Yazar "İnal, Ali" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 11 / 11
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Approach to hypersplenism due to splenic metastasis of breast cancer: A case report(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2012) Küçüköner, Mehmet; Kaplan, M. Ali; İnal, Ali; Işıkdoğan, Abdurrahman; Fırat, Uğur; Önder, Akın; Uçmak, Feyzullah; Önder, Hakan; Akdoğan, M. RecaiThe most common sites for breast cancer metastasis include the bones, lungs, liver, lymph nodes, and brain. However, splenic metastasis of breast cancer is extremely rare. Hypersplenism occurs as a cause of severe hemolytic anemia in carcinomas or with marked splenic enlargement related to splenic metastasis. We presented a rare case of breast cancer with splenic metastasis that was undergone splenectomy to correct cytopenia related to hypersplenism. In the light of this case, splenectomy can be beneficial in the patients with hypersplenism.Öğe Helicobacter pylori in primary gastric lymphoma and gastric cancer: A clinicopathologic and prognostic assessment(2013) Dal, Mehmet Sinan; Urakçı, Zuhat; Yıldız, Yılmaz; Alabalık, Ulaş; Küçüköner, Mehmet; İnal, Ali; Balakan, OzanAmaç: Helicobacter pylori mide lenfoması ve adenokarsinom için risk faktörüdür. Bu çalışmada H. pylori'nin primer mide lenfoma ve mide kanserinde prognostik faktör olup olmadığı incelendi.Yöntemler: Primer mide lenfoma ve mide kanserli 255 hastanın rezeksiyon veya biyopsi materyalleri H. pylori açısından incelendi. Patoloji spesmenlerinde H. pylori varlığını değerlendirmek için hematoksilen ve eozin boyası kullanıldı.Bulgular: Primer mide lenfomalı 140 hastanın 34'ünde (%24,3) H. pylori saptanırken mide kanserli 115 hastanın 62'sinde (%53,9) H. pylori saptandı. H. pylori varlığı mide kanserli hastalarda, mide lenfomalardan daha sık görüldü (p< 0.001). H. pylori pozitifliği, mide lenfoma içinde mukoza ilişkili lenfoid doku tip lenfomada (MALT) %53,5 oranında, diffüz büyük B hücreli lenfomadan farklı olarak %18,7 oranında görüldü (p< 0,001). Primer mide lenfoma da H. pylori'nin varlığı hastalıksız sağkalım ve genel sağkalım açısından anlamlılık oluşturmuyordu (p=0,833, p= 0,503). Bununla beraber mide kanserli hastalarda da H. pylori varlığı ile hastalıksız sağkalım ve genel sağkalımda da anlamlılık oluşturmuyordu (p=0,392, p= 0,357). Sonuç: Çalışmamızda mide kanserli ve primer mide lenfoma arasında H. pylori varlığı bakımından anlamlı farklılık vardı. Ancak H. pylori varlığı, hem hastalıksız sağkalım hem de genel sağkalım açısından prognostik anlamlılık oluşturmuyordu.Öğe Klinik ve subklinik hipotiroidili hastalarda median ve ulnar sinirin elektrofizyolojik incelemeleri: Olgu kontrol çalışması(Türk Nöropsikiyatri Derneği, 2012) Arıkanoğlu, Adalet; Altun, Yaşar; Uzar, Ertuğrul; Acar, Abdullah; Çevik, Mehmet Uğur; Demircan, Fatih; İnal, Ali; Taşdemir, NebahatAmaç: Klinik hipotiroidili hastalarda akson veya miyelin tutulumuna bağlı sensorimotor polinöropati veya mononöropati bildirilmiştir fakat subklinik hipotiroidiye bağlı periferik nöropati tutulumuyla ilgili çelişkili sonuçlar bulunmaktadır. Bu çalışmada amacımız; nörolojik açıdan asemptomatik olan klinik ve subklinik hipotiroidili hastalarda median ve ulnar sinirlerde elektrofizyolojik değişiklikleri araştırmaktır. Yöntem: Çalışmaya nörolojik açıdan asemptomatik olan klinik hipotiroidili 15 hasta (30 el), subklinik hipotiroidili 18 hasta (36 el) alındı. Yaş ve cinsiyet açısından eşleştirilmiş 27 sağlıklı birey (54 el) kontrol grubu olarak alındı. Gruplarda median ve ulnar sinir elektrofizyolojik olarak değerlendirildi. Bulgular: Subklinik hipotiroidili hastalarda ulnar motor sinir iletim hızında (uMNCV) yavaşlama ve ulnar sinir duysal latansında (uSDL) uzama kontrol grubuna göre anlamlı bulundu. Klinik hipotiroidi ile kontrol grubu karşılaştırıldığında median motor distal latansında (mMDL) uzama, median motor iletim hızında (mMNCV) yavaşlama, median sinir birleşik kas aksiyon potansiyelinde (mBKAP) küçülme ve ulnar motor iletim hızında (uMNCV) anlamlı oranda yavaşlama bulundu. Klinik hipotiroidi ile subklinik hipotiroidi karşılaştırıldığında klinik hipotiroidili hastalarda subklinik hipotiroidililere göre mMDLde uzama ve mBKAP amplitüdünde küçülme bulundu. Median duysal iletim hızı (mSNCV), mMNCV, median duysal distal latans (mSDL), ulnar duysal iletim hızı (uSNCV), ulnar birleşik kas aksiyon potansiyeli (uBKAP) amplitüdü, uMDL, uMNCV değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı. Sonuç: Klinik ve subklinik hipotiroidili hastalarda nörolojik şikâyetler ortaya çıkmadan önce bile sinir iletim çalışmalarında anormallikler görülebilir. Bu hastalarda rutin sinir iletim çalışması yapılarak periferik nöropati açısından değerlendirilmelerinin erken tanı ve tedaviye katkısı olacağı kanaatindeyiz. (Nöropsikiyatri Arflivi 2012; 49: 304-307).Öğe Klinik ve subklinik hipotiroidili hastalarda median ve ulnar sinirin elektrofizyolojik incelemeleri: Olgu kontrol calışması(2012) Çevik, Mehmet Uğur; Taşdemir, Nebahat; Altun, Yaşar; Acar, Abdullah; Arıkanoğlu, Adalet; İnal, Ali; Uzar, ErtuğrulAmaç: Klinik hipotiroidili hastalarda akson veya miyelin tutulumuna bağlı sensorimotor polinöropati veya mononöropati bildirilmiştir fakat subklinik hipotiroidiye bağlı periferik nöropati tutulumuyla ilgili çelişkili sonuçlar bulunmaktadır. Bu çalışmada amacımız; nörolojik açıdan asemptomatik olan klinik ve subklinik hipotiroidili hastalarda median ve ulnar sinirlerde elektrofizyolojik değişiklikleri araştırmaktır. Yöntem: Çalışmaya nörolojik açıdan asemptomatik olan klinik hipotiroidili 15 hasta (30 el), subklinik hipotiroidili 18 hasta (36 el) alındı. Yaş ve cinsiyet açısından eşleştirilmiş 27 sağlıklı birey (54 el) kontrol grubu olarak alındı. Gruplarda median ve ulnar sinir elektrofizyolojik olarak değerlendirildi. Bulgular: Subklinik hipotiroidili hastalarda ulnar motor sinir iletim hızında (uMNCV) yavaşlama ve ulnar sinir duysal latansında (uSDL) uzama kontrol grubuna göre anlamlı bulundu. Klinik hipotiroidi ile kontrol grubu karşılaştırıldığında median motor distal latansında (mMDL) uzama, median motor iletim hızında (mMNCV) yavaşlama, median sinir birleşik kas aksiyon potansiyelinde (mBKAP) küçülme ve ulnar motor iletim hızında (uMNCV) anlamlı oranda yavaşlama bulundu. Klinik hipotiroidi ile subklinik hipotiroidi karşılaştırıldığında klinik hipotiroidili hastalarda subklinik hipotiroidililere göre mMDLde uzama ve mBKAP amplitüdünde küçülme bulundu. Median duysal iletim hızı (mSNCV), mMNCV, median duysal distal latans (mSDL), ulnar duysal iletim hızı (uSNCV), ulnar birleşik kas aksiyon potansiyeli (uBKAP) amplitüdü, uMDL, uMNCV değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı. Sonuç: Klinik ve subklinik hipotiroidili hastalarda nörolojik şikâyetler ortaya çıkmadan önce bile sinir iletim çalışmalarında anormallikler görülebilir. Bu hastalarda rutin sinir iletim çalışması yapılarak periferik nöropati açısından değerlendirilmelerinin erken tanı ve tedaviye katkısı olacağı kanaatindeyiz. (Nöropsikiyatri Arflivi 2012; 49: 304-307)Öğe Küçük hücreli dışı akciğer karsinom olgularının retrospektif olarak değerlendirilmesi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2012) İnal, Ali; Karakuş, Abdullah; Kaplan, Muhammet Ali; Kücüköner, Mehmet; Urakçı, Zuhat; Işıkdoğan, AbdurrahmanAmaç: Akciğer kanseri tüm dünyada en sık kansere bağlı ölüm nedenidir. Küçük hücreli dışı akciğer karsinom (KHDAK) akciğer kanser vakalarının %80 ile %85’ini oluşturmaktadır. Gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasında KHDAK epidemiyolojik ve demografik özelikleri farklılık göstermektedir. Bu çalışmamızda kliniğimizde takibi yapılmış olan KHDAK hastaların demografik, epidemiyolojik ve klinik özelliklerinin geriye dönük olarak belirlenmesini amaçladık. Gereç ve yöntem: Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı’nda 2000- 2012 tarihleri arasında tanısı konulup, tedavi uygulanan ve takibi yapılan 741 KHDAK’li hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Olguların 662 (%89,3)’sı erkek, 79 (%10,7)’u kadındı. Erkek/kadın oranı 8,4 olarak tespit edildi. Tüm hastalar değerlendirildiğinde median yaş 60,0 (28-93) yıl olarak tespit edildi. Histopatolojik alt tiplerine bakıldığında %34,8 skuamöz hücreli karsinom, %29.1’inde adenokarsinom, %2’sinde büyük hücreli karsinom ve %34,1’inde ise histopatolojik tiplendirme yapılamamıştı. Kadınların sadece %10,1’i sigara kullanmakta iken, bu oran erkeklerde %92,2 idi. Hastaların %11,4’ü lokal, %35,6’sı lokal ileri ve %53’ü metastatik evredeydi. Sonuç: Çalışmamızda hastaların skuamöz hücreli karsinom oranı ve tanı esnasındaki ileri evre hasta oranının Türkiye verilerine göre daha yüksek orandadır. Ancak diğer klinik ve patolojik bulgular ülkemiz ve dünya verileri ile uyumluydu.Öğe Metoclopramide-induced parkinsonism due to bilateral basal ganglia and brain stem involvement in a patient with laryngeal carcinoma(2012) Işıkdoğan, Abdurrahman; Küçüköner, Mehmet; Ekici, Faysal; Urakçı, Zuhat; Kaplan, Muhammed Ali; İnal, Ali; Uzar, ErtuğrulMetoklopramid gibi antiemetik ilaçlara bağlı parkinsonizmve bazal ganglion tutulumu nadirdir. Ancak, bilateral bazalganglion ve beyin sapı tutulumu ilaca bağlı parkinsonizm hastalarında henüz bildirilmemiştir. Larinks kanseri olan 52 yaşındaki erkek hasta dosetaksel, sisplatin ve 5-fluorourasil (DCF) kemoterapisi ile tedavi edildi. Kemoterapinin ilk küründen 15 gün sonra şiddetli bulantı ve kusma şikayeti nedeniyle metoklopramid verildi. Metoklopramid tedavisinin 6. gününde parkinsonizm belirtileri gözlendi. Çekilen serebral MRG’de bilateral bazal ganglionlarda ve beyin sapında tutulum saptandı. Metoklopramid tedavisi derhal kesilerek ve ağızdan biperiden başlandı. Parkinsonizm bulguları bir ay sonra gerçekleştirilen kontrol muayenesinde neredeyse tamamen düzeldi. Hastaya daha sonraki kemoterapi tedavilerinde metoklopramid verilmedi. Üç ay sonra çekilen serebral MRG’de lezyonlar tamamen düzeldi. Kemoterapi ile tedavi edilen larinks kanserli hastada beyin sapı ve bazal ganglion tutulumu ile birlikte metoklopramidin indüklediği parkinsonizm çok nadir görülen bir durumdur. Klinik ve radyolojik iyileşme neden olan ilacın kesilmesi ve biperiden tedavisi ile gözlenmiştir.Öğe Mide kanserinde CYFRA 21-1, CEA, CA 19-9 ve CA 72-4 düzeylerinin karşılaştırılması(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2013) Çakırca, Gökhan; Polat, Cemal; İnal, Ali; Küçüköner, Mehmet; Mete, Nuriye; Işık, Fatma BirgülAmaç: Mide kanseri dördüncü en sık görülen kanser olup, dünyada kanser ölümlerinin ikinci en sık nedenidir. Bu çalışmada mide kanserinin tanı ve takibinde tümör markırları olan CYFRA 21-1, CA 19-9, CEA ve CA 72-4’ün rollerinin araştırılması amaçlandı. Yöntemler: Çalışmamıza mide kanseri tanısı almış 30 hasta ve 30 sağlıklı birey alındı. Mide kanserli hasta grubunun TNM evrelendirme sistemine göre 16’sı Evre II, 14’ü Evre III idi. CEA, CA 19-9, CA 72-4 ve CYFRA 21-1 düzeyleri, elektrochemiluminescence immunasay (ECLIA) metod ile Cobas e 601 cihazında çalışıldı. Bulgular: Mide kanserli hasta grubunun CA 72-4, CA 19- 9, CEA ve CYFRA 21-1 düzeyleri sağlıklı kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulundu (p<0.01). Mide kanserli hastalarda Evre III hasta grubunun CA 19- 9, CEA ve CYFRA 21-1 düzeyleri Evre II hasta grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulundu (p<0.01). Tümör markırların kesim değerleri (cut-off), sensitivitesi ve spesifitesi sırayla; CEA için 4.15 ng/mL, %46 ve %96; CA 19-9 için 24.50 U/mL, %17 ve %96; CA 72-4 için 2.46 U/mL, %53 ve %96 ve CYFRA 21-1 için 3.36 ng/mL, %46 ve %100 bulundu. Sonuç: Çalışmamızda mide kanserli hastaların takibinde CYFRAÖğe Ovarian malignant melanoma presenting with hypercalcemia and bone marrow infiltration: A case report and review of the literature(2012) Küçüköner, Mehmet; Kaplan, Muhammet Ali; İnal, Ali; Urakçı, Zuhat; Işıkdoğan, AbdurrahmanOver kaynaklı malign melanom oldukça nadir bir durumdur. Kemik iliği tutulumu olması ve hiperkalsemi varlığı malign melanoma vakalarında çok düşük oranda gözlenmektedir (sırasıyla, % 5-7 and % 1.1-11.9). Bu yazıda biz de kemik iliği infiltrasyonu gösteren ve hiperkalsemisi bulunan oldukça nadir bir 67 yaşında kadın over kaynaklı malign melanoma vakasını sunduk.Öğe Relationship between serum soluble vascular adhesion protein-1 level and gastric cancer prognosis(S. Karger AG, 2014) Kaplan, Muhammet Ali; Küçüköner, Mehmet; İnal, Ali; Urakçı, Zuhat; Evliyaoǧlu, Osman; Fırat, Uǧur; Kaya, Muhsin; Işıkdoǧan, Abdurrahman; 0000-0002-5780-9068Background: Vascular adhesion protein-1 (VAP-1) is a glycoprotein that mediates tissue-selective lymphocyte adhesion in a sialic acid-dependent manner. The prognostic importance of VAP-1 was determined in various human cancers. The aim of this study was to determine the relationship between VAP-1 and prognosis of gastric cancer. Materials and Methods: Serum of operable and metastatic gastric cancer patients was collected before treatment (surgery, radiotherapy, and/or chemotherapy). VAP-1 levels were measured by enzyme-linked immunosorbent assay. Results: A total of 86 gastric cancer patients (32 female, 54 male) were included in the study. Curative surgical treatment was performed in 54 (62.8%) patients. The mean serum VAP-1 level was 324.4 pg/ml and significantly higher in operable gastric cancer patients compared to metastatic gastric cancer patients (383.1 ± 173.5 vs. 225.2 ± 113.9 pg/ml; p < 0.001). When a cut-off value for VAP-1 of 218.8 pg/ml was determined by receiver operating characteristic (ROC) curves for presence of metastasis, sensitivity and specificity were 81.5 and 65.6%, respectively. Patients with decreased VAP-1 levels had a significantly poorer prognosis compared to patients with increased serum VAP-1 levels (median survival 8.2 vs. 23.5 months; p < 0.001). Multivariate analysis showed that VAP-1 is an independent prognostic factor of gastric cancer (odds ratio 2.3, 95% confidence interval 1.1-4.9; p = 0.032). Conclusion: A low serum VAP-1 level may be an indicator of poor prognosis in gastric cancer. This study demonstrated that low serum VAP-1 levels are associated with poor prognosis in gastric cancer patients.Öğe Treatment and prognostic factors in primary peritoneal carcinoma: A multicenter study of the anatolian society of medical oncology (ASMO)(S. Karger AG, 2014) Ünal, Olçun Ümit; Öztop, İlhan; Yazıcı, Ozan; Özatlı, Tahsin; İnal, Ali; Günaydin, Yusuf; Alıcı, SüleymanBackground: In this study, we aimed to evaluate the clinicopathological characteristics and prognosis of patients with primary peritoneal carcinoma (PPC), and the effectiveness and toxicity of first-line platinum/taxane combination therapy. Patients and Methods: We retrospectively evaluated 79 patients with PPC, who were treated and followed up between December 2001 and August 2012 at 10 medical oncology clinics. Results: All patients were female, with a median age of 63 years (range 34-79 years). Histopathological diagnoses included primary peritoneal serous carcinoma (PPSC) (n = 69) and mixed epithelial carcinoma of the peritoneum (MEC) (n = 10). Patients received first-line treatment with carboplatin/paclitaxel (n = 67) or cisplatin/paclitaxel (n = 12) combination therapy. Overall response rate, median progression-free survival, and median survival time in the paclitaxel/ carboplatin group and the paclitaxel/cisplatin group were 74.6 vs. 75%, 15.6 vs. 37.8 months, and 41 vs. 70.3 months, respectively. In multivariate analysis, favorable prognostic factors were: ECOG performance status 0 (p < 0.001) and optimal cytoreduction (p = 0.03). Conclusion: PPC is a rare, heterogeneous disease. ECOG performance status and optimal cytoreduction are important prognostic factors regarding survival rates. Platinum/taxane combination therapy is an effective and tolerable regimen in this patient group.Öğe The XRCC1 and TP53 gene polymorphisms are associated with advanced-stage disease and early distant metastasis at diagnosis in non-small cell lung cancer(Wolters Kluwer Medknow Publications, 2023) Karaaǧaç, Mustafa; Geredeli, Çaǧlayan; Yıldırım, Mahmut Selman; Altınok, Tamer; Dede, İsa; İnal, Ali; Zamani, Ayşe GülBackground: Studies on single nucleotide polymorphisms (SNPs) in non‑small cell lung cancer (NSCLC) suggest that DNA repair capacity may have prognostic implications for disease recurrence and survival. However, there is no study investigating the relationship between SNPs and the risk of metastasis at the time of initial diagnosis in patients with NSCLC. Objective: This study aimed to investigate the potential predictive value of SNPs in detecting the risk of metastasis at the time of initial diagnosis and poor prognosis in patients with NSCLC. Material and Methods: In this prospective cohort study, we evaluated 275 patients with NSCLC. Analysis of SNPs from peripheral blood cells was performed by a polymerase chain reaction. Excision repair cross‑complementing group 1 (ERCC1)‑ Asn118Asn, excision repair cross‑complementing group 2 (ERCC2)‑Lys751Gln, X‑ray repair cross‑complementing group 1 (XRCC1)‑Arg399Gln, and tumor protein 53 (TP53)‑Arg72Pro polymorphisms were evaluated in conjunction with the development of metastasis. Results: The ERCC1 normal genotype, ERCC2 heterozygote genotype, XRCC1 normal genotype, and TP53 normal genotype were associated with a higher stage and more advanced‑stage disease at the time of initial diagnosis (P = 0.027, 0.005, <0.001, and 0.006, respectively). Also, XRCC1 normal genotype and TP53 normal genotype were associated with the risk of metastasis at the time of initial diagnosis (P = <0.001 and 0.002, respectively). Moreover, the XRCC1 normal genotype was associated with the risk of brain metastasis at the time of initial diagnosis (P = 0.031). Conclusions: We showed that SNPs are related to a higher stage and more advanced‑stage disease at the time of initial diagnosis in patients with NSCLC, and XRCC1 and TP53 gene polymorphisms are associated with the risk of metastasis. These results may contribute to the identification of high‑risk groups and may help to earlier diagnosis and treatment in patients with NSCLC.