Yazar "Çetinçakmak, Mehmet Güli" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 15 / 15
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Adrenal bez kalınlığının multi-dedektörlü bilgisayarlı tomografi ile değerlendirilmesi(Modestum Publishing Ltd., 2012) Hamidi, Cihad; Göya, Cemil; Hattapoğlu, Salih; Çetinçakmak, Mehmet Güli; Teke, Memik; Dusak, Abdurrahim; Kuday, SuzanAmaç: Bu çalışmanın amacı anatomik detayın daha iyi değerlendirildiği multi-dedektörlü bilgisayarlı tomografi ile adrenal bez boyutlarını ve her iki taraftaki adrenal bezler arasında kalınlık farkının olup olmadığını araştırmaktır. Gereç ve yöntem: Adrenal bez patolojisi bulunmayan, adrenal bez dışı kitlesi olmayan 100 hasta bilateral adrenal bez kalınlıkları açısından 16 ve 64 dedektörlü bilgisayarlı tomografi ile retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Ölçümler sonucunda her iki adrenal bez ortalama medial ve lateral bacak kalınlıkları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptandı (p< 0.001, p=0.035). Her iki adrenal bez gövdeleri arasında ise istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmadı (p=0.611). Sonuç: Sol adrenal bez sağa nazaran varyatif olarak kalın izlenmiş olup, adrenal bez kalınlıkları standardizasyonu açısından daha geniş çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.Öğe Assessing Posterior Longitudinal Ligament Ossification Using new CT Classification and Determining the Prevalence of Ossification ın Our Population Posterior Longitudinal Ligament Ossification(2018) Çetinçakmak, Mehmet Güli; Hattapoğlu, SalihObjectives: To evaluate cervical ossification of posteriorlongitudinal ligament (OPLL) with computed tomography (CT)in the southeast of Turkey area.Materials and Methods: We retrospectively evaluated cervicalCT of 2610 patients in our databese (1806 males, 804 females;age range 1-100 years). OPLL was present in 135 patients.These 135 patients were evaluated according to the new CTclassification.Results: We show OPLL in 135 patients (90 [66.6%] males, 45[33.3%] females; mean age 56.84 ± 15.6 [range 26 -100] years).Using classification A, 84 (62.2%) patients had non-bridgeOPLL, while 51 (37.8%) had bridge OPLL. Using the axialclassification, 114 (84.5 %) patients had the central type and 21(15.5%) patients had lateral type OPLL.Conclusions: Our population has different OPLL featurescompared to previous studies. We believe that our study willcontribute a new data related to a different population in theliterature of OPLL prevalenceÖğe Aynı Hastada Fascioliazis ve Bruselloz(2014) Deveci, Özcan; Tekin, Recep; Çetinçakmak, Mehmet Güli; Aslan, Emel; Tekin, Alicem; Bozkurt, Fatma; Toka-Özer, TürkanBruselloz birçok organı ve sistemi etkileyebilen çok farklı klinik tablolara yol açan zoonotik bir enfeksiyon hastalığıdır. Brusellozun farklı enfeksiyon etkenleri ile birlikteliği nadirdir. Fascioliazis; halk arasında büyük karaciğer kelebeği olarak adlandırılan yaprak şeklindeki Fasciola hepatica'nın neden olduğu zoonotik bir hastalıktır. Olgumuz 39 yaşında erkek hasta bir hafta önce başlayan üşüme, titreme, ateş, karın ağrısı, bulantı, kusma, halsizlik, terleme ve yaygın vücut ağrısı şikâyetleri olmuştu. Hastanın ön tanısında bruselloz düşünüldü. Buna yönelik olarak istenen tetkiklerde rose bengal testi pozitif, Wright testi (1/640) pozitif saptandı. Karaciğer enzim yüksekliği olması üzerine batın ultrasonografisi (USG) yapılan hastada karaciğerde lezyon görülmesi nedeniyle batın bilgisayarlı tomografi (BT) çekildi. BT sonucu karaciğer sol lob segment 2'de büyük oranda nekrotik görünümde yaklaşık olarak 61x63 mm boyutlarında kontrast tutulum göstermeyen (fascioliazis ile uyumlu) alan izlendi şeklinde sonuç geldi. Fascioliazise yönelik olarak IHA testi istenen hastanın sonucu 1/320 pozitif saptandı. Zoonotik hastalıklar için yüksek endemisiteye sahip olan bölgelerde, risk grubunda olan hastalarda birden fazla enfeksiyon etkeninin bir arada olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.Öğe Aynı olguda yutulan iki yabancı cismin farklı migrasyonu(2014) Gül, Mesut; Çetinçakmak, Mehmet Güli; Hakseven, Musluh; Aliosmanoğlu, İbrahimYabancı cisim yutulması çocukluk çağında sık görülmekle birlikte her yaş grubunda görülebilir. Yutulan yabancı cisimlerin birçoğu herhangi bir sağlık problemine neden olmaksızın defekasyon yoluyla vücuttan atılır. Yabancı cismin barsağı perfore ederek karaciğere veya periton içine migrasyonu nadir görülür. Burada yanlışlıkla yutulan iki dikiş iğnesinin bağırsağı delerek karaciğer sol lob ve ince barsak mezenterine yerleştiği olgu sunulmuştur. Yirmi yaşında kadın hastada, 3 aydır olan karın ağrısı nedeniyle yapılan tetkiklerinde karın içinde yabancı cisim saptandı. 3 haftalık takip sonrasında şikayetleri devam eden hastaya laparotomi yapılarak her iki iğne tek seansta çıkartıldı. Yutulan yabancı cisimlerin gastrointestinal sistemi perfore ederek karın içinde farklı organlara yerleşebileceği her zaman akılda tutulmalıdır.Öğe Comparison of 3.0-T MRI findings in drug resistant and non-resistant adult epileptic patients(2013) Ekici, Faysal; Tekbaş, Güven; Önder, Hakan; Gümüş, Hatice; Çetinçakmak, Mehmet Güli; Balık, Suzan K.; Acar, Abdullah; Hamidi, Cihat; Bilici, Aslan; 0000-0002-4293-1335Epilepsy is a common chronic disease characterized by spontaneous and recurrent seizures. Along with the increases in life expectancy, the prevalence of epilepsy in adults increased in parallel. 3.0-T MRI provides high signal/noise ratio and is an important tool in the determination of epileptic lesion in epilepsy patients. Our aim in this study was to research and compare 3.0-T MRI findings of Turkish epileptic patients that are resistant and non-resistant to medical treatment. 3.0-T MRI images from 264 consecutive patients, of which 150 were males and 114 were females (age range 18-82 years; mean age 31.3 years) were examined, retrospectively. Among those patients, 94 were resistant to medical treatment (DRE+) and 170 were non-resistant (DRE-). Epileptic lesion was determined in 119 of the patients. Epileptic lesion was determined in sixty-three patients who were resistant to medical treatment and in fifty-six patients who were non-resistant. Epileptic lesion was determined in approximately half of the adult epilepsy patients by using 3.0-T MRI. This study demonstrates a high prevalence of brain abnormalities in Turkish epileptic patients with DRE+. The lesion was determined in 67% of patients with medical treatment resistance, while the percentage for the other group was only 32.9%. The ratio of epileptic lesion determination by using 3.0-T MRI was quite higher in the medical treatment resistant group than the non-resistant group.Öğe Diagnosis of Bride Ileus By Multidetector CT andSurgical Correlation(2014) Oğuz, Abdullah; Hamidi, Cihad; Yavuz, Alparslan; Çetinçakmak, Mehmet Güli; Teke, Memik; Göya, Cemil; Hattapoğlu, SalihAmaç: Amacımız brid ileus ön tanılı hastaların cerrahi bilgileri ve patoloji sonuçları ışığında çok kesitli bilgisayarlı tomografi bulgularını retrospektif olarak değerlendirmektir. Yöntem: Çalışmamıza Ocak 2010 ve Ocak 2014 dönemleri arasında genel cerrahi servisine başvurmuş ve operasyon sonrasında brid ileus kesin tanısı alan yaşları 13-87 arasında değişen 35'i kadın, 30'u erkek toplam 65 olgu dâhil edildi. Hastalarımızın tüm abdomen BT çekimleri 64 kesitli çok kesitli BT cihazıyla; ksifoid proçesten başlayarak simfizis pubise kadar inguinal kanal orifislerini de içine alacak şekilde nefes tutturularak yapıldı. Radyolojik bulgular cerrahi ve patoloji verileriyle beraber istatistiksel olarak karşılaştırıldı. Bulgular: Brid ileusu tesbit etmede çok kesitli bilgisayarlı tomografi'nin sensitivitesi %91, spesifitesi 44 olarak saptandı. Vakalarımızın %72'sinde ince barsak tipi, %28'inde ise kalın barsak tipi obstrüksiyon saptandı. İleuslu olgularımıza eşlik eden mezenterik kirlenme, batında serbest mayi, "inci dizisi" bulgusu ve geçiş zonu ile barsak obstrüksiyonu arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptandı (p<0.05). Sonuç: Çok kesitli bilgisayarlı tomografi brid ileuslu hastalarda obstrüksiyonun varlığı, seviyesi ve ikincil olarak oluşan bulguların değerlendirilmesinde etkili görüntüleme yöntemidir.Öğe Effect of airway dynamics on the development of larynx cancer(Wiley-Blackwell, 2016) Taylan, Mahşuk; Can, Ömer Faruk; Çetinçakmak, Mehmet Güli; Özbay, Musa; 0000-0003-4072-2270; 0000-0003-0799-889XObjectives/HypothesisThis study aimed to investigate and measure airway dynamics in anatomical regions where laryngeal cancer was most common in comparison to other regions of the larynx, thereby determining the effect of airway dynamics on the development of laryngeal cancer. Study Design and MethodsPulmonary function test airflow data and larynx anatomy measurement data obtained by three-dimensional computed tomography. A healthy male adult was modeled by simulation using the ANSYS program. Analysis of air flow rates, pressure, and force were also made. ResultsThe supraglottic region average pressure was higher when compared to the subglottic region and clearly lower when compared to the glottic region. The subglottic had the lowest pressure and force levels. The glottic region was the first ranked location for laryngeal cancer; the supraglottic region was the second; and the frequency of laryngeal cancer was much lower in the subglottic region. Our data suggests that the high pressure and force contribute to an increased amount of contact and interaction between toxic particles and mucosa and to increased diffusion of the particles, leading to an increased carcinogenic effect and frequency of cancer. ConclusionLaryngeal cancer was found more frequently in regions with an increased pressure and force stress and reduced air velocity, with a subsequent increase in penetration of the inhaled toxic agents. These findings demonstrate the importance of basic physical fluid mechanics in cancer pathogenesis.Öğe Evaluation of Retrobulbar Blood Flow with Color Doppler Ultrasonography in Patients with Central Serous Chorioretinopathy(WILEY-BLACKWELL, 111 RIVER ST, HOBOKEN 07030-5774, NJ USA, 2014) Hamidi, Cihad; Türkçü, Fatih Mehmet; Goya, Cemil; Çetinçakmak, Mehmet Güli; Yüksel, Harun; Teke, Memik; Hattapoğlu, Salih; Bilici, AslanBackground. To compare retrobulbar blood flow in patients with central serous chorioretinopathy (CSC) and healthy subjects using color Doppler ultrasonography. Methods. Thirty patients (age 23-54 years) with a first episode of acute CSC and 30 healthy controls (age 30-44 years) were evaluated. The peak systolic blood flow velocity, end-diastolic velocity (EDV), resistance index (RI), and pulsatility index (PI) were measured in the ophthalmic, posterior ciliary, and central retinal arteries. Results. The posterior ciliary and central retinal artery EDV were lower in the patient group than in the control group, whereas RI and PI values were significantly higher (p < .05). The ophthalmic artery peak systolic blood flow velocity and EDV were lower in the CSC than in the control group (p < .05) without significant difference in RI and PI. Conclusions. Color Doppler ultrasonography provides additional insights into the pathophysiology of CSC and may support the vasospasm hypothesis. (C) 2014 Wiley Periodicals, Inc.Öğe Evaluation of the relationship between splenic iron overload and liver, heart and muscle features evident on T2?-weighted magnetic resonance imaging(Wroclaw University of Medicine, 2020) Çetinçakmak, Mehmet Güli; Hattapoǧlu, Salih; Söker, Murat; Ekici, Faysal; Yılmaz, Kamil; Göya, Cemil; Hamidi, CihadBackground. Splenic iron overload is the most common clinical condition in patients with thalassemia. However, few studies of the effects of splenectomy have been published. Objectives. To evaluate the relationship between splenic iron overload and liver, heart and muscle features visible in T2∗-weighted magnetic resonance imaging, and to investigate the effects of splenectomy on these tissues in patients with beta-thalassemia major (TM). Material and methods. We retrospectively included 131 patients (76 male and 55 female) diagnosed with TM. All radiological assessments were performed with the aid of a Philips Achieva 1.5T scanner running a multiecho gradient-echo sequence. Hepatic and splenic T2∗ values were assessed in the same gradient multiecho series. Muscle T2∗ values were assessed in the shoulder girdle muscles adjacent to the heart area. The relationships among splenic T2∗, hepatic T2∗, cardiac T2∗ and muscle T2∗ parameters, serum ferritin levels, age and other parameters were evaluated. Results. The splenic T2∗ value correlated with serum ferritin level and the hepatic T2∗ value (p < 0.001 and p < 0.001, respectively). The splenic T2∗ value did not correlate with age, cardiac or muscle T2∗ values, or with spleen size (p = 0.27, 0.21, 0.99, and 0.39, respectively). The muscle T2∗ value correlated weakly with the serum ferritin level (p = 0.022). The cardiac T2∗ value was lower and the liver size greater in patients who had undergone splenectomy compared with those who had not (p < 0.001 and 0.001, respectively). Conclusions. Splenic iron overload correlated with hepatic overload and the serum ferritin level. Splenectomy increased cardiac iron overload and triggered liver enlargement. However, the muscle iron overload was low and the muscles were therefore unaffected by splenectomy.Öğe Hidrosefali ile birlikte seyreden bilateral konjenital perisilviyan sendrom(2012) Teke, Memik; Hamidi, Cihad; Göya, Cemil; Çetinçakmak, Mehmet Güli; Hattapoğlu, SalihKonjenital bilateral slyvian sendrom (KBPS) mental retardasyon, epilepsi, konuşma bozukluğu, psödobulbar palsi gibi bulgularla kendini gösteren, genetik ve genetik dışı nedenlerle ortaya çıkan konjenital bir hastalıktır. Klinik bulgularla birlikte, MR görüntüleme ile karakteristik bulguların (polimikrogiri gibi) ortaya konması, tanı konulmasında katkı sağlamaktadır. Yazımızda hidrosefali bulgusu bulunan KBPS tanısı konulan 18 aylık kız çocuğu olgusu-nu sunmayı amaçladık.Öğe Hysterosalpingography: a potential alternative to laparoscopy in the evaluation of tubal obstruction in infertile patients?(Makerere University, 2021) Gündüz, Reyhan; Ağaçayak, Elif; Okutucu, Gülcan; Karuserci, Özge Kömürcü; Peker, Nurullah; Çetinçakmak, Mehmet Güli; Gül, TalipBackground: Evaluation of the fallopian tubes are important for infertile patients. The two most important diagnostic procedures used to evaluate tubal patency are hysterosalpingography and laparoscopy. Objectives: To asses the hysterosalpingography and laparoscopy results of patients diagnosed with infertility and investigate the diagnostic value of hysterosalpingography in patients with tubal factor infertility. Methods: The hysterosalpingography and laparoscopy results of 208 patients who presented to the Obstetrics and Gyne- cology Clinic at Dicle University, Faculty of Medicine between January 2014-January 2018 were retrospectively evaluated. Hysterosalpingography and laparoscopy results were compared with regard to the investigation of the presence of tubal obstruction and of the pelvic structures that could cause tubal obstruction. The specificity, sensitivity, positive, and negative predictive values of hysterosalpingography were computed. Results: The number of patients evaluated was 208. The ratio of primary infertile patients was 57.2% and 42.8% was secondary infertile. Hysterosalpingography was found to have a specificity of 64.6%, the sensitivity of 81.3%, the positive predictive value of 56.4%, and a negative predictive value of 86% in the determination of tubal obstruction. Conclusion: Patients with suspected tubal infertility can primarily be examined using hysterosalpingography in considera- tion of the invasive nature and the higher complication rate of laparoscopy.Öğe Koroner arter kalsiyum skoru ile koroner arter hastalığı arasındaki ilişkinin çok kesitli bilgisayarlı tomografi ile değerlendirilmesi(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2013) Kartal, Tuba; Yavuz, Alpaslan; Çetinçakmak, Mehmet Güli; Göya, Cemil; Çubuk, MetinAmaç: Koroner arter hastalığı (KAH) gelişmiş ülkelerde en sık ölüm nedeni olup, erken tanı ve tedavisi mortalite ve morbidite oranlarını azaltmada büyük önem taşımaktadır. Biz bu çalışmada multidetektör bilgisayarlı tomografi (MDBT) tetkiki ile KAH olgularındaki klasik risk faktörleri, anjiografi bulguları ve koroner arter kalsiyum skoru arasındaki ilişkinin değerlendirilmesini amaçladık. Yöntemler: Çalışmamızda 141 koroner arter hastasına ait MDBT ile elde edilmiş koroner arter kalsiyum skorları ve anjiografi bulguları retrospektif olarak değerlendirildi. Hastalarda hiperlipidemi, hipertansiyon, diyabet, ailesel koroner arter hastalığı ve sigara kullanma öyküsü gibi klasik koroner risk faktörlerinin varlığı kaydedildi. Hastaların kalsiyum skoru Agatston sınıflamasına göre hesaplandı. Bulgular: Çalışmaya alınan 141 hastanın ortalama yaş 56±12 olup yaş aralığı 17 ile 80 arasında değişmekteydi. Otuz üç (%23) hastada MDBT ile saptanan koroner arter darlık yüzdeleri %50’nin üzerinde idi. Diyabet ve hipertansiyon; koroner kalsiyum skoru ile istatistiksel olarak anlamlı korelasyon gösteren (sırasıyla p=0,023 ve p<0,01) yegane koroner risk faktörleri idi. Kalsiyum skoru ile KAH ciddiyeti arasındaki ilişkisinin irdelenmesi için ROC analizi yapıldı ve eğri altında kalan alan 0,842 (%95 CI 0.771-0.898, p<0,001) olarak hesaplandı. Sonuç: Koroner arter kalsiyum skorunun 39’un altında olması anlamlı koroner arter darlığını ekarte etmek için kuvvetli değişken olarak bulundu. Kalsiyum skoru “0” değerinin, yumuşak plakların mevcudiyetini tamamen ekarte edememekle beraber, yüksek sensitivite ve negatif prediktif değeriyle kimi hastaların invaziv tanısal tetkik gereksinimlerini elimine edebilecek potansiyele sahip olduğu sonucuna varıldı.Öğe Perkütan tedavi edilmiş karaciğer kist hidatik olgularının retrospektif değerlendirilmesi(Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2020) Deniz, Muhammed Akif; Deniz, Zelal Taş; Hattapoğlu, Salih; Çetinçakmak, Mehmet GüliGiriş: Amacımız perkütan tedavi edilen karaciğer kisthidatik olgularını değerlendirmek, tedavi etkinliğini,komplikasyon oranını ve tedaviye yanıt vermemişhastalarda başarısızlık nedenlerini araştırmaktır.Materyal ve Metod: Çalışmamız retrospektif bir çalışmaolup girişimsel radyoloji birimimizde Ocak 2012- Kasım2018 tarihleri arasında perkütan tedavi uygulanmış vetedavi sonrası takibi kendi kliniğimizce yapılmış hastalarçalışmaya dahil edilmiştir.Hastalar yaş, cinsiyet, karaciğerde kistin yerleşimlokalizasyonu, işlem yapılan kist sayısı, kist tipleri ve kistboyutu açısından değerlendirilmiştir. Başarısız işlemkriterlerimiz; septasyon-kalsifikasyon izlenmeksizin kistboyutunda artış, kist evresinde değişiklik olmaması,ekstravazasyon ve nüks varlığıdır.Bulgular: Çalışmamızda yaş aralığı 4-72 arasında değişen38’i (%36,5) erkek, 66’sı (%63,5) kadın olmak üzeretoplam 104 hastaya 119 işlem yapılmıştır. Perkütan tedaviyapılan kistlerin boyutları 4-16 cm arası olup ortalamaçap 7,8 cm idi. Kistlerin 92’si (%77) tip 1, 25’i (%21) tip2 ve 2’si (%1,6) tip 3 kist hidatik ile uyumluydu. Yapılan101 işlem (%85) başarılı olup; 18 işlem (%15) başarılıolmadı. Başarılı olmayan işlemlerin 5’inde (%28) safrakaçağı, 2’sinde (%11) ekstravazasyon, 3’ünde (%17)yetersiz medikal tedavi ve 8’inde (% 44) nüks mevcuttu.Sonuç: Kist hidatik olgularında perkütan tedavi aynıseansta birden çok kiste uygulanabilen, komplikasyonoranı düşük oldukça etkili bir yöntemdir.Öğe Psoas apselerinde etyolojik faktörler(Modestum Publishing Ltd., 2004) Bodakçı, Mehmet Nuri; Hatipoğlu, Namık Kemal; Dağgülli, Mansur; Utangaç, Mazhar; Çetinçakmak, Mehmet Güli; Hatipoğlu, Nebahat; Söylemez, HalukAmaç: Psoas apsesi (PA) nadir görülen, zor tanı konulabilen bir enfeksiyon hastalığıdır. Bu çalışmada PA tanısı olan hastaları etyolojik faktörler ve tedavi sonuçları açısından değerlendirmeyi amaçladık. Yöntemler: Aralık 2006-Ocak 2013 tarihleri arasında PA tanısı konulan 20 hastanın dosyaları geriye dönük olarak tarandı. Çalışmaya ultrasonografi ve/veya bilgisayarlı tomografi ile kesin PA tanısı konulan ve tüm verilerine ulaşılan hastalar dahil edildi. Bulgular: Çalışmaya alınan 20 hastanın yaş ortalaması: 48,8 (17-82) yıl, 6’sı kadın, 14’ü erkek idi. Hastaların 12’sinde (%60) sağ tarafta, 7’sinde (%35) sol tarafta ve 1’inde (%5) bilateral olarak PA görülmekteydi. Olguların 4’ünde (%20) diyabet, 2’sinde (%10) hipertansiyon, 1’inde (%5) serebrovasküler hastalık, 1’inde (%5) tüberküloz, 1’inde (%5) hipertroidi, 1’inde (%5) mental retardasyon, 1’inde (%5) parapleji olduğu kaydedildi. Olguların 6 tanesi primer (%30) ve 14 tanesi sekonder (%70) psoas apsesi (pPA, sPA) olarak değerlendirildi. 13 hastaya (%65) perkütan drenaj, 3 hastaya (%15) eksplorasyon yapıldı. Psoas apsesi olan 4 hastaya (%20) sadece medikal tedavi verildi. Sonuç: Psoas apsesinin nadir görülmesi, değişken ve özgün olmayan kliniği tanı koymada güçlüğe neden olabilmektedir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde sPA’inde en sık neden Pott hastalığı ve Chron hastalığı olarak bildirilmekle beraber açık cerrahi ve üriner sistem taş hastalığının da etyolojik faktörler arasında önemli bir yer alabildiği dikkate alınmalıdır.Öğe Yetişkinlerde Çok Kesitli Bilgisayarlı Tomografi (ÇKBT) ile İnsidental Saptanan Diyafragmatik Hernilerin Değerlendirilmesi(2014) Çetinçakmak, Mehmet Güli; Hattapoğlu, Salih; Teke, Memik; Göya, Cemil; Hamidi, Cihad; Deniz, Zeki; Deniz, Muhammet AkifÖZET Amaç: Erişkinlerde, Çok Kesitli Bilgisayarlı Tomografi (ÇKBT) ile insidental saptanan diyafragmatik hernilerin oranlarını saptamak, dağılım özelliklerini bulmak, özelliklerini tespit etmek ve literatür ile karşılaştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Çeşitli klinik ön tanılarla başvuran 670 hastanın batın, 330 hastanın toraks olmak üzere toplam 1000 hastanın bilgisayarlı tomografi görüntüleri retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların diyafragmatik hernilerinin olup olmadığı araştırıldı. Diyafragmatik hernisi olan hastalar Morgagni, Bochdaleck ve Hiatal herni gruplarına ayrıldı. Hernilerin kendi içlerinde sıklıkları belirlendi ve herniler içeriklerine göre gruplandırıldı. Bulgular: 1000 hastanın 192 (% 19.2) sinde toplam 211 herni saptandı. Saptanan 211 herninin % 51 i morgagni , % 37 si hiatal , % 12 si bochdaleck idi. 1000 hastanın % 10.7 sinde morgagni, % 7.8 inde hiatal ve % 2.6 sında bochdaleck hernisi saptandı. Herni saptanan 192 hastanın % 88 i tek, % 11 i iki ve %1 i üç tip herniyi de içermekteydi. İki herni saptanan hastaların % 50 si morgagni ve hiatal, % 23 ü morgagni ve bochdaleck ve % 27 si bochdaleck ve hiatal hernilerini içermekteydi. Sonuç: Torakal ve abdominal hastalıklar için kullanılan ÇKBT gibi ince kolimasyon sağlayan tekniklerin kullanımının artması ile diyafragmatik hernilerin insidental tespiti kolaylaşmış, insidental saptanan herni sıklığı artmıştır. Diyafragmatik herniler yüksek oranda (% 19.2) ÇKBT ile saptanmıştır. En sık morgagni herni saptanırken bunu hiatal ve bochdaleck hernisi takip etmiştir.