Yazar "Ölmez, Gönül" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 14 / 14
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Acil peripartum histerektomi(2004) Ölmez, Gönül; Yalınkaya, Ömer; Hakverdi, Ali Ulvi; Yalınkaya, Ahmet; Yayla, MuratAmaç: Obstetrik komplikasyonlar nedeniyle acil peripartum histerektomi uygulanan olguların analizini yapmaktır. Yöntem: Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğinde Ocak 1995 ile Aralık 2000 tarihleri arasında obstetrik nedenlerle acil histerektomi uygulanan 35 olgunun demografik özellikleri, insidansı, ilişkili olduğu risk faktörleri, histerektomi endikasyonları, gelişen komplikasyonlar, maternal morbidite ve mortaliteleri retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Altı yıl içinde toplam 8494 doğum gerçekleşmiş ve 35 olguya çeşitli obstetrik nedenlerle acil histerektomi uygulanmıştır. Acil peripartum histerektomi insidansı binde 4 bulundu. Olguların 32’sine (%91.42) subtotal ve 3’üne de (%8.58) total abdominal histerektomi yapılmıştır. Acil histerektomi uygulanan olgularda ortalama yaş 32.77±6.96 (21-46), gravida 7.09±3.37 (2-16), parite 6.09±3.03 (1-12), gebelik haftası 34.00±6.60 (18-40) olarak bulundu. Histerektomi olguların 15’inde (%42.85) vajinal, 20’si (%57.15) sezaryen ile doğumu takiben yapılmıştır. Acil peripartum histerektomi endikasyonları: uterin atoni kanaması (%51.42), uterus rüptürü (%14.28), pelviperitonit ve akut batın (%14.28), plasenta akreata veya inkreata (%11.42), plasenta previa totalis (%2.85), myoma uteri (%2.85) ve serviks kanseri (%2.85)’dir. Toplam (%34.28) olguda dissemine intravaskuler koagulopati (DIC), iki olguda üreter, bir olguda da mesane yaralanması gelişmiştir. Dokuz olguya bilateral hipogastrik arter ligasyonu, üç olguya (%8.57) postoperatif intraabdominal hemoraji nedeniyle relaparotomi uygulanmıştır. Tüm olgulara ortalama 4.85±1.98 (1-12) ünite kan ürünü verilmiştir. Acil histerektomi uygulanan olgularda iki maternal mortalite saptanmış, olguların ortalama hastanede kalış süresi 12±9.58 (3-42) gün olarak belirlenmiştir. Sonuç: Çalışmamızda, acil histerektomi en sık postpartum uterin atoni kanaması nedeniyle uygulanmıştır. Ayrıca, bir obstetrisyenin dikkatli olmasını gerektiren uterin rüptür, pelviperitonit ve anormal plasentasyon da önemli risk faktörleridir.Öğe Ağrısız doğumda, Bupivakain solüsyonunun sürekli infüzyonuyla yapılan epidural analjezi tekniği ile hasta kotrollü epidural analjezi tekniğinin oluşturduğu etkilerin karşılaştırmalı olarak incelenmesi(2018) Ölmez, Gönül; Bayhan, NurettinDoğum ağrısının tedavisinde %0.125 konsantrasyonundaki bupivakainin sürekli infii2yon epidural analjezi tekniği ve hasta kontrollü epidural analjezi tekniği ile uygulanmasının, analjezik etkinlik, analjezi ile birlikte olan hasta memnuniyeti, lokal anestezik tüketimi, travay üzerine olan etkilerini ve yan etkilerini karşılaştırmalı olarak değerlendirmeyi amaçladık. Çalışmamız ASA sınıflaması I-II. gruba giren, gebelik patolojisi olmayan, aktif kontraksiyonları başlamış, serviks açıklığı 2-6 cm arasında olan 42 pirimipar anne adayında gerçekleşti. Gebeler rastgele seçimle 21 olgudan oluşan iki gruba ayrıldı. Test dozu olarak 40 mg. Lidokain uygulandıktan 5 dakika sonra her iki gruba başlangıç dozu olarak %0.5' lik bupivakain 4cc +100 ugr fentanil 15 mililitreye sulandırılarak epidural kateterden uygulandı. Başlangıç dozundan yarım saat sonra I. Gruba %0.125 bupivakain solüsyonu 12 ml/saat hızda sürekli infüzyon şeklinde, II. Gruba %0.125 bupivakain solüsyonu 3 ml bolus/10 dak. kilitli kalma intervali şeklinde uygulandı. Serviks dilatasyonu tamamlandığında sürekli infüzyon ve hasta kontrollü epidural analjezi uygulamasına son verildi. Başlangıç dozundan doğuma kadar olan sürede KAH, SAB, DAB, SpO2, uterus kontraksiyonlan izlenip değerlendirildi. Müdahaleli doğum, 1. ve 5. Dak. APGAR skorları ve maternal komplikasyonlar kaydedildi. İki grup arasında yukarıdaki parametreler açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamadı. Çalışma boyunca analjezinin kalitesi VAS ve MVPS ile değerlendirildi. Doğumdan sonraki 24 saat içinde doğumun birinci ve ikinci evresi için maternal memnuniyet değerlendirildi. Her iki gruptada efektif analjezi ve hasta memnuniyeti sağlanmakla birlikte PCEA grubunda VAS ve MVPS değerleri istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük bulundu( p< 0.05). PCEA grubunda bupivakain tüketiminde %33' lük bir azalma saptandı(p<0.05). 46 PCEA uygulaması son dönemde anestezistler ve anne adayları arasında oldukça popüler olmaktadır. PCEA uygulamaları CIEA uygulamasına karşı ağrı kontrolünde daha efektif olması yanısıra lokal anestezik tüketimindeki azalma sonucu lokal anesteziklerin anne ve bebek üzerindeki yan etkilerinin azalmasını sağlayacağı için iyi bir alternatif oluşturmaktadır.Öğe Aksiller brakiyal pleksus anestezisinde ropivakain volümünün anestezik özellikler üzerine etkileri(2005) Ölmez, Gönül; Tekeli, Tülin; Özyılmaz, Mehmet Ali; Kaya, ZiyaAmaç: Lokal anesteziğin volümünün artırılması brakiyal perivasküler kılıf içinde daha fazla dağılımını sağlayabilir. Bu çalışmada değişik volümlerde uygulanan ropivakainin brakiyal pleksus bloğuna etkisi araştırıldı.Gereç ve Yöntem: Etik kurul onayı alındıktan sonra aksiller blok yapılan ASA I-II grubu 40 hasta randomize olarak iki gruba ayrıldı. Grup I'e 20 mL % 1'lik ropivakain, Grup II'ye ise 20 mL % 1'lik ropivakain salin ile 40 mL'ye dilüe edilerek uygulandı. Duyusal ve motor bloğun başlangıç süresi, motor bloğun regresyon süresi, postoperatif ağrının başlangıç zamanı ve blok kalitesi kaydedildi.Bulgular: Gruplar arasında duyusal ve motor bloğun başlangıç süresi, motor bloğun ortadan kalkma süresi ve postoperatif ağrının başlangıcı açısından anlamlı fark bulunmadı (p>0.05). Cerrahi anestezi, Grup I'de 6 hastada, Grup II'de 4 hastada yetersizdi ve cerrah tarafından ek lokal anestezik yapıldı.Sonuç: Aksiller brakiyal pleksus bloğunda 200 mg'lık ropivakain volümünün 20 veya 40 mL'ye dilüe edilmesinin anestezik ve analjezik özellikler üzerinde farklılık oluşturmadığı sonucuna varıldı.Öğe Aort cerrahisinde fenitoin spinal kord korunması(2004) Topal, Aşkın Ender; Ölmez, Gönül; Pamukçu, Özlem; Yıldırım, AyşeBu çalışmada aort cerrahisi sırasında spinal kord iskemisi sonucu gelişen komplikasyonlara engel olabilmek için, cerrahi sırasında inferiyor vena kavadan retrograd yolla fenitoin vermenin yararlılığı araştırıldı. 14 adet kangal kırması köpek üzerinde yapılan çalışmada, birinci grupta hiçbir koruyucu yöntem kullanılmadı, ikinci grupta ise inferiyor vena kavadan retrograd yolla fenitoin verildi ve her iki gruptada aortaya 75 dakika süreyle kros-klemp konularak spinal kord iskemisi yaratıldı. Süre sonunda operasyon sonlandırılıp deneklere Tarlov skorlaması uygulandı. 1 gün sonra aynı denekler reoperasyona alınarak spinal kordları çıkarılıp bcl-2 onkoproteini ile immünohistokimyasal çalışma yapıldı. Çalışma sonunda Tarlov skorlaması kontrol grubunda 0.28 ± 0.49, fenitoin grubunda ise 3.71 ± 0.49 olarak tespit edildi. Bcl-2 ile boyanma sonunda kontrol grubunda korunma görünmezken, fenitoin grubunda % 90 korunma gözlendi. Çalışma sonuçlarına göre inferiyor vena kavadan fenitoin vermenin spinal kord iskemisi üzerine koruyucu etkisi olduğu sonucuna varıldı.Öğe Aspire edilen yabancı cisimlerin bronkoskopik çıkarılmasında alternatif bir yaklaşım: Trakeotomi (Olgu sunumu)(2000) Özyılmaz, M. Ali; Ölmez, Gönül; Bayhan, Nurettin; Özçelik, Cemal; Turhanoğlu, Selim; Tok, DemetÇocuklarda yabancı cisimlerin aspirasyonu ciddi problemlere yol açabilir. Teşhis hızla konulamaz ve hemen tedavi edilmezse ölüme yol açabilir. Yedi yaşındaki bir olguda trakeobronşiyal yabancı cisim aspirasyonu nedeni ile böyle olgulardaki anestezik ve cerrahi yaklaşımların gözden geçirilmesi planlandı.Öğe Çocuklarda şaşılık cerrahisi öncesinde profilaktik olarak uygulanan tropisetron postoperatif kusmayı önler mi?(2005) Ölmez, Gönül; Kaya, Ziya; Çakmak, Söker Sevin; Menekşe, AliTropisetron, 5-HT3 reseptör antagonistleri grubundan yeni bir ajandır. Çalışmamızda pediyatrik şaşılık cerrahisini takiben oluşan kusmanın oluşumunu önleme amacı ile operasyon öncesi uygulanan tek doz tropisetronun etkinliğini araştırdık. Çalışmamız randomize, çift kör ve plasebo kontrollü olacak şekilde planlandı. Çalışmaya şaşılık cerrahisi uygulanacak olan yaşları 2-15 arası değişen 40 çocuk dahil edildi. Anestezi indüksiyonu için sevofluran, %60 N20/ %40 O2 veya intravenöz propofol kullanıldı. Hastalara indüksiyonu takiben, intravenöz olarak plasebo veya 0.1mg kg-1 tropisetron verildi. Operasyon bitimini takiben kusma atakları 24 saat boyunca kayıt edildi. Kontrol grubunda %25 olguda (5 hasta), tropisetron grubunda %15 olguda (3 hasta) kusma oldu (p>0.05). Postoperatif dönemde, kontrol grubunda 3 hastada 2 veya daha fazla kusma epizodu görülürken, tropisetron grubunda yalnızca tek bir hasta 2 kusma epizodu geçirdi (p>0.05). Kontrol grubunda 2 hastada metoklopiramid ihtiyacı olurken tropisetron grubunda hiçbir hastada olmadı (p>0.05). Tropisetron, pediyatrik yaş grubunda şaşılık cerrahisini takip eden postoperatif kusma insidansının ve frekansının azaltılmasında plaseboya göre daha etkili gibi görünmektedir.Öğe Difficulties and failure of laryngeal mask insertion in a patient with ankylosing spondylitis(2004) Özyılmaz, Mehmet Ali; Ölmez, Gönül; Nazaroğlu, Hasan; Arslan, Gündüz Seher; Turhanoğlu, Ayşe Dicle[Abstract Not Available]Öğe Epidural anestezi uygulamasında ropivakainin doz ve volümünün etkileri(2004) Tekeli, Tülin; Ölmez, Gönül; Özyılmaz, Mehmet AliLokal anestezik volüm ve konsantrasyonunun epidural anestezik özellikler üzerine etkileri açıklığa kavuşmamıştır. Bu çalışma, farklı volüm ve konsantrasyonlardaki ropivakainin epidural blok özelliklerini tanımlama amacıyla planlandı. Çalışmamız, alt ekstremite cerrahisi planlanan ASA I - III risk grubunda olan 60 yetişkin hastada prospektif, randomize ve çift kör yöntemle gerçekleştirildi. Grup I'de 100 mg 10 mL %1'lik ropivakain, Grup II'de 100 mg 20 mL %0.5'lik ropivakain, Grup IH'te 150 mg 20 mL %0.75'lik ropivakain epidural yoldan uygulandı. Her üç grubun lokal anestezik özellikleri, hemodinami üzerine etkileri ve yan etkileri karşılaştırıldı. Bütün hastalarda cerrahi işlem için yeterli duyusal blok seviyesine ulaşıldı. Grup 11-I'ün T10 dermatomuna ulaşma süresi Grup H'ye göre anlamlı derecede kısa idi (p<0.05). Tw ve TI2 dermatomuna regresyon süresi açısından gruplar arasında istatistiki fark bulunmamakla birlikte Grup III' de klinik olarak uzamış regresyon süresi tespit ettik (p>0.05). Grup III 'ün 20. ve 120. dakikalardaki motor blok yoğunluğu diğer gruplara göre daha fazla idi (p<0.001). Gruplarda benzer kardiovasküler değişiklikler saptandı. Sonuç olarak, ropivakainle sağlanan epidural anestezide duyusal ve motor blok yoğunluğunun esas olarak total miligram dozuna bağlı olduğunu ve % 0.75' lik 20 mL ropivakainin orta dereceli motor blokaj ile birlikte oldukça etkili lokal anestezik özellikler gösterdiği sonucuna vardık.Öğe Kas gevşeticisiz endotrakeal entübasyon: Propofol indüksiyonunu takiben uygulanan üç farklı remifentanil dozunun karşılaştırılması(2004) Ölmez, Gönül; Ganidağlı, Süleyman; Cengiz, MustafaÇeşitli dozlarda propofol ve remifentanil kullanılarak, kas gevşeticisiz endotrakeal entübasyon uygulanmaktadır. Bu çalışmada propofol bolus dozu sonrası uygulanan üç farklı remifentanil dozunun, entübasyon koşulları üzerine olan etkileri araştırıldı.45 olgu rasgele üç eşit gruba ayrıldı. 2.5 mg kg-1 propofol iv bolus uygulamasını takiben Grup I'e 0.5 mg kg-1, Grup II'ye 1 mg kg-1, Grup III'e 2 mg kg-1 remifentanil iv olarak 30 saniyede enjekte edildi. Remifentanilin enjeksiyonudan 60 saniye sonra hastaların laringoskopi ve endotrakeal entübasyonları yapıldı. Maske ile solutma koşulları, çenenin gevşemesi, vokal kordların pozisyonu, endotrakeal entübasyon ve tüp kafının şişirilmesine hastaların cevapları ve eş zamanlı olarak hemodinamik değerler izlendi.Grup III'de diğer gruplara oranla toplam entübasyon kalite skoru anlamlı olarak daha yüksekti (p<0.05). Tüm gruplarda indüksiyon sonrası kan basınçları, kontrol değerlerine göre düşüktü (p<0.05). Grup I ve Grup II'de entübasyondan sonra kalp atım hızı (KAH) değerleri, indüksiyon öncesi değerlere göre anlamlı olarak yüksekti (p<0.05). İndüksiyon sonrası ölçülen KAH değerleri, indüksiyon öncesi değerlere göre Grup III' de anlamlı olarak düşüktü (p<0.05).Propofol indüksiyonu sonrası uygulanan 2 mg kg-1 remifentanilin kas gevşeticisiz entübasyon için uygun koşullar sağladığı kanısına varıldı.Öğe Laparoskopik kolesistektomilerde genel anestezi altında preemptif ketamin ile intraperitoneal ropivakain kombinasyonunun postoperatif analjezik etkinliklerinin karşılaştırılması(2006) Ölmez, Gönül; Özyılmaz, Mehmet Ali; Şimşek, EdipAmaç: Çalışmamızda, laparoskopik kolesistektomi uygulanan hastalara intravenöz ketamin verilmesinin ve/veya intraperitoneal ropivakain uygulanmasının postoperatif analjezik etkinliğinin araştırılması planlandı. Gereç ve Yöntem: ASA I-II grubu 45 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalar randomize olarak 3 gruba ayrıldılar. Standart genel anestezi uygulamasını takiben Grup-I’e; 1 mg/kg ketamin iv olarak uygulandı ve pnömoperitoneum oluşturulduktan sonra sonra 40 ml salin solüsyonu plasebo amacıyla intraperitoneal olarak uygulandı. Grup-II’ye; 1 mg/ kg ketamin iv olarak uygulandı ve 40 ml %0.25’lik ropivakain (100 mg) solüsyonu intraperitoneal olarak uygulandı. Grup-III’e ise; intravenöz salin ve 40 ml %0.25’lik ropivakain (100 mg) solüsyonu benzer şekilde uygulandı. Postoperatif analjezi, hasta kontrollü iv morfinle sağlandı. Hastaların ağrı düzeyleri görsel analog skala (VAS) ile belirlendi. Grupların 0, 30 dk, 1, 2, 4, 6, 12, 24. saatlerdeki VAS skorları ile 24 saatlik total morfin tüketim (TMT) miktarları karşılaştırıldı. Bulgular: Postoperatif ağrı skorlar karşılaştırıldığında takip edilen tüm zaman birimlerinde gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlılık vardı. Grupların ikili karşılaştırılmasında II. ve III. Gruplardaki VAS skorları, I. Gruba göre tüm zaman birimlerinde istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük bulundu (p<0.001). Grup-II ile Grup-III’ ün VAS skorları arasında ise istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı. Grupların TMT’ leri karşılaştırıldığında ise Grup-I’ in TMT miktarı diğer gruplara göre anlamlı derecede fazla idi (p<0.01). Grup-II ile Grup-III arasında ise anlamlı farklılık yoktu. Sonuç: Laparoskopik kolesistektomilerde intraperitoneal ropivakain enjeksiyonu postoperatif ağrı tedavisinde etkili bir yöntemdir ve bunun intravenöz ketamin ile kombine edilmesi ek bir fayda sağlamamaktadır.Öğe Lomber disk cerrahisinde preemptif lornoksikam'ın analjezik etkinliği(2005) Özyılmaz, Mehmet Ali; Uluç, Gizdaş Demet; Ölmez, GönülLornoksikam, göreceli olarak yeni ve opiyoid olmayan bir analjezik olup oksikam grubuna aittir. Çalışmamızda amacımız, lornoksikamın preemptif analjezik etkinliğini araştırmaktır. Çalışmamız beyin cerrahisi kliniğinde mikroşirurjik lomber diskektomi planlanan ASA l-ll risk grubunda olan 60 hastada prospektif, randomize ve çift kör olarak gerçekleştirildi. Hastalar rasgele 3 gruba ayrıldı. Grup-I'e (n=20, preemptif grup) indüksiy ondan hemen önce IV. 8 mg lornoksikam, ameliyat sırasında ciltaltı kapatılırken 2 mL serum fizyolojik (SF), Grup-IT ye (n-20, intraoperatif grup) operasyon öncesi 2 mL SF, operasyon bitiminde ciltaltı kapatılırken İV. 8 mg lornoksikam verildi. Grup-IIF e (n-20, kontrol grubu) operasyon öncesi ve ciltaltı kapatılırken 2 mL SF IVyoldan uygulandı. Postoperatif analjezi, hasta kontrollü IV morfinle sağlandı. Hastaların ağrı düzeyleri görsel analog skala (VAS) ile belirlendi. Grupların 0, 15, 30, 45, 60. dk. ve 2, 4, 6, 12, 24. saatlerdeki VAS skorları, morfin tüketim miktarları (MTM) ve 24 saatlik total morfin tüketimi (TMT) karşılaştırıldı. Grup-I'in postoperatif VAS skorları, MTM ve 24 saatlik TMT i Grup-II ve Grup-IIF e göre istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük bulundu. Grup-IFin VAS skorları geç postoperatif dönemde Grup-IIF e göre düşük olmakla birlikte MTM ve 24 saatlik TMT inde istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı. Tüm gruplarda yan etki olarak sadece bulantı-kusma tespit ettik. Grup-I ve Grup-IF de bulantı - kusma insidansı Grup-IIF e göre anlamlı derecede düşüktü. Çalışmamızda preemptif olarak uygulanmış olan lornoksikamın postoperatif analjezi kalitesini iyileştirdiği ve ameliyat sonrası narkotik tüketiminde azalmaya yol açtığı gözlenmiştir.Öğe Medikal tedaviye yanıt alınamayan lomber faset sendromlu olgularda faset eklem enjeksiyonu(2000) Turhanoğlu, Ayşe Dicle; Nazaroğlu, Hasan; Ölmez, Gönül; Erdoğan, Ferda; Karabulut, Zülfü; Turhanoğlu, SelimKlinik bulgular ve bilgisayarlı tomografi ile faset sendromu tanısı konulan 27 olgu çalışmaya alındı. Tüm olgulara 2 hafta medikal tedavi uygulandı ve 2 hafta sonunda yapılan değerlendirmede olgular medikal tedaviden yarar gören ve görmeyenler olmak üzere iki gruba ayrıldılar, Medikal tedaviye yanıt vermeyen 15 lomber faset sendromlu hastanın faset eklemi içine kortikosteroid ve lokal anestezik karışımı uygulandı. Faset eklem enjeksiyonları fluroskopi altında dejenere segment ve bir üzeri segment olmak üzere iki seviyede yapıldı ve metil prednisolon 10 mg (0.5 ml) ve bupivakain 10 mg (2 ml) enjekte edildi. Tüm hastalar tedavi öncesi, tedaviden 1 hafta, 1 ay ve 3 ay sonrası Visual Analog Skala, Modifiye Schoeber testi ve Roland Morris Skalası ile değerlendirildi ve sonuçlar kaydedildi. Biri dışında tüm hastalar faset eklem enjeksiyonundan fayda gördüler. Sonuç olarak hasta seçimi iyi yapıldığı takdirde, lomber faset sendromunda faset eklem enjeksiyonunun diagnostik ve terapötik olarak yararlı olabileceği kanısına vardık.Öğe Nazal entübasyon sonrası gelişen obstrüktif atelektazi: Olgu sunumu(2004) Atay, Çağlayan; Ölmez, Gönül; Özyılmaz, Mehmet Ali; Karaman, HaktanMaksillofasial travma nedeni ile öpere edilen ve daha önce akciğer patolojisi olmayan 18 yaşındaki travma olgusunda şiddetli intraoperatif hipoksemi oluştu. Akciğer grafisinde sol akciğer de tama yakın atelektazi saptandı. Fleksibil fiberoptik bronkoskopi sonucu sol ana bronşta pıhtı görüldü. Pıhtı aspire edildikten sonra hastanın hipoksemisi ve atelektazisi kısa süre içinde düzeldi. Bu olgu sunumu ile, nazotrakeal entübasyon sonrası gelişen intraoperatif hipokseminin ayırıcı tanısında pıhtıya bağlı obstrüksiyon olasılığının akılda bulundurulması gerektiği vurgulandı.Öğe Nazotrakeal entübasyon ile ilişkili nazal hasarlanma değişiklikleri(2005) Ölmez, Gönül; Özyılmaz, Ali Mehmet; Yıldırım, MüzeyyenNazotrakeal entübasyon baş, boyun ve maksillofasial cerrahide daha iyi görüş ve manevra alanı sağlamaktadır. Yol açacağı düşünülen hasarlanmalar ile ilgili kaygılar, bu tekniğin yaygın kullanımını kısıtlamaktadır. Prospektif ve çift-kör olarak planlanan çalışmamızda, maksillofasial cerrahi operasyonu geçirecek olan 45 yetişkin hastaya nazotrakeal entübasyon uygulandı. Nazal hasarlanma ve kanama ile ilişkili özellikler araştırıldı. Hiçbir hastada ciddi bir mukozal kaşarlanmaya veya şiddetli kanamaya rastlanmadı. Entübe kalma süresi ile nazal hasarlanma arasında korelasyon bulunmadı. Entübasyon deneme sıklığı arttıkça kana¬ma sıklığının arttığı, fakat mukozal hasarlanma ile ilişkisinin olmadığı gözlendi. Nazal hazırlık yapılması ve yumuşak tüp kullanılmasının kanama insidansını ve mukozal hasarlanmayı azaltacağı sonucuna varıldı.