Yazar "Şahin, Alparslan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 32
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Aktif oküler toksoplazmozisli olgularda takip ve tedavi sonuçlarımız(2014) Şahin, Muhammed; Yıldırım, Adnan; Türkçü, Fatih Mehmet; Çaça, İhsan; Şahin, Alparslan; Çınar, Yasin; Yüksel, HarunAmaç: Kliniğimizde aktif oküler toksoplazmozis (OT) tanısı almış hastaların klinik özellikleri, takip ve tedavi sonuçlarını incelemek. Gereç ve Yöntem: 2009-2012 yılları arasında aktif OT tanısı almış olan 75 olgunun dosya bilgileri geriye dönük olarak incelendi. Yaş, cinsiyet, görme keskinliği, tutulum olan göz, takip süresi, uygulanan tedaviler, oluşan komplikasyonlar ve nüks sıklığı açısından olgular değerlendirildi. Bulgular: Yetmişbeş hastanın 75 gözünde aktif OT tespit edildi. Hastaların ortalama yaşı 26.3±7.8 yıldı. Kırkyedi’si (%62.7) kadın, 28’i (%37.3) erkek hastadan oluşmaktaydı. Tutulum yeri olarak %60’ınde santral, %40’ında periferik lezyon tespit edildi. Başvuru anında tüm hastaların aktif lezyonu mevcuttu. %17.3’ünün diğer gözünde korioretinit skarı tespit edildi. Olgularımız ortalama 15.1±10.0 ay süre ile takip edildi. Takip süresi sonrasında komplikasyon gelişen olguların 2’sinde katarakt, 5’inde arka sineşi, 2’sinde vitrede kondansasyon, 4’ünde epiretinal membran oluşumu izlendi. Olguların %38.7’sinde takiplerde nüks gelişti ve nükslerin tamamı aynı gözde izlendi. Sonuç: Oküler toksoplazmozis enfeksiyöz üveitler içinde en sık rastlananıdır. Her ne kadar kendini sınırlayabilen bir hastalık olsa da oluşabilecek ciddi komplikasyonlar nedeniyle görme keskinliği kalıcı olarak azalabilmektedir. Aktif oküler toksoplazmozis hastalarında komplikasyonların erken tanısı ve sekel gelişiminin önlenmesi için erken tedavi ve uzun dö- nem takip önemlidir.Öğe Aşırı (Ekstrem) prematür infantlar(Ahmet Yıldırım, 2018) Şahin, Alparslan; Özkurt, Zeynep Gürsel; Şahin, MuhammedAşırı prematürite 28 hafta altında doğan bebekleri tanımlamaktadır. Son yıllarda yenidoğan yoğun bakım hizmetlerinde iyileşmeler nedeniyle aşırı düşük doğum haftası ve doğum ağırlığına sahip aşırı prematüre bebeklerin hayatta kalma oranlarında artış gerçekleşmiştir. Buna bağlı olarak prematüre retinopatili olgu sayısında artış gözlenmektedir. Ayrıca, tedavi gereken prematüre retinopatisi sıklığı aşırı prematüre bebeklerde oldukça yüksek oranda saptanmıştır. Bu makalede aşırı prematüre bebeklerde PR insidansı, risk faktörleri, muayenedeki klinik özellikler ve tedavi yaklaşımı irdelenmiştir.Öğe Behçet hastalığına bağlı psödotümör serebride kraniyal manyetik rezonans görüntülemesinde optik sinir kılıfında sıvı artışı(2011) Tamam, Yusuf; Uzar, Ertuğrul; Ekici, Faysal; Şahin, Alparslan; Açar, Abdullah; Taşdemir, NebahatPsödotümör serebri Behçet hastalığında ender görülen bir durumdur. Optik sinir kılıfında genişleme ve optik sinir etrafında subaraknoid aralıkta sıvı artışı, psödotümör serebrili hastalarda nadir gözlenen manyetik rezonans (MR) bulgularıdır. Bildiğimiz kadarıyla Behçet hastalığına bağlı psödotümör serebride bu bulgular literatürde bildirilmemiştir. Bu tür olgularda lumboperitoneal şant cerrahisi medikal tedaviye yanıt alınamadığında ve görme semptomları varlığında uygulanabilmektedir. Bu yazıda, ilgili radyolojik ve klinik bulgular tartışıldı ve tedavi yöntemleri kısaca gözden geçirilmiştir.Öğe Descemet stripping endothelial keratoplasty outcomes in patients with rheumatoid arthritis(Lippincott William & Wilkins, 2021) Çınar, Yasin; Delvadia, Bela; Şahin, Alparslan; Hammersmith, Kristin M.; Nagra, Parveen K.; Rapuano, Christopher J.; Syed, Zeba A.Purpose: To review the graft and visual outcomes in a series of patients with rheumatoid arthritis (RA) who underwent Descemet stripping endothelial keratoplasty (DSEK). Methods: In this case series, the electronic medical records at Wills Eye Hospital were queried for cases of patients with RA who underwent DSEK between January 1, 2009 and September 1, 2018. Charts were reviewed to obtain demographic data, medical history, ocular history, surgical variables, graft survival, and visual acuity outcomes. Results: During the study period, 22 transplants performed in 18 eyes of 15 patients with RA were eligible for inclusion. The mean age at the time of initial DSEK was 70.5 +/- 11.1 years (range 46-87). The mean follow-up time for the included eyes was 4.89 +/- 2.71 years (range 1.95-10.39). The overall estimated graft survival was 8.26 +/- 0.81 years with a 5-year survival rate of 88.9%. A significant improvement from preoperative best corrected visual acuity (logarithm of the minimum angle of resolution 0.84, approximately 20/140) to the most recent follow-up (logarithm of the minimum angle of resolution 0.29, approximately 20/40) was noted (P < 0.001). Conclusions: In our case series, patients with a history of RA underwent successful DSEK with excellent graft survival rates and visual acuity outcomes. Well-controlled RA should therefore not be considered a deterrent to performing DSEK.Öğe Diyabetik rat modelinde kafeik asit ve kafeik asit fenetil esterin göz dokularındaki koruyucu etkilerinin araştırılması(Dicle Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2018) Şahin, Alparslan; Baylan, MukadderAmaç: Bu çalışmada kafeik asit fenetil esterin (CAPE) streptozotosin (STZ) ile oluşturulan diyabetik rat modelinde retinal apoptozis ve oksidatif stres parametreleri üzerine olan etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada 3 grup oluşturuldu; Kontrol, STZ ve STZ+CAPE. STZ ve STZ+CAPE grubundaki ratlara diyabet oluşturmak için tek doz 35mg/kg dozunda STZ intraperitoneal olarak enjekte edildi. STZ+CAPE grubunda 10 µmol/kg CAPE 4 hafta boyunca her gün intraperitoneal olarak injekte edildi. Kontrol ve STZ grubunda sadece intraperitoneal olarak serum fizyolojik verildi. Ratlar 4. hafta sonunda anestezi altında sakrifiye edildi. Retinal dokulardaki total anti-oxidant status (TAS), total oxidant status (TOS), paroxanase (PON) seviyeleri ölçüldü. Histopatolojik değerlendirmeler için diğer göz kullanıldı ve Caspase-3, matriks metalloproteinaz -2 (MMP-2) ve MMP-9 değerlendirildi. Bulgular: CAPE tedavisi ile kan glukoz seviyesinde özellikle 21. günde olmak üzere anlamlı olarak düşüklük saptanmıştır. Ancak bu hipoglisemik etki 28. günde gözlenmemiştir. Çalışma sonucunda elde edilen oksidatif stres parametreleri (TOS ve OSI) STZ grubunda STZ+CAPE ve kontrol gruplarına göre anlamlı olarak daha yüksek saptandı. CAPE tedavisi total oksidan durumunun artmasını engelleyici etki göstermiştir. Fakat PON seviyeleri STZ+CAPE ve STZ gruplarında karşılaştırılabilir bulunmuştur. Serum ve retina MMP seviyelerinde de farklılık saptanmamıştır. Tüm gruplarda retinal caspase-3 boyaması ile benzer sonuçlar elde edilmiştir. Sonuç: Bu çalışmada CAPE tedavisi ile STZ ile indüklenmiş diyabetik rat modelinde retinal dokuda oksidatif stresin azaltılabileceği gösterilmiştir. Fakat muhtemelen kısa diyabetik süre nedeni ile retinal apoptozis gösterilememiştir.Öğe Doğum ağırlığı 1500 gramdan fazla olan preterm bebeklerde prematüre retinopatisi sıklığı(2012) Yüksel, Harun; Şahin, Muhammed; Çaça, İhsan; Çınar, Yasin; Şahin, Alparslan; Arı, Şeyhmus; Türkçü, Fatih MehmetAmaç: Doğum ağırlığı (DA) 1500 gramdan fazla olan preterm bebeklerde prematüre retinopatisi (PR) sıklığının araştırılması. Gereç ve Yöntem: Temmuz 2010 ile Haziran 2012 tarihleri arasında muayene edilen toplam 540 prematüre bebeğe ait kayıtlar geriye dönük incelendi. DA 1500 gramdan büyük olan bebekler çalışmaya dâhil edildi. Bebeklerin DA, gestasyonel yaşları (GY), retinopati evresi, retinopatinin ortaya çıkış zamanı, oksijen tedavisi alıp almadıkları, çoğul gebelik ve eşlik eden sistemik hastalık varlığı not edildi. Bulgular: Çalışmaya dâhil edilen toplam 65 bebeğin 41i (%63) erkek, 24ü (%37) kız idi. 13 bebekte PR gelişti. PR gelişen bebeklerde ortalama GY 29.7±1.5 hafta (28-32), ortalama DA ise 1838±333 gr (1530-2600 gr) idi. 13 bebeğin 5inde evre 1 PR, 6sında evre 2 PR, 2sinde evre 3 PR mevcuttu. Tedavi gerektiren hasta sayısı 3 (%4.6) idi. PR gelişen bebeklerin ikisine argon laser fotokoagulasyon (LFK) birine ise intravitreal Bevacizumab enjeksiyonu uygulandı. Bu bebeklerin 1inde ek hastalık olarak respiratuvar distres sendromu (RDS), diğerinde RDS ve sepsis birlikteliği ve diğerinde ise hidrosefali mevcuttu. PR gelişen bebeklerin hepsi oksijen tedavisi almıştı. PR gelişmeyen 52 bebeğin ise 45i (%85.6) oksijen tedavisi almıştı. 65 bebeğin 21i ikiz 1i üçüz eşiydi. PR gelişen grupta 5 ikiz eşi vardı. Sonuç: Bu çalışmada DA 1500 gram üstünde olan bebeklerde %20 oranında PR gelişmiş ve bu olguların yaklaşık %25ine tedavi gerekmiştir. Sonuçta DA 1500 gram üzerinde olsa da özellikle ek sistemik hastalığı olan veya oksijen tedavisi almış preterm bebeklerin PR açısından düzenli olarak taranmaları gerektiği akılda tutulmalıdır.Öğe Elektrik yaralanmasına bağlı bilateral katarakt(Gazi Göz Vakfı, 2016) Erşan, İsmail; Kamış, Ümit; Şahin, Alparslan; Oltulu, RefikÖz:Altı ay önce yüksek voltajlı elektrik akımına maruz kalan sekiz yaşındaki erkek hasta, her iki gözde görme keskinliğinde azalma şikayetiyle kliniğimize başvurdu. Görme keskinliği her iki gözde 2/10 düzeyindeydi. Ön segment muayenesinde yoğun arka ve ön kapsül altı kesafet tespit edildi. Hastanın her iki gözüne katarakt cerrahisi ve göz içi lens implantasyonu uygulandı. Özellikle baş ve boyun bölgesinde meydana gelen elektrik yaralanmasına maruz kalan olgularda ilerleyen dönemlerde katarakt gelişebileceği akılda tutulmalıdır. Bu makalede elektrik yaralanmasına bağlı katarakt gelişen olgunun cerrahi müdahale ile sağlanan tam görsel rehabilitasyonu sunulmuştur.Öğe Etiology and prognosis of penetrating eye injuries in geriatric patients in the Southeastern region of Anatolia Turkey(Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Derneği, 2014) Yüksel, Harun; Türkçü, Fatih Mehmet; Çınar, Yasin; Cingü, Abdullah Kürşat; Şahin, Alparslan; Şahin, Muhammed; Özkurt, Zeynep; Murat, Mehmet; Çaça, İhsanBACKGROUND: The purpose of this study was to evaluate the etiologic and prognostic factors of open eye injuries in geriatric patients in the Southeastern region of Anatolia. METHODS: Forty-five geriatric patients who underwent surgery for an open eye injury in our clinic between the years of 2008 and 2012 were evaluated retrospectively. Age, gender, cause and the mechanism of the trauma, visual acuity (VA), and the time between the trauma and the surgery were obtained from files and evaluated. RESULTS: The mean age of the patients was 70.4±8.2 (65-90) years. Thirty-four of the cases were male and 11 were female. The most frequent mechanism of trauma was a wood strike, while the second most common one was injury with a knife. Corneoscleral penetration was the most frequently observed trauma. The mean VA of the patients was 2.26±0.65 at admission, and was 1.53±0.99 logarithm of the minimum angle of resolution at the final evaluation. The most frequent complications of trauma were iris prolapse and hyphema. There was a significant correlation between the first and final VA. CONCLUSION: Penetrating ocular injuries are seen less frequently among geriatric patients, and their prognosis may be worse due to less-efficient wound site healing and differences in scleral rigidity. The most important factor affecting the final VA measurement was the VA of the patient at admission.Öğe Evaluation of choroidal changes in patients with ocular toxoplasmosis using spectral domain optical coherence tomography(Inonu University, 2018) Murat, Mehmet; Türkçü, Fatih Mehmet; Şahin, Alparslan; Akpolat, ÇetinWe aimed to examine the choroidal changes in ocular toxoplasmosis with spectral domain optical coherence tomography using the enhanced depth-imaging mode. The clinical and laboratory data and spectral domain optical coherence tomography images of patients diagnosed with ocular toxoplasmosis and admitted to Dicle University, Department of Ophthalmology were analyzed retrospectively. The demographic properties such as best-corrected visual acuity intraocular pressure, biomicroscopic findings and dilated fundus examination were noted. The patients were categorized into three groups: active ocular toxoplasmosis, inactive ocular toxoplasmosis and healthy control groups. Enhanced depth-imaging coherence tomography images of both lesion area and subfoveal region were obtained in patients with active and inactive ocular toxoplasmosis, whereas only the enhanced depth-imaging coherence tomography images of subfoveal region were obtained in control group to measure choroidal thickness. A total of 54 subjects were evaluated including 20 individuals in the control group, 10 patients in active ocular toxoplasmosis group and 24 patients in inactive ocular toxoplasmosis group. No statistical significance was observed among the groups in terms of age, gender and intraocular pressure. Significant differences were noted in BCVA and SFCT among three groups. The mean ChT of the lesion area was significantly thicker in active ocular toxoplasmosis group than inactive ocular toxoplasmosis group (p=0.001). Monitoring of choroid is possible by EDI technique of spectral domain optical coherence tomography. This method is easily applicable and beneficial in the examining of ocular toxoplasmosis. Best-corrected visual acuity and the choroidal thickness in lesion area may vary according to activity.Öğe Evaluation of retinal nerve fiber layer thickness in vernal keratoconjunctivitis patients under long-term topical corticosteroid therapy(Cutaneaus Ocular Toxicology, 2014) Cingu, Abdullah Kürşat; Çınar, Yasin; Türkçü, Fatih Mehmet; Şahinoğlu-Keşkek, Nedime; Şahin, Alparslan; Şahin, Muhammet; Yüksel, Harun; Caca, İhsanPurpose: The aim of this study was to evaluate the retinal nerve fiber layer (RNFL) thickness in vernal keratoconjunctivitis (VKC) patients who were under long-term topical corticosteroid therapy. Methods: Thirty-six eyes of 36 VKC patients with clear cornea and normal videokeratography and 40 eyes of 40 age-and gender-matched normal children were included in the study. Clinical and demographic characteristics of the patients were noted and detailed ophthalmological examination was performed. Visual acuity (VA), spherical equivalent (SE), axial length (AL) and RNFL thickness measurements were compared between the groups. To correct ocular magnification effect on RNFL, we used Littmann's formula. Results: All VKC patients had history of topical corticosteroid use and the mean duration of the topical corticosteroid use was 23.8 +/- 9.09 months. There was no significant difference between the groups in terms of intraocular pressure (IOP). VKC group had significantly worse VA, greater SE and AL and thinner mean global, superior and inferior RNFL thickness. There were significant negative correlations between the duration of topical corticosteroid use and the mean global, superior and temporal RNFL thickness in VKC group. After correction of magnification effect, VKC group still had thinner mean global, superior and inferior RNFL thickness, and significant difference between the groups in inferior RNFL thickness did not disappear. Conclusion: Significant RNFL thickness difference between the groups suggests a possible effect of long-term corticosteroid use in VKC patients. Because visual field (VF) analysis in pediatric patients is difficult to perform and IOP may be illusive, RNFL thickness measurements in addition to routine examinations in VKC patients may help clinicians in their practice.Öğe Güneydoğu Anadolu bölgesindeki Behçet hastalarında oküler tutulum ve demografik özellikler(Modestum Publishing Ltd., 2013) Türkçü, Fatih Mehmet; Yüksel, Harun; Uçmak, Derya; Akkurt, Zeynep Meltem; Şahin, Alparslan; Çınar, Yasin; Cingü, Abdullah Kürşat; Çaça, İhsanAmaç: Kliniğimizde takip edilen oküler tutulumu olan ve olmayan Behçet hastalarının demografik özelliklerini irdelemektir. Yöntemler: Bu retrospektif çalışmada 2009-2013 yılları arasında Behçet hastalığı nedeni ile göz ve dermatoloji kliniklerinde takip edilen olguların verileri tarandı. Hastalar oküler tutulumu olanlar ve olmayanlar olarak 2 gruba ayrıldı. Her bir olgu için başlangıç yaşı, cinsiyet, aile öyküsü ve sistemik tutulum özellikleri incelendi. Verilerin sıklıkları değerlendirildi. Bulgular: Dosya kayıt bilgileri değerlendirilen toplam 295 olgunun 177’inde oküler tutulum mevcut iken 118’nde oküler tutulum yoktu. Erkek olgularda oküler tutulum daha fazla izlendi. Gruplar arasında hastalığın başlangıç yaşı, tromboflebit öyküsü, gastrointestinal, pulmoner ve eklem tutulumu açısından farklılık izlenmedi. Paterji testi pozitifliği ve genital ülser varlığı oküler tutulum olmayan olgularda daha fazla izlendi. Sonuç: Yaptığımız çalışma ile Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki oküler tutulumu olan ve olmayan Behçet hastalarının genel özellikleri, klinik ve demografik verileri sunulmuştur. Daha önceden bölgemizde benzer bir çalışma yapılmadığından verilerimizin hastaların tanı ve takiplerinde faydalı olacağı düşünülmüştür.Öğe Güneydoğu Anadolu bölgesindeki yetişkin üveit hastalarının demografik ve etiyolojik özellikleri(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2013) Yüksel, Harun; Cingü, Abdullah Kürşat; Çınar, Yasin; Şahin, Muhammed; Özkurt, Zeynep; Murat, Mehmet; Şahin, Alparslan; Çaça, İhsan; Türkçü, Fatih MehmetAmaç: Kliniğimize 2011-2013 yılları arasında müracaat eden yetişkin üveit hastalarının demografik ve klinik özelliklerini değerlendirmek. Yöntemler: Kliniğimizde Kasım 2011-Mayıs 2013 tarihleri arasında üveit tanısı alan 18 yaş üzeri olguların dosya bilgileri geriye dönük olarak incelendi. Dosya bilgilerinden yaş, cinsiyet, tutulum olan göz, üveitin anatomik yerleşim yeri, aldığı tanı, sistemik özellikleri kaydedildi. Bulgular: Çalışma kapsamında toplam 352 olgu değerlendirildi. Olguların ortalama yaşı 35,7±12,8 yıl idi. Hastaların 177 (%50,3)’si kadın, 175 (%49,7)’ i erkek idi. Etiyolojik sınıflamada en sık idiyopatik grup tespit edildi. Bunu sırasıyla Behçet hastalığı ve toksoplazma koryoretiniti izlemekte idi. Anatomik yerleşim yerine göre en sık ön üveit tanısı konulduğu görüldü. Bunu panüveit izlemekte idi. Olguların %69,1’nde tek taraflı tutulum mevcut idi. Üveitle beraber izlenen en sık komplikasyonun sekonder katarakt ve glokom gelişimi olduğu görüldü. Sonuç: Yaptığımız çalışma ile Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki üveit hastalarının genel özellikleri, etiyolojik faktörleri ve demografik verileri sunulmuştur. Daha önceden bölgemizde benzer bir çalışma yapılmadığından dolayı verilerimizin hastaların tanı ve takiplerinde faydalı olacağı kanaatindeyizÖğe Hava yastığına bağlı göz travması gelişen bir olgunun irdelenmesi(2012) Murat, Mehmet; Çaça, İhsan; Cingü, Abdullah Kürşat; Şahin, Alparslan; Arı, ŞeyhmusHava yastığına bağlı künt ve kimyasal göz yaralanmaları bildirilmiştir. Bu yazıda trafik kazasında hava yastığının açılmasına bağlı ciddi göz yaralan- ması gelişen bir olgu sunulmuştur. Otuz iki yaşındaki erkek hasta otomobil kazası sonrası kliniğimize başvurdu. İlk muayenesinde sağ gözde travma- nın bulgularından total korneal epitel defekti, kornea ödemi, hifema ve iris sfinkter yırtığı saptandı. Sağ göz dibi ortam bulanıklığı nedeniyle seçile- medi, ancak B-mod ultrasonografide retina yatışık izlendi. İlk muayeneden 10 gün sonra kornea ödemi çekildi ve sağ fundus görülür hale geldi. Sağ göz dibinde diffüz makula ödemi ve subretinal kanama mevcuttu. Hastanın görme keskinliği ancak yarım metreden parmak sayma düzeyinde idi. Göz yaralanmalarının büyük bir kısmını motorlu araç kazalarının oluşturduğu bildirilmiştir. Hava yastığı ile ilişkili göz yaralanması insidansı artış göster- mektedir. Motorlu araç kazası hikayesi olduğunda, klinisyenler hava yastığı ile ilişkili göz yaralanması bulgularının farkında olmalıdırlar.Öğe Katarakt cerrahisi sonrası maküla kalınlık değişimlerinin optik koherens tomografi ile değerlendirilmesi(Gazi Göz Vakfı, 2011) Arı, Şehmus; Cingü, Kürşat; Şahin, Alparslan; Çaça, İhsan; Akbaş, UmutAmaç: Fakoemülsifikasyon (FAKO)+Göz içi lens (GİL), FAKO+GİL+ön vitrektomi ve Ekstrakapsüler katarakt ekstraksiyonu (EKKE)+GİL uygulanan hastalarda ameliyat öncesi ve sonrasında en iyi düzeltilmiş görme keskinliği (DEİGK), fovea ve perifovea kalınlık değişimlerinin karşılaştırılması. Gereç ve Yöntem: Haziran 2009-Temmuz 2010 tarihleri arasında katarakt nedeni ile ameliyat edilen 123 hastanın 123 gözü 3 gruba ayrılarak değerlendirildi. Grup 1; 48 FAKO+GİL, grup 2; 42 FAKO+GİL+ön vitrektomi ve grup 3; 33 EKKE+GİL uygulanan hastadan oluşturulmuştu. Tüm hastaların ameliyatın öncesi ve ameliyat sonrası 1. hafta, 1. ay, 3. ay ve 6. ayda DEİGK, optik koherans tomografi (OKT) ile foveal ve perifovea kalınlıkları kaydedildi. Bulgular: Grup 1, grup 2 ve grup 3’te ameliyat sonrası 1. hafta, 1. ay, 3. ay ve 6. ayda DEİGK, ameliyat öncesi DEİGK’ine göre anlamlı artış göstermekteydi (p<0.001). Grup 1, grup 2 ve grup 3’te ameliyat öncesi fovea ve perifovea kalınlıkları ile ameliyat sonrası 1. hafta kalınlıkları karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı artış görüldü (p<0.001). Grup 1 ve grup 3 ‘te ameliyat sonrası 1. ay, 3. ay ve 6. ayda maküla kalınlıklarının gittikçe azaldığı ve ameliyat öncesi değerlerle anlamlı fark olmadığı görüldü (p>0.05). Grup 2’de ise ameliyat sonrası 1. ay ve 3. ay makula kalınlıklarının ameliyat öncesi değerlere göre anlamlı artış göstermişti (p<0,001). Fakat bu grupta ameliyat sonrası 6. ayda hala makula kalınlıklığının ameliyat öncesi değerlerden fazla olmasına karşın artışın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı görüldü (p>0.05). Sonuç: Özellikle arka kapsülün açıldığı katarakt cerrahileri olmak üzere tüm katarakt ameliyatları sonrasında makula ödemi gelişebildiği akılda tutulmalı ve optik koherans tomografi kullanılarak maküler ödemin tespiti ve tedavinin takibinin yapılması faydalı olabilir.Öğe Kronik santral seröz koryoretinopatili olgularda yarım doz verteporfin ile uygulanan fotodinamik tedavi sonuçları(2013) Şahin, Muhammed; Yıldırım, Adnan; Çaça, İhsan; Yüksel, Harun; Şahin, Alparslan; Türkçü, Fatih Mehmet; Çınar, YasinAmaç: Kronik santral seröz koryoretinopati (SSKR)’li olgularımızda yarım doz verteporfin ile uygulanan fotodinamik tedavi (FDT)’nin etkinliğini ve sonuçlarını değerlendirmek. Gereç ve Yöntem: Kronik SSKR tanısı konulan 19 hastanın 19 gözü çalışmaya dahil edildi. Tanılar fundus flöreseinanjiografi ve optik koherens tomografi (OKT) ile konuldu. Olgular düzeltilmiş logMAR görme keskinliği (GK) ve OKT’deki santral maküla kalınlığı (SMK) yönünden tedavi öncesi ve sonrasındaki 6. ay sonuçları için izleme alındı.Bulgular: Olguların ortalama yaşı 37.4±6.1 olup 16 (%84.2)’sı erkek 3 (%15.8)’i kadındı. Ortalama takip süresi 7.9±2.2 (6-12) aydı. FDT sonrası 15 (%78.9) olgunun GK’nde 1 sıra ve üzerinde artış görüldü. Üç (%15.8) olguda görme keskinliği değişmezken, 1 (%5.3) olguda 1 sıra azaldı. Ortalama SMK FDT öncesi ve sonrası değerler karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir azalma gözlendi (p=0.001). OKT’de subretinal sıvının 17 (%89.4) gözde tamamen gerilediği, 1 (%5.3) gözde kısmen gerilediği ve 1 (%5.3) gözde sıvıda artış olduğu görüldü. Hiçbir gözde FDT’ye bağlı bir komplikasyon gelişmedi. Sonuç: Yarım doz verteporfin ile uygulanan FDT kronik SSKR’li olguların tedavisinde etkili bir yöntem olarak değerlendirilmiştir.Öğe Künt ve penetran travma sonrası kanalikül hasarı gelişen hastalarda silikon tüp ile anüler entübasyon sonuçları(2011) Çaça, İhsan; Cingü, Abdullah Kürşat; Arı, Şeyhmus; Şahin, AlparslanAmaç: Künt veya penetran travma nedeni ile kanalikül hasarı gelişen hastalarda silikon tüp ile anüler entübasyonun anatomik ve fonksiyonel başarısını incelemek. Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde kanalikül hasarı nedeni ile silikon tüp (Silicone tube FCI Ophthalmics Marshfield Hills M.A, U.S) ile anüler entübasyon uygulanan 62 hastaya ait kayıtlar geriye dönük olarak incelendi. Künt travma ile kanalikül hasarı gelişen 30 hasta grup 1, penetran travma ile kanalikül hasarı gelişen 32 hasta ise grup 2 olarak sınıflandırıldı. Hastaların tümü için yaş, cinsiyet, yaralanmaya sebep olan etken, etkilenen kanalikül, ameliyata kadar geçen süre, silikon tüpün alınma zamanı ve ameliyat sonrası takip süresi kaydedildi. Hasarlı kanalikülden yapılan irrigasyonda kanalikülün açık olması anatomik başarı olarak, alt fornikse damlatılan flöreseinin göllenmemesi ve göz yaşarmasının olmaması ise anatomik ve fonksiyonel başarının bir arada olmasışeklinde değerlendirildi.Bulgular: İki grup arasında; cinsiyet, etkilenen kanalikül, ameliyata kadar geçen süre, silikon çıkarılma zamanı ve ameliyat sonrası takip süreleri açısından istatistiksel anlamlı fark saptanmadı (p>0,05). Ancak, Grup 1’in yaş ortalaması (15,4±2,8 yıl), Grup 2’den (8,9±1,6 yıl) istatistiksel olarak anlamlı yüksekti (p=0,01). En son kontrolde birinci grupta bir hastada, ikinci grupta ise 2 hastada etkilenmiş kanalikülden yapılan irrigasyonda kanalikülün tıkalı olduğu görüldü. Birinci grupta iki, ikinci grupta ise dört hastada hem alt fornikse damlatılan flöreseinin göllendiği, hem de göz yaşarmasının devam ettiği görüldü. Birinci grupta anatomik başarı %97 (29/30), hem anatomik hem de fonksiyonel başarının bir arada olması ise %93 (28/30) iken, ikinci grupta bu oranlar sırasıyla %94 (30/32) ve %88 (28/32) olarak kaydedildi. Anatomik ve fonksiyonel başarı oranları açısından iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0,05). Sonuç: Künt veya penetran travma sonrası gelişen kanalikül yaralanmalarının silikon tüp ile anüler entübasyonu, gözyaşı drenaj sisteminin anatomik ve fonksiyonel bütünlüğünün sağlanmasında etkili bir yöntem olarak kullanılabilir. (Turk J Ophthalmol 2011; 41: 380-4)Öğe Mean platelet volume in patients with retinal artery occlusion(Conselho Brasileiro De Oftalmologia, 2016) Şahin, Muhammed; Şahin, Alparslan; Yüksel, Harun; Türkçü, Fatih Mehmet; Yıldırım, AdnanPurpose: The aim of this study was to investigate the mean platelet volume (MPV) of patients with retinal artery occlusion (RAO). Methods: Thirty-seven patients diagnosed with RAO and 32 control subjects were included in this retrospective study. Retinal artery occlusion was diagnosed on the basis of clinical examination and fundus fluorescein angiography. All participants underwent complete ocular examination, and MPV, hematocrit, hemoglobin, and platelet counts were recorded. RAO patient data were compared with those of the control subjects. Results: Patients with RAO had significantly higher MPV values (7.96 ± 1.2 fL) compared with control subjects (7.33 ± 0.7 fL, p<0.001). No significant difference was found with regard to platelet count between the RAO group and the control group (262 ± 70.1 × 109 /L and 251 ± 56.6 × 109 /L, respectively, p=0.50). MPV was an independent predictor of RAO [odds ratio (OR)=0.50; 95% confidence interval (CI)=0.28-0.89; p=0.019). Conclusions: Our results demonstrated that MPV values were significantly higher in patients with RAO, suggesting that larger platelets may contribute to the pathogenesis of the RAOs.Öğe Ooze belirtisi bulunan bir santral seröz koryoretinopati olgusu(Modestum Publishing Ltd., 2013) Murat, Mehmet; Türkçü, Fatih Mehmet; Yüksel, Harun; Şahin, Alparslan; Çaça, İhsanKliniğimize sağ gözde 1 yıldır, sol gözde son üç gündür bulanık görme ve metomorfopsi şikayeti ile gelen 42 yaşındaki erkek hastanın fundus muayenesinde sağ gözde yaygın retina pigment epitel atrofisi ve sol gözde maküler bölgede seröz dekolman izlendi. Fundus flöresein anji- ografi ve optik koherans tomografisinde sol aktif santral seröz koryoretinopati (SSKR) ve sağ gözde atipik formda geçirilmiş SSKR ile uyumlu ooze belirtisi izlendi.Öğe Penetran keratoplasti sonrası greft ayrışması(2014) Çaça, İhsan; Yüksel, Harun; Şahin, Alparslan; Çınar, Yasin; Cingü, Abdullah Kürşat; Türkçü, Fatih Mehmet; Çınar, TubaAmaç: Kliniğimize greft ayrışmasıyla başvuran keratoplasti ameliyatı geçirmiş olguların klinik özelliklerinin araştırılması. Gereç ve Yöntem: Temmuz 2011- Haziran 2013 tarihleri arasında greft ayrışması nedeniyle tedavileri yapılmış hasta dosyaları retrospektif olarak tarandı. Greft ayrışma nedeni, görme keskinliği, greftin ayrışma yeri ve genişliği kaydedildi. Ameliyat sonrası greft saydamlığı, görme keskinliği ve oluşan komplikasyonlar kaydedildi. Bulgular: Çalışmaya sekiz olgu (bayan ve erkek sayısı 4/4) dahil edildi ve yaş ortalamaları 47,0±22,53 yıl idi. Yedi olguda greft ayrışması künt travma nedeniyle, bir olguda ise sütür alınması sonrası greft ayrışması meydana gelmişti. Ortalama ayrışma 5,0±2,39 saat kadranı kadardı. Greft ayrışmasıyla birlikte 3 olguda lens kaybı, 1 olguda göz içi lensi, lens kaybı olan 2 olguda suprakoroidal kanama ve retina dekolmanı izlendi. Olgulardan 2'si tek gözlüydü. Ameliyat sonrası olguların 2'sinde (%25) görme keskinliği 20/63 ve daha fazlaydı. Sonuç: Greft ayrışmasını engellemek için hastaları bu konuda bilgilendirmeli ve tüm olguların özellikle tek gözlü olanların koruyucu gözlük kullanmalarını sağlamalıyız.Öğe Premacular hemorrhage in a pregnant woman successfully treated with argon laser(2012) Çaça, İhsan; Cingü, Abdullah Kürşat; Şahin, Alparslan; Arı, Şeyhmus; Şahin, AyşeBu makalede, argon lazer fotokoagulasyon ile tedavi edilen Valsalva hemorajik retinopatisi olan bir olgu sunulmuştur. Yirmiyedi yaşında hamile hasta sol gözünde 3 gün önce oluşan görme azalması şikayeti ile başvurdu. Görme azalmasından hemen önce öğürme hikayesi mevcut idi. Görme keskinliği 50 cmden parmak sayma seviyesinde idi. Fundus muayenesinde makula alt yarısını kaplayan geniş preretinal hemoraji görüldü. Sistemik ve oküler hastalık, travma hikayesi mevcut değildi. Anamnez ve fundus muayenesi ile Valsalva retinopatisi tanısı kondu. Preretinal hemorajinin alt sınırına argon lazer fotokoagulasyon uygulandı. Tedaviden 1 hafta sonra hastanın görme keskinliği 10/10 seviyesine yükseldi.