy onların demonstre edilmesinde BT tercih edilecek modalitedir.Öğe Epilepsili çocuklarda kranyal MRG bulguları(2003) Başak, Fırat; Acar, Murat; Özateş, MustafaAMAÇ Serebral patoloji düşünülen çocukluk çağı epilepsilerinde, MRG (manyetik rezonans görüntüleme) bulgularının saptanması ve bölgemizde epilepsi hastalarında en sık rastlanan serebral patolojilerin belirlenmesidir. GEREÇ VE YÖNTEM Bu çalışmada, Ocak 1997-Mart 2001 tarihleri arasında epilepsi tanısı konulan 98 çocuk olgunun 1 T MRG cihazıyla serebral yapıları incelendi. T1 ağırlıklı sagital, T2 ve proton ağırlıklı aksiyel ve T2 ağırlıklı koronal planlarda MR görüntüleri elde edildi. Ayrıca enfeksiyon veya kitle düşünülen olgularda post-kontrast aksiyel, sagital ve koronal planda görüntüler alındı. 98 olgunun 65'inin (%66.3) MRG incelemesinde lezyon saptanmadı. Geriye kalan 33 hastada (%33.7) ise patolojik bulgular saptandı. Hastalarda difüz serebral atrofi (%18.4), miyelinasyonda gecikme ve miyelinasyon bozukluğu (%12.4), iskemi-enfarkt alanları (%8.2), araknoid kist (%6.2), tümöral kitle (%5.1) en sık saptanan patolojilerdi. Ayrıca daha az oranda mezial temporal skleroz (%1) ve kernikterus sekeli (%1) saptandı. SONUÇ Çocukluk çağı fokal epilepsilerinde MRG ile yapılan incelemeler, serebral yapıların değerlendirilmesi, epilepsi etyolojisinde yer alabilecek patolojilerin ve diğer lezyonların görüntülenmesinde anlamlı bulunmuştur. Ancak bizim hastalarımızın sonuçları göz önüne alındığında, epileptik odağın MRG ile saptanması her zaman olanaklı olmamaktadır.Öğe THE EVALUATION OF PARAOXONASE 1 ACTIVITY IN PATIENTS WITH GESTATIONAL DIABETES(Carbone Editore, 2013) Atay, Ahmet Engin; Sakar, Mehmet Nafi; Culcu, Nurdagul Serife Nurani; Simsek, Hakki; Akbas, Halit; Acar, Murat; Isik, BirgulMaterial and methods: Sixty five patients with GDM and 66 healthy pregnants were enrolled. Paraoxonase activity, insulin levels, HOMA-IR, demographic features and anthropometric measurements were evaluated. Results: The mean paraoxonase activity was significantly diminished in patients with GDM (p:0,004). Insulin level and HOMA-IR were significantly higher in GDM patients (p:0,004 and p:0,001; respectively). The mean interval between present and previous pregnancy was significantly shorter in patients group (p:0,004). There was a significant correlation between PON1 activity and serum LDL, HDL levels and weight gained during pregnancy (p:0,001,p<0,001 and p:0,002; respectively) but not with weight and parity. However HOMA-IR was significantly correlated with weight and parity (p:0,001 and p:0,002; respectively). Discussion: Diminished PON1 activity and enhanced oxidative stress accompany to insulin resistance in the pathogenesis of GDM. Oxidative stress is associated with weight gained during first 2 trimesters of pregnancy rather than obesity.Öğe Kronik asemptomatik nonreplikaktif HBV taşıyıcılarında rekombinan hepatit B aşısı uygulamasının HBsAg ve Anti-HBs üzerine etkisi(2016) Acar, Murat; Değertekin, HalilHBV infeksiyonu tüm dünyada önemli morbidite ve mortalite oranlarına sahip bir virus infeksiyonudur. Dünyada yaklaşık 350 Milyondan fazla HBV taşıyıcısı olduğu ve yaklaşık olarak yılda 1 Milyondan fazla kişinin de KBH sekellerine bağlı öldüğü bilinmektedir. Ciddi bir sağlık problemi olması yanında, tedavi giderleri ve büyük iş kaybı nedeniylede ekonomik kayıplara yol açabilmektedir. HBsAg taşıyıcıları ile ilgili çalışmalar, yıllık spontan HBsAg kaybının, % 1- 2 oranında olduğu kabul edilmektedir. Bu oran KBH'ne bağlı komplikasyonların oranına göre oldukça azdır. Bugün için KBH' de kullanılan mevcut tedavilerin hiçbiri HBV'nin mutlak eradikasyonunu sağlayamamıştır. Son zamanlarda KBH'de, HBV aşısının kullanılmasıyla İlgili oldukça önemli çalışmalar yapılmıştır. Aşıyla HBV replikasyonunun inhibe edilmesi ve HBsAg kaybının sağlanması asıl hedef olmuştur. Bu amaçla kronik asemptomatik nonreplikatif hepatit B'li hastalarda yaptığımız çalışmada, HBV aşısıyla oluşan HBsAg kaybı istatistiksel olarak anlamlı bulunmakla birlikte, geniş vaka serileriyle ve benzer daha fazla çalışmalara ihtiyaç olduğu da bir gerçektir.Öğe Osteogenesis imperfektalı olgularda pamidronat tedavisinin değerlendirilmesi(Yüce Reklam Yayıncılık, 1999) Dikici, Bünyamin; Haspolat, Yusuf Kenan; Boşnak, Mehmet; Gürkan, Fuat; Özkan, İlker; Acar, MuratOsteogenesis imperfekta, osteopeni, tekrarlayan kırıklar, yaygın kemik ağrıları ve özellikle uzun kemik deformiteleri ile karakterize bir hastalıktır. Mevcut klasik tedaviler ile başarı sağlanma imkanları oldukça kısıtlıdır. Kliniğimizde osteogenesis imperfekta tip III tanısı ile takip edilen iki kardeş hastaya bir yıl süre ile 20 günlük periyotlarla pamidronat sodyum tedavisi uygulandı. Tedavinin etkinliği yıllık gelişen kırık sayısı ve kemik dansite ölçümleri ile değerlendirildi. Takiplerde ölçülen parametrelerde anlamlı düzelmeler saptandı. Klasik tedaviler ile sonuç alınamayan şiddetli osteogenesis imperfektalı olgularda pamidronat sodyum ile tedaviye iyi yanıt alındığı ve güvenle kullanılabileceği düşünüldü.