Yazar "Ülkü, Refik" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 43
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akciğer kist hidatiği: 728 olgunun cerrahi tedavi ve izlemi(2001) Balcı, Akın Eraslan; Eren, Nesimi; Cebeci, Erdoğan; Ülkü, Refik; Eren, Tahir ŞevvalHidatik kist operasyonlarının sonuçlarını incelemek için, 1970-1999 yılları arasında opere edilen 728 hasta incelendi. Erkek/kadın oranı: 2.14; yaş ortalaması 29.25 ± 5.68 yıl (5 ay-71 yıl); en sık semptom ateşti. Akciğer ve karaciğer kisti birlikteliği %6.73 (49 olgu) idi ve bunlarda sağ torakofrenotomi (n= 26); median sternotomi + sağ frenotomi (n= 5) yapıldı. Bilateral akciğer kisti olan 31 hastanın 8'inde tek evreli bilateral torakotomi; 11'inde iki evreli torakotomi 12'sinde median sternotomi yapıldı. En sık operasyon yöntemi, kistotomi ve kapitonajdı (%82.5). Kapitonajsız kistotomi 76 (%11.2); akciğer rezeksiyonu 51 (%7) olguda, wedge rezeksiyon ise 9 (%1.2) hastada yapıldı. En sık görülen postoperatif komplikasyonlar atelektazi ve yara infeksiyonu olup, morbidite %14.4, mortalite %1.5 ve rekürrens %2.5 idi. Hastanede kalış süresi 13.4 ± 7.2 (9-40) gündü.Öğe Akut akciğer hasarı oluşturulan tavşanlarda pentoksifilin ve metilprednizolonun koruyucu etkisi(2003) Ülkü, Refik; Eren, M. Nesimi; Balcı, Akın E.; Şehitoğulları, Abidin; Büyükbayram, Hüseyin; Onat, SerdarÇalışmamızın amacı; akut akciğer hasarı oluşturulan tavşanlarda pentoksifilin ve metilprednizolonun koruyucu etkisini araştırmaktır. Çalışmamızda 28 adet tavşanı dört grup halinde kullandık. Grup 1 kontrol grubu (n= 7), grup 2 oleik asit grubu (n= 7), grup 3 pentoksifilin grubu (n= 7), grup 4 metilprednizolon grubu (n= 7). Kontrol grubu dışındaki diğer üç gruba da akut akciğer hasarı oluşumu için oleik asit verildi (oleik asit, endotoksin gibi hayvanlarda pulmoner vasküler permeabilite artışına, pulmoner ödem ve hipoksiye yol açarak akut akciğer hasarını oluşturur). Tüm denekler monitörize edildi. Kan gazları ölçümü, periferik lökosit sayımları, ortalama arteryel basınçların seri ölçümleri, bronkoalveoler lavaj sıvısında lökosit miktarı, yaş/kuru akciğer ağırlık oranları, patolojik değişikliklerin değerlendirilmesi yapıldı. Deneyin üçüncü saati sonunda tavşanlar sakrifiye edildi. Göğüs kafesi açıldı ve her bir pulmoner hilus çiftli olarak klemplendi ve transeksiyon yapıldı. Ortalama arteryel kan basıncı; oleik asit alan gruplarda düşük kaydedildi, ancak kontrol grubuna göre anlamlı düşüş sadece oleik asit grubunda saptandı (p< 0.01). Ortalama kalp atım hızında kontrol grubu dışındaki diğer üç grupta da düşüş kaydedildi. Ancak istatistiksel olarak anlamlı düşüş sadece oleik asit grubunda tespit edildi (p< 0.01). Deney boyunca periferik lökosit sayıları incelendiğinde oleik asit alan her üç grupta da düşüş anlamlı idi (p< 0.01). Ancak bu düşüş sadece oleik asit alan grupta daha derindi. Sonuç olarak; tavşanlarda oluşturulan akut akciğer hasarı modelinde pentoksifilin ve metilprednizolon tedavisinin akciğerlerde nötrofil toplanmasını ve akciğer hasarını engellediği saptandı.