Yazar "Şengül, Engin" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 14 / 14
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Adenotonsillektominin akustik, algısal ve aerodinamik ses parametrelerine etkisi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2016) Yılmaz, Beyhan; Şengül, Engin; Özbay, Musa; Bakır, SalihObjective: In this study, we aimed to investigate the acoustic, perceptual and aerodynamic changes of voice after adenotonsillectomy by using objective methods. Methods: Thirty children, who underwent adenotonsillectomy surgery were included. Voice samples were recorded 1 day before and 1 month after the surgery. LingWAVES programme was used as voice analysis program. Mean, maximum and minimum fundamental frequency, Jitter, Shimmer, Glottal to Noise Excitation ratio, Irregularity, Noise, Overall Severity, S time, Z time, S/Z ratio, and Maximum Phonation Time parameters were recorded and compared. Results: Shimmer, irregularity, Overall Severity, S/Z Time parameters were significantly lower (p=0.001) and Maximum Phonation Time significantly higher (p=0.001) in the postoperative period than preoperative period. In contrast, no significant differences were observed in the mean fundamental frequency, maximum fundamental frequency, minimum fundamental frequency, jitter, Glottal to Noise Excitation, S time and Z time (p>0.05). Conclusion: The changes in some acoustic, aerodynamic and perceptual parameters were monitored after adenotonsillectomy. Therefore, the families of children who underwent adeotonsillectomy should be warned for any possible changes in voice colors after surgery.Öğe Alt dudak kanserli hastalardaki tedavi sonuçları ile tümörün boyutu ve derinliğiyle boyun metastazı arasındaki ilişki(2017) Topçu, İsmail; Yılmaz, Beyhan; Şengül, Engin; Özbay, MusaAmaç: Bu çalışmada alt dudak kanseri nedeniyle cerrahi tedavi uyguladığımız hastaların tedavi sonuçları ve tümöre ait faktörler ile boyun metastazı ve tümör nüksü arasındaki ilişki incelendi.Hastalar ve Yöntemler: Çalışmaya, Ocak 2009 - Ocak 2016 tarihleri arasında kliniğimizde alt dudak kanseri nedeniyle cerrahi uygulanan 35 hasta (31 erkek, 4 kadın; ort. yaş 58.2 yıl; dağılım 31-81 yıl) dahil edildi. Hastaların demografik özellikleri, muayene ve klinik bulguları, uygulanan cerrahi tedavi yöntemleri, histopatolojik tanı sonuçları geriye dönük olarak değerlendirildi. Tümör boyutu ve derinliği ile boyun metastazı ve tümör nüksü arasındaki ilişki incelenirken sınır değer olarak tümör boyutu 20 mm, derinliği ise 0.6 mm alındı. İstatistiksel analizde p<0.05 değeri anlamlı olarak kabul edildi.Bulgular: Hastaların yedisinde boyun metastazı, beşinde ise cerrahi sonrası nüks tespit edildi. Ek olarak hastaların üçü takip döneminde öldü. Tümör boyutu <=20 mm olan 20 hastanın birinde boyun metastazı vardı. Bununla birlikte tümör boyutu >20 mm olan 15 hastanın altısında boyun metastazı vardı. Tümör derinliği <=0.6 mm olan 19 hastanın birinde boyun metastazı tespit edildi. Tümör derinliği >0.6 mm olan 16 hastanın altısında boyun metastazı vardı. Yapılan istatistiksel analizde hem tümör derinliğinin hem de tümör boyutunun boyun metastaz riskini anlamlı oranda artırdığı bulundu (p<0.05).Sonuç: Tümörün boyutunun yanında derinliğinin artışı da boyun metastazı olasılığını artırmaktadır. Bu nedenle tümörün boyutu ve derinliğinin, boyun diseksiyonuna karar vermede belirleyici rol oynayabileceğini düşünmekteyiz.Öğe Burun kanaması ve boğazda takılma hissi ile başvuran iki ayrı sülük enfestasyonu olgusu(İstanbul KBB-BBC Uzmanları Derneği, 2016) Yıldırım, Hayri; Gül, Aylin; Çetin, Müzeyyen; Yılmaz, Beyhan; Şengül, Engin; Topçu, İsmailÖzellikle kırsal kesimlerde, doğal su kaynaklarının içme amacıyla kullanılmasından dolayı sülük enfestasyonları daha sık gözlenmektedir. Sülük enfestasyonları burun kanaması, hemoptizi, hematemez, vajinal kanama, boğazda takılma hissi ve yutma güçlüğü gibi değişik klinik semptomlara neden olabilir. Bu nedenle kırsal kesimden gelen hastalarda açıklanamayan benzer semptomlarda sülük enfestasyonu akla getirilmelidir. Bu yazıda tanı koymada güçlük çekilen nazofarenkse yerleşmiş canlı sülüğün neden olduğu aralıklı burun kanaması yakınması ile başvuran bir hasta ile sol bant ventrikül üzerine yerleşmiş canlı sülüğün neden olduğu boğazda takılma hissi ile başvuran bir hasta sunuldu.Öğe A CASE OF RADİCÜLER CYST WAS FİSTULATED İN THE SKİN(2016) Özkurt, Fazıl Emre; Gül, Aylin; Yılmaz, Beyhan; Şengül, Engin; Akdağ, MehmetOdontogenic cysts are unique cysts due to having theimpact solely on oral and maxillo facial region.Radicular cysts, which are the most common type ofodontogenic cysts, are commonly located in theanterior of the maxillary sinuses. Most of these lesionsoccur as a radiolucent lesion affecting the apex of thetooth. Big odontogenic cysts filling up the maxillarysinus are rarely observed. In this case study, 24-yearold female patient with a complaint of swelling anddischarge at the left cheek is presented. At the end ofclinical examination and radiological investigation, amass that completely filled the left maxillary sinus,was observed. The mass destroyed maxillary sinuslateral wall in both inferior and superior. It fistulatedthe skin by extending to left infra orbital and buccalarea. It destroyed the maxillary sinus medial wall.Caldwel Luc Surgical procedure with endoscopicapproach was performed under appropriate antibiotictreatment to the patient. Histopathological diagnosisturned out to be compatible with radicular cyst. In theliterature, radicular cysts with fistula from the skin arenot very common. In the event of cases with latetreatment, it should be noted that radicular cyst canfistulate on the skin.Öğe Derin boyun enfeksiyonlu hastalarda nötrofil/ lenfosit oranının prognozla ilişkisi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2016) Şengül, Engin; Özbay, Musa; Topçu, İsmailAmaç: Bu çalışmanın amacı, derin boyun enfeksiyonu olan hastaların nötrofil/lenfosit oranıyla prognozları arasında bir ilişki olup olmadığını göstermektir. Yöntemler: Çalışmada Ocak 2010 ile Ocak 2015 yılları arasında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz ve Baş boyun Cerrahisi Kliniği’nde derin boyun enfeksiyonu tanısı alarak yatırılan ve tedavi edilen 108 hasta değerlendirildi. Hastaların demografik özellikleri, klinik dataları, komplikasyonları ve tedavi sonuçları incelendi. Çalışmaya, 0-14 yaş aralığındaki pediatrik hastalar, sadece peritonsiller apsesi olanlar ve travmaya sekonder gelişmiş enfeksiyonu olanlar dahil edilmedi. Derin boyun enfeksiyonlu hastalar, takip ve tedavileri esnasında hayatı tehdit edici komplikasyon gelişen (2. grup) ve gelişmeyenler (1.grup) olarak iki ana gruba ayrıldı. Bulgular: Derin boyun enfeksiyonlu hastalarımızın 14 (%13) ’ünde yaşamı tehdit edici komplikasyonlar gelişirken, 94 (%87) hastamızın ise tedavi ve takipleri esnasında herhangi bir ciddi komplikasyona rastlanmadı. Komplikasyon gelişen hastalarda ortalama nötrofil/lenfosit oranı komplikasyon gelişmeyen hastalara göre istatistiki olarak anlamlı yüksek bulundu (p<0,05). Ayrıca yapılan istatistiki analizde ileri yaş ve ortalama nötrofil miktarlarında da anlamlı bir fark bulundu (p<0,05). Ortalama lenfosit miktarlarında ise anlamlı bir fark bulunmadı (p>0,05). Sonuç: Bu çalışma, nötrofil/lenfosit oranının derin boyun enfeksiyonlu hastalarda prognozun belirlenebilmesinde ucuz ve kolay elde edilebilir, öngörülebilir bir faktör olarak kullanılabileceğini göstermiştir.Öğe Hearing impairment in middle-aged patients with diabetes(Taylor and Francis Ltd., 2016) Özkurt, Fazıl Emre; Akdağ, Mehmet; Tuna, Mazhar Müslüm; Yılmaz, Beyhan; Şengül, Engin; Dal, Mehmet SinanMost studies focus on elderly patients with type 2 diabetes mellitus (T2DM). There is little known about the hearing of middle-aged subjects with T2DM. The objective of this study is to evaluate hearing impairment in patients aged 40–50 years with T2DM using pure-tone audiometry and high-frequency audiometry. Forty patients with T2DM (19 males, 21 females) and 40 (20 males, 20 females) age and sex similar controls were included. All subjects completed clinical, laboratory and auditory assessments. Pure-tone audiometry auditory tests and high-frequency audiometry tests were performed in a soundproof room for each ear using the AC-40 audiometer from Interacoustics with a special earphone appropriate for high frequency. In the T2DM group, the duration of T2DM was between 5 and 15 years (7.7 ± 2.4 years). At all frequencies, the thresholds of the T2DM group were higher than the control group for both right and left ears and also significant. However, the thresholds at standard frequencies (125–8000 Hz) for both group's average were lower than 20 dB-HL and were considered to be normal, and at high frequencies (9000–16,000 Hz) the T2DM group's average thresholds were higher than 20 dB-HL and considered to be a hearing loss. A Spearman's correlation test was done between the duration of T2DM and hearing thresholds. There was a mild correlation between the duration of T2DM and hearing thresholds in all frequencies. In conclusion, patients with type 2 diabetes have a high prevalence of subclinical sensorineural hearing loss. High-frequency audiometry can be used in hearing assessment screening of diabetic patients.Öğe Neutrophil–lymphocyte ratio as a prognostic factor in laryngeal carcinoma(Springer, 2018) Yılmaz, Beyhan; Şengül, Engin; Gül, Aylin; Alabalık, Ulaş; Özkurt, Fazıl Emre; Akdağ, Mehmet; Topçu, İsmailAim of this study; investigate whether neutro-phils/lymphocyte ratio (NLR) could be used as a prognostic factor in larynx cancer. The correlation between preoperative peripheral blood NLR and age, gender, smoking, alcohol use, clinical stage and differentiation degree was examined. One hundered fourty-four patients in Dicle University Department of Otorhinolaryngology between the years of 2005 and 2014 were included in the study. Clinical and preoperative laboratory data of patients were screened retrospectively from archive files of otorhinolaryngology and the pathology results were screened retrospectively from archive files of pathology. The study was approved by the local ethics committee of the department and carried out in accordance with the declaration of Helsinki as amended in 2013. Statistical analyses were performed using the SPSS 15.0 software package for Windows (SPSS inc., Chicago, IL, USA). There was a significant difference between NLR and clinical stage (p = 0.003) smoking (p = 0,001) and alcohol use (p = 0.001). When NLR was analyzed in detail according to the degree of tumor differentiation; significant differences were observed between G1 and G2 (p = 0.007) and between G1 and G3 (p = 0.001). Light of these findings, NLR is a cheap and easily accessible marker which can be used as a prognostic faxtor in laryngeal cancer. It is thougkt to shed light on the studies which will be conducted with more patients.Öğe Parotis kitlelerinde tanı ve cerrahi tedavi sonuçları(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2016) Özbay, Musa; Şengül, Engin; Topçu, İsmailAmaç: Parotis bezinde kitle nedeniyle opere ettiğimiz hastaların klinik özelliklerini, histopatolojik sonuçlarını, cerrahi tedavi yöntemlerini ve komplikasyonlarını değerlendirmeyi amaçladık. Yöntemler: Parotis bezinde kitle nedeniyle 2007 ile 2016 yılları arasında kliniğimizde opere edilen 115 hastanın klinik verileri retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Hastaların 65’i (%56,5) erkek, 50’si (%43,5) kadındı. Hastaların yaş ortalaması 44,97 idi. Tümör hastaların 72’sinde sağ, 41’inde sol, ikisinde bilateral yerleşimliydi. 95 hastada süperfisial parotidektomi, 17 hastada total parotidektomi, iki hastada enükleasyon, bir hastada radikal parotidektomi uygulandı. Patoloji sonuçları 94’ünde benign , 13’ünde malign, 8’sinde non-neoplastik olarak geldi. Pleomorfik adenoma benign tümörler içerisinde 61 (%64,8) hastada görülürken Whartin tümörü ikinci sıklıkta ve 23 (%24,4) hastada görüldü. 11 hastada diğer benign tümörler görüldü. Adenoid kistik karsinom en sık görülen malign tümördü. Malign tümörlü hastaların altısına eş zamanlı boyun diseksiyonu uygulandı. Komplikasyon 14 hastada (%12,2) görülürken en sık fasial parezi görüldü. Sonuç: Parotis tümörlerinin tedavisi cerrahidir. Süperfisial parotidektomi en sık yapılan cerrahi olmakla birlikte komplikasyon oranı düşüktür. Histopatolojik tanı tedavi yönteminde önemlidir. Gerektiğinde boyun diseksiyonu tedaviye eklenmelidir.Öğe Preoperatif larinks kanserlerinin değerlendirilmesi ve tedavi planlaması: BT ne kadar güvenilir?(Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2014) Kınış, Vefa; Özbay, Musa; Gül, Aylin; Akdağ, Mehmet; Özkurt, Fazi Emre; Yılmaz, Beyhan; Şengül, Engin; Topçu, İsmailAmaç: Larinks kanserleri, erken evrede teşhis edilip tedavi edilirlerse potansiyel olarak tedavi edilebilir tümörlerdir. Başarılı bir preoperatif evreleme ve değerlendirme için klinik muayenenin yanında, bilgisayarlı tomografinin de oldukça önemli bir rolü vardır. Bu çalışmada, larinks kanserlerinin tümör evresini, prognozunu ve tedavi planlamasını etkileyen larinks alt bölgelerin değerlendirilmesinde bilgisayarlı tomografinin güvenilirliğini tespit etmeye çalıştık. Gereç ve Yöntem: Bu çalışma, Haziran 2007 ile Eylül 2012 tarihleri arasında KBB Hastalıkları Bölümünde yassı hücreli larinks kanseri nedeniyle ameliyat edilen 43 erkek hastanın retrospektif inceleme sonuçlarına göre yapılmıştır. Bulgular: Bilgisayarlı tomografinin ön komissür invazyonunu tespit etmede duyarlılığı, özgüllüğü, negatif-prediktif değeri, pozitif-prediktif değeri ve doğruluğu sırasıyla %60, %72.2, %75, %56.5 ve %65.1 şeklindeydi. Bilgisayarlı tomografinin tiroid kıkırdak invazyonunu tespit etmede duyarlılığı, özgüllüğü, negatif-prediktif değeri, pozitif-prediktif değeri ve doğruluğu sırasıyla %71.4, %86.6, %83.3, %68.4 ve %76.7 şeklindeydi. Bilgisayarlı tomografinin subglottik bölge invazyonunu tespit etmede duyarlılığı, özgüllüğü, negatif-prediktif değeri, pozitif-prediktif değeri ve doğruluğu sırasıyla %88.23, %92.59, %96.15, %93.59 ve %95.34 şeklindeydi. Sonuç: Derin larinks alt bölgelerinin değerlendirilmesinde bilgisayarlı tomografinin önemli bir rolü olmakla birlikte tek başına kullanıldığında yanlış evreleme ihtimali bulunmaktadır.Öğe Submandibular bez patolojilerinin cerrahi tedavisi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2016) Özbay, Musa; Şengül, Engin; Yılmaz, Beyhan; Topçu, İsmailAmaç: Submandibular bezde görülen patolojiler nedeniyle opere ettiğimiz hastaların klinik özelliklerini, histopatolojik sonuçlarını ve cerrahi komplikasyonlarını literatür bilgileri eşliğinde değerlendirmektir. Yöntemler: Submandibular bezde görülen patolojiler nedeniyle 2007 ile 2016 yılları arasında kliniğimizde opere edilen 34 hastanın klinik verileri retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Hastaların 21’i (%61,8) erkek, 13’ü (%38,2) kadındı. Hastaların yaş ortalaması 41,7±16,6 yıl şeklindeydi. Hastaların post-operatif patoloji sonucu 30 hastada (%88,2) benign, 4 hastada (%11,8) malign olarak geldi. Benign hastaların 20’sinde siyalolitiyazis, 6’sında kronik sialoadenit mevcuttu. Patoloji sonucu 4 hastada pleomorfik adenom olarak bulunurken, malign 4 hastanın tanısı adenoid kistik karsinomdu. Post-operatif komplikasyon oranı %11,7 bulundu. En sık komplikasyon olarak marjinal mandibular sinir parezisi görüldü. Sonuç: Boyunda oluşan insizyon skarından ve marjinal mandibular sinir parezisi komplikasyonlarından dolayı son zamanlarda yeni cerrahi yöntemler arayışına başlanmış olsa da, transservikal yol ile submandibular bez eksizyonu halen en çok kullanılan güvenli bir cerrahi yöntemdir.Öğe The results of newborn hearing screening in Diyarbakır Children's Hospital(Düzce Üniversitesi, 2013) Aliosmanoğlu, Çiğdem; Şengül, Engin; Gül, AylinLack of early diagnosis of hearing loss, frequently observed in Congenital anomalies, results indisability related life-long difficulties in children. Speech and language development in thechildren, diagnosed early and in treatment, is in paralel to the speech and language developmentnot-hearing disabled children. In this study, results for 2363 newborns, whose newborn hearingtest was done betwen December 2010 and November 2011 at Diyarbakır Chidren Hospital, arepresented. The screening method with the transient-evoked autoacoustic emission (TEOAE)test was performed in two steps. 385 newborns (16.2%) who could not pass the second test weresent for advanced control and treatmentÖğe Thyroid Masses: An Analysis of 135 Cases(2016) Topçu, İsmail; Şengül, Engin; Özbay, Musa; Yılmaz, BeyhanIntroduction: The aim of this study was to retrospectively evaluate the pre- and post-operative findings, the procedures performed and the complications in patients undergoing thyroid surgery. Methods: The files of 135 patients, who had undergone thyroid surgery in the Ear-Nose-Throat Clinic of Dicle University Medical Faculty between January 2008 and January 2016 were retrospectively investigated, and the age, gender and the complaints of the patients, examinations and surgical procedures performed, pathological diagnoses, complications and the duration of follow-up of the patients were recorded. Results: Among the 135 patients, 101 were female (74.8%) and 34 were male (25.2%). The mean age was 43.3±12.3 (range: 7-84) years. Nodules detected on the ultrasonography were single in 39 patients (28.9%) and multiple in 96 patients (71.1%). The most frequently detected nodules on the USG examination were nodules with mixed echogenicity (42.2%) and hypo echoic solid nodules (40.0%), whereas micro-calcification was detected in 20.7% of the patients. The procedures performed were total thyroidectomy in 79 patients, lobectomy+isthmusectomy in 34, completion thyroidectomy in 5, total thyroidectomy+neck dissection in 14, and completion thyroidectomy+neck dissection in 3. The histopathological examination results for the specimens were benign in 95 (70.4%) and malignant in 40 (29.6%). The most common post-operative complication was temporary hypocalcaemia (18 patients; 13.3%). Statistical analysis showed that the presence of micro-calcification and hypo echoic nodule significantly increased the risk of malignancy. Conclusion: In recent years, thyroid surgery, which has been performed frequently by the ear-nose-throat specialists, is a surgery in which the pre-operative evaluation is of great concern, and may lead to significant problems by means of complications.Öğe Tiroglossal Duktus Kisti ve Fistüllerindeki Tecrübelerimiz(Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2014) Yılmaz, Beyhan; Şengül, Engin; Gül, Aylin; Akdağ, Mehmet; Özkurt, Fazıl Emre; Özkan, Hakan; Topcu, İsmailBu çalışmada; tiroglossal duktus kisti nedeniyle opere edilen 45 hastanın, muayene bulguları, klinik özellikleri ve tedavi yöntemlerinin ilgili literatür eşliğinde tartışılması amaçlanmıştır.Kliniğimizde tiroglossal duktus kisti ön tanısı ile opere edilen 45 hastanın başvuru nedeni, fizik muayene bulguları, tanı yöntemleri, tedavi şekli, cerrahi tedavi sonrası nüks ve komplikasyonlar oranları ile pataloji sonuçları kayıtları incelendi. 45 hastanın; 26'sı (% 59) erkek, 19' u (% 41) kadın idi. Yaş aralığı 0-58 yaş olup, yaş ortalaması 12.44 idi. En sık başvuru nedeni; boyun orta hatta ara ara olan akıntı ( %51.1) ve boyunda şişlik şikayeti (%44.4) olup, daha nadir olarak da çene altında şişlik (%6.6), nefes almada güçlük (%4.4) ve göğüste şişlik (%2.2) şikayetlerinden oluşuyordu. Muayenede; 23 hastada fistül, 22 hastada kist formasyonu saptandı. Olguların 37'si primer, 8'i nüks vakadan oluşuyordu.Hastaların hepsine Sistrunk operasyonu uygulanmıştı. Opere edilen hastaların yaklaşık 3 yıllık takiplerinde nüks izlenmedi. Boyun orta hatta şişlik ve akıntı nedeni ile başvuran hastaların ayırıcı tanısında tiroglossal duktus kisti düşünülmelidir. Tiroglossal duktus kistlerinde maligniteye dönüşüm ihtimali olduğundan tedavisi cerrahidir. Cerrahi tedavi olarak rekürrens oranının en az olduğu Sistrunk ameliyatı uygulanır.Öğe An unusual cause of epistaxis, anemia and upper respiratory tract obstruction, Leeches: Report of three cases(2012) Erdur, Ömer; Arıkan, Cemile Şengül; Bakır, Salih; Şengül, EnginSülük insanlar için bir endoparazittir ve ölümcül komplikasyonlara sebep olabilir. Bu makalede, nasofarinkste sülük nedeniyle rekürren epistaksisi olan 4 ve 6 yaşlarındaki iki olgu ile larinkste sülüğe bağlı üst solunum yolu obstruksiyonu, hemoptizi ve anemisi olan 65 yaşında alzheimerlı bir olguyu irdeledik. Özellikle kırsal kesimlerde sülüğün, anemi ve üst solunum yolu obstruksiyonu gibi ciddi komplikasyonlardan dolayı yüksek mortalite ve morbiditeye neden olabileceği akılda tutulmalı, üst solunum yolu obstruksiyonlarını değerlendirirken de ayırıcı tanıda düşünülmelidir.