Öğe Akut pulmoner arter tıkanıklığı oluşturulan köpeklerde hipertonik NaCl (%7.5) etkisi(2003) Eren, M. Nesimi; Çakır, Ömer; Satıcı, Ömer; Eren, Şevval; Balcı, Akın; Ülkü, RefikAkut pulmoner arter tıkanmalarında oluşan şiddetli hipotansiyon ve şokta hipertonik NaCl'ün etkisinin araştırılması amacı ile Dicle Üniversitesi Sağlık Araştırma Merkezi (DÜSAM) 'nde 11 'i dişi, dokuzu erkek köpek üzerinde çalışıldı. Deneklerin en küçüğü altı aylık, en büyüğü iki yaşındaydı. Ortalama ağırlıkları 19 kg olarak saptanmıştı. Tüm köpekler genel anestezi altında uyutularak operasyona alındı. Invaziv arter basınçları ölçümleri, sag femoral arterden monitör yardımıyla yapıldı. Deneklerin hepsine sol torakotomi yapıldı, beşinci interkostal aralık (lCA)'tan toraksa girilerek önce sol sonra sağ pulmoner arter gevşek olarak teyp ile dönüldü. Bu işlemden sonra pulmoner arter kanülü yerleştirilip, ortalama pulmoner arter basınçları monitör yardımıyla kaydedildi. Sağ ana pulmoner arter ve sol alt lob pulmoner arter ligasyonu yapıldıktan sonraki 3., 5., 10., 13., 15., 18. ve 21. dakikalarda pulmoner arter ve ortalama arter basınçları kaydedildi. Deneklerin yarısına pulmoner hipertansiyonu düşürmek amacıyla sodyum nitroprusid, diğer yarısına nitrogliserin verildi. Bu ilaçların verilmesinden sonraki pulmoner arter basıncı ölçümleri kaydedildi. Deneklerde hipotansiyon ve şok durumu görüldüğünde %7.5'lik NaCl infüzyonu yapıldı. Kontrol grubuna izotonik uygulandı. Sodyum nitroprusid + %7.5 NaCl verilen grupta ortalama sistemik arter basınçlarındaki artış, sodyum nitroprusid + %0.9 izotonik verilen gruba göre istatistiksel olarak anlamlıydı, nitrogliserin + %7.5 NaCl verilen grupta ortalama arter basınçlarındaki artış nitrogliserin + %0.9 NaCl grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı.Öğe Akut pulmoner hipertansiyon oluşturulan köpeklerde hipertonik sodyum+sodyum nitroprussiat ve hipertonik sodyum+nitrogliserin etkilerinin %0.9 izotonik ile karşılaştırılması(Dicle Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 1999) Ülkü, Refik; Eren, M. NesimiAkut pulmoner arter tıkanmalarında oluşan şiddetli hipotansiyon ve şokta hipertonik NaCl'nm etkisi ve oluşan pulmoner hipertansiyonun düşürülmesinde sodyumnitroprussiat ve nitrogliserinin etkilerinin karşılaştırılması amacı ile Dicle Üniversitesi Göğüs Kalp Damar Cerrahisi uzmanlık tezi olarak DÜSAM (Dicle Üniversitesi Sağlık Araştırma Merkezi) 'nde 11 'i dişi, 9'u erkek köpek üzerinde çalışıldı. Deneklerin en küçüğü 6 aylık en büyüğü 2 yaşındaydı. Ortalama ağırlıkları 19 kg olarak saptanmıştı. Tüm köpekler genel anestezi altında uyutularak operasyona alındılar. İnvaziv arter basınçları ölçümleri, sağ femoral arterden monitör yardımıyla yapıldı. Deneklerin hepsine sol torakotomi uygulanıp 5. İCA'dan toraksa girildikten sonra önce sol sonra sağ pulmoner arter gevşek olarak teyp ile dönüldü. Bu işlemden sonra pulmoner arter kanülü yerleştirilip ortalama pulmoner arter basınçları monitör yardımıyla kaydedildi. Sağ ana pulmoner arter ve sol alt lob pulmoner arter ligasyonu yapıldıktan sonraki 3'-5'-10'-13'-15r-18'-2r larda pulmoner arter ve ortalama arter basınçları kaydedildi. Deneklerin yarısına oluşan pulmoner hipertansiyonu düşürmek amacıyla sodyumnitroprussiat diğer yarısına nitrogliserin verildi. Bu ilaçların verilmesinden sonraki pulmoner arter basıncı ölçümleri kaydedildi. Deneklerde hipotansiyon ve şok durumu görüldüğünde % 7.5'luk NaCl infuzyonu yapıldı. Kontrol grubu olarak izotonik kullanıldı. Sodyumnitroprussiat + %7.5 NaCl verilen grupta ortalama arter basınçları sodyumnitroprussiat + %0.9 izotonik verilen gruba göre istatistiksel olarak anlamlı şekilde arttı. Nitrogliserin + %7.5 NaCl verilen grupta ortalama arter basmçlarındaki nitrogliserin + % 0.9 NaCl grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı.Öğe Bıçak yaralanması sonucu gelişen VSD'li 2 olgu(2005) Ülkü, Refik; Güloğlu, Cahfer; Toprak, Nizamettin; Karabulut, Aziz; İltümür, KenanKalp yaralanmaları özellikle hastane öncesi dönemde yüksek mortalite ile birliktedir. Hastaneye ulaşabilen hastalarda ise hızlı ve etkili tedavi yöntemleri ile mortalitede önemli bir azalma sağlanmıştır. Genellikle kardiyak tamponad tablosu ile başvuran hastalara yapılan acil müdahale ile perikardiyosentez ve/veya kalp yaralanma bölgesine onarım uygulanır. Kalp yaralanması ile birlikte intrakardiyak fistül ve ventriküler septal defekt (VSD) gibi ek sorunlar da oluşabilir. Literatürde VSD ve intrakardiyak fistül gelişen hastaların tama yakın bir kısmı acil müdahale sonrası elektif şartlarda teşhis ve tedavi edilmişlerdir. Biz de bu yazımızda kalp yaralanması sonrası yapılan acil torakotomi ve sağ ventrikül duvarına primer sütur uygulanıp sonrasında VSD tespit edilen 2 olguyu sunmaktayız.Öğe Can more invasive procedures be avoided in patients with intrathoracic goitre? Patients with intrathoracic goitre and surgery(Scientific Publishers of India, 2018) Oruç, Menduh; Öz, Funda; Durkan, Atilla; Ülkü, RefikObjective: We aimed to evaluate whether patients require an incision other than the neck incision before thyroid surgery. Methods: We analysed data from 30 patients who underwent surgery for retrosternal goitre in our clinic between January 1996 and May 2017. We evaluated patient age, sex, physical examination findings, laboratory results, the surgical technique used, and complications. We used radiography, neck ultrasonography, and thoracic Computed Tomography (CT) to diagnose retrosternal goitre. All patients underwent fine-needle aspiration biopsy and those who were euthyroid underwent surgery. We examined postoperative morbidity, complications, and the duration of hospitalisation. Results: This study involved 30 patients (23 females, 7 males; average age, 44 y (range: 32-69 y)). One undiagnosed event appeared as an intrathoracic mass on thoracic CT; sternotomy was performed and postoperative examination revealed thyroid pathology. Three patients underwent surgery that began with a collar incision and involved complete sternotomy, and three patients underwent partial sternotomy. The duration of hospitalisation for patients in whom the collar incision was sufficient was about 3 d; in cases of partial sternotomy, it was 5 d. The duration of hospitalisation in cases of complete sternotomy was 5.2 d. Infection occurred in three patients and haemorrhage occurred in two patients in the neck incision area; there were no deaths. According to postoperative pathological examination, one patient had Hashimoto’s thyroiditis and all other patients had multinodular goitre. Conclusions: Median Sternotomy (MS) is not necessary in all cases of intrathoracic goitre that extend beyond the thoracic inlet. Thorough preoperative evaluation and good surgical planning are required to avoid unnecessary MS.Öğe Cilt Biyopsisi ile Tanısı Konulan Malign Mezotelyoma Olgusu(2016) Çakmak, Muharrem; Ülkü, Refik; Onat, Serdar; Durkan, Atilla; Öztürk, BülentMalign plevral mezotelyoma plevranın kötü huylu tümörüdür. Tanı plevra biyopsi ile konur. Cilt metastazı ile klinik bulgu veren ve cilt biyopsisi ile tanısı konulan mezotelyoma olgusu çok nadirdir. Burada, cilt metastazı ile gelen ve ciltteki lezyondan alınan biyopsi ile mikst tip mezotelyoma tanısı konulan olguyu sunduk.Öğe Çocuk ampiyemlerinde tedavi: Kapalı su altı drenajı ve dekortikasyon(2002) Eren, Tahir Şevval; Balcı, Akın Eraslan; Ülkü, Refik; Onat, Serdar; Eren, M. NesimiBaşlangıç tedavisi olarak, kapalı toraks drenajı (KTD) uygulanan 497 postpnömonik ampiyemli çocuk değerlendirildi. Aynı anda birden fazla dren taşıyan hastalar %3.6; tedavi sürecinde birden fazla dren uygulananlar %7.8 oranındaydı. Drenajın başarısız olduğu 106 hastada dekortikasyon yapıldı (%21.3). En sık operasyon endikasyonları tuzaklanmış akciğer ve persistan-multipl pleural postu (%91.5). Operasyon öncesi KTD süresi T 1.6 gündü. Üç çocukta rezeksiyon gerekti (%2.8). Postoperatif hastane süresi 7.4 gündü. Dekortikasyon grubunda mortalite yoktu, diğer grupta %1.5 oldu. Bir yıllık izlem periyodunda, tam akciğer ekspansiyonu, KTD ile tedavi edilenlerde %78; dekortikasyon geçirenlerde %90.5 olarak bulundu. Her iki gruptaki hastaların büyük kısmı 17-20 gün içinde taburcu edildi.Öğe Çocuklarda pektus karinatum deformitesi onarımı(2002) Balcı, Akın Eraslan; Ülkü, Refik; Eren, Tahir Şevval; Eren, NesimiAmaç: Pektus karinatumda operasyon sonuçlarımızı değerlendirmek ve literatürle karşılaştırmak. Materyal ve Metod: 20 yıllık dönemde ameliyat edilen 18 çocuk retrospektif olarak değerlendirildi. Erkek / kız oranı 15 / 3, deformitenin farkedildiği ve ameliyat edildiği yaşlar sırasıyla 7.2 ± 4.4 ve 8.7 ± 5.2'ydi. Simetrik deformite 12 (%66.7), asimetrik deformite 4 (%22.2) ve birlikte ekskavatum / karinatum deformitesi 2 hastada (%11.1) görüldü. Operasyon tekniği, aşırı gelişmiş kosta kartilajlarının bilateral rezeksiyonu ve transvers sternum osteotomisiydi. Bulgular: Komplikasyon oranı %16.7 oldu (pnömotoraks 1, atelektazi 1, doku nekrozu 1). Komplikasyonlar sekelsiz düzeldi. Hastanede kalış süresi ortalama 7.6 ± 6.6 gün oldu. Bütün hastalarda deformite tam olarak düzeldi. Ortalama 3.1 ± 2.8 yıllık (10 ay - 6 yıl) izlemde toraks kemik gelişimi normal oldu. Sonuç: Karinatum deformitesinin erken düzeltilmesi toraks yapısının normal gelişimine devamını sağlar ve hastanın kendi vücut imajı hakkındaki olumsuz düşüncesini önler.Öğe Comparison of demographical characteristics, prognostic factors, and surgical outcomes in children and adult patients with pulmonary hydatid cyst(Turkish Respiratory Society, 2017) Oruç, Menduh; Şahin, Atalay; Meteroğlu, Fatih; Onat, Serdar; Durkan, Atilla; Ülkü, Refik; Taylan, MaşukObjective: Pulmonary involvement of hydatid cyst disease (HCD) may cause rupture, anaphylaxis, pneumothorax, and pulmonary hypertension. Our aim was to analyze demographical and clinical characteristics of pulmonary HCD. Methods: Demographical characteristics, laboratory parameters, and clinical features of 171 children and adult patients with pulmonary HCD were analyzed. Age, gender, ELISA test results, duration of hospitalization, surgical method of cyst excision and number, diameter, localization, and perforation status of cysts were recorded. Physical examination, ultrasonography, computed tomography, and serologic tests were used to confirm diagnosis of hydatid cysts. Results: Perforated cysts were observed in 26 children and 22 adults. Twenty-three children and 12 adults had a giant cyst. Extrapulmonary hydatid cysts were observed in 10 children and 21 adults. ELISA IgG positivity was determined in 30 children and 34 adults. Twelve children experienced long-lasting air leakage and responded to drainage. In the adult group, 14 patients had long-lasting air leakage and 3 had empyema and expansion defect. The mean duration of hospitalization for children and adults was 8.9 and 10.45 days, respectively. Conclusion: A better understanding of demographic features, clinical characteristics, complications of disease, and surgical procedures helps to determine optimal follow-up and the therapeutic choice.Öğe Effects of melatonin and N-acetylcysteine on lung ischemia reperfusion injury(Bayrakol Medical Publisher, 2022) Durkan, Atilla; Çakmak, Muharrem; Ülkü, Refik; Özekinci, Selver; Kale, EbruAim: In our study, we aimed to determine the effects of using melatonin, N-acetyl cysteine, and low potassium dextran solution (LPDS) as a preservative solution on ischemia/reperfusion injury. Material and Methods: A total of 48 male Sprague-Downey rats were used. Rats were divided into 8 groups: group 1: ischemia, group 2: ischemia+melatonin, group 3: ischemia + N-acetylcysteine, group 4: ischemia+melatonin + N-acetylcysteine, group 5: ischemia + reperfusion, group 6: ischemia + reperfusion + melatonin, group 7; ischemia + reperfusion + N-acetyl cysteine, and group 8; ischemia+reperfusion+melatonin+N-acetyl cysteine. Total antioxidant capacity (TAOC), malondialdehyde (MDA) and neutrophil values of each group were determined. The TAOC was obtained by spectrophotometric measurement of the absorption level of the color formed by the hydroxylion formed by the Fenton reaction with orthodianisidine. The MDA value was obtained spectrophotometrically using the thiobarbituric acid method, and the Neutrophil count was obtained as cell count using Papanicolau Stain stain. Results: While the highest TAOC values were in groups 4, 2, 3, 1, the lowest TAOC values were in groups 5,7,6,8. The highest MDA values were in groups 5, 7, 6, 1, 8, whereas the lowest MDA were in groups 4, 2, 3 (p<0.05). Neutrophil in bronchoalveolar lavage increased in groups 5,7,6,3,2,8,4. Discussion: In lung ischemia reperfusion, the use of melatonin and/or N-acetyl cysteine, and LPDS decreases plasma MDA levels and increases TAOC values. Additionally, the use of these antioxidants and preservation solutions decreases cell damage immunohistochemically, the cytokines mediating inflammation, the PMNL, and the inflammatory response associated with them.Öğe Erişkinlerde özofagus yabancı cisimleri(2004) Eren, Tahir Şevval; Eren, M. Nesimi; Ülkü, Refik; Bayar, Emin Sırrı; Onat, SerdarAmaç: Özofagus yabancı cismi nedeniyle tedavi edilen 98 erişkin hastada yabancı cisimlerin özellikleri, tedavi yöntemleri ve komplikasyonlarını değerlendirmek amacıyla retrospektif bir çalışma yürütüldü. Gereç ve Yöntemler: Ocak 1990 ile Haziran 2002 yılları arasında 98 erişkin hasta özofagus yabancı cismi nedeniyle tedavi edildi. Dicle Üniversitesi Tıp fakültesi Göğüs Kalp Damar Cerrahisi kliniğinde yatan hastaların hastane kayıtları retrospektif olarak gözden geçirildi. Bütün hastalarda rigid özofagoskopi genel anestezi altında yapıldı. Bulgular: Atmışiki kadın (%63.3), 36 erkek (%36.7) hasta mevcuttu. Ortalama yaş 52.8 idi (17-80). Hastaların şikayet ettiği başlıca semptomlar odinofaji ve takılma hissi idi. Yabancı cisim, olguların %82.7 de servikal, %11.2 de torasik ve %3.1 de de distal özofagus yerleşimliydi. En sık bulunan yabancı cisimler kemik, etli kemik ve etti (%67.3). Özofagus yabancı cisimleri genel anestezi altında direk görüş altında laringoskop veya rijid özofagoskopi ile çıkarıldı. Cerrahi ile çıkarma 2 hastada yapıldı. Özofagoskopiye bağlı 3 perforasyon ve geç başvurmaya bağlı da 1 perforasyon mevcuttu. Mortalite görülmedi. Sonuç: Hastaların klinik anamnezi ve semptomları bir hastaya özofagoskopi yapılıp yapılmayacağı kararında en önemli elemanlardır. Özofagus yabancı cisimleri için erken tanı ve tedavi hayatı tehdit edici komplikasyonları nedeniyle esastır. Biz, rijid özofagoskopiyi yabancı cisimlerin çıkarılmasında emniyetli ve güvenilir bir teknik olarak görüyoruz.Öğe Evaluation of ectodermal dysplasia(Elsevier (Singapore) Pte Ltd, 2006) Başkan, Zelal; Yavuz, İzzet; Ülkü, Refik; Kaya, Sadullah; Yavuz, Yasemin; Başaran, Güvenç; Adıgüzel, Özkan; Özer, Torun; 0000-0001-6953-747X; 0000-0001-6953-747X; 0000-0001-6089-3013This case series report outlines possible cranio-maxillofacial deformation consequences associated with ectodermal dysplasia (ED) and embryonic malformations, including dental agenesis. Also described are the oral aspects and rehabilitation. A total of 14 ED patients (7 males and 7 females, aged 5-45 years) underwent clinical examination before assessment and treatment. Lateral cephalometric radiography, Steiner's analysis, and respiratory capacity tests were performed. Most of the patients had sparse or absent hair, a short face with an unusual facial concavity, a maxillary retrusion, and a relative mandible protrusion. Depending on age and orthopedic abnormalities, patients were treated with prosthodontic and orthodontic approaches or implant treatment. Therapists should take a comprehensive and multidisciplinary approach with these patients to improve their dental, masticatory, growth, and orthognathic conditions, as well as esthetic appearance.Öğe Göğüs Duvarında Osteokondrom; 11 Olgu(2015) Şahin, Atalay; Oruç, Menduh; Ülkü, Refik; Onat, Serdar; Meretoğlu, Fatih; Erbey, AhmetAmaç: Cerrahi olarak tedavi ettiğimiz göğüs duvarında osteokondromlu vakaların değerlendirilmesini amaçladık. Gereç ve Yöntem: 2010-2014 yılları arasında göğüs duvarı kitlesi olup osteokondrom tanısı alan hastaların cinsiyet, yaş, klinik muayene, radyolojik grafikleri ve cerrahi sonuçlarını retrospektif olarak inceledik. Total eksizyon sonrası oluşan boşluğu primer olarak kapatmak için prostetik materyal kullanıldı. Bulgular: Sekizi erkek, üçü kadın olan 11 hastanın yaş ortalaması 27.4 idi. Ameliyat sonrası takip süremiz ortalama 3 yıl idi. Olguların yakınma süresi ortalama 3 ay idi. Hastaların çoğunluğunda yavaş ve ağrısız şişkinlik şikâyeti vardı. Dört hastada basmakla hassasiyet mevcuttu. On hastanın lezyonu kaburgalarla sınırlıyken bir hastamızın lezyonu skapulada yerleşmişti. Dört hastanın lezyonu ikiden fazla kaburgayı tutmuştu. Sonuç: Osteokondromların maligniteye dönüşme potansiyelleri vardır. Bunları kondro sarkomdan ayırmak bazen zor olabilir. Bu yüzden kostakartilajından kaynaklanan tümörler erkenden cerrahi olarak çıkarılmalıdır.Öğe Güneydoğu Anadolu Bölgesinde mezotelyoma tanlı olgularda tek merkez deneyimi(2009) Onat, Sedar; Güngör, Ateş; Şenyiğit, Abdurrahman; Zincircioğlu, Burhanettin; Işıkdoğan, Abdurrahman; Özekinci, Selver; Ülkü, RefikMezotelyoma seröz yüzeylerden kaynaklanan agresif seyirli bir tümördür. Sıklık sırasına göre plevra, periton, tunica vajinalis ve perikartdan kaynaklanır. Tüm dünyada mezoteloma için asbest fiberlerine maruziyet en önemli faktör iken daha nadir olarak radyasyon ve fibröz zeolit (erionite) diğer etyolojik faktörlerdir. Türkiye’de çevresel asbest maruziyeti bazı bölgelerde sıktır ve bu bölgelerde mezotelyoma sıklığı diğer bölgelerden belirgin olarak daha fazladır. Güneydoğu Anadolu bölgesi’de Türkiye’de çevresel asbest liflerine maruziyetin oldukça fazla olduğu bölgelerimizdendir. 2003-2007 yılları arasında Dicle Üniversitesi Tıbbi Onkoloji kliniğinde düzenli takip ve tedavileri yapılmış 45 malign mezotelyoma tanısı alan olgunun demografik özellikleri, uygulanan tedavi seçenekleri, uygulanan kemoterapi protokoleri ve tedavi yanıtları retrospektif olarak değerlendirildi. Olgular değerlendirildiğinde; hastalardan 13 (%28)’ünün şehir merkezinde yaşarken 32 (%72)’inin ise kırsalda yaşamakta olduğu saptandı. Yirmisekiz (%62.2) hastada plevral mezotelyoma saptanırken, 15 (%33.3) hastada peritoneal ve 2 (%4.5) olguda perikardial mezotelyoma saptandı. Platin-gemsitabine uygulanan gurupta tedavi yanıtı 6 (%20.6) olguda saptanırken, platin-pematraksat uygulanan gurupta tedavi yanıtı 5 (%31.25) olarak saptandı. Mesotelyoma Güneydoğu Anadolu bölgesinde diğer bölgelerden çok daha sık görülmektedir ve bu bölgede halen önemini korumaktadır. Mezotelyoma olgularında kemoterapi çoğunlukla palyatif amaçlı uygulanmaktadır. Ancak literatürdeki yanıt oranları yeni tedavi seçenekleri ile dahi oldukça düşük iken bizim olgularımızın tedavi yanıtları literatürden belirgin olarak daha düşüktür.Öğe Hyperimmunoglobulin E (Job's) syndrome: A rare cause of recurrent pneumatocele, lung abscess and empyema in childhood(2002) Eren, M. Nesimi; Balcı, Akın E.; Ülkü, Refik; Boşnak, Mehmet; Eren, Tahir ŞevvalThe hyperimmunoglobulin E (HIE) or Job's syndrome is a rare and complex disorder characterized by recurrent staphylococcal lung infections with abscess and pneumatocele formation and chronic eczematoid dermatitis in childhood. Laboratory evaluation reveals consistent elevation of circulating immunoglobulin E levels. This article describes a case of HIE (Job's) syndrome as a cause of recurrent lung infections with abscess, pneumatocele formation and empyema necessitating tube thoracostomy.Öğe The importance of gastroesophageal reflux disease in dentistry(2006) Başkan, S.; Dündar, B.; Altun, Ş.; Ülkü, Refik; Kaya, SadullahApproximately one third of the population in industrialized countries has occasional or continuous upper gastrointestinal disorders. One such condition is gastroesophageal reflux disease (GERD), which may be evidenced by dental erosion. Dentists are often the first health care professionals to diagnose dental erosion in patients with gastroesophageal reflux disease (GERD). Gastroesophageal reflux (GER) is the passage of gastric contents into the esophagus, and GERD is defined as symptoms or complications of GER. Symptoms such as belching, unexplained sour taste and heartburn usually alert the patient to the condition. It is known that the acid regurgitated from the stomach into the mouth will erode teeth. Dental erosion is an irreversible process characterized by mineral loss unrelated to microbial involvement. Treatment of dental erosion resulting from GERD involves a multidisciplinary approach among family physician, dentist, prosthodontist, orthodontist and gastroenterologist. When possible, dental erosion should be treated with minimal intervention, and such treatment should include control of microflora, remineralization, adhesive restorations and use of biomimetic materials. © 2006 Taylor and Francis Group, LLC.Öğe The importance of serum and pleural fluid level of vascular endothelial growth factor (VEGF) and VEGF fluid/serum ratio in the differential diagnosis of malignant mesothelioma-related pleural effusion(Termedia Publishing House Ltd., 2017) Düzköprü, Yakup; Oruç, Zeynep; Kaplan, Muhammet Ali; Ülkü, Refik; Tanrıkulu, Çetin; Esmer, Derya; Bırak, Ali; Küçüköner, Mehmet; Urakçı, Zuhat; Işıkdoğan, AbdurrahmanAim of the study: Vascular endothelial growth factor (VEGF) is one of the parameters that has been studied in differential diagnosis of malignant fluids. This study is aimed at evaluate applicability of serum, fluid VEGF level and fluid to serum VEGF ratio in the diagnosis of malignant pleural mesothelioma (MPM). Material and methods: The patients with pleural effusion over age of 18, between 2011 and 2015 were included in the study. They were divided into three groups: Group 1 - mesothelioma patients; group 2 - other malignancies; and group 3 - benign aetiologies. Group 1 and 2 were termed as the malignant group. Fluid, serum VEGF levels, and the ratio of fluid/serum VEGF level were studied to evaluate the fluid/ serum VEGF ratio in all groups. Results: Twenty cases with mesothelioma, 44 cases with other malignancies, and 20 cases with benign aetiologies were included in this study. No statistically significant difference was found according to serum VEGF levels for all groups, (group 1: 437 ±324 pg/ ml, group 2: 354 ±223 pg/ml, group 3: 373 ±217 pg/ml, p = 0.836), while fluid VEGF levels showed a statistically significant difference (group 1: 3359 ±700 pg/ml, group 2: 2175 ±435 pg/ml, group 3: 1092 ±435 pg/ml, p = 0.041). The ratio of fluid to serum VEGF levels showed a difference, at the significance limit, between the malignant (group 1 and group 2) and benign (group 3) groups (8.83 ±1.29 vs. 4.57 ±1.07, p = 0.059) but showed a statistically significant difference between the mesothelioma and benign groups (12.11 ±1.68 vs. 4.57 ±1.07, p = 0.044). Conclusions: The VEGF fluid/serum ratio may be an applicable parameter in the differential diagnosis of malignant fluids, especially MPM.Öğe İnterlober fissürde hamartom olgusu(2002) Ülkü, Refik; Büyükbayram, Hüseyin; Eren, Nesimi; Eren, ŞevvalHamartomlar akciğerin en sık görülen benign tümörüdür. Akciğerin heryerinde görülebilirler. Ancak hilusta ve endotrakeal bölgede az sıklıkta görülürler. Literatürde İnterlober fissüre uyan bölgede hamartoma rastlanılmamıştır. Bu olguda İnterlober fissürde 6-8 cm çapında opere edilen hamartom sunulmuştur.Öğe Konjenital lobar amfizem(2002) Eren, Tahir Şevval; Balcı, Akın Eraslan; Eren, Mehmet Nesimi; Ülkü, Refik; Kılınç, Nihal1993-2001 yılları arasında cerrahi olarak tedavi edilen 4 konjenital lobar amfizemli olgu gözden geçirildi. Olguların 3'ü erkek, 1'i kızdı ve yaşları 28 gün, 2, 3 ve 10 aydı. Tekrarlayan akciğer enfeksiyonları, dispne, siyanoz ve sıkıntılı solunum ana bulgulardı. Olguların 3'ünde sol üst lob tutulmuştu. Göğüs x-ray ve bilgisayarlı tomografi tutulmuş lobların hiperaerasyonunu gösteriyordu. Bütün olgularda lobektomi yapıldı ve postoperatif dönem sorunsuz geçti. Solunum sıkıntısı ile gelen her infantta konjenital lobar amfizemden şüphelenilmelidir. Başarılı medikal tedaviler bildirilmesine rağmen, tutulan lobun cerrahi rezeksiyonu kabul edilen tedavi yöntemidir.
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